LA FONTAINE’İN FABLLARINDA ALEGORİK ÖGELER VE BUNLARIN TEMSİL ETTİĞİ DEĞERLER

Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
39
Özet
Çocuk edebiyatının başlıca kaynaklarından olan fabl; gerek eğitimsel değerinden ve
gerekse imgesel zenginliğinden dolayı özellikle 8�–12 yaş arası çocukların ilgi duydu-
ğu bir edebî türdür. İlk örnekleri neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan fablların bu
denli ilgi ve itibar görmesinde; Fransız edebiyatçısı La Fontaine’in büyük katkıları
söz konusudur. Bu araştırmada; La Fontaine’in masalları alegorik unsurlar bakı-
mından incelenmiş ve bu ögelerin temsil ettiği değerler tespit edilmeye çalışılmıştır.
Orhan Veli’nin çevirisiyle Türkçeye kazandırılan bu eserler tarama yöntemiyle tek
tek incelenmiş; bulgular yeri geldiğince alıntılarla desteklenmiştir. Şiirsel bir üslupla
kaleme alınan fabllarda La Fontaine’in genel olarak insan, bitki ve cansız varlıklara
yer vermekle birlikte en çok hayvanlara yer verdiği görülmüştür. Bu yüzden çalış-
ma, bu türün incelenmesiyle sınırlı tutulmuştur. Fabllarda adı geçen her varlık bir
alegorik unsurdur; yani bir değeri temsil etmektedir. Aslan gücün, at bencilliğin,
balıkçıl müşkülpesentliğin, cırcırböceği tembellik ve sorumsuzluğun, eşek acziyet ve
kabalığın, fare huzur ve gösterişin, gelincik dünya nimetlerine düşkünlüğün, geyik ile
zağar iyiliğin ve bu değerin sömürülmesinin, güvercin yardımseverliğin, horoz küçük
hesaplar peşinde koşmanın, karga aptallığın, karınca çalışmanın ve sorumluluk sahibi
olmanın, köpek rahat yaşama takas edilen sadakatin, kuğu sevimliliğin, kurbağa
açgözlülüğün, kurt özgürlük ve gücü kötüye kullanmanın, leylek akıl gücünün, kuzu
masumiyetin, sinek kendini üstün görmenin, tavuk mal ve bereketin, tilki kurnazlı-
ğın, yılan nankörlük ve geçimsizliğin, keklik kolay elde edilen kazancın ve alay etmenin
simgesidir. Çocuğun hayata hazırlanmasında önemli birer kazanım olan adalet,
kanatkârlık, paylaşım, yardımseverlik, çalışmak, barışseverlik, sorumluluk bilinci,
nezaket, alçakgönüllülük, cesaret… gibi değerler bu semboller aracılığıyla verilmek
istenmektedir. Sonuç olarak; La Fontaine gerçek dünyada duyduğu rahatsızlıkları ve
özlemini duyduğu dünya düzenini adı geçen varlıklar üzerinden somutlaşmaya çalışmış;
her biri evrensel bir nitelik taşıyan bu değerleri en kısa yoldan okuyucuya
sunmuştur.
Anahtar Sözcükler: La Fontaine, fabl, alegorik unsurlar, değerler
1 Doktora Öğrencisi, Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi/Elazığ; y_yenen@hotmail.com
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
40
ALLEGORICAL ELEMENTS AND VALUES THAT THESE
REPRESENT IN LA FONTAINE’S FABLES
Abstract
A major source of children’s literature, fable, because of both pedagogic value and
fictional richness, a literary species of interest, especially in children aged 8-12 years.
Fables whose first examples are almost as old as huminty to see so much interest and
reputation there is a great contribution to the French literati La Fontaine. In this
study, La Fontaine’s fables were examined in terms of allegorical elements and the
values which represented by these elements tried to determine. These works which
offered by Orhan Veli’s translation individually examined by using screening method;
findings are supported by quotations when appropriate. It is observed that La Fontaine
gave place to people, plants and non-living thing in general but most animals
In the fables which written in a poetic style. Therefore the study is limited to review
this species. Every creature which mentioned in fables is an allegoric element, in
other words it represents a value. Some animals represent to different kind of characteristics.
For example, lion is a symbol of power, horse selfishness, heron prissiness,
cricket laziness and fecklessness, donkey inability and rudeness, mouse peace and
show off, weasel indulging in the ware of the world, deer and hound dog goodness and
the exploitation of this value, pigeon philanthropy, rooster pursuit of small accounts,
corvine bird stupidity, ant work and being responsible, dog laid-back lifestyle and exchanged
fidelity, mute swan likableness, frog rapaciousness, wolf freedom and abuse
of power, stork mind power, lamb innocence fly self-righteousness, chicken riches
and plenteousness fox slyness, snake ingratitude and cantankerousness, partridge free
ride gain and jeering. Values such as justice, being content with what one has, sharing,
philanthropy, to work, peaceableness, sense of responsibility, kindness, meekness,
courage etc. Which are one each important achievement in the preparation of the
child’s life are required to be given by means of these symbols. As a result, La Fontaine
has tried to embody ailments in the real world and longing world order strived
on the mentioned creatures and has presented these values which each of a universal
characteristic with the shortest path.
Key Words: La Fontaine, fables, allegorical elements, values
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
41
GİRİŞ
Çocuk edebiyatının önemli kaynaklarından biri olarak görülen fabl;
“kahramanları çoğunlukla hayvan ve bitki gibi varlıklardan oluşan genellikle
soyut bir düşünceyi somut bir örnek etrafında benimsetmeye çalışan hareketli
öyküler”2
olarak tanımlanır.
Fabllar, “özellikle 8–12 yaş grubu çocukların okumaktan ve dinlemekten
zevk aldığı yapıtlardır. Kanaatkârlık, tamahkârlık, kıskançlık, payla-
şımcılık gibi çocuklar tarafından algılanması güç kavramların somut olaylarla
canlandırılarak anlatılması sebebiyle çok önemli bir eğitim aracı olarak kabul
edilmelidir. Fabllar insan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen
özelliklere sahip olduğu için sözlü gelenek içinde yaşatılabilmektedir.”3
Eğitim değeri yüksek olan fabl metinlerinin “kökeni çok eskiye uzanır.
Eski Hint ve yine eski Akdeniz kültürlerinde birbirinden bağımsız olarak bu
tür masallara rastlanmıştır. Fabl türünün bilinen ilk örnekleri, Hint edebiyatında
görülen Pança Tantra (Beş Kitap) Masalları’dır. Bu eser, İ. Ö. V. yy.
da Bahram filozofu Bidpay tarafından Sanskritçe yazılmış. Hint hükümdarı
Debşelem’e sunulmuş ve daha sonra dünya dillerine çevrilmiştir. Masalda kral
aslana danışmanlık eden iki çakalın adıyla Kelile ve Dimne olarak bilinen VII.
yy.’dan kalma Arapça çevirisiyle günümüze ulaşmıştır. Eserde yurt yönetimi
felsefe ve eğitimle ilgili sorunlar dolaylı olarak tartışma ve eleştiri konusu yapılmaktadır.
Birinci bölümdeki anlatılan olaylarda iki çakal kahramanlarından
Kelile açık sözlülüğün ve doğruluğun; Dimne ise yalan ve iftiranın sembolüdür.
Beydeba zulmü ile tanınmış hükümdar Debşem’i hayvan öyküleriyle
uyarmak ve ona doğru yönetim yolunu göstermek istemiştir.”4
Bu eserin yanı sıra Ezop’un masalları da bu türün en yaygın örnekleri
arasındadır. M.Ö. 6.yy.da yaşamış olan yazar üç yüzü aşkın fablı ile alçakgö-
nüllülüğün, tokgözlülüğün, hırslarına teslim olmamanın, sabırlı olmanın, akıl
gücünün… önemini dile getirir. Sadi’nin Gülistan ve Bostan’ı; Mevlana’nın
Mesnevisi; Şeyhi’nin Harname’si… fabl türüne örnek olacak diğer çalış-
malardır. 17. Yüzyıla gelindiğinde ise; Fransız şairi La Fontaine’i görmek
mümkündür. “Temelde insanın kendini beğenmişliğini ele alarak işleyen La
Fontaine’nin fablları bu türün canlanmasına ve diğer uluslarca sevilip kendi
dillerine çevrilmesine vesile olmuştur.”5
Fablları Türkçeye kazandırmış olan Orhan Veli, yazarın yaşamına dair
bilgileri anlattığı yazısında6
; La Fontaine’in 1621 yılında yüksek tabakadan
bir memurun oğlu olarak dünyaya geldiğini; çocukluğunu dağlarda, kırlarda
geçirdiğini ve bu durumun da konularını hep hayvanlar arasındaki vakalardan
almasına neden olduğunu belirtir. Bunun yanı sıra savrukluğuna rağmen, çok
çalışan ve eser veren şairin özgürlüğüne düşkün biri olduğunu; onurlu bir hayat
yaşadığını dile getirir. Bir hayli para sıkıntısı çekmesine rağmen, devrin
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
42
büyük sanatkârlarını korumuş olan XVII. Louis’ye dalkavukluk etmemiş olmasını
ise; buna delil olarak gösterir. Ayrıca; eserlerinde hayvanlar yardımıyla,
insanların kusurlarını, zayıf taraflarını gösterdiğini ve masallarının birço-
ğunu Aesopus (Ezop) adlı eski bir Yunan hikâyecisinin masallarından aldığını
vurgular. Fransız şair de, Ezop’un yapıtlarına esin verdiğini tasdik eder ve bu
durumu açık bir şekilde dile getirir:
“Düşenlerle alay etmemeli hiçbir zaman;
Kim emindir daima mesut olacağından?
Hâkim Aesopus kıssalarında
Türlü misaller verir buna dair;
Benim burada anlatacağım da
Tıpkı onun kıssaları gibidir.” (s. 73)
Yazıldığı dönemde ve sonrasında çok sevilmesine; birçok dile
çevrilmesine rağmen fabllara yönelik tartışmaların yaşandığı görülür. Bazı
araştırmacılar, bu metinlerin yararına vurgu yaparken bazıları da masalları
çocuk eğitimi konusunda sakıncalı görür. Olumsuz tutumuyla dikkat
çekenlerin başında Fransız yazar ve düşünür Jean Jacques Rousseau gelir.
Aynı zamanda bir pedagog olan Rousseau “Emile” adlı eserinde bu durumun
gerekçesini ise şöyle açıklar:
“Emile ezbere hiçbir şey öğrenmeyecektir hatta çok hoş ve sade olan
Lafontaine’in fabllarını bile öğrenmeyecektir çünkü fablların sözcükleri fabllar
değildir, aynı şekilde öykülerin sözcükleri de öykü değildir. Ezberletilen
fablların içerdikleri övgülerin çocukları eğlendirirken yanılttıklarını, kandırdıklarını,
yalan söylediklerini ve övgüler arasında gizlenen gerçeklerin kaybolarak
çocukların yarar sağlamalarına engel olduklarını görememem ve bunlara
ahlak dersi demem nasıl mümkün olabilir?
Bütün çocuklara Lafontaine’in fablları öğretiliyor ama hiçbiri anlamı-
yor bunları; anladıklarını kabul edelim, bu daha kötüdür çünkü bu fabllardaki
ahlak dersi yaşlarına göre o kadar karışık ve orantısızdır ki onları erdemden
çok ahlaksızlığa götürür… Hiçbirimiz kendimizi çocuk yerine koyabilecek
ve çocukluğu çocukluk içinde irdeleyecek kadar filozof değiliz. Şimdi tekrar
ahlak konusuna dönelim. Altı yaşındaki çocuklara, kendi çıkarları için yalan
söyleyen, dalkavukluk eden insanların bulunduğunu öğretmek gerekir mi acaba?”7
Fablların öğretilmesini çocuk saflığı ve masumiyetine pek de uygun
görmeyen yazarın öncelikli gerekçesi; bu eserlerin çocukların yaş düzeyine
uygun olmadıklarıdır. Bilindiği gibi “altı yaş” soyut kavramların verilemediği;
fakat temel değerlerin somutlaştırılarak öğretildiği bir yaş grubudur.
Yeterli bilişsel düzeye ve olgunluğa ulaşamamış çocuklara yalnızca fabllar
konusunda değil, diğer eğitsel araçların (şiir, öykü, oyun…) sunumunda da
temkinli davranılmalıdır. Yani ahlak ilkelerinin yanlış öğretilmesi yahut anlaşılması
yalnızca fabllara indirgenecek bir durum değildir. Masallardaki temel
kavramların, mecazların ve örtük ifadelerin yetişkinler tarafından açıklığa
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
43
kavuşmasıyla bu sorunun aşılması da söz konusudur. Aslında Rousseau’nun
amacı on iki yaşına kadar çocukların kitaplardan uzak durmaları ve hayatın
gerçeklerini kitaplardan değil doğada yaşayarak öğrenmeleridir. Bu yüzden
insana birçok kolaylık sunan kitaplar, onun gözünde olumlu bir değer taşımaz:
“Böylece çocukları bütün ödevlerinden kurtararak onları en büyük sefaletleri
olan kitaplardan da kurtarıyorum. Okumak çocukların belasıdır ve
oyalandıkları tek şey de budur neredeyse. Emile bir kitabın ne olduğunu ancak
on iki yaşında öğrenecektir. Ama hiç değilse okumayı öğrenmesi gerekir
denecektir. Kabul ediyorum; okumak yararlı olduğunda okumayı öğrenmesi
gerekir; o zamana kadar okumak sıkıntı vermekten başka bir şeye yaramaz.”8
Toparlamak gerekirse, Rousseau’nun fabl algısı; kitaplara yüklediği anlam
ve rolle paralellik göstermektedir.
La Fontaine’nin fablları genel olarak kısa olay yazılarına dayanmaktadır.
Bu durum masalların akılda kalmasını sağlamaktadır. Ayrıca mecaz ve
kapalı bağlamlara yer verilmemiş olması verilmek isteneni daha açık ve anlaşılır
kılmaktadır. Kuru ve sıkıcı bir anlatım yerine şiirsel formatın tercih
edilmesi ise çocuğa sanatsal zevk ve beğeniyi aşılamaktadır. Fabllarda yer
ve zaman ögeleri belirsizliğini korumakla beraber kahramanların, çoğunlukla
insan dışındaki varlıklar olduğu görülmektedir. Masallarda her olay; ana güç
ve karşı güç arasındaki eksende gerçekleşmektedir. Şahıs kadrosunun iki veya
üç varlıkla sınırlandırılması henüz soyut işlemler dönemine geçmemiş çocuklar
için aranılan bir özelliktir. Nitekim “bu durum çocukların her kahramanın
özelliğini aklında tutması ve özdeşim kurabileceği kahramanı seçebilmesi için
önemlidir. Az sayıdaki kahraman, çocuklara hem fiziksel özellikleri hem de
eylemleriyle”9
tanıtılmaktadır.
Hayvanlara ilgi ve duyarlılığı artıran masallar aynı zaman da genel
kültür bakımından da önem arz etmektedir. Farenin dişleriyle ağını kemirdiği;
yılanın eğe yiyemeyeceği; kurbağaların gölün kıyısındaki bataklık ve sazlık
alanlarda yaşadığı; geyiğin otlarla, uzun gagalı balıkçıl kuşunun sudaki canlı-
larla beslendiği beslendiği; katırın eşek ile kısrağın çiftleşmesinden meydana
geldiği… gibi daha pek çok bilgi La Fontaine’in güçlü gözlem gücünün ve
daha çocuk yaşlarda diğer canlılara duyduğu merakın ürünüdür. Fabllarda adı
geçen her varlık bir sembol niteliği taşımakta; iyilik, doğruluk ve güzelliğin
karşısında birer karşı güç olan kötülükler ise; yine birer alegorik unsur olarak
yerini almaktadır. Bilindiği gibi “bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha
kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle,
benzetmelerle göz önünde canlandırma işi”10 olan alegori; kişileştirme sanatı
üzerinde yükselen “kıssadan hisse”lere temel olmaktadır. Edebî metin
böylelikle eğitime hizmet eden öğreticilik ilkesini de gerçekleştirebilmektedir.
“Bütün bunların ötesinde masal, gerçek dünyanın basitleştirilmiş bir modeli
gibidir. Aynı zaman da çocuğun dünyaya ilişkin bilgileri ve deneyimleri
edinmesinde yardımcı bir araçtır. Bu nedenle bütün masallarda gerçeğin indirgenmiş
halini karşıtlıklar halinde buluruz. Her zaman güçlünün karşısında bir
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
44
güçsüz, akıllının karşısında bir aptal, zenginin karşısında bir yoksul bulmak
mümkündür. Bu karşıtlıklar her ne kadar masalın tek yanlı bakış açısını gösteriyorsa
da, çocuk gerçekliği açısından baktığımızda kendi içinde tutarlı ve
önemli bir noktadır. Çünkü çocuk yaşamın nesneleri, çevresindeki insanlar ve
olaylar karşıt değerlerle vardır. İnsanlar ya iyidir ya kötüdür. Çocuğun değerler
sistemindeki bu tek yanlı ve doğal bakış açısı, masalın benzer özellikleriyle
örtüşmektedir. Bu çerçevede masalları, sembollere dönüşmüş, dahası iliş-
kilerin basitleştirildiği kurmaca dünya içinde yaşamın gerçeklerine gönderme
yapan bir tür olarak da görebiliriz.”11
Bu çalışmada La Fontaine tarafından kaleme alınan fabllar; alegorik
ögeler ve bunların temsil ettiği değerler bakımından incelenmiş; mevcut bulgular
tarama tekniği ile ortaya çıkarılmıştır. Araştırılmaya konu olan kitapta
toplam elli bir fabl örneği bulunduğu ve her fablda yalnızca bir olayın anlatıldığı
görülmüştür. Genel olarak iki varlığın konu olduğu masallarda hayvanlar
(aslan, at, balıkçıl, cırcırböceği, eşek, fare, gelincik, geyik, güvercin, horoz,
karga, karınca, köpek, kuğu, kurbağa, kurt, leylek, kuzu, sinek, tavuk, tilki,
yılan, zağar); bitkiler (meşe, kamış); insanlar (oduncu, sarhoş ve karısı, ah-
çıbaşı, avcı, köylü, çiftçi ve çocukları, sütçü kadın…) ve diğer cansız varlıklar
(dağ, eğe) yer almaktadır. Fabllarda daha çok hayvanlara yer verildiğinden
çalışma; bu türün incelenmesiyle sınırlandırılmıştır.
Fabllarda Yer Alan Alegorik Ögeler ve Bunların Temsil Ettiği Değerler
Fabllarda aslan imgesi hem yüce gönüllülüğü hem de güç ve cesareti
simgelemektedir. “Arslanla Fare” isimli metinde aslanın bir fareye zarar vermekten
kaçındığı ve günün birinde aynı fareden yardım gördüğü anlatılır:
“Pencesi dibinde bir arslanın,
Dalgınlıkla bir fare topraktan çıkıverdi.
Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın;
Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi. (s. 35)
La Fontaine bu masalı ile güç ve iktidar sahibi insanların günün birinde
sıkıntıya düşebileceğini ve hiç ummadığı insanlardan yardım görebileceğini
anlatmak ister:
“Kimin aklına gelir ki bir an,
Fareye işi düşer arslanın?
Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan.
Gitti tutuldu bir ağa.
Ne çırpınma, ne kükreme… Kâr etmez tuzağa.
Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını
Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet.” (s. 35)
La Fontaine güç ve cesareti aslana yakışır görür. Pencesi, heybeti, kükremesiyle
gerçek dünyada hayvanlar âleminin önderi olan aslan fabllarda da
hayvanların şahı olarak geçer. Öyle ki ismi bile diğer sakinleri korkutmaya
yeterdir. Fakat gücün bu simgesi; kibirlenmemekte; ayrıca yeri geldiğinde di-
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
45
ğer canlılardan yardım istemesini bilmektedir. “Arslanla Eşek Avda” isimli
masalda iyi bir av yakalama çabası içinde olan aslanın eşekle işbirliği yapması
buna örnektir.
“Hayvanların şahı bir gün avlanmaya kalktı:
Şöyle güzel bir bayram yapacaktı.
Arslan kısmının avı da serçe olamaz ya;
Semiz danalar, geyikler olmalı mutlaka.
Bu işi hakkıyla başarmak için,
Bay arslan, davudi sesli eşeğin
Yardımından faydalanmak istedi.
– ‘Yardımından bağırmaktan ibarettir. ’ Dedi. (s. 56)
La Fontaine “aslan” karakteri ile asıl olanın güç sahibi olmak değil;
bunu doğru kullanmak olduğunu dile getirmek ister. Nitekim eşeğin sesinden
faydalanan aslan avını bir bir ele geçirir.
“Gerçekten de ormandakilerin hiçbirisi
Alışık değildi eşek sesine.
Altı üstüne geliyordu sanki havanın;
Bir korkudur aldı sakinlerini ormanın;
Kaçmaya başladılar. Arslanın pençesine
Düşüyorlardı hepsi, akın akın” (s. 56)
Zağar, iyiliği ve bunu istismar eden kişileri temsil eder. La Fontaine
“Dişi Zağarla Arkadaşı” adlı masalda insanların çeşit çeşit olduğunu, iyilerin
yanı sıra kötülerin de olabileceğini anlatmak ister. Yazar, iyilikten anlamayan
kişilere yardım edilmemesi gerektiğini; aksi takdirde bunların boşa çıkaca-
ğını hatta insanı zarara uğratacağını vurgulamak ister. Bu fablda öne çıkan
bir diğer görüş ise; iyilik yapmada ölçülü olmak gerektiğidir. Aşağıda yer
alan dizelerde, evini doğurmak üzere olan arkadaşına açan bir zağarın düştüğü
müşküliyet anlatılır:
“O müddet de bitti, yeniden geldi seninki,
Evini barkını istemeye.
Öbürü dişlerini göstererek dedi ki:
– ‘Biz varız senin kulübeni terk etmeye;
Elindeyse at bizi dışarı. ’
Büyümüştü çünkü çocukları.
Soysuza bir şey verme, sonra pişman olursun;
Alamazsın verdiğini geri;
Çekişirsiniz, ileri geri;
Hâkimlere gider, yorulursun.
Yüz versen astarını da ister,
Elini uzatsan kolun gider.” (s. 33)
Masallarda geçen “kuzu” imgesi tehlikelerden kendini koruyamayan,
zayıf, masum, saf ve güçsüz insanları temsil eder. Kuzunun bir yavru olması
La Fontaine’in gerçek dünyada daha çok çocukları sembolize ettiği savını
destekler. “Kurtla Kuzu” adlı masalda yalnız başına gezen bir kuzunun susuz-
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
46
luğunu dindirmek için eğildiği pınarda kurtla karşılaşması ve avlanmaktan
kurtulamaması anlatılır. Nitekim kendini korumaktan yoksun insan yavrusunu
bir başına gerçek dünyanın içine bırakmak onları tehlikelere açık hale
getirmek olarak algılanabilir.
Güvercin, iyiliğin ve yardımlaşmanın göstergesi olarak yer alır. Fiziksel
unsurları bakımından sevimli bir varlık olan güvercinin güzel değerleri
temsil etmesi yazarın iç ve dış bütünlük arasındaki ilişkiye dikkat çekmek
istediğini vurgular. “Güvercinle Karınca” adlı masalda güvercinin merhameti
ve karıncaya yardım etmesi anlatılır:
“Dere başında su içecekti bir güvercin.
Tam eğiliyordu, bir karınca düştü suya.
Bir koskoca ummanın ortasında, boş yere,
Çırpınıyordu tekrar kıyıya çıkmak için.
Güvercin de merhamete geldi birdenbire;
Suyun üzerine bir çöp parçası bıraktı.
Karınca da o çöpe tutunup kurtulacaktı.
Kurtuldu da. İşte tam o sırada…” (s. 36)
Kimi zaman her söylenene inanmayan uyanık kimseleri temsil etmekle
beraber “horoz” figürüyle genel olarak küçük hesaplar ve çıkarlar peşinde
koşan ve tek kaygısı günü kurtarmak olan basit insanların anlatıldığı görülür.
La Fontaine “Horozla İnci” masalında değerli bir inci bulan ve bunu biraz darı
karşılığında satan horozun hikâyesine yer verir. Bu anlatıdan çıkarılacak dersi
cahile miras kalan kitap örneği ile daha da somutlaştırır:
“Bir cahile bir kitap miras kalır;
Cahil de hemen, bu kitabı alır,
Yol üstündeki kitapçıya uğrar;
Der ki:– ‘Bu kitabı vereyim sana,
Yerine üç beş kuruş ver bana;
O benim daha çok işime yarar. ’ ” (s. 29)
Ecza, kozmetik alanlarında işlevsel bir role sahip olan yılan ne yazık
ki bugün bile toplum nezdinde soğuk ve sevimsiz bir var varlık olarak bilinir.
Bu durum her yılanın zehirli olabileceği düşüncesinin kökleşmesinden
kaynaklanmaktadır. La Fontaine de bu varlığa güzel nitelikler yüklemez. İç
dünyasındaki huzursuzluğu sağa sola çatmakla gidermeye çalışan insanlar ile
nankör kişiler yılan figürü ile sembolleştirilir. “Köylü ile Yılan” masalında
anlatılan sinsilik ve hainlik “koynunda yılan beslemek” deyimine ilham verdiğini
düşündürecek niteliktedir.
Fabllarda geçen “sinek” figürü kendini önemli gören, büyük işlere imza
attığını düşünen vasat ve zayıf karakterli kişileri temsil eder. Yazar, ruhun
hakirliğini cüssenin büyüklüğü ile özdeşleştirmeye çalışır. Ayrıca, dünyada
her canlının bir önem arz ettiğini belirtmekle beraber, insanoğlunun başarıyı
yalnızca kendine mal etmesini ve ukala tavırlar içine girmesini açık bir dille
eleştirir. La Fontaine’i üzen bir diğer nokta ise; bu tip kişilerin sayısının azımsanmayacak
derecede olduğudur:
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
47
“Dünyada işte böyle işgüzarlar doludur.
Her şeye burunlarını sokarlar.
Sanki onlarsız bütün işler durur.
Türlü ukalalıklar ederek can sıkarlar.” (s. 88)
Deyimleşmiş bir ifade olarak dile geçen “Altın yumurtlayan tavuk” ifadesi
varlığını yine fabllara borçludur. La Fontaine aynı adı taşıyan masalında
her gün altın yumurtlayan tavuk ile sahibi arasında yaşananları anlatır. Özetle;
tavuk değerini bilenler için mal, mülk, berekettir. Kolay yoldan insana sunulan
bir refah kapısıdır. Fablların en genel anlamı içerdikleri düşünüldüğünde
insanların kendisine faydası olan varlıkları yok etmemesi gerektiği yargısına
ulaşılır. Böylelikle insanoğlu doğaya zarar vermemeli, dünyayı süsleyen ve
yaşamını temin eden bitki ve hayvanlara gereken değeri göstermelidir. Ayrıca
yaşam diğer insanlarla güzeldir. Her insan, her topluluk; mutluluk zincirinin
bir halkasıdır. Medeniyetin yaratıcısı bu varlığa kıyımlar, savaşlar değil; barış
ve huzur yakışır; çünkü güzelliklerin yok olmasından en büyük zararı görecek
olan yine insanoğlunun kendisidir.
Kurbağa, masallarda sıklıkla geçen hayvanlardan biridir. Yazar, onun
bedensel özelliklerini ustaca gözlemleyerek, karakter özellikleriyle ilişkilendirmeye
çalışır. Bilindiği gibi kurbağaların gözleri diğer hayvanlara oranla
biraz daha yukarıdadır. Bu fiziksel özellikten hareketle La Fontaine “kurbağa”
figürü ile yeteneklerini küçümseyen ve gözü yükseklerde olan kişileri eleştirmek
ister.
“Dünya böyle budalalarla doludur işte;
Nicelerin gözü asilzadeliktedir.
Kimininki ağalık, beylikte,
Kimininki şehzadeliktedir.” (s. 15)
Yazar “Başlarına Kral İsteyen Kurbağalar” adlı eserinde açgözlülüğün
olumsuz sonuçlarını, güzel değerlerin kıymetinin bilinmesi gerektiğini anlatır.
İnsanoğlu hep daha fazlasını istemekle elindekileri de kaybedecek duruma dü-
şebilir. Nitekim demokrat bir şekilde yaşayan kurbağalar bu durumdan sıkılıp
Tanrı’dan bir kral isterler. Halim selim bir insan olan kraldan da şikâyet eden
kurbağalar bu kez zalim bir turnanın hükmü altına girerler. Kanaatkâr olmamanın
neden olduğu durumu La Fontaine şu sözlerle açıklar:
“O vakit Tanrıları der ki: – ‘Siz çok oldunuz!
Hep keyfinizle mi iş göreceğiz?
Pekala bir hükümet kurmuştunuz;
Onu muhafaza edecektiniz;
Etmediniz. Hiç olmazsa ilk kralınızla
–Ne halim selim kraldı!– yetinseydiniz ya!
Düşmemek için daha beterine. ’ ” (s. 41)
Yazar “Karga” figürü ile başkaları tarafından övülmekten hoşlanan aptal
ve ahmak insanları temsil eder. “Karga ile Tilki” adlı masalda kulağa hoş
gelen ve onur okşayıcı her söze aldanılmaması gerektiği vurgulanır. “Her dal-
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
48
kavuk bir alığın sırtından geçinir;” (s. 14) cümlesi bu çalışmadan çıkarılacak
temel yargıdır.
Yazar “leylek” imgesi ile akıllı ve yardımsever insanları anlatmak ister.
“Kurtla Leylek” masalında boğazına bir kemik kaçan ve boğulmak üzere
olan kurda leyleğin yardım elini uzatması; “Tilki ile Leylek”te ise; yine aynı
varlığın, kabalığa ve şiddete başvurmadan nezaket kuralları çerçevesinde dü-
zenbaz kişilere gereken dersi vermesi anlatılır.
“Geyikle Asma” masalından hareketle; geyiğin nankör ve hain kişileri
temsil ettiğini söylemek mümkündür. Burada anlatılanlara göre; bir geyik
kendini düşmanlarından saklayan, aynı zamanda yeri yurdu olan asmanın
yapraklarını yemeye başlar. Gizlenecek yeri kalmadığı için de kolayca yakalanır
ve boğazlanır. La Fontaine böylelikle yaşadığı yere hainlik edenleri
ölümle cezalandırmış olur. Bu bağlamdan hareketle sadakatin önemi bir kez
daha vurgulanmış olur.
“Balıkçıl” kuşu ile kibirli olmanın ve müşkülpesentliğin eleştirisi yapı-
lır. Yazar aynı adı taşıyan fablı ile acıkmasına rağmen önüne çıkan her yemeği
beğenmeyen, kendine daha lezzetli yemekleri layık gören; fakat sonunda bir
sümüklüböceğe razı olan kahramanın düştüğü durumu gözler önüne serer. Bu
eserden çıkarılacak iletiyi ise oldukça açık ifade eder:
“Pek o kadar müşkülpesent olmayın.
Bu dünyada, en fazla, uysallar rahat eder.
Aç gözlülük ederseniz, eldeki de gider;
Hiçbir şeyi küçük görmeyin sakın.” (s. 64)
“Gelincik” masallarda; yarınını düşünmeyen ve dünya nimetlerine düş-
kün insanları temsil eder. Anlatılanlara göre günlerden bir gün hasta ve zayıf
bir gelincik daracık bir delikten geçerek ambara girer. Buradaki buğdaydan
gerektiğince istifade eder. İyice semirince dışarı çıkmak ister; fakat bu, mümkün
değildir. Yazar, bu işin çözümünü ise farenin ağzından şu sözlerle anlatır:
“Zayıf girdiğiniz zayıf çıkmanız gerek yine.
Başkalarına da söyleyebilirim bunu;
Korkum şu ki çapanoğlu çıkar işin sonu;
Bırakalım hepsini hallerine.” (s. 77)
Kurt eserlerde sıklıkla adı geçen hayvanlardan biridir ve –“Kurtla Kö-
pek” masalı dışında– genel olarak olumsuz değerlerin sembolü olarak görü-
lür. Güç ve iktidarı kötüye kullanarak haksızlık etmek (Kurtla Kuzu), iyiliğe
kötülükle karşılık vermek (Kurtla Leylek) neredeyse onun karakteristiğiyle
özdeşleşir. Öyle ki bu kökleşmiş ön yargılar; bu varlığın günün birinde hiçbir
delile dayanmadan, iftiraların gölgesinde yargılanmasına ve suçlu görülmesine
neden olur. La Fontaine kurdun kabarık suç defterinden dolayı “Boşa gitmez
kötüye bir ceza verilince.” (s. 30) savını ileri sürse de kanımızca bu durum
doğru değildir; çünkü adalet hükmü; şüphe, ihtimal ve sezgilere göre değil;
kesin kanıtlara göre verilmelidir. Ayrıca her kötünün de bir gün haksızlığa
uğrayabileceği fikri, göz ardı edilmemelidir.
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
49
“Kurtla Köpek” adlı fablda kurdun farklı bir yönü; özgürlüğe olan düş-
künlüğü konu edinilir. Kurt; güzel, besili, tüyleri tertemiz bir köpek gibi bağlı
yaşamaktansa; çiroz kalmayı ve serbestçe dolaşmayı tercih eder; çünkü hürriyeti
onun en değerli varlığıdır:
“ – ‘Bağlamak mı, serbestçe dolaşamaz mısınız?
–Pek dolaşamayız, ama ne çıkar?
–Ne mi çıkar? Yerinde dursun saltanatınız.
Hani hazineler bağışlasalar
Zerre bile feda edemem hürriyetimden, ’
Diyip bizim kurt oradan uzaklaştı hemen.” (s. 18)
Kurt gibi fabllarda sıklıkla geçen bir diğer hayvan ise tilkidir. Bu varlık;
oldukça uyanık, kurnaz, ikna etme yeteneği yüksek, karşısındakinin zayıf
noktasını anlamada başarılı, hilekâr ve kötü niyetli kişileri temsil eder. Kısacası;
zekâsını, yeteneğini, becerisini, zamanını yalnızca kişisel hırs ve çıkarlarına
alet edenlerin sembolüdür.
La Fontaine “Karga ile Tilki” masalında karganın ağzından bir parça
peyniri koparmak için iltifatlar eden (!) tilkinin samimiyetsizliğine yer verir:
“Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
– ‘Oooo! Karga cenapları, merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa,
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bu ormanın. ’ ” (s. 14)
Yazar “Horozla Tilki” masalında ise yine hile ve entrikayla avını ele
geçirmek isteyen tilkinin oyununa yer verir:
“Görmüş geçirmiş, anasının gözü bir horoz
Tünemiş bir ağacın dalına.
Kurnaz tilki, sesini yumuşatarak, ona
Dedi ki:–‘Kardeşçiğim, artık dostuz;
Barış oldu hayvanlar arasında.
Müjde getirdim sana in de bir öpüşelim;
Ama Allah aşkına oyalanma;
Çünkü bilirsin ya, başımdan aşkın işlerim. ’ ” (s. 50)
“Tilki ile Leylek” masalından tilkinin bencil, düzenbaz yönüne temas
ederken; “Tilki ile Üzümler” masalı ile başarısızlığını kendine değil, başkalarına
mal eden; yeteneklerini değil; sahip olamadıklarını küçümseyen insanları
sembolize eder.
Fabllarda yer alan At; bencil, saygısız, kibirli ve merhametsiz kişilerin
sembolüdür. Yazar “Atla Eşek” masalında insanlığı olmayan bu tür kişileri
yerden yere vurur. Yine aynı masalda adı geçen eşek ise; yardıma muhtaç düş-
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
50
kün kimselerin temsilcisidir. Zayıf ve aciz görünümünün yanı sıra bu varlığın
kimi zaman kaba insanları, kimi zaman gösteriş budalalarını kimi zaman da
ucuz kahramanlıklara soyunan ahmak kişileri anlatmaya çalıştığı gözlerden
kaçmaz. Yazar bu tür insanların sayısının oldukça çok olduğunu şu sözlerle
dile getirir:
“Dünyada bir sürü kalpazan vardır;
Doğrusu pek benzerler buradaki eşeğe.
Aslında hepsi uydurma bahadır,
Adları çıkmıştır kahraman diye.” (s. 60)
Köpek; rahat yaşamak uğruna özgürlüğünü bile feda etmekten çekinmeyen
maddiyatçı insanları temsil eder. Dünya nimetlerinden mahrum olmama
sadakat ve birlikteliğe esin olacaktır.
“ – ‘Hiç! Dedi köpek, sadece adam kovalamak.
Vazifeniz yabancılara şiddet,
Evdekilere hürmet göstermekten ibaret.
Ama karşılığında neler, neler!
Sizindir artık evin sayısız yemekleri.
O ne piliç, o ne kuş yemekleri!
O ne sonsuz okşanıp sevilmeler! ’ ” (s. 17–18)
La Fontaine’in meşhur “Cırcırböceği ile Karınca” masalından hareketle
çalışkanlığın, gelecek kaygısını taşımanın, sorumluluk bilincine sahip olmanın
Karınca imgesinde; umursamazlığın, tembelliğin ve ehli keyifliğin ise;
Cırcırböceği imgesinde somutlaştırılmaya çalışıldığı görülür. Fakat yazar bu
varlıkların kişilik özelliklerinde biraz abartıya kaçmış, insanları çalışanlar ve
eğlenenler olarak iki keskin kutba ayırmıştır. Oysa zamanını daimi bir eğlence
içinde geçirmek ne denli yanlışsa; yaşamı salt çalışmaktan ibaret görmek de
o denli yanlıştır. Makul olan yerine ve zamanına göre ölçülü davranabilmek;
orta yolu tercih etmektir.
Masallarda geçen keklik kimi zaman kolay elde edilen kazancın kimi
zaman da başkalarıyla alay etmenin göstergesi olur. “Güvercinle Karınca” ve
Tavşanla Keklik” masalları bu değerlerin ele alındığı bölümlerdir. Şair kolay
elde edilen kazancı “çantada keklik” (s. 36) ibaresiyle dile getirirken; baş-
kalarıyla alay eden kişileri de bu varlığın şahsında aynı akıbetle cezalandırır.
“Keklik işte o zaman geldi dile:
– ‘Hani siz pek süratli koşardınız?
Nasıl tutuldunuz ne oldu bacaklarınız?
Gülüyordu ama, kendine gelmişti sıra,
Biraz fazla güveniyordu kanatlarına.
Hesaba katmamıştı atmacayı.
Hazret de kurtaramadı paçayı. ’ ” (s. 73)
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
51
SONUÇ
Fabllar, ilgi çekici varlık kadrosundan ve bunlara yüklenilen insani
özelliklerinden dolayı çocukların ilgisini çeken metinlerdir. La Fontaine’in
şiirsel bir anlatımla oluşturduğu eserleri bu türün en güzel örnekleri arasında
gösterilmektedir. Onun masallarında geçen her varlık alegorik bir değer taşı-
makta ve insana, insanlığa dair simgesel bir mesaj içermektedir.
Fabllarda, aslan gücün sembolü olarak geçer. Yalnız bu güç zayıfı ezmek
ve haksızlığı meşrulaştırmak için değil; dengeyi sağlamak ve düzeni kurmak
için kullanılmalıdır; yani aslan imgesi ile adaletin sağlanmasına dikkat
çekilmek istenilir. La Fontaine’in masallarında at; bencil, saygısız ve insanlığı
olmayan kişileri temsil eder. Şair bu simge ile insanoğlunu özgeciliğe ve hü-
manistliğe davet eder. Balıkçıl ile; insanoğlunun müşkülpesent olmaması gerektiği
ve önüne çıkan fırsatları iyi değerlendirmesi gerektiği anlatılır. Ayrıca
bize sunulan güzellikleri küçümsememiz ve yaşama dair kanaatkâr bir tutum
içinde olmamız gerektiği dile getirilmek istenilir.
Cırcırböceği ile tembelliğin ve sorumsuzluğun eleştirisi yapılırken; karınca
sembolü ile çalışmanın önemi vurgulanmaya çalışılır. Eşek sembolü ile;
kimi zaman zayıf ve düşkün insanlar, kimi zaman görünüşe göre hüküm veren
budala ve kaba insanlar anlatılmak istenilir. Şair; bu varlık aracılığı ile; zerafet
ve asaletin yalnızca davranışlara değil; ruha da sinmiş olması gerektiğine vurgu
yapar. Fabllarda geçen gelincik; dünya nimetlerine düşkün, maddi zevkleri
önceleyen basit insanları anlatır. Şair; bu imge ile yalnızca midenin değil;
ruhun da doyurulması gerektiğine vurgu yapmak ister. Karga ise övülmekten
hoşlanan, her söze inanan aptal ve ahmak kişileri temsil eder.
Fiziksel özellikleri ile insanda sempati uyandıran güvercin, kuğu, kuzu
gibi varlıklar masallarda da olumlu yönleri ile ön plana çıkar; güzel değerlerin
temsili olurlar. Güvercin iyiliğin; kuğu sevimliliğin ve tatlı dilliliğin; kuzu
ise; saflığın ve masumiyetin simgesi olur. Öte yandan yılan nankörlük ve ge-
çimsizliğin; horoz; küçük hesaplar peşinde koşmanın; tilki zekâyı yalnızca
kişisel çıkarları yönünde kullanmanın; yani kurnazlığın simgesidir. La Fontaine
kurbağa imgesi ile sahip olduklarını küçümseyen, gözü yükseklerde olan
tamahkâr kimseleri eleştirir. Alçakgönüllülük, küçük şeylerle de mutlu olmasını
bilme ve hırslarını dizginleme onun telkin etmeye çalıştığı değerler arasındadır.
Kurbağa gibi yine öne çıkmaya çalışan ve üstünlük kompleksinin esiri
olan bir diğer hayvan ise sinektir. Şair bedensel yönden hayvanlar âleminin
küçük canlılarından olan bu iki varlık ile özde sıradan ve basit olmalarına
rağmen kendini beğenen, ukala insanları yermek ister.
Zağar, kurt ve köpek ve fare hem olumlu hem de olumsuz yönleri ile
anlatılırlar. İyiliğin önemi ve istismarı zağar ile anlatılırken; özgürlüğe düş-
künlük ve gücü kötüye kullanma kurt imgesi ile vurgulanır. Şair; iyi yaşam
koşullarına sahip olmak uğruna hürriyetinden vazgeçerek, kendisini yöneten
güce teslim olmuş kişileri köpek figürü ile anlatır. Bu tür insanlar, efendileri-
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
52
nin kapılarında bekleyen sadakatli birer köledirler. Onur ve haysiyetleri için
değil; maddi gereksinimleri için yaşarlar. Yine alegorik bir diğer unsur olan
fare ile de; insanların çeşit çeşit olduğu; kimilerin huzura kimilerinse şatafat
ve alayişe önem verdiği anlatılmaya çalışılır. Keklik kolay elde edilen kazancın
ve başkalarıyla alay etmenin sembolü olurken; tavuk ise genel olarak mal
ve bereketin göstergesi olur.
Sonuç olarak; La Fontaine’in fablları, alegorinin ustalıkla işlendiği
metinlerdir. Şair bu varlıklar aracılığıyla; insanı insan yapan değerleri telkin
ederken, idealindeki dünya düzenin anlaşılmasına da yardımcı olur.
KAYNAKLAR
Aisopos (2000). Aisopos Masalları, Çeviren: Nurullah Ataç, Yapı Kredi
Ya¬yınları, İstanbul.
Alpgüvenç, C. (2003). Gülistan–Sadi’den Seçme Hikâyeler, Papatya
Yayın¬ları, İstanbul.
Dilidüzgün, S. (2004). Çağdaş Çocuk Yazını, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul.
Dilidüzgün, S., Sedat, S. (2005). Çocuk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
Eskişehir.
Güleryüz, H. (2003). Yaratıcı Çocuk Edebiyatı, Pegem A Yayımcılık, An¬kara.
Karasar, N. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayın Da¬ğıtım,
Ankara.
Püsküllüoğlu, A. (1995). Türkçe Sözlük, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Rousseau, J.J. (2009). Emile ya da Eğitim Üzerine, Çeviren: İsmail Yerguz,
Say Yayınları İstanbul.
Şirazi, Ş.Ş. (1943). Bostan, Tercüme: Kilisli Rıfat, Ahmet Halit Kitabevi, İstanbul.
Tepebaşılı, F. (2011). Fabl ile Eğitim–Gotthold Ephraim Lessing ve Fabl Teorisi,
Çizgi Kitabevi, Konya.
Veli, O. (2010). La Fontaine’in Masalları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Yalçın, A., Aytaş, G. (2005). Çocuk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Yardımcı, M., Tuncer, H. (2000). Eğitim Fakülteleri İçin Çocuk Edebiyatı,
Ürün Yayınları. 2
Alemdar Yalçın, Gıyasettin Aytaş (2005), Çocuk Edebiyatı, Akçağ Yayınları,
Ankara, s. 127
3 Alemdar Yalçın, Gıyasettin Aytaş ,a.g.e., s. 128 4
Mehmet Yardımcı, Hüseyin Tuncer (2000), Eğitim Fakülteleri İçin Çocuk
Edebiyatı, Ürün Yayınları, s. 99 5
Mehmet Yardımcı, Hüseyin Tuncer, a.g.e., s. 99 6 Orhan Veli “Birkaç Söz” isimli yazısında La Fontaine’in yaşamına dair bil-
gilerde bulunmuştur. Bkz: Orhan Veli (2010), La Fontaine’in Masal-
ları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s. 11–12
Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Cilt:VII, Sayı:II
53
7 J.J. Rousseau (2009), Emile ya da Eğitim Üzerine, Say Yayınları,
Çeviren: İsmail Yerguz, İstanbul, s.233–234 8 J.J. Rousseau (2009), a.g.e., s.236 9
Selahattin Dilidüzgün, Sedat Sever ve diğerleri (2005), Çocuk Edebiyatı,
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, s.22 10 Ali Püsküllüoğlu (1995), Türkçe Sözlük, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s. 82 11 Selahattin Dilidüzgün (2004), Çağdaş Çocuk Yazını, Morpa Kültür Yayınları,
İstanbul, s. 26

Konular