AHMED-İ HÂNÎ (1651-1707) HAYÂTI, ESERLERİ VE MEM O ZÎN MESNEVİSİ

             
*
ÖZET
XVII. yüzyıl Osmanlı şairlerinden Ahmed-i Hânî hakkında
bugüne kadar yapılan çalışmalar, ne yazık ki, genellikle batılı bilim
adamlarının eseridir. Bu durum, Hânî ve eserlerinin, Batı’nın şark
meselesi kapsamında kullanılmasını da beraberinde getirmiştir. Ne
yazık ki söz konusu batılı kaynaklardan etkilenerek Türkiye’de bu
konuda yazılmış eserler de genellikle aynı çıkmazın içine düşmüştür.
Tebliğimizde, bu eksikliği gidermek üzere, Ahmed-i Hani’nin
hayatı ve eserlerinden (özellikle Mem o zin mesnevisi) hareketle onun
Osmanlı kültür ve şiir geleneği içerisindeki yerini tespit etmeye
çalıştık.
ABSTRACT
Much research on Ahmed-i Hânî, one of the seventeenth century
Otoman poets, have unfortunately been conducted by Western
scholars. This has caused the abuse of him and his work in the so
called Eastern Anatolian issue. It is a pity that the research on his work
made by the Turkish scholars under the influence of western resources
reflect the same problem.
This paper attempts to fill this gap and find out Ahmed-i Hânî’s
prominent place in the cultural and poetic of Otoman by starting out
with his life and work, especially his mesnevi, Mem o Zin.
aşadıkları devirde dar bir bölgede tanınan bazı şahsiyetlerin;
siyâsi, edebî veyâ başka sebeplerle asırlar geçtikten sonra daha
ziyâde şöhret sâhibi oldukları görülmektedir. Ölümünde sonra böyle bir şöhrete
ulaşan şahsiyetlerden biri de Ahmed-i Hânî’dir
Y
Hayâtı hakkında kaynaklarda fazla malûmata sahip olamadığımız
Ahmed-i Hânî, tespit edilen bugünkü bilgilere göre, 17. yüzyılda Doğu Anadolu
bölgesinde yaşayarak daha çok, Şeyh Ahmed-i Hânî ve kısaca Hânî diye şöhret
sâhibi olmuş, önemli Osmânlı şeyh, âlim ve şâirlerinden biridir. Kendisi de âlim
ve fâzıl olan İlyâs adlı bir zâtın oğludur. Hânî’nin, yapılan son araştırmalar

∗∗ Atatürk Üniversitesi, Fen-edebiyât Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyâtı Bölümü Öğrt. Üyesi.
TAED 30, 2006, 57-64
58     T. KARABEY: Ahmed‐i Hâni (1651‐1707) Hayâtı, Eserleri ve Mem o Zîn Mesnevisi
sonucuna dayanılarak 1061/1651 tarihinde Doğubayâzıt veya Hakkârî
yakınlarında doğduğu ileri sürülmektedir. Hânîyân aşîretine mensûp
olduğundan dolayı yâhût Hakkârî vilâyetinin Hân köyünde doğduğu için
Ahmed-i Hânî diye tanınmıştır. Bu aşîretin,. 1592’ yılında Hakkâri yöresine
gelip yerleştiği tahmîn edilmektedir Doğum târîhini kendisi, Mem o Zîn adlı
eserinde şöyle belirtir:
Ona yazmayı öğreten yazı senin yazındır,
Otuz yıldır yanlış yazılar yazmaktadır o,
Çünkü yokluktan koptuğu zamân,
Târîh bin altmış bir idi.
Bu sene kırk dört yaşına girdi,
O, günâhkârların öncüsü.1
Bu beyitlerden, eserini 1695 târîhinde bitirdiği yaşının kırk dört olduğu
ve yazı hayatına on dört yaşında başlayıp otuz yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
İlk tahsîlini geleneğe göre âilesinden aldığı tahmîn edilmektedir. Daha
sonra bulunduğu çevrede eğitimine devâm etmiş, Bağdât, Şâm, Halep ve İrân
medreselerinde de uzun müddet öğrencilik yapmıştır. İyi bir İslâmî ilim, şiir ve
tasavvuf eğitimi alan Hânî’nin ayrıca, eserlerinden elde edilen bilgilere göre
Nakşibendî tarîkatına da girdiği anlaşılıyor.
Ahmed-i Hânî’nin ,İshâk Paşa Sarâyı’nın temeli atılırken 1674 yılında
duâ ettiği rivâyet edilir. Bu sarâyda kâtiplik yaptığı bilinmekle birlikte ancak bu
göreve hangi târîhte geldiği ve bu görevde kaç yıl kaldığı hakkında şu anda elde
bilgi mevcût değildir.2
Ahmed-i Hânî’nin, gençlik çağında Botan Beyi’nin meclislerinde uzun
müddet bulunduğu gibi diğer beyliklerle de yakın ilişkiler içinde olduğu tahmîn
edilmektedir. Doğubayâzıt’ta Murâdiye Câmi’inde imâmlık yapmış ve Bayâzıt
Mîri Mîr Muhammed’in de dîvân kâtibi olmuştur. Ona olan yakınlığını ve ona
duyduğu sevgisini ölümü üzerine yazdığı mersiye tarzı bir şiirinde dile
getirmiştir. Mîr adına İrân serdârı ile yapılan bir anlaşmaya imzâ atmıştır.
Ayrıca Mîrliği temsîlen Osmânlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a gidip geldiği

1
Ahmede Xane, Mem û Zîn, Fransızca’dan çev: Ömer Sudaüzen, Redaksiyon ve Önsöz: Dr. M.
Naci Kutlay, Yeryüzü Yay. Ank. 2004, s.278, 279.
2
Turgut Çelik-Harun Aykaç, Bir Hak Dostu (Ahmed-i Hani), Zaman gazetesi, 3 Nisan 1997,
s.17.
TAED 30, 2006, 57-64
               A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 30 Erzurum 2006                     59
de rivâyet edilir3
. Ömrünün sonlarına doğru kendi adına kurduğu Hânî
Medresesi’nde İslâm kültürüne âit dersler vermiş ve çevresindeki gençlerin
İslâmî terbiye ile yetişmesine çalışmıştır. Medresede kullanılan ilim dili Arapça
idi. Ahmed-i Hânî, ayrıca bölge halkı çocuklarına faydalı olabilmek için
Nûbahârâ Bıçûkân ile Akîdayâ İmân isimli kendi yazdığı eserleri de ders
kitâpları arasına almış ve okutmuştur. Bu iki eserin okutulmasındaki gâye
bölgedeki çocuklara dîn dili olan Arapça’yı ve İslâm’ın îmân esaslarını kendi
ana dilleriyle kolayca kavratmaktı. Hayâtı boyunca hiç evlenmemiş, kendisini
İslâm ilim ve kültürüne, adamış büyük bir âlim ve mutasavvıftır. Bir ara üst
tabakaya mensûp Selmâ adlı bir kıza âşık olduğu ve bu vesîle ile aşk şiirleri
yazdığı rivâyet edilir. Aynı zamânda çevresinde eğitim ve öğretim
faâliyetleriyle de tanındı.
Ahmed-i Hânî, bir müddet o dönemde bölgenin kültür merkezi olan-bu
günkü Şırnak vilâyetinin kazâsı Cizre’de yaşadı. Daha sonra Doğubayâzıt’a
gidip yerleştiği ve 1119/1707 yılında orada vefât ettiği tahmîn edilmektedir.
Mezârı İshâk Paşa Sarâyı’nın 500 metre doğusundadır. Halk arasında
velî olduğu kabûl edildiğinden dolayı 1990-1991 tarihleri arasında Doğubayâzıt
halkı ve belediyesi mezârının üzerine bir kümbet yaptırarak etrafını da bahçe ile
çevirmişler. Burası çevre halkın hem mesîre hem de ziyâret yeri hâline geldiği
için hâlâ yaz kış ziyâretçilerle dolup taşmaktadır.
Çevre halkına faydalı olabilmek amacıyla eserlerini umûmiyetle ana dili
olan Kürtçe ile kaleme almıştır. Ana dili Kürtçe’nin yanında Arapça, Farsça ve
Türkçe’yi de iyi bilmektedir.
İsmâil Bâyezîdî (ölm. 1121/1709), Şerîf Han Cûlâmergî (ölm.
1161/1748) ve Murâd Hân Bâyezîdî (ölm. 1192/1778) gibi zâtlar Ahmed-i
Hânî’nin tesiri altında kalmıştır.4
Ahmed-i Hânî’nin kesin olarak bilinen başlıca eserleri şunlardır:
1. Nûbahârâ Bıçûkân: Arapça-Kürtçe manzûm bir söz1ük olup
1094/1683 yılında yazılmıştır. Klasik manzûm sözlük geleneğine uyularak eser,
bir giriş ve her biri farklı vezinde on üç bölümden meydana gelmektedir. Giriş
bölümünde eserin, Kurân okumayı öğrenen çocuklara sarf ve nahiv derslerine
başlarken kolaylık sağlanması amacıyla kaleme alındığı belirtilir. Bu manzûm
sözlük ilk defa Yûsuf Ziyâeddîn Paşa’nın el-Hediyyetü’l-Hamîdiyye fi’lLugati’l-Kürdiyye
adlı kitabı ekinde yayımlanmış (İst.,1310, s. 279-297;
tıpkıbasımı A. von Le Cok, Kurdische Texte, Berlin 1903, 1, 1-47), daha sonra

3
H. Mem, Üçüncü Öğretmen XANİ, İst., 2002,s. 22.
4
M. Sait Özervarlı, Hânî, Şeyh Ahmed Mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, İs.,1997, c.16, s.32.
TAED 30, 2006, 57-64
60     T. KARABEY: Ahmed‐i Hâni (1651‐1707) Hayâtı, Eserleri ve Mem o Zîn Mesnevisi
Abdüsselâm Nâcî el-Cezerî’nin tashîhiyle tekrâr neşredilmiştir (Dımaşk, t.s.)
Zeynelâbidîn Zinâr eseri, Latin harflerine çevirerek neşretmiştir (İst.,1992). Bu
sözlüğe, Ahmet Hilmî el-Kûgî ed-Diyârbekrî Gülzârâ Hamûkân Şerhâ
Nûbahârâ Bıçûkân adıyla bir şerh yazmıştır (Dıyarbakır, t.s.).
2. Akîdayâ İmân: Ehl-i Sünnete göre îmân esâsları ve diğer akâid
konularının açıklandığı 80 beyitlik bir Kürtçe risâledir. Bu risâle, Ahmet Hilmî
el-Kûgî ed-Diyârbekrî tarafından Rehberâ Şânî Şerhâ Akîdâ Şeyh Ahmed b.
İlyâs el-Hânî adıyla şerh edilmiştir (Baskı yeri ve tarihi yok).
3. Çârkûşe: Mülemma yani her bir mısraı dört ayrı dilde (Arapça,
Farsça, Türkçe ve Kürtçe) yazılan rubâîlerden meydâna gelmiştir. Bu mülemma
rubâîler aşk, ayrılık ve kavuşma temalarını ihtivâ ederler. Rubâîlerden ancak
beş tanesi günümüze kadar ulaşabilmiştir (Dîvânâ Kurmancî, haz: Abdürrakıb
Yûsuf, Necef 1971, s. 43,44)5
.
4. Dîvân:Ahmed-i Hânî’nin; Kürtçe, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerini
ihtivâ eden eserlerinden biridir. Bazen Hânî’nin, bu dört dili bir şiirde kullandığı
yanî mülemma’ şiirler yazdığı da dîvânda görülüyor. Dîvânında ayrıca, Türkçe
ve Farsça gazelleri vardır. Dîvânı; Rusya, Almaya ve Suriye’de basılmıştır.6
5. Mem o Zîn:Ahmed-i Hânî’nin ,yaşadığı bölgenin önemli kültür
merkezlerinden biri olan bugünkü Şırnak vilâyetine bağlı Cizre kasabasında
kaleme aldığı bir aşk mesnevîsidir. Leylâ vü Mecnûn, Ferhât u Şîrîn ve Hüsn
ü Aşk tarzında yazılmış tasavvufî bir eserdir. Asıl şöhretini de bu ilâhî aşk
mesnevîsiyle sağlamıştır. Hânî, bu eserin hâtime kısmında doğum târîhini
1061/1651 olarak verdikten sonra kitabı bitirdiğinde 44 yaşında olduğunu
belirtir. Bu kayıttan Ahmed-i Hânî’nin mesnevîyi 1105/1695 yılında
tamâmladığı anlaşılmaktadır. Yaklaşık 3000 beyit olan mesnevî
Bîjî ji merâ kû pâdişâhım7
Benden ana söyle kıblegâhım 8
Îdî çi bibîjim ez nizânim9
Bilmez ki ne söyleye zebânım10

5
M. Sait Özervarlı, Hânî, a.g.e. s.32.
6
Özellikle 19. asırdan itibaren batılı araştırmacıların , “şark meselesi” ilgili siyasi emellerine bir
dayanak temin edebilmek için Ahmed-i Hani ile ilgili yaptıkları bir takım ideolojik çalışmaları
hâlâ aralıksız sürmektedir.
7
Bizden ona söyle pâdişâhım.
8
Ahmed-i Hânî, Mîzânü’l-edeb (Mem o Zîn), 3 Mayıs 1335, s.87
9
Artık ne diyeceğimi bilemiyorum
TAED 30, 2006, 57-64
               A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 30 Erzurum 2006                     61
Gibi mülemma beyitlerinde tesbit edildiği üzere arûz vezninin Mef ‘û
lü/ Me fâ ‘i lün /Fe ‘û lün kalıbıyla yazılmıştır. Bu kalıp, o devir İslâm
dünyâsında ortak duyuş ve düşünüşle yazılmış edebi eserlerde çok kullanılan
kalıplardan biridir. Eser klasik Osmanlı mesnevî tarzına uygun olarak 60
bölümden meydana gelmiştir. Hânî doğu bölgelerinde halk arasında haylî
tanınan ve şifâhî olarak anlatılan Memâ Alan destânını Mem o Zin adıyla bir
takım ekleme ve çıkarmalarla manzûm olarak yeniden yazmış ve ona ayrıca
tasavvufî bir husûsiyet vermiştir. Bu destân, mîlâttan önce de halk arasında
söylenen ve mitolojik bir husûsiyet taşıyan bir anlatıydı. Hânî bunu kendi
çağına taşımış, çağdaş ve modern bir üslupla ölümsüzleştirmiştir. Ahmed-i
Hânî, kendi siyâsî ve idârî düşüncelerinin yanında devrin içtimâî ve idârî
meselelerini, ve bölge halkının kültürel özelliklerini de mesnevîye yansıtmıştır.
Meselâ: İyilik, doğruluk, suçsuzluk, zayıflık ve çâresizlik Mem ile Zîn‘in
şahsında toplanarak; kötülük, dalkavukluk, fitnecilik ve ikiyüzlülük de Bekir’de
somutlaştırılarak gözler önüne serilmiştir.11 Eserde yer yer Genceli Nizâmî,
Mevlânâ, Câmî ve Fuzûlî’nin tesirleri görülür. Muhyiddîn-i Arabî’nin vahdet-i
vücût felsefesinin etkisi de oldukça belirgindir. Bu etkiye mesnevînin bir çok
bölümlerinde rastlıyoruz. Mem o Zin mesnevîsine akıcı ve sanatkârâne bir üslup
ile çok başarılı canlı tasvirler hâkimdir.
Mesnevînin konusu ise kısaca şöyledir: Eserin başında Allah ve Hz
Peygamberin övgüsü yapıldıktan sonra yanî tevhît, münâcât ve naat akabinde
asıl mevzûya girilir. Eserde olayların geçtiği bölgenin adı Bohtan’dır.
Kasabanın adı ise Cizre’dir. Tâcdîn ve kardeşleri, Ârif, Çâker Bohtan beyinin
amcası oğullarıdır. Mem de Tâcdîn’inin yanından ayrılmayan en yakın dostu ve
arkadaşıdır. Sîtî ve Zîn, Beyin kız kardeşleridir. Kapıcının adı Bekir’dir.Eserde
Tâcdîn ile Siti’nin ve Mem ile Zîn’in aşkları hikâye edilir12. Her ikisi de o
zamânın beyinin kız kardeşleri olan iki kıza âşıktırlar. Tâcdîn, Sîtî ile evlenir;
Mem ise Bekir adında bir müfterinin iftirâları sonunda beyin hışmına uğrar ve
ölür; hikâye Zîn’in de ölümü ile son bulur. Hânî, bunların aşklarını
müstehcenliğe düşmeden sembollerle, o kadar edepli ve ince bir tarzda
anlatmıştır ki, bu kitâba ayrı bir özellik kazandırmıştır Anlaşıldığı üzere
mesnevîde bir değil iki aşk hikâyesi yer almaktadır. Ancak, bunlardan biri
mecâzî diğeri ise ilâhî aşkı sembolize eder.

10 Ahmed-i Hânî, Mîzânü’l-edeb (Mem o Zîn), 3 Mayıs 1335, s.101.
11 M. Emin Bozaslan, Mem û Zîn, İst. 1968, s.11
12 Bilindiği üzere, Doğu Anadolu’da isimler kısaltılır: Bu mesnevîde de Muhammed, Mem, Memî
ve Memo’ya; Zînet yâhût Ziynet, Zîn’e; Bekir, Beko’ya çevrilmiştir. Ancak bu kısaltma saygılı
kimselerin adları için yapılmadığından Tâcdîn’den Taco; Çâker’den, Çeko yapılmamıştır.Zîrâ
bu tür kısaltmalar alt tabaka insanların isimlerinde yapılır.
TAED 30, 2006, 57-64
62     T. KARABEY: Ahmed‐i Hâni (1651‐1707) Hayâtı, Eserleri ve Mem o Zîn Mesnevisi
Mem o Zin mesnevîsinin, ilk defa 1335/1919’da İstanbul’da, Kürt
Tamîm-i Ma’ârif ve Neşriyât Cemiyeti tarafından Mükslü Hamza Bey’in
önsözüyle ve eski harflerle neşredildiği görülüyor. İkinci baskısı 1947 yılında
Halep’te Beşîr Şeyh Hasan tarafından yapılmıştır. 1954 yılında Erbil’de Gîvî
Mukriyânî’nin yazdığı önsözle birlikte üçüncü baskısı yayımlandı. 1967 yılında
yine Erbil’de dördüncü baskısı yapıldı. Margareta B. Rudenko, Mem o Zin eseri
üzerinde doktora yaptı ve bunu 1962 yılında Moskova’da Rusça tercümesiyle
birlikte yayımladı. Bu esere Prof. Kanadâ Kurdo da önsöz yazdı. İran’da
Ubeydullah Eyyubiyân 1962 yılında Farsça Çirîkey Mem û Zin’i yazdı. Ayrıca
1957 yılında Dımaşk’da, M. Saîd Ramazân el-Bûtî tarafından mensûr olarak
Arapça’ya çevrildi. 1968 ve 1975 yıllarında da, İstanbul’da M. Emîn Bozarslan
tarafından bazı bölümler çıkarılarak bir sayfada yeni harfli asıl metin ve karşı
sayfada manzûm Türkçe tercümesi verilmek sûretiyle neşredilmiştir. M. Emîn
Bozarslan, 1995 yılında Stockholm’de yayımladığı daha geniş kapsamlı
çalışmasında, önceden çıkardığı bu bölümleri de ilâve eder. Ayrıca,
Türkiye’den gidip Stockholm’de yaşayan Murâd Civân’ın da “Ahmedâ Xanî
jiyân, behrem û bîr û bâverîyân vî” adlı eseri vardır. Ferhât Şakeli İşveççe
Kurdisk Nationalism i Mem û Zin av Ehmede Xanî eserini yayımladı. Mem o
Zin mesnevîsini, 1960 yılında Bağdât’ta ünlü şâir Hejar Mukriyûnî Mukrî
lehçesiyle manzûm olarak bastırır. Bu esere, Hasan Kızılçî ve Hejar ayrı ayrı
önsöz yazarlar. Suriyeli Muhammed Enver Alî de, 1972’de “Ahmed el Xânî
Felsefetu’l-Tasavvuf bi-Dîvânihi Mem û Zin” eserini Beyrut’ta neşreder. Cihanî
Pervîzî ise Mem û Zin’i Urmiye’deki Selâhaddîn Eyyûbî Neşriyâtı serisi içinde
1988 yılında yayımladı. Mem o Zin, 1989 yılında orijinal metîn ile birlikte
Arapça, Farsça ve Türkçe açıklamalarıyla birlikte Paris Kürt Enstitüsü
tarafından yayımlandı. 1413/1993 yılında Dımaşk’ta Arapça olarak Halîl Reşîd
İbrâhîm tarafından sanatkârâne bir üslûpla Makâmatu Mem û Zin adıyla bir
özeti neşredilir. 1991 yılında eser üzerinde bir de İngilizce doktora çalışması
yapılmıştır: Michael L. Chyet , And a Thornbush up between Them : Studies on
Mem û Zin, A Kurdish Romance.13 Piremerd (Süleymâniyeli Hâcı Tevfîk) ise
1925 tarihinde Mem o Zin’i Soranice piyes şeklinde yazmıştır.
Osmânlı şâirlerinden Ahmet Fâik, 1730 yılında Mem o Zin mesnevîsini
aynı vezinle takrîben 1187 beyit hâlinde Türkçe yazmıştır. Bu eser 1969 yılında
İstanbul’da Sırrı Dadaşbilge tarafından bir sayfada yeni harfli asıl metîn ve karşı
sayfada ise bugünkü dille karşılığı verilmek sûretiyle yayımlanmıştır. Kitâbın
baş tarafında Erzurumlu olan Sırrı Dadaşbilge’nin şu anlamlı ithâf yazısı yer
alır:

13 M. Sait Özervarlı, Hânî, a.g.e. s.32
TAED 30, 2006, 57-64
               A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 30 Erzurum 2006                     63
“Tek bir yazma nushasi elimde bulunan; Doğu Anadolu Bölgesi’nde,
özellikle Türkmen ve Kürt boyları arasında çok sevilen ve söylenen Mem o Zin
aşk destanını, bütün tarih boyunca varlığımızı korumak için kol kola ve omuz
omuza çarpışmış olan Kılıçaslan ve Selahattin Eyyubi’nin ve onların
torunlarının ruhlarına ithaf ediyorum.”
Mem o Zin mesnevîsi, günümüz edebiyâtında Sadık Yalsızuçanlar
tarafından çağdaş bir yorumla ve serbest vezinle, Mem ile Zin adıyla yeniden
neşredilmiştir. (Timaş Yay., İst. 2001, 119 s.) Yazar Sadık Yalsızuçanlar;
eserini, önsözünün sonunda okuyucularına şöyle takdîm eder:
”Elinizdeki kitap binlerce kez anlatılmış olan o ezeli macerayı yeniden
anlatmayı deniyor.
Mem ile Zin’in, ünlü Kürt bilgesi Ahmed-i Hani’nin kaleminden çıkan
bu versiyonu, bir ‘yazma’ nüshadan hareketle yayımlanmış Osmanlıcasını
kaynak alıyor.
Hınıs ve Varto medreselerinde geleneksel eğitim almış olan
kayınpederim Muhammed Said’in kitaplığından ‘gasbettiğim’ yazma eserler
arasında rastladığım nüsha, eserin Osmanlıca çevirisi idi ve yüzonaltı
sahifeden oluşuyordu.
Derkenarlarından öğrendiğime göre, eser, Molla Ahmet’ten kendisine
intikal etmiş ve onun altı aylık bir İstanbul ziyareti esnasında eline geçmiş.
Öteki nüshalardan birkaç gazel ve özel isimlerdeki farklılık dışında en
çok Ahmed Faik’e isnad edilen yazmaya benziyor.
Görülen o ki, hikâyeye zamanla bazı eklentiler yapılmış, kimi
değişiklikler olmuş.
Eseri, çocukken babaannesinden defalarca dinlemiş olan eşim Firdevs
Hanım’ın bilhassa Kürtçe deyimlerle ilgili katkılarını anmak isterim.”
Ahmed-i Hânî’nin bu mesnevîsi, hangi Fransız bilim adamı tarafından
hazırlandığı belirtilmeden 2004 târihînde Ömer Sudaüzen tarafından
Fransızca’dan Türkçe’ye “Mem û Zin, Ahmede Xane” adıyla serbest vezinle
tercüme edilmiştir.Bu tercümeye, Dr. M. Naci Kutlay önsöz yazmıştır.
Mem o Zin mesnevîsi, Türkiye’de 1991 yılında da aynı adla filme
çekilmiştir.
Gerek yurt dışında bir çok batılı bilim adamı ve gerekse Türkiye’deki
bazı araştırmacılar, yaptıkları araştırma ve yayınlarda her nedense, Ahmed-i
Hânî’nin gelenekçi ve dînî önder olmasıyla birlikte onun İslâm dînine sıkı
TAED 30, 2006, 57-64
64     T. KARABEY: Ahmed‐i Hâni (1651‐1707) Hayâtı, Eserleri ve Mem o Zîn Mesnevisi
sıkıya bağlılığını ve İslâmı, bir üst kimlik olarak kabul etme özelliğini inceleme
dışı tutmuşlardır. Öte yandan Hânî, Kürt kimliğini de bugünkü anlamda
kullanmamıştır. Bugün Mem o Zîn mesnevîsindeki bazı kısımlar şüphe arz
etmektedir. Bu durumu ilk def’a fark eden batılı bilim adamlarından biri
Hollandalı sosyolog Martin V. Bruinessen’dir. Çünkü eserin bu bölümlerinde
daha sonraki yüzyıllara âit görüş ve düşünceler yer almaktadır. Acaba
bunlar,Ahmed-i Hânî’nin kendisinden sonra gelenler tarafından mı eklendi,
bilemiyoruz? Çünkü eserde klasik mesnevî geleneğine uymayan kısımlar yer
almaktadır. Biliyoruz ki, Mem o Zîn metninin ilk baskısı, 1919 yılında
İstanbul’da yayımlanmıştır. Bütün çalışmalar da her nedense bu baskıya
dayanmaktadır. Elyazmaları da elimizde yoktur. Rus bilim adamı Rudenko, her
ne kadar, ona yakın elyazması Mem o Zin mesnevîsini Doğu Anadolu
bölgesinden toplayıp karşılaştırdığını, bu yazmaların hepsinin aynı olduğunu ve
bir kısmının –her ne hikmetse-1731-1732 tarihlerinde istinsâh edildiklerini
söylese de bu yazmaların yayınlanmaması bana göre şüpheleri ortadan
kaldırmaz. Yazma eserlerle uğraşanlar bilirler, iki yazma arasında bile
uyuşmazlık olur. Hele ona yakın yazmanın birbirinin aynı olması ise hiç
mümkün değildir. Kezâ, bu konuda yapılan bir çok araştırmaya rağmen bu gün
elimizde edisyon kritikli bir Mem o Zin mesnevî metni de mevcût değildir.14
Bütün bu husûslar ayrı bir araştırma ve inceleme konusu olduğundan
dolayı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmamış, okuyucuların sâdece bu
konulara dikkat .etmesi istenmiştir. 17. yüzyılın önemli bir sîmâsı sayılan
Ahmed-i Hânî’yi cihân imparatorluğu olan ve Devlet-i Aliye diye anılan
Osmânlı Devleti’nin değer yargıları ve dünyâ görüşü içinde mütâlaa etmek daha
sağlıklı olur kanâatindeyim.
KAYNAKLAR:
Ahmede Xane, Mem û Zîn, Fransızca’dan çev: Ömer Sudaüzen, Redaksiyon ve Önsöz: Dr. M.
Naci Kutlay, Yeryüzü Yay. Ank. 2004.
Ahmed-i Hânî, Mîzânü’l-edeb (Mem o Zîn), 3 Mayıs 1335.
BOZASLAN, M. Emin, Mem û Zîn, İst. 1968.
ÇELİK, Turgut – AYKAÇ, Harun, Bir Hak Dostu (Ahmed-i Hani), Zaman gazetesi, 3 Nisan
1997.
MEM, H., Üçüncü Öğretmen XANİ, İst., 2002.
ÖZERVARLI, M. Sait, Hânî, Şeyh Ahmed Mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, İs.,1997, c.16, s.32.


14 Ahmede Xane, a.g.e. s. 10.
TAED 30, 2006, 57-64
               A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 30 Erzurum 2006                     65
TAED 30, 2006, 57-64

Konular