MEVLANA AZAD

1951'de Hindistan ile Türkiye arasında bir kültür andlqması imzalanmışb. Bu
andıaşmaya Hindistan adına Ankara'da Dil ve Tarih Colrafya Fakültesinde imza koyan
kişi sıradan bir temsilci, ola~an bir devlet adamı de~ildi. Kısa olarak "Mevlini AzId"
(1889-1958)1 diye bilinen bu Hindli aydın başkasına benzemeyen çocuk.lup, y~.
yaşta yazarlı~, ba~ımsızlık içinsavaşımı ve 1947'den sonra yüklendi~i resmi gOrevler1e
eşine ender rastlanan biriydi.2 Ayrıca, daha Osmanlı İmparatofıuAu yıllarında TürkIeıi.n
kaderiyle çok yakından ilgilenmiştiı
Böylesine anma vesilelerinde geçmişte baş rolü oynamış kişilere ilişkin bu U1rIO
olumlu sözlerin söylenmesine doAaI ve usulden diye de bakılabilir. Ne var ki, Mevllnl
Azad öme~inde durum farklıdır. Bu Hindli aydın çocuklupnda bir cWıi, yetişkinli~inde
olaAanüstU nitelikte bir düşün ür ve yazar, ödUnsüz ve birleştirici bir özgürlük savaşçısı ve
Türkiye için zindanlarda yatrnayı göze alacak kadar bize omuz vermiş deAuli bir dosuu.
• A.O. Siyasal Bilgiler Fakültesi 0lretim üyesi. Bu yazı 1951'de imzalanmlf olan
Hindistan-Türkiye KUltUr Andlqmasının kırkıncı yılı nedeniyle Ankara Oniversitesi'nce
düzenlenen anma toplantısındaki konuşmanın metnidir.
lMevlana Azid'ın asıl adı Muhiddin Ahmed'dir. "Mevlana", bilindili gibi, din yanı alu'
basan kişilere tamnmış bir likap, bir ünvandır. "Azid" kendi seçtili ve "Ozgür" anlamına
gelen bir addır. Mevlana Abul Ka1im Azid diye de bilinir.
2Azad'ın yaşamınıkaleme alanlar içinde en gÜvenilir kaynak herhalde Kurukshatıa
Oniversitesi profesörlerinden V.N. Daua'nın dengeli çalış"!.asıdır (1990). Mahaıma K.
Gandlri'nin sekreteri Mahadev Desai'nin yayınladılı ve güya Azid1a konU¥Jlalara dayanan
biyografisi (1940) yanlışlarla doludur. Ostelik, MÜslüman Cemiyeti partisinin eylemine
karşı, Azid'ın Hindli Müslümanları temsil eden tek mihver oldutunu savunmak gibi
etnosentrik bir yanlış da yapmıştır. Aslı Oxford Oniversitesine sunulmuş (1969) bir
doktora tezi olan ve Ian Henderson Douglas'ın hazırladılı metin (basım 1988) bir
Hıristiyan peşin-hÜkmÜnün zaaflarını taşımakta~ır. Edebi yazarlılı ve siyasal roıane
hayret edilecek kadar az yer ayrılmıştır. Genelde Azad'a aitmiş gibi delerlendirilen Indla
Wlns Freedam adlı kitabın bir otobiyografı oldulu çok kuşku götOı11r. Arkaclqı
Fazlullah Ahmed'in onunl. konuşmalar sonucu hazırladılı yayını da (Tezkın) ~'ın
kendinin görUponayladllı bir metin delildir. Abdur Razzak Malihabadi'nin Azid'ın
ölümünden sonra çıkardığı metnin aslını gören de yoktur.
70 / TÜRKKAYA ATAÖV
Mevlini Azad modem Hindistan'ın kurucularındanbiriydi. Dolomunun Yüzüncü
Yılını UNESCO 1989'da kutladı. Bu nedenle. hakkında Müslüman ülkelerde
yayınlananlar ço~unlukla onun dine yönelik düşünceleri üstüneydi. Gerçekten. Kur'an
, yorumcuşu olarak yüce otoritesi vardı. Yüzyıllar boyunca bu dini en derin incelemiş ve
en iyi bitenlerden biri olarak kabul ediliyordu. Öte yandan, lAiktavırlıydı. Din ve devlet
işlerinin ayrılması gerekti~ine inandılı içindir ki. 1947'de Hindistan'ı ikiye bölen
olayların zaman zaman çok kanlı olmasına ve karşılıklı kitlesel göçü içermesine karşın,
din temeline göre kurulacak bir devlette kendine yer aramarnış, Yeni Delhi'de kalmayı
yellemişti. Eski Hindistan'dan din farkına göre aynlıp gidenlerin sayılan milyonları
aşarken. taik bir devlette yaşamayı yelleyel!.Hindli Müslüman aydıJ:ılargenelde ilginç bir
grup oluştururlar. Bunların içinde MevIanaAz8d'ınerişilmesi güçözel bir yeri vardır.
, Yeni Delhi'de benim de kabldılım uluslararası bir seminerin de vurguladılı gibi,
bu kişinin düşünceleri ve eylemi bugün dünyanın bazı, yerlerini tehdit eden birtakım
sorunları çözmede uygulanabilecek türdendir. Yöresel kültürleri aşan bir geniş
görüşlülülü savunmuştur ki, bunun bugün de anlamı ve önemi vardır.
Birtakım tutkuları onu gazeteci, yayımcı, yazar, ölretmen. politikacı, din
yorumcusu, bilgin ve devlet adamı yapo. Tüm bu yönleri ancak bir kitap konusu
olabilir. Ben burada yalnızca onun kişili~ini oluşturan çevresi ve debası, din. bilgisi
yanında taiklili, ilk balımslZ hükUmeltekiyaratıcı ça1Jşmalarive Türk dostlu~na ilişkin
bazı özet bilgiler sunmakla yetinecelim.3
Çevresi ve Dehası:
Azad dindar ve kişilikli bir ailenin içine doAmuştu. Dedelerinden Şeyh Cemaleddin,
Padişah Ekber'in "imamlılını" ilan eden bir belgeyi imzalamayı reddetti~i için
Mekke'ye gOçmüştü. Babası Mevlana Hayreddin (1831-1908) Arapça, Farsça ve
Urducadan başka Türkçe de bilirdi. Bir Türkçe gramer kitabı ve "Kaf" harfine delin üç
dilden' eş anlamlı kelimeleri veren bir sözcük yayınlamıştı. Osmanlı Sultanı
Abdülmecid'den bir mecidiye nişanı almıştı. Müslüman çevrede "P"ır"statüsündeydi~
Müridlerinden biri de kendi ogluydu.
Azlld resmi okula yollanmadı. E~itimini çok iyi yetiştiricilerden evde 'gördü. T.B.
Mataulay'nin sekizinde dünya tarihi yazmağa kalkışması gibi, A-zadda on yaşındayken
, Farsça bir sözlük hazırlamaya başladı. Tabita Back diye birinden Türkçe öğendi. Molla
Nizameddin'den İslam hukukundan fiziğe, geometriden tıbba "Ders-i Nizami"yi
bitirdiğinde on-beş yaşındaydı. Üç yaşında Yunancayı hatm~en ve sekizine geldiğinde
Eflaıun, Herodot ve Ksenofon'u deviren I.S. Mill örneği, Azad da (Gazali'den Seyyid
Ahmed Ran'a) Do~'nun önde gelen yazarlannı elden geçirmişti. Sarojini Naidu, onun
için "dogdulıında sanki elli yaşındaydı"diyor.
Yakın çevresinden kısa sürede çok şeyaldı. Ama bu çevreyi, çok geçmeden,
gelene~e aşın ba~lı, esneklikten yoksun ve tüme varım yönteminin kuiııcusu Francis
3Mevlina Azad hillmda benim yazılarım ~u dergi ya,da gazetelerde yayınlandı: Review
ol International Allalrs, Revue des aIlaires Internationales, InternatIonale
Polıtık, Mejdunar.odnaya Polıtıka, Mejdunarodna Poııtıka,
PollHc:o Internatlonal, Journal ol South Aslan and Mlddle Eastern
Arralrs, Der Morgen, Milliyet, Tarıh ve Toplum.
71
Bacon'dan önceki AvruıSaorta ÇaA'lmanımsatan bir durgunluk içinde gOldü:Delişmeyen .
bilginin, yerinde duran su gibi, bir çeşit "kolcmaya"başlayacaımı daha çok küçük yaşında
farketmiştir. Bir yerde, "sankiyüz yıl öncesinin Hindistan'mdayaşıyordum" diye yazar.
Binlerce kişinin bir "P"ır"olan babasının önünde elpençedivan durdulunu ve huzmda
süreldi eAilip el-etek öptülelerini gönnüş, ancak kendi babasmdan ilk aşamada düşünce
yönünden ayrılaralcSeyyid Ahmed Han'a, daha sonra da daha geniş ufuldara yönelmiştir.
BabaSının ölümünden sonra "Pirzade" (P"ır'in oAlu) diye kendine bunca kişi
yönelirken, bir aile gelenegine dönüşmüş din liderliAine özenmedi. Ama İsl1m'ı ve her
türlü dini'incelerneyi sürdürdü, giderek büıün çaAlarınen büyük ıslam bilginlerinden biri
olarak kabul edildi. Öte yandan, ailesinden bir çeşit "miras" kalan Pirzidelilinden
yararlanmadı. O denli ki, yayımcılıga başladılında, babasının din alanındaki ürünlerinin
hiçbirini basmadı. Kendi babası olmasına karşın, onun yanlış buldulu düşüncelerinin
yayılmasmı istemiyor, bunda kendi halkı için yarar gönnüyordu.
Müslüman dünyası yeni yoııar bulmalıydı. On-üçüne gelmeden Seyyid Ahmed
Han'ın Kur'aDI akılcı bir eleştiri süzgecinden geçinnesini doAru buluyordu. Onu bile
yetersiz saydıAı ve dinin toplumda ve yaşamdaki gerçek yerini peşin-hükÜlOlerden
oldu~uzak biçimde araştırmaya başladıAJzaman henüz on-dOrtyaşındaydı.
On yaşında jiir' yazmaya başladı. "Özgür", "har düşünceli", "kendi.başına"
anlamlarına gelen "Az8d" takma adını bu nedenle aldı. ılk şiir kitabı Nar •••• -i AlA. da
on yaşındayken basıldı. ılk edebi dergisi Misbabıı yayınladılında on-üç yaşındaydı.
Edebi yazıların hemen yanıbaşma Bacon ve tüıne varım yöntemi, NeWI9Dve yer çekimi
yasası, Darwin ve türlerin kökeni gibi konuları Müslümanlarca okunsun diye koyuyordu.
Bu arada, Ahsan el-Akhbar, Makhzsn ve Marakk-i Alim adlı üç yayın organında
da yazdı. Bu sonuncudaki "ÇaMaş Bilgi ve ıslAm" başlıklı yazısı hem ilgi, hem tepki
yaratu. Bundan ötürü tüm eleştirileri gögüslediginde on-üç yaşındaydı. Bir yıl sonra
röntgene ilişkin bir seri yazısı yayınlandılında, Hindistan'm öbür ucunda, bu genç yazarın
ne denli ufak yaşta oldulundan habersiz, deneyimli bir yayımcıdan kendi dergisinin
yönetimini alma önerisi geldi.
Ama yazar ve yayımcı olarak asıl ününü onobeşinde çılcarmaAabaşladıAJLisa.
el-Sıdk (Gerçelin Sesi) adlı dergiyle yerleştirdi. Genelde bir fonnalık bir dergiydi. Ama
kimi zaman altmış sayfa çıkıyordu. O dönemin Urduca, Farsça ve Arapçayı en iyi
kullanan yazarlarından Şibli Numani'nin (1857-1914) önerisiyle, bu daha onobeşindeki
yazarın dergisi "Urdu Dilinin Gelişmesi Kurumu"nun (EncÜJnen-iTerakki-i Urdu) resmi
organı oldu. Dahası, vakit geçirtmek için degiı, fikir üretmek için çıkıyordu.
Azad'a göre, Hind Müslümanları genelde yokluk içinde, egitimsiz ve geriydiler.
Oysa, Bacon'un dedigi gibi, bilgi onlara güç kazandıracaku. Azad onobeşinde Hindli
Müslümanların ölretmeni, manevi babası gibiydi. Dindar bir ailenin çizdili geleneksel
bir egitim çerçevesinde yetiştirilmiş olmasına karşın, daha o yıllarda bilime saygıyı
baştaeı eden, çaldaş' olmanın yollarmı ödünsüz arayan ve sıradan insana sınırsız saygı
besleyen gerçek bir Rönesans adarnıydı. Daha o dönemde belki incelemenin deneyiınci
yöntemini geregi gibi kavrayamamışu, büyük olasılılda Bacon'a hayran olmakla birlikte
daha çok Sokrat'a yakındı, ama genç yaşta bile bir yeniden doguşun öncüsü rolündeydi.
Seyyit Ahmed'den de, Şibli'den de birçok şey öğendi, ama hiçbirinin gözü kapalı bir
izleyicisi de~i1di.Çok daha ileri noktalara vardı.
72 lÜRKKA YA ATAÖV
Din Bilgisi ve Laiklili:
MevlanAAzM'ın din bilgisinin çok geniş oldu~nu söyledim. Yazılarında yalnız
ısıanı'a deAii,Yunan, Hindu, Zerdüşt, Budist ve benzeri inanç sistemlerine sılcaııflar var.
Dinci düşünceleri animizmden buyana inceledi~ine kuşku yok. Her din haklcındabelirli
deAerlendirmelereulaşbAıda belli. öme~in,1sa'nın tannsalhAına inanmaz. Ama tsıam'ın
onun için çok özel bir yeri oldu~u da ortadadır. Kur'am daha çocukken babası belletmiş,
sonra o konuda zamanın en büyük otoritesi MevIW Haınididdin'den ders görmüştür.
Muhammed Abdu ve Raşid Rıza uzaktan hocalarıdır. 19ıo'da yayınladıAı"Senned" adlı
yazısı ısıam'a ba~lılıAını açılcça gösteriyor. EI-HilAl ve EI-Balagh adlı dergilerde
Isıanı'ın mesajını da yaymıştır. Bazılarında bir tür otobiyografi gibi kabul edilen ve
Rançi'de tutuldu olduAu sırada yazdlAı Tezkire daha çok din adamlarının portreleri
gibidir. Ancak, Tezkire'yi aslında dini zaten iyi bilenler için hazırlamak istemiştir.
Sıradan okuyucu için Tercüman diye başka bir yayın düzenler. Ne varki, Ingiliz polisi
Kalküta'daki evini basb~ında kitabın ilk tasla~ını ve tüm notları alır gider. Thomas
CarIyle da Fransız Devrimi hakkında ciddi bir hazırlı~ını kaybetmiş, ama hiç
urnursamayarakyeniden başlayıp daha da iyisini yazmıştı. Azad da aynı şeyi yapb.
Tercüman'ın çok kısa özeti dinlerin birli,~idir. Bp yaklaşımı eleştiriIdi de.
Hindistan'da Müslümanlar için ayn bir devlet dü.~ünenlerAzad'ın bu tavnnı, sonunda
ba~ımsız Hindistan'ı kuracAakolan Ulusal Kongre: (National Congress) Partisinin
etkisine bağladılar. Oysa, Azad teolojik darlıklardan kendini kurtarmış biriydi. Tüm
gerçe~n yalnızca Isıam'da oldu~na ve bir Müslümanın böyle doğmuş olmasından ötürü
başkalarından üstün olması gerektiğine inanmıyordu. Hoşgörüden ve iyi niyetlen yanaydı.
Rumi'nin "birleştirmeye geldin, bölmeye değil" anlamında Farsça (Tubaraya vasl
ıkardan amdi i Na baraya fasl kardan amdi) dizelerinin do~uluğuna inanıyordu.
Özellikle tek Tannlı din uluslarının ö~etileri arasında büyük farklar görmüyordu. Hatta,
en son dinin kendisinden öncekileri daha derli toplu ifade ettiği ama bunun ötesine fazla
gitmedi~ kanısındaydı. ~ele dinlerden birini başkasına zorla kabul ettirmekten yana hiç
de~di.
Bu çerçevede Hindistan'da da Hindularla Müslümanların bir "Ummat-i VAhide"
(tek ulus) kurmaları gerektiğine inanmaAa başladı. Bir politikacı olarak bu düşünceye
hizmet etti. O zaman tek ve son İslam devleti olarak görünen Osmanlı İmparatorluAunu
parçalama çabalarına karşı en amansız mücadele veren yayımcı ve siyaset adamıydı.
Ancak, 1906'da kurulan "Müslüman Cemiyeti" (Muslim League) partisini, dogru ya
da yanlış, Hindistan'daki İngiliz yönetiminin bir yaratığı gibi görüyordu. İngilizlerin "Böl
ve Hükmet" siyasetiyle Hindularla Müslümanları birbirlerine düşman ettikleri
kanısındaydı.
Sırf Müslüman değiller diye İngilizlerle Hinduları aynı kefeye koyup ikisini birden
düşman ilan edemezdi. Hindular Türk davasını destekliyorlardı. Azad Gandhi ile ilk kez
ı920'de Delhi'de Hilafet Kongresinde karşılaştı. Hinduların objektif konumu onları
bağımsızlık ve anti-emperyalist savaşımda Müslümanlarla aynı çizgiye getiriyordu.
Örneğin, Azad ile birlikte Gandhi de.Türklere zorla kabul ettirilmek istenen S~vres
Andıaşmasını "Hind Müslümanlarına da vurulan bir darbe" diye nitelemişti. Bu
tarihlerden itibaren, Azad da ayn ayn bir Hindu ve Müslüman örgütünü (sangathan)
reddetti. Yalnızca, bir tane olmalıydı: Hind Ulusal Kongresi.
73
Hindu~Müslüman gerginliAi, gösterileri, çatışması. giderek kan dölcOmOAzad'm
görüşOnü deAiştirmedi. Kongre Partisini Müslüman Cemiyetiyle bir koalisyonda
birleştirmeyi denediyse de, başanlı olamadı. 194O'daKongre Partisinin başkanı oldup
zaman da Hindular ve Müslümanların ayn ayn dinlere inananlar olmakla birlikte, bir
ulusun parçalan olarak farklı olmadıklarını savundu. Hindu-Müslüman birliAiüstüne çok
güzel sözleri vardır. örneğin: "Ben bir Müslümanım ve bu gerçekten ötürü de gurur
duymaktayım. İslam'ın binüçyüz yıllık şaşaalı geçmişi benim mirasımdır. Bunun en
küçük bir parçasını bile kaybetrnek istemem. Buna ek olarak, bir lfindli olmaktan da
gurur duyuyorum. Hind milliyetçiliAidemek olan bölünmez bütünUnde parçasıyun."
Mevıana Azad'ın tercihi gerçekleşmedi. Yanmada bölündü ve AzAdHindistan'm ilk
Eğitim, Doğal Kaynaklar ve Bilimsel Araştırma Bakanı oldu. Bu sıfatla, bugOn iyi
işleyen laboratuarlan, Ulusal Müzeyi, Ulusal Kütüphaneyi, Ulusal Arşivi, Arkeoloji
Müdürlüğünü, sanat-edebiyat-müzik akademilerini, Hint Kültürel tlişkiler Kurulunu,
Yetişkinlerin Eğitimi Programını, Üniversite Burs Komisyonunu hep o kurdu. 1951
tarihli Hind-Türk Kültür Andıaşması da onun girişimiyle gerçekleşmişti.
Türk Dostlutu:
Bu nokta bizi Mevlana Azad'ın Türklere özel yakınlıgına getiriyor. Babasının da,
kendinin de Türkçe bildiklerini belirtmiştim. AzAd'ınTürkiye, daha doğusu Osmanlı
İmparatorluğu'nun son dönemiyle ilgisi, kendinin sömürgecilik ve emperyalizm karşıb
oluşundan ve Türklerin de o yıllarda aynıyabancı güçlerin ağır baskısı albnda
kalmalarından kaynaklanıyordu. Babasının 1908'de ölümünden sonra TOrkiye'ye ve
Fransa'ya gitmiş, orada tanıdığı Osmanlı aydınlanyla hem özgürlükten yana, hem de
yabancılan hedef alan emperyalist tavır konusunda konuşmalan olmuş, Hindistan'a bu
temaslardan çok etkilenmiş olarak dönmüştü.
1877-78 Rus-Osmanlı Savaşı kalabalık bir grup Hind aydınının bağımsız ve
geçmişte güçlü bir Müslüman devlet olarak gördüğü Osmanlılardan büyük toprak
parçalan alıp götürmüş, İtalyanlar daha sonra Trablus'a el atmış, Mısır'a İngilizler el
koymuş, gene İngilizler bir yandan Basra Körfezini avuçları içine almışlar, öte yandan da
Afganistan yönünde genişlemişlerdi.
Azad EI-Hilal ve EI-Balagh'da Türklere yabancı zulmünü kınayan ve TOrk,
Mısır ve Afgan önderlerinin portrelerini içeren ve genelde özgürlük ve evrensel bilimin
önemini vurgulayan yazılar yayınladı. İngilizler ilk dergiye önce 2,000 nıpi ceza
koydular. Azad'ın hemen ödemesi üzerine 10,000 rupilik ikinci bir ceza kestiler ve bu
ödenemeyince dergi kapatıldı. İkinci derginin yayınını engellemek için de, Azad'ı
Kalküta'dan sürüp çıkardılar.
Türkiye'yi büyük zorluklann içine atan Balkan Savaşlan Hind basınında çok ilgi
görmüştü. Hindistan'ın Türklerle dayanışmasının en somut örneği 15 Aralık 1912'00
Türkiye'ye gelen sağlık heyetiydi. Tanınmış bir doktor ve önde gelen bir ulusal kurtuluş
savaşımcısı olan Muhtar Ahmed Ansari'nin (1880- 1936) başkanlıAındaki bir heyetin
(Abdurrahman Sıddıki, Şuayb Kureysi ve Çavduri Halikuzzaman gibi) üyeleri Hind ulusal
yaşamında sonra önemli roller oynadılar. Heyet üyelerinden Peşaverli Abdurrahman geri
dönmeyerek Türkiye yUrttaşıoldu.
,
74 TÜRKKAYAATAÖV
Türkiye'ye do~ yola çıkan sağlık heyeti Lucknow ve Delhi'den törenlerle
uğurlandı. Delhi tren istasyonu öylesine kalabalıku ki, heyet üyeleri trendeki yerlerini
güçlükle alabildiler.,Kitleler Bhopalistasyonunda denetlenemez duruma gelmiş, özellikle
Bombay'daki törenler Türkiye adına gösterilere bürünmüş ve Türklerin zaferi için
konuşmalar yapılmıştı. Heyet İtalyan "Sardegna" gemisiyle Bombay'dan aynıdı; Aralık
sonunda İstanbul'daydı. Kızılay'ın konukları olan heyet üyeleri İstanbul limanında
coşkulu bir biçimde karşılandılar ve Enver Paşa tarafından kabul edildiler. çatalca
yakınlannda bir köyde kurulan savaşhastahanesinde göreve başlayan Ansati sağlık
hey~in misyonu emperyalizme karşı savaşımın bir aşamasını simgeliyordu.
Mevlana Azad'ın EI-HilAl dergisi Ansari heyetiyle ilgili yazl~la doludur. AZM
Kalküta'da Türkiye yaıanna yapuğı bir konuşmada (2 Şubat 1913) halkı para yardımına
da çağırmış, o toplantıda 30,000 rupi toplamış, daha sonra (27 Mayıs 1914 tarihli
dergideki açıklamaya göre) 4.000 abonesinin herbirinin ödediği 8,5 rupiden 7.5'unu
Türklere yardım için ayınnışur. Tüm yayınlarında Türklere vurulan darbeyi adım adım
izlemiş, tepkisini göstermiştir. 13 Temmuz 1912 tarihli nüshada Trablus, cephesine
ilişkin aynnulı bilgiler vererek seri yazılarına başlamış, ondan sonraki savaşlarda da
duyarlılığı hep Türklerin yanında olmuştur. Ağa Han'ın Times of India gazetesinde
Türkiye konulu yazısında açığa vurduğu, İngilizleri destekleyen ve Türklerin Avrupa'dan
çıkarılmasını isteyen görüşleri EI-Hilal'de (13 Temmuz 1912 ve.26 Temmuz 1913)
eleştirdi. Kendi eleştirilerinin yanında. Mazhar ul-Hak'ın Ağa Han'ı hedef alan çok şiddetli
hüeumlanna da dergisindeyer verdi.
Birinci Cihan Savaşı başladıktan sonra, Hindistan'daki İngiliz yönetimi EiHilAl'inTürkler
yararına ve bu nedenle Almanya'dan da-yana tutumundan ötürü, dergiye
10,000 rupilik bir ceza daha kesti. Türkiye'nin ~vaşa katılmasından buyana, derginin
Türk yanlısı tutumu daha yoğunlaşmış ve bu yüzden satışı da artarak örneğin
Haydarabad'da ikikaUna çıkmİş, yalnız Bengal'deki abone sayısI4,300'ü bulmuşuı. AZM
EI-Balagh'daki yayınlarından ötürü de İngilizlerce "Türklerin casusu" gibi muamele
görüyordu. Derginin sauşı 25,OOO'eurmanınış, bu yüzden Ranchi'de gözaltına alınrnışu.
Salıverilmesi 1919 yılını buldu. '
Biten savaşın Türkiye için doğurduğu sonuçlar Hindistan'da "Hilafet akımı" diye
,anılan bir tepki yarattı. Bu yığınsal tepki Hindu ve Müslüman ortak eylemleri ve
birliğinin zirvesini oluşturur. Türklerin yenilgisi Hind ulusal direnişi üstüne etkiler.
yapmış, Azad gibi kamu oyunu biçimlendiren aydınlar hiç değilse Osmanlı devletinin
sınırlarının korunmasını istemişlerdir. İngilizlerin, Müttefikleriyle birlikte, başkent
İstanbul'u işgM etmeleri ve devleti bölüşmeye hazırlandıklarına ilişkin kuşkular
yaratmalan Hindli aydınların kabul edemeyecekleribir gelişmeydi.
Müslüman olanlar en azından Halife Sultan'ın İslam için kutsal sayılan yerler
üstünde egemenliğinin sürmesini ve buralarda Hıristiyan müdahalelerine izin
verilmemesini istiyorlardı. HattA, Mısır .vilayetinin Osmanlı egemenliğine yeniden
ginnesi bu istekler arasındaydı. Hindu olanlar da Halife davasınıdesteklediler. Azad tüm
yazılarında bu görüşlerisavundu.
S~vres Andıaşması imzalanıp ilan edildiğinde Hindli aydınlar bunun bir haksızlık
olduğunu ileri sürerek Genel Valiye bir memorandum sunup Türkiye'ye zorla kabul
ettirilmek, istenen bu belgeyi değiştirmek için tüm nüfuzunu kullanmasını; yoksa
görevinden istifa etmesini, etmez se ona ve İngiliz yönetimine karşı eylemler
MEVLANAmo 75
düzenleyeceklerini belirttiler. .4.zAdİngilizlere karşı lam boykottan yanaydı. Karaçi'de
toplanan Hilafet Konferansı (8-10 Temmuz 1921) Hindlilerin İngiliz ordusunda görev
kabul etmeleri ve Türklerin egemenliklerine getirilecek hiçbir kısıtlamanın kabul
edilmemesini kararlaşunnışu.
Türkiye'de Hilafetin kaldınlması (l Mart 1924) Hiridistan'daki Müslüman çevre
üstünde tahmin edilen etkiyi yaparken, Azad bu gelişmeyi baŞka türlü de~erlendirdi.
Ankara Hükumetini bu kararında haklı buluyordu. Bu görüşlerini Zamindar'da
yayınladı. Ona göre, Hilafet gerçekte daha önce son bulmuştu. Ne var ki, Hindularla
Müslümanlan bir arada tutmaya yarayan "Hilafet akımı" bir sembololarak yok olmuştu.
Azad Türkiye'yi zaferlerinden ötürü ve Mustafa Kemal'i de ülkeye ve halkına yeni bir ruh
kazandırdı~ için kutluyordu. Türklerin özgürlü~ için kendinin de, binlerce Hindiinin de
zindanlara aulmış olmasından ve işlerini terkederek çeşitli zorluklara sürüklenmiş
olmalarından gurur duydu~unu yazıyordu.
Yıllar sonra ba~ımsız Hindistan'ın bakanı olan Mevlana .A.zad,Ankara'dailk HindTürk
Kültür Andıaşmasına imza koyan eski dosttu.
(Abstract in English)
MAULANA AZAD
A cultural agreement was signed between India and Turkey in 1951. The person who
signed it on behalf of India was no ordinary representative or an average statesman.
Maulana Azad (1889-1958) was a child prodigy. a forceful publisher. an eminent
educationist, an erudite scholar, an authority on Islam but still a secular-mindedperson, a
fighter for independence and a great friend of the Turks when the laner most needed such
brotherhood. He is not only a part of the heritage of the national movement in India. With
a rational and intellectul comprehension of life and the role he ably played in legitimate
struggles. he stilI has abiding messages to give. most of which he realized until 1958.
Some of his ideas are applicable to a number of problems that presently threaten parts of
the world. Maulana Azad was a great huminist whose message of broad-mindedness and
cross-cultural understanding has relevance in our day as well.
Several aspects of Maulana Azad's life and works may suitably be the subject of a
book. i dwelled here only on the extraordinary realities of his early life, his erudition as a
scholar on Islam. his devotion to secularism, his creativeness as a minister of educaıion
and academic researcher. and~ertainly his devotion to friendship with Turkey.
Few people know that Maulana Azad knew Turkish and that his father Maulana
Khairuddin's worksincluded a grammar and Turkish equivalents up to the lener "Qaf." Azad
himself started preparing a Persian dictionary before he was ten. He brought an anthology
of his own poetry the same year. He was a mere fifteen when one his periodicals became
the organ of the "Anjuman-e Tarakk-e Urdu." Someone said about him: "Don't talk of
Maulana's age. He was fifty the day he was bom."
But he felt that his teachers had lost the elasticity of mind. They were !ike the
Medievals before Francis Bacon, the founder of the inductive sciences. He freed himself
from the tradilional religious orthodoxy. Influenlial people approached him after his
father's death suggesting that he become a "Pir" !ike the father. He declined and never
76 TÜRKKAYA ATAÖV
published any one of his father's manuscripts in the so many joumaIs that he printed. He
chose a new path.
His commitment to Islam remained, nevertheless, fırın throughout his life. But he
knew all the religions of the world. His entire approach is free from any trace ~f
theological narrowness. Azad showed in his writings that Prophet Mohammed believed in a
multi-religious state (Ummat Wahlda), in which tolerance prevailed.
He was compelled to join politics. A major cause of unrest among the Indian
peoples at that time was the treatment meted out to the Turks. The threatened
dismemberment of the Ottoman Empire emaged the Indians, Muslim and Hindu. Because of
Azad's pro-Turkish leanings, his papers were frequently banned and fmed, and he himself
was imprisoned. His support of the Turks and his agitation fol" the nationalist cause of
India were parts of the same struggle. Gandhi had also termed the Trcaty of Sevres (1920)
that aimed to further dismember Turkey, as a "staggering blow" to the Indians as well. The
Central Khilafat Committee gaye a memorandum to the British Viceroy asking him to get
the Turkish peace terms revised or to resign. Azad drew a distinction between non-Muslims
like the British of that dayand other non-Muslims like the Hindus, who espoused the
Turkish cause. in fact, the Turkish case brought the Muslims and the Hindus closer and
closer. Never hefore had any movement against the ruling authority stirred such antiimperialist
feelings~ India as the Non-Cooperation movement.
The abolition of the Khilafat in Turkey (1924) disheartened many Muslim Icaders in
Indi•• but Azad's reaction was different. He stated that by abalishing the Khilafat of the
Ouoman dynasty, the new Turkish Govemment had rectified a wrong which lay in an
artificial division between spiritual and temporal powers. The Khilafat had already ceased to
exist. In his eloquent Presidential address to the National Congress, he offered
congratulations to Turkey on its victory and to Mustafa Kemil for infusing a new spirit
among his comıtrymen.
As the minister responsible for education and academic research in independent
Indi&, Azad was responsible for the ereation of a long list of institutions, which are now
the pride of the country. They include the National Museum. the National Library, the .
National Archives, the Department of Archaeology, the three academies of Arts, Literature
and Music. the Nationallaboratories, the University Grants Commission, the Indian
Comıcil of Cultural Relations and the Adult Education program.
The fırst Indo-Turkish Cultural Agreement ';"as also signed during his tenure, and by
him personally, long-time friend.

Konular