NÂDİR-İ NÂDİRPÛR (1308-1378 HŞ./1929-2000)

1979 devriminden sonra bir süre Tahran’da evine kapanan ve bir tür içekapanık bir hayat yaşayan Nâdir-i Nâdirpûr, o dönemlerde yakın arkadaşları ve dostlarıyla bile çok az görüşüyordu. Çünkü yeni yöneticilerin uygulamalarına ve halk aydınlarının kavgalarına artık dayana-mıyordu. Devrimin gerçekleştiği o günlerde İran kültür ve medeniyetinin, Fars dili ve edebiyatının on dört asır sonra yeniden çok yönlü bir saldırıyla yüz yüze kaldığını açıkça gördüğünü söylüyordu. O dönemler yaşananları görmesi ve bizzat olayların içerisinde yaşamasına rağmen asla ülkesini terk etmek istemiyordu. Celâl-i Metînî’nin de belirttiği gibi; Nâdirpûr, fazla dayanamadı ve sonunda yakın dostlarından birinin yoğun ısrarları üzerine ülkesinden ayrılarak Fransa’ya, Paris’e gitti.

Nâdir-i Nâdirpûr, Paris’e gittikten sonra bir süre orada kaldı ve bu arada Şâpûr Bahtiyâr’ın sınırlı ölçüdeki maddî imkanlarından da yararlanarak yaşamını sürdürdü. Onun da içerisinde bulunduğu bir kurumda görev almaktan kaçındı, öte yandan onların o şehirdeki teşkilatlanmalarını da beğenmedi ve Kaliforniya’ya gitti. Hayatının geriye kalanını, gönüllü sürgün yıllarını orada geçirdi. Kökü İran topraklarında olduğu için Paris ya da Los Angeles kendisi için hiç fark etmiyordu. Bu konuda içinden gelen duygularını şu samimi ifadeleriyle dizelerine aktarır;

Eski diyar, eski diyar!
Söküp aldım gönlümü senden.
Bilmiyorum bilmiyorum eğer kaçarsam,
Nereye kaçayım?!

Bu yüzden karşılaştığı, halini durumunu soranlara “İyiyim, imkanlar ölçüsünde iyiyim” cevabını veriyordu.

Nâdir-i Nâdirpûr, yaratılışından getirdiği birtakım huylarından kaynaklansa gerek Amerika’da bulunduğu yıllarda kimselerden yardım kabul etmiyordu. Geçimini kendisinden özel ders alan öğrencilerinin periyodik olarak ödedikleri gelirle sağlamaktaydı. Şairin ölümünden toprağa verilmesine kadar bu vefalı öğrencileri ellerinden geleni esirgemediler.

• Eserleri:


Nâdirpûr’un 1333 hş./1954-1375 hş./1996 yılları arasında yayınlanan eserleri şunlardır:
1- Çeşmhâ ve Desthâ, Tahran 1333 hş./1954.
2- Dohter-i Câm, Tahran 1334 hş./1955.
3- Şi’r-i Engûr, Tahran 1337 hş./1958.
4- Surme-yi Hûrşîd, Tahran 1339 hş./1960.
5- Giyâh-i Seng ne Âteş, Tahran 1357 hş./1978
6- Ez Âsumân Tâ Rîsmân, Tahran 1357 hş./1978
7- Şâm-i Bâzpesîn, Tahran 1357 hş./1978
8- Sobh-i Durûğîn, Paris/Los Angeles 1361 hş./1982
9- Hûn u Hâkister, Los Angeles, 1368 hş./1989.
10- Zemîn u Zemân, Los Angeles 1375 hş./1996.

Nâdirpûr’un bazı şiirleri Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Ermenice gibi dillere de çevrilmiştir. Şairin 1326-1374/1947-1994 yılları arasında yazmış olduğu şiirleri yayınlanmış olarak elimizdedir. Ancak 1374 hş./1994 yılından sonra yazmış olduğu şiirler muhtemelen hanımı Jâle-yi Nâdirpûr’da henüz yayınlanmamış olarak korunmaktadır.

Nâdirpûr’un şiirleri konusunda bahisler ise, onun ikinci ve üçüncü şiir mecmualarının yayınlanmasından sonra 1334 hş./1955 yılından itibaren gündeme gelmiş, şairin gençlik yıllarında şiirleri üzerinde çeşitli şairler tarafından değerlendirmeler yapılmıştır.

• Şi’r-i Engûr: Üzüm şiiri
Ne söylüyorsunuz?
Neresi tatlı bu suyun?!
Üzümün her tanesindeki bu suyun?
Neresi tatlı?!
Gözyaşı bu,
Yaşlı, çilekeş bahçıvanın gözyaşı.
Geceleri hep yürüyen,
Sabahlara kadar her gece uyanık kalan,
Asmaları sulayan,
Sırtı, saçın kıvrımları gibi kamburlaşmış,
Işık vermiş gözyaşlarıyla her tanenin gönlüne.
Beslemiş gönül kanıyla sulamış kandıra kandıra.

Neler söylüyorsunuz?
Neresi bal bu suyun?!
Üzümün her tanesindeki bu suyun?
Neresi bal?
Kan bu!
Yaşlı, çilekeş bahçevanın kanı!
Kolaysamayın bu kadar onu böyle,
Bu kadar kolay çekmeyin içinize!
Siz de şiirimi okuyanlar!
Nazik tanelerinde kelimelerimin,
Parlak salkımlarında şiirlerimin,
Görüyorsanız şarap ve bal.

Neresi bal?
Gözyaşı bu! Kan bu!
Nasıl şarap dersiniz?!
Bu sarhoşluk o sarhoşluk değil.
Siz kanımdan sarhoşsunuz benim.
Yudumladığınız kanımdan.
Gönül kanımı yudumluyorusunuz,
Ondan sarhoşsunuz!
Bir feryattır her kelimem,
Püskürtürüm gönlümden,
Denizdir her şiirim,
Şarap ve kanla dopdolu.

Neresi bal?
Gözyaşı bu kelimelerimin her birinde?

Neresi bal?
Kan bu, her şiir salkımımda
Isırmayın dudaklarınızı böyle kolay her kelimeye,
Sıkmayın her salkıma dişlerinizi.
Bu kâsem kan!
Bu kadehim gözyaşı.
Kolaysamayın öyle
Yudumlamayın kolayca!



Pervîz Nâtil-i Hânlerî (ö. 1369 hş./1990), Nâdirpûr’un, Şi’r-i Engûr adlı eserinin yayınlanmasından sonra, bir makalesinde Nâdirpûr’u ve şiirini şöyle değerlendirir: “Şiirlerinde olgunluğa doğru yükselmekte olan genç şairlerden Nâdir-i Nâdirpûr’un, yayınlanan her mecmuasıyla sanatkar kişiliği daha açık ve daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmakta, sözünün pişkinliği artmakta, daha da ölçülü bir yapıya bürünmektedir. Şiirlerine asıl rengini veren Nâdirpûr’un iç dünyasını, duygu ve düşüncelerini dizelerine yansıtırken kullandığı tasvirleri, istiare ve teşbihleridir. Çoğu kendisin tarafından ilk defa kullanılan istiareler, her dizesinde en güzel şekilde duygularını dile getirmektedir. Özetleyecek olursak Nâdirpûr, önde gelen çağdaş Fars şairlerinden biridir. Dizeleri, yeni şiirin en güzel örneklerindendir.”








Muhammed-i Zohrî (ö. 1373 hş./1994), Nâdirpûr’un, “Ben iyiysem de kötüysem de bu neslin ve bu zamanın şairiyim” sözünden hareketle, gerçekte şairin bu sözünde haklı olduğunu ve sözün hakkını verdiğini; “Surme-yi Hûrşîd” adlı şiirinin: “hamâset”, “ümit”, “ümit-sizlik”, “hasret” ve “nefret”in iç içe yer aldığı dizelerinin yeni terkipler, ilk defa kullanılan teşbihlerle dopdolu olduğunu ifade etmektedir. Onun; peri yüzlü sevgilinin dudaklarını, ala balığa; gözlerin gölgelikli kirpiklerini siyah korkuluklara; servi boylu sevgilinin yarı çıplak tenini, kabuğu soyulmuş söğüt ağacına benzetmesi, klasik dönem şairlerinde görülmeyen özellikler arasında yer almaktadır. Nâdirpûr, klasik İran şiirinin özelliklerini çeşitli açılardan derinlikleriyle bilmesinin yanında, başta Fransız edebiyatı olmak üzere Avrupa dillerinde yazılmış edebiyattan da haberdar olması nedeniyle çağdaşı ve aynı ekolde yer alan diğer şairlerden ayrıcalıklı bir duruşa sahiptir.

Çağdaş Fars şiirinin güçlü kalemlerinden Mehdî Ehevân-i Sâlis (ö. 1369 hş./1990), “Nâdir-i Nâdirpûr, günümüz şairleri arasında ye-nilikçilerin ilk safında yer almaktadır. Eserlerindeki olgunluğu, onun Fars şiir hazinesinin anahtarlarını elinde tuttuğunu ve o zengin mirası çok iyi bir şekilde özümseyerek şairliğini güçlendirdiğini, ancak özgün ve yenilikçi tarzını gölgesinde bırakacak kadar da eskinin etkisinde kalmadığını belirtmektedir.”

Klasik tarzda şiir söyleyen yeni çağdaş şairlerden Pejmân-i Behtiyârî (ö. 1353 hş./1974) de ondan söz ettiği ifadelerinden birinde şunları söyler: “İran edebî devrimi bayrağını elinde tutup taşıyabilecek kişilerin sayısı fazla değildir. Bunlar arasında Nâdir-i Nâdirpûr ve birkaç arkadaşı dilin asâletini koruyan, edebiyat ve şiirin genel kurallarını geleneksel özelliklerini inkar etmeyen, orta yolu izleyen, edebî çalkantılardan uzak duran kişiliklerdir.”

İhsân Yârşâtir, şairin ölümünden sonra şunları kaleme almıştır: “Nâdir-i Nâdirpûr’un şiiri, daha şimdiden Fars klasikleri arasına girmiş olarak kabul edilmektedir. Şiirlerinde özellikle soyut nesneleri somut ve algılanabilen bir tarzda ortaya çıkaran tasvirleri, belirgin olmayan duyguları ve algıları belirginleştiren sanatıyla sayılı şairler arasında yer almaktadır. Bazı edebiyat eleştirmenlerin ifadeleriyle o, çağdaş Fars şiirinin son dönemlerdeki önde gelen tasvir ustalarından, yine çağdaş Fars şiirinin otoriter eleştirmenlerinden biridir. Ülkesinden ayrı kaldığı yirmi yıllık sürede yazmış olduğu şiirlerde “gurbet”, “ayrılık”, “hasret” v.b. mazmunlar daha da ağırlık kazanmıştır. Dize-lerinde yer alan “endûh-i tenhâyî: yalnızlık üzüntüsü”, “ğem-i ğurbet: gurbet üzüntüsü”, “borîde şoden ez rîşehâ-yi hod: köklerinden kopa-rılmak”, “ğemhârî-yi vetenî ki doçâr-i sitem şode est: zulme uğramış vatanın dert ortağı” gibi ifadeler de onun hayatının bu döneminde di-zelerine girmiş mazmunların sadece bir kısmıdır. Şiiri, ümitlerimizin, düşüncelerimizin, üzüntülerimizin şiiridir.”

Nâdirpûr, kendisini Pervîz Nâtil-i Hânlerî’nin kurucusu olduğu Sohen ekolünün takipçilerinden biri olarak görmektedir. Nâdir-i Nâdirpûr, Hûşeng-i İbtihâc ve Ferîdûn-i Muşîrî (ö. 1379 hş./2000) bu ekolün öncüleri arasında yer alırlar. Nâdirpûr, Fars şiirinin söz us-taları, klasik şiirin doruklarında yer alan Firdevsî-yi Tûsî (ö. 411/1020), Sa’dî-yi Şîrâzî (ö. 691/1291), Hâfız-i Şîrâzî (ö. 791/1388), Nizâmî-yi Gencevî (ö. 619/1222), Mevlânâ Celaluddîn (ö. 672/1273) ve Hayyâm-i Nîşâbûrî (ö. 517/1123) gibi dehaların önünde hep saygıyla eğilirdi.

• Son aldatış
Olmasaydı son aldatışın eğer ey hayat,
Yüz kere terk etmiştim şimdiye kadar seni.
Çekmezden önce beni kendine yine,
Feda etmiştim ölümün ayaklarına seni.

Kesmek istediğimde ümitlerimi her defasında senden
Açtın hep yüzüme sıcacık kucağını
Yaptığın her şey sadece bir aldatmaca, anladım
Gizlemişsin ama efsanelerle bu aldatmacalarını.

Yok perdenin arkasında bu aldatmacaların dışında bir şey
Giydirmişsin binlerce elbise ama bedenine
Artık usandığımdan gecenden gündüzünden
İstiyorsun onu ve veriyorsun beni emrine

Çekiyorsun bir gün aşk peçesini yüzüne
Parıldasın diye bir ümit beynimin içlerine
Koyuyorsun bir gün şiir ve sanat gururu adını
Yükselteyim başımı güneşe, övüneyim şairim diye

Geç kaldım çok geç kaldım bu aldatışın tuzağında
Bağışlayamam artık yeni bir özürle günahımı
Koparınca bağlarımı senden ey hayat yazık!
Son aldatışında ararsam sığınağımı


Tahran 1333 hş.

• Söylenmemiş şiir

Bir şiir var gönlümde,
Kelimeler, arzu, iniltiyle dolu olmayan bir şiir.
Ateş kesilmiş bir şiir.
Eriten beni, yakan bir şiir
Kin, intikam ve kükreyiş dolu bir şiir.
Kulaklarına kimsenin tanıdık gelmeyen bir şiir.
Hiçbir isme bağlılığı kabullenmeyen bir şiir.

Bir şiir var gönlümde;
Sevdiğim ama söyleyemediğim bir şiir,
Söylemek istediğim ama söylemek istemediğim bir şiir,
Bakışlar gibi kalıplara sığmayan bir şiir,
Sessizlik gibi dudaklarda tıkanıp kalmış bir şiir,
Hayatın sevdası ve ölümün korkusu bir şiir,
Feryat, korku ve çığlık dolu bir şiir,
Gurur gibi yüksek, serkeş bir şiir,
Alev ateş bir şiir!

Bir şiir var gönlümde;
Sevdiğim ama söyleyemediğim bir şiir,
Şimdilerin bir şiiri,
Geçmişin bir şiiri.

Konular