DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)

DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
PROF. DR. NİMET YILDIRIM
ÖZ
Samanoğulları döneminin önde gelen şairlerinden biri, ayna zamanda
Mesudî-yi Mervezî’den sonra Şahnâme yazan ikinci şair olan Ebû
Mansûr Muhammed b. Ahmed Dakikî-yi Tusî’yi asıl üne kavuşturan
onun İran ulusal değerleri başta olmak üzere kültrel mirasını aktarmayı
amaçlayan Şahnâme yazımında ilk adımı atmış olmasıdır. Dakikî’nin bir
övgü şairi olduğu konusunda tereddüt yoktur, yaşadığı dönemlerin
övgü şairleri arasında yer almaktadır. Özellikle o dönem emirlerini öven
şiirleriyle elde ettiği kazançla görkemli bir mal varlığı elde etmiş,
Samanîler döneminde yaşamış ve şiirlerinde o hanedan emirlerini
övmüştür. Dakikî’nin şiir tarzı Horasan şiir tarzıdır. Şiirleri IV./X. yüzyıl
Samanî dönemi şiiri özellikleri taşır: konuları açısından doğa
betimlemeleri, abartısiz, övgülere yer verir. Bu dönem şiirlerinde yaygın
olarak şarap, gül, bağ bahçe ve bahar tasvirleri, bilgi, akıl, sevgilinin
yüzü, yanağı, zülüflerini konu olan şiirler çok yer alır. Kahramanlık
şiirlerinin ikinci büyük usta şairi ulusal kahramanlık şiiri yazma dalında
ad bırakan Dakikî-yi Tusî’dir. Bu türün bir sonraki ve en doruktaki ismi
Firdevsî, onun Şahnâme’sinden tamamlamış olduğu yaklaşık bin dizeyi
bir harfine bile dokunmadan ünlü Şahnâme’sine alarak günümüze
gelmesini sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Dakikî-yi Tusî, İran Edebiyatı, İran şairleri.
ABSTRACT


Prof. Dr. Nimet YILDIRIM, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fars Dili
ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi. Email: yildirim2002@hotmail.com, Web:
nimetyildirim.comt.tr; nyildirim.wordpress.com.
106  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Abu Mansur Muhammad b. Ahmad Daqiqi Tusi was one of the poets
of Samanid domination, he was the second poet after Mesudî-yi Mervezî
in the field of Shahnameh (the book of king). Daqiqi wrote
an epic history of Iran by the means of national values and transmission
of cultural heritage. He was took alot of Money by praise poem about
kings of that period. Dakiki style of poetry is the khorasan poetry style.
His poems caries the features of the IV./X. Century and Samanids period
and describe the nature terms. The subjects of this period widely are
about wine, flowers, garden, spring descriptions, knowledge, wisdom
and lover's face. Dakiki is the second great master poets of heroic poetry.
Thousands couplets by him were included in the epic Shahname (Book
of Kings) by the Persian epic poet Ferdowsi.
Keywords: Daqiqi Tusi, Iran Literatüre, Iran Poetsл
چکیده
"ابو منصور محمد بن احمد دقیقی طوسی" از شاعران دوره سامانیان بوده است، وی
دومین شاعر شاهنامه سرای پس از "مسعود مروزی" بوده است. آنچه که وی را مورد
توجه قرار داده تکیه بر ارزش های ملی و انتقال میراث فرهنگی در سرایش شاهنامه
بوده است. بی تردید دقیقی از جمله شاعران ستایشی می باشد. وی با ستایش امرا و
پادشاهان سامانی زمان خویش در شعرهایش ثروت زیادی را کسب کرده است. سبک
شعر دقیقی سبک خراسانی می باشد که ویژگی شعرهای قرن 4/5 دوران سامانیان را
دارد. موضوعات آن در زمینه توصیف طبیعت و ستایشات می باشد. در شعرهای این
دوره بیشتر شراب، گل، باغ و باغچه، تصاویر بهار، دانش، عقل، چهره یار، گونه و زلف
معشوق جای گرفته است. دقیقی در شعر حماسی دومین شاعری می باشد که در
زمینه حماسه ملی شعر سروده است. امروزه از شعر دقیقی هزار بیت که فردوسی
بدون تغییر در شاهنامه گنجانده به یادگار ماندهاست.
کلید واژه ها: دقیقی طوسی، ادبیات ایران، شاعران ایران
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ
Samanîler döneminin önde gelen şairlerinden biri, aynı zamanda klasik
çağların bir diğer ünlü bilgesi Mesudî-yi Mervezî’den sonra Şahnâme
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  107
yazan ikinci şair olan Ebû Mansûr (Ammar b.) Muhammed b. Ahmed
Dakikî-yi (Mervezî), Tusî1
, Muhammed-i Avfî’ye göre “sözlerinde anlamlara
son derece dikkat ettiği, kullandığı kelimeleri özenle seçtiği için
“Dakikî” lakabıyla anılırdı”.2 Künyesi, Avfî’nin de aktardığı gibi “Ebû
Mansûr”dur.3 Dakikî’nin doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Ancak
en güçlü ihtimallere göre IV./X. yüzyılın ilk yarısının ortalarında dünyaya
gelmiştir. Bunun en önemli kanıtlarından biri övgüsü için şiir yazmış
olduğu Mansûr b. Nûh’un 350-365 yılları arasında egemenlik sürmüş
olmasıdır. Dakikî’nin onun sarayına yaklaşık 360 yıllarında girmiş oldu-
ğu düşünüldüğünde bu dönemlerde en az otuz yaşlarında bulunmalı ve
buradan hareketle de doğum tarihi 330’lu yıllar olmalı. Öte yandan genç
yaşta (365-370/975-980 yılları arasında) öldürülmüş olmasından hareketle
doğum tarihi 320/932’lerden önceye götürülemez. 4
Avfî’ye göre Dakikî, Tuslu; Hidâyet’e göre ise; ya bazıları tarafından
kabul edildiği gibi Belhli ya da bir kısım araştırmacıların tespit ettiği gibi
Semerkantlıdır.5 Lutf Ali Beg Âzer ise onun Semerkantlı olduğunu kaydeder.
Buharalı olduğu da birtakım kaynaklarda aktarılır. Ancak bu gö-
rüşlerin hiçbirini kesin olarak kanıtlamak mümkün değildir. 6
Avfî’nin yukarıda verdiğimiz tesbitinin yanısıra “Dakikî” kelimesi
Şahnâme’de ve Ğazayirî-yi Razî’nin dizelerinde, öte yandan Utbî ve Beyhakî
gibi ünlü tarihçilerin eserlerinde de geçtiği gibi “un” anlamındaki
“dakik” kelimesinden alınmadır. Dakikî kelimesi Arapçada “un satan,

1 Bazı kaynaklarda adı: “Muhammed b. Ahmed” bazılarında ise “Muhammed
b. Muhammed b. Ahmed” şekillerinde de geçmektedir. (Furuzânfer, Sohen
u Sohenverân, s. 28); ez-Zerîa, IX/1, 327.
2 Avfî, Lübâbu’l-elbâb, II, 11; Furuzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 28; Muderris,
Reyhânetu’l-edeb, II, 224; Safâ, Tarîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 408; Dakikî, Divân, s. 7;
Hayyâmpûr, Ferheng-i Sohenverân, “Dakikî-yi Mervezî” I, 341; Bakırî Ferd vdğr.,
Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, I, 212; Eserâferînân, “Dakikî-yi Mervezî”, III, 43.
3 Avfî, Lübâbu’l-elbâb, II, 11; Furuzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 28.
4 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 408-409; Safâ, Hemâseserâyî, s. 177; Rypka, History of
Iranian Literature, s. 153-154; Debîrsiyakî, Pîşâhengân-i Şir-i Pârsî, s. 100; Mutlâk,
Celâl Halıkî, “Dakikî”, DZEF, III, 205.
5 Hidâyet, Mecmau’l-fusahâ, II, 641; Rypka, History of Iranian Literature, s. 154;
Furûzânfer, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 109.
6 Furuzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 28; Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 409; Furûzânfer,
Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 109; Mutlâk, Celâl Halıkî, “Dakikî”, DZEF, III, 205.
108  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
değirmenci” anlamlarında kullanılır. Kaynaklarda bu konudaki kayıtlardan
anlaşıldığı kadarıyla şair gençlik yıllarında babası ya da atalarıyla
birlikte değirmencilikle uğraştığı için bu nitelemeyle ün kazanmıştır. 7
Emin Ahmed-i Razî, Heft İklîm adlı tezkiresinde Dakikî’yi şöyle anlatır:
“Ulu şairlerden biri olan Dakikî, duygularını dizelere aktarmada
hayat suyunu bile gölgelerde bırakacak kadar ince, etkileyici ve çekici bir
dil kullanırdı. Kaynaklarda ve şair tezkirelerinde aktarıldığına göre, Samanoğulları,
Acem hükümdarlarının geçmişte yaptıklarını ve tarihlerini
kayda almak istediklerinde o dönemler henüz manzum yazma pek gelişmemişti.
Nuh b. Mansur çağın en ulu şairi Dakikî’ye bu görevi verdi.
Dakikî de bazılarına göre 20.000 dize bazılarınca da Goştâsp hikayesini
1.000 dize kadar kaleme aldı. Ancak bu önemli eseri bitiremeden kölesi
tarafından öldürüldü.” 8
Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed Dakikî, adı Müslüman adı olsa
da özellikle batılı araştırmacılarca Zerdüşt inanışını benimsemiş biri olarak
kabul edilir. Söz konusu araştırmacılar buna gerekçe olarak da şairin
dizelerindeki yoğun Zerdüşt inanışı ve Zerdüştîlik renkleri taşıyan içeri-
ği temel alırlar. Ancak E. G. Browne, bu konuda şöyle bir tespitte bulunur:
“Kanımca onun Zerdüşt değerlerini öven ve ön plana çıkaran şiirleri bu
araştırmacılar tarafından abartılarak böyle bir sonuca varılmıştır. Onları bu
yargıya götüren Dakikî’nin şiirinde Zerdüşt inanışını övmesi, bir tek noktaya
dayanmaktadır. O da bu inanışın şarap içmeği yasaklamamış olmasıdır. Çünkü
günümüzde de şarap Zerdüşt İnanırlarının günlük yaşantılarında çok kullandıkları
bir içecektir.” 9
Dakikî’yi asıl üne kavuşturan, onun İran ulusal değerleri başta olmak
üzere kültürel mirasını sözlü anlatılardan derleyip toparlayarak gelecek
kuşaklara aktarmayı amaçlayan Şahnâme yazımında ilk adımı atmış olmasıdır.
Onun, Goştâspnâme adıyla bilinen ve “Zerdüşt’ün ortaya çıkışı”,
“peygamberliğini ilan etmesi”, “Zerdüşt inanışının geniş kitlelere ulaştı-
rılması” gibi konulara yer veren eseri, ilk bölümlerini kaleme aldıktan
sonra öldürülmesiyle yarım kaldı. Daha sonra Firdevsî gördüğü bir düş
sonrasında (bu düş büyük bir ihtimalle şairane hayal gücüyle kurgula-

7 Furûzânfer, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 108.
8 Razî, Heft İklîm, III, 1579.
9 Browne, Târîh-i Edebî-yi Îrân, I, 669.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  109
nan bir düştü) Dakikî’nin sözü edilen şiirlerini eleştirerek Şahnâme’sine
aldı. 10
Theodor Nöldeke, Şahnâme’nin bazı bölümlerini inceledikten sonra
Firdevsî’nin, Dakikî’yi eleştirmekte haklı olmadığını söyler. Bu görüşü
doğrudur. Kaynaklar, Dakikî’nin çağdaşları katında son derece değerli
bir makama ve saygınlığa sahip olduğunu aktarırlar. O yüzden Amid
Esad, Ferruhî’yi, Emir Ebu’l-Muzaffer ile tanıştırmak için götürdüğünde
ona şöyle demiştir: “Efendim; sana Dakikî’nin bu dünyadan göçmesinden
sonra evrenin gözlerinin onun gibisini görmediği bir şair getirdim.” Utbî’nin
Samanî dönemi şairleri hakkında verdiği bilgilerden de Dakikî’nin çağ-
daşları katındaki saygınlığı ve ululuğu anlaşılmaktadır. 11
Ülkesinin eski çağlarıyla ilgilenen şairleri arasında en aydınlık çehre
Dakikî’dir. Önceleri batılıların daha çok Al-i Muhtâc adıyla andıkları
Çağanîler emirlerinin şairi olarak şiir söylemeğe başlamış, onların saraylarına
bağlı bir şair olarak ilerlemiştir. 12
Dakikî’nin Zerdüşt dini bağlılarından olup olmadığı klasik dönemlerden
bugüne hep tartışılır. Bazıları Müslüman adı ve künyesinden dolayı
onun bu inanç sistemini benimsediğini şüpheyle karşılarlar. Ancak o
dönemlerde benzeri isimler taşıyıp da Zerdüşt inanışını benimsediklerinde
şüphe bulunmayan bazı önemli kişilerin varlığı söz konusu şüpheleri
ortadan kaldırmaktadır. Öte yandan şairin Zerdüşt dini esaslarını
benimsediği ve o dinden olduğuna kanıt olabilecek dizeleri de vardır:
دقیقی چار خصلت برگزیدست
به گیتی از همه نیکی و زشتی
لب یاقوت رنگ و ناله چنگ
می خون رنگ و دین زردهشتی
Dakikî dört özelliği seçmiştir
Dünyada bütün güzellikler ve çirkinliklerden:

10 Browne, Târîh-i Edebî-yi Îrân, I, 670-671.
11 Browne, Târîh-i Edebî-yi Îrân, I, 670-671.
12 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 248-250; Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s.
24.
110  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Yakut renkli dudak, çeng nağmesi,
Kan kırmızısı şarap ve Zerdüşt inanışı. 13
Dakikî’nin Zerdüşt inanışına işaretlerde bulunması ve bu inanışa ilgi
duyması sadece bu dizeleriyle sınırlı değildir. Şiirlerinde övdüğü kişilerin
üstün özelliklerini sıralarken, sevgilisinden söz ederken de zaman
zaman bu dinsel inanışa değinir ve onunla ilgili övgü dolu sözler söyler.
Elbette Zerdüşt bağlısı bir sevgiliye hitap etmek bir gazel şairi için şaşırtıcı
olmasa gerek. Ancak onun yaşadığı çağ ve çevre antik çağın gelenek
ve göreneklerini dirilterek yeniden gündeme alma, bu konuya ilgi duyma
konusu canlı olsa da Samanîler döneminde Horasan bölgesinin tamamında
herhangi bir şairin şu dizelerle kendisine hitap edebileceği
hangi hükümdar ya da hangi emir gösterilebilir?
بینم آخر روزی به کام دل خود را
گهی ایارده خوانم شها گهی خرده
Sonunda gönül arzuma erişmiş göreceğim kendimi;
Ey hükümdar! Bazen Avesta tefsirini ve Horde Avesta’yı okursam.
14
یکی زردشت وارم آرزویست
که پیشت زند را برخوانم از بر
Zerdüşt gibi bir kez Avesta’nın tefsirini
senin huzurunda ezberden okumayı arzuluyorum.
15
به یزدان که هرگز نبیند بهشت
کسی کاو ندارد ره زردهشت
Yemin olsun Yezdân’a, göremez asla cenneti,

13 Dakikî, Divân, s. 106 (beyit; 1231); Razî, el-Mucem (Kazvinî), s. 261.
14 Dakikî, Divân, s. 105 (beyit; 1211).
15 Dakikî, Divân, s. 102 (beyit; 1155).
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  111
Zerdüşt’ün yolunda yürümeyen kişi.
16
Bu ve daha başka dizeleri şairin Zerdüşt dini bağlıları arasında yer
aldığına kanıt olarak aktarılır. Dakikî, Zerdüşt inanışına bağlı olduğunu
hiçbir zaman gizlememiş ve çekinmeden her ortamda bu inanış bağlılarından
olduğunu açıkça belirtmiştir. 17
Ancak onun Zerdüştîlik inanışını benimsediğini söyleyenlerin karşı-
sında karşı görüşleri savunanlar da vardır. Öte yandan IV./X. yüzyılda
Buhara emirlerinin inancını açıktan bildiren bir Zerdüşt bağlısını saraylarına
almaları oldukça zor görülmektedir. Bundan da öte Dakikî o dö-
nemler atalarının bu inanışını taşıyorsa bile en azından onu açığa vurmaması
ve özenle gizlemesi gerekirdi. Bu konuda şu da apaçık bir ger-
çek ki; burada Zerdüşt inanışını hatırlatmak bir taraftan da ülkenin geç-
mişine ve değerlerine saygının bir göstergesiydi. Bir yandan da Dakikî’nin
güçlü ve paha biçilmez bir proje olarak Şahnâme projesini sunarak
İran halklarına Zerdüşt inanışını iletmek ve onlar arasında geliştirmek
gibi büyük bir işi başardı. O, Zerdüşt inanışını yazmak, Zerdüşt
inanışına ait erişebildiği bütün metinleri kılı kırk yararcasına inceleyerek
öğrenmek ve sonra da onları derleyerek ölümsüzlüğe kavuşturma amacını
taşıyordu. Bundan da öte onun Zerdüştîliği övdüğü şiirde hemen
şaraptan söz etmesinin ardından bu konunun gelmesi boşuna değildir.
Sonuçta yeni inanış sistemi İslâmiyet’in İranşehr coğrafyasında kök salmasından
sonra şarap gizli olarak Zerdüştîler tarafından da yapılıyordu.
Bu yüzden şiirlerde hep meyhane sahipleri ve işletenleri de “Pir-i Mu-
ğan” diye bilinir. 18
Ancak bütün bunlar Dakikî’nin şarap ve eğlence düşkünü olduğunu
göstermez. Onun şiirlerinden günümüze gelenler arasında sosyal, siyasal
içerikli ve insan ilişiklerine yer veren bölümler de vardır. Ona göre
ülke ve hükümdarlık ne şahinle, ne bir kükreyen aslanla ne de herhangi
bir araçla ele geçirilebilecek bir av değildir. Bütün bu güç iki şeyle kazanılabilir:
bunlardan biri ipek gibi Hint kılıcı, diğeri de safran renkli kızıl
altın.
به دو چیز گیرند مر مملکت را

16 Dakikî, Divân, s. 111 (beyit: 1335).
17 Furuzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 29.
18 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 250.
112  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
یکی پرنیانی یکی زعفرانی
یکی زر نام ملک بر نبشته
دگر آهن آبدادهی یمانی
کرا بویهی وصلت ملک خیزد
یکی جنبشی بایدش آسمانی
زبانی سخنگوی و دستیگشاده
دلی همش کینه همش مهربانی
که ملکت شکاریست کو را نگیرد
عقاب پرنده نه شیر ژیانی
دو چیزست کو را به بند اندر آرد
یکی تیغ هندی دگر زر کانی
به شمشیر باید گرفتن مر او را
به دینار بستنش پای ار توانی
کرا بخت و دینار و شمشیر باشد
نباید تن تهم و پشت کیانی
خرد باید آنجا و جود و شجاعت
فلک کی دهد مملکت رایگانی
Ülke iki şeyle kazanılır;
İpek gibi kılıçla ve kızıl altınla.
Biri üzerine hükümdarın adı yazılı altın,
Diğeri su verilmiş çelik Yemen kılıcı.
Hükümdarlık tahtına erişmek isteyen,
Gök gibi hep hareketli olmalı, hiç durmamalı.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  113
Söz söylemesini bilen bir dili ve cömert bir eli olmalı.
Gönlünde hem kin hem sevgi olmalı.
Çünkü ülke öyle çetin bir av ki;
Onu ne uçan kartal ve ne kükreyen aslan avlayabilir.
Onu ağa düşürecek iki şey vardır;
Birisi Hint kılıcı, diğeri de ocağından çıkarılmış altın.
Ülke kılıçla alınmalı,
Dinarla da korunabilirse korunmalı.
Bahtı, dinarı ve kılıcı olana,
İri ten de ululuk desteği de gerekmez.
İşte o zaman akıl, cömertlik ve yürek gerek;
Gökler karşılıksız verir mi hiç hükümdarlığı? 19
Bu şiirinde altın ve kılıç betimlemeleri, bu iki önemli varlığı fatihlik
ve yeryüzü hükümdarlığının gerekleri sayması şüphesiz sadece dillendirdiği
duygularındaki eşsiz benzetmeleriyle akıl ile duygu dengelemesini
değil, güçlü ihtimallerle antik dönemlerin geleneklerinden dünya
fatihliğini unutulmuşluktan kurtarıp kendisinin de yaşadığı bu değerlerin
ve geleneklerin diriltilmesine hazır olan çağda şiirleriyle canlandırmaktadır.
20 Bu alabildiğine sade ve güçlü şiiri nice şairler taklid etmek
istemişler ama bir türlü onun inceliklerine ve erginliğine ulaşmayı başaramamışlardır.

IV./X. yüzyıl Deri Şiiri, Orta Asya ve Horasan bölgelerinde yaşamış
şairlerin şiirleriyle yüceliğin doruklarına erişmiştir. Genelde bu dönem
şairleri çoğunlukla Samanî saraylarına bağlı şairlerdir. Bu arada o dönem
edebiyatı ve edebiyat ürünlerinin sadece saray edebiyatı olmadığını da
unutmamak gerek. Yine söz konusu dönem eserleri ve şiirlerinin tanıklı-
ğıyla o çağlarda halktan kimselerin de içli ve özlü lirik şiirler söyledikleri,
efsaneler anlattıkları; sözlerini atasözleri ve özlü sözlerle süsledikleri

19 Dakikî, Divân, s. 107 (beyit; 1244-55); Lazard, Eşâr-i Perâkende, s. 166.
20 Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s. 21.
114  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
bilinmektedir. Ancak o çağlarda sayılı ve belli kişiler öne çıkabilir ve
adlarını duyurabilirlerdi. Bu yüzden halk şiirleri ve halk edebiyatı ürünlerinin
günümüze kadar ulaşma imkanları asla yoktu. Buna rağmen eldeki
birtakım canlı halk edebiyatı ürünlerinin günümüzde İran ve Tacikistan
halkları arasında yaygın eserleri içlerinde antik dönemlerin derinliklerinden
yansımalar ve sesler taşımaktadır. Ancak söz konusu dönemlerin
sözlü halk edebiyatı ürünleri henüz gereği ve yaraştığı gibi derlenmemiş
olmasının yanı sıra o çağların sözlü halk edebiyat ürünlerini şimdilerde
değerlendirip sonuca erişme o kadar da kolay olmayacaktır. Ancak
o dönemlerin sözlü edebiyatlarından elimizde olan örnekler şiirin ve
şairlerin o dönemler ne denli yücelerde olduğunu göstermektedir. 21
O dönem saray şairleri bile her zaman egemenler ve güç sahipleri
karşısında dalkavukluk yapan kişiler değillerdi. Zaman zaman onlar ve
çevreleriyle ilgili yanlış gördükleri konuda eleştirilerini iletmek için ne
gerekiyorsa söylerlerdi. Söz konusu yılların böylesi eleştirel şiirlerinden
günümüze gelenleri fazla değildir. Çünkü o dönemler sadece egemenler
ve güç sahibi kişiler kendileri için özel kütüphaneler oluşturabiliyorlardı.
O zamanlar kitap çok pahalı ve az bulunur bir değerdi. Onları okuyanlar
da daha çok edebiyatın işlerine yarayan kısmıyla ilgileniyorlar, eleştiri
şiirlerine hiç bakmıyorlardı bile. 22
Bazı şairlerin adlarıyla eserleriyle öylesine ayrılamaz bir şekilde iç içe
girmiştir ki; şair anılınca eseri, eser anılınca da hemen şairi akla gelir.
Dakikî adı anıldığında akla Goştâspnâme’sinin gelmesi gibi. Gerçekte
Dakikî’nin en başarılı olduğu şiir türü kahramanlık anlatıları değildir. O
kahramanlık şiirlerinden daha çok gazel türünde şairliğinin doruklarına
yücelmiştir. Genel bir değerlendirmeyle Dakikî, kahramanlık şiirinde
mat bir renkteyken, övgü şiirlerinde az renkli, aşk şiirlerinde ise şiiri
alabildiğine net ve rengarenk tonlarda bir büyük söz ustasıdır. 23

Dakikî hakkında yapılmış araştırmalar; onun gençlik yıllarında şiir
yazmaya başladığı ve yine genç yaşta öldürüldüğünü göstermektedir.
Firdevsî de Şahnâme-yi Ebû Mansûrî’nin nazmedilmesi konusunda kendisinden
Şahnâme’sinde söz ederken onu “genç” nitelemesiyle anar. 24

21 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 255.
22 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 256.
23 Zerkânî, Târîh-i Edebî-yi Îrân, s. 366.
24 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 409-410.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  115
Dakikî’nin öldürüldüğü tarih kesinlikle 470-471 yılından öncedir.
Çünkü Firdevsî aynı yıl Şahnâme-yi Ebû Mansûrî’yi nazmetmeğe başlamış,
yine Firdevsî’nin ifadeleriyle Dakikî o yıllarda öldürülmüş ve Firdevsî
onun yarım kalan eserini tamamlamak için bu işe başlamıştır. Öte
yandan Nûh b. Mansûr’u (eg. 365-387) şiirlerinde övmesinden hareketle
365 yılında hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bu kanıtların ışığında
Dakikî’nin öldürüldüğü tarih 366-369 yılları arası olarak kabul edilir.
25
ÖVDÜĞÜ KİŞİLER
Dakikî’nin bir övgü şairi olduğu konusunda tereddüt yoktur. Ferruhî-
yi Sistanî ve diğer şairlerin şiirlerindeki onunla ilgili değerlendirmelerini
konu alan işaretler de bu durumu onaylamaktadır. Ruhsal yapısı da uygun
olduğu için yaşlılık ve erginlik dönemlerinde bile övgü şiirleri yazmayı
sürdürmüştür. Bunun en önemli gerekçesi de yeteneklerinin kaside
şairliğinde çok gelişmiş olmasıdır. Tagazzül ve övgü şiiri söyleme onun
yaradılışı ve yapısıyla örtüşmektedir. Bunun yanı sıra Dakikî savaş şiirleri
yazmada o kadar da yetenekli değildir. Firdevsî onun binden fazla
dizesini Şahnâme’sine alması ve yer yer de eleştirmesinde haksız da de-
ğildir. Her halükarda Firdevsî’nin, Goştasp ve Ercâsp’tan söz eden bu
bin dizeyi Şahnâme’sine aktarması antik İran’da dinsel kahramanlık anlatılarıyla,
ulusal kahramanlık anlatılarının kesiştiği ve örtüştüğü nokta
olarak dikkat çeker. 26
Dakikî yaşadığı çağın övgü şairleri arasında yer almaktadır. Özellikle
o dönem emirlerini öven şiirleriyle elde ettiği kazançla görkemli bir mal
varlığı elde etmişti. Aynı zamanda o dönemlerin en önde gelen şairiydi.
Firdevsî bu konuda onunla ilgili şunları söyler: “Ulular ona hep hazine
verdiler, hep değer verdiler.” Şiirlerinde en çok Samanî emirlerinden ikisini
övdü. Bunlardan biri Mansur b. Nuh, diğeri de Nuh b. Mansur idi. Dakikî’nin
övdüğü diğer emirler arasında Ali b. İlyas Ağacî de yer almaktadır.
Kendisi de şiir söyleyen, birkaç parça şiiri Lubâbu’l-elbâb ile Luğat-i
Furs’ta yer alan Sealibî’nin deyimiyle Arapça şiirler de söyleyen, Arapça
şiirlerini de kendisi Farsçaya çeviren, divanı Horasan’da yaygın olarak

25 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 411; Djalal Khaleghi-Motlagh, Daqīqī, Abū Mansūr
Ahmad”, http://www.iranicaonline.org; Mutlâk, Celâl Halıkî, “Dakikî”, DZEF, III,
205.
26 Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s. 26.
116  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
okunan ünlü Fars şairlerinden Ağacî, Avfî’nin deyimiyle Dakikî’nin şiirlerinde
övdüğü emirlerden biridir. Dakikî’nin övdüğü bir diğer kişilik de
klasik Fars edebiyatının güçlü söz ustalarından Ferruhî-yi Sistanî’nin de
bir zamanlar sarayında bulunduğu ve ünlü “Dağgâh” kasidesini övgüsü
için söylediği Ebu’l-Muzaffer Çağanî’dir. Dakikî’nin şiirlerinde övdüğü,
adlarına yer verdiği emirler arasında kendisiyle ilgili bir kaside yazdığı
Mîr Ebû Saîd ile genç yaşta ölümü üzerine güzel ve üzüntü dolu bir
mersiye yazdığı Ebû Nasr da yer almaktadır. 27
Samanîler döneminde yaşamış ve daha çok o hanedanın emirlerini şiirlerinde
övmüş olan Dakikî, Çağanî emirlerinin, daha sonra da Nasr b.
Sebüktegin’in sarayına girmiştir. Daha sonraki dönem Gazneli Sultan
Mahmud’un sarayına yol bulmuş ve şiirlerinde onu da övmüştür. 28
Dakikî hem Samanî ve hem de Çağanî emirleriyle çağdaştır. Her iki
hanedanın hükümdarlarını da şiirlerinde övmektedir. Dizelerinde övgü-
lerine yer verdiği en ünlüler:
1. Samanî emiri Ebû Sâlih Mansûr b. Nûh (eg. 350-365). Bu emirin
övgüsü için kaleme aldığı dizeler Avfî’nin Lubâbu’l-elbâb’ında aktarılmaktadır.
2. Samanî emiri Ebu’l-Kâsım Nûh b. Mansûr (eg. 365-367). Bu emirle
ilgili övgü dolu dizeler yine Avfî’nin adı geçen eserinde yer almaktadır.
Büyük bir ihtimalle Dakikî bu emirin emriyle Şahnâme’yi nazmetmeğe
başlamıştır.
3. Kendisi de şair ve edebiyatçı olan aynı zamanda Mencîk ve Ferruhî’nin
de memduhları arasında yer alan Çağanî emiri Emir Fahruddevle
Ahmed b. Muhammed. Dakikî, Âl-i Muhtâc emirlerinin saraylarında
bulunmuş, şiirlerinde onları övmüş ve önemli miktarda hediyeler
de almıştır. Muizzî ve Ferruhî gibi ünlü şairler de bu konuya şiirlerinde
yer vermişlerdir. 29
4. Dakikî’nin şiirlerinde birkaç kez kendisinden övgüyle söz ettiği
Emir Ebû Sa’d Muzaffer.

27 Furuzânfer, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s. 109-111.
28 Hidâyet, Mecmau’l-fusahâ, II, 641.
29 Nizâmî-yi Arûzî, Çehâr Makâle, s. 63; Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 411-412; Dakikî,
Divân, s. 10-11.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  117
5. Çağânî emirlerinden Ebû Nasr, Dakikî’nin onun ölümünde mersiye
söylediği bilinmektedir.
Samanîler döneminde bu hanedanın bütün emirlerinden şiir ve edebiyat
kendisine yaraşır uygun ortam ve güçlü destekler bulmuş olsa da
özellikle Nûh b. Mansûr edebiyatın gelişmesi ve şairlerin desteklenmesi
konusunda son derece önemli adımlar atmış, bu alanda alabildiğine çok
yönlü gelişmelere ortam hazırlamıştır. Özellikle onun döneminde İran
ulusal değerlerini bir araya toplayan ve kültürel miraslarının bir ansiklopedisi
sayılan, ulusal övünç kaynağı Şahnâmelerin oluşturulması için
gösterilen gayretler, yoğun destekler, bazılarınca “Acem’in Kur’ân’ı”
nitelemesiyle bilinen Şahnâme’nin temellerinin bu dönemlerde atılmış
olması sözü edilen hükümdar döneminin en önemli gelişmeleri arasında
yer alır. 30
ŞİİRİ
III./IX. yüzyılın başlarından itibaren yavaş yavaş Farsça şiir söyleyen
büyük şairler ortaya çıkmaya başladı. Yaklaşık olarak III./IX. yüzyılın
ikinci yarısının tamamı ve IV./X. yüzyılın üç çeyreğini kapsayan Samanîler
dönemi gerçekte Fars dili ve edebiyatının gelişme ve olgunluğa
erişme dönemi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde Ebû Şekûr-i
Belhî, Ebu’l-Müeyyed-i Belhî, Ebu’l-Hasan Şehîd-i Belhî, Rudekî-yi
Semerkandî, Dakikî-yi Tusî, Ammâre-yi Mervezî ve Kisaî-yi Mervezî
gibi büyük şairler yetişti. Burada adı geçenler ve diğerleri Fars şiiri ve
edebiyatına son derece önem ve itibar kazandırdı ve bir bakıma gerçekte
bu dilin görkemli yapısının temellerini attılar. Söz konusu şairlerin şiirlerinde
kullandıkları dillerinin sadeliği, akıcılığı, anlam derinlikleri, mazmunlar,
öte yandan bu söz ustalarının milletlerinin gelenek ve göreneklerine,
ulusal övünç kaynaklarına son derece yakın ilgi duymaları, eserlerinde
açıkça gözlenen neş’e ve sevinç, yine şiirlerinde kullandıkları
sade ve doğal harika teşbihler bu dönemin özgün edebî özellikleri arasında
yer almaktadır. 31
Bu dönem şairleri övgü içerikli şiirlerinde daha çok Bozorgmihr’in
aklı öne çıkarmasını, Enuşirvân’ın adaletini, Hüsrev Pervîz ile Feri-

30 Şiblî-yi Numanî, Şi’ru’l-Acem, I, 37.
31 Mutemen, Tahavvul-i Şi’r-i Fârsî, s. 132.
118  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
dun’un ihtişamını, Rüstem ve İsfendiyar’ın şecaatini örnek göstererek
övüyorlardı. Yine bu dönemde manzum ve mensur Şahnâmelerin yazılması,
vatan sevgisi, ulusal değerlere sıkı sıkıya bağlılık ve İran sevgisinin
göstergesidir. Övgü içerikli şiirlerde genellikle zor anlaşılır ya da abartı
dolu ifadeler fazla görülmez. 32
Dakikî şüphesiz IV./X. yüzyılın en büyük şairlerinden biridir. Değişik
şiir türlerindeki eserleri, şiirin bütün dallarında göstermiş olduğu yetenek
ve etkileyici güç, sözünün fasihliği ve tarzının akıcılığı, ifade ve beyan
gücü, zihinsel dikkat ve kavrayışını açıkça göstermektedir. Firdevsî’nin
onu “sade yazım tarzı”, “güzel söz söyleyen” ve “akıcı tarzlı”
nitelemeleriyle övmesi boşuna değildir. Dakikî özellikle övgü içerikli
kaside tarzını doruklara çıkarmış bir şairdir. Bu alanda kendisi de mahareti
ve yeteneğini överek anlatır. Bazı kasideleri kendisinden sonra gelen
kaside ustaları tarafından çok beğenilmiştir. Öte yandan sonraki dönem
şairleri onu Ferruhî gibi en büyük şairler kategorisinde değerlendirmiş-
lerdir. 33
شب سیاه بدان زلفکان تو مانـد
سپید روز به پاکی رخان تو ماند
عقیق را چو بسایند نیک سوده گران
که آبدار بود به لبان تو ماند
به بوستان ملوکان هزار گشتم بیش
گل شکفته به رخسارکان تو ماند
دو چشم آهو و دو نرگس شکفته ببار
درست و راست بدان چشمکان تو ماند
کمان بابلیان دیـدم و طرازی تیر
که برکشیده شود به ابروان تو ماند

32 Mutemen, Tahavvul-i Şi’r-i Fârsî, s. 132.
33 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 415.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  119
ترا به سروین بـاال قیاس نتـوان کـرد
که سرو را قد و باال بدان تو ماند
Karanlık gece, zülüflerine benzer senin,
Aydınlık gündüz ışıldayan yanaklarına benzer senin.
Yakutu iyi işlemişlerse oymacılar,
Ve de suluysa dudaklarına benzer senin.
Dolaştım krallar bahçesinde binlerce kez,
Tomurcuk güller yanaklarına benzer senin.
Ceylanın iki gözü, meyveye durmuş iki nergis,
Doğrusu gözlerine benzer senin.
Babillilerin yaylarını gördüm, Taraz okunu gördüm;
Gerilmişti, kaşlarına benzer senin.
Benzetilemezsin bu göklere erişen serviye sen,
Boyu posu servinin, boyuna benzer senin.
34
İlk Farsça manzum kahramanlık anlatısı türü eseri yazmış olan şair
olarak bilinen Dakikî, gençlik yıllarında Samanîler döneminde kaynaklarda
aktarılan talihsiz bir olayda kölesi tarafından öldürülmüş olup
sözü ve şiirinin gücünü genç yaşta ölmesi nedeniyle Rudekî, Şehîd ve
Kisaî’nin şiiri gücüne ve düzeyine ve erginliğine eriştirememiş olsa da,
Fars kahramanlık şiirinin en çekici örneği olarak kabul edilen ve de özgün
bir yere sahip olan çok önemli eseri Goştâspnâme ile Fars şiirindeki
önemli makamını her zaman korumaktadır. 35
Bütün bunlarla birlikte ondan sonra yaşamış bazı şairlerin ifadelerinden
ve bazı tezkireler ile birtakım sözlüklerdeki dağınık dizelerinden
onun şairliğe ve şiire çağın geleneksel ve yaygın töresi gereği övgü şiirleriyle
başladığı anlaşılmaktadır. Yine söz konusu şiirlerinden, aynı çağda

34 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 417; Razî, el-Mucem (Kazvinî), s. 181; Lazard, Eşâr-i
Perâkende, s. 147; Şemisâ, Seyr-i Ğezel Der Şi’r-i Fârsî, s. 18.
35 Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s. 19.
120  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
ya da yakın zamanlarda yaşamış şairlerin dizelerindeki onunla ilgili işaretlerden
şiirlerinde övdüğü kişilerin isimlerine de ulaşılmaktadır.
Günümüze çok azı gelebilmiş olan övgü şiirleri, yaşadığı çağın geleneğine
göre doğa tasvirleri, tagazzül, memduhunu konu alan abartılı
övgülere yer vermektedir. Yine zamanımıza kadar gelmiş bazı gazel ve
kıta örnekleri de onun Katrân-i Tebrizî ve Nâsır-i Husrev dönemine
kadar var olan, ancak sonraları ortadan kaybolmuş divanın, diğer şairlerin
divanları gibi gazel, kaside, kıta ve diğer şiir türlerine yer veren şiirlerle
dolu olduğunu göstermektedir. Bazı şiirlerinde Rudekî’nin etkisi
açıkça görülür. 36
Dakikî’den sonraki çağlarda yaşamış ünlü şairler onu büyük şairler
kategorisinde değerlendirirler, şiirini över, divanının bir nüshasını edinirlerdi.
Onun şiir tarzını ve üstün özellikli şiirlerini örnek alırlardı. Örneğin
Nâsır Husrev, Sefernâme’sinde onunla ilgili şunları söyler: “Tebriz’de
Katran adlı şairi gördüm. Güzel şiir söylüyordu. Ancak Farsçayı iyi bilmiyordu.
Yanıma geldi, Mencîk ile Dakikî’nin divanlarını getirdi. Okudu, şiirleri
okurken anlayamadığı yerleri bana soruyordu. Ben de anlamadığı yerleri
ona anlatıyordum. Söylediklerimi yazdı, bana kendi şiirlerini de okudu.” 37
Dakikî’nin yaşadığı çağlar Horasan’da şiirin çok değerli olduğu, eski
İran’a ait değerlerin yeniden canlandırıldığı dönemlerdir. Fazla göze
çarpmayan, ancak alttan alta renk vermeden ilerleyen ve her geçen gün
gelişen Şuûbî düşünceleri, zihinlerde Arap karşıtı bir hareketi derinden
kök salarak işlemekteydi. Eski gelenekler, klasik değerler dikkate değer
bir kabul görerek unutuldukları yerlerden bir bir gün yüzüne çıkartılıp
yeni bir sunumla sergileniyordu. Rûdekî ve Şehîd-i Belhî gibi yetenekli
yeni şairlerle, seçkin bir format ve yeni bir tarza kavuşan Fars şiiri, eski
İran kültürün unutulmuş geleneklerini, Muhammed b. Vasîf, Bassâm-i
Kurd ve Hanzala-yi Bâdğîsî gibi şairlerin Arap edebiyatından almış
olduklarının yerine oturtuyordu. Genç olmasına rağmen Rûdekî ile
Şehîd’in miras bıraktıklarından nasiplenen Dakikî, özgün sadeliğinden
ödün vermeden yaratıcı hayal gücü, akıl ve duygu dünyasında harmanladığı
düşüncelerini dizelerine yansıtıyordu. 38

36 Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s. 20.
37 Nâsır Husrev, Sefernâme, s. 125 ; Debîrsiyakî, Pîşâhengân-i Şi’r-i Pârsî, s. 101.
38 Zerrînkûb, Bâ Kârvân-i Hulle, s. 20-21.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  121
Övgü şiirinde Rudekî kadar başarılı olmasa da edebî kişiliğinin güç-
lülüğü ve parlaklığı onu Rudekî’den sonraki ululuk makama oturtmaktadır.
Şahnâme yazmaya başlamış olması, onun da Rudekî gibi İran ulusal
kimliği ve ulusal değerlerine, İran kültürü ve uygarlığına olan derin
bağlılığı ve özellikle o çağlarda yabancıların saldırıları karşısında öz de-
ğerlerine sahip çıkma ve onları koruma konusundaki hassasiyetini göstermektedir.
Güçlü ihtimallerle Zerdüşt inanışı bağlısı olmasının da bu
konuda derin etkileri olmalıdır. 39
Doğrusu Dakikî olağanüstü yetenekli bir doğa ressamı diye niteleyebileceğimiz,
aşk şarkıları söyleyen, aşk şiirleri yazan, aynı zamanda şiirleriyle
hükümdarları öven bir şairdi. Günümüze kadar gelmeği başarmış
şiirleri onun ne denli başarılı bir sanatkar, ince anlamları dizelerinde
bezeyerek sunan bir söz ustası olduğunun kanıtıdır. Yaşadığı çağın ve
daha sonraki çağların ünlü şair ve edebiyatçıları onun ululuğunu ve
şiirdeki ustalığını övgü ve saygıyla yad ederler.
Ğazâyirî-yi Razî, Suzenî, Edîb Sabir-i Tirmizî, Muizzî ve daha nice
ünlü söz ustası onu şiirlerinde övgüyle ve saygıyla anmışlardır. Dakikî’nin
şiirinin yankıları, şiirdeki makamının yüceliği kısa sürede o çağ-
ların geniş coğrafyalarına, Farsça konuşulan her yere yayıldı. 40
Dakikî’nin elimizdeki dağınık şiirlerinde geçen bazı kelimeler birçok
sözlükte kullanılmayan terk edilmiş kelimelerin örnekleri olarak yer
almaktadır. İlk bakışta bu tür kelimelerin şair tarafından ustalık ve bilgelik
göstergesi olarak kullanıldığı anlaşılabilir. Ancak söz konusu kelimelerin
şairin yaşadığı ve şiirlerini yazdığı çağda kullanımda olup olmadı-
ğını bilmiyoruz. Bunun yanı sıra bu tür kelimelerin şairin elimizde olmayan
şiirleri de dikkate alındığında toplam şiirlerinin yüzde kaçı oldu-
ğunu da bilmiyoruz. Bu oran da kullanılmayan kelimeler lehine yüksek
çıksa bile o dönemler benzer kelimeler diğer şairlerin divanlarında da
görülmektedir. Bu yüzden Dakikî gibi ünlü bir şairi terk edilmiş kelimeleri
kullanmaya eğilimli bir şair olarak değerlendiremeyiz. Öte yandan
Dakikî’nin şiirlerinde kullandığı vezinler genellikle doğal ve yaygın vezinlerdir.
41

39 Zerkânî, Târîh-i Edebî-yi Îrân, s. 365; Djalal Khaleghi-Motlagh, Daqīqī, Abū
Mansūr Ahmad”, http://www.iranicaonline.org.
40 Dakikî, Divân, s. 21-23.
41 Dakikî, Divân, s. 23.
122  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Dakikî’nin şiir tarzı Horasan şiir tarzıdır. Şiirleri IV./X. yüzyıl Samanî
dönemi şiiri özellikleri taşır. Konuları açısından doğa betimlemeleri,
abartısız, tekellüfsüz övgülere yer verir. Bu dönem şiirlerinde yaygın
olarak şarap, gül, bağ bahçe ve bahar tasvirleri, bilgi, akıl, sevgilinin yü-
zü, yanağı, zülüflerini konu olan şiirler çok yer alır. Yine bu dönem şirinde
övgü şiirlerinde derin ve yaygın abartılara rastlanmaz. Memduha
yapılan övgüler onun gerçek vasıflarına dayanır. Şiirlerde dillendirilen
aşk henüz mecazi aşktır ve tasavvuf şiirleri oldukça azdır. 42
Bu dönem şirinde kullanılan kelimeler ilkel ve asil kelimelerdir. Bu
dönemde şairlerin kullandıkları Arapça kelimelerin oranı da oldukça
fazladır. Alabildiğine sade ve doğal, algılanabilir teşbihler dikkat çekerken,
kelimeler ve tamlamalar daha çok gerçek anlamlarında şiirde yer
almıştır. Şair düşünce ve duygularını sade, süslemeden uzak ve tekellüfsüz
bir şekilde dillendirir. 43
Dakikî’inin günümüze gelmiş dizelerinden edebî eleştiri konusunda
iki önemli nükte dikkat çeker. Ondan günümüze gelen şiirleri az olsa da
edebiyat ve şiire bakış tarzını anlamamızda yeterli olacak düzeydedir.
Söz konusu dizelerinden onun inançları, duyguları ve düşünceleriyle
ilgili tespitlerde bulunma imkanı vardır. Zihninde ve duygularındakini
olduğu gibi açık açık dizelerine yansıtmış Dakikî gibi bir başka şiir fazla
görülmez. Bin dizelik Goştâspnâme’si de onun edebî görüşlerini anlama
konusunda önemli bilgiler vermektedir. Firdevsî’nin bu bin dize hakkındaki
görüşleri de bu konuda birtakım ipuçları vermektedir. Firdevsî
ünlü eseri Şahnâme’ye aldığı bu bin dizenin öncesinde ve sonrasında
Dakikî’nin şairliği, şiirinin yeteneği, ustalığı ve şiirinin diliyle yapısal
özellikleri konusunda yaptığı son derece zarif ve nezaketli eleştirisinin
yanı sıra onun kişisel ve şairsel özelliklerine de değinmektedir. 44
Dakikî’ye göre şiir, her şeyden önce ve her şeyden daha çok özellikle
aşk ve güç alanlarında gönülden dökülüp gelen en güzel ve en sade sözlerdir.
Ancak bu iki konu ve Dakikî’nin edebî görüşlerini dillendirdiği
öteki konu da güzel bir şiirin nasıl olacağının ölçüleriyle birlikte şairliğinin
mükemmel modelini tanıtmak, bir diğer amacı da şiir ve sanatını şiir
sanatında mükemmel bir kişilik olarak tanımladığı kişiyle karşılaştırarak

42 Dakikî, Divân, s. 23.
43 Dakikî, Divân, s. 24.
44 Mohebbetî, Ez Manâ Tâ Sûret, I, 484.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  123
akıllıca değerlendirmektir. Dakikî bir yerde de o çağlarda şiirin ana temalarından
biri olan övgü konusunu öne çıkararak karşılaştırmalı bir
şekilde Rudekî’nin şiiri dışında övgü şirinin bütün özelliklerini taşıyan
bir şiir görmediğini belirtir. Hemen ardından da bu iddiasının gerekçesini
dillendirerek Rudekî’nin övgü şiirleri ve aşk temalı şiirlerindeki şa-
şırtıcı başarısını ve bu daldaki öncülüğünü niteler. Oldukça anlamlı bir
örneklemeyle de kendi övgü şiirinin düzeyiyle Rudekî’nin övgü şiirleri
düzeyinin aynı olduğunu söyler. Birçok şairin asla yanaşmadığı adaletli
bir yargılamayla kendisini Rudekî karşısında bir makama yerleştirir ve
makamlarının niteliğinden söz eder.
Dakikî’nin günümüze kadar gelmiş şiirleri arasında kaside, gazel, kıta
ve dağınık haldeki beyitleri vardır. Bu şiirleri özellikle Lubâbu’l-elbâb
olmak üzere Mecmau’l-fusahâ gibi değişik tezkirelerde; Târîh-i Beyhakî,
Tercumânu’l-Belağe, Hadâyıku’s-sihr, el-Mucem gibi tarih ve edebiyat kitaplarıyla
başta Luğat-i Furs olmak üzere birtakım sözlüklerde yer almaktadır.
Söz konusu kaynaklarda aktarılan şiirleri Dakikî’nin son derece güç-
lü ve yetenekli bir söz ustası olduğunu, hayal gücünün alabildiğine geniş
olduğunu, dilinin sadeliği ve akıcılığını kanıtlamaktadır. 45
Dakikî, kahramanlık şiirlerinin ikinci büyük usta şairi olarak ulusal
kahramanlık şiiri yazma dalında ad bırakmıştır. Bu türün bir sonraki ve
en doruktaki ismi Firdevsî, onun Şahnâme’sinden yaklaşık bin dizeyi bir
harfine bile dokunmadan ünlü Şahnâme’sine alarak günümüze gelmesini
sağlamıştır. Büyük bir ihtimalle onun Zerdüşt inanışı bağlılarından olması
nedeniyle eserine koyu Zerdüştî renkler taşıyan Goştasp-Ercasp
hikayesiyle başlamıştır. Ancak kötü talihi diğer kahramanlık anlatılarını
yazmasına fırsat vermemiştir. 46

Rudekî’den sonra ve Firdevsî’den önce Dakikî hem şiirinin güçlülüğü
ve hem de günümüze kadar gelmiş olan eserleri açısından IV./X. yüzyı-
lın en önemli şairi olarak kabul edilir. Elimizdeki şiirleri arasında bin
küsur beyitlik bir mesnevi İran mitolojik tarihinin bir bölümünü konu
almaktadır. Bu mesnevisi dışında kıta ve kasidelerden oluşan birkaç yüz
dizesi vardır. Şiirlerinde gazel ve tagazzüle eğilim açıkça görülür. Onun
hayal gücünün ne denli derinlikli ve zengin olduğu da kendisinden kal-

45 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 412.
46 Zerkânî, Târîh-i Edebî-yi Îrân, s. 399; Djalal Khaleghi-Motlagh, Daqīqī, Abū
Mansūr Ahmad”, http://www.iranicaonline.org.
124  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
mış olan mesnevisi dışındaki dizelerinde aranmalıdır. Kahramanlık anlatısı
şiirlerindeki hayal gücü, Firdevsî’nin Şahnâme’siyle karşılaştırıldığında
onun yanında zayıf kalmaktadır.
Dakikî, tasvirde de çok güçlü değildir. Çağdaşı olan şairlerin dizelerinde
yoğun olarak yer alan istiare ve teşbihten tutun da kahramanlık
şiirlerinin olmazsa olmazlarından olan nitelemelerdeki iğraklara kadar
sanatlar onun şiirinde parlak ve ışıldayan türden değildir. Özellikle belirtildiği
gibi kahramanlık şiirlerinde tam da şaha kalkarak kendini göstereceği
iğrak yoğunluğu açısından şiiri zayıftır. 47
Ancak Goştâspnâme adlı mesnevisi dışındaki şiirleri yaşamış olduğu
çağa ve diğer şairlere göre daha yüksek kalitede ve daha ustacadır. Buradaki
şiir kalitesi ve ustalığı Goştâspnâme’deki zayıflığı telafi etmektedir.
Gazelleri ve tagazzüllerinde çok güzel hem doğa ve hem de insan tasvirleri
dikkat çeker. Bu tür şiirlerindeki tasvirler alabildiğine canlı ve dinamik,
aynı zamanda bu dönem şiirinin özelliklerini bütünüyle göstermektedir.
Bu şiirlerinde hayatın coşkusu ve canlılığı tasvirlerinde bolca görü-
lür: “Bulut yeryüzüne ilkbahar elbisesi giydirir”, “ağaç cennet hurisi güzelli-
ğindedir”, “evren bir tavus kuşu gibidir”…48
Dakikî’nin şiirlerinde Zerdüşt kültürü ve eski İran mitolojik ögelerinin
derin izleri görülür. Bütün bunlar da onun Zerdüştî olduğu düşüncelerini
güçlendirmektedir. Eski İran mitolojisine işaretlerde bulunan bu
tür şiirler onun çağdaşı şairlerin dizelerinde çok az rastlanan temalardır.
49
Dil konusunda da Dakikî yeni bir şey ortaya koymuş, Farsçayı Arap-
çanın yoğun etkisinden çekip almış, aynı zamanda kendisinden sonra
gelen Firdevsî’ye de kahramanlık şiirlerinde hangi dilin kullanılması
gerektiğini göstermiştir.
کاشکی اندر جهان شب نیستی
تا مرا هجران آن لب نیستی
زخم عقرب نیستی بر جان من

47 Kedkenî, Suver-i Hiyâl Der Şir-i Fârsî, s. 424-26.
48 Kedkenî, Suver-i Hiyâl Der Şir-i Fârsî, s. 426-27.
49 Kedkenî, Suver-i Hiyâl Der Şir-i Fârsî, s. 428; Şemîsa, Sebkşinâsî-yi Şi’r, s. 31.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  125
گر ورا زلف معقرب نیستی
ور نبودی کوکبش در زیر لب
مونسم تا روز کوکب نیستی
ور مرکّب نیستی از نیکویی
جانم از عشقش مرکّب نیستی
ور مرا بی یار باید زیستن
زندگانی کاش یا رب نیستی
Keşke evrende gece olmasaydı da,
O dudaktan ayrılık olmasaydı.
Akrebe benzeyen zülüfleri olmasaydı eğer
Canımda akrep yarası olmazdı.
Dudağının altında yıldızı olmasaydı,
Sabaha dek yoldaşım yıldızlar olmazdı.
Yaradılışında iyilik olmasaydı,
Canım onun aşkıyla yoğrulmazdı.
Sevgilisiz yaşamalıysam eğer,
Keşke Tanrım yaşamak olmasaydı.
50
چشم تو که فتنه جهان خیزد از او
لعل تو که آب خضر می ریزد از او
کردند تن مرا چنان خوار که باد
می آید و گرد و خاک می بیزد از او

50 Avfî, Lubâbu’l-elbâb, II, 12; Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 418; Lazard, Eşâr-i
Perâkende, s. 163; Şemisâ, Seyr-i Ğezel Der Şir-i Fârsî, s. 58.
126  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Gözün senin, dünyanın fitnesi dökülür ondan
Dudağın, hayat suyu dökülür ondan
Öylesine ezdiler tenimi ki rüzgar
eser ve toz toprak elenir ondan.
51
Onun tagazzülleri de, gazelleri de sadeliklerine rağmen her zaman
akıcılıkları ve hoş nağmeleriyle dikkat çekseler de bu şiirlerinin birçok
dizelerinde gençlik kokuları ve aşk deneyimleri açıkça görülmektedir.
Her şeyi mubah görme eğilimlerinin yoğun olduğu bu gibi durumlarda
ve zamanlarda genellikle toplumun genel adab ve kuralları dinlenmez,
mutluluk, eğlence ve işret hiçbir sınırda bitmek tükenmek bilmez. İşte bu
şiirlerde de tam bu özelliklerin yansımaları görülür. Tagazzüllerinde
doğa unsurları ve onların güzelliklerinden aldığı zevki özgün ve ince
aşkı da yine aşkın sözleriyle tatlı sesiyle dillendirir.
O çağların işgalcileri ve serüven peşinde koşan güçlerinin psikolojik
durumları da şairin dizelerinde yansımasını bulur. Örneğin Ziyarîler ve
Büveyhîler hanedanları hükümdarlarının hangi yollarla hükümdarlığa
eriştikleri ve gücü ele geçirdikleri düşünülürse, bu ulu söz ustalarının
tespitlerinin ne denli yerinde ve doğru olduğu görülecektir. Böylesi hü-
kümdarlar ve güç sahiplerinin güçlü savaşçıları ve maddi desteklerle
hükümdarlık makamlarını nasıl ele geçirdikleri ve hükümdarlıklarının
da nasıl yel hızıyla gelip geçtiği ve yıkıldıkları görülür. 52

ESERLERİ
1. DİVAN
Dakikî’nin Muhammed Cevâd-i Şeriat tarafından yayınlanan
Divân’ında Goştâspnâmesi ile diğer birtakım kaynaklardaki dağınık şiirleri
bir araya toplanmıştır. Dîvân-i Dakikî-yi Tûsî adıyla yayınlanan
Divân’ın Birinci Bölüm’ü, Goştâspnâme-yi Dakikî adıyla şairin kaleme aldığı
ve 1.022 dizesi günümüze kadar gelmiş Goştâspnâme’ye yer vermek-

51 Dakikî, Divân, s. 107 (beyit; 1259-60); Lazard, Eşâr-i Perâkende, s. 167; Şemîsa,
Seyr-i Rubâî, s. 55.
52 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 251.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  127
tedir. İkinci Bölüm’de, “Eşâr-i Perâkende-yi Dakikî” başlığı altında şairin
kasideleri, gazelleri ve kıtaları yer almaktadır. Bu bölümdeki dize sayısı
ise, 367’dir. Üçüncü Bölüm’de ise şairin değişik eserlerde aktarılan 33
dizesi vardır. Dakikî’nin Divân’ının bu baskısında toplam 1.422 dize bulunmaktadır.

Divân’ın Dördüncü Bölümü, dipnotlara yer verirken, Beşinci Bö-
lüm’de şairin bütün dizelerinin açıklamaları yapılmakta, Altıncı Bö-
lüm’de ise divanda geçen bütün kelimelerin sözlüğü yer almaktadır. 53
2. GOŞTÂSPNÂME
Samanî emiri Nûh b. Mansûr’un 365/976 yılında tahta çıktığı günlerde
Buhara’da çok ünlü şairler yaşamaktaydı. Bunlar arasında Dakikî de
bulunuyordu. Ünlü şaire Şahnâme’nin nazmedilmesi görevi de o günlerde
verildi. Bazılarına göre Dakikî bu eserin 20.000 dizesini bazılarına
göre de bugün Firdevsî’nin Şahnâme’sinde yer alan 1.000 kadar dizesini
tamamlayabildi. 54
Dakikî’nin Şahnâme’sinden kalan bu bölümde, Zerdüşt’ün ortaya çıkı-
şı; Goştâsp ve Lohrâsp ile diğer İran ulularının onun dinine nasıl inandıkları
ve bu hükümdarlarla ilgili gelişmeler aktarılır. Ancak daha sonra
Turan hükümdarı Ercâsp onların bu dine inandıklarını öğrenince
Goştâsp’a bir mektup yazarak onun bu inanıştan vazgeçmesini, böyle
yaparsa kendisine bol bol bağışlarda bulunacağını, dediğini yapmazsa
bir iki ay içinde gelip ülkesini yerle bir edeceğini, Türklerden ve Çinlilerden
ordularıyla dünyanın altını üstüne getireceğini söyler. Bu mektup
karşılığında Goştâsp da ona başı dik ve yiğitçe bir cevap verir. İsteklerini
sert bir dille reddeder ve dediğini kabul etmez. Aralarında uzun ve çetin
savaşlar başlar. Sonunda Goştâsp zafere erişir.
Firdevsî’nin ifadelerine göre; Samanî hükümdarı Nûh b. Mansûr
Şahnâme’yi yazma görevini Dakikî’ye vermişti. Dakikî’nin yaygın görüşe
göre şarap içerken kölesi tarafından öldürüldüğü de herkesçe bilinmektedir.
Ancak ünlü şairin bu kitabı yazma projesini kafasında olgunlaştırdığı
dönemlerde bu işin güçlü ve yetkili kişiler karşısında nasıl bir mey-

53 Dakikî-yi Tusî, Divân-i Dakikî-yi Tûsî (Muhammed Cevâd-i Şerîat), Tahran
1373 hş.
54 Şiblî-yi Numanî, Şi’ru’l-Acem, I, 38.
128  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
dan okuma olduğunu gördüğümüzde şu kanıya varabiliriz: Klasik dö-
nem yazarları Dakikî’nin yaptığı işin kurbanı olduğunu söyleyerek bunu
da egemen yetkililer lehine saklamaya çabalamış olamazlar mı? Sonuçta
Firdevsî “Şair her zaman kötülerle savaş içerisinde olur.” sözünü boşuna
söylememiştir. Firdevsî kendisi de her kötülüğe girişebilecek bu kötü
düşünceli çevrelerin düşmanlığını görmüştü. Ancak Dakikî konusundaki
bu değerlendirme henüz kanıtlanamamıştır. 55
Dakikî’nin ünlü yapıtı Goştâspnâme’nin tamamıyla günümüze kadar
gelebilmiş olmasını da Firdevsî’nin Şahnâme’sinin içerisine tam metin
olarak alınması sağlamıştır. Eğer Firdevsî gibi büyük bir şair onun bu
eserini Şahnâme’sine almış olmasaydı, Dakikî’nin bu eserinin durumu
farklı olurdu. 56
Dakikî’nin Firdevsî’nin Şahnâme’sinde aktarmış olduğu bin beyit dı-
şında yine mütekârib vezninde kahramanlık konulu olarak belki de ayrı
bir Şahnâme de yazmış olduğu düşünülebilir. Çünkü şaire ait aynı vezinde
aynı konuda kahramanlık içerikli birtakım beyitler değişik eserlerde
aktarılmakta, ancak bunların hiçbiri Goştâspnâme adı verilen söz
konusu bin dize içerisinde yer almamaktadır.57 Muhammed Cevâd-i
Şeriat tarafından yayınlanan Divân-i Dakîkî-yi Tusî’de Goştâspnâme toplam
1022 dizedir. 58
Gerçekte Dakikî kaside ve gazel türlerinde son derece usta bir şair
olmasına rağmen Goştâspnâme’de bu başarısını gösterememiştir. Bunun
en büyük gerekçesi de bu eserini yazarken yararlandığı metne çok sıkı
bağlı kalması ve onun etkisinden kurtulamamış olmasıdır. Firdevsî de
bildiğimiz gibi böylesi bir metinden Şahnâme’yi yazarken yararlanıyor ve
imkanlar ölçüsünde o metindeki konuların ayrıntılarından biraz uzak
kalarak kelimeler üzerinde yoğun olarak oynuyor, kendi sözcüklerini
onların yerine kullanarak ustalığı ve yetenekleriyle farklı bir metin ortaya
çıkarıyordu. Ancak Dakikî kullandığı kaynaklardan aldığı cümleleri
hiç değiştirmeden en küçük bir müdahale dahi etmeden aynen tekrarlı-
yordu. Bu yüzden anlatılarını çok kısa ve genellikle bir, üç ya da dört

55 Berthels, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, I, 252.
56 Zerkânî, Târîh-i Edebî-yi Îrân, s. 366.
57 Safâ, Tarîh-i Edebiyyât Der Îrân, I, 414; Furuzânfer, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, s.
111.
58 Dakikî, Divân, s. 47-92.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  129
dizeyle dillendirmektedir. Goştâspnâme’nin bazı bölümlerinde özellikle
Dakikî’nin elindeki mensur metinden yoğun olarak aktarmasıyla söz
konusu metin kaybolmadan günümüze erişmiştir. 59
Dakikî’nin Goştâspnâme’sinde bir kahramanlık anlatısında bulunması
gereken çeşitlilik gözlenmez. Kahramanların çoğu bir tek tip imiş gibi
betimlenirler. Bazı kelimeler ve bileşikler öylesine çok tekrarlanır ki,
insan zihnini yorar. Bu tekrarlar bir edebî metinde bulunması gereken
tekrarlardan oldukça fazladır.
Firdevsî’nin Şahnâme’sinde aktardığı Dakikî’ye ait bin beyit şu dizelerle
başlar:
چو گشتاسپ را داد لهراسپ تخت
فرود آمد از تخت و بربست رخت
به بلخ گزین شد بران نوبهار
که یزدان پرستان بدان روزگار
مران جای را داشتندی چنان
که مر مکه را تازیان این زمان
بدان خانه شد شاه یزدان پرست
فرود آمد از جایگاه نشست
ببست آن در آفرین خانه را
نماند اندرو خویش و بیگانه را
بپوشید جامه پرستش پالس
خرد را چنان کرد باید سپاس
بیفگند یاره فرو هشت موی
سوی روشن دادگر کرد روی

59 Safâ, Hemâseserâyî, s. 176-178;
130  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
همی بود سی سال خورشید را
برینسان پرستید باید خدای
نیایش همی کرد خورشید را
چنان بوده بد راه جمشید را
چو گشتاسپ بر شد به تخت پدر
که هم فر او داشت و بخت پدر
به سر بر نهاد آن پدر داده تاج
که زیبنده باشد بر آزاده تاج
منم گفت یزدان پرستنده شاه
مرا ایزد پاک داد این کاله
Lohrâsp tahtını oğlu Goştâsp’a bırakınca,
kendisi tahttan indi ve yükünü tuttu.
Sonra da Belh şehrindeki Nevbahar Ateşkedesi’ne gitti.
O zamanlar Yezdan’a inananlar,
şimdi Arapların Mekke'ye verdikleri, kadar
o tapınağa önem verirlerdi.
Yezdan’a tapan o ulu hükümdar, o tapınağa gitti
ve orada bir tapınak bir ateşkede yaptırdı.
Sonra da o ibadet evinin kapısını kilitletti
ve hiç kimsenin içeri girmesine izin vermedi.
İbadet elbiselerini, yün elbiseleri giyindi.
Doğrusu Tanrı’ya ibadet ancak Lohrâsp’ın yaptığı gibi yapılmalı!
Hükümdarlık bileziğini çıkardı, saçlarını kestirdi.
Bütün kötülüklerden arı ve adaletli Tanrı’nın huzuruna yöneldi.
Otuz yıl onun huzurunda bulundu.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  131
Gerçekte Tanrı’ya da işte böyle tapılmalı.
Hiç durmadan güneşe ibadet ediyordu.
Cemşîd’in de yolunu takip ederek onun Tanrısına tapıyordu.
Babası kadar güçlü ve babası gibi
bahtlı Goştâsp tahta çıkınca,
babasının kendisine vermiş olduğu ve
özgür hükümdarlara çok da güzel yakışan tacı giydi:
“Ben Yezdan’a inanan bir hükümdarım.
Bu tahtı da, bu tacı da bana veren o her kötülükten arı Tanrı’dır!” dedi.60
Goştâspnâme’nin son bölümü ise şu dizelere yer verir:
کدامست مردی پژوهنده راز
که پیماید این ژرف راه دراز
نراند به راه ایچ و بیره رود
ز ایران هراسان و آگه رود
یکی جادوی بود نامش ستوه
گذارنده راه و نهفته پژوه
منم گفت آهسته و نامجوی
چه باید ترا هرچ باید بگوی
شه چینش گفتا به ایران خرام
نگهبان آتش ببین تا کدام
پژوهنده راز پیمود راه
به بلخ گزین شد که بد گاه شاه

60 Firdevsî, Şahnâme (Moskova Baskısı), I, 889-890.
132  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
ندید اندرون شاه گشتاسپ را
پرستندهای دید و لهراسپ را
بشد همچنان پیش خاقان بگفت
به رخ پیش او بر زمین را برفت
چو ارجاسپ آگاه شد شاد گشت
از اندوه دیرینه آزاد گشت
سر آن را همه خواند و گفتا روید
سپاه پراگنده گرد آورید
برفتند گردان لشکر همه
به کوه و بیابان و جای رمه
بدو باز خواندند لشکرش را
گزیده سواران کشورش را
İçinizde bu uzun, sıkıntılı ve ıssız yolu aşıp
bu sırları araştırıp çözecek biri var mı?
Bilinmeyen gizli yollardan giderek
İranlılardan haber getirecek casus biri var mı?!”
Aralarında Sutûh adında bir büyücü vardı;
yol bilen, gizlileri araştırıp ortaya çıkaran biriydi.
Hemen ortaya atılarak: “O aradığın benim,
ne yapmam gerektiğini söyle şimdi bana!” dedi.
Çin hükümdarı ona: “İran’a git!
Bak bakalım ateşin koruyucusu İran hükümdarı nerede?
Casus Sutûh hemen yola çıktı;
Goştâsp’ın sarayının bulunduğu güzel Belh şehrine gitti.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  133
Orada Hükümdar Goştâsp’ı göremedi;
sadece Lohrâsp ile mûbedleri gördü.
Hemen geri döndü, Çin hakanına gidip gizliden
gizliye öğrendiklerini ve bütün gördüklerini bir bir anlattı.
Ercâsp bütün bunları duyunca çok sevindi;
artık eski üzüntülerinden kurtuldu.
Bütün büyükleri ve kumandanları çağırdı:
“Gidin ve dağınık orduları bir araya toplayın!” dedi.
Ordunun yiğitleri de dağlara,
ovalara ve çöllere giderek,
hükümdarın ordularını,
seçkin savaşçılarını toparladılar. 61
İşte burada Dakikî’nin anlatımı birden kesilmekte ve “Turanlı
Ercâsp’ın ikinci savaşına hazırlık yaptığı”, “yüz bin asker toplama giri-
şimi” gibi ifadeleri ardından bir anda kopmakta ve anlatımın akışından
da şairin beklenmedik bir olayla karşı karşıya kaldığı anlaşılmaktadır.
Firdevsî, Dakikî’nin bin dize civarındaki bu ünlü manzumesini
Şahnâme’sine almış, insaflıca onun bazı yönlerini eleştirmiş, onun kahramanlık
anlatıları konusunda kendisinden önce ve ilk çalışmayı yapmış
olmasıyla da saygıyla anılması gerektiğini belirtmiş, bu saygısını onun
bu konuda yazmış olduğu ilk bin dizesini Şahnâme’sine almakla da göstermiş,
ancak eleştirirken onun eserini Şahnâme’sinden daha alt düzeyde
göstermiştir. Dakikî’in yetenekleri daha çok mensur rivayetleri şiir diline
aktarması konusunda öne çıkmaktadır. Firdevsî bütün bu kahramanlık
anlatılarında hikayelerin ruhlarına tam bağlı kalarak, onları geliştirip
düzenleyerek son derece güzel ve bezekli olarak sanki o hikayelere yeni
bir tat ve yeni bir boyut kazandırarak, yeni bir ruh üfürmüş, İran ulusal
anlatılarına sonsuzluk kazandırmıştır. Bununla birlikte Dakikî’nin deği-
şik kaynaklarda yer alan dağınık şiirleri ve divanındaki şiirinde sanatkar
kişiliği ve şairliğinin ne denli derinlikli olduğunu gösteren en önemli

61 Firdevsî, Şahnâme (Moskova Baskısı), I, 927-928.
134  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
özelliklerinden biri aşk şiirleri; o şiirlerindeki güzellik betimlemeleri,
doğa betimlemeleri dikkat çeker. Dakikî’nin yaşadığı dönemlerde şairler,
doğayla, doğa ögeleriyle gönülden ilgilenen ve doğa ögelerinden ilham
alan güçlü şairlerdir. Dolayısıyla Dakikî’nin şiirlerinde de bütün bu doğa
ögelerinin bütün yönleriyle en güzel şairane betimlemeleri alabildiğine
dikkat çeker.
Karanlık gece, zülüflerine benzer… diye başlayan gazelinde şair sevgilinin
teninin bütün ögelerini doğa ögelerine ya da bilinen nesnelere
benzetmiştir.
Firdevsî Dakikî ve Goştâspnâme’siyle ilgili Şahnâme’de şunları söyler:
Firdevsî’nin Dakikî’yi eleştirmesi:
چو این نامها فتاد در دست من
به ماه گراینده شد شست من
نگه کردم این نظم سست آمدم
بسی بیت ناتندرست آمدم
من این زان بگفتم که تا شهریار
بداند سخن گفتن نابکار
دو گوهر بد این با دو گوهر فروش
کنون شاه دارد به گفتار گوش
سخن چون بدین گونه بایدت گفت
مگو و مکن طبع با رنج جفت
چو بند روان بینی و رنج تن
به کانی که گوهر نیابی مکن
چو طبعی نباشد چو آب روان
مبر سوی این نامه
ٔ خسروان
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  135
دهن گر بماند ز خوردن تهی
ازان به که ناساز خوانی نهی
یکی نامه بود از گه باستان
سخنهای آن برمنش راستان
چو جامی گهر بود و منثور بود
طبایع ز پیوند او دور بود
گذشته برو سالیان شش هزار
گر ایدونک پرسش نماید شمار
نبردی به پیوند او کس گمان
پر اندیشه گشت این دل شادمان
گرفتم به گوینده بر آفرین
که پیوند را راه داد اندرین
Bu mektup/Goştâspnâme elime ulaştığında,
ağıma balıklar düştü, arzuma eriştim.
Bu manzumeye baktım, ancak birçok
dizesi biraz zayıf geldi bana;
Hükümdar Mahmud boş söylenmiş sözleri de
görsün diye yine de onun dizelerini burada aktardım.
Şimdi söze kulak veren hükümdara bunlar,
iki mücevhercinin sattığı iki mücevherdi; o daha değerlisini seçer.
Söz bu şekilde söylenmeliyse,
o zaman sen tenini ve ruhunu sıkıntıya sokup da böyle şiir yazma!
Ruhunda ve teninde böyle bir sıkıntıyı gördüğünde,
mücevheri olmayan ya da mücevher elde edemeyeceğin madeni kazma!
136  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Su gibi akan yeteneğin yoksa bu hükümdarlar kitabına el uzatma!
Çünkü aç kalmak, yenilecek yemeklerin bulunmadığı,
rahatsız edecek yemeklerin bulunduğu sofraları kurmaktan daha iyidir.
Hikâyelerle dolu bir kitap buldum;
İçindekiler İran hükümdarları ve kahramanlarını anlatıyordu.
Mücevherlerle dolu bir kadeh gibiydi, ancak dağınıktı,
hiç kimse onları uyumlu ve anlamlı bir şekilde bir araya getiremezdi.
Üzerinden altı bin yıl geçmişti; İnsanın
geçmişe gitmesi mümkün olsaydı, bunu görür ve anlardı.
Kimsede o bilgileri toplayıp su akıcılığında sunma cesareti yoktu.
Buna erişme isteğinde bulunan mutlu gönülleri meraklandırıyordu.
Bu görkemli işe el atan, bu eski kitabı su gibi akan
bir dile aktaran değerli şair Dakikî’ye övgüler olsun.
Dakikî’nin bin beyitlik manzum Şahnâme’sinde yer verilen birçok
yerde konular İran kahramanlık anlatılarının en önemli kaynakları arasında
yer alan Pehlevice Yâdgâr-i Zerîrân’ın içeriğiyle hemen hemen aynıdır.
Söz konusu eser aynı zamanda Şahnâme-yi Ebû Mansûrî’de Goştâsp
destanının yazımında da kaynak olarak kullanılmıştır. 62
Zerdüşt inanışının egemen olduğu dönemlerden günümüze kadar
gelmiş önemli eserler arasında; Goştasp’ın, Zerdüşt inanışını yayma
amacı güden, bütün çabaları ve kahramanlıklarına rağmen kardeşi
Zerîr’in ölümüne de neden olan savaşlarına yer veren Yâdgâr-i Zerîrân
ile Sasanî İmparatorluğu’nun kurucusu, mücadeleleri ve fedakârlıklarını
konu alan Kârnâme-yi Erdeşîr-i Bâbekân’dır. Bu eserler Fars edebiyatı-
nın kökenleri ve temellerini oluşturmaları açısından son derece önemli
metinlerdir.
Daha çok dinsel kahramanlık anlatısı rengindeki Yâdgâr-i Zerîrân, dinî
içeriğinin yanı sıra kahramanlık hikayelerine de yer veren bir eserdir.
İçerisinde Şâhnâme ve aynı türden diğer kahramanlık konulu eserlerde

62 Safâ, Târîh-i Edebiyyât, I, 414; Mutlâk, Celâl Halıkî, “Dakikî”, DZEF, III, 205.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  137
olduğu gibi savaş meydanlarının tasvirlerine de rastlanır. IV./X. ve V./XI.
yüzyıllarda daha sonraki eserlerin edebî özelliklerini taşımasa da, bu ve
var olabileceği düşünülebilen benzerleri V./XI. yüzyılda Pehlevî edebiyatında
İran ulusal kahramanlık hikayelerini ortaya çıkarmaya başlayan ilk
eserlerdir. Yâdgâr-i Zerîrân’ın ana teması, Zerdüşt inanışı üzerinde ortaya
çıkan İran-Turan savaşlarıdır. Eser, Fars edebiyatında son derece önemli
yapıtlar arasında yer almaktadır. 63
Kral Goştasp’ın, Zerdüşt dinine girmesiyle başlayan mücadelelerin
ayrıntılarına yer veren Yâdgâr-i Zerîrân, söz konusu hikayeleri aktarmasındaki
öneminin yanı sıra, Sasanîler dönemi tarzını yansıtması ve bu
dönem gelişmelerine ışık tutması açısından da dikkate değer. Pehlevice
metni, Câmasp Asânâ’nın Mutûn-i Pehlevî/The Pahlavi Texts adlı mecmuasında
yayınlanmış olan eser (Bombay 1913), Şâhnâme-yi Goştasp ve
Şâhnâme-yi Pehlevî adıyla da bilinir.64
Bu iki metin arasındaki birçok benzerlikten birkaçı:
Yâdgâr-i Zerîrân: Savaş başladığında nice anne oğulsuz, nice oğul
babasız, nice kardeş kardeşsiz, nice kadın kocasız kalırlar.
Goştâspnâme: “Evreni o zaman kararmış görürsün; yerler ateşe salınmış
gökler duman kaplamış. Nice babasız kalmış oğullar görürsün,
nice oğulsuz babalar.”
Yâdgâr-i Zerîrân: Camâsp Goştâsp’a şöyle der: Bu topraklar üzerinden
kalk, ulular tahtına otur, ne olmalıysa belki de o olacaktır.
Goştâspnâme: Akıllı kişi yeryüzü hükümdarına şöyle dedi: “Güzel
huylu, övgüye yaraşır hükümdar! Sen şu topraklardan kalk ve gel tahta
otur. Bu görkemli hükümdarlığı yerle bir etme! Bu yazı Tanrının, bundan
kaçış yok; evrenin tanrısı zalim değil! 65
KAYNAKÇA
Avfî, Muhammed, Lubâbu’l-elbâb (yay. E. G. Browne), Tahran 1361 hş., I-II.

63 Safâ, Hemâseserâyî, s. 140-141; Turâbî, Târîh-i Edebiyyât, s. 84; Vâhiddûst, Nihâdînehâ-yi
Esâtîrî, s. 41; Boyce, M., “Ayādgār ī Zarērān”, Eİr., iranica.com.
64 Şi’ru’l-’Acem, I, 100-101; Komisyon, Tarîh-i Îrân, III/1, 477; Tefezzulî, Târîh-i
Edebiyyât, s. 268; Ekberzâde, Şâhnâme ve Zebân-i Pehlevî, s. 157.
65 Dakikî, Divân, s. 16-17.
138  PROF. DR. NİMET YILDIRIM
Berthels, E. E., Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî (çev. Sîrûs-i Îzedî), Tahran 1373-1374
hş., I-II.
Boyce, M., “Ayādgār ī Zarērān”, Eİr., iranica.com.
Browne, Edward Granville, A Literary History of Persia, Cambridge 1924., IIV.
Browne, Edward Granville, Târîh-i Edebî-yi Îrân (çev. Ali Paşa Salih), Tahran
2536 şş.
Dakikî-yi Tusî, Divân-i Dakikî-yi Tûsî (Muhammed Cevâd-i Şerîat), Tahran
1373 hş.
Debîrsiyâkî, Muhammed, Pîşâhengân-i Şi‘r-i Pârsî, Tahran 1370 hş.
Djalal Khaleghi-Motlagh, “Daqīqī, Abū Mansūr Ahmad”,
http://www.iranicaonline.org.
Ekberzâde, Dâryûş, Şâhnâme ve Zebân-i Pehlevî, Tahran 1379 hş.
Firdevsî, Ebu’l-Kâsım, Şahnâme (Moskova Baskısı), Tahran 1385 hş., I-II
Furûzânfer, Bedîuzzamân, Sohen u Sohenverân, Tahran 1369 hş.
Furuzânfer, Bediuzzamân, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1386 hş.
Hidâyet Rızâ Kulî Hân, Mecma‘u’l-fusahâ (yay. Mezâhir-i Musaffâ) Tahran
1340 hş.
Lazard, Gilbert, Eş’âr-i Perâkende-yi Kadîmterîn Şuarâ-yi Fârsî Zebân, Tahran
1341.
Mohabbetî, Mehdî, Ez Manâ Tâ Sûret, Tahran 1388 hş., I-II.
Mutemen, Zeynülabidîn, Tahavvul-i Şi’r-i Fârsî, Tahran 1371 hş.
Mutlâk, Celâl Halıkî, “Dakikî”, DZEF, III, 205.
Nâsır Husrev, Sefernâme, (yay. Muhsin-i Hâdim), Tahran 1386 hş.
Nizâmî-yi Arûzî, Çehâr Makâle (yay. Muhammed-i Kazvînî), Tahran 1364 hş.
Razî, Emîn Ahmed, Heft İklîm, Tahran 1389 hş. I-III.
Razî, Şems-i Kays, el-Mucem Fî Meâ’yîr-i Eş’âri’l-Acem, (yay. Allâme Muhammed
b. Abdulvahhâb-i Kazvinî), Tahran 1388 hş.
Rypka, Jan, History of Iranian Literature, Dordrecht 1956.
Safâ, Zebîhullâh, Hemâseserâyî Der Îrân, Tahran 1367 hş.
Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş.
Şefîî-yi Kedkenî, Muhammed Rızâ, Mûsıki-yi Şi‘r, Tahran 1273 hş.
DAKİKÎ-Yİ TUSÎ  139
Şefîî-yi Kedkenî, Muhammed Rızâ, Suver-i Hiyâl Der Şir-i Fârsî, Tahran 1376
hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Sebkşinâsî-yi Şi‘r, Tahran 1374 hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Seyr-i Ğazel Der Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1370 hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Seyr-i Rubâ‘î, Tahran 1374 hş.
Şiblî-yi Nu’mânî, Şi‘ru’l-‘Acem/Târîh-i Şi‘r ve Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1335 hş.
Tefezzulî, Ahmed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1376 hş.
Turâbî, Seyyid Muhammed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1373
hş.
Vâhiddûst, Nihâdînehâ-yi Esâtîrî Der Şâhnâme-yi Firdevsî, Tahran 1379 hş.
Zerkânî, Seyyid Mehdî, Târîh-i Edebî-yi Îrân, Tahran 1387 hş.
Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Bâ Kârvân-i Hulle, Tahran 1372 hş.

Konular