Terceme-i Arş-nâme* Üzerine

Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59


Özet
Âmiloğlu tarafından H. 7 Şaban 823 (M. 17 Ağustos 1420) tarihinde Farsçadan Türkçeye
çevrilen Arş-nâme, Hurûfîlik’in kurucusu Fazlullah-ı Hurûfî tarafından yazılmış ve Hurûfîlik felsefesinin
anlatıldığı bir eserdir. XV. yüzyılın ilk çeyreğinde kaleme alınan bu tercüme, Hurûfîlik ile ilgili
metinlerin ilk dönem tercümelerinden olması ve dil hususiyetleri bakımından oldukça dikkat çekicidir.

Anahtar Kelimeler: Hurûfîlik , Âmiloğlu, Arş-nâme, Eski Anadolu Türkçesi
On Terceme-i Arş-nâme
Abstract
This work that belongs to Âmiloğlu, was written in Persian, in 823 B.C. and it was translated to
Turkish by Âmiloğlu. In this work, the philosophy of Hurûfî sect which was installed by Fazlullah-ı
Hurûfî is explained. The work that was translated in the first quarter of fifteenth century, is remarkable
with the facilities such as it is one of the translation of first period of Hurûfî sect and reflects language
characteristics.
Key Word: Hurûfîlik, Âmiloğlu, Arş-nâme, The Ancient Anatolia Turkish
GİRİŞ
Varlığı harflerle açıklamaya çalışan ve harflerden sembolik anlamlar çıkaran Hurûfîlik,
genel anlamda harfçilik demektir. Hurûfîlik’in ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı kesin olarak
bilinmemekle birlikte, Batınilik’in temel düşüncesini sürdüren Hurufilik’i bir sistem şekline
sokan ve yayan kişi, İran’ın Esterabad kentinde doğmuş ve çok genç yaşlardan itibaren
tasavvufa ilgi duymuş olan Fazlullah-ı Hurûfî olmuştur (Aksu,1998:408).
XIV. yüzyılın ikinci yarısında düşüncelerinin şeriata aykırı olduğu yönünde ulemanın
görüş bildirmesi üzerine Fazlullah-ı Hurûfî, Mîrân Şah tarafından yakalanıp, Alıncak Kalesi’ne
hapsedilmiş, yargılama sonunda da idam edilmiştir. Mîrân Şah, Fazlullah’ın öldürülmesinde
* Metinde eserin adından Arş-nâme olarak bahsedilmektedir, ancak kütüphane kayıtlarında Terceme-i
Cavidan-ı Arş-nâme olarak kaydedilmiştir. Câvidân-nâme, Fazlullah’ın müstakil bir eseri olduğundan bu
isimlendirmenin sehven yapıldığı kanaatindeyiz. 1
Prof. Dr. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
hvural@gop.edu.tr
2
Arş. Gör. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
gullu.bosca@gop.edu.tr
50
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59

oynadığı rolden dolayı Hurûfîler tarafından Mârân Şah [yılanlar şahı] ismiyle anılmıştır ve
Deccal olarak kabul edilmiştir (Usluer, 2009:41-42).
Fazlullah’ın ölümünün ardından çok sayıda müridi, tüm baskılara rağmen, Horasan,
İsfahan, Suriye, Azerbaycan ve Anadolu gibi pek çok yerde Hurûfîlik’i yayma faaliyetlerine
devam etmişlerdir (Aksu, 1998:411).
XVI. yüzyılda Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerindeki Hurûfîler’in takip
edilmesine, tutuklanıp cezalandırılmasına dair emirnâmeler gönderildiği de bilinmektedir.
(Gölpınarlı,1973:32).
Tüm bu baskılara rağmen müritlerinden olduğunu tahmin ettiğimiz, ancak hakkında
herhangi bir bilgi edinemediğimiz Âmiloğlu, Fazlullah’ın Câvidân-nâme, Divan, Muhabbetnâme,
Vasiyet-nâme ve Nevm-nâme gibi eserleri arasında yer alan, Hurûfilik’in felsefesini
anlattığı ve Farsça kaleme aldığı eseri Arş-nâme’yi, diğer bir adıyla Câvidân-ı Sagir’i (Küçük
Câvidân) Türkçeye tercüme etmiştir. Eserin İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emirî
Koleksiyonu’nda Farsça 3 nüshası
3
vardır. Üzerinde duracağımız metin ise Türkçe olup, Millî
Kütüphane’de 06 Mil Yz A 4854 arşiv numarasıyla kayıtlıdır. Ta´fık bin Sehef tarafından H.
889 (M. 1484/1485) tarihinde istinsah edilen eser, mesnevi tarzında yazılmış olup, 2488 beyittir
ve FÀ i lÀ tün FÀ i lÀ tün FÀ i lün kalıbıyla yazılmıştır.4
Tercüme edilen bu eser ile ilgili bilgileri metinde geçen şu beyitlerden öğrenmekteyiz:
èArş-nÀme virdi buña nÀm Óaú
buña ùutmaz tÀ ebed kimsene daú (57a1)
tÀriòini sÀbiè şaèbÀn bil
hem sekiz yüz ü yigirmi üç yıl (57b2)

şÀh işÀrÀtı-la buldı intiôÀm
FÀrisíden Türkíye döndi kelÀm (58a13)

èÁmiloğlın sÀúí-i bezm-i elest
mey-i tevóídle úılmış anı mest (58a21)
3 İstanbul Millet Ktp., Ali Emirî, No:34 Ae Farsça 992
İstanbul Millet Ktp., Ali Emirî, No:34 Ae Farsça 1003
İstanbul Millet Ktp., Ali Emirî, No:34 Ae Farsça 1011 4
BOŞÇA, Güllü, Terceme-i Câvidân-ı Arş-nâme (Giriş-Metin-İnceleme-İndeks), Gaziosmanpaşa Üniv.
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tokat, 2012 (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
51
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59
Fazlullah’ın H. 796 (M. 1393/1394) tarihinde idam edilmesi göz önüne alındığında H.
823 (M. 1420) tarihli bu tercüme, Hurûfîlik’in ilk dönem tercümelerinden olması sebebiyle
önem arz etmektedir. Ayrıca Kâtip Çelebi Arş-nâme’den Fazlullah’ın öldürülmesine yol açan
eseri olarak bahseder (Usluer, 2009: 48).
Terceme-i Arş-nâme’nin sembolik bir anlatımı vardır. Metinde her kavram Hurûfîlere
göre, bilindiğinin dışında farklı bir anlam taşıdığı için bu kavramların Hurûfî anlayışında neyi
işaret ettiğini bilmek metnin daha iyi anlaşılması noktasında önemlidir. Bunun yanında eserde
sadece Hurûfîler tarafından anlaşılacak kısaltmalar da mevcuttur. Bu kısaltmalar metinde Farsça
sí vü dü (32) ve bist u heşt (28) sayıları için kullanılmıştır. Aşağıdaki örnekte de görüldüğü gibi
Si vü dü سو, bist u heşt بس şeklinde yazılmıştır.
òaùùın evvel oòı bist u heşt (yigirmi sekiz) 5
Aómed’üñ vechinde iy ehl-i temíz (1b13)
sí vü dü geldi nuùúı Ádem’üñ
nuùúı bist u heştdür ÒÀtem’üñ (1b14)
H. 889 (1484/1485) tarihinde Ta'fık bin Sehef tarafından istinsah edilen eserin sonunda
Şuşterî ifadesi yer almaktadır. Şuşter kenti, İran’nın güneyinde Huzistan eyaletinin kuzey
kısmında yer alır.
6
Bu bilgiler doğrultusunda müstensihin Şuşterli olduğunu söyleyebiliriz.
Hurûfîlik’in yayılma alanlarını hesaba kattığımızda ve tercüme olan bu eserin müterciminin de
Hurûfîlik geleneğine bağlı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, Âmiloğlu’nun da eserin
istinsah edildiği bölgeden olduğu sonucuna varabiliriz.

5 İkinci mısra sonundaki “temíz” kelimesiyle kafiyeli olması açısından bu sayının Türkçesinin
yazılmasının daha uygun olacağı kanısındayız. 6
http://www.mimdap.org/?p=34329
52
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59

Metnin geneline bakıldığında Oğuzca temeli üzerine kurulmuş bir yazı dili olduğu göze
çarpmaktadır. Ancak bunun yanında metnin içinde az da olsa Doğu Türk Lehçesi özelliklerini
de görmek mümkündür.7
7
Orta Asya’da 3 Oğuz gruplaşmasından söz edilebilir:
1. Yengikent denilen Sır-derya ve Aral Gölü çevresinde Oğuz Yabgu Devleti’ni oluşturan
Oğuzlar.
2. Selçuklu Oğuzları: Bunlar Dandanakan Savaşı (1040) sonrasında güneye inen kalabalık
Türk grupları olup bugünkü Türkiye, İran, Azerbaycan ve Gagauz Türklerinin atalarıdır.
3. 12. Yüzyılda Belh üzerinden Afganistan ve Horasan’ın diğer bölgelerine inen ve 1153
Oğuz ayaklanmasına sebep olan Oğuzlar olmalıdır (Javanshır, 2008:14).
Özellikle Dandanakan Savaşı sonrası güneye inen Oğuz Türkleri bizim için önemlidir. Bu bize
tercümedeki Oğuzca unsurlar hakkında bilgi vermektedir.
Resim 1: Timur Devleti.
Eserin istinsah edildiği dönemde bölgede hâkim güç olan Timur Devleti’nin sınırlarına
baktığımızda Şuşter’in Timur Devleti sınırları içinde kaldığını görüyoruz. Timurlular İmparatorluğu’nda
(1405-1502) Çağatayca, İslamî Orta Asya Türkçesi (Doğu Orta Türkçesi) edebiyat dilinin inkişafının
üçüncü safhası, Harezm Türkçesi’nin devamı olarak teşekkül etmiştir (Eckmann, 2011:74). Bu da bize
eserde rastladığımız Doğu Türk Lehçesi özelliklerini açıklıyor.
53
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59
Metnin geneline baktığımızda dil özellikleri ile ilgili dikkatimizi çeken hususlar şunlar
olmuştur:
1.Kapalı /ė/ ile ilgili Doğu Türk Lehçeleri grubundaki Türk yazı dilleri ve lehçeleri ilk
hecede /i/ li şekilleri benimsedikleri halde, Güney-batı Türk lehçeleri genellikle i > ė açılması
ile kapalı /ė/ yi benimsemiştir (Korkmaz, 2005:209). Metinde kapalı /ė/ sesini bulunduran
örnekler şunlardır:
yir (1b17) “yer”, vir- (3b9) “ver-“, iv- (4b21) “evmek, acele etmek”, iy (17b6) “ey”,
iriş- (9b19) “eriş-”, di- (3b11) “de-”, yi- (20b16) “ye-”, yit- (23a5) “yetiş-”, vb.
Orijinal metinde kapalı /ė/ sesinin yazılışında ikili durum söz konusudur. Bazen bu ses
(ى) harfi ile gösterilirken, bazen de (ى) harfi kaldırılmıştır. Bu farklı yazılışlar aynı sayfa içinde
görülebildiği gibi, aynı beyit içinde de görülüyor:
ير (yir) 16b10, 21a19, 41b8, يير (yir) 22a22, 40b7, 41b4, 46a18, دير (dir) 13b16, 16a11,
17b18, 18b9, در (dir) 10b8, 34b8, دمشدى (dimişdi) 22a3, 25b17, دمشدر (dimişdür) 35a16, ديمکدن
(dimegden) 29a15, دمياسن (dimeyesin) 30a7, vb.
2. Türkçenin yazı dili tarihi boyunca önemli imla özelliklerinden biri de geniz n’sinin
yazılışıdır. Karahanlı Türkçesi döneminden itibaren baktığımızda bu ses, ن, ك, ڭ, نك, كك, غن gibi
birkaç farklı şekilde yazılmıştır. Üzerinde çalışmış olduğumuz metinde bu ses genellikle ك ve ڭ
ile karşılanmıştır. Bunun yanında Çağatay Türkçesi yazı dilinde bu sesinin çoğunlukla نك ile
yazıldığını görürüz. Metinde kimi yerde /ñ/ ünsüzünün نك ile yazılması Oğuzca temeli üzerine
kurulmuş olan metinde bu yazı dilinin etkisini gösterir:
adıdur çün ism-i aèôam Ádem’üñ
gözgüsidür on sekiz biñ èÀlemüñ (1b3)

arada var didi yetmiş biñ (binҭg) óicÀb
tÀ görmeden óaøretine bí-niúÀb (38a16)

54
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59
ol ki vardur didi yetmiş biñ (binҭg) óicÀb
arada Óaúú’a degin benden niúÀb (38b9)

gel naôar úıl gör bu òalú-ı kÀ´inÀt
her ne kim var aña (anҭga) noúãÀn u kemÀl (5b16)

aña (anҭga) böyle taèôím itmişdür ÒudÀ
yirde oldur çün yemín-i kibriyÀ (29b2)
3.Söz başındaki y- sesini Oğuz ve Kıpçak boyları ya düşürürler ya da c- sesine
çevirirler (Özkan,2000:60). Örneğin; ılan (yılan), ılıà (yılıà), ılduz (yıldız), ırak (yırak), yincü >
cincü “inci”, vb.
Elimizdeki tercümede söz başı y-’nin korunduğunu görürüz. İki örnekte söz başı ydüşürülmüştür:

Óaú yılanuñ dilini yarduàı ol
k´andan Àdem òilúatine bula yol (10b15)

kendü yüz döndürdügi yılduzın ol
k´ol óaúÀyıú sırrına bulmışdı yol (22a13)

dív cennetden anı ãaldı ıraà
mülk-i HindüstÀn aña oldı ùolaà (19a9)
55
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59


fÀtióa igirm[i]8 bir óarf-i ÒudÀ
oldı ÓavvÀ’nuñ yüzinde reh-nümÀ (3b6)
4.Söz başındaki ve sonundaki t-, -t sesini Oğuzlar ve onlara yakın olan Türk boyları d-,
-d olarak söylerler (Özkan,2000:60). Ancak metinde söz konusu olan bu özelliğin yanında söz
başında t- sesinin korunduğu pek çok örnek mevcuttur9
:
ùÀlibÀ bir dürlü daòı úıl naôar
tÀ bilesin maèní-yi şaúúu´l-úamer (2b2)

geçer ol gün bu ãırÀùı iy cevÀn
ùÀlibüñ ayaàı ditrese hemÀn (54a15)

MuãùafÀ gör neler eydiydi neler
süd yirine òamr-ı óaú içeydi eger (15a22)

úaşı gibi ãaçını gel iki böl
kim ãırÀù oldur ãorarsañ ùoàrı yol (2a5)

MuãùafÀ’nuñ kevåeri óavøı budur
kim içinde ùoludur laèl-le dür (4b11)
Bunların yanında metinde geçtiği sayfa ve beyit numaralarını verdiğimiz ùur- (31b23),
ùoà- (35a8), ùuùaàuñ (2b1), ùoàrat- (5a11), ùamar (6b14), ùuy- (7a5), ùol- (13a2), ùolaà (19a9) gibi
örnekler de kelime başında t- sesinin korunduğunu göstermektedir.
5.Söz içi ve sonu –ú-, -ú > -ò-, -ò değişikliği sıkça görülen bir durumdur. Ancak aynı
kelimenin hem /ú/lı hem de /ò/li şekillerinin olması, eserin bir geçiş döneminde kaleme
alındığını göstermektedir.10 Bu durumu örnekleyen şu beyitler dikkat çekicidir:
8
Yigirmi “yirmi”.
9
Çağatay Türkçesinde /t/ söz başında umumiyetle muhafaza edilmiştir (Eckmann,2011:116).
56
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59

oldı bir vech-ile ol ümmü´l-kitÀb
òaùù-ı vechi oúınur üç dürlü bÀb (3b1)

iki òuùbe bu sebebden oòınur
Ádem’le òÀtimüñ nuùúınca nÿr (17a14)

taúlídíden çıúa her müşrik burun
Ádem’e yüz ùuta bí-mekr ü füsÿn (18b16)

yarıla çün yir ü ùaşra çıòa ol
úamulara gösteriser ùoàrı yol (40b6)
yoòsa (5a1), baòandur (5a12), aròasında (10b16), oòıt- (13a13), çıò- (18b18), yoò
(2a20), çoò (18b11), artuò (53b18), yaòşıraò (57a17) da metinde geçen konu ile ilgili diğer
örneklerdir.
6.Eski Türkçedeki -àa / -ge yönelme hali eki, Oğuzcanın XI. yüzyıldaki kesitine göre
başlamış ve yol almış ve à/g ünsüzünün erimesi ile sonraki yüzyıllarda -àa / -ge’den –a/-e’ye
dönüşmüştür (Korkmaz,2005:212). Metnin genelinde yönelme hali eki, –a/-e iken bir örnekte /g/
sesi korunmuştur:
yimek içmek uyumaúdan úalur ol
bulur endíşelerge dürlü yol (51b9)
7.İlgi hali eki ünsüz ile biten isimlerde –uñ/-üñ; ünlü ile bitenlerde –nuñ/-nüñ’dür
(Özkan,2000:114). Metnin genelinde bu kuralın hakim olduğu görülür. Ancak bir örnekte ünsüz
ile biten kelimeye ilgi hali eki olarak –nüñ gelmiştir11:
her ki bu kevåernüñ esrÀrı bilür
her ki bildi bunı ãÀóib-dín olur (4b12)
10 Bu değişme birçok kelimede Çağataycadan önceki devirlerde meydana gelmiştir: mesela aòtar- < aqtar-
“arayıp taramak”, yaòşı < yaqşı “iyi, güzel” gibi kelimeler Kaşgari’de de ò ile kaydedilmiştir
(Eckmann,2011:117)
11 Çağatay Türkçesinde genitiv eki –nıng/-ning, yuvarlak vokalden sonra bazen (bilhassa Nevai’den önce)
–nung/-nüng’dür (Eckmann, 2011:119).
57
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59
8.Eski Türkçe metinlerde karşılaştığımız –dın/-din ayrılma hali eki, Oğuz-Türkmen
lehçelerinde –dan/-den, -tan/-ten biçimlerindedir (Korkmaz,2005:212). Oğuzca özelliklerin
hakim olduğu metinde, ayrılma hali eki için Eski Türkçe metinlerde karşılaştığımız –dın/-din
ekine de rastlamaktayız:
iki saùr oòı yañaàuñdın ki var
nÿr-ı Óaú ondan olupdur ÀşikÀr (2b6)

her kim andan ãÿret-i Ádem ola
yol bula öñdin demi bir dem ola (18b8)
9.Eski Türkçe döneminde kullanılan yön gösterme hali eki, metin içerisinde arkaik
olarak bir örnekte görülür:
yarılup yir çıúa ol ùaşúaru çün
oòıya hem Àyetle bu fünÿn (40b7)
SONUÇ
Üzerinde çalışmış olduğumuz bu metnin son kısmında müstensihin adından sonra yer
alan “Şuşterî” ifadesi, bize müstensihin bugün İran’ın güneyinde bulunan Şuşter kentinden
olduğunu göstermektedir diyebiliriz. Tercüme olan bu eserin dil özelliklerini esas aldığımızda
mütercim olan Âmiloğlu’nun da bu bölgeden olduğu kanaatini taşımaktayız.
Şuşter’in coğrafi konumu ve Oğuzların Orta Asya’daki göç hareketleri göz önüne
alındığında, Dandanakan Savaşı sonrası güneye inen Oğuzların bir kısmının bu bölgeye
yerleştiği anlaşılıyor. Bu da bize metindeki Oğuzca özelliklerin baskın olmasının nedenini
açıklıyor.
Bunun yanı sıra metinde az da olsa karşılaştığımız Doğu Türk Lehçesi (özellikle
Çağatayca) özelliklerine gelince; Timur İmparatorluğu döneminde (1405-1502) Şuşter, bu
imparatorluğun sınırları içinde yer almaktaydı ve imparatorluğun yazı dili Çağatay Türkçesiydi.
Bu bilgiler doğrultusunda, Oğuzca temeli üzerine kurulmuş olan bu metnin müterciminin
memleketi olduğunu tahmin ettiğimiz Şuşter’deki yazı dili Çağatay Türkçesinden etkilendiği
kanaatindeyiz.
58
Vural, H.; Boşça, G./ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. II, (2013): 50-59
59
KAYNAKLAR
Aksu, H. (1998), Hurûfîlik, 1988-2012: Cilt 18, s.408-412, İslam Ansiklopedisi, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul.
Eckmann, Janos (2011), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar (Haz.:
Osman Fikri SERTKAYA), TDK Yay., Ankara.
Gölpınarlı, A. (1973), Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Javanshir, Babak (2008), Horasan Türkçesi Hemrah ve Seyyad Han Destanı (İnceleme-MetinSözlük),
Yıldız Teknik Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Karamanlıoğlu, A. F. (1994), Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara.
Korkmaz, Z. (2005), “Eski Türkçedeki Oğuzca Belirtiler”, Türk Dili Üzerine Araştırmalar, TDK
Yay.:629, C.1, Ankara.
Özkan, M. (2000), Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi,
İstanbul.
Toparlı, R.; Vural, H. (2007), Harezm Türkçesi, Tokat.
Usluer, F. (2009), Hurûfîlik İlk Elden Kaynaklarla Doğuşundan İtibaren, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul.
Vural, H.; Toparlı, R. (2004), Kıpçak Türkçesi, Sivas.
Vural, H.; Karaatlı, R.; Solmaz, A. O. (2010), Çağatay Türkçesi, Taşhan Kitap, Tokat.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Timur_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu
http://www.tarihnotlari.com/timurun-anadolu-guzergahi/timur-imparatorlugu-2/
http://www.mimdap.org/?p=34329

Konular