TARİH-İ BEYHAKÎ’DEKİ TÜRKÇE UNSURLAR ÜZERİNE*

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013, p. 1087-1095, ANKARA-TURKEY
ÖZET
Türklerin tarihini, Türk dilinin izini ve kelime hazinesini sadece
Türkçe yazılan eserlerde değil, diğer dillerde yazılan tarihi eserlerde de
aramak gerekir. Bu tür çalışmalar, Türklerin devlet düzeneği, gelenek
görenekleri, haklarındaki tarihi bilgileri öğrenmek yanında, tarihi
şahsiyetleri tanıtmakta, dil ilişkilerini incelemekte, Türkçeden diğer
dillere giren söz varlığını tespit etmektede yardımcı olacaktır. Türkçenin
ilk izleri Eski Çin metinlerinde bulunsa da yoğun dil ilişkileri daha
sonraki yüzyıllarda Farsçayla olmuştur. Farsçayla Türkçenin ciddi
ilişkisi daha çok Gazneliler döneminde başlamıştır. Daha sonraki
yüzyıllarda bu ilişki yoğun bir biçimde devam etmiştir. Bugün Farsçada
yüzlerce Türkçe kelime ve Türkçede yüzlerce Farsça kelimenin
bulunması, söz konusu tarihi dil ilişkisine en önemli kanıttır. Tarih
boyunca komşu olan bu iki dil, kimi zamanlar da içiçe yaşamışlardır.
Bu komşuluk ve birliktelik sonucunda iki dil doğal olarak birbirinden
etkilenmiştir. Bu etkilenme olayının en geniş alanı da kelime alış
verişinde olmuştur. Zaman akışıyla bu sözcüklerin bir kısmı her iki
dilde kullanımdan düşse de, büyük bir bölümü günümüzde her iki
halkın dilinde dolaşmaktadır. Bu çalışmada, iki dilin yoğun ilişkiye
başlanış tarihine ait Tarih-iBeyhakî (XI. yüzyılın ilk yarısı) konumuz
doğrultusunda incelenmiştir. Farsça yazılan bu Eserde Türkçeye ait
olan bütün dil malzemeleri bir araya getirilmiştir. Türkçe ve Farsçanın
önemli sözlüklerine, tarihi eserlerine dayanarak; kimi durumlarda
sözcüklerin tahlili yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Gazneliler, Tarih-i Beyhakî, Türkçe Sözcükler
ON THE TURKIC ELEMENTS OF TARIH-I BEYHAKÎ
ABSTRACT
The history of Turks and the traces of Turkish language and
lexicon not only should be sought in the texts written in Turkish but
also in historical texts written in other languages. Those texts, in
addition to setting forth of some historical knowledge of governmental
structure and traditions in Turks, will help us to examine language
contacts of Turkish and to introduce historical figures. Even if the very
first traces of Turkish are in Old Chinese texts, the deeper language

* Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Öğrenci-Doktora, Gazi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı, El-mek: rizai_m613@yahoo.com
1088 Mehdi REZAEI
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
contact happened following centuries with the Persian language. The
first serious contact between Turkish and Persian language took place
in the era of Gaznawids. This contact deeply continued in following
centuries. The most significant proof of this historical language contact
is hundreds of loanwords adopted bilaterally in Turkish and Persian.
These both languages being neighbor to each other for a long while,
intertwined at times. As a result of neighborhood and contact, these
languages naturally influenced each other. The widest part of this
influence appeared as lexical exchange. Although the some part of these
borrowed elements lost their currency in both languages, the biggest
part of them still survive in both sides of those peoples. In this paper,
the work Tarih-i Beyhakî (the first half of XI.th century), which belonged
to the date the contact occurred, is surveyed in the scope of language
contact. All of the Turkic material of this Persian work has been
collected. And some words have been analyzed by considering eminent
dictionaries of both Turkish and Persian.
Key Words: Gaznawids, Tarih-i Beyhakî, Turkish words.
Giriş
Tarih boyunca, Türklerin farklı coğrafyalara yayılmaları, çeşitli devletler ve
imparatorluklar kurmaları, farklı milletleri kendi egemenlikleri altında almaları, birçok alanda ve
birçok yerde tarihi miraslar da meydana getirmiştir. Türklerin yoğun bir şekilde İran coğrafyasına
girmeleri ve bu toprakların önemli bölgelerinde hakimiyet kurmaları Gaznelilerle başlamıştır.
Maveraünnehir’den Hindistan’a, Horasan’dan Hemedan ve Rey’e kadar çok geniş bir coğrafyayı
kendi egemenlikleri altına alan Gazneliler, yaklaşık 230 yıl güçlü bir devlet geleneğini
sürdürmüşlerdir.
Eski bir geleneğe göre büyük devletlerin tarihini, usta kâtipler ve titiz tarihçiler eser ve ya
eserler halinde kaydederlermiş. Gazneli devletinin tarihi hakkında da farklı eserler yazılmıştır;
ancak bunların en önemlisi şüphesiz Tarih-i Beyhakî’dir. Söz konusu dönemin önemli bir kısmı,
Behyakî adıyla meşhur olan bir tarihçi tarafından kaleme alınmıştır. Ebû’l-Fazl Muhammed bin
Hüseyin-i Beyhakî (995-1077) Gazneli sarayının ünlü ve erdemli kâtibi idi. Birçok yönden öneme
sahip olan bu tarihi eser, Beyhakî adını da tarih sayfalarına yazdırmıştır. Fars edebiyatının temel
kaynaklarından biri olan Tarih-i Beyhakî her şeyden önce Türk tarihini anlatmaktadır. Eserdeki
olaylara ve adı geçen şahıslara baktığımızda bu konu kolay bir biçimde anlaşılmaktadır.
Tarih-i Beyhakî’nin ana konusu, Gazneli padişahı Sultan Mesut’un iktidar dönemidir.
Bunun yanında Saffariler, Samaniler ve Gazneli Mahmut’tan bir önceki döneme de işaret
etmektedir; fakat günümüze ulaşan metnin asıl içeriği yaklaşık 1030-1041 yılları arası hadiselerine
değinmektedir. Kitap aşağı yukarı otuz cilt olarak hazırlanmıştır; ancak bu hacimli eserin az kısmı
(yaklaşık beş cildi) günümüze ulaşmıştır. Bugün Tarih-i Beyhakî adıyla tanınan söz konusu eser,
beşinci cildin bir kısmından onuncu cildin sonuna kadar, uzun bir metni oluşturmaktadır. Eser
hacimli bir yapıt olduğu için, uzun bir zaman dilimi içinde yazılmıştır.Yazarın üzerinde durduğu
hadiseler, genellikle Sultan Mahmut’un ölümünden sonraki olaylardan başlayarak, Sultan Mesut’un
Hindistan’a kaçması vakasına kadar uzamaktadır. Fars edebitanın en seçkin eserlerinden sayılan
Tarih-i Beyhakî, Türk tarihinin de önemli kaynaklarından biridir. Eseri dikkatle incelediğimizde
ilgi çekici ifadeler karşımıza çıkmaktadır. Örneğin eserde şöyle bir ifade geçmektedir: “Irak
Türkmenleri kaçtılar ve onları Belhhan dağına kadar kovaladılar” (Rehber 2009: 672). Eğer
buradaki Irak’tan amaç bugünkü Irak coğrafyası ise XI. yüzyılın ilk yarısında Irak’ta Türkmenlerin
yaşadığı son derece dikkate değer bir konudur.
Tarih-i Beyhakî’deki Türkçe Unsurlar Üzerine 1089
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Türk edebiyatının önemli kaynaklarından sayılan Kutadgu Bilig ve Divânü Lügati't-Türk
eserlerinden daha önce kaleme alınan Tarih-i Beyhakî, kendi içinde barındırdığı Türkçe sözcükler
açısından önem arzetmektedir. Sözcükler daha çok unvanlar ve özel adlar olsa da diğer kelimelerin
metinde bulunması dikkat çekicidir. Bazen de kelime yarı Türkçe yarı Farsça (veya Arapça)
birimlerden oluşmaktadır (Ör.: Teginabad). Özel adların ve unvanların genellikle Türkçe olması,
egemen bir Türk devletinin varlığını gösterir. Eserde bazı Türkçe eklerin kullanılması, söz konusu
ögelerin daha eski bir devirde Farsçaya girmesini göstermektedir. Eserin bazı yerlerinde Sultanın,
vezirlerin, komutanların Türkçe konuştukları kaydedilmiştir (bk.: Rehber 2009: 212, 268, 674,
955). Sonuç olarak Tarih-i Beyhakî, Türklerin tarihini, devlet düzeneğini, güçlü bir hükümet
sisteminin ayrıntılarını anlatmaktadır. Esere her hangi bir yönden bakılırsa bakılsın; Türklerin
tarihine, kültürüne ve diline yarar sağlaması muhakkaktır. Son olarak şu konuyu da belirtmekte
yarar var: Bizim konumuza ilişkin 1970’te Kabil Üniversitesinde, Kıyamiddin Rai tarafından
Farsça bir yazı yazılmıştır; ancak makalenin Türkçeyle ilgili kısmında nice yanlışlıkların
bulunması, sözcüklerin doğru biçimde tespit edilmemesi, Türkçe olmayan kelimlerin Türkçe olarak
gösterilmesi, az sayıda Türkçe unsura yer verilmesi, yazıyı bilimsel çerçeveden biraz uzak
tutmuştur.1
Eserdeki Türkçe kelimeler (farklı sözcükler, özel adlar, yer adları):
Teginabad (1-3)2
: Kandıhar bölgesinde bir şehir adı olarak bilinir (Rehber 2009: 84).
Kelime Türkçe tegin ve Farsça ābād sözcüklerinin birleşmesinden türetilmiştir.
Beg Tegin (1-4): Sarayın ünlü perdedarlarından; ancak farklı kişiler için unvan olarak da
kullanılmıştır. Örneğin: Beg Tegin-i Abdar, Beg Tegin-i Çevganî, Beg Tegin-i Morgabî.
ḥeyltaş (1-5): Bir kabile veya bir gruptan oluşan ordu. Kelime Arapça ḥeyl ve Türkçe –taş
ekinden yapılmıştır.
Mengiterak (1-5): Saray perdedarlarından. mengi bölümünün Türkçe mengü (bengü) olması
kesindir. İkinci bölüm ise herhalde Türklerde özel ad olarak bilinen Terek3
sözcüğüdür. Bir tür
rütbe olarak da düşünülebilir. Söz konusu kelimeye benzer, Eski Uygur Türkçesinde Çogı Tiräk
“rütbe” (Cağferoğlu 1968: 64) karşımıza çıkmaktadır.Türklerde böyle adlandırmalar yaygındı.
Diğer örnekler: mengü kağan, mengü timur vb.
Belḥ (1-11): Bugün Afganistan sınırları içinde yer alan bir şehir adıdır.Tarihte farklı adlarla
tanınmıştır. Bir zamanlar onu Nevbahar adlandırmışlardır, bazı söylentilere göre bu şehir İskender
tarafından bina edilmiş ve eski zamanlarda İskenderiye adıyla da meşhur olmuştur, Baḥterya ve
Baḥter adlarını da taşımıştır (Dehkhoda 1993: 4296). Şehrin en son adı Belḥ olarak tarihi eserlerde
kaydedilmiştir, bu da Türkçede “şehir” anlamında olan balık sözcüğüne yakınlık gösterir; ayrıca
Tarih-i Beyhakî’de Balıḳ (1-290) adında başka bir şehirden de bahsedilmiştir. Bu şehir Gazne’nin
yakınlarında Zabulistan’a bağlı olarak kaydedilmiştir (Rehber 2009: 1-391).
Salartaş (1-12): Özel ad.
Altuntaş (1-12): Saray perdedarlarından.
kaku (1-13): Farsçanın bazı diyalektlerinde kaka “ağabey, ağa” biçiminde de geçmektedir.
Eskiden İran’ın kuzeyi, Hazar denizinin güney kıyılarında yaygın bir dil sayılan Deylemî dilinde

1 Geniş bilgi için bk.: “Tarih-i Beyhakî’de Türkçe, Çince ve Moğolca Sözcükler”, Yādnameye Beyhakî (Beyhakî
Armağanı, Haz.: Mohammad CafarYahaqqi), Meşhed Üniversitesi Yayınları, Meşhed, 1970, s. 159-170.
2 Çalışmamızdaki atıflar Halil Hatip Rehber’in hazırladığı 3 ciltlik çalışmaya aittir. İlk sayı cildi ve ikinci sayı sayfa
numarasını göstermektedir.
3 Terek (Täräk) için bk.: Caferoğlu Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, TDK Yayınları, İstanbul 1968, s. 251.
1090 Mehdi REZAEI
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
dayı anlamında kaku (kakuye) kelimesinin kullanılması bilinmektedir (Rehber 2009: 94). Bugün de
Māzenderan ilinde aynı anlamda kullanılır. Bunun yanında Türkçenin bazı lehçelerinde “baba”
anlamında kaka biçiminin varlığından haberdarız (Trkm.: kaka, Az. diyalektlerinde: qağa). kaka
kelimesi Türkçeden Deylemî diline mi girmiş yoksa tersi mi gerçekleşmiştir? Sözcüğün Türkçeden
söz konusu dile girmesi daha çok olasılık taşır. ḳan “han, kağan”, ḳaƞ “ata, baba”, ḳaġan “hakan,
kağan”, kam “Şamanist geleneğinde ulu kişi” gibi kelimeler Eski Türkçede mevcuttur. Buradan
yola çıkarak, Türkçede bir *ka- kökünden bahs etmek mümkündür. Dolayısıyla kaka sözcüğünün
Türkçe olması daha mantıklı görünür.
daye (1-43): Ali Daye, Sultan Mesut’un komutanlarından. Kelimenin Farsça dāye “daye,
dadı” olması çok uzak görünür, çünkü buradaki daye bir erkeğin unvanıdır. Kelime herhalde
Türkçe dayı sözcüğünden ibarettir.
Bilge Tegin (1-43): Sultan Mahmut ve Sultan Mesut’un büyük komutanlarından.
ḥaniyan (1-54): Bir Türk devletinin adıdır. Hakaniye, İlk Haniye, Āl-i Afrasyab adlarıyla
da tanılmaktadır (Dehkhoda 1993: 8319).
Taş Feraş (1-56): Sultan Mesut’un çok yakın koruyucularından. İsfahan, Gurgan ve
Teberistan’da hükümdarlık yaptı; ayrıca orduda baş komutanlık görevinde de bulundu. (Dehkhoda
1993: 5486). Türkçe taş kelimesi (eki) klasik Fars edebiyatında çeşitli anlamlarda kullanılmıştır.
Bunlardan biri de unvan olarak karşımıza çıkmaktadır. Örnek olarak Fars edebiyatının en seçkin
şairlerinden Hakanî’nin aşağıdaki beytinde unvan olarak kullanılmıştır. Bu tarzda olan kullanışları,
diğer şairlerde de görebiliriz. Dolayısıyla Taş Feraş’ı da bir unvan ya da özel bir ad olarak
düşünmemiz gerekir.
چون توئی اندر جهان شاه طغان کرم
کی رود اهل هنر بر در تاش و تگین
Çon toî ändär cähan şah-é ṭoġan-é käräm
Kéy räväd ähl-é honär bär där-é taş o tägin
“Mademki sen bağış ve cömertlik padişahlarının en büyüsün, (senin gibi) sanat ve hüner
ehli, taş ve tigin (hükümdar) kapısına gitmez.”
Kelime tek başına, özel ad olarak da karşımıza çıkmaktadır. Taş (1-251): Sultan Nuh bin
Mansur devrinde Horasan’ın valisi ve ordu komutanı (Rehber 2009: 369).
Raḳtoġmuş (1-56): Özel ad. Eserde sadece bir kere geçmektedir.
Arslan (1-61): Ahmet Arslan, Emir Muhammed’in hizmetçilerinden. Arslan Cazib (1-77):
Büyük bir hükümdar, Sultan Mahmut’un yakınlarından.
Türkistan (1-63): Tarihî Türkistan coğrafyası.
Türkî (1-66): Bir çeşit Türk atı (Rehber 2009: 136).
Ayaz (1-67): Sultan Mahmut’un çok sevdiği köle, Ayaz Oymak. Burada özel bir ad olarak
karşımıza çıkmaktadır. “sakin havada çıkan kuru soğuk” anlamında olan bu kelime DLT’te ayas
biçimindedir. Aynı eserde sözcük “kölelere verilen adlardan” anlamını da taşımaktadır.
Nuş Tegin (1-67): Özel ad. Sözcük Farsça nuş ve Türkçe tegin sözcüklerinin
birleşmesinden oluşmuştur.
İl Arslan (1-67): Özel ad.
Beg Toġdı (1-67): Saray bekçilerinin komutanı.
Tarih-i Beyhakî’deki Türkçe Unsurlar Üzerine 1091
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Er Yaruḳ (1-69): Sultan Mahmut ve Sultan Mesut’un yakın komutanlarından.
Türk (1-70): Türk soyundan olan kişi.
Kücat, Coḳrak ve Ḳıfçaḳ (1-71): Türk oymaklarından (Rehber 2009: 140).
Asıġ Tegin (1-75): Savaş komutanı ve Sultan Mesut’un koyu taraftarı.
Toġan Han (1-76): Özel ad.
Balasagun (1-76): Türkistan hanlarının başkenti.
Sebuk Tegin (1-149): Nāsereddin lakabıyla tanınan Gaznelilerin ünlü hükümdarı, Sultan
Mahmut’un babası.
Alp Tegin (1-149): Gazneli devletinin kurucusu.
yal(yāl) “boyun, ense” (1-162): DLT’te “at yelesi” anlamında olan kelime yal, yıl ve yalıg
biçimlerinde mevcuttur. Farsça’da “at, aslan ve benzeri hayvanların yelesi” anlamı yanında “boyun
ve ense” gibi anlamları da vermektedir. Kelime Türkçeden Farsçaya, Tarih-i Beyhakî’nin yazılış
tarihinden daha önce girmiştir, çünkü Ferdevsi’nin eseri Şehname’de de söz konusu kelime
bulunmaktadır. Sözcük Türk lehçelerinde de yaygın bir biçimde kullanılmaktadır; Trkm: yāl, Az.:
yal, Bşk.: yal, Tat.: yal, Özb.: yål, Krg.: cal, Kzk.: jal, Yak.: sāl.
Bay Tegin (1-164): Sultan Mahmut’un ilk kölelerinden.
Kara Tegin (1-165): Savaş komutanlarından.
tor “ince ve aralıklarla delik olan bez parçası, bir tür tuzak” (1-171): Farçadaki biçimi
tûr’dur. Türkçenin eski metinlerinde “ağ, balık ağı, av ağı” anlamlarında olan tor sözcüğü,
günümüz Farsçasında da sık kullanılan bir kelimedir.
voṣaḳ “ev, oda” (1-173): Kelime başka bir dilden Farsçaya girmiştir, Dehkhoda şu şekilde
bir açıklık getirmiştir: çadır anlamında olan vosaḳ Türkçe bir kelimedir. Kazemersky de aynı
görüştedir (Dehkhoda 1993: 20442). Kelime eğer Türkçe kökenli ise herhalde otaġ sözcüğünün
değişilmiş biçimidir. Mo’in de kendi sözlüğünde kelimeyi Türkçe olarak kaydetmiştir (Mo’in 2003:
1594).
Ḳutluġ Tegin (1-174): Sultan Mesut’un Herat’ta ikamet ettiği dönemde yakın koruyucusu.
Cennet Hācibi olarak da tanınmıştır (Rehber 2009: 313).
açar “bir çeşit turşu” (1-179): İştah açmak için kullanılan turşu türü. Kelime açık biçimde
aç- fiiliyle ilgilidir.
Ḳay Oġlan (1-183): Sultan Mahmut’un kölelerinden.
gürbüz “hızlı, zeki, hileci” (1-192): Türkiye Türkçesinde “sağlam, kuvvetli” anlamında
olan bu sözcük DLT’teki kür “yiğit, sarsılmaz” veya Eski Uygur Türkçesindeki kür “hile, fesat,
kandırma” ile ilgilidir. Kelime herhalde “hile” anlamında olan kür ve Farsça –baz (oynayan) ekinin
birleşmesinden oluşmuştur. Aynı düzen-baz, can-baz biçimlerinde olduğu gibi. kürbaz “hileci,
düzenbaz” > kürbüz > gürbüz.
mencuḳ (moncuḳ) “sancak direğinin başında bulunan alem, ayça” (1-209): Türkçenin eski
metinlerinde bonçuk ve monçuk biçimlerinde olan kelime “inci, boncuk, süs için boyuna takılan
değerli taşlar, atın boynuna takılan değerli taş, muska gibi şeyler” anlamlarda kullanılmıştır.
Sözcük bugün de Türk lehçelerinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Türkî “Türkçe” (1-212).
1092 Mehdi REZAEI
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
ağacı “perdedar, perdeci” (1-217): Kelime Farsça perdedar (< perde + dar) “saraylarda
yüksek makamlı kimselerin kapılarında bekleyen ve girmeye izni olanları içeri alan görevli,
perdedar, perdeci” sözcüğünün Türkçe karşılığıdır. Kelime “ipek kumaş” anlamında olan aġı ve
+cı ekinin birleşmesinden türetilmiştir. aġıcı >aġacı.
Buġra Han (1-243): Kader Han’ın babası.
Kaşġar (1-246): Türkistan’ın en önemli şehirlerinden.
Ḥalaç (1-252): X. yüzyılda Sistan bölgesinde yaşayan bir Türk halkı (Rehber 2009: 369).
İlmengü (1-253): Özel ad; Ebu Ali Simcur’un kölesi. Kelime il ve mengü sözcüklerinin
birleşmesinden türetilmiştir.
Yanal Tegin (1-253): Sultan Mahmu’un hazinedarı ve ona bütün savaşlarında eşlik eden
komutan. Sultan Mesut döneminde Hindistan seferinde komutanlık yapan kişi.
Toġan (1-253): Özel ad. Hācib Toġan.
Şar Tegin (1-253): Özel ad.
ḥatun (1-261): Türk prenseslerine verilen bir unvan.
ḥumarçı (1-272): Bir tür lakap. XI. yüzyılda Türkçe bir yapım ekinin Farsçaya girmesi
dikkat çekicidir.
Altun Tegin (1-274): Özel ad.
Babeg Tegin (1-276): Özel ad.
Ali Tegin (1-279): Türkistan sultanlarından.
cuḳ “grup, yığın” (1-279): Bu sözcük anlam ve biçim olarak Türkçe çu:ğ “bohça, demet,
yığın” (Clauson 1972: 405) kelimesine benzemektedir. Dehkhoda sözlüğünde çuḳ, çuḥ ve cuḥ
biçimleri de mevcuttur. Bugün Farsçada küçük askeri bir topluluğa da cuḥe denir. Mo’in kendi
sözlüğünde kelimeyi Türkçe olarak kaydetmiştir (Mo’in 2003: 429).
Ḳutluġ (1-286): Özel ad.
yuḥa “yufka” (1-286): Bazı sözlüklerde olduğu gibi Türkçe bir kelimedir. Günümüzde de
yaşamaktadır (Rehber 2009: 389). DLT’te yuga ve KB’de yupka biçimlerinde geçmektedir.
Yaruḳ Toġmış (1-286): Saray perdedarlarından.
Türkmen (1-290): Türklerin büyük bir kolu. Eserde Türk ve Türkmen ayrı olarak
kaydedilmiştir.
Ḥumar Tegin (1-290): Özel ad.
Yaġmur, Buḳa (Boğa), Köktaş, Ḳızıl (2-415): Türkmen büyüklerinden (Rehber 2009: 800);
ayrıca eserde Türkmen oymaklarının adı olarak da geçmektedir.
Bulġar (2-430): Şehir adı.
Ġazneci “Gazneli” (2-433): +cI eki +lI eki yerine kullanılmıştır.
Selcuḳ(iyan) “Selçuk(lular)” (2-436): Oğuz Türklerinin büyük bir kolu.
Ḳara Ḥan (2-436): Özel ad.
Tarih-i Beyhakî’deki Türkçe Unsurlar Üzerine 1093
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
satgın “şarap kadehi” (2-479): Farsça’nın birçok yeni ve eski sözlüğünde kelime Türkçe
olarak kaydedilmiştir. “kadeh” yanında bazen “sevgili” anlamını da göstermektedir. Farsça bir
unsur olduğuna hiçbir kanıt bulunmyan satgın kelimesi, herhalde Türkçe sat- fiiliyle ilgilidir.
Beg (2-486): Şehzadeler ve soylulara verilen bir unvan.
dîvlak “devlerin yaşadığı yer” (2-494): Morfolojik olarak dîv + lak biçimlerine ayrılan
kelimede +lak eki işlev olarak Türkçedeki +lIk eki gibidir; ayrıca bizim tespitimize göre Farsçada
sadece iki kelimede söz konusu ek bulunmaktadır: dîvlak ve senglaḥ. İşlev ve biçim benzerliği
yanında, Türkçede ekin son derece yaygın olması, bu ekin Türkçeden Farsçaya girmesi ihtimalini
yükseltmektedir.
Barġuşi (2-494): Ebu’l Mozaffar Barguşi, Samanilerin veziri. Unvan olarak kullanılan bu
kelimenin kökü araştırmacılar tarafından açıklanamamıştır. Türkçe barguçi “gidici, varıcı”
sözcüğüne benzerlik göstermesi dikkat çekicidir.
Ḥumar Taş (2-498): Özel ad.
yareh “bir tür kol ve bilek süsü” (2-507): Bazı sözlüklerde “bilezik, kolye” anlamında da
kullanılmıştır. Kelime tuğ, kemer, taç ile birlikte gelmiştir. Türkçe “zırh” anlamında olan yarıḳ
sözcüğünün değişilmiş biçimidir. Burhan-i Ḳati, Anjomän Āra, Ānändraj ve Jähangirî gibi eski
Farsça sözcüklerde söz konusu kelimenin asıl biçimi yareh (یاره) olarak kaydedilmiştir. Aynı
sözlüklerde yarıḳ şekli ikincil ve değişilmiş biçim olarak açıklanmıştır (Dehkhoda 1993: 20939).
Halbuki fonetik kurallarına göre yarıḳ > yareh değişmesi daha mantıklı görünür.
Yaġmur Türkmen (2-508): Özel ad.
Er Tegin (2-512): Gazneli hükümdarlarından.
Yaġmur (2-624): Özel ad.
Müizzi’d-Devle Tegin (2-637): Irak Hükümdarı. Görüldüğü gibi Tegin unvanı sadece
Türkler için değil, Türk olmayan hükümdarlar için de kullanılmıştır.
ḳalı “halı” (2-637): Farsça’da kelimenin kökü belirlenmemiştir. Sözcüğün Türkçe kökenli
olduğunu savunanlar var. ET. ve OT.’de kalıng “kadına çeyiz olarak verilen şey” sözcüğünden
gelmektedir (Gülensoy 2007: 402).
Balıḳabad (2-639): Neyşabur’da bir semt adı.
Ay Tegin (2-647): Özel ad.
ḳalbaḳ (2-647): Özel bir kavim veya grup adı, metinde Hindular ile bir arada gelmiştir.
Türkçe kalpak ile ilgilidir (krş. Karakalpaklar).
ḥan “han, hükümdar” (2-650), Ḳader Ḥan (1-63): Maveraünnehir’de hükümdar olan Yusuf
bin Harun Buğrahan; Āl-i Afrasyab’ın padişahı (Rehber 2009: 134). ḥan sözcüğü bugün de
Farsça’da sık kullanılan bir unvandır.
sübaşı “askerî bir rütbe” (2-670): Kelime sü “ordu, asker” ve baş sözcüklerinin
birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Eserde Sultan Mesut’un büyük perdedarının unvanıdır.
Bay Tüz (2-674): Özel ad. Gazneli hükümdarlarından.
Öger (2-688): Özel ad. Rehber ve diğer araştırıcılar tarafından açıklanamamıştır. Sözcüğün
Eski Türkçedeki ög- “övmek” fiiliyle ilgili olması mantıklı görünür.
Yabġu (2-693): Mikail bin Selçuk’un oğlu, Toğrol’un amcası (Rehber 2009: 832).
1094 Mehdi REZAEI
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
ilig “hükümdar” (2-713): Türkistan padişahlarının lakabı (Rehber 2009: 844).Türkçenin
eski metinlerinde yaygın bir unvan olarak karşımıza çıkmaktadır.
öge “çok akıllı” (2-718): Kelime DLT’te de aynı biçimde geçmektedir. Türkçenin tarihî
kaynaklarında “vekil, nazır, hekim” anlamında da kullanılmıştır (Cağferoğlu 1968: 146).
Musa Tegin (2-718): Özel ad.
Arslan Ḥan (2-713): Özel ad.
Satılmış Hācib Arslan (2-742): Özel ad.
Buġra Ḥan (2-749): Kader Han’ın oğlu; Yığan Tegin lakabıyla tanınmış olan Āl-i Afrasyab
padişahlarından (Rehber 2009: 856).
Yıġan Tegin (2-749): Buğra Han’ın lakabı.
Toġan Ḥan (2-749): Özel ad.
Toğrol (2-750): Toğrol Beg; Selçukluların ilk padişahı.
tamġa “damga” (2-751): Türkçenin tarihî metinlerinde bulunduğu gibi; çağdaş Türk
lehçelerinin birçoğunda da yaşamaktadır.
Böri Tegin (3-878): İlig Mazi oğlu İbrahim’in lakabı.
Sübaşı Tegin (3-882): Horasan hâkimi İlig Han’ın komutanı.
Kutlug Sebuk Teginî (3-894): Kutlug, Sebuk Tegin’in kölesi idi. Burada Kutluk nispet i’si
ile Sebuk Tegin’e ait görünmüştür.
Tegin-i Saḳlabî “Saklablı prens” (3-920): Saklab Roma İmparatorluğuna bağlı bir şehirmiş.
Tegin-i Ceylemî “Ceylemli prens” (3-935).
Türkâne “Türk gibi” (3-947).
Pur Tegin (3-947): Bir komutan adı.
Türkçe (3-956): “Türkçe” adında olan bir perdedar (Rehber 2009: 1063). Buradaki sözcük
herhalde “Türk gibi” anlamını kastetmektedir.
Beg Tözün (3-973): Samanilerin sekizinci hükümdarı Ebu’l Haris zamanında Horasan’da
başkomutanlık yapan kişi (Rehber 2009: 1076). Eski Türkçede tözün “asil soydan, asaletli;
büsbütün” anlamlarında gelmektedir (Cağferoğlu 1968: 250).
Özgend “Özkent” (3-975): Maveraünnehir’de bir şehir adı.
Ahmed Toġan (3-1108): Özel ad.
Savtegin Ḥan (3-1111): Özel ad.
Kısaltmalar:
DLT: Divanü Lûgat-it-Türk
KB: Kutadgu Bilig
Az.: Azerbaycan Türkçesi
Bşk.:Başkurt Türkçesi
Krg.:Kırgız Türkçesi
Kzk.:Kazak Türkçesi
Özb.:Özbek Türkçesi
Trkm.: Türkmen Türkçesi
Tarih-i Beyhakî’deki Türkçe Unsurlar Üzerine 1095
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/8 Summer 2013
Tat.: Tatar Türkçesi
Yak.:Yakut Türkçesi
TDK: Türk Dil Kurumu
bk.: Bakınız
Ör.: Örneğin
s: Sayfa / Sayalar
KAYNAKÇA
AMİD Hasan, Farhang-e Amid (Amid Sözlüğü), Amir Kabir Yayınları, Tahran 1999.
ARAT Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, İstanbul 1979.
ATALAY Besim, Divanü Lûgat-it-Türk, TDK Yayınları, Ankara 2006.
CAFEROĞLU Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, TDK Yayınları, İstanbul 1968.
CLAUSON Sır Gerard, An Etymological Dictionary of pre-thirteenth-century Turkish, Clarendon
Press, Oxford 1972.
DEHKHODA Aliakber, Loghatnâme (Sözlük), Tahran Üniversitesi Yayınları, Tahran 1993.
ERGİN Muharrem, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2007.
FAYYAZ Ali Ekber, Tarih-i Beyhakî, Ferdevsi Üniversitesi Yayınları, Meşhed 2004.
GÜLENSOY Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, TDK
Yayınları, Ankara 2007.
GÜZELDİR Muharrem, Abuşka Lügati (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi,
Erzrum 2002.
HATİB REHBER Halil, Tarih-i Beyhakî, Mehtab Yayınları, Tahran 2008.
MO’İN Mohammad, Farhang-e Farsī (Farsça Sözlük), Rah-e Roshd Yayınları,Tahran 2003.
SAVİ Saime İnal, “Gazneliler Tarihine Dair İki Kaynak: Tarih-i Beyhaki ve Tarih-i Yemini”,
Kastamonu Eğitim Dergisi, Sayı: 19,s. 653-670, 2011.
TIETZE Andreas, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, Simurg Yayınları, İstanbul 2002.
TEKİN Talat- ÖLMEZ Mehmet, Türk Dilleri, Simurg Yayınları, İstanbul 2003.
TEKİN Talat, “Amca ve Teyze Kelimeleri Hakkında”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, s.
283-294, Ankara 1960.
YAHAQQİ Mohammad Cafar, Yādname-ye Beyhakî (Beyhakî Armağanı), Meşhed Üniversitesi
Yayınları, Meşhed 1970.
Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara 2005.

Konular