19. YÜZYIL OSMANLI FİKİR HAYATINDAKİ YERİ BAKIMINDAN TEKKELER*

İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 18:2 (2013), SS.45-52.

Öz
Tasavvuf düşüncesinin sosyal hayattaki kurumları olan tekkeler, Osmanlı’nın kuruluşundan
itibaren, dinî, siyasî, askerî, iktisadî, bediî, ilmî ve fikrî birçok alanda faaliyet yürütmüşlerdir. 19.
yüzyılda tekkeler, devlet adamları, alimler ve sanatkarların toplantı yerleri olmaları sebebiyle
dönemin fikir hayatı üzerinde önemli tesire sahip olmuşlardır. Fikir hayatındaki önemi
bakımından Kuşadalı Tekkesi, Yenikapı Mevlevihanesi, Galata Mevlevihanesi, Murad Molla
Tekkesi ve Üsküdar Özbekler Tekkesi bu devrin zikre değer tekkeleridir.
Anahtar Kelimeler: 19. Yüzyıl, Osmanlı, Fikir Hayatı, Tekkeler.
19th Century, theImportance of DervishLodges in theIntellectual Life of
Ottoman
Abstract
From the establishment of Ottoman, Dervish Lodges which is the foundation of sufistic thought
in social life did activities in many fields like religious, political, military, economical, artistic,
scientific and intellectual matters. In 19th century Dervish Lodges as meeting places for officials,
scholars and artificers have important affects on the intellectual life of this period. By the virtue
of that importance on intellectual thought, KuşadalıTekkesi, YenikapıMevlevihanesi,
GalataMevlevihanesi, Murad MollaTekkesi and ÜsküdarÖzbeklerTekkesi are the important
Dervish Lodges of that period.
Keywords: 19th Century, Ottoman, Intellectual Life, DervishLodges.
Giriş
Türklerin İslamiyet’i kabulünde tasavvuf mensupları ve sûfî dervişlerin
önemli rolleri olmuştur. Bundan dolayı Türkler İslam’ı daha ziyade tasavvuf
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÜLGER
____________________________________________________________________________
64
karakteriyle tanıyıp benimsemişlerdir.1 Orta Asya Türk dünyasındaki bu
tasavvuf etkisi daha sonra Anadolu ve Rumeli’de de devam etmiş, buraların
fethi ve müslümanlaşmasında tarikat ve tekkelerin2
çok büyük hizmetleri
olmuştur.3 Osmanlı döneminde ülkenin hemen her tarafında kurulmuş ve
adeta ülkeyi bir ağ gibi sarmış olan tekkeler,4
önceleri daha ziyade Îlâ-
yıKelimetullah ve Alperenlik vazifesi üstlenmişken, ilerleyen zamanda sosyal
ve kültürel eğitim kurumları halini almışlardır.5
Ordu, medrese ve tekke olmak üzere üç temel müesseseye dayanan
Osmanlı Devleti’nin kuruluş zamanı henüz güçlü bir ordu ve medrese teşkilatı
olmadığı için, bunların vazifesini de cami, ribat ve tekkeler yürütüyordu.6
Anadolu Selçuklu medreselerinde ders veren müderrislerin çoğu, aynı
zamanda bir tarikat şeyhi idi.7
Bu gelenek üzerine kurulan Osmanlı’nın ilk
medresesi olan İznik Medresesi’nin müderrisi Dâvûdu’l-Kayserî de bir
mutasavvıftı.8
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde tekke ve medreseler
tam bir iş birliği içerisinde faaliyet gösteriyorlardı. Sonraki dönemlerde
müesseselerin gelişmesi ile medrese ve tekkeler kendi alanlarında eğitim ve
öğretim faaliyetine devam ettiler.9
Bununla birlikte, tekkelerin medreseye
göre oldukça geniş bir faaliyet sahası vardı. Her şeyden önce, “tasavvuf
düşüncesinin, anlayış ve terbiyesinin işlendiği, derinleştirildiği ve halka takdim
edildiği yerler”10olan tekkeler, zikirve ibadet yeri, sosyal yardım müessesi,
bilgi ve iletişim merkezi, esnaf ve sanatkar derneği, cihat ve propaganda
merkezi, misafirhane, ruh ve beden hastalıkları tedavi merkezi, huzurevi,

*Bu makale, A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Hoca Abdülkerim Efendi’nin Felsefî Görüşleri”
adıyla yapılan Doktora Tezinin bir bölümünden de istifade edilerek hazırlanmıştır.
**Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, E-posta: mulger@firat.edu.tr.
1 Mehmet Demirci, “Müslüman Türklerde Tasavvuf”, Türkler, C.V, Ankara 2002, s.489-491; Osman
Türer, “Osmanlı’nın Temelindeki Manevi Harç: Kuruluş Döneminde Anadolu’da Tasavvuf”,
Osmanlı, C.IV, Ankara 1999, s.375-376.
2
Tekkelere büyüklük ve konumlarına göre farklı adlar verilmiştir. Küçük olanlar zaviye, büyükler
hânkâh, dergah, merkezi olanlar ise asitane olarak isimlendirilmiştir. Ethem Cebecioğlu,
Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, s.707; H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla
Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 2012, s.268-269.
3
Anadolu ve Rumeli’nin fethi ve müslümanlaşmasında tasavvuf mensuplarının rolleri hakkında
bkz. Ömer Lütfi Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, İstanbul trz.;Mehmet Demirci, “Balkan
Müslümanlığında Gazi-Dervişlerin Rolleri ve Sarı Saltuk Örneği”, Türkiye Günlüğü, S.61, Ankara
2000.
4 O. Türer, a.g.m., s.382.
5 Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2004, s. 43.
6 Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1990, s.161.
7
İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, Ankara 1984, s.71.
8 Mehmet Bayrakdar, Kayserili Dâvûd (Dâvûdu’l-Kayserî), Ankara 1988, s.12-15.
9
İ. Gündüz, a.g.e., s.74-84.
10 M. Kara, a.g.e., s.50.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 18:2 (2013) 47
____________________________________________________________________________
talimhane ve spor alanı, fikir ve kültür merkezi11olmak üzere hemen her
sahada faaliyet göstermişlerdir.
Toplum hayatının her kademesini kuşatan tekkeler, “İslam irfanının;
medreseye nisbetle daha serbest tefekkürün, bilhassa tasavvuf kültür ve
inanışının gelişmesine hizmet etmiş; bilgisi, düşüncesi; raksı ve mûsıkîsi; tekke
mimarisi, âdâb, erkân, kıyafet ve dekorasyonlarıyle geniş ölçüde fikir, irfan ve
medeniyet merkezliği yapmış; birer halk mektebi vazifesi
görmüştür.”12Özellikle büyük şehirlerdeki tekkeler “kendi ölçü ve çaplarında
birer fikrî ve harsî merkez idiler”.13İlim, edebiyat ve musikinin öğretilip
yayılmasında büyük katkıları olan tekkelerin bazısı felsefe, bazısı edebiyat,
bazısı da İslamî ilimlerin eğitimine önem vermişlerdir. Tekkelerde haftanın
belli gün ve saatlerinde vaaz ve konferanslar verilmiş ve birçok kimse
buralara devam ederek istifade etmiştir. Yine zengin kütüphanelere sahip
olmaları sebebi ile de tekkeler önemli birer kültür merkezleri
olmuşlardır.14Bütün bunlara ilave olarak, tekkelerde Türkçe, Arapça ve Farsça
birçok eser okunduğu, okutulduğu ve şerhedildiği için tekkeler, İslam
medeniyetinin üç temel dilinin eğitim ve öğretimine önemli katkılar
sağlamışlardır.15Ayrıca her tür düşünceden kimseye kapılarını açan tekkeler,
mezhebi, meşrebi, dinî ve siyasî görüşü birbirinden tamamen farklı olan
Müslümanları bünyelerine kabul ederek, onların aynı fikrî çatı altında birleşip
bütünleşmelerini temin etmişlerdir.16
19. Yüzyıl Fikir Hayatındaki Önemi Bakımından Belli Başlı
Tekkeler
Tekkeler, yüzyıllar boyunca dinî, siyasî, iktisadî, askerî, bediî, ilmî ve
fikrî sahalardaki faaliyetleri ile devlet ve toplum üzerinde büyük tesirde
bulunmuşlardır. Gerçi 17. yüzyıldan itibaren bütün müesseselerde başlayan
çözülmeden tekkeler de nasibini almıştır.17 Ancak yine de kapanıncaya kadar
(1925) nüfuzlarını devam ettirmişlerdir. 19. yüzyılda padişahlar tekkelere
yardım ve ziyarette bulunup ayinlere katıldığı gibi, batılılaşmanın liderliğini

11 M. Kara, a.g.e., s.60-63, 170-188.
12 NihadSâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.I, İstanbul 1983, s.105.
13 Z. Fahri Fındıkoğlu, “Önsöz”, Server Revnakoğlu, Erzurumlu İbrâhim Hakkı ve Ma’rifetnâmesi,
İstanbul 1961, s.VI.
14 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C.I-II, İstanbul 1977, s.229.
15 Mustafa Kara, “Tekke”, DİA, C.XL, İstanbul 2011, s.369.
16 M. Kara, Tekke ve Zaviyeler, s.183.
17 Tekkelerdeki çözülmenin dahili ve harici sebepleri hakkında geniş bilgi için bkz. İ. Gündüz,
a.g.e., s.165 vd.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÜLGER
____________________________________________________________________________
64
yapanlar da dahil, hemen her devlet adamı, bir, hatta birden fazla tekkenin
müdavimi durumundadır.18 Yine bu yüzyılda tekkelerde ikamet eden talebe
ve dervişlerin genel nüfusa oranı % 10-20 olarak hesaplanmaktadır.19 Devlet
adamları ve halk üzerinde bu derece etkinliğe sahip olan tekkelerin fikir
hayatında da tesirli olması tabiidir. 19. yüzyıl fikir hayatındaki yeri
bakımındanzikre değer tekkeler, Kuşadalı Tekkesi, Yenikapı Mevlevihanesi,
Galata Mevlevihanesi, Murat Molla Tekkesi ile Üsküdar Özbekler Tekkesi’dir.
Halveti şeyhi Kuşadalı İbrahim Efendi, 1819’da kendi adına yaptırılan
tekkede ilim ve irşad faaliyetine başlamış, tekkesi yandıktan sonra (1833)
yeniden tekke inşa ettirmemiş, bir konak satın alarak faaliyetlerine burada
devam etmiştir. İbrahim Efendi’nintekke olarak kullandığı konağın birçok
tasavvuf erbabı, devlet adamı ve ilim adamının toplantı yeri olması hasebiyle
zamanın tasavvuf, ilim ve fikir hayatında müstesna bir yeri vardır.20Cevdet
Paşa kendisinin de devam ettiği İbrahim Efendi tekkesinin devrin ilim ve fikir
hayatındaki yeri hakkında şu bilgileri veriyor: “Çarşamba Pazarı’nda Papasoğlu
Medresesi’nin karşısında vâki’ konağında sâkin olan Kuşadalı İbrahim
Efendi ol asrın en büyük âdemlerinden zâhir ü bâtını ma’mûr bir zat idi.
Büyük küçük pek çok kimseler kendisinden ahz-i dest-i inâbetle ana mürîd
olmuşlar idi. Vüzerâdan ve ricâlden pek çok zevât konağına gelip huzûruna
girmek üzere sofada nevbet beklerler idi. Sûfiyye mesleğine sâlik olmadığımız
hâlde biz de komşuluk hasebiyle gidip görüşürdük ve en büyük hoca
efendilerden hâll edemediğimiz şübühâtı andan istikşâf ile hâll ederdik.
Ulûm-u âliyeden ve ale’l-husûstefâsîrdenkangimebhas açılsa fevka’l-
âdetedkîk eyler ve hâtırlara gelmedik nüket ü mezâyâ söyler idi.”21
Şeyh Galib, Hammamîzâde İsmail Efendi gibi büyük şair ve
musıkiüstadlarının yetişme yeri olan Yenikapı Mevlevihanesi’nin, özellikle
Osman Selahaddin Dede zamanında (1831-1886) siyaset ve fikir hayatında
büyük tesiri olmuştur. Çok iyi bir tahsil görmüş olan O. Selahaddin Dede,
Halvetiyye ve Şaziliyye icazeti de almıştır. Yenikapı Mevlevihanesi, O.
Selahaddin Dede’nin meşihatı döneminde, devrin ileri gelen devlet adamları,
âlimleri ve âriflerinin toplantı yeri haline gelmiştir. Bu toplantılara katılanlar

18 Bu dönemde padişahlar ve devlet adamlarının en çok rağbet ettiği tarikat Mevlevilik olmuştur.
Bkz. Sezai Küçük, Mevleviliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2003, s.330 vd.; Murat Akgündüz,
“Mevlevîlik ve Osmanlı Padişahları”, Harran Ü. İ. F. D. Mevlâna Özel Sayısı, S.18, Şanlıurfa 2007,
s.40-42.
19 H. M. Yücer, a.g.e., s.79.
20 Yaşar Nuri Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halvetî, İstanbul 1982, s.37-38; Fatma Aliye, Ahmet Cevdet
Paşa ve Zamanı, Haz. Mehmet Şevket Eygi, İstanbul 1995, s.36; H. M. Yücer, a.g.e., s.146-148.
21 Cevdet Paşa, Teâkir 40-Tetimme, Yay. CavidBaysun, Ankara 1991, s.15.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 18:2 (2013) 49
____________________________________________________________________________
arasında O. Selahaddin Dede’yeintisâb eden Sadrâzam Âli ve Fuad Paşalar
başta olmak üzere, Yusuf Kamil Paşa, Mustafa Fazıl Paşa, Damat Celaleddin
Paşa, Damat Mehmed Ali Paşa, Sadrazam Mithat Paşa ve Şeyhülislâm
Saadeddin ile Refik Efendiler bulunuyordu.22O. Selahaddin Dede’nin Tanzimat
devrinin önde gelen siyasî şahsiyetleri ile kurduğu ilişki Mevlevihane’yi,
özellikle Batılı fikirlerinin tartışıldığı merkezlerden biri haline
getirmişti.23Mevlevihane, Yeni Osmanlılar’ın Avrupa’da çıkardıkları ve çeşitli
yollardan ülkeye sokulan gazetelerin de gizlice okunduğu yerlerden biri idi.24
İdarî bakımdan Yenikapı Mevlevihanesi’nin devamı durumunda olan
Galata Mevlevihanesi de bu devrin fikir hayatında önemli bir yere sahipti.
Yarım yüzyıldan fazla meşihat makamında kalmış olan MehmedKudretullah
Dede (ö.1871) ve yerine geçen oğlu Mehmed Ataullah Dede (ö.1910)
zamanlarında Mevlevihane, Doğu ve Batı fikirlerinin buluşma yeri durumunda
idi. Arapça ve Farsça’nın yanında Almanca ve Fransızca öğrenen Ataullah
Dede, sosyoloji ve felsefe eğitimi de almıştı. M. Ataullah Dede’nin bu
özellikleri, meşihatı zamanında Mevlevihane’nin bir kültür merkezi haline
dönüşmesine imkan vermiştir. Ayrıca sefarethane ve otellerin bulunduğu
Beyoğlu’na yakın olması, Mevlevihane’yi yabancı seyyah ve sefirlerin uğrak
yerlerinden biri haline getirmiştir. Devlet adamları arasında çok sayıda
müntesibi bulunan, yerli ve yabancı kalabalık bir münevver zümrenin
toplanma yeri olan Galata Mevlevihanesi’ne25 bir süre Cevdet Paşa’da devam
etmiştir. Paşa, bu konuda şöyle diyor: “Alel’-husûs Mesnevî-hân olduğum
cihetle mevlevî dergâhlarında muhterem olurdum ve ba’zan geceleri dahi
Galata Mevlevîhânesi’nde kalırdım ve şi’r ü inşâdemümâresem olduğundan
ketebe-i aklâm ve ba’z-ı rical ü kibâr ile ülfet ve mu’ârefepeydâ etmiş idim.”26
Cevdet Paşa, Mevleviler arasında gördüğü bu itibarı, Nakşibendi
Murad Molla Tekkesine borçludur. Tekkenin şeyhi Mehmed Murad Efendi
(ö.1848) zamanın en büyük alim ve fazıllarından biridir. Bir süre Galata
Mevlevihanesi’nde Mesnevi, Arapça ve Farsça dersi de veren M. Murad
Efendi, şeyh olduktan sonra bu faaliyeti kendi dergahında devam ettirmiş ve
birçok kimsenin yetişmesini sağlamıştır.27 Cevdet Paşa, Farsça öğrenmek için

22 S. Küçük, a.g.e., s.124; H. M.Yücer, a.g.e., s.92,434-435; Ekrem Işın, “Yenikapı Mevlevîhanesi”,
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VII, İstanbul 1994, s.479.
23 S. Küçük, a.g.e., s.124.
24 M. Akgündüz, a.g.m., s.42.
25 S. Küçük, a.g.e., s.93-100; H. M. Yücer, a.g.e., s.442-444.
26 Cevdet Paşa, a.g.e., s.17.
27 H. M. Yücer, a.g.e., s.297-281.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÜLGER
____________________________________________________________________________
05
devam ettiği Murad Molla Tekkesi’nin devrin ilim ve fikir hayatındaki yeriyle
ilgili şu bilgileri naklediyor: “Murad Molla Tekyesi post-nişîniMehmed Murad
Efendi olup eyyâm-ı mu’ayyenede Mesnevî-i şerif okutur ve eyyâm-ı
sâiredesabahdan akşama kadar mütenevvi’ dersler verirdi. Tekyesi bayağı bir
dârü’l-fünûn idi. Burada her nevi’ ulûm u ma’ariftahsîl olunurdu. Kendisinin
akdem-i şâgirdânı olan Hâfız Tevfik Efendi dahi burada hücre-nişîn olup
mürâca’at edenlere fârsîtedrîs eylerdi. Bu dergâha ricâl ü kibârdan nice zevât
gelip gider ve karîb ü ba’îdmahâllerden pek çok şâgird gelip ahz ü istifade
eder idi. Ben dahi boş vakitlerimi burada tahsîl-i ma’ârife sarf
eylerdim.”28Cevdet Paşa’nın okutulan derslerin çeşitliliği sebebiyle bayağı bir
dârü’l-fünûn (üniversite) olarak nitelendirdiği tekkenin yanında bir dârü’lmesnevi
inşa ettiren M. Murad Efendi, Cevdet Paşa da dahil olmak üzere bir
çok talebesine icazet vermiştir.29
19. yüzyıl fikir ve sanat hayatında önemli yere sahip olan bir diğer
Nakşi tekkesi de Üsküdar Özbekler Tekkesi’dir. Orta Asya tasavvuf kültürünün
ve özellikle İstanbul’da hiçbir zaman doğrudan temsil edilmemiş olan
Yeseviliğe has tarikat folklorunun yaşatıldığı yerlerden biri olan tekke, altıncı
postnişin İbrahim Edhem Efendizamanında (1855-1904) bir ilim ve sanat
merkezi haline gelmiştir. Türkçe, Arapça ve Farsça’yı şiir yazacak derecede
bilen, ayrıca Özbekçe, Azerice ve Ermenice de öğrenen İ. Edhem
Efendi,ebruculuk, hattatlık, marangozluk, oymacılık,tornacılık, dökümcülük,
matbaacılık, dokumacılık ve makine icadı gibi birçok alandaki becerisi
sebebiyle hezârfen (bin fen sahibi) diye tanınmıştır.Onun bu özellikleri
sebebiyle tekke, ilim adamları ve sanatçıların uğrak yeri olmuş, Cuma
günlerindeki sohbet meclisine devrin “urefâ, şuarâ, ulemâ ve zürefâsı”danbir
çok kimse devam etmiştir. Tekkenin müdavimleri arasında, matematikçi Salih
Zeki Bey, ressam Hüseyin Zekâi Paşa, Edip Bey (Halide Edip’in babası),
Mekteb-i Harbiye Nazırı Galip Paşa, filozof Rıza Tevfik gibi meşhur simaları
bulunmaktadır.30
Sonuç
Esasta birer dinî müessese olan tekkeler, özellikle Osmanlı devrinde,
sadece dinî alanla sınırlı kalmamışlar, devlet ve toplum hayatıyla ilgili her

28 Cevdet Paşa, a.g.e., s.13.
29 Cevdet Paşa, a.g.e., s.17; Fatma Aliye, a.g.e., s.37-38.
30 M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VI, İstanbul
1994, s.200; H. M. Yücer, a.g.e., s.260-261.
F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 18:2 (2013) 51
____________________________________________________________________________
sahada önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin
kuruluşundan itibaren, idarî, sosyal ve kültürel açıdan pek çok vazife ifa etmiş
olan tekkeler, Batı ile ilişkilerin farklı bir boyut kazandığı, siyaset, iktisat,
toplum ve fikir hayatında büyük değişme ve sarsılmaların meydana geldiği
19. yüzyılda da nüfuzlarını devam ettirmişlerdir. Bu dönemde özellikle
başşehir İstanbul’da bulunan birçok tekke, devlet adamları, alim ve
sanatkarların, bir başka ifadeyle zamanın idareci ve aydınlarının toplantı
yerleri olduğu gibi,hassaten Mevlevihaneler, Batılı seyyah ve sefirlerin uğrak
yerleri haline gelmiştir. Bundan dolayı tekkelerin dönemin fikir hayatı
üzerinde önemli tesirleri olmuştur.
KAYNAKÇA
Akgündüz, Murat, “Mevlevîlik ve Osmanlı Padişahları”, Harran Ü. İ. F. D. Mevlâna Özel
Sayısı, S.18, Şanlıurfa 2007, s.37-44.
Banarlı, NihadSâmi, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.I, İstanbul 1983.
Barkan, Ömer Lütfi, Kolonizatör Türk Dervişleri, İstanbul trz.
Bayrakdar, Mehmet, Kayserili Dâvûd (Dâvûd’l-Kayserî), Ankara 1988.
Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997.
Cevdet Paşa, Tezâkir 40-Tetimme, Yay. CavidBaysun, Ankara1991.
Demirci, Mehmet, “Balkan Müslümanlığında Gazi-Dervişlerin Rolleri ve Sarı Saltuk
Örneği”, Türkiye Günlüğü, S.61, Ankara 2000.
Demirci, Mehmet, “Müslüman Türklerde Tasavvuf”, Türkler, C.V, Ankara 2002, s.489-
497.
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C.I-II, İstanbul 1977.
Fatma Aliye, Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı, Haz. Mehmed Şevket Eygi, İstanbul 1995.
Fındıkoğlu, Z. Fahri, “Önsöz”, Server Revnakoğlu, Erzurumlu İbrâhim Hakkı ve
Ma’rifetnâmesi, İstanbul 1961, s. III-VI.
Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, Ankara 1984.
Işın, Ekrem, “Yenikapı Mevlevîhanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VII,
İstanbul 1994, s.476-481.
Kara, Mustafa, Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul 1990.
Kara, Mustafa, “Tekke”, DİA, C.XL, İstanbul 2011.
Küçük, Sezai, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2003.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÜLGER
____________________________________________________________________________
05
Tanman, M. Baha, “Özbekler Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VI,
İstanbul 1994, s.199-202.
Türer, Osman, Osmanlı’nın Temelindeki Manevi Harç: Kuruluş Döneminde Anadolu’da
Tasavvuf”, Osmanlı, C.IV, s.375-383.
Yılmaz, H. Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 2012.
Yücer, Hür Mahmut, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2004.

Konular