Kitabiyat

407
Risâle'sinia yeni neşir ve tercümelerini
(İ. Yu. Kraçkovskiy, Z. Velidi Togan,
H. Ritter, Tt. P. Slake—R. N. Frye) tanıttıktan
sonra, Meşhed yazmasının Budapeşte'de
bulunan bîr fotokopisinden
de istifade ederek (bu fotokopinin 33 sahife
tutan faksimilesi makaleye ilâve
edilmiştir), Risâle'ain birçok güç yerlerini
yeniden izah etmektedir. Bıı izahlar
sayesinde meselâ Halife el-Muktedır'in
Bulgar şehrine gönderdiği elçilik heyetinin
vazifesi de daha iyi anlaşılmaktadır.
Czegledy'ye göre, Bulgar hükümdarı,
kendi adına İslâm propagandası yapılması
(Z. V. Togan'ın izahı) veya içinde
kendisine dua edilmesi (Kraçkovskiy'in
izahı) için değil, hutbede halifenin ismini
bizzat kendisi zikredebilsin diye, ondan
bir cami ile bir mimber inşa edecek
birisinin gönderilmesini rica etmiştir (s.
232-233). Ayrıca bu makak Risâle'ain
tertibi, saglab kelimesinin mânaları, Vol¬
ga Bulgar Türk devletinin hudutları
v.s. hakkında da bir takım yeni malû­
mat ihtiva etmektedir. Volga Bulgar
Türk meselesiyle meşgul olanlar bu makaleden
çok istifade edebilirler.
J. Harmatta, Sludies in the langıtage
of the Iranian Iribes in South Russİa
(262-312). Karadeniz'in şimal sahili mıntakasma
ait grekçe kitabelerde ve klâ­
sik muharrirlerin eserlerinde bulunan
iranca kelime vo tâbirleri fonetik ve morN.
A. B a s k a k o v, Kara kalpa kskiy
yazık I . Materiah po dialeklologii [tekti
i slovar') [Karakalpak dili I . Diyalektoloji
üzerine malzeme (metin ve sözlük)].
Akademiya Nauk SSSR. İnstitut
Yazıkoznaniya. Moskva, 1951. 411 s.
Türkçenin çok mühim bir kolu
olan Karakalpak şivesi ancak son zamanlarda
tetkik mevzuu olmuştur. N.
Â. Baskakov'un Ruslar için yazdığı kü­
çük Karakalpak gramerinden (Kratkaya
grammatika kara-kalpakskogo yazıka.
foloji bakımından tetkik eden müellif,
Milâttan önceki il k asırlarda Cenubî
Rusya'da oturan İran (Sarmat, Alan,
İskit v.s.) kabilelerinin konuştukları dil
veya lehçelerin birlik göstermediğini ileri
sürmekte, ve eski Alanlarla Sarmat'
larm ve bugünkü Osetlerin dil bakımından
aynı menşeli olduklarına dair ortaya
atılan nazariyeyi reddetmektedir.
S.' Telegdi, Nature et fonction des pé­
riphrases verbales dites ^verbes composés*
en persan (315-334). Müellif farsçada
bir isim veya sıfat ve bir yardımcı
fiil (kardan, döştan, bur dan, yaftan,
dadan, İcafidan, nadan, budan, §uclan
v.s.) ile kurulan terkiplerin fonksiyonlarını
ele almaktadır. Bu yazı türkçe
bakımından da dikkate şayandır.
Louis Ligeti, Un [épisode d'origine
chinoise du «Geser-Qan* (339-357). Mü­
ellif Geser Kan adlı Moğol destanının
Tibet menşeli olduğunu ispat etmekte
ve bunun bir epizodu ile bir Çin masalı
arasındaki benzerliğe işaret etmektedir;
V. Di&szegi, Tunguso-man'ejurskoe
zerkalo şamana (359-380). Mançu-Tunguz
şamanlarının elbiselerinin ön ve arka
tarafında birer kayışa takılı olarak ta­
şıdıkları aynaların rolü. Bugün 'ayna'
mânasında kullanılan mançu-tunguzca
pan'ahu, pan'açuku ve pan'aptu kelimelerinin
kökü olan pan'a eklimesi aslında
'ruh' mânasına gelir,
J. Eekmann
Törtkül. 1932) sonra Karl H. Menges
Qaraqalpaq Grammar. Part one: Phonology
(New York, 1947. XVIII. + 110 s.)
adiyle Karakalpak fonetiği üzerinde mü­
him bir eser meydana getirmiştir. Bundan
sonra Stefan Wurm'un The Karakalpak
Language (Ânthropos, SLVI,
Posieus [Fribourg], 1951, s. 487-610)
başlıklı uzun makalesi çıkmıştır. Bn
eserler, karakalpakça hakkındaki bilgilerimize
bir temel teşkil etmekle beraber,
nisbeten mahdut bir malzemeye dayan-
408 3. Eokınann
«fakları için'(Wurın'un işlediği malzeme 6
sahiıe kadardır), bu şive hakkında tam
bir fikir vermekten uzaktırlar. İşte bu
sebeple Baskakov'un yakardaki isim altında
topladığı karakalpaltça metinlerin
intişarını büyük bir memnuniyetle kaydetmemiz
lâzımdır
l
.
Eser şu bölümlerden müteşekkil,
dir: Önsöz {s. S 12); metinler (s. 15 313);
karakalpakça-rusça sözlük (s. 317-398);
ilâveler; 1. erkek isimleri (s. 399-402),
2. kadın isimleri (s. 403-404), 3. nâkiller
listesi (s. 405-409); fihrist (s. 411).
Müellif önsözde Karakalpaklar, Karakalpak
şivesi ve Karakalpak halk edebiyatı
hakkında bazı malûmat vermektedir.
Buna göre Karakal pakların sayısı
200000 kadardır. Karakalpak kavmi Aınuderya'nın
aşağı bölümü ile Aral gölü­
nün cenup kıyısı bölgesini içine alan
«Muhtar Sovyet Sosyalist Karakalpak
Cumhuriyeti» nde yaşamaktadır. Bu sahanın
resmî dili karakalpakçadır. Karakalpak
yazı dili Karakal pakis tan 'm kuruluıası
(1925) ile başlar (e. 3).
Karakalpak şivesi, şimal-i şarkî ve ce-
ııub-i garbî olmak üzere, başlıca ik i ağıza
bölünmektedir. Aralarındaki hudut olarak
memleketi şimal-i garp-cenub-i şark
istikametinde bölecek bir çizgi tasavvur
edilebilir. Birbirinden pek farklı olmayan
bu ik i ağızdan başka, Karakalpa¬
kistan hudutları boyunca, bir de Karakalpak-Kazak,
Karakalpak-T ürkmen ve
Karakalpak-Özbek karışık ağızları vardır
(s. 3-4). Şİmal-i şark ağzı Kara Özek,
Tahtaköpir ve Aral sahili bölgelerinde
konuşulur. Karışık Karakalpak - Kazak
ağzı da bu zümreye girer. Memleketin
geri kalan kısmında, yani Çiuıbay, Kegeili,
Kuybışev, Kongrad, Şomana, Hocaili,
Kıpçak, Şabbaz ve Törtkül bölgelerinde
cenub-i garp ağzı konuşulur. Bunl
Baskakov'un diğer eserlerinden bil¬
Hassa Noğay grameri (Nogayskig yazık i
ego dialekil. Mos leva- Leningrad, 1940) tanınmıştır.

dan başka Hocaili ve Törtkül civarında
türkınence ile, Kongrad, Kıpçak ve Şabbaz
mıntakalarında ise Özbekçe ile karışık
ağızlara tesadüf edilir. Müellif şimal-i
şark ve cenub-i g*rp ağızlarını ayı­
ran başlıca ses hususiyetleriui şu şekilde
hulâsa eder : 1. cenub-i garp grubundan
farklı olarak şimal-i şark ağzında açık e
yoktur ; 2. şimal-i şark ağzında
bazı kelimelerde düz vocalise yuvarlak
vocalis tekabül eder : bızaıo •>• bitzaw
'buzağı', miltiq midtuq 'tüfek'; 3.
şimal-i şark j- ^ canub-i garp c-; i. şimal-i
şark b- ^ cenub-i garp b- / p- :
buw ~ buwlpuw ' buğu', baqir- bao/ırpaqır~
'bağırmak'; 5 şimal-i şark tcenub-i
garp d-, şimal-i şıırk lc-fqcenub-i
garp ¡7- : tuz duz 'tuz', tisgin
~ dizgin 'dizgin', küz~-güs 'sonbahar,
güz'; 6. cenub i garp h sesine mukabil
şimal-i şarkta ekseriyetle h vardır; 7.
nl > (şimal-i şark) nn, (oenub-i garp)
II ; Mİnner Miller < künler 'günler'
(s. 4).
Karakalpak şivesi türkçenin Kıp­
çak grubuna dahildir. Müellife göre
Şarkî Avrupa ve Garbî Asya'da nisbeten
muahhar bir devirde teşekkül eden Kıp­
çak grubu bugün şu üç altgruba bö­
lünmektedir: 1. Kıpçak-Bulgar (Kazan
türkçesi ve bîşkurtça); 2. Kıpçak • Kuman
(kumanca, karaimce, kumukça v.s.);
3. Kıpçak-Noğay (noğayca, karakalpakça
ve kazakça) 2. Müellif Kıpçak-Noğay altgrubu
ile diğer ik i altgrup arasındaki
başlıca ses farklarını şu şekilde göstermektedir:
1. Kıpçak-Noğay altgrubunda
ç > ş, s > s : qaş- < qaç- , qıs < qzş ;
2. consonanslar yanında m ™* b/p tenavübü;
3. m -.. rf/i tenavübü. Karakalpakça
ve noğayca ise kazakçadan şu
noktalarda ayrılır: 1. I ~~ d/t tenavübü
yoktur: kip., noğ. taslar kak. tastar
2
Baskakov'un pek isabetli olmayan
bu tasnifi türkolojide kullanılmamaktadır.
Türkçenin en yeni tasnifi için R. Arat'ın bu
mecmuada, çıkan yazısına bakınız.
Kitabiyat 400
'taşlar', kîp , noğ- qıelar ~- kzk. atzdar
'kızlar'; 2. morfolojideki fark: kazakçada
bulunmayan -acag, -ecek ekli ism-i
fail (s. 6).
Müellif Karakalpak halk edebiyatı
•nevileri üzerinde de durmaktadır. Türk
halk edebiyatı ile uğraşanları da alâkadar
eden bu kısım şöyle hulâsa edile¬
bilir. -
A) Folklora ait edebî neviler:
I . Büyücülükle alâkalı manzum
parçalar: 1. kızamık, kızıl ve lekeler
döktüren başka hastalıkları iyileştirmek
için okunan efsun duası (badik, giildpsan),
diş ağnama karşı okunan efsun
duası (qurt şaqıruw); 2. «zâkirşi» büyü­
leri: bunlar poroan qosıqlar% denilen
şamanist manzumelerinin bakiyelerinden
ibarettir; müslüman ilâhileri (ayt-qurban,
ayt-ruza, ya-ramazan).
II. İnsan hayatına ait edebî neviler:
1. çocukluk çağı ile alâkalı manzumeler
: hayya 'ninni', balalar qosıqlar%
'çocuk koşukları'; 2, gençlik çağını il ­
gilendiren parçalar: qtzlar qostkları 'kızlar
koşukları', cigit go&ıglarz 'delikanlı
koşukları', ayiıs veya oawap adı verilen
dörder mısralık kıtalardan müteşekk
i l manzum diyalog; 3. düğün şarkıları:
havjar 'gelinin ana babasının evini terk
edip güveyin evine vardığı zaman okunan
koro şarkısı', bet aşar 'parınea
denilen ve kadının yüzü ile vücudunu
örten üst giyim çıkarıldığı zaman okunan
şarkı'; 4. ölümle alâkalı şarkılar: coqlavı,
cılaw 'ağıt, mersiye'; 5. qosıq 'ko­
şuk' (aşk ve dostluk, lirik, satirik ve
şakalı mevzular); 6. 'ertek 'hikâye, masal';
7. bayit 'beyit'; 8. küçük edebî
neviler: maqal veya naqıl 'atasözleri ve
vecizeler', eumbaq 'bilmece', cahiltpas
^yanıltmaç' (telâffuzu zor kelimelerden
terkibedilen küçük manzume), kiilkü
•sos 'çekiştirici, alaylı veya şakalı küçük
manzume', v.s,
B) Epik edebî neviler :
I . Mevzuu tarih veya efsaneden alı-
jıan eserler: 1. qosik 'tarihî destan'; 2.
tolğaıo 'tarihî hikâye'; 3. terme 'bir
mahallin veya tarihî vakanın tasviri';
4. ahıs söz 'menkabe'.
I I . Kahramanlık destanları: 1. dombra
refakati ile okunan dastan; qobız (iki
telli musiki aleti) refakati ile okunan
cır. Başlıca kahramanlık hikâyeleri:
Qtrq q%z, Qoblan, Alpamıs, Şora Batır,
Mas Patşa, 'Er Qosay, Şaryar, v.s.
Müellif, kendi ifadesine göre, malzemesini
1926-1944 senelerinde toplamış­
tır. Nâkilleri arasında 79 Karakalpak,
14 Kazak, 6 Özbek ve 2 Türkmen vardır
(s. e).
Metinler, edebî nevilere göre değil,
nâkillerin yaşadıkları yere göre sıralanmıştır.
Bu tertip Karakalpak ağızlarının
tetkikini kolaylaştırmaktadır. Metinlerin
derlendiği bölgeler şunlardır (parantez
içinde nâkillerin sayısı ve milliyeti);
1. Taktaköpir bölgesi (29 Karakalpak, 2
Kazak); 2. Kara Özek bölgesi (12 Karakalpak,
1 Kazak); 3. Aral kıyısı bölgesi
ve Moynak adası (2 Kazak); 4. Çimbay
bölgesi (14 Karakalpak, 1 Kazak);
5. Kegeili bölgesi (11 Karakalpak); 6.
Kongrad ve Şomana bölgesi (7 Karakalpak,
2 Kazak, 2 Özbek) ; 7. Hocaili
bölgesi (3 Karakalpak, 2 Kazak, 1 Özbek,
1 Türkmen); 8. Kıpçak ve Şahbaz bölgesi
(3 Özbeki; 9. TÖrtkül bölgesi (1
Karakalpak, 2 Özbek, 1 Kazak, 1 Türkmen);
10. Özbekistan'ın Tamdın bölgesi
(3 Kazak). Metinler 2 sütun halinde dizilmiştir.
Birinci sütunda türkçe metin.
İkincisinde de rusça tercümesi vardır.
Tercüme umumiyetle titizdir. Bununla
beraber bazı yerlerde tercüme edilmemiş
kelimelere veya ufak tefek tercüme hatalarına
tesadüf edilir. Meselâ Mum patsağa
aytqannan keyin ... beş on tilld
berip qaytardz ([hikâye] 42: [cümle] 11)
cümlesinde geçen beş on tâbiri rusçaya
apyat'desyats (=50) diye tercüme edilmiştir.
Karakalpakçada '50' 'elli ile ifade
olunduğuna göre, bu tercüme yanlış
olacaktır. Beş (kip. ekseriyetle bes) on,
Türkiye türkçesinde olduğu gibi, kara-
410 J. Eckmann
kalpakçada da gayrimuayyen bir miktarın
ifadesi için kullanılır. Buna göre
yukardaki cümlenin doğru tercümesi
şudur: 'Bunu padişaha anlattıktan sonra
. . , [padişah balıkçıya] beş on altın
verip geri gönderdi'. Bu hata aynı hikâ­
yenin 32. cümlesinde de tekrarlanmıştır.
Bunun gibi Solay Tcelip paratvrsa aldı-
nan bir ollağan atlı şığadı (57: 49)
cümlesinde geçen ollağan da «şesteroo
(—6) değil, 'on' demektir, yani bu cümle
şöyle tercüme edilir: 'Böyle giderken
karşısına on atlı çıkıyor'.
Metinlerden sonra gelen karakalpakçarusça
sözlük, elimizde başka bir karakalpakça
sözlük bulunmadığı için, büyük
Nemet h Gyula , BâlassaBâlinte"s
a török köÜĞsset [B. Balassa ve Türk şiiri]
: Magyar Ssâsadok [Macar Asırları].
Budapest, 1948, s. 80—100.
Nemeth, Türklüğü de doğrudan doğ-
rüya alâkadar eden bu güzel yazısında,
Macar şairi B. Balassa'nm Türk şiiri ile
olan münasebetini tetkik etmekte ve
şairin bizzat Lâtin alfabesiyle kaydettiği
türkçe metinlerin izahını yapmaktadır.
Macar edebiyatının İlk büyük lirik
şairi olan Balassa (1551—1594) Türk-Macar
savaşları devrinin dikkate değer bir
simasıdır. Bir asilzade ailesinden doğan
ve esaslı bir hümanist tahsil gören bu
zat bayatının büyük bir kısmını hudut
boylarında Türklerle savaşarak geçirmiştir
l ,
Balassa Türk şiirine karşı yakın bir
alâka duymuştur. Türk halk, âşık ve
divan şiirini iyi biliyor, mizacı sebebiyle
bilhassa bu sonuncu zümreye bağlanıyordu.
Ancak hangi Türk şairlerinin
eserlerini taklit veya tercüme ettiğini
bilmiyoruz.
Balassa'nm eserleri arasında bulunan
1 Balassa hakkında dana fazla malû­
mat için bk.: J. Eckmann, Macar edebiyatı
tarihi. Satanbul 1946, s. 26—28.
2
Nemeth'in kullandığı transkripsiyon
harfleri yerine bugünkü imlâdaki karjı-
bir boşluğu doldurmaktadır. Maalesef,
metinlerde geçen kelimelerin bazıları bu
sözlüğe girmemiştir. Meselâ or 'büyük*
(22 : 10), yast- 'altına koymak' (22 : İ4),
töwe 'tepe' (22: 48), jihoörnömek 'herif
(40 : 26), şıq 'nem' (52 : 99), jawhq 'yağlık'
(63 : 5), kesek 'sıra, nöbet' (73 : 6), eun
((77 : 10) ve daha başka kelimeler
de bu sözlükte yoktur.
Baskakov'un eserinde düzeltilmeğe
muhtaç bir takım noktalar dabâ bulunabilir.
Fakat bütün bunlara rağmen
bu kitap, zengin ve sağlam malzemesi
ile, türkoloji için büyük bir kazançtır..
J. Eckmann
Lâtin harfli türkçe metinler ik i şiir baş­
langıcından ve birbirinden ayrı olan yedi
beyitle dörder mısralık ik i kıtadan ibarettir.
Bu türkçe şiirlerin birde maearca
tercümeleri vardır. Bundan başka
Balassa bir manzumesini türkçeden tercüme
ettiğini söylüyorsa da bu manzumenin
aslı şairin_eserleri arasında bulunamamıştır.

Nemeth'e göre'dmjtranskripsiyonlu metinler
Balassa'nm ya mükemmel türkçe
bildiğini veya, onları, iyi türkçe bilen bir
kimseye, eşsiz bir filoloji insiyakiyle,İzah
ettirdiğini gösterir. Nâme t h bu metinleri
eski osmanlıcanm en. kıymetli dil yadigârlarından
saymaktadır (s, 85). -
Bu metinlerin izahı için şimdiye kadar
birçok tecrübeler yapılmışsa da hiç
biri tatmin edici bir netice vermemiştir.
Ne"ıneth, bunları tanıttıktan ve tenkidini
yaptıktan sonra, metinleri evvelâ Balassa'nm
transkripsiyonu ile veriyor.
Bundan sonra Balassa'nm tercümesi, arkasından
Nemeth'in ihya ettiği metinler
ve bunların tercümesi geliyor. Bu metinler
Nemeth'in ihyasiyle 2
şöyledir:
lıkları konmuş v e yalnız karşılığı bulunma ­
y a n işaretler olduğu gibi kalmıştır. Ayrıc a
Nemeth'i n e İle gösterdiği kapalı e için
fi, / için h v e vı için n kullanılmıştır.

Konular