BURSALI LÂMİ ÇELEBİ’NİN MÜNŞEATINDAN SEÇİLMİŞ FARSÇA BEYİT VE RUBÂİLER

ÖZET
Lâmî’i Çelebi’nin münşe’atı hakkında müstakil olarak, bilimsel
ölçüler içerisinde bir araştırma bu güne kadar maalesef yapılmamıştır. Ancak
Lâmî’i Çelebi’yi edebiyat dünyamıza tanıtıcı nitelikte bazı çalışmalara
rastlanmaktadır. Bunlar ise ancak edebiyat tarihi yönünden
değerlendirilebilecek çalışmalardır.
Bu çalışmanın amacı çok zengin bir kaynak eser olarak
değerlendirilen, Lâmî’i Çelebi’nin münşe’atından Farsça beyitlerin bir
kısmını seçerek edebiyat dünyamıza kazandırmaktır. Bu çalışmada yüzlerce
beyit içerisinden, gerek üslup gerekse mana yönünden dikkat çekici görünen
beyitler seçilerek Türkçe anlamları verilmiştir. Beyitlerin geniş
açıklamalarına girilmemiştir. Bunun yanı sıra Lâmî’î’nin hayatı, edebî
kişiliği ve eserleri hakkında da kısa bilgilere değinilmiştir.
Anahtar kelime: Lâmî’i, Münşe’at, Beyitler (Farsça)
ABSTRACT
There is no individual research on Lami Çelebi’s book, münşe’at.
There are only some studies to introduce Lami Çelebi to the literature world.
These studies can only be put into the category of the history of literature.
This study aims to make known Lami’s münşeat, which is regarded as
a very rich resource, to the reader by examining some of his Persian verses.
Among hundreds of his versus, the ones which are special in terms of the
meaning and style were selected. The Turkish translations of these verses are
given in this study. Detailed explanations of them are not given. In addition
there are some information about the life of Lami, his books and his literary
style in this article.
Keywords: Lami, Münşeat, verse (Persian verse)
***


Öğretim Görevlisi, AKÜ Uşak Eğitim Fakültesi.
226 Sosyal Bilimler Dergisi
I. HAYATI
Lâmi’i, (Asıl adı, Şeyh Mahmut bin Osman bin Ali bin el-Nakkaş bin
İlyas) (1472-1532): XV. yüzyılın sonları ile XVI. yüzyılın birinci yarısında
yaşamış, Divan edebiyatının tanınmış yazarlarındandır.1
Türk edebiyatının büyük şöhret kazanmış bir mutasavvıf ve sanatkârı
olan Lâmi’i Çelebi Bursalıdır. Doğum tarihi kaynaklarda zikredilmemekle
birlikte 933/1526’da yazdığı “Şerefü’l-İnsan” isimli eserinin önsözünde 55
yaşında olduğunu söyler.2
Ancak öldüğünde 60 yaşlarında olduğu
bilinmektedir.3
Ailesi Bursa’nın ileri gelenlerindendir. Dedesi Ali Paşa, Timur
tarafından genç yaşta Semerkand’a götürülür ve orada nakkaşlık öğrenir.4
Bursa’ya döndüğünde bu sanatını sürdürür ve başta Yeşil Câmî olmak üzere
birçok Câmî ve mescitlerin süslemelerini yapar.5
İşlemeli eğer ilk defa
Anadolu’ya Semerkand’dan Ali Paşa tarafından getirilmiştir.6

Lâmi’i, sanatkâr ve kültürlü bir ailedendir. Osmanlı imparatorluğunun
başlıca kültür merkezlerinden olan Bursa’da yetişmiş ve bütün yaşamı orada
geçmiştir.7
Bursa’da bulunmakta olan değerli âlimler, Molla Ahaveyn ve
molla Çelebi Hasanzâde’den dersler almıştır. Kaynaklarda gençlik yılları ve
eğitimi hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen, eserlerinden iyi bir
medrese tahsili gördüğü anlaşılmaktadır.8
Lâmi’i’nin yapıtlarından Muradiye
medresesine gittiği, “sarf ve nahiv” den “aruz ve kafiye” ye kadar çeşitli
bilgileri, şeriat bilimlerini iyice öğrendiği, dönemin iki önemli dili Arapça ve
Farsçayı çok iyi bildiği anlaşılmaktadır.9
Lâmi’i gençlik yıllarında zâhirî ilimlerin ve medrese kültürünün tesiri
altında kalmıştır. Daha sora Nakşibendi tarîkati şeyhlerinden “Emir Sultan”
diye tanınan Seyyid Ahmed Buharî’ye büyük hürmet ve hayranlık duyarak
Nakşibendi tarîkati müritlerinden olmuştur.10

1
Nuran TEZCAN, Bursalı Lâmi’i Çelebi, Türkoloji Dergisi. Ankara Ünv. Basımevi.
Ankara 1979, s. 305.
2
Hamit Bilen BURMAOĞLU, Lâmi’i Çelebi’nin Divanından Seçmeler, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Kaynak Eserler Dizisi: 25, Erzurum, 1988, s.1.
3
Mecdi, Şakaik Tercümesi, İst., 1269, s. 431; Mehmet Süreyya, Sicil-i Osmani, Matbaa-i
Amire, 1311, 4. cilt, s.86.
4
İsmail Beliğî, Şakâyık-ı Numaniye s.177, s.431.
5
Nuran TEZCAN, a. g. m., s. 306.
6
Nuran TEZCAN, a. g. m., s. 306.
7
İsmail Beliğî, Şakayık-ı Numaniye s.431; s.177, Bursa Kütüğü s. 146.
8
Salıh GÜLERER, Bursalı Lâmi’i Çelebi / İbret-Nüma, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Ünv. Sosyal Bil. Enst., Ankara1988, s. 6.
9
Nuran TEZCAN, a. g. m., s. 306.
10 A.Karahan, İslam Ans. C.7, s. 11.
Metin CEYLAN 227
Lâmi’i Çelebi’nin genç yaşlarda evlendiği zannedilmektedir. İslâm
Ansiklopedisi Lâmi’i hakkında Bursa’daki sicil kaynaklarını vermektedir.
Bu kaynaklarda eşinin ismi Huma Hatun olarak geçmektedir. Ayrıca
Abdullah, Ahmet Çelebi ve Mehmet Çelebi isminde üç oğlu ile Safiye Hatun
isminde bir kızı vardır.11
Lâmi’i 938/1532 yılında ölmüştür.12 Öldüğünde 60 yaşlarındadır.13
Âşık Çelebi tezkiresinde ölüm tarihi 940 olarak verilirse de bu doğru
değildir. Çünkü öteki bütün kaynaklarda ve ölümüne düşürülen tarih
beyitlerinde ölüm tarihi 938 olarak verilmiştir. Lâmi’i’nin mezarı Bursa,
Hisar semti, (Tophane yakınlarında) şimdiki Satı caddesi ile Bedizci
sokağının kesiştiği köşede bulunan dedesi Nakkaş Ali Paşa mescidindedir.14
II. EDEBÎ KİŞİLİĞİ
Lâmi’i Çelebi’nin edebî kişiliği, hayatı dolayısıyla belirttiğimiz, XVI.
yüzyıl kültür merkezlerinden biri olan Bursa’da, Nakşibendî tarîkatine
intisabından sonra, tasavvufî bir düşünce içinde teşekkül etmiştir. Çeşitli
türlerde ve mevzularda birçok eser vermiş bir sanatkârdır. Nesir sahasında ve
bilhassa yaptığı tercüme ve te’lif eserleriyle şöhret bulmuştur. Molla
Câmî’den yaptığı tercümelerle haklı olarak “Câmî-i Rûm” unvanını almıştır.
Latifî: “Bu devr şu’arâsından ve şu’aranun fuzalâsındandur… Lâkin bu
cümleden fenn-i inşâda mâhir idi… Te’lifâtı cihetinden ana Câmî-i Rûm
demişlerdir.” derken15, kendisi de bunu şöyle ifade eder:
Camî-i Rûm u mürid-i þey*-i cİsterem $imdi |avaf itmek _orasan illerin
Âşık Çelebi onun şiiri hakkında: “Nazmun enva-ı fünûnında yani
gazeliyât ve kasâyid ve mukte’ât ve mu’ammâ ve lügat ve hezlde
mütefennindür...16” der. Bursalı Mehmet Tâhir: “Boş vakit geçirmeyen
kalem sahiplerindendir,17 demek suretiyle eserlerinin çokluğuna dikkat
çeker. Riyazi; “Lügat-guyluk ile şöhret-şi’ardur18” diyerek kanaatini söyler.
Sehibeg; “gazeliyât-ı eş’arı çok19” şeklinde kısa bir cümle ile bahseder.
Molla Câmî’nin kuvvetle etkisi altında kalan yazar onun şiirlerindeki
incelik ve edebî gücü kendi yapıtlarına da aktarmıştır. Bilgin, erdemli ve

11 A.Karahan, İslam Ans. C.7, s. 11.
12 Aşık Çelebi yk. 156a.
13 Aşık Çelebi yk. 156a.
14 Nuran TEZCAN, a. g. m., s. 309.
15 Latifi, Tezkire, Süleymaniye ktp., Lala İsmail, 313 125 yk.
16 Aşık Çelebi, Meşairü’ş-şu’ara, Atatürk Ünv. Ktp., TY 2406, 365 yk.
17 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Yaylacık Matbaası 1972 c.2 s.215; H.Bilen
BURMAOĞLU, a.g.e. s.8.
18 Riyâzî, Tezkire, Nuruosmaniye ktp., No:3724 s. 127.
19 Sehi Beg, Heşt-Bihişt, Ayasofya ktp., 3544 s. 48 a-b.
228 Sosyal Bilimler Dergisi
mutasavvıf bir yazar olarak çevresinin de saygınlığını kazanmış olan Lâmi’i,
Divan edebiyatının anlatım yönünden olgunlaşmasında ve içerik yönünden
zenginleşmesinde önemli katkıları olmuştur. Şehr-engiz, Letâ’if-nâme,
Nefsü’l-emr-nâme gibi konu yönünden sosyal ve yerli özellikler taşıyan
yapıtları da vardır.20

Edebiyat tarihlerinde: Vasfı Mâhir; “Devrin en olgun ve bilgili
adamlarından, en çok eser yazanlarından daha çok nesir hâlindeki eserleriyle
tanınmış olmasına rağmen divan sahibi, geniş, kudretli bir şâirdir21”
cümleleriyle vasfeder.
Böylece Lâmî’i’nin divan şiirindeki yeri tespit edilmiştir. XVI. yüzyıl
Osmanlı İmparatorluğu, askerî ve idarî bakımlardan olduğu gibi, sanat
hadiseleri bakımından da zirvededir. Büyük san’atkârların yetiştiği böyle bir
muhit içerisinde Lâmî’i Çelebi’den az bahsedilmesi tabiî karşılanmalıdır.
Çünkü bu asırda; Zatî, Bakî, Taşlıcalı Yahya, Hâkânî gibi büyük şahsiyetler
yetişmiştir.22
III. ESERLERİ
Manzum Eserleri
Maktel-i İmam Hüseyn
Hz.Ali’nin oğlu Hz.Hüseyi’nin Kerbelâ’da Muaviye taraftarlarınca
korkunç bir şekilde öldürülmesi olayını duygulu bir anlatımla dile getiren ve
Hz. Peygamber soyunu öven bir eserdir.
Salaman u Absal
Bu mesnevi Yavuz Sultan Selim’e sunulmuştur. Yazılış tarihi belli
değildir. Molla Câmî’nin aynı adlı eserinden çeviridir. Lâmi’i başka
hikâyeler de ekleyerek anlatımını zenginleştirmiştir.
Şem u Pervane
Şem ile Pervane arasında geçen Alegorik bir aşk hikâyesidir. Şirazli
Ahlî’nin aynı adlı mesnevisinden çeviridir.
Guy u Çevgan
Yazıldığı tarih belli değildir. Kanunî Sultan Süleyman adına yazmıştır.
Arifi’nin aynı adlı eserinden esinlenerek yazmıştır. Guy ile çevgan
arasındaki ilişkiye dayanan alegorik ve sonunda tasavvufileşen bir aşk
hikâyesidir.

20 N.TEZCAN, a.g.e. s.311.
21 Kocatürk, Vasfi Mahir, Türk Edebiyatı Tarihi, Devlet Kitapları, 8. fasikül s. 601.
22 H.Bilen BURMAOĞLU, a.g.e. s.8.
Metin CEYLAN 229
Ferhad u Şirin
Ferhad-name ya da Hüsrev ü Şirin adlarıyla da bilinen bu mesnevi
918/1512 tarihinde yazılmış ve Yavuz Sultan Selim’e sunulmuştur. Mir Ali
Şir Nevâ’î’nin aynı adlı mesnevisinin Türkçeye çevirisidir.
Vamık u Azra
Unsurî’nin aynı adlı mesnevisinin çevirisidir. Çin padişahının oğlu
Vâmık ile çok güzel bir kız olan azra arasındaki aşk konu olarak işlenmiştir.
Lugat-ı Manzume
Kimi nushalarda adı Tuhfe-i Lâmi’i olan bu eser Farsça-Türkçe
manzum bir sözlüktür. 12 yaprak, 172 beyittir. Aruz ölçüsünün bahirlerine
göre düzenlenmiş bölümlerden oluşmaktadır.
Şehr-engiz
Kanunî Sultan Süleyman’ın Bursa’ya geleceği haberi üzerine padişaha
Bursa’yı tanıtmak amacıyla yazılmış telif bir yapıttır.
Divan-ı Eş’ar
Divanın başında şiirin erdemlerinden bahseden bir önsöz
bulunmaktadır. 5 defter üzere düzenlenmiştir.
Vis ü Ramin
Yaşlılık dönemi yapıtlarındandır. Mesnevi, konusunu Vis ile Horasan
padişahının oğlu Ram’ın arasındaki aşk hikâyelerinden almaktadır. Öteki
mesnevilerinde olduğu gibi burada da gerçek aşk, ilahî aşka dönüşür.
MENSUR ESERLERİ
Şevâhidü’n-nübüvve
Molla Câmî’nin Şevahidü’n-nübüvve li takviyeti’l-ehl-i fütûh adlı bir
mukaddime ile 7 “rükn” ve “hâtime” den oluşan Farsça siyer kitabının
çevirisidir
Nefahatü’l-üns Tercümesi
Molla Câmî’nin, zamanına yetiştiği evliyanın menkıbeleriyle
“arifâne” sözleri üzerine Farsça olarak yazdığı aynı adlı eserin Türkçe’ye
çevirisidir.
Risale-i tasavvuf
Lâmi’i’nin bu kitabı üzerine kaynaklarda hiçbir bilgi verilmemektedir.
Yalnız Şerefü’l insan’ın ön sözünde adının geçtiğini biliyoruz.
230 Sosyal Bilimler Dergisi
Hüsn ü dil
Fattâh-i Nişâburî’nin aynı adlı mesnevisinin Türkçeye çevirisidir.
Tasavvufi ve alegorik bir hikâyedir. Manzum-mensur karışık olarak
yazılmıştır. Yavu Sultan Selim’e sunulmuştur. Gençlik çağında yazdığı bu
kitapta Emir Ahmed Buharî’ye olan saygı ve bağlılığını belirtir.
Münazara-i Bahar u Şita
Kaynaklarda Bahar u Hazan adı ile de geçen bu eser, Sultan olarak
düşünülen “bahar” ve Şehriyar olarak düşünülen “kış” arasındaki durumu
temsili olarak hikâyeler eden, sanatlı bir münazaradır. Manzum-mensur
karışık olarak yazılmış telif bir çalışmadır. Lâmi’i, burada Bursa’da geçen
yaz ve kış mevsimlerini canlandırmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman adına
yazılmıştır.
Şerh-i Dibace-i Gülistan
Şirazlı Şeyh Sadi’nin Gülistan adlı mesnevisinin önsözünün Türkçe
açıklamasıdır. II.Bayazıt devrinde yazılmıştır. 1504’te tamamlanmıştır.
Menakibbu Üveysi’l-Karani
Din ulularından olan Üveys-i Karani’ye ait menkibeleri konu alan bir
eserdir.
İbret-Nüma
Abdullah Yafi’i, İbn-i Fâris, Abdulkadir Geylani, Muhiddin-i Arabî,
Hoca Bahâu’d-din Nakşibendî ve bunlar gibi büyük şeyhlerin kitaplarından
yararlanılarak toplanmış menkibeler ve ahlâki hikâyelerleri içeren bir
eserdir. Dili oldukça sadedir. Halk için yazılmış ve çok okunmuştur.
Şerefü’l-insan
Resailü İhvani’s-safa adlı Arapça büyük yapıtın birinci risalesi olan
“İnsanın hayvanlarla münazarası” adlı makalenin Arapçadan Türkçeye
serbest bir çevirisidir. Kanunî Sultan Süleyman adına 1527’de yazılmıştır.
Mensur bir eser olmakla birlikte yer yer manzum bölümler de vardır. Ayet
ve hadislerden parçalar alınmıştır.
Hall-i Muamma-yı Mır Hüseyin
Mir Hüseyin Nişaburî’nin 99 Esma-ı Hüsnâ hakkındaki yüz beytinin
Türkçe açıklamasıdır. Kanunî Sultan Süleyman adına yazılmıştır.
Leta’if-name
Lâmi’i kişiliği bakımından hezel ve hicve de yöneliktir. Leta’f-nâme
genellikle Bursa’ya ait yerli fıkraların toplandığı orijinal bir eserdir. Yazarın
Metin CEYLAN 231
bu alanda da başarılı olduğunu gösteren bu fıkralar, onun kişiliği ve sosyal
yaşamı yönünden önemlidir.
Münazara-i Nefs ü Ruh
İncitmeden güldüren eserler arasında sayılan bu risale, kaynaklarda
Münâzara-i İns ü Cân, Nefsü’i-Emr-nâme adlarıyla da geçer.
M.Fuat Köprülü, bu tür eserlerin “eski hayatı, telâkkîleri, âdetleri hatta
kıyafetleri anlatması bakımından önemli olduğunu söyleyerek, XVII. yüzyıl
hezelcilerinin Lâmi’i’den etkilendiğini belirtir.
Münşe’ata dair
Lâmî’i’nin münşe’atı kaynaklarda; Münşe’at-ı Lâmi’i, Münşe’at-ı
Mahmud Efendi; olarak geçmektedir. Şerefü’l-İnsan’da Lâmi’i eserinin adını
Münşeat-ı Mekâtib olarak kaydetmiştir.23
Münşeat-ı Mekâtib, Birçok İran ve Arap yazarlarının şiirleriyle
süslenmiş, oldukça ağır ve süslü bir anlatımla yazılmış mektupları
içermektedir. Nisâbü’l-Belâğa adıyla da bilinen bu eser Lâmi’i’nin hayatını
yansıtan bir kaynak niteliğindedir. Münşe’at, Emir Ahmet Buharî’ye
yazılmış bir mektupla başlar. Sadrazam İbrahim Paşa’ya, devrin diğer devlet
büyüklerine ve ileri gelenlerine yazılmış 23 mektup bulunmaktadır. Bu
mektuplarda, Emir Ahmet Buharî’ye ve Sadrazam İbrahim Paşa’ya büyük
bir saygı ve bağlılık duyduğu anlaşılmaktadır.
Bilinen yazmaları:
Ankara, DTCF ktp İsmail Saib 1/40
Ankara, Milli ktp. A 736/2 (Tercüme-i Salaman u Absal ve Münşeat)
Bursa, İl Halk ktp. Genel 1527, Haraççıoğlu 938
Tokapı Sarayı Müzesi 1289 H.707
İstanbul Ünv. Ktp. TY no:860, 1911, 3180, 3204
Süleymaniye ktp. Esad Ef. No: 3316, 3317, 389024
Şâirliği ve Münşe’attan Derlenen Şiirler
Kırkı aşkın eserinin yanı sıra bir de divanı bulunan Lâmî’i, şiir
söyleme vadisinde de salâhiyetle kalem oynatmış, güzel şiirler yazmıştır. Bu
sahada kırk yıl kadar çalışmış, kendi ifadesine göre, birbirinden güzel eserler
meydana getirmiştir.
Lâmî’nin şiir anlayışı XVI. yüzyılda en üst seviyeye ulaşmış, klâsik
bir mahiyet arz eden divan şiiri anlayışından farklı değildir. O işe söz ile

23 H.Bilen BURMAOĞLU, a.g.e. s.19.
24 N.TEZCAN, a.g.e. s.327-328.
232 Sosyal Bilimler Dergisi
başlamış, sözün tarihi bir gelişmesini, bilhassa İslâmî düşünce esaslarına
göre, anlattıktan sonra, düz yazı ile nazmın mukayesesini yapmıştır. Buradan
da anlaşılacağı gibi şâir, nazım ile nesri bir arada izaha çalışmıştır. Ona göre,
inşanın vazgeçilmez unsuru ve malzemesi düz yazıdır, şiirin ise nazımdır.
Lâmî’i’nin düşüncesine göre, düzyazı (nesir) ne kadar güzel söylenmiş
olursa olsun, (kelâm-ı mevzun) nazm kadar tesirli olamaz. Nazım ve nesir
arasındaki bu nüansı belirttikten sonra, şiirin muhtevasının neler olabileceği
hususlarını izah eder. Fuzulî’nin “ilimsiz şiir temelsiz divar gibi olur”
görüşünü paylaşır. Şiirin âlim ve fâzıl şahsiyetler elinde kıymet kazanacağını
söyler.25
Lâmî’i, şiirin bir gayeye matuf olarak söylenmesi gerektiğini ifade
eder. Mesneviler birer efsane gibi görünseler de, bir hakikatı ortaya koymak,
herhangi bir değer hükmüne zemin hazırlamak maksadıyla yazıldıklarını
gözden uzak tutmamak gerektiği üzerinde durur. Görülüyor ki Lamî’i, şiiri
bir gaye olarak değil de bir vasıta olarak telâkki etmekte ve bu anlayışla şiir
söylenmesini öğütlemektedir.
Lâmî’i, şiir hakkındaki görüşlerini açıklarken daima, sanatlarında
zirveye ulaşmış şâirlerin düşüncelerine müracaat eder. Meselâ bunlar
arasında; Hassan b. Sabit, Şeyh Nizami, Molla Câmî, Mevlâna Celaleddin-i
Rumî, Sa’dî-i Şirazî, Kemal Hücendî, Hâfız-ı Şirazî, Irâkî, Nev1’î gibi
şahsiyetleri saymak mümkündür.
Metin
Cev-yı Çü "a|reh<-yı meyest ü çik!de ez-leb-i yBenlerle dolu onun yüzünün çizgileri ve
simasındaki zümrütvari noktalar, sevgilinin
dudağından damlayan $arap katreleri gibidir.
=b-ı hayvDer-sevZi-i$tiy<"-ı lafz-ı güher-i bGEbedi ya$am suyunu aramada İskender bile yolunu
kaybetti. Ben ise onun karanlık yollarında sırlarla
dolu, esrarengiz bir mektup buldum.

25 H.Bilen BURMAOĞLU, a.g.e. s.9.
Metin CEYLAN 233
O mektubun cevher yüklü lafzının lezzetini,
bazen gönlümde, bazen dudağımda, bazen de zihnimde
hissettim.
234 Sosyal Bilimler Dergisi
A"l ez-ne$<|-ı müjde be-cKi <*ir-dilem be-arz>-yı *î$ten-res!d
CKi dem be-men res!d
Akıl müjdenin sevincinden nerde ise ölümle
burun buruna geldi. Nihayet gönlüm sonunda dileğine
kavu$tu
Ruhum ise $öyle dedi:”Allah’a binlerce $ükürler
olsun” çünkü uzun zamandır Allah’tan dilemekte
olduğum muradıma nail oldum.
YEnder-penRabbim, cihandaki tüm mahlukatı ancak sen
koruyup gözetmektesin. Senin himayen altında
bulunmak bu dünyadaki her türlü korumadan güzeldir.
;en!de-em ki so*en-i *o$ ki p!r-i Ken`an goft
Fir<"-ı yKenan elinin pirinin, güzel bir söz söylediğini
i$itmi$tim. Onun sevgiliden uzakla$maya sebep
olacak bir söz söylemesi mümkün değildir.
B!r>n ez-`alem-i qarfest cBe-ğamze s>-yi yek-diğer qikErmi$ ki$ilerin ruhlarının, bu $ehadet
aleminden (görünen alemden) ayrılmaları, diğer bir
aleme, (ğayb alemine) esrarengiz hikayelerlerle
dolu bir aleme yönelmeleridir.
İn-hemst ki der-b<ğ-ı visSBu bülbül, visal bağında güzel sesiyle öten
aynı bülbüldür. Yıllardır sizin gül yanağınızda
feryad u figan etmektedir.
D!de r<{! ne m!-$eved be-*ayDil "an<‘at ne m! koned be-qaber
Metin CEYLAN 235
Göz hayala razı olmaz. Gönül ise sevgiliden
gelen habere kanaat etmez.
236 Sosyal Bilimler Dergisi
Ez-heme `acz ü n!st! ma|l>b est
Hest! vü tevb est
İn-ost be-d!d reti-m<
İn-"udret ü fi`l ez-b est
Biz her $eye kar$ı tam bir istiğna ile,
acizlik ve yokluğa talibiz. Dünyalık ve
hizmetlilere sahip olmak bizden tecerrüt etmi$tir..
Bizim suretimizde tezahür eden odur. Ondan
gelen bu kudret ve fiil, bize mensuptur.
Env<-`ı ‘at< gerçi _üd< m! ba*$ed
Her ism `a|iyye-i cüd< m! ba*$ed
Der her nefes Yek ism-i fen< ve yek be"< m! ba*$ed
Her türlü nimeti Allah ihsan eder. Her bir isim
onun mümtaz bir hediyesi olarak bağı$lanır.
Her bir nefeste, kainatın o gerçeğini, bir fena
ve beka ismi olarak ihsan eder.
`A$"est ve bes ki der-du cihGİki dünyada da insanları kendisine meftun eden
ancak a$ktır. Bu a$k bazen padi$ah makamında,
bazen de köle kisvesinde kendini gösterir.
Ez-der>n $ev <$in< ve ez-b!r>n b!gİn-çön!n z!b< rev!$ ki m! yuftSen her türlü e$yanın mahiyetine derinlemesine
vakıf ol ve insanları dı$ görünü$lerine göre
değerlendirme. Bu türlü güzel davranı$ı dünyada kim
elde edebilir?
Nab{-ı `a$ı" b!-edeb ber-m! cehed
_!$ten r< der-kef-i $e* m! cehed
A$ığın nabzı edepsizce atıp durunca, o kendini
hemen $eyhin himayesine atar.
Metin CEYLAN 237
Çü n!st qamd-i zebZebDil için, gönlün halini $erh etmek gibi bir
hamd yoktur. Kalemden müte$ekkil dilimi ne diye
mürekkebe batırayım.
Felek be-merdum-i nTevFelek, hacetin dizginini, cahil insanların
eline verdi. Bilgili ve faziletli ki$ilerin halleri
de günah olarak bundan farklı değildir.
Y=h eğer bSevgilinin yanağı, naz perdesinin arkasına
saklanmı$tır. Eğer sabah rüzgarı bu perdeyi
kaldırmazsa halimiz peri$andır.
Ber<-yi dostVel!kin dost ez-dü$men cüd< kon
Ki b<$ed dost-i Dile$ r>$en be-n>r-ı <$inDostların için canını feda eyle. Ancak gerçek
dostla dü$manı da birbirinden ayır. Çünkü hakiki
dostlar, Allah’ın sevdiği ki$ilerdir. Allah’ın
marifetine vakıf olduklarından dolayı, kalpleri
pırıl pırıldır.
Ger ne b!ned be-r>z u $eb perre-i çe$m
Çe$me-i Gözü perdelenmi$ insan, gece ve gündüz
görmüyorsa, güne$ ı$ınlarının bunda ne günahı var.
Ey bes< imsMEy dünya malına sarılan cimriler topluluğu,
$unu bilin ki infaktan bile güzel olan bir $ey
vardır, o da $udur. Allah’ın malını onun emrinin
dı$ında bir yere harcamamaktır.
238 Sosyal Bilimler Dergisi
B!-edeb tenh< ne *od r< gerd!d
Belki Hayasızla, yalnız ba$ına tenhada bulunmamaya
dikkat et. Olur ki ate$ her tarafı yakıp kül eder.
Der "abr-i qarf def!n b>d peyker-i so*en
Qa" be-her midhat-ı tu zı-ma`n< revSöz bedeni harf kabrinde gömülüydü. Allah,
senin her bir övgüne kar$ılık ona,manadan bir ruh
ilka etti.
Men çi g>yem yekregem hu$yMedq-i Ben kendimden ba$ka ayık olmadığını nasıl
söyleye bilirim, zira öyle bir yari övmekteyim ki
onun benzeri yoktur.
Ber-$em`dT< d!den-i ra*t r< ne b>d cihGönül kandiline sevgilinin kandilinden ruh
üflediler. O vakit gözün e$yayı görmesini
engelleyen bir mania yoktu.
Çendst
Kez qSenin e$iğinin tozundan, gözüme bir parıltının
yansıması için, yıllar, benim bu isteğime kar$ılık
ne kadar uzun mühlet verdiler.
_>y-i bed der-|abi‘at! ki ni$est
Ne reved cüz be-va"t-i merg ez-dest
Kötü huy bir insanın karekterine yerle$ti mi,
ölünceye kadar o huy insandan gitmez.
Vef< konem ner be qayyem eğer cef< b!nem
Ki der-|ar! "at-i m< kEziyet görsem de ya$adığım müddetçe vefalı
olurum, çünkü bizim yolumuzda(tarikatımızda)
incitmek, kafirlik olarak telakki edilir.
Ferd< ki p!$-gMetin CEYLAN 239
;ermende reh r> ki `amel ber-mocHakikatin önderi olarak kabul edilen bir $ahsı
gördüğünde, onun yanında edeple yürü ki, amelin
doğru olsun.
240 Sosyal Bilimler Dergisi
Dil ki Key giriftAllah’ın nurlarının tecelli ettiği ayine olan
gönül, nasıl batıl ve mü$kil i$leri celbeden bir
yer olur.
Çün zi-*ad be-guze$t za*m-i t!ğ-i dü$men berdilem

_>n-i dil k-i "alem
Dü$man okunun gönlümde açmı$ olduğu yara son
haddine varınca, kalbimin kanı, siyah bir mürekkep
olarak kalemimin ucuna döküldü.
M< dermeyG>y< ki sengh<-yı melBiz, ele$tiri ta$ları arasında huzurluyuz.
Kınama ta$ları, adeta bizim sığınağımız haline
gelmi$tir.
Qal" çün r>z-ı cez< nRa"am-ı mühr-i tu ber-safqa-i cİnsanlar, ceza günü gibi kendi amel
defterlerini getirmekteler. Bizim ruhumuzun
sahifelerinde, senin mührünün rakamının bulunması
bize yeter.
Genc!st va~l-ı yst
Her kes ki yst
Kainatın tılsımı olan sevgiliye kavu$mak, bir
hazinedir. Gerçek saadeti elde eden ki$i ise, onun
ismine mazhar olmu$ olur.
‘A"l m!-*Ber"-i ğayret be-dırah$!d ü cihAkıl ondan(Haktan) alacağı bir $ule ile bir
ı$ık yakmak ister ki gayret $im$eğini parlatsın ve
kainatı onunla aydınlatsın.
Fer$em mekon ma"~>dem Fer$! ne $art-ı dostMetin CEYLAN 241
Bana onu unutturma, Çünkü maksadım odur.
Dostluğun $artı ise unutmamaktır.
Seg-i esqz! çend
Pey-i n!kEshab-ı Kef’in köpeği, birkaç gün salihlerin
izini takip edince insan oldu.
Men ez-b!gKi b<-men herçi kerd Beni tanımayanlardan $ikayetçi değilim. zira,
bana ne yaptıysa tanıdıklarım yaptı.
Ger vi~d b<-*ay_Yare kavu$mu$ olmasam da onun hayaliyle ben
yine mutluyum. Dervi$in hanesindeki bir mum,
mehtaptan güzel değildir.
İn du`ay!st ki ber-evc-i felek n<-refte
Konede$ fey{-i ill-i isti"bFeleğin burcuna ula$mayan bu mütevazi dua,
feyz-i ilahi tarafından kabule-karin olur
So*en-senc ü so*en-sTevÖlçülü konu$anlar,engin bilgilerini güzel
sözlerle ifade edenler, hikayelerlerde geçen
serüvenleri, güzel bir bahçeye çevirirler.
Ne be-man~ıb b>d bülend! merd
Belki man~ıb b>d be-merd-i bülend
Makam,mevki insanı yüceltmez, bilakis ulvi
insanlar, makam ve mevkileri yüceltirler.
Pürs!den-i $ikeste-dilNo"~Kalbi kırık olan insanların faziletli ki$ileri
sorgulamaları, fazilet noksanlığı değildir,
erdemliliğin kemalidir.
Mecn>n der-242 Sosyal Bilimler Dergisi
Misk!n sevMecnun aynada kendi ruhunu gördü, Hakkın
marifetine vakıf oldu. miskin, Leyla’nın kakülünün
siyahlığını hayal etti.
Metin CEYLAN 243
Ne der-her so*en-baqx kerden rev_at< ber-bozorgHer sohbet meclisinde konu$mak uygun değildir.
Büyüklere kar$ı üstünlük taslamak ise (güç yarı$ına
girmek) hata üstüne hatadır.
;ükufte $od gül-i FerhstNi$est bÜmit bostanında Ferhat gülü açtı. Yine
mutlulukla ümit sarayına konuk oldu.
Na]ar kerden be-derv!$Süleymre$
Miskin dervi$lere nazar etmek büyüklüğün $anına
halel getirmez.. Hz.Süleyman dahi o ulvi
nazarlarıyla karıncaya bakmaktan imtina etmedi..
SONUÇ
Bu çalışmada maksat, Lâmî’i’nin münşeatında bulunan Farsça
şiirlerden seçmeler yapmaktır. Çok çeşitli konularda dile getirilmiş, İslâm
kültür ve edebiyatının özünü ve güzelliklerini ifade eden şiirlerden bir demet
neşretmek suretiyle, seçilen şiirlerin veciz, akıcı ve ahenkli lafızlarıyla
birlikte hikmetli manalarını da hissettirerek Türkçe’mize kazandırmaktır.
İyi bir tahsil görmüş olan Lâmî zamanında itibar olunan bütün ilim ve
fenlere hakkıyla vakıf olmuş, mensur eserlerinin yanında manzum eserler de
kaleme almıştır. Dinî ve tasavvufî meselelere salahiyetle girmiştir. Tarîkata
intisabından sonra meydana getirdiği eserlerinde daha samimi bir ifade tarzı
mevcuttur. Şiirlerinde tasavvufî ıstılahlardan azami derecede faydalanmıştır.
Tasavvuf onun için bir vasıta değil gayedir. İlham kaynağı tasavvuf
düşüncesidir.
Şiirlerin muhtevası, yukarıda bahsedildiği gibi çok değişik konulardan
meydana gelmektedir. Ancak objektif bir incelemeye tabi tutulduğunda,
klâsik İslâm edebiyatının ana unsurları çerçevesinde yazılmış oldukları
görülmektedir.
Lâmî’nin münşe’atında yazılmış olan, Arapça ve Farsça şiirler
oldukça fazladır. Ancak Farsça şiirler Arapça şiirlere oranla daha fazladır.
Bunun yanı sıra nesir türünde yazılmış Arapça ibareler de az değildir.
Münşe’atında kaydettiği şiirleri genellikle nesir olarak kaleme aldığı
mektupların bitiminde, mektubu ve mektupta söz konusu edilen konuları
244 Sosyal Bilimler Dergisi
te’yit maksadıyla yazmış olduğu görülmektedir. Mektuplarında dile getirmiş
olduğu dilek, istek ve öğütleri daha veciz ifade edebilmek ve etkili kılmak
için, bir çok Arapça ve Farsça şiiri bir vasıta olarak kullandığı eserden
anlaşılmaktadır. Ancak bu şiirlerin kendine mi ait olduğu, yoksa ünlü Arap
ve Fars şâirlerinden alınarak eserine mi kaydedildiği bizce meçhuldür. Şu
kadar var ki Lâmî’i, Arapça ve Farsça’ya o dillerde eser verecek kadar vâkıf
bir şâirdir. Fakat araştırmacıların ifadesine göre Lâmî’i, devrin büyük
şâirlerinden seçtiği şiirlere münşeatında yer vermiştir. Bu çalışmada amaç,
kültür bahçemizde yetişmiş ve bir çok sahada ürün vermiş ve değerli bir
müellif olan Lâmî’i’nin eserlerinden bir buket derleyerek edebiyat
dünyamıza neşretmek ve bu sahadaki nihayetsiz kültür değerlerimizin küçük
bir numunesini ortaya koymaktır.

Konular