EDÎBU’L-MEMÂLİK-İ FERÂHÂNÎ (1277-1335/1860-1917)

I. Hayatı
Meşrutiyet döneminin önde gelen şahsiyetlerinden “Emîruşşuarâ” lakabı ve “Emîrî” mahlasıyla bilinen şair, gazeteci ve yazar Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî (Mîrzâ Muhammed Sâdık Hân), Kâçârlar dönemi edip ve şairlerinden Kâimmakâm-i Ferâhânî’nin (öl. 1251/1835) torunudur.[1] Son devir Kâçâr şair ve yazarlarından, etkili kişiliklerinden aynı zamanda “uyanış çağı” olarak adlandırılan meşrutiyet döneminin önemli şahsiyetleri arasında yer alan, edebiyat ve gazetecilik alanlarında daha sonraları “Edîbu’l-memâlik” lakabıyla ün kazanan şair, 1277/1860 yılında Erâk’a bağlı Kâzerân köyünde dünyaya geldi. İlk öğrenimini aynı yerde tamamladı. Ailesinde bilim adamları, şairler ve devlet adamlarının bulunması da onun iyi bir eğitim almış olmasında etken faktörlerden olmuştur. Arap dili ve edebiyatı, tarih, felsefe, matematik ve astronomi öğrenimi yanında Avrupa edebiyatını da tanımaya çalışan Mîrzâ Muhammed Sâdık, on altı yaşında (1291/1874) babasının ölümünden sonra maddî imkansızlıklar nedeniyle Tahran’a gitmek zorunda kaldı.[2]

1307/1889 yılında Tebrîz’de Kâçârların son dönem siyaset adamlarından, aynı zamanda bir edebiyatçı da olan Hasan Alî Hân Emîr Nizâm-i Gerrûsî (öl. 1317/1899) ile tanıştıktan sonra eski mahlası “Pervane” yerine “Emîrî” mahlasını kullanmaya başlayan Edîbu’l-memâlik , 1307-1309/1889-1891 yılları arasında Emîr Nizâm ile birlikte Âzerbâycân’da kaldı. Emîr Nizâm, Kirmânşâh yönetimine getirilince o da beraberinde 1309/1891’de o şehre gitti. Orada bir süre kaldıktan sonra 1313/1895 yılı sonlarında tekrar Tahran’a döndü. Muzafferuddîn Şâh kendisine 1314/1896 yılında “Edîbu’l-memâlik “ lakabını verdi. 1312-1313/1894-1895 tarihleri arasında Tahran’da Dâru’t-tercüme’de görev yaptı. 1314/1896’da Emîr Nizâm ile birlikte yeniden Azerbaycan’a gitti. 1316/1898 yılında bilimsel makalelere yer veren haftalık Edeb gazetesini yayınlamaya başladı. [3]

1317/1899 yılında yeni kurulan Tebriz Lokmâniyye Mektebi’nde müdür yardımcılığı görevine getirilen ve daha sonra 1318/1890 yılında Horasân’a giden Edîbu’l-memâlik, 1320/1902’den itibaren “Edeb” gazetesini Meşhed’te haftalık olarak yayınlamaya devam etti. 1321/1903 yılında bir daha Tahran’a döndü. Orada Îrân-i Sûltânî adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1323/1905’e kadar söz konusu gazetenin idaresini yürüttü. [4]

1323/1905 yılında Bâdkûbe’ye giden Edîbu’l-memâlik, orada Türkçe yayınlanan İrşâd gazetesinde yazmaya başladı. Aynı zamanda söz konusu gazetenin Farsça ekinin hazırlanması sorumluluğunu da üstlendi. Bir müddet sonra Tahran’a dönen Edîbu’l-memâlik, meşrutiyetin ilanı ve millî meclisin açılmasıyla birlikte 1324/1906’da Meclis gazetesinin başyazarlığı görevine getirildi. Adı geçen gazeteler dışında 1325/1907 yılında Irâk-i ‘Acem gazetesini de yayınlayan şair, 1327/1909 yılında silahlı kuvvetlere bağlı olarak Tahran’a gitti. 1328/1910’da meşrutiyet taraftarları arasına katıldı. 1329/1911’de Erâk Adliyesi müdürlüğü görevine getirildi. Ömrünün son yıllarını adliye hizmetinde geçiren Edîbu’l-memâlik, bu arada 1332/1913 yılında yarı resmî Âfitâb gazetesinin müdürlüğünü de yürüttü. Bütün bu görevleri arasında asıl mesleği gazetecilik ve şairlikti. Şiirlerinin çoğunu o günlerde kaleme almış, dönemin gazeteleri ve dergilerinde yayınlamıştır. Adalet bakanlığına bağlı olarak Erâk, Simnân ve Yezd gibi merkezlerde görevlerde bulunan, aynı zamanda resmî İrân gazetesinin müdürlüğünü de yapan Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî, 1335/1917 yılında Yezd şehrinde görevli bulunduğu sırada elli sekiz yaşında vefat etti. Tahran’ın güneyinde di­nî bir merkez olan Şâh Abdülazim’de toprağa verildi. [5]

II. Şiiri/şiir tarzı
Tahran’da o dönemler eskilerin tarzını olduğu gibi devam ettiren, bu tarza kendi geliştirdikleri özellikleri de ekleyerek katkıda bulunan şairler arasında, dönemin iki ünlü “Edîb”i önemli rol oynamıştır. Bunlar: “Edîbu’l-memâlik” olarak bilinen Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî ile “Edîb-i Pîşâverî” diye tanınan Seyyid Ahmed-i Razevî’dir (1260-1349 hk./1844-1930) Bu ikiliden Edîbu’l-memâlik, Kâimmakâm-i Ferâhânî’nin ailesinden gelmiş olması, gazeteci kişiliği ve dönemin yöneticileri ve ileri gelen çevreleriyle ilişkilerinden dolayı daha da önemli bir kişiliktir. Klasik tarzda şiir söyleyen şairler arasında yer alan, önceleri bir süre Kirmânşâh’ta Emîr Nizâm ile birlikte bulunduktan sonra özellikle sosyal ve siyasî konulara eğilimi, bu konulara yakın ilgisi ve siyasî gelişmelerin içerisinde aktif rol almasının şairin duygu ve düşünceleri üzerinde de önemli etkileri olmuş, derin etkileri ve yansımaları şiirlerine özel bir renk kazandırmıştır. [6]

Fars edebiyatı tarihinde edebiyat ve özellikle de şiir, ilk kez meşrutiyet döneminde gerçek anlamıyla halkın malı olmaya başlamış, çeşitli halk kesimleri duygu ve düşüncelerini, problemleri ve çözüm yollarını dönemin ünlü kalemlerine ait edebî ürünlerde ve özellikle de şiirde görmeğe başlamışlardır. Yoğun halk kitleleri, başta devrin önde gelen gazeteleri olmak üzere yaşadıkları çağın yenilikçi edebiyatıyla tanışmış ve onlarla kurdukları ilişkileri daha da derinleştirerek sürdürmüşlerdir. Bunun doğal sonucu olarak da şairler kalemlerini halkı çok yakından ilgilendiren siyasî ve sosyal konuları dile getirmede, halkın hizmetinde kullanmışlardır. Eşrefuddîn-i Huseynî, Ârif-i Kazvînî, Mîrzâde-yi Işkî, Îrec-i Mîrzâ gibi önemli isimlerle birlikte dönemin ünlü şairleri arasında yer alan Edîbu’l-memâlîk-i Ferâhânî, böylelikle daha sonraki devirlerde yaygınlaşacak olan şekil, içerik, tema ve motifleri açısından yeni şiirin temellerini de atmış olmaktadırlar. [7]

Kullandıkları dil açısından da söz konusu şairler, yaşadıkları dönemin anlayışından yararlanmış, klasik edebî dili belli ölçülerde bir tarafa bırakarak dizelerinde günümüzde olduğu gibi kolay ve anlaşılır cümleler kullanmaya başlamışlardır. İlerleyen zamanla birlikte başta yukarıda adı geçen şairler olmak üzere dönemin azımsanamayacak sayıda şairlerinin dizelerinde batı dillerinden kelimelerin de yer almaya başladığı görülmektedir. Konuları açısından değerlendirildiğinde de, yine klasik dönem şiirlerinde yer alan aşk, tasavvuf ve övgü dolu dizelerin yerini önemli ölçüde sosyal, siyasî ve güncel konuların işlendiği şiirlerin aldığı gözlenmektedir. Eski İran’a duyulan özlem, kadın hakları ve kadın özgürlüğü, diktatör ve baskıcı yönetimlerden nefret, yenilik ve modern hayat tarzı dönem şiirinin rağbet gören konuları arasında yer almaktadır. Edebî açıdan bakılacak olursa, yine bu dönemde eski dönemler ve klasik şiir tarzlarıyla önemli farklar görülecektir: Örneğin şairler eskisi gibi edebî sanatlara olağanüstü değer vermemektedirler. Klasik şekillerinde yapılan birtakım değişikliklerle tercî-i bend, mustezâd, musammat ve çahârpare gibi kalıplar daha yaygındır. [8]

Meşrutiyet sonrası dönemde klasik dil özelliklerini esas alarak klasik şiir kalıplarında ve değişik şiir türlerinde ustaca eserler veren ilk şairlerden olan Edîbu’l-memâlik ’in genel kültürü, kullandığı kelimeler ve terkipler açısından gösterdiği özellikler yanında şiiri; meşrutiyet dönemi İran halkının feryatları, çeşitli konulardaki problemlerini yansıtan dizelerle dopdoludur. [9]

Edîbu’l-memâlik , şiir dünyasına geleneksel kalıpları kullanıp yaşadığı çağın karakteristik özelliklerini taşıyan tarzda dizeler kaleme alarak girmiştir. Ancak İran’ın köklü sosyal ve siyasî değişimlere sahne olduğu, toplumun son derece önemli değişimler yaşadığı bir ortamda onun şiir tarzı da çeşitli faktörlerden etkilenerek farklılıklar göstermeğe başlamıştır. Meşrutiyet devriminden sonra yazdığı şiirlerinde de çok önemsediği ve kendine göre şiirin temel türü olarak kabul ettiği kaside den vazgeçmemiş, bu türde eserler vermeye devam etmiştir. [10]

Gençlik yıllarında söylemiş olduğu şiirlerinde saray ileri gelenlerini ve hükümdarları öven dizelere yer vermiş olan Ferâhânî’nin gelişen ve değişen şartlar ile şiirinin teması da değişmiştir. İlk şiirlerindeki içerik ve birtakım özellikler, VI./XII. yüzyıl şairlerinden Enverî’nin (öl. 583/1187) şiirlerini andırmaktadır. O da, Enverî gibi bir medhiye şairi olarak ortaya çıkmış, şiirlerinde çeşitli ilgilerle değişik kişilerin övgüsünü konu alan dizelere yer vermiştir. Ancak özellikle gazeteci de olması, sosyal ve siyasî gelişmeleri yakından izlemesi, şairin hayatında olduğu gibi şiirlerinde de önemli değişimlere neden olmuştur. Düşünce dünyasında yaşadığı köklü değişimler sonucu şair, artık millî duyguları harekete geçiren, toplumdaki uygunsuzlukları eleştiren şiirleriyle halkı uyandırmayı hedeflemekte, kalemini halkın problemlerini çözme, toplumun daha iyi bir düzeye gelmesine yardımcı olma amacıyla kullanmaktadır. Artık klasik şairlerin tarzlarını beğenmeyen şair, övgü dolu dizeler ve eski mazmûnlar yerine vatan, millet, ülke sevgisi gibi konuları dizelerine aktarmaktadır. [11]

Daha ne kadar ey güzel konuşan şair,

Sayıp dökeceksin özelliklerini dilberlerin.

Garazınla bazen yerersin övdüklerini,

Översin bazen hırsınla yerdiklerini.

Dem vurursun bazen irfândan,

Söz edersin hakikatten ve mecâzdan.

Övgüsü uğruna belirsiz bir sevgilinin,

Uzatırsın bazen, bazen kısa kesersin.

Eskidi bu efsaneler tümüyle,

Yeniden yeni bir söz söyle.

Eğer söz söylemek istiyorsan,

Bahset bundan sonra vatandan.

Yok vatandan daha güzel sevgili sana,

Muhtaç olduğun için gönül ver vatana. [12]

Bu dizeler, Edîbu’l-memâlik’in İranlı okumuş çevrelerin hemen hemen tamamının eskilerin tarzlarını devam ettirmek isteyen şairlerin tarzına karşı yürüttükleri propagandalara bir itiraz olarak duygularını aktarmaktadır. Onlar, sadece halkın ve toplumun yararına olacak konulara yöneltmeği amaçlamıyor, aynı zamanda bir adım daha ileri atıp sınırları zorlayarak İran kültüründe görülen büyük kültürel değişimin yanı sıra şiirde gelenekleşmiş, kuşaktan kuşağa aktarıla gelmiş birtakım köklü değerlerin de bir tarafa bırakılması ve yeni düşünce ve yeni duygularla yeni sözlerin söylenmesini istiyorlardı. [13]

Kâçârların son dönemlerinde yaşanan kargaşa dolu, çalkantılı günleri ve olumsuzlukları bizzat gözlemleyen Edîbu’l-memâlik , klasik tarzda yetişmiş olmasına rağmen klasik dönem şairlerinin düşüncelerini ve o düşünce yapılarından kaynaklanarak dizelerine aktardıkları yansımalarını, yersiz ve abartılı övgülerini zamanı geçmiş olarak değerlendiriyor, şiirlerinde onları eleştirme konusunda gerekli sözleri söyleyerek yaşadığı dönemde İran’ın önemli problemlerine parmak basıyordu. [14]

Şiirlerinin çoğu bir bakıma sosyal yaşantısı ve siyasî mücadelelerini gösteren dizelerden oluşan Edîbu’l-memâlik ‘in hayatı: biri, şairliğe başlamasından meşrutiyet devrimi öncesi yıllara kadar; diğeri de, meşrutiyet devriminden ölümüne kadar olmak üzere iki dönemde incelenebilir. [15]

İlk şiirlerinde “Pervâne” mahlasını kullanan şair, daha sonra Tebriz’de 1307/1889 yılında Emîr Nizâm’ın önerisiyle “Emîruşşuara” lakabını ve “Emîrî”mahlasını kullanmaya başlamıştır. Muzafferuddîn Şâh tarafından “Edîbu’l-memâlik “ lakabının verilmesinden sonra kaleme almış olduğu şiirlerinde mahlas yerine “Edîbu’l-memâlik” ve “Edîb” kelimelerini kullandığı da görülmektedir. [16]

İyi bir edebiyatçı, hem Farsça ve hem Arapça’da otoriter, edebiyat, tarih, Arap ve İran tarihi konusunda yoğun bilgi ve birikim sahibi olan Edîbu’l-memâlik -i Ferâhânî, şiirlerinde yer yer kullandığı ağır kelimeler ve ifadelerden dolayı sadece kasideleri değil, siyasî ve sosyal içerikli şiirleri de halkın önemli bir kısmı tarafından zor anlaşılabilecek tarzda kaleme almıştır. [17]

A- Şairliğinin birinci dönemi/klasik tarz taraftarı:
Eskilerin tarzıyla yetişmiş, bu dalda üstâd makamına erişmiş şairlerden olan[18], hayatına Emîr Nizâm-i Gerrûsî’nin hizmetinde saray şairi olarak Tebriz’de başlayan Edîbu’l-memâlik, Emîr Nizâm ile birlikte yürüttüğü çalışmaları boyunca birkaç kez meslek değiştirmiş, değişik dönemlerde öğretmen, devlet memuru, editör, gazeteci olarak görev yapmış, bir zamanlar meşrutiyetçilerin önde gelen tebliğcileri arasında yer almış, bir süre de yüksek mahkeme yargıçlığı görevinde bulunmuştur. [19]

Edîbu’l-memâlik , Fars edebiyatı tarihinde “bâzgeşt-i edebî/edebî: edebî geriye dönüş” ya da “edebiyatı yenileştirme” ekolü olarak adlandırılan akımın yetiştirdiği önemli kişiliklerden biridir. Bu ekolün göze çarpan en önemli özelliği, klasik söz ustalarının edebiyatta öngörmüş ve uygulamış oldukları tarzlarını devam ettirmektir. Edîbu’l-memâlik de bu ekolün son halkalarından biri olarak klasik Fars şiirinin şekil ve anlam özelliklerinin tümünü şiirlerinde esas almış, onların ölçüsünde, edebî sanatları, teşbîh, istiare gibi özellikleri kullanarak duygularını abartılı övgü dolu cümlelerle dizelerine aktarmıştır. Genellikle layık olmadıkları halde sultanları ve emirleri övmüş, bununla birlikte yer yer eskiler ve onların şiir tarzlarını eleştirmekten de geri durmamıştır. Daha önce de belirtildiği gibi gelişen şartlar, İran’ın sosyal ve siyasî değişimi yaşadığı o dönemler bu üslubu geri plana itmiş ve yeni söz söyleme zamanının geldiğini kavrayarak bu tarzı bırakmıştır. [20]

Meşrutiyet devrimi, İran’ın siyasî ve sosyal alanlarında çok önemli etkiler bırakmasına rağmen özellikle şiirde çok derin etkilenmeler söz konusu olmamıştır. Bu dönem ve daha sonraki izleyen devirlerde bazı şairler, klasik dönem şairlerinin tarzlarını devam ettirerek halkın ihtiyaçları bulunan alanlarda değil de yine klasik şairler tarzında övgüye de devam ettiler. Kaside tarzında şiir söylemeyi terk etmiş olan Bahâr ve Edîbu’l-memâlik, bu konuda farklı bir konumda bulunuyorlardı. Ancak Edîbu’l-memâlik, medhiye tarzında şiirleri yine de kaleme alıyordu.[21]

a) Şiirinin türü:
Şair bu dönemlerde daha çok kaside ve kıta türündeki şiirlere ağırlık vermiştir. Kasideleri Fars şiirinde alışılagelmiş kasidelerden genellikle daha uzundur. 30.000’i aşkın beyitten oluşan divanında 26 gazele karşın 132 kaside (yaklaşık 7.000 beyit), 300 kıta (3.000 beyitten fazla) yer almaktadır. Şairin mesnevileri de sade ve akıcı bir dilde kaleme alınmıştır. Bunların yanında terkîb-i bend, tercî-i bend ve musammat türünde şiirler de görülmektedir. Bütün bu şiir kalıplarını sosyal, millî ve siyasî duygu ve düşüncelerini dizelerine aktarmak için kullanmıştır. Divanında yer alan şiirlerinde; vatan sevgisi, toplumun çeşitli alanlarında gözlemlediği bozulmuşluk, köylülerin başta maddî problemleri olmak üzere sıkıntılı durumları, yenilikçilik, hiciv, bazı şahsiyetleri övgü, toplumsal eleştiri gibi konular işlemektedir. Bu tür şiir kalıpları Edîbu’l-memâlik ’in hayatının ikinci devresinde daha çok görülmektedir. [22]

b) Kullandığı dil:
Edîbu’l-memâlik , Fars şiirinde geniş ve derin araştırmalar yapan şahsiyetlerden biri olarak lafzî ve manevî sanatları çok iyi kullanan şairlerdendir. Şiirlerinde klasik Fars şiirinin zengin kelime hazinesinden, özellikle Farsça eski kelimeler ve terkipler, o dönemler Farsça’da çok kullanılmayan Arapça ve Türkçe kelimelere yer vermektedir. Şairin şiirlerinde yer yer görülen anlaşılmasında güçlük çekilen beyitlerin zor olmalarının sebeplerinden biri de budur. Şiirlerinin bir diğer özelliği de başta Kur’ân, hadis, Arap ve Fars şairlerinin divanları, musiki, astronomi gibi bilim dalları olmak üzere geniş bilgi birikiminden kaynaklanan tarihî olaylara ve şahsiyetlere yapmış olduğu telmihler ve işaretlere geniş olarak yer vermesidir. Divanında kendini öven dizeler de görülmektedir. Şiirlerinde halkın kullandığı dilden kelimeler ve terkiplere yer vermesi de, divanının daha çok beğenilmesine neden olan faktörler arkasında yer alır. Şiirlerinde batı dillerinden Farsça’ya geçmiş kelimeler de kullanılmıştır.[23] Avrupa edebiyatlarına aşina olması, şiirinde batı düşüncesi, ahlakî özellikleri ile batı dillerinden kelimelerin girmesine sebep olmuştur. Bunlar da, şiirini daha da zorlaştıran faktörler arkasında yer almaktadır.

c) Eski şairleri kendine örnek alması ve nazireler yazması
Birçok şair gibi, Edîbul-memâlik de klasik geleneklere uyarak Farsça ve Arapça ünlü manzumelere nazîre olarak kaside ve kıtalar söylemiştir. Şiirlerine nazîre yazdığı şairler arasında Ğazâyirî-yi Râzî (öl. 426/1035), Ferruhî-yi Sistânî (öl. 429/1037), Menûçehrî-yi Dâmğânî (öl. 432/1040), Nâsır-i Husrev (öl. 481/1088) gibi klasik dönem şairleriyle Ebû Nasr Şeybânî-yi Kâşânî (öl. 1308/1890), Sâlik-i Kirmânşâhî (öl. 1285 hş./1906) gibi çağdaşları yer almaktadır. Bu şiirlerinde adı geçen şairlerin bazı terkip ve mazmûnlarını aynen aktarmış, bunun yanında bazen Arap şair ve yazarları, zaman zaman da diğer milletlerin şair ve yazarlarının mazmûnları ve konularını örnek almıştır. İbn İbrî’nin Târîhu Muhtasari’d-duvel adlı eserinden yaptığı tercümeler, Avrupalı bazı yazarların aşk konulu şiirlerini Farsça’ya çevirisi bunlara örnek verilebilir. [24]

B- Şairliğinin ikinci dönemi/Değişim dönemi
İstibdâd döneminin etkisini ve şiddetini azalttığı Muzafferuddîn Şâh saltanatının son yıllarında özgürlük istekleri ve meşrutiyet söylentileri artık ortaya çıkmaya başlayınca Edîbu’l-memâlik de bu ortamı kendi açısından değerlendirerek şairliği ve diğer alanlardaki faaliyetlerine yeni boyutlar kazandırma gibi birtakım değişimler yaşadı. Yenilikçilik hevesinin kendisine Fransızca öğrenme, Farmasonluk akımına ilgi duyma, şiirlerinde öz Farsça’yı kullanma, halkın kültürüne ve diline yönelme, bütün bunların hepsinden daha da önemli olarak siyasî faaliyetlere katılma, gazeteciliği ve şiirlerinde zamanın siyasî ya da sosyal konularına yönelme gibi özellikler kazandırdığı gözlenmektedir. Şair bu dönemde de eski tarzında kaside kıta vb. klasik şiir kalıplarında şiirlerini devam ettirdi. Ancak daha çok yeni mazmûnlarla musammat, tercî-i bend ve terkîb-i bend türlerinde şiirler kaleme aldı. Bu dönemlerde yazdığı şiirlerin hemen hemen tamamı günlük siyasî ve sosyal konularla ilgilidir. “Surûd” türünü Fars edebiyatında ilk kez kullanan şair, Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî’dir. Bu türü daha çok millî duyguları harekete geçirme amacıyla öne çıkarmıştır. [25]

XVIII. yüzyıldan itibaren edebî türler, birtakım sosyal ve siyasî değişimlerin etkisi altında büyük sarsıntılar geçirdi ve edebiyatta daha önceki dönemlerde görülmemiş yeni konular ortaya çıkmaya başladı. Siyasî, felsefî ve düşünsel tarzda edebiyatı sosyal alana doğru yönelten bu tarzlardan bazıları, “eleştirel edebiyat” adıyla bir yeni edebiyat ve şiir türü de ortaya çıkardı. Söz konusu edebiyat, bazen birtakım siyasî ya da sosyal kurumlar veya hareketleri desteklediği gibi bazen de onları etkinlikleri oranında eleştirmektedir. Voltaire[26], Victor Hugo[27], Maksim Gorkiy[28], Vladimir Viladimirovich Mayakovskiy[29], Jean Paul Sartre[30] gibi ünlü isimlerin eserlerinde bu konulara sık sık rastlanmaktadır. İran’da da o dönemler baskıcı yönetimlere karşı cephe alan, meşrutiyet ve özgürlük taraftarı olarak sahneye çıkan şairler arasında; Muhammed Takî-yi Bahâr, Alî Ekber-i Dihhudâ, Edîbu’l-memâlîk-i Ferâhânî, Mîrzâde-yi Işkî, Eşrefuddîn-i Huseynî/Nesîm-i Şimâl aynı grupta yer almaktadırlar. [31]

Şiirinde edebî sanatlar ve tarzları kullanma taraftarı olan şair, şiirinde meşrutiyet dönemi şiirinin yaygın özelliklerinden olan şiir dilinin halkın diline yaklaşması ve halkın değerleriyle kültürünü esas alması tarzının etkisinde kalmış, böylece klasik şairlerin dizelerinde fazla görülmeyen çok sayıda kelime, terkip ve mazmûn Edîbu’l-memâlik ’in şiirlerinde yer almaya başlamıştır. Şairin bu dönem şiirlerinde görülen önemli özelliklerden biri de, öz Farsça kelimeleri kullanmaya özel bir gayret göstermesidir. [32]

Batı kültürü ve medeniyetiyle tanışan ve Fransızca öğrenen şair, Avrupalı yazarların bazı eserleri üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu batı kültür ve edebiyatından etkilenmiş, özellikle Fransız dili ve edebiyatının etkisinde kalmış, dizelerinde Fransızca kelime ve terkiplere yer vermiştir. [33]

O dönemler İran’da yeni başlayan siyasî ve sosyal birtakım hareketlerden etkilenen şairin şiirindeki klasik içerik gittikçe yerini siyasî ve sosyal ağırlıklı yeni temalara bırakmıştır. “milliyetçilik”, “vatan sevgisi”, “vatanın kaybedilmemesi” şiirinin yeni konuları arasında yer almaya başlamış, özellikle bu konularda birtakım eleştirilere de yer veren dizeleri, meşrutiyet döneminin büyük şairlerinden biri olarak tanınmasında önemli rol oynamıştır. [34]

Şairin dizelerinde yer verdiği önemli konulardan biri de, yaşadığı dönemlerde İran’da yüz gösteren sosyal problemlerdir. Hukuk sistemi ve yargı organlarının bozulmuşluğu bunlar arasında yer alır. Bizzat içerisinde bulunduğu adliye teşkilatının çok iyi bildiği yolsuzlukları, şairin bu kurumda görev yapanları eleştirmeğe, adaletli davranmaya çağıran şiirler söylemesine, ilgililere sert çıkması ve hiciv içerikli mısralar kaleme almasına neden olmuştur. Meşrutiyet dönemi hiciv yazarları arasında Edîbu’l-memâlik -i Ferâhânî’ye de yer verilmektedir. Şiire tamamıyla sosyal bir içerik kazandırmaya çalışan Bahâr, Işkî ve Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî gibi şairler özgürlük, bağımsızlık ve hürriyet i överken baskı ve zulümleri de eleştirmekte ve yermektedirler. [35]

Klasik Fars edebiyatında özellikle Nâsır-i Husrev (öl. 481/1088) bazı kasidelerinde ağırlıklı olarak siyasî konulara yer vermiştir. Meşrutiyet dönemi Fars edebiyatının önemli temalarından biri de siyaset ve sosyal düşüncelerdir. Söz konusu dönemde bu tür kasidelerin en güzel örnekleri verilmiştir. Edîbu’l-memâlik ve Bahâr gibi şairlerin kasideleri, bu türün önde gelen örnekleri arasında yer almaktadır.[36] Klasik dönem söz ustalarının şiirlerinde yer almayan birtakım konular, bu dönemin başta Edîbu’l-memâlik, Bahâr, Ferruhî-yi Yezdî ve diğer şairleri tarafından dizelere aktarılmıştır. Aynı doğrultudaki dizeler daha sonraki dönemlerde Furûğ-i Ferruhzâd ve Sîmîn-i Behbehânî gibi kadın şairler tarafından da kaleme alınmıştır. [37]

C- Gazeteci Edîbu’l-memâlik
Edîbu’l-memâlik -i Ferâhânî, İran’da gazetecilikle de uğraşan ilk şairdir. Bu yüzden Muhammed Takî-yi Bahâr, Alî Ekber-i Dihhudâ, Ferruhî-yi Yezdî ve Mîrzâde-yi Işkî gibi gazeteci şairlerin öncüsü olarak kabul edilmektedir. İran’da bağımsız gazeteciliği başlatan şair, ilk olarak Edeb gazetesini kurmasıyla basın yayın alanına adım atarak ömrünün sonuna kadar gazetecilik ile şairliği birlikte yürüttü. Gazeteciliğe başladığı günden itibaren yenilikçiler ve özgürlük taraftarları arasına katıldı. [38]

Edîbu’l-memâlik ’in müdürlüğü ve başyazarlığında Cerîde-yi Edeb adıyla ilk sayıları 1316/1898 yılında Tebriz’de yayınlanan gazete, daha sonra Edeb adını almış haftalık olarak Tebriz, Tahran ve Meşhed’te üç ayrı dönemde yayınlanmıştır. Bu yayın organında Ferâhânî, siyasî ve sosyal içerikli edebî makaleler yanında bazı şiirlerine de yer vermiştir. Gazetenin son sayısı 1324/1906 yılında yayınlanmış ve ondan sonra kapanmıştır. Bilimsel konular yanında siyasî haberler ve yorumlara da yer vermekte olan gazetenin İranlıların dünya olaylarını ve İran’daki gelişmelerden haberdar olmalarını sağlamış, uyanışlarında önemli görevler yapmıştır. [39]

1321/1903 yılında yayınlanmaya başlanan Îrân-i Sultânî adlı gazetenin başyazarlığına getirilen, 1322/1904 yılı sonlarına kadar bu görevini sürdüren Edîbu’l-memâlik, bir süre sonra 1323/1905 yılında Bâdkube’ye gitti ve orada Ahmed Ağayof Karabağî editörlüğünde Türkçe olarak yayınlanan günlük İrşâd gazetesinde haftada bir gün Farsça ek yayınladı. Bu Farsça ekte yazmaya başladı ve söz konusu gazetenin Farsça ekinin hazırlanması sorumluluğunu da üstlendi. 1323-1324/1905-1906 yılları arasında bu ek toplam 13 sayı olarak yayınlanmıştır. 1324/1906 yılında Millî şurâ meclisinin kurulmasıyla birlikte yayına başlayan, meşrutiyet sonrası İran’ın ilk gazetesi olan Meclis gazetesinin editörlüğüne Edîbu’l-memâlik getirildi. Şair, 1325/1907 yılında ‘Irâk-i ‘Acem adlı gazeteyi kurdu. Bilimsel, siyasî, sosyal, ahlakî ve millî konularda makalelere yer veren bu yayın organı yaklaşık bir yıl süreyle yayınını devam ettirdi. 1332/1914 yılından itibaren İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan yarı resmi Âfitâb gazetesinin müdürlüğü Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî ye verildi. [40]

D- Bilimsel ve edebi kişiliği
Siyâsî hayatının ayrılmaz bir parçası olan gazetecilik dalında da yenilikçi ve özgürlük taraftarı olarak ortaya çıkan Edîbu’l-memâlik, meşrutiyet devrimini arzulamakta ve gerçekleşmesini sabırsızlıkla beklemektedir. Millî meclisin açılmasını sevinçle karşılayan şair, klasik bazı gelişmeleri eleştirmekte ve vatan sevgisini dizeleriyle toplumda derinleştirmeğe çalışmaktadır. Uyanış döneminin önemli şairlerinden çoğunun genel özelliği olduğu gibi onun şiiri de siyasî düşünceleri ve ideallerinin göstergeleri olarak önce gazetelerde yayınlanıp bu yolla halk kitlelerine ulaşıyor, daha sonra da bu şiirler bir araya toplanarak şiir mecmuaları halinde basılıyordu. [41]

Arapça ve Farsça’yı ustaca kullanabilen şair, divanında Arapça serpiştirilmiş beyitler yanında tamamıyla Arapça olan kasidelere de yer vermiştir. Diğer taraftan felsefe, hikmet, astronomi gibi bilim dallarında birikim sahibi, Keldânî dili, Pehlevîce, Türkçe, Fransızca ve İngilizce de bilmektedir. Çeşitli bilim dallarında eserler de kaleme almıştır. Coğrafya konulu, Saykalu’l-mir’ât; yeni astronomi konusunda, Semâ’u’d-dunyâ, Aruzla ilgili, Tâbiş-i Mihr, Fulku’l-meşhûn, Tuhfetu’l-vâlî gibi çalışmaları bunlara örnek verilebilir. Bu eserlerin çoğu günümüze kadar gelememiştir. [42]

Gazelden çok, başta kaside olmak üzere diğer şiir türle­rinde eski şairleri taklit eden Edîbu’l-memâlik meşrutiyet­ten önce diğer şairler gibi Nâsıruddîn Şâh, Muzafferuddîn Şâh ve diğer emirleri övmüş, bunun karşılığında müka­fat beklemiştir. O, meşrutiyet döneminde yenilikçi ve meş­rutiyetçi bir şair olarak karşımıza çıkar. Şiirlerinde meclisin açılışını överken eski yönetim şeklini eleştirir. Halka vatan­severlik duygularını aşılamaya çalışır. Çağdaşı olan diğer şairlerde olduğu gibi “vâtan” teması kasidelerinde memdu­hun yerine geçer. Edîbu’l-memâlik’in vatan şiirleri dışındaki diğer şiirleri halkın anlayacağı kadar sade değildir. [43]

Dîvânı; kasideler, musammatlar, ve tercî-i bendlerden oluşmaktadır. Şiiri, açık bir şekilde yaşadığı dönemin siyasî olaylarından etkilenmiş olan Edîbu’l-memâlik, klasik İran edebiyatı konusundaki derin birikiminin de etkisiyle diğer şiir türlerinden çok kaside dalında daha ustadır. Kaside tarzında, kendisinden önce bu alanda ün yapmış şairleri, bunlar arasında özellikle de Enverî’yi izlemiştir. Arapça’yı iyi derecede bilmesinden dolayı şiirinde bazen terk edilmiş, artık kullanılmayan Arap atasözlerine de yer vermiştir. Bu özelliği şiirinin anlaşılmasını zorlaştırmış ve genele hitap eder özelliğini kaybetmiştir. [44]

Kasidelerinde Nâsıruddîn Şâh, Muzafferuddîn Şâh ve diğer sultanları övmüştür. Meşrutiyet dönemiyle birlikte şiire yeni giren önemli konulardan vatan sevgisinin öne çıktığı kasidelerinde siyasî konular da yer almaktadır. Halkı meşrutiyet ve özgürlük yolunda mücadeleye çağıran şair, özellikle genç şairleri halkın problemlerini dile getiren şiirler yazmaya teşvik eder. Vatan ve millet konulu şiirlerin ön plana çıkması için çalışmalarda bulunur. Meşrutiyet öncesi dönemde kaleme almış olduğu şiirlerinde anlaşılması zor kelimeler, ağdalı bir dil göze çarparken, sosyal içerikli şiirlerinde dili daha sade ve kolay anlaşılır bir yapı kazanmıştır. Meşrutiyet sonrası dönemde kaside türleri arasında yer alan sosyal ve siyasî içerikli kasidelerin öncüsü Edîbu’l-memâlik ile Bahâr gibi şairlerdir. [45]

Şiiri görünüşte zor ve anlaşılması güç bir tarzda olmasına rağmen konuları ve ana temaları, o dönemlerde hem halk kesimleri ve hem de siyasî çevreler tarafından genel kabul gören vatan şiirleri, siyasî ve sosyal konulardan oluşmaktadır. Bunlar dışında onun şiirlerinde ve özellikle de musammatları ya da tercî-i bendlerinde fazla önemli olmayan yenilik belirtileri de göze çarpmaktadır. Şiirinde başta Fransızca olmak üzere Farsça dışında diğer bazı dillerden de kelimeler görülmektedir. Yaşadığı dönemin sosyal yapısı ve siyasî mücadeleleri ile ilgili olayları yansıtması açısından da şiiri özel bir renk taşımaktadır. Musammat türündeki şiirler meşrutiyet dönemiyle birlikte yeniden ilgi görmeğe başlamış ve Eşrefuddîn-i Gîlânî, Edîbu’l-memâlik -i Ferâhânî ile Bahâr gibi şairler bu türde şiirler söylemişlerdir. [46]

Peygamber’in doğum yıldönümü için kaleme almış olduğu ünlü musammatı, şiirinin genel özellikleri ve tarzı hakkında da önemli ayrıntılar vermektedir. 1320/1902 yılında musammat tarzında yazılan ve Meşhed’te yayın hayatını sürdüren Edeb gazetesinde yayınlanan bu şiirde müslüman milletlerin eski zafer dolu parlak günleri dile getirilir. İran halkının perişan durumu gözler önüne serilir. Son beyitlerinde ise İran’ın o dönemlerde içerisinde bulunduğu sıkıntılar dile getirilerek okuyucunun millî duygularının harekete geçirilmesi amaçlanır. [47] Otuz yedi bend halinde kaleme alınan söz konusu musammat’ın birkaç bendinin çevirisi aşağıda verilmektedir:

Kalk ey deveci yükle taht-ı revânı,

Ufuktan görülür oldu Kâve’nin sancağı.[48]

Yükseldi ağacın dalında sesi tarla kuşunun

Katladı hasretimi uzunluğu yolculuğun

Koşarak geç Semâve[49] ırmağını

Gözlerime bak da gör Sâve[50] Gölü’nü

Sinemde görünen de Pars Ateşkedesi[51].

Ey bilgiden daha parlak, akıldan daha arı,

Gördük seni, unuttuk biz bütün bunları.

Bilgi kölendir senin, kulağına küpe takmış,

Akıl etkisiyle düşüncenin sessiz kalmış.

O yakut dudağından, o lezzetli badenden,

Bir bölük mahmûr olmuş, bir grup da şaşırmış.

Bir halk divane olmuş, bir şehir de uyanmış.

Bahçedeki kuşların gagalarını kırptılar.

Reyhan yapraklarının mektuplarını yırttılar.

Pisboğaz sığırlar gül bağında otladılar.

Kurtlar Yûsuf’un peşinden çok koştular.

Sonunda onu pazara saldılar.

Dostlar sattılar onu da, yadlar aldılar.

Yazıklar olsun satana; yazık, yazık alana.

Yazık, yazık bu tarlayı sel almış.

Felaketzede köylüyü uyku almış.

Yüreğimizdeki kan, saf şarap rengi almış.

Yanışından tenimizin ateş almış.

Marifet yanağı, mehtab görünümünü almış.

Akıl gözleri kanlı yaştan perde almış.

Servet sermayesini kaybetmiş; sıhhat hastalanmış.

Şairin klasik dönem kaside ustalarından Menûçehrî-yi Dâmğânî’nin (öl. 432/1040) ünlü musammatından[52] etkilenerek onunla aynı vezinde kaleme aldığı uzun ve oldukça etkili bu musammatında ilk beyitler oldukça duygulu ifadelere yer vermektedir. Daha sonra hamâsî bir renge bürünen şiir, geçmişteki zaferleri hatırlatmakta, Çin, Mısır, Anadolu, Aden, Endülüs, Gırnata, İşbîliyye gibi geniş coğrafyalardaki egemenlik günlerini hasret ve üzüntüyle dile getirmektedir. Bu şiir, şairin dile, sözcüklere ve terkiplere ne derece egemen olduğunun da göstergesidir. Şiirin son kısımlarında bütün bu mazîdeki parlak sayfaların nasıl solduğunu, mükemmel bir tabloyla tasvir edilerek dile getirilmektedir. Gökyüzü artık bulutlu, dumanlı ve karanlıktır. yeri göğü ateş kaplamış, her şeyi kasıp kavurmuştur. Şair, bütün bunlardan herkesi kurtarması için peygamberi yardıma çağırmaktadır. [53]

Nesirde de güçlü ve dönemin önde gelen kalemleri arasında yer alan Edîbu’l-memâlîk, eserlerini daha çok edebî bilgiler ve edebî sanatlar konularında yazmış, daha çok dedesi Mîrzâ Ebu’l-Kâsım Kâimmakâm’ın sade yazım tarzını örnek almıştır. Nesir örnekleri çeşitli dönemlerde müdürlüğünü yapmış olduğu çeşitli gazeteler ve Emîr Bahâdır tarafından 1326/1908’de Tahran’da yayınlanan Şahnâme’nin önsözünde görülebilir. Söz konusu önsöz, aynı zamanda onun klasik dönemler İran tarihi konusundaki geniş bilgisini de göstermektedir. [54]

Edîbu’l-memâlik’in Dîvân’ı, bütün şiirlerini kapsayan şekliyle Vahîd-i Destgirdî’nin açıklamaları ve tashihiyle ilk olarak 1312 hş./1933 yılında Tahran’da yayınlanmıştır. 22.000 beyit civarında şiir içeren divanında şairin yaşadığı çağın sosyal, siyasî ve tarihî olaylarına da önemli ölçüde yer vermektedir. Şiirlerinden seçmeler, Eş‘âr-i Guzîn Ez Dîvân-i Edîb-i Ferâhânî adıyla Mîrzâ Muhammed Hân Bahâdır (Tahran 1313 hş.); Guzîde-yi Eş‘âr-i Edîbu’l-Memâlîk adıyla Ahmed-i Rencber (Tahran 1355 hş.); Berguzîde-yi Dîvân-i Edîbu’l-memâlîk adıyla da İsmâîl-i Tâcbehş tarafından (Tahran 1363 hş.) yayınlanmıştır. Farsça, Arapça ve Türkçe kelimelere yer veren ve Ebû Nasr-i Ferâhî’nin Nisâbu’s-sibyân’ını örnek alan Peyveste Ferheng-i Fârsî adlı manzûm sözlüğü 1302 hş./1923 yılında Ali Nakî-yi Alâussultân tarafından Tahran’da yayınlanmıştır. [55]

——————————————————————————–

[1] Şair, aynı zamanda “Emîrî-yi Ferâhânî” ve “Edîb-i Ferâhânî” diye de bilinmektedir.

[2] Browne, Edward Granville, A Literary History of Persia, Cambridge 1924, IV, 347; Tehrânî, Ağâ Bozorg, ez-Zerî‘a ilâ Tesânîfi’ş-Şî‘a, Necef-Beyrut 1357-1397 hk. IX/1, 66; Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1352 hş., s. 631-632; Muhammed İshâk, Sohenverân-i Nâmî-yi Îrân, Tahran 1363 hş., II, 75-76; Âjend, Ya’kûb, Edebiyyât-i Novîn-i Îrân, Tahran 1363 hş., s. 42; Âryenpûr, Yahyâ, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, Tahran 1372 hş., II, 137; Burka‘î, Seyyid Muhammed Bâkır, Sohenverân-i Nâmî-yi Mu‘âsır-i Îrân, Tahran 1373 hş., I, 376; Şekîbâ, Pervîn, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, Tahran 1373 hş., s. 233; Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Ez Guzeşte-yi Edebî-yi Îrân, Tahran 1375 hş. s. 505; Muhammedî, Hasan Alî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, Tahran 1375 hş., I, 140; Hâkimî, İsmâ‘îl, Edebiyyât-i Mu‘âsir-i Îrân, Tahran 1375 hş., s. 23; Yâhakkî, Muhammed Ca’fer, Çun Sebû-yi Teşne, Tahran 1374 hş., 24; Mîrensârî, Alî, Esnâdî Ez Meşâhîr-i Edeb-i Mu‘âsir-i Îrân, Tahran 1376 hş., I, 75; Hidâyet, Mahmûd, Gulzâr-i Câvîdân, Tahran 1353 hş., I, 151; Tebrîzî, Nazmî, Divîst Sohenver, Tahran 1363 hş., s. 35; Dihhudâ, Alî Ekber, “Edîb-i Ferâhânî”, Luğatnâme-yi Dihhudâ, V, 1085; Kanar, Mehmet, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, İstanbul 1999, s. 219-220; Muniburrahmân, “Adîb-al-mamâlek Farâhânî”, Encyclopeadia Iranica/EIr, I, 459; Keyvânî, Mecduddîn, “Edîbu’l-memâlik”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî/DMBİ, Tahran 1367 hş., VII, 374.

[3] Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî, Dîvân (nşr. Vahîd-i Destgirdî), Tahran 13 hş., Önsöz, yt; Browne, IV, 347; Rypka, Jan, History of Iranian Literature, Dordrecht 1968, s. 375-376; Tebrîzî, Divîst Sohenver, s. 35; Yâsemî, Reşîd, Edebiyyât-i Mu‘âsir, Tahran 1352 hş., s. 20-21; Muhammed İshâk, Sohenverân-i Nâmî-yi Îrân, II, 75; Burkaî, I, 376-377; Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, II, 137; Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 141; Hâtemî, Ahmed, Edebiyyât, Tahran 1373 hş., II, 242; Âjend, Edebiyyât-i Novîn-i Îrân, s. 32-33; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 24; Mîrensârî, Esnâdî Ez Meşâhîr, I, 75; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 374.

[4] Browne, IV, 347; Hâşimî, Muhammed Sadr, Târîh-i Cerâyid ve Mecellât-i Îrân, Tahran 1363 hş., I, 95-96; Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, I, 248; II, 137; Mîrensârî, Esnâdî Ez Meşâhîr, I, 75; “Edîb-i Ferâhânî”, Luğatnâme, V, 1085; Muniburrahmân, “Adîb-al-mamâlek Farâhânî”, EIr., I, 459; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 374.

[5] Browne, IV, 347; Hidâyet, Gulzâr-i Câvîdân, I, 151; Hâşimî, Târîh-i Cerâyid, I, 97; Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, II, 137; Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 145-; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, 25; Mîrensârî, Esnâdî Ez Meşâhîr, I, 75; “Edîb-i Ferâhânî”, Luğatnâme, V, 1085; Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, s. 219-220; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 374-375; Kanar, Mehmet, “Ferâhânî”, DİA, XII, 356.

[6] Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Seyrî Der Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1363 hş., s. 186.

[7] Şemîsâ, Sîrûs, Sebkşinâsî-yi Şi‘r, Tahran 1373 hş., s. 341.

[8] A. g. e., s. 341.

[9] Kedkenî, Muhammed Rızâ Şefî’î, “Ez İnkilâb Tâ İnkilâb”, s. 341.

[10] Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, II, 139; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 375.

[11] Yûsufî, Ğulâmhuseyn, Çeşme-yi Rûşen, Tahran s. 348-349; Zerrînkûb, Guzeşte-yi Edebî, s. 505; Vezînpûr, Nâdir, Medh, Dâğ-i Neng Ber Sîmâ-yi Edeb-i Fârsî, Tahran 1374 hş., s. 518-519; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 375.

[12] Yûsufî, Çeşme-yi Rûşen, s. 350.

[13] Komisyon, Îrânşehr, Tahran 1342-1343 hş./1963-1964, I, 690.

[14] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 142.

[15] Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 375.

[16] A. g. e., VII, 375.

[17] Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, II, 139.

[18] Îrânşehr, I, 690.

[19] Âjend, Edebiyyât-i Novîn-i Îrân, s. 43.

[20] Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 375.

[21] Vezînpûr, Medh, Dâğ-i Neng, s. 489.

[22] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 141-142; Hâkimî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, s. 23; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 376.

[23] Yûsufî, Çeşme-yi Rûşen, s. 350-351; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 376.

[24] Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 375-376.

[25] A. g. e., VII, 376.

[26] Voltaire, François-Maria (1694-1778). Fransız şair, yazar ve filozof.

[27] Hugo, Victor (1802-1885). Fransız şair, roman ve tiyatro yazarı.

[28] Maksim Gorkiy. Asıl adı, Peskhow Alexey (1868-1936). Rus roman ve tiyatro yazarı.

[29] Vladimir Viladimirovich Mayakovskiy(1894-1930). Rus şairi ve tiyatro yazarı.

[30] Jean Paul Sartre (1905-1980). Fransız filozof, eleştirmen, roman ve tiyatro yazarı.

[31] Ferşîdverd, Husrev, Der Bâre-yi Edebiyyât ve Nakd-i Edebî, Tahran 1373 hş., s. 77-78.

[32] Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 376.

[33] A. g. e., VII, 377.

[34] A. g. e., VII, 377.

[35] Kesrevî, Ahmed, Târîh-i Meşrûte-yi Îrân, Tahran 1376 hş., s. 161; Fesâî, Mansûr Restigâr, Envâ-‘i Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1373 hş., s. 253, 409, 684; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 377.

[36] Ferşîdverd, Nakd-i Edebî, I, 143.

[37] A. g. e., I, 143.

[38] Şekîbâ, s. 233-234; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 378.

[39] Browne, IV, 346; Hâşimî, Târîh-i Cerâyid, I, 80-94; Yâsemî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, s. 20; Kâsımzâde, Muhammed, “Edeb”, DMBİ, VII, 317-318.

[40] Browne, IV, 346; Hâşimî, Târîh-i Cerâyid, I, 117-118; IV, 11-12, 183-188; Kesrevî, Târîh-i Meşrûte-yi Îrân, s. 183, 274; Medenî, Seyyid Celâluddîn, Târîh-i siyâsî-yi Mu‘âsir-i Îrân, Tahran 1360 hş., I, 83-84; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 378; Muniburrahmân, “Adîb-al-mamâlek Farâhânî”, EIr., I, 459.

[41] Âryenpûr, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, II, 137; Yâhakkî,Çun Sebû-yi Teşne, 25-26.

[42] Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî, Dîvân (nşr. Vahîd-i Destgirdî), Tahran 1345 hş., Önsöz, yt; Fereciyân Murtezâ-Bârfurûş, Muhammed Bâkır-i Necefzâde, Tanzserâyân-i Îrân Ez Meşrûte Tâ İnkilâb, Tahran 1370 hş., I, 49; Âjend, Edebiyyât-i Novîn-i Îrân, s. 42; Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, s. 220; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 378-379.

[43] Kanar, Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi, s. 220.

[44] ez-Zerî‘a, IX/1, 66; XXIV, 166; Zerrînkûb, Seyrî Der Şi‘r-i Fârsî, s. 186-187; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, 25-26.

[45] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 142; ; Âjend, Edebiyyât-i Novîn-i Îrân, s. 42; Fesâî, s. 522; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, 25-26.

[46] Şemîsâ, Sîrûs, Envâ-‘i Edebî, Tahran 1373 hş., s. 293; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, 26-27.

[47] Yûsufî, Çeşme-yi Rûşen, s. 352; Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 154; Yâhakkî, Çun Sebû-yi Teşne, 27.

[48] Râyet-i Kâve/Dırefş-i Kâviyân: Ünlü İran mitolojik kahramanlarından Kâve-yi Âhenger’in deriden yapılmış bayrağının adıdır. Sâsânîlerin yıkılışına kadar kullanılmış olan ve “Dırefş-i Kâviyân” olarak da bilinen bu bayrak bazı tarihçilerin kayıtlarına ve İran rivayetlerine göre bir milyon altın değerindedir.

[49] Semâve: Fırat nehrinin doğu kıyısında bulunan, Bağdat-Basra demiryolunun ana merkezlerinden biri olan şehir.

[50] Sâve Gölü: Irak’ta Sâve şehri yakınında bulunan gölün adı. Söz konusu gölün suyu, Peygamber’in doğduğu gece kurumuştur.

[51] Zerdüşt dininden olan hükümdarlar zamanında Fars bölgesinde yapılmış olan “Pars Âteşkede”si, hiç sönmeden bin yıl boyunca yanan ateşiyle ün kazanmıştır. İslâmî kaynaklarda, bu âteşkede’nin ateşi de Peygamber’in doğduğu gece kendiliğinden sönmüştür.

[52] Söz konusu kaside,

Hîzîd u hez ârîd ki hengâm-i hezân est,

Bâd-i hunuk ez cânib-i Hârezm vezân est.

matla beytiyle başlamaktadır. (Menûçehrî-yi Damğânî, Divân (nşr. Muhammed-i Debîrsiyâkî, Tahran 1375 hş., s. 153-158).

[53] Yûsufî, Çeşme-yi Rûşen, s. 354-356.

[54] Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 379.

[55] Hidâyet, Mahmûd, Gulzâr-i Câvîdân, I, 151; Keyvânî, “Edîbu’l-memâlik”, DMBİ, VII, 379.

Konular