Sa'di Düşüncesi ve Etkiler

 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58

Sa‘dî, His dea and Influenced
*
ÖZ
Fars edebiyatının ilk akla gelen isimlerinden olan Sa‘dî-i irâzî, Türk
yazar ve airlerinin de çok etkilendii isimlerden biridir. Mesnevinin büyük
ismi Ferîdüddîn ‘Attâr ile rübâîleri farklı ülkelerin dillerine çevrilen Ömer
Hayyâm’ı liste dıı bırakan bazı kaynaklar onu Firdevsî ve Hâfız’la birlikte
Fars edebiyatının üç büyük isminden biri olarak sunarlar. Firdevsî’nin ehnâme
ile üne kavutuu düünülürse îrâz’ın iki büyük ismi Sa‘dî ve
Hâfız’ın Fars edebiyatındaki önemi kendiliinden anlaılır. Eserlerinin
adları ve gazellerinin yakıcılıına istinâden denebilir ki Sa‘dî hüner
Bostân’ı, Hâfız bu Bostân’ın gazel-hânıdır. Sa‘dî’nin Türk air ve yazarları
üzerinde büyük etkisi olmutur. XIV. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında
yetien air ve yazarlar Onun eserlerinden, özellikle de Bostan ve
Gülistan’dan etkilenmi, bu etkiyi eserlerine yansıtmılardır.
Anahtar sözcükler: Sa‘dî, Bostân, Gülistân, Türk Edebiyatı, etki
ABSTRACT
Sa‘dî-i irâzî, who is one of those being prominent in Persian literature,
has deeply impressed Turkish writers and poets. Excluding Ferîdüddîn
‘Attâr who is the biggest poet of Mesnevi, and Ömer Hayyâm whose
poetries were translated to many different languages, some sources have
presented him with Firdevsî and Hâfız’ as one of three leading figures of
Persian Literature. Considering that Firdevsî acquired his fame with ehnâme,
the importance of Sa‘dî and Hâfız in Persian literature is easily
understood. Based on the titles of his works and the causticity of his lyric
poetries (gazel), it may be said that if Sa‘dî is vegetable garden (Bostân) of
talent, Hâfız is singer (gazel-hân) of that vegetable garden. Sa‘dî has always
been influential in Turkish Literature. Since XIV’th century, Turkish poets
and writers have benefited from Sa‘dî, especially from Bostan ve Gülistan,
and reflected his effects in their works.
Key words: Sa‘dî, Bostân, Gülistân, Turkish Literature, nfluence
ars edebiyatının ilk akla gelen isimlerinden olan Sa‘dî-i irâzî,
Türk yazar ve airlerinin de çok etkilendii isimlerden biridir.
Mesnevinin büyük ismi Ferîdüddîn ‘Attâr ile rübâîleri farklı
ülkelerin dillerine çevrilen Ömer Hayyâm’ı liste dıı bırakan bazı
* Kocaeli Üni. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Bl. Öretim üyesi.
F
  
   
TAED 38, 2008, 47-58
kaynaklar onu Firdevsî ve Hâfız’la birlikte Fars edebiyatının üç büyük isminden
biri olarak sunarlar. Firdevsî’nin eh-nâme ile üne kavutuu düünülürse
îrâz’ın iki büyük ismi Sa‘dî ve Hâfız’ın Fars edebiyatındaki önemi
kendiliinden anlaılır. Eserlerinin adları ve gazellerinin yakıcılıına istinâden
denebilir ki Sa‘dî hüner Bostân’ı, Hâfız bu Bostân’ın gazel-hânıdır. Ve, yine
denebilir ki Sa‘dî ilim ve irfan gülistânı, Hâfız da bu gülistânın akıyan
bülbülüdür:
Seher bülbül hikâyet bâ-sabâ kerd
Ki ‘ık-ı rûy-ı gül bâ mâ çihâ kerd
(Seher vakti bülbül, sabah rüzgarına: “Gülün yüzünün akı bize neler etti, neler.”
diye hikâyeye baladı.)
1
Hakkındaki ilk bilgi ve rivâyetlere göre M. 1184 yılında doan ve lakabı
Muslihüddîn olan Sa‘dî, kaba bir hesapla yüz iki yıllık ömrünün otuz yılını ilim
tahsili, otuz yılını seyahat, otuz yılını ibadet ve on iki yılını da tarikat erleri
arasında geçirmi bir airdir. Balangıçta, Badat’ta Medrese-i Nizâmiyye’de
eyh Ebu’l-Ferec b. E’l-Cezrî’nin derslerine katılmı, sonra Batınî bilimleri
örenme düüncesiyle eyh Abdü’l-Kâdir-i Geylânî’nin müridi olmu ve onunla
birlikte hacca gitmitir. Rivâyete göre, sonra hacca 14 kez daha, yaya olarak
gitmi, Rum (Anadolu) ve Hint taraflarında savalara katılıp gâzi olmutur.
Ömrünün son yıllarında îrâz yakınlarında bir tekkeye kapanmı ve 1292 yılında
îrâz'da vefat etmitir. Eserleri eitici ve öretici niteliktedir. Bostân ve Gülistân
en çok tanınan ve okunan eserleridir.
Sa‘dî-i irâzî’nin Bostân ve Gülistân’daki hikâyeleri konu ve kahraman
itibarıyla renkli bir görünüme sahiptir. Sa‘dî’nin gezip gördüü yerler, baından
geçen ya da tanık olduu olaylar, bakalarından dinleyip derledii hikâyeler
geni açılımlı bir yelpazeyi andırır. “Sa‘dî, çeitli kaynaklardan derledii
hikâyeler, bizzat ahit olduu olaylar ve bakalarından duyduu rivâyetlerle
edindii bilgi ve tecrübelerini hikâye ve fıkralar halinde anlatırken sade, çekici
ve anlaılır bir üslûp kullanmı, yer yer tarihî ahsiyetlerden de söz etmitir. (…)
Allah’a karı kulluk, terbiye, ak, muhabbet ve benzeri konuları eitici ve öretici
bir ekilde ilemitir. Çeitli nasihatlar ve ibretli cümlelerle sona erdirdii
hikâye ve sözlerini hep bu amaç için kullanmıtır.”
2 Kendisinden önce yaamı
air, yazar ve eserlerinden izler de taıyan bazı hikâyelerde Kelile ve Dimne ile
1 Hâfız Dîvânı; Çev.: Abdülbâki Gölpınarlı, M.E.B. Yay., st. 1992, s.105, 106.
2 TDV slam Ansiklopedisi; TDV Yay., C 6, stanbul 1992, s. 307.
 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58
eyh Ferîdüddîn Attâr etkisi olduu söylenebilir. iirde hikâye anlatma (tahkiye)
yönteminde vatandaı ve selefi Ferîdüddîn Attâr’dan etkilendii hissini verirken
çadaı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de ona elik eder:
‘Attâr rûy bûd ve Senâî dü-çem-i û
Mâ ez-pey Senâ'î vü 'Attâr âmedîm
3
{Attâr ruh, Senâî de onun iki gözü idi. Biz Senâî ve Attâr'in izinden geldik
(yürüdük).)
Bostân ve Gülistân’ın kahramanlarını hayvanların oluturduu bazı
hikâyelerde ise Beydebâ’nın Kelile ve Dimne adlı eserinin izlerine rastlanır. Tuti
le Karga (Bostân), Kurt Yavrusu, Arı Yavrusu, Deve Yavrusu le Annesi,
Dervile Tilki (Gülistân) bu etkinin sezildii hikâyelere örnek gösterilebilir.
Kelile ve Dimne etkisini düündüren hikâyelerden biri de Gülistân’daki Akbaba
le Çaylak hikâyesidir. Akbabanın biri çaylaa: “Uzaı görmekte benden üstün
mahlûk yoktur” demiti. Çaylak: “Bunu söylemek yetmez. Gel bakalım, ovanın
etrafında ne görüyorsun?” diye karılık verdi. Akbaba bir günlük yol tutan
yükseklikten aaılara baktı: “nanırsan dedi, ovada bir buday tanesi
görüyorum.” Çaylak hayretinden sabredemedi. Yukardan aaı doru süzülmeye
baladılar. Fakat akbaba o tanenin yanına gelir gelmez, ayaına uzun bir
tuzaın iplii düümleniverdi. Zavallı, o taneyi yemek düüncesiyle boynuna
felein kement attıını bilememiti. Her sedef inciye gebe deildir; niancı her
zaman hedefe vuramaz, deil mi? Çaylak: “Sen dümanının tuzaını fark
edemedikten sonra taneyi görmüsün, ne faydası var?” dedi. ittim; akbaba,
boynu kemendin içinde, söyleniyor: “Mukadderattan kaçmanın imkânı yok ki…”
diyordu. Velhasıl ecel, akbabanın kanına kastetmi, kazâ da onun keskin gözünü
balamıtı. Kıyısı görünmiyen bir suda, yüzücünün gururu ie yaramaz.”
4
eklindeki hikâye ile Kelile ve Dimne’deki Bülbül le Bacı hikâyesinin sonucu
arasındaki benzerlik dikkat çekicidir: “Bacı’nın baında gayet güzel bir gül
açtı. Bacı gülüne âık olmucasına, esen rüzgardan korurdu. Bir gün baktı ki
bülbülün biri gül dalına konmu, yapraklarını birer birer koparıyor! Bülbülü
ürkütüp kaçırdı. Üçüncü gün bülbül tekrar gelerek, gülde hiç bir yaprak komadı.
Bunun üzerine Bacı bir kapan kurarak bülbülü tuttu. Kafese koyup hapsetti.
Bülbül: “Ey insafsız adam! Ben sana ne yaptım ki, beni kafese koydun? Eer
sesimi beendiin için yaptınsa, ben zâten senin baının bülbülü deil miyim? "
diye kafese kapatılmasının hikmetinden sual edince, Bacı: " Sen benim o kadar
3 Devletah; Tezkire-i Devletah-I, Çev.: Necati Lugal, M.E.B.Yay., stanbul 1990, s.161.
4
Sadi; Bostan, Çev.: Hikmet laydın, MEB Yay., stanbul 1992, s. 226, 227.
  
   
TAED 38, 2008, 47-58
sevdiim gülü berbat ettin! Cezâlandırmak için, kafese kapattım!" deyince,
Bülbül:" Zâten bir kaç gün zarfında perian olacak bir gülü telef ettim diye,
hürriyetimi çevirmek insaf mıdır?" cevabında bulundu. Bacı, bülbüle acıyıp
serbest bıraktı. Bülbül sevinerek:" Bana geri vermi olduun hürriyetime
karılık, ben de sana haber veriyorum ki, baın filan tarafında bir hazine
vardır!" Ba sahibi, orayı kazarak hakîkaten hazineyi buldu. Fakat merakına
mucib olduu için sormaktan kendini alamadı:" Gömülü hazineyi biliyorsun da,
otlar arasına koyduum kapanı neden bilmedin?". Bülbül cevap verdi:" Senin
kapanın, kazâ ve kaderin bir îcâbı ve iktizâsı idi. Ona karı hikmet gözü kapanır.
Hüküm ve kazaya karı, insan ne kadar açıkgöz olsa, yine de kördür.”
5
Sa‘dî’nin hikâyelerinde toplumun her kesiminden insanla karılamak
mümkündür, kahramanların çeitliliine istinâden hikâye konuları da muhteliftir.
Hikâyelerde çoban, köle, câriye, dilenci, köylü, müstahdem, kapıcı v.b. toplumun
alt kesiminden kii ve meslek erbabı; kadı, müderris, kâtip, asker v.b. devlet
memuru ve orta kesimden insan; vezir, eh-zâde, sadrazam, sultan v.b. üst düzey
yönetici; hâtip, âbid, sûfî, güzel, müneccim, balıkçı, yumrukçu, ahmak, tüccâr,
yolcu, yoksul, zengin, bilgin, öretmen, müsrif, dervi, pehlivân, sarho, zâhid,
âık, sevgili, düman, hırsız v.b. iyi-kötü, olumlu-olumsuz kii ve kiiliklerin adı
anılır, içinde yer aldıkları olaylar anlatılır: “Sadi, fertleri yalnız olarak deil,
geni bir camianın uzuvları olarak görür. Mesut fert ancak nizamlı bir cemiyetin
içinde yaıyabilir. Orada hükümdarlar, vezirler, fakirler, zenginler, derviler,
askerler, memurlar, sanatkârlar, köleler, airler, herkes yerli yerince rolünü alır.
Bu maheri dramın içinde iyilikler mükâfatlandırılır; yaratılıtan gelen
kötülükler, hem de hiç acıma hissi duyulmaksızın cezalarını görürler.”
6
Hikâyelerin bir kısmında Sa‘dî’nin baından geçen olayların ve hayatından
kesitlerin izlerine rastlamak da mümkündür. “Sadi, hikâyeleri farklı konulardan
almı, bunlara seyahatlerini, hâtıralarını, dinlediklerini katmıtır. Bostan’da da
onun hayatına ait bir hayli malzeme vardır.”
7
Babası atabek Sa‘d bin Zengî’nin mülazımlarından olduu ve onun
zamanında doduu için Sa‘dî’yi tahallüs etii (mahlas edindii) söylenen
Sa‘dî’nin mahlasıyla müsemmâ bir air ve yazar olduunu söylemek yanlı
olmaz. eyh Sa‘dî-i irâzî ilim ve Allah (c.c.) akı, ibâdet ve seyahatla geçen
asırlık ömrün imbiinden süzülen iir ve hikâyelerinde mutluluu, mutlulua
ulamanın yollarını öretme çabasında gözükür. Bostân ve Gülistân adlı
5 Beydaba; Kelile ve Dinme, Mütercim: Selahaddin Alpay, Bedir Yay., stanbul 1973, s. 84, 85.
6
Sadi; Bostan, s. V.
7
Sadi; a.g.e., s. IV.
 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58
eserlerinin kıssadan hisse amaçlı küçük hikâyelerinde öüt ve telkinlerde
bulunur. Mahlasının anlamı uyarınca, her iki eserinde de ahlâk dersi veren
öretmen kimlii ile insanlara yaama sevinci ve direnci verir.
Onun yaama sevinci ve direnci vermeye çalıtıı geni zamanların rahat
ve huzurlu insanı deildir. eyh Sa‘dî-i irâzî ölümün kol gezdii bir çada,
Mool akınlarının yüreklere korku salıp insanların genç-ihtiyar, çoluk çocuk
demeden öldürüldüü, devletlerin tarih olduu, ehirlerin yamalanıp
kütüphanelerin yakıldıı, azıkların ve umutların tükendii bir çaın insanıdır.
O’nun üstlendii Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Hacı Bayram-ı Velî’nin
Anadolu’da Haçlı Seferlerine karı halkı iç dünyaya yönlendirmeleri benzeri bir
görevdir. Bu görev savaın eemen olduu dı dünyadan barıın eemen olduu
iç dünyaya yönelmek, huzuru içte aramak, yaralı kalplere merhem olmaya
çalımaktır. “Bu arada mutlu insan konusunu daha geni ve daha sürekli manada
anlamamız gerek. Sadi’nin anlattıı saadet, sadece maddenin, suret’in huzuru
deildir. Dünyada elde edildikten sonra ölümle kesilmiyen, ölümün ötesinde de
devam eden saadettir; ruhun ve mâna’nın saadetidir. nsan dünyada buna göre
hazırlanmalı, karanlık mezarın içine elinde ııkla girmelidir.”
8
Bu görevin bir gerei olarak hikâyelerde doru ve iyi insan olmanın
gereklerini de kavratma çabasındadır. yi insan olma mücadelesinde kiinin Allah
(c.c.)’a karı yükümlülüü, devlete, millete ve kendisine karı sorumluluu; hâl
ve hareketlerini kontrol etmesi de önemlidir: “Olum, iyilik et. Vahî hayvan
tuzakla, Âdemolu iyilikle avlanabilir. Dümanın boynunu lütuflarınla bala; bu
kemendi kılıçla dahi kesmek mümkün deildir. Düman kerem, lütuf, cömertlik
gördü mü artık ondan kötülük gelmez. Kötülük etme. Sonra iyi dostundan da
fenalık görürsün. Kötülük tohumundan iyi bir meyva hâsıl olmaz.”
9 Bu konuyu
ileyen iir ve hikâyelerde gönlü ho tutmanın, insanlara sevgi ve hogörüyle
yaklamanın, yalan, haram, fitne, fesat v.b. kötülüklerden uzak durmanın erdem
ve yararlarına deinir, kulun hatasız olamayacaı, bakalarının hata ve
kusurlarına sevinip onlarla alay etmenin yanlılıına deinir. Ne ekersen onu
biçersin, rüzgar eken fırtına biçer, eden bulur, gülme komuna gelir baına v.b
sözler gerei insanın makam ve konumuyla büyüklük duygusuna kapılmaması,
ne oldum deil ne olacaım düüncesinde olması gereinin altını çizer: “Sen
halka karı yumuak davran ki yarın sana Tanrı da sert davranmasın.
Dükünlerin elinden tutan kimse, bir gün ayaktan yoksun kalırsa ıstırabın esiri
olup kalmaz. Kudretin, mevkiin devam ettikçe yoksulun ve halkın za‘fına karı
8
Sadi; Gülistan, Çev.: Hikmet laydın, MEB Yay., stanbul 1991, s. VII.
9
Sadi; Bostan, s. 116, 117.

 
   
TAED 38, 2008, 47-58
zorbalık etme. Çünkü, birdenbire vezir olan piyade gibi, yoksulun da mevkie,
kudrete erdii vâkidir.”
10
nsanlara bu düünceyi telkin ederken bazen baka air
ve yazarlar ile benzer sözler sarfeder. Çadaı Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
Bülbül-nâme mesnevisinde birkaç kez padiah ve son kez de bahçıvan tarafından
tekrarlanan, mesnevinin anafikri mahiyetindeki
Her ki û bed kerd ân hod resed
Nîkuî-râ nîk bed-râ bed resed
(Kim kötülük yaparsa o kendisine ulaır. yilie iyilik, kötülüe kötülük
ulaır.)
11
beyti ile Sa‘dî’nin Gül-istân’ından aktarılan
Ez-Gül-istân-ı eyh Sa‘dî-i Mollâhu Sırrahu
Her ki koned be-hod koned
Ger nîk ü ger bed koned
*
Terceme li-Mü’ellifi’r-Risâletihi
Her ki ider eylügi nefse ider eylügi
Her ki ider kemlügi nefse ider kemlügi (Ömer Fu’âdî, Bülbüliyye 350, 351)
beyti anlam itibarıyla aynı düünce çerçevesinde söylenmi beyitlerdir.
Sa‘dî’nin Türk air ve yazarları üzerinde büyük etkisi olmutur. XIV. yüzyıldan
itibaren Türk edebiyatında yetien air ve yazarlar Onun eserlerinden, özellikle
de Bostan ve Gülistan’dan etkilenmi, bu etkiyi eserlerine yansıtmılardır. Bu
etkiyi eserine yansıtan air ve yazar bir hayli fazla olup bu air ve yazarlardan ilk
akla geleni 14. yüzyıl mesnevi airi Hoca Mes‘ûd’dur. Süheyl ü Nevbahâr ve
Ferheng-nâme-i Sa‘dî adlı iki mesnevi ile mensur Kelile ve Dimne adlı bir eser
sahibi olan Hoca Mes‘ûd’un Ferheng-nâme-i Sa‘dî adlı mesnevisi Sa‘dî’nin
Bostân adlı eserinden seçilmi parçaların çevirisidir.
13
10
Sadi; Bostan, s. 112, 113.
11 Mevlânâ; Bülbül-nâme, Süleymâniye Ktp., Nâfiz Paa Bl., Nu.:502 (2b-3a); Gencay Zavotçu;
Türk Edebiyatı’nda Gül ve Bülbül Mesnevileri (Mukayeseli Çalıma), Doktora Tez, Atatürk
Üni. Sos. Bil. Ens., Erzurum 1997, C II, s. 2.
*
“Kii, iyi ya da kötü (ne) yaparsa kendine yapar.”
13 Mustafa sen; Tarihi Geliim (balangıçtan XVIII. yüzyıla kadar, Eski Türk Edebiyatı El Kitabı),
Grafiker Yay., 2. bs., Ankara 2003, s. 65.
 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58
Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bâyezîd devri airler sultanı Ahmed Paa’nın
(15. yüzyıl) Dîvânı’nda birkaç kez Sa‘dî’nin adı anılır, Onun sözü ve iiri övülür:
Ho eker-rîz olur Sa‘dî-i îrâz gibi
Ahmed’üñ sözlerin okursa azel-hân-ı Mısır (Ahmed Paa Div., G
84/9)
14
(Mısır’ın gazel okuyanı Ahmed’in sözlerini okursa îrâz’lı Sa‘dî gibi
güzel eker dökücü olur.) beyti, Ahmed Paa’nın Sa‘dî’nin iirlerini beendii,
sözlerini eker gibi tatlı bulduu izlenimi verir. Ahmed Paa’nın
Bûstânın sözümüñ lutfu suyudur suvaran
Ki hemîe ho olur Sa‘dî Gülistân’ı gibi (Ahmed Paa Div., G 314/5)
(Bostanını sulayan, her zaman Sa‘dî’nin Gülistân’ı gibi ho olan
baıımın suyudur) beyti, Sa‘dî’nin her iki eserinin de adını anmakla birlikte
Gülistân adlı eserine karı duyduu beeninin bir göstergesi durumundadır.
Aaıdaki beyitte ise bu kez beeninin odaında Bôstân adlı eseri vardır:
Ola Sa‘dî gibi sözüm bûstân
Nice bûstân belki câdûstân (Ahmed Paa Div., K 2/6)
(Sözüm, Sa‘dî (sözü) gibi Bôstân ola, Bôstân’dan da öte belki câdûstân (büyülü
sözler mekânı))
O’nun iirinden etkilenen baka bir isim, 16. yüzyıl airlerinden
Münîrî’dir. Münîrî, Attâr’ın Bülbül-nâme adlı mesnevisinden esinlenerek yazdıı
Gülen-i Envâr ve Ma‘den-i Esrâr mesnevisinde Sa‘dî’den bir hikâye de aktarır.
Hikâyet-i Tâcir-i Mısrî ki Bul-ı Ma‘rûf Bûd (Cimriliiyle Bilinen Mısır
Tâcirinin Hikâyesi) balıklı hikâyenin
Kitâbında getürdi eyh Sa‘dî
Ki Hak'dan bulmı idi ‘izz ü sa‘di (4084)
eklindeki ilk beytinde mahlasının mutluluk ve yücelik anlamlarına gönderme
yapıp Sa‘dî’yi yücelten Münîrî, arkasından hikâyenin tamamını aktarır:
14 Ahmet Paa Divanı; Hzl.: Ali Nihat Tarlan, Akça Yay., Ankara 1992.
  
   
TAED 38, 2008, 47-58
Mısır’da var-ıdı bir merd-i tâcir
Ki mehûr idi ol beyne’l-ekâbir
ñen bî-hadd idi milki vü mâli
Velî miskîne irmezdi nevâli (4085, 4086)
“Mısır’ın ileri gelenleri arasında malı-mülkü çok olan, fakat yoksullara
yardım etmeyen ünlü bir tacir vardı. Kimseye yardım etmeyen, yurt sevgisinden
yoksun, tek düüncesi mal ve para biriktirmek olan bu tâcir bir gün bir gemiyi
yükle doldurup batı memleketlerine seyahata çıktı. Sevinç içerisinde seyahat
ederken kıbleden esen ters bir rüzgar gemidekilerin ve tâcirin yüreine korku
salar. Geminin sarsıntısı çoaldıkça tâcirin endiesi artar ve malını
kaybetmemek için ellerini açıp Allah (c.c.)’a yalvarır.” Hikâyenin geri kalan
kısmında Sa‘dî’nin okuyucuya öütleri aktarılır.
15
16. yüzyıl airlerinden znik’li Bekâyî de Sa‘dî’den etkilenmitir. Bekâyî
Sultan II. Selîm'in olu ehzâde Murâd'a sunduu Gül ü Bülbül mesnevisinde
Sa‘dî’yi övgüyle anar ve Gül-istân adlı eserinden iki beyit aktarır, akabinde de
beyitlerin Türkçe çevirisini verir:
Hezâr-ı bûstân-ı ‘ilm ü ‘irfân
Ki ya‘nî eyh Sa‘dî sühan-dân
Gül-istân’da ne ho kılmı terennüm
Ki itmi bu iki beyti tekellüm
Be-zikre her çi bînî der hurûest
Dil-i dâned dîn-i ma‘nâ ki gûest
Ni bülbül ber güle tesbîh-hânest
Ki her hârî be-tesbîhe zebânest (Gül ü Bülbül, 13-17)
16
15 Münîrî; Kitâb-ı Gül-en-i Ebrâr ve Ma‘den-i Esrâr, Atatürk Üniversitesi Kütüphânesi (Erzurum),
Seyfettin Özege Salonu, ASL, Satın Alınanlar no.: 100, yk. 145a-148b; Meheddin spir;
Münîrî’nin Kitâb-ı Gül-en-i Ebrâr ve Ma‘den-i Esrâr Mesnevisi (nceleme-MetinSadeletirme),
Doktora Tezi, Erzurum 2004, s. 473-481.
16 Bekâyî-i znîkî; Gül ü Bülbül, Nuruosmâniye Ktp., 4097. yk. 128; Gencay Zavotçu; Türk
Edebiyatı’nda Gül ve Bülbül Mesnevileri (Mukayeseli Çalıma), Yayınlanmamı Doktora Tezi,
Atatürk Üni. Sos. Bil. Ens., Erzurum 1997, C. II, s. 492.
 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58
(Gördüün her ey O’nun zikrinde comaktadır. Ma‘nâ dinini duyan bir gönül
bilir. (Yalnız) o gül üzerindeki bülbül deil, her bir diken dahi O’nu tesbih eden
dildir.)
Eserlerinde Sa‘dî etkisi görülen bir baka isim 16. yüzyıl airi Yahyâ
Be’dir. Yahyâ Be Gülen-i Envâr mesnevisinde anlattıı rüyaları Sa‘dî-i
îrâzî’nin Gül-istân adlı eserinden aktarır. Hikâyet balıı altında aktardıı
rüyalara ntikâl-i Ta‘bîr balıı altında yorumlar getirir. Bu hikâyelerin ilk üçü
mevsimlerle ilgili olarak görülen rüyaların, sonuncusu ise Hz. Yûsuf’un zindanda
iken yorumladıı iki rüya ile ilgilidir. Yahyâ Be’in Gülen-i Envâr
mesnevisinde Sa‘dî’den aktardıı rüya ve tabirlerinden biri aaıda sunulmutur:
Hikâyet
Mîve zamânında meger bir dilîr
Milket-i îrâz’a varur hem-çü îr
Sa‘dî Gül-istân’ına bî-itiyâr
Uradı mânend-i nesîm-i bahâr
Gördi ki ol pâdieh-i ma‘rifet
‘Âlemi gün gibi ider terbiyet
Didi eyâ ey-i belîü’l-beyân
Dün gice düde görürin nâ-gehân
Kh gibi bir ecer-i mîve-dâr
Mîvesini ıldı faîre ni âr
Rz-ı ıyâmetde dönüp atere
Mîveleri dökülür idi yere
Hey’eti gyâ cebel-i Šr idi
Her semer-i mu‘teberi nr idi
ey buyurdı didi kim pâdiâh
Eyleyiserdür seni bir ehl-i câh
Man
ıb-ı âlîden ola fâ’ide
Begler aalar saña ta‘žîm ide
  
   
TAED 38, 2008, 47-58
âh-ı cihân ol kiiye vâı‘â
ıldı o günlerde emîrü’l-livâ
Her yañadan adı aña genc ü mâl
Cum‘a namâzına mi âl-i ricâl
ntiâl-i Ta‘bîr
Hey’et-i âhân ecer-i müntehâ
âhi durur beler aalar aña
Ni‘met ile ol ecer-i mîve-dâr
Mîvesini kıldı faîre ni âr
Böyle dimekdür ki aña ‘an-arîb
Man
ıb-ı âlî ılısar a na
îb
Mîve zamânı anı i‘âr ider
Kim viriser âh-ı vücda semer
17
17. yüzyıl a‘bânî eyhi, air ve yazar Ömer Fu’âdî’nin eserlerinde de
Sa‘dî etkisini görmek mümkündür. Ömer Fu’âdî Efendi, konusunu eyh
Ferîdüddîn ‘Attâr’ın Bülbüliyye’sinden aldıı Bülbüliyye mesnevisinde eyh
Sa‘dî-i îrâzî’nin Gül-istân adlı eserinden aktardıı bir iire yer verir.
Bende hemân bih ki zi-taksîr-i hî
‘Özr be-der-gâh-ı Hudâ âvered
Ver ne sezâ-vâr-ı Hudâvendî
Kes ne-tevâned ki becây âvered
18
(Kulun kendi kusurundan dolayı Allah’ın dergâhında özür dilemesi en
iyisidir. Yoksa, hiç kimse Allah’a olan borcunu layık olduu ekilde ödeyemez).
17 Dukagin-zâde Yahyâ Be; Gülen-i Envâr, Süleymâniye Ktp., Lala smâ’il Nu.: 568/1, yk. 50b,
51a.
18 Külliyt-ı Sa‘dî; Nr.: Muhammed-i Sadrî, Tahran 1384 h., s. 11; Ayrıca bkz.: Sa’dî; Gülistân,
Ter.: Mehmet Kanar, ule Yay., stanbul 2001, s.1,; Gencay Zavotçu; a.g.e., C. II, s. 558, 559.
 
        
   
TAED 40, 2009, 47-58
eklindeki iir, eyh Sa‘dî-i îrâzî’nin tasavvufî düüncelerine deer verdiinin
ve bu düünceleri önemsediinin göstergesidir.
18. yüzyıl airi Sünbül-zâde Vehbî, Sa‘dî’nin eserlerini beenen ve
ondan etkilendii hissini veren bir baka airdir.air, bu etkiyi bir beytinde
kıyaslama ile dile getirir.Beyitte, Sa‘dî’nin eserine “Gülistân” adı verilmesini
hatırlatır ve kendi dîvânına da “Sünbülistân” denilmesini ister:
“Eger yazmı ise Sa‘dî Gülistân
Bu âsâra disünler Sünbülistân”
19
Türk air ve yazarları üzerindeki Sa‘dî etkisi sadece mısra, meyit ve
iirlerle sınırlı deildir. Bazı yazar ve airler Sa‘dî’nin Bostân ve Gülistân adlı
eserlerinin Türkçe’ye çevirilerini yaparken bazıları da bu eserleri erh etme
(açıklama) cesâretini göstermilerdir. u‘arâ tezkirelerinde tanıtımı yapılan ve
geçmi yüzyıllarda Sa‘dî’nin Bostân ve Gülistân adlı eserlerinin erhini yaptıı
belirtilen airlerden ikisi Hevâyî ve Hüseyn Efendi’dir. Bu airlerden mahlası
Hevâyî olan Bursalı (Burûsevî) Mustafâ Efendi “Gülistn u Bstn’a müsta‘idd-
ne erh yazmıdur”
20
cümlesinde belirtildii üzere Bostân ve Gülistân’a iddialı
erhler yazmıtır. Hüseyn Efendi ise “Gülistn’a müsta‘idd-ne erh yazmıdur”
21
. Osmanlı döneminde balayan bu çalımalar cumhûriyet döneminde farklı
yazar ve airlerce devam ettirilmitir.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki Fars edebiyatının büyük ismi eyh Sa‘dî-i
îrâzî, Rûdekî’den Sebk-i Hindî airleri Sâ’ib ve evket’e uzanan çizgide önemli
bir yere sahiptir. Onun Bostân ve Gülistân’daki hikâyelerinde toplumun her
kesiminden insanın adı anılıp öyküsü anlatılır. Hikâyeyi insanları eitmede bir
araç olarak kullanan Sa‘dî âyet, hadîs, atasözü ve deyimlerle destekli, mana ve
yargı yüklü küçük hikâyelerde mutluluun yolunu, insanlıın gereini, iyilik ve
doruluun erdemini, kısaca hayatı okuyucuya kavratmaya çalıır. Dou ve Batı
çevrilen eserleri ile farklı ülke edebiyatlarındaki etkisi O’nun büyüklüünün
göstergeleridir.
19
Süreyya Ali Beyzâdeolu; Sünbülzâde Vehbî, klim Yay., stanbul 1993, s. 49.
20 Gencay Zavotçu; Rızâ Tezkiresi, nceleme-Metin, YL tezi, Atatürk Üni. Sos. Bil. Ens., Erzurum
1993, s. 72.
21 Gencay Zavotçu; a.g.t., s. 76.
  
   
TAED 38, 2008, 47-58
KAYNAKLAR:
Ahmet Paa Divanı; Hzl.: Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, Akça Yay., Ankara 1992.
Bekâyî-i znîkî; Gül ü Bülbül, Nuruosmâniye Ktp., 4097. yk. 128;
Beydaba; Kelile ve Dinme, Mütercim: Selahaddin Alpay, Bedir Yay., stanbul
1973.
BEYZÂDEOLU, Süreyya Ali; Sünbülzâde Vehbî, klim Yay., stanbul 1993, s.
49.
Devletah; Tezkire-i Devletah-I, Çev.: Necati Lugal, M.E.B.Yay., stanbul 1990,
s.161.
Dukagin-zâde Yahyâ Be; Gülen-i Envâr, Süleymâniye Ktp., Lala smâ’il Nu.:
568/1, yk. 50b, 51a.
Hâfız Dîvânı; Çev.: Abdülbâki Gölpınarlı, M.E.B. Yay., st. 1992.
SEN, Mustafa; Tarihi Geliim (balangıçtan XVIII. yüzyıla kadar, Eski Türk
Edebiyatı El Kitabı), Grafiker Yay., 2. bs., Ankara 2003.
SPR, Meheddin; Münîrî’nin Kitâb-ı Gül-en-i Ebrâr ve Ma‘den-i Esrâr
Mesnevisi (nceleme-Metin-Sadeletirme), Doktora Tezi Erzurum 2004.
Külliyt-ı Sa‘dî; Nr.: Muhammed-i Sadrî, Tahran 1384 h., s. 11;
Mevlânâ; Bülbül-nâme, Süleymâniye Ktp., Nâfiz Paa Bl., Nu.:502 (2b-3a);
Münîrî; Kitâb-ı Gül-en-i Ebrâr ve Ma‘den-i Esrâr, Atatürk Üniversitesi
Kütüphânesi (Erzurum), Seyfettin Özege Salonu, ASL, Satın Alınanlar no.:
100, yk. 145a-148b;
Sa’dî; Gülistân, Ter.: Mehmet Kanar, ule Yay., stanbul 2001
_____; Bostan, Çev.: Hikmet laydın, MEB Yay., stanbul 1992, s. 226, 227.
_____; Gülistan, Çev.: Hikmet laydın, MEB Yay., stanbul 1991, s. VII.
TDV slam Ansiklopedisi; TDV Yay., C 6, stanbul 1992, s. 307.
ZAVOTÇU, Gencay; Rızâ Tezkiresi, nceleme-Metin, YL tezi, Atatürk Üni. Sos.
Bil. Ens., Erzurum 1993.
__________; Türk Edebiyatı’nda Gül ve Bülbül Mesnevileri (Mukayeseli
Çalıma), Atatürk Üni. Sos. Bil. Ens., Erzurum 1997.

Konular