İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET

İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
39
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
Kemal TURAN*
Öz
İran’ın nükleer programı hususunda ABD ile İran arasında tırmanan gerginlikte
Türkiye bıçak sırtında bir siyaset takip etmek durumundadır. Bu bağlamda, Türkiye bir yandan
İran’ı nükleer silahlar geliştirme konusunda caydırmaya yönelik uluslararası diplomatik çabalara
destek vermeye devam ederken, diğer yandan da füze savunma sistemlerine ve nükleer
teknolojiye yatırım yaparak İran’a karşı caydırıcılığını artırmalıdır. Diplomatik çabaların sonuç
vermemesi durumunda ise İran’a karşı düzenlenecek sınırlı bir askerî harekâtta tarafsız kalarak,
Türkiye ileride kendisini hedef alabilecek bir nükleer tehdidi üçüncü ülkeler marifetiyle bertaraf
etmelidir. Ne var ki, böylesine hassas bir siyasetin başarılı olması ön hazırlıklı olmayı
gerektirmektedir. Bu nedenlerle, Türkiye vakit kaybetmeden İran ile ilgili tüm ihtimalleri hesaba
katan, gerçekçi ve senaryo temelli stratejiler geliştirmelidir.
Anahtar Kelimeler: İran, Nükleer Kriz, Nükleer Silahların Yayılması, İran Nükleer
Programı, Türkiye-İran İlişkileri.
Politics on a Knife Edge in the Iranian Nuclear Crisis
Abstract :
Turkey ought to follow a delicately balanced policy in the nuclear crisis escalating
between the USA and Iran. Within this context, Turkey should continue to support diplomatic
efforts to dissuade İran from developing nuclear weapons on the one hand, while enhancing its
deterrence against Iran by investing in missile defense systems and nuclear technologies. If
diplomatic efforts fail, Turkey should remain neutral in a limited military operation executed
against Iran, thereby eliminating a nuclear threat which might target her in the future through
the efforts of third countries. Nonetheless, success in such an intricate policy demands prior
preparation. For this reason, without losing further time, Turkey should start developing
realistic and scenario-base strategies that take into account all contingencies apropos Iran.
Key Words: Iran, Nuclear Crisis, Proliferation of Nuclear Weapons, Iranian Nuclear
Program, Turkish-Iranian Relations.
Stratejik ve Tarihsel Arka Plan: İran, Hürmüz Boğazı’nı
denetleyen stratejik konumu, Hazar Havzası ve Basra Körfezi'nde sahip
olduğu zengin hidrokarbon rezervleri, önderliğini yaptığı Şii İslam
ideolojisi ve kökten dinci radikal örgütlerle sürdürdüğü yakın ilişkiler
nedeniyle Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya dengelerinde ağırlığı
hissedilen bir ülkedir. Bu jeopolitik verilerden ötürü, İran kontrol altına
* Hava Pilot Kurmay Binbaşı, 2’nci Hava Kuvveti Komutanlığı, Harekât Başkanlığı.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
40
alınmadan Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya coğrafyalarının
şekillendirilmesi mümkün değildir. Bu hakikatin farkında olan bölgesel
ve küresel güçler, Hazar Havzası ve Orta Doğu coğrafyalarının
denetlenmesi bağlamında İran’daki gelişmelere karşı kayıtsız
kalamamaktadır.
Yukarıda ifade edilen stratejik mülahazaların bir sonucu olarak
İran, 20’nci yüzyıl boyunca dış güçlerin müdahalelerine maruz
kalmıştır. Batı’nın artan enerji ihtiyacına koşut olarak da söz konusu
müdahalelerin şiddeti ve sıklığı artmıştır. Örnek olarak, İran
petrollerinin Nazi Almanya’sının eline geçmesinden endişe duyan
Rusya ve İngiltere, İkinci Dünya Savaşı esnasında İran’ı işgal
etmişlerdir1.
İran’ın sahip olduğu petrol yataklarının denetimine yönelik Batı
müdahaleleri Soğuk Savaş süresince de devam etmiştir. Bu bağlamda,
1953 yılında seçimle işbaşına gelen Başbakan Musaddık, petrol
kaynaklarını millileştirmesinin ardından ABD ve İngiltere tarafından
desteklenen bir darbe ile düşürülmüş ve yönetime Batı taraftarı Rıza
Pehlevi tekrar getirilmiştir2.
Pehlevi idaresi altında Batı’nın Orta Doğu’daki ileri karakolu
işlevini yürüten İran, Şah’ın 1979 yılında Humeyni liderliğindeki kökten
dinciler tarafından yönetimden uzaklaştırılması ile Batı’nın bölgedeki en
başat hasmı haline dönüşmüştür3. Ne var ki, İran İslam Devrimi’nin
hemen akabinde Irak’ın İran’a saldırması, İran’ın bölgesel bir güç olarak
Basra Körfezi’nde ağırlığını hissettirmesini engellemiştir.
İran’ın etkinliğinin sınırlanmasında ABD’nin İran’a uyguladığı
siyasi, ekonomik ve diplomatik yaptırımların da etkisi olmuştur. İranABD ilişkilerinde yaşanan güven bunalımının ve hasmane tutumun
temelinde, 5 Kasım 1979 tarihinde İranlı öğrenciler tarafından Amerikalı
diplomatların rehin alınması ile başlayan ve 444 gün süren “Rehine
Krizi" yatmaktadır4. Krizin yarattığı karşılıklı güvensizliğin etkisiyle
çeyrek asır boyunca kötü bir seyir izleyen İran-ABD ilişkileri, bugün
öyle bir noktaya gelmiştir ki, İran’ın İslam Devriminden itibaren “Büyük
Şeytan” olarak betimlediği ABD, İran’ı Amerikan çıkarlarını hedef alan
1 Rusya ve İngiltere’nin 19 ve 20’nci yüzyıllarda İran’a müdahaleleri hakkında daha fazla bilgi için
bkz. Karen Armstrong, Islam: A Short History. Phoenix Press, London, 2001, s. 126-127.
2 İran’ın Bölgesel Politikalarına Bakış, www.tasam.org.tr.
3 İran İslam Devrimi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Okan Gümüş ve Aziz Sevi, Uluslararası
İlişkiler Sözlüğü, s. 58, HAK elektronik kütüphanesi.
4 İran’ın Bölgesel Politikalarına Bakış, www.tasam.org.tr.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
41
“Şer Ekseni”nin bir üyesi olarak tanımlamaktadır5. Karşılıklı güvensizlik
temelinde derinleşen İran-ABD bunalımı, İran’ın son yıllarda nükleer
teknoloji alanında önemli mesafeler kat etmesi ile daha da tehlikeli bir
mecraya girmiştir.
Çok ciddi bölgesel ve küresel yansımalara gebe söz konusu
gerginlik, her iki ülkenin de diğerini tehdit olarak algılaması neticesinde
tırmanma eğilimi göstermektedir. İran’ın ABD’yi kendisine tehdit olarak
görmesinin ardında, sekiz yıl süren İran-Irak savaşında ABD başta
olmak üzere Batılı devletlerin Irak’ı desteklemiş olmaları6; ABD’nin
devrim sonrasında İran’a karşı kesintisiz olarak ekonomik ve siyasi
yaptırımlar uygulaması7; ABD Dış İşleri Bakanlığının İran’ı terörü
destekleyen ülkeler listesinde tutması8; Afganistan ve Irak harekâtları
sonrasında ABD’nin İran’ı doğudan ve batıdan kuşatması ve ABD’nin
Basra Körfezi’nde mütemadiyen silahlı güç bulundurması9 etkili
olmaktadır.
Diğer taraftan, ABD’nin İran’a karşı hasmane tutumunun
arkasında ise İran’ın stratejik konumu ile Basra Körfezi mahreçli petrol
akışını denetleyebilmesi10; ABD’nin terörist olarak nitelediği Hizbullah
ve Hamas gibi örgütlere destek vermesi; kökten dinci İslam Devrimi'ni
diğer Müslüman ülkelere ihraç etmeye çalışması; ABD’nin Orta
Doğu’daki en yakın müttefiki İsrail’i tehdit etmesi; Irak’ta işgalci güçlere
direnen gruplara yardım sağlaması11 ve nükleer teknoloji ile uzun
menzilli füze teknolojisine sahip olmayı amaçlaması gibi sebepler
yatmaktadır. Bu bağlamda, son zamanlarda ABD ile İran arasındaki
gerginliğin tehlikeli bir şekilde tırmanmasına sebep olan İran’ın nükleer
programının tarihsel süreç içerisinde irdelenmesinde fayda mütalaa
edilmektedir.
İran’ın nükleer çalışmaları ABD’nin "Barış İçin Atom" programı
kapsamında 1950’li yılların ortalarında başlamış ve programın nüvesini
Tahran Üniversitesi bünyesinde kurulan 5 megavatlık araştırma
5 Dennis J. Kucinich, Collision Course With Iran, 1 Mart 2007, www.globalresearch.ca.
6 Michael Klare,.a.g.e., s. 48.
7 Michael Klare,.a.g.e., s. 107.
8 Ian Lesser and Bruce Hoffman, Countering the New Terrorism. RAND, Washington D.C., 1999, s. 14.
9 Larry Chin, Fabricating the case against Iran, 12 Nisan 2007, www.globalresearch.ca.
10 ABD’nin Basra Körfezi’nden petrol akışına yönelik olarak İran’dan algıladığı tehdidin detayları
için bakınız: Michael Klare, Blood and Oil: How America’s Thirst for Petrol is Killing Us. Penguin Books,
London, 2004, s. 108.
11 Dennis J. Kucinich, a.g.m.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
42
reaktörü oluşturmuştur.12 1990’lı yıllara kadar 23 adet nükleer güç
reaktörü inşa etmeyi amaçlayan Pehlevi hükümeti,13 nükleer
çalışmalarının barışçıl amaçlı olduğunu göstermek için 1968 yılında
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NSYÖ)’nı
imzalamış ve söz konusu antlaşma 1970 yılında İran meclisi tarafından
onaylanmıştır.14
1973 Arap-İsrail savaşı sonrasında Petrol İhraç Eden Ülkeler
Örgütü (OPEC)’nün kurulması ile petrol fiyatlarında yaşanan artış,15
Şah’ın nükleer programa daha fazla kaynak ayırmasına imkân
tanımıştır. Bu çerçevede, Pehlevi’nin hedeflediği 20.000 megavatlık
kurulu gücün 1.200 megavatlık ilk iki reaktörü Buşehr’de inşa edilmek
üzere Alman firması Kraftwerk Union’a ihale edilmiş ve çalışmalar 1974
yılında başlamıştır. Aynı yıl Benderabbas’da kurulması planlanan 950
megavat gücünde iki reaktörün ihalesi ise Fransız Framatome şirketine
verilmiştir.16
Şah’ın nükleer çalışmaları sadece nükleer santral inşası ile sınırlı
kalmamış, İran aynı yıllarda dünyanın en büyük uranyum
zenginleştirme şirketi %10 hissesini de satın almıştır.17 Ne var ki, Buşehr
reaktörleri tamamlanmadan İran’da rejim değişikliği olmuş ve
Humeyni’nin talimatı ile Batılı şirketler ile imzalanan ihaleler
feshedilmiştir.18 Sekiz yıl süren İran-Irak savaşının getirdiği mali yük
sebebiyle nükleer çalışmalarda 1980’li yıllar boyunca bir ilerleme
kaydedilememiş; üstelik, Buşehr tesisleri Irak Hava Kuvvetleri’nin
taarruzları neticesinde ağır hasar almıştır.
Irak Savaşı öncesi nükleer çalışmaların dine aykırı olduğunu
savunan molla rejimi, kitle imha silahlarının tahrip gücünün savaş
esnasında yakından tecrübe edilmesi ile savaşı takip eden yıllarda
Buşehr reaktörlerini bitirmesi için başta Almanya olmak üzere çeşitli
Batılı devletlerle temaslarda bulunmuş, ancak ABD’nin engellemeleri
12 Mustafa Kibaroğlu, İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler,
HAK Elektronik Kütüphanesi, s. 3.
13 Fatih Aydugan, İran’ın Nükleer Programı. Stratejik Boyut Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2006, s. 23.
14 Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması hakkında daha fazla bilgi için bkz. Okan
Gümüş ve Aziz Sevi, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, s. 85, HAK elektronik kütüphanesi.
15 1973 Petrol Ambargosu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Okan Gümüş ve Aziz Sevi,
Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, s. 93, HAK elektronik kütüphanesi.
16 Davut Turan, a.g.m., s. 1.
17 Davut Turan, a.g.m., s. 1.
18 Mohammad Sahimi, Iran's Nuclear Program. Part I: Its History, Payvand's Iran News, 10 Şubat
2003.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
43
sebebiyle bir anlaşma sağlayamamıştır. Nihayet 1995 yılında, İran
santrallerin tamamlanması hususunda Rusya ile anlaşmaya varmıştır.19
Nükleer bir güç olmayı hedefleyen İran, nükleer yakıt
konusunda dışa bağımlı olmak istemediğinden, 1970’li yıllardan itibaren
uranyum zenginleştirme faaliyetlerine de başlamıştır.20 Ne var ki, İran
nükleer silah yapımında da kullanılabilen uranyum zenginleştirme
yeteneği sebebiyle gittikçe artan uluslararası baskılara maruz kalmış ve
Kasım 2003’te Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK)’na daha sıkı
denetim imkânı tanıyan Ek Protokolü imzalamak zorunda kalmıştır.
Bununla birlikte, hâlihazırda Ek Protokol İran Meclisi tarafından
onaylanmış değildir.21
İran’ın her fırsatta yalanlamasına rağmen, Batılı devletler İran’ın
nükleer programının gerçek maksadının nükleer silahlar üretmek
olduğunu ileri sürmektedir.22 Bu bağlamda, İran’ın nükleer silahlara
sahip olmak istemesinin ardında çeşitli sebepler olabileceği
değerlendirilmektedir. Sebeplerin başında İran’ın komşularından
algıladığı nükleer tehdit yer almaktadır. İran, doğusunda Pakistan ve
Hindistan, kuzeyinde Rusya, batısında İsrail, güneyinde ise Basra
Körfezi’nde konuşlu ABD Silahlı Kuvvetleri vasıtasıyla dört tarafı
nükleer silahlarla çevrili bir ülkedir. 11 Eylül 2001 terör saldırılarını
müteakip Afganistan ve Irak’ın Amerikan güçleri tarafından işgali ile de
İran’ın nükleer çevrelenmesi tamamlanmıştır.
İran’ın nükleer silahları da içine alan Kitle İmha Silahları
(KİS)’nın caydırıcılığına yönelik ilk algılamaları İran-Irak savaşına
dayanmaktadır.23 İran-Irak Savaşı’nda Saddam Hüseyin, KİS’lere sahip
olmayan İran’a karşı kimyasal silah kullanmasına karşın, 1991 yılında
nükleer misilleme tehdidi karşısında ABD liderliğindeki koalisyon
kuvvetlerine karşı kimyasal silah kullanamamıştır. İran, Irak’ın iki
savaşta farklı davranış sergilemesini, KİS’lere karşı yegâne caydırıcının
bu tür silahlara sahip olmak olduğu şeklinde yorumlamıştır.
İran’ın nükleer çalışmalarında temel güdüleyici her ne kadar dış
tehdit algılaması olsa da, çalışmaların bir diğer hedefi de içtimai
bünyedeki mozaik yapı bağlamında millî birlik ve beraberliğin
19 Mohammad Sahimi, a.g.m.
20 Fatih Aydugan, a.g.m., s. 26.
21 Davut Turan, a.g.m, s. 2.
22 Michael Klare,.a.g.e., s. 106.
23 İran-Irak Savaşı hakkında daha fazla bilgi için bkz. Okan Gümüş ve Aziz Sevi, Uluslararası
İlişkiler Sözlüğü, s. 59, HAK elektronik kütüphanesi.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
44
perçinlenmesidir. Bir başka ifade ile nükleer program Şii milliyetçiliğine
hitap ederek, İran’da ulusal birlik konusunda bir tür yapıştırıcı işlevi
görmektedir. Yeknesak bir etnik ve mezhepsel yapıdan yoksun olan ve
rejime muhalif grupların faal olduğu İran’da, hükümet nükleer
çalışmaları ulusal bir onur meselesi haline getirerek iç bünyeyi dış
müdahalelere karşı takviye etmeye çalışmaktadır.24
Olası Askerî Müdahalenin Yansımaları: Yukarıda bahsedilen iç
ve dış dinamiklerin etkisi altında gittikçe tırmanan ABD-İran
bunalımının askerî bir harekât ile neticelenmesi durumunda,
müdahalenin ortaya çıkaracağı etkiler; müdahalenin çapı, müdahalenin
İran’da tetikleyeceği gelişmeler ve olası harekâta İran’ın vereceği tepki
ile orantılı olacaktır. Gerek İran’ın sergilediği millî birlik ve beraberlik,
gerek ABD Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve Afganistan’da bağlanmış
olmaları ve gerekse İran’ın büyüklüğü ve arazi yapısı olası Amerikan
müdahalesinin hava taarruzları ve özel kuvvetler harekâtı ile sınırlı
kalacağını düşündürmektedir.25
Askerî müdahalenin olası etkileri bağlamında, sadece nükleer
tesisleri hedef alan mahdut amaçlı bir harekâtın rejim değişikliğini
sağlamayacağı, aksine dinî rejime ülke içinde olan bağlılığı daha da
kuvvetlendireceği beklenmelidir. Buna ilave olarak, ABD’nin 11 Eylül
saldırıları sonrasında telaffuz etmeye başladığı “önleyici darbe”26
kavramına istinat ederek İran’a saldırması, dünya kamuoyu önünde
İran’ın nükleer faaliyetlerini daha meşru bir zemine oturtmasına fırsat
verebilecektir.
ABD’nin Afganistan ve Irak’ta düzeni sağlamasına koşut olarak
müdahalenin daha geniş çaplı tutulması durumunda ise İran’daki rejim
muhalifleri–2003 Irak harekâtında yaşandığı gibi- İran’ın toprak
bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyetlerini ivmelendirebilecektir.
Özellikle Irak’ın kuzeyindeki ayrılıkçı Kürt grupların desteğini alacak
İran Kürtleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği’nin
hamiliğinde kurdukları Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni tekrar diriltmeyi
deneyebilecektir.27 Aynı paralelde, harekât ile zayıflatılan İran’ın, Irak’ın
kuzeyine müdahale tehlikesinin ortadan kalkması ile de Irak Kürtlerinin
24 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 23.
25 Michael Klare,.a.g.e., s. 108.
26 ABD’nin 2002 yılında yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi kapsamında yürürlüğe soktuğu “Önleyici
Darbe” konsepti için bakınız: Robert Kagan, Of Paradise and Power, Random House, Inc., New
York, 2003.
27 Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı, DSA Grubu, İran Dosyası, 05 Aralık 2005, www.obiv.org.tr.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
45
bağımsızlık istençlerinde daha talepkâr davranmalarının yolu da açılmış
olacaktır.
Öngörülen bu kurgu kapsamında, İran’ın bir Amerikan
müdahalesi sonucunda güç kaybetmesi, Orta Doğu’nun hassas
dengelerini de esaslı olarak değiştirecektir. Oluşacak bu yeni siyasi iklim
içerisinde İran’ın fiili müttefiki olan Suriye yalnız kalacak ve ABD ile
İsrail’in baskılarına daha fazla boyun eğmek zorunda kalabilecektir.
Aynı paralelde, böyle bir senaryo neticesinde İran’ın desteğini yitirecek
olan Hizbullah’ın Lübnan’da, Hamas’ın ise Filistin’de nüfuz kaybına
uğrayacakları öngörülebilir. Bu gelişmelerle eşzamanlı olarak, Filistin
meselesi ile İsrail-Suriye sınır anlaşmazlığında İsrail ve ABD
arzuladıkları çözüm tarzını karşı tarafa bir dayatma olarak kabul
ettirebilir.
Olası harekâtın bir diğer sonucu da Müslüman ülkelerdeki
Amerikan ve İsrail karşıtlığının körüklenecek olmasıdır. NSYÖ
Antlaşmasını imzalamadığı için nükleer silahlar konusunda hukuki bir
taahhüt altına girmemiş olan İsrail'in nükleer silah kabiliyetine karşılık
İran'ın nükleer silah geliştirmesi, pek çok Müslüman ülke tarafından
uluslararası hukuk bakımından "hukuki" olmasa da "meşru" olarak
algılanmaktadır.28 İran’a karşı düzenlenecek bir askerî saldırı,
Afganistan ve Irak harekâtları sonrasında bölgede ve dünyada yükselen
Amerikan karşıtlığını artırarak,29 radikal grupların güçlenmesine zemin
teşkil edebilir. Artan Amerikan karşıtlığı ise bölgeyi ve dünyayı yeni bir
terör dalgası ile karşı karşıya bırakabilir.
Öte yandan, mutasavver müdahalenin, 1980 yılında ABD’nin
Tahran’da tutulan Amerikalı rehineleri kurtarma harekâtı gibi başarısız
olması durumunda ise İran ABD ile mücadelesinden daha da güçlenmiş
olarak çıkabilir.30 Olası bir harekâtta İran'ın nükleer alt yapısına "yeterli"
miktarda hasar verilemediği takdirde, uzun yılların birikimi olan
bilimsel alt yapısı ile İran kaldığı yerden yoluna devam edebilir. Hatta
maruz kaldığı saldırı sebebiyle, dünya kamuoyu önünde İran’ın nükleer
silah programı "meşruiyet" bile kazanabilir.31 Böyle bir senaryoda, elde
ettiği başarı ile öz güvenini takviye edecek olan İran, NSYÖ
Antlaşmasından çekilerek nükleer silah programını ivmelendirebilir. Bu
28 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 17.
29 Davut Turan, a.g.m., s. 3.
30 24 Nisan 1980 tarihinde Amerikalı rehineleri kurtarmak için yapılan harekât için bakınız: B. P.
Ryan, Iranian Rescue Mission: Why İt Failed. Houghton Mifflin Company, Annapolis, 1985.
31 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 16.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
46
gelişmelere koşut olarak, İran Şii nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkeler
üzerindeki (Irak, Körfez Krallıkları ve Lübnan) nüfuzunu artırarak
bölgesel bir güç konumuna gelebilir.
Bu senaryolar kapsamda İran, ABD’nin olası müdahalesine
çeşitli şekillerde yanıt verebilir. Her şeyden önce İran, kendisine
mücavir ülkelerde konuşlu Amerikan askeri ve sivil tesislerini hedef
alan konvansiyonel taarruzlar gerçekleştirebilir. Buna ilave olarak İran,
Hizbullah ve Hamas vasıtasıyla İsrail’i hedef alarak çatışmada bir ölçek
büyümesi yaratabilir. Ayrıca, İran Amerikan ekonomisini hedef almak
maksadıyla, mayınlamak suretiyle veya petrol tankerlerini batırarak
Hürmüz Boğazı’nı deniz seyrüseferine kapatmayı ve bu suretle
Körfez’den petrol akışını sekteye uğratmayı deneyebilir. Basra
Körfezi’nin ABD’nin petrol ihtiyacının %20’sini, Batı Avrupa’nın
%43’ünü ve Japonya’nın %68’ini karşıladığı göz önünde
bulundurulduğunda, petrol arzında yaşanacak böyle bir kesinti, petrol
fiyatlarını yükselterek küresel boyutlarda bir ekonomik krizi
tetikleyebilir.32
Aynı paralelde, ABD’nin olası bir harekâtta İran’a ait petrol
tesislerini hedef olarak alması, bir yandan petrol arzını azaltarak dünya
ekonomisinde bir daralmaya sebep olurken, diğer yandan da Basra
Körfezi ağırlıklı olmak üzere çok geniş bir sahada ağır çevre tahribatına
sebep olabilir. Bundan daha karamsar senaryo kapsamında ise İran’ın
nükleer tesislerinin bombalanması neticesinde çevreye yayılacak
radyoaktif malzeme, başta İran olmak üzere bölge ülkelerinde insan
sağlığını uzun erimli olarak tehdit altına sokabilir.33 Müdahale
bağlamında yeraltında inşa edilmiş olan tesislerin imhasına yönelik
olarak taktik nükleer silahların kullanılabileceğinin telaffuz edilmiş
olması ise nükleer kirlenme tehdidinin vahametini artırmaktadır.34
ABD'nin İsrail ile birlikte veya münferit olarak İran’a karşı askerî
bir harekât icra etmesi durumunda bundan en fazla zarar görecek
ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Olası harekât Türkiye’ye
yansımaları çerçevesinde değerlendirildiğinde Türkiye’nin, 1991 Çöl
Fırtınası Harekâtı sonrasında yaşadığı gelişmelerin benzerlerini bu defa
İran özelinde yeniden yaşayacağı kıymetlendirilebilir. Her şeyden önce,
32 Michael Klare, Blood and Oil: How America’s Thirst for Petrol is Killing Us. Penguin Books, London,
2004, s. 4.
33 John Pilger, Iran May Be the Greatest Crisis of Modern Times, 12 Nisan 2007, www.globalresearch.ca.
34 Michel Chossudovsky, "Theater Iran Near Term" (TIRANNT), 21 Şubat 2007,
www.globalresearch.ca.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
47
böyle bir saldırı gelişmekte olan Türk-İran ekonomik ilişkilerinde ciddi
bir gerilemeye sebep olacağından, Türkiye Birinci Körfez Harbi
akabinde maruz kaldığı ekonomik kayıplara benzer sonuçlarla tekrar
karşı karşıya kalabilir.
Olası bir askerî harekâtın diğer bir olumsuz etkisi de Türkiye’nin
2001 yılından itibaren İran’dan sağladığı ve 2006 yılı verilerine göre
Türk doğalgaz ihtiyacının %18’ini sağlayan İran mahreçli doğalgaz
akışının sekteye uğrayacak olmasıdır.35 Enerji arzında yaşanacak böyle
bir kesinti bir taraftan Türk ekonomisinde hissedilir bir küçülme
yaratırken, diğer taraftan da ısınma başta olmak üzere doğalgaza
bağımlı gereksinmelerin karşılanamamasından mütevellit sosyal
sıkıntıları da beraberinde getirecektir.
Tasavvur edilen Amerikan müdahalesinin bir başka olumsuz
sonucu da Türkiye-ABD ilişkilerinde halihazırda yaşanan gerginliğin
daha da artması olacaktır. 2003 Irak harekâtı öncesinde tecrübe edildiği
gibi ABD’nin Türkiye’den askerî tesislerin ve/veya Türk hava sahasının
kullanımı yönündeki istekleri, Türkiye’yi İran ve Müslüman ülkelere
karşı zor bir konumda bırakabilecektir. Amerika’nın böyle bir isteğine
Türkiye’nin olumlu cevap vermesi, Türkiye’yi komşusu olan İran’a karşı
saldırgan konumuna sokarken, Türkiye’nin 2003 tezkere krizinde
yaşandığı üzere Amerikan isteklerini reddetmesi Türk-Amerikan
ilişkilerinde PKK ile mücadele bağlamında yaşanan gerilimi daha da
artıracaktır.
Türkiye’nin Muhtemel Hareket Tarzları: Türkiye ile İran
arasındaki sınır 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasından beri değişikliğe
uğramamıştır. Sınırda yaşanan bu uzun süreli istikrarın arkasında iki
ülkenin coğrafi, demografik ve askeri olarak birbirlerine denk güçler
olmaları yatmaktadır.36 Ne var ki, barış şartlarının hüküm sürmesine
rağmen, Türkiye ile İran’ın Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya
coğrafyalarında sürekli rekabet içinde oldukları da yadsınamaz bir
gerçektir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin 1990’lı yılların başında
çözülmesi ile birlikte Orta Asya ve Kafkasya’da beliren siyasi boşluk iki
ülke arasında yaşanan rekabetin şiddetini de artırmıştır.
İran İslam Devrimi’ni takip eden son çeyrek asırda Türkiye-İran
ilişkilerinde gerginliğe sebep olan iki temel sorun, İran’ın şeriat düzenini
Türkiye’ye ihraç etme çabaları ile İran’ın PKK terör örgütüne verdiği
35 Yıllara sari doğal gaz alımları için bakınız http://www.botas.gov.tr/faliyetler/dg_ttt.asp.
36 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 20.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
48
destek37 olmuştur. Ne var ki, PKK’nın İran’daki uzantısı olan PEJAK
terör örgütünün küresel güçler tarafından İran’ın zayıflatılmasına
yönelik olarak kullanılmaya başlaması,38 İran’ı ayrılıkçı Kürt terörü ile
daha etkin mücadele etmeye ve bu konuda Türkiye ile daha yakın bir
işbirliği yapmaya itmiştir. Yine İran’ın Amerikan karşıtı politikaları
nedeniyle uluslararası camiada yaşadığı yalnızlık ve 11 Eylül saldırıları
sonrasında ABD’nin doğu ve batıdan İran’ı kuşatması, İran’ı Türkiye ile
olan ilişkilerini düzeltmeye zorlamıştır. Ortaya çıkan bu iklim içerisinde,
İran devrim ihracına yönelik faaliyetlerini belli ölçüde de olsa
dizginlemek zorunda kalmıştır.
Bütün bu bilgiler ışığında, Türkiye İran’ın nükleer programına
yönelik olarak hassas, dengeli ve gerçekçi bir siyaset takip etmek
zorundadır. İran’ın nükleer silahlara sahip olması Türkiye-İran askerî
muvazenesinde dengeyi İran lehine değiştirecektir. Bu nedenle İran’ın
nükleer çalışmaları Türkiye’nin güvenliğine karşı göz ardı edilemeyecek
bir tehdit teşkil etmektedir. İran’ın sahip olduğu 1.350 km menzilli
Şahab-3 balistik füzeleri ile halen geliştirme aşamasında olan daha uzun
menzilli Şahab-4 füzeleri de bu güvenlik denklemine dahil edildiğinde,
nükleer bir İran Türkiye’nin hemen hemen tüm şehirlerini vurma
yeteneğine sahip olacaktır.
İran lehine değişecek böyle bir güvenlik ortamında, Türkiye’nin
ortaya çıkacak nükleer tehdidi sadece NATO’nun güvenlik
taahhütlerine dayanarak sarf-ı nazar etmesi, Türkiye’yi gelecekte çok
ciddi güvenlik sorunları ile karşı karşıya bırakacaktır. İkinci Körfez
Harekâtı öncesinde Kuzey Atlantik Konseyinde Türkiye’ye yönelik bir
Irak taarruzuna karşı Türkiye’ye sağlanacak destek konusunda yaşanan
anlaşmazlık, İran tehdidi karşısında NATO’ya güvenmek hususunda
Türk kamuoyunda ciddi soru işaretleri uyandırmaktadır. Bir başka ifade
ile, İran gibi ülkelerden Türkiye’ye yönelecek nükleer tehdide karşı
NATO’nun sağlamayı taahhüt ettiği nükleer şemsiye sorgulanır hale
gelmiştir.39
Bütün bu gelişmeler ışığında, askerî dengenin İran lehine
bozulduğu böyle bir durumda, İran ile Türkiye arasında gerek İslami
ideolojinin ihracı hususunda ve gerekse Kafkaslar ve Orta Asya
coğrafyalarında millî menfaatlerin tahakkukuna yönelik sorunların
37 Ian Lesser and Bruce Hoffman, a.g.e., s. 102.
38 James Risen, State of War: The Secret History of the CIA and the Bush Administration. Pocket Books,
New York, 2007, s. 212-218.
39 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 21.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
49
ortaya çıkacağı beklenmelidir40. Ayrıca, nükleer güce sahip bir İran,
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin karşısında da daha güçlü duracağından,
bu durum hem Azerbaycan hem de Türkiye’nin enerji politikalarını
ciddi şekilde etkileyebilir41.
Öte yandan, İran’a karşı düzenlenecek harekâtın Türkiye’ye
yönelik olumsuz yansımaları sadece ekonomi, enerji güvenliği ve çevre
sorunları ile sınırlı kalmayacaktır. İran’a karşı gerçekleştirilecek geniş
çaplı bir müdahale ve sonrasında uygulanacak yaptırımlar Irak
örneğinde yaşandığı gibi İran’ın siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü
tehlikeye sokabilecektir. Böyle bir gelişme sonrasında Türkiye-İran
sınırının İran tarafında tezahür edecek bir otorite zafiyeti, Irak’ın
kuzeyinde tecrübe edildiği gibi Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit
edebilir.
Bütün bu nedenlerden dolayı Türkiye için en ideal çözüm İran’ın
ABD veya İsrail’in bir askeri müdahalesine maruz kalmadan, Güney
Afrika Cumhuriyeti42 ve Libya’nın43 geçmişte yaptıkları gibi nükleer
silah üretme hedefinden vazgeçmesidir. Türk dış politikasının şu ana
kadar izlediği siyasetin omurgası da İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi
Kurumu (UAEK) ile tam işbirliği içinde nükleer programı ile ilgili olarak
dünya kamuoyunda oluşan şüpheleri gidermesi üzerine oturtulmuştur.
İran-ABD bunalımını Birleşmiş Milletler (BM) zemininde ve barışçıl
yollarla aşmayı hedefleyen bu yaklaşım Türkiye’nin menfaatleri
açısından en uygun çözümdür. Ne var ki, bu barışçıl yaklaşımın sert güç
unsurları ile desteklenmediği takdirde İran özelinde sonuç vermesi pek
mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin şimdiden olası bir
askerî müdahale karşısında İran’a yönelik takip edeceği siyaseti
belirlemesi önem arz etmektedir.
Bütün bu değerlendirmeler sonrasında, Türkiye’nin realist
kuramın ilkeleri doğrultusunda hareket ederek aşağıdaki eylem planını
uygulamasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. Türkiye, her
şeyden önce, Atatürk dış politikasının da en temel ilkelerinden olan
“kendi gücüne dayanma” prensibine uygun olarak İran’a karşı
40 Mustafa Kibaroğlu, a.g.m. s. 20.
41 Davut Turan, a.g.m., s. 5.
42 Güney Afrika Cumhuriyeti’nin nükleer silah programından vazgeçmesi ile ilgili detatlı bilgi için
bakınız, S. Africa Had 6 A-Bombs, Washington Post, 25 March 1993.
43 Libya’nın Kitle İmha Silahları programından vazgeçmesi ile ilgili teferruatlı bilgi için bakınız,
Sammy Salama, Was Libyan WMD Disarmament a Significant Success for Nonproliferation?, Center for
Nonproliferation Studies (CNS), Monterey Institute of International Studies, September 2004,
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
50
caydırıcılığını geliştirmelidir. Bu amaçla Türkiye, vakit kaybetmeksizin
etkili bir füze savunma sistemine sahip olmalı ve nükleer teknoloji
hususunda çalışmalarını hızlandırmalıdır. Nükleer teknoloji ile ilgili
faaliyetler Japonya ve İsveç örneğinde görüldüğü gibi sivil amaçlı ancak
ihtiyaç duyulması halinde askerî ereklere kısa sürede hizmet edecek
şekilde tasarımlanmalıdır.
İkinci olarak, İran’ın nükleer programı her ne kadar Türkiye için
bir tehdit teşkil etse de, İran’ın nükleer silahlara sahip olmasından
Türkiye’den daha fazla rahatsızlık duyan ülkeler (İsrail ve ABD)
mevcuttur. Bu çerçevede, Türkiye realist teorinin öğretileri
doğrultusunda hareket ederek, diğer ülkeler için daha büyük tehdit
teşkil eden bir durum karşısında arka planda kalmalı ve tehdidi onların
bertaraf etmesini beklemelidir.44 Bu strateji Karadeniz’e kıyısı olan
ülkeler tarafından Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan karasuları
sorununda birebir uygulanmaktadır. Söz konusu Karadeniz ülkeleri de
Yunanistan’ın karasularını 12 mile genişletmesi ile Ege Denizi’nde açık
deniz sahalarının daralacak olmasından endişe duymalarına rağmen,
mesele Türkiye için daha hayati olduğundan dolayı geri planda kalarak,
meseleyi Türkiye’nin omuzlarına yıkmaktadır.
Yukarıda ifade edilen sebepten ötürü ABD veya İsrail’in İran’a
karşı icra edeceği olası bir harekâta Türkiye tarafsız kalmalıdır. Bu
sayede, Türkiye bir taraftan İran ile son yıllarda gelişme gösteren
ilişkilerini tehlikeye atmamış olacak, diğer yandan da ileride kendisini
hedef alabilecek nükleer bir tehditten kurtulmuş olacaktır. İlginç olan
durum satranç oyununu dünyaya kazandırmış olan İranlıların, sözü
edilen stratejiyi kendilerine tehdit olarak algıladıkları Taliban ve
Saddam rejimlerinin tasfiyesine yönelik olarak kullanmış olmalarıdır.
İran, ABD’nin her iki ülkeye icra ettiği harekâtlarda tarafsız kalarak
hatta bazı iddialara göre ABD’ye örtülü destek vererek kendisine tehdit
teşkil eden rejimlerden de, üstelik “Büyük Şeytan” olarak nitelendirdiği
ABD vasıtasıyla, kurtulmasını bilmiştir.45 Yapısındaki anarşiden dolayı
ahlaki mülahazaların söz konusu olmadığı uluslararası ilişkilerde,46
Türkiye’nin çıkarlarının tahakkuku yönünde tehdidi diğer ülkeler
vasıtasıyla bertaraf etmesinin ikinci en iyi hareket tarzı olduğu
kıymetlendirilmektedir.
44 John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics. W. W. Norton & Company, New York,
2001, s. 308-309.
45 James Risen, a.g.e., s. 214-216.
46 Ahlaki mülahazaların realist kuram içindeki yeri için bakınız: John J. Mearsheimer, a.g.e., s. 22-27.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
51
Ne var ki, İran’ın Afganistan ve Irak’ta tecrübe ettiği gibi
başkalarına havale edilen harekâtların, seyirci kalan ülke için de
olumsuz sonuçları olabilmektedir. Örneğin, İran bir yandan ABD eliyle
kendisine rakip iki rejimden kurtulurken, diğer yandan “Büyük
Şeytan”ın askerî gücü tarafından çevrelenmiştir.47 Aynı açmaz durum
İran ile ilgili olarak Türkiye için de söz konusu olabilir. Bu bağlamda,
İran’ın toprak bütünlüğünün korunması Türkiye için önem arz
etmektedir. Geniş ölçekli bir askerî harekât neticesinde İran’da
yaşanacak bir siyasi otorite boşluğu, Türkiye için Irak’ın kuzeyinde
yaşanan gelişmelerin bir benzerini İran sahnesinde tekrar ortaya
çıkarabilir. Bu çekincelerden dolayı, Türkiye, Avrupa ülkeleri ve ABD
üzerindeki nüfuzunu kullanarak olası askerî harekâtın sadece nükleer
tesisler ile kısıtlı kalmasını sağlamaya çalışmalıdır.
Aynı paralelde, Türkiye söz konusu kaygılarını Rusya
Federasyonu ve Çin ile de paylaşmalıdır. İran'ın ABD’ye gösterdiği
direnç ABD’nin Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya'da işini
zorlaştırmakta, bu durum da Rusya Federasyonu ve Çin’in menfaatleri
ile örtüşmektedir. ABD'nin güdümüne girmiş bir İran, Rusya ve Çin’in
Orta Asya, Kafkasya ve Orta Doğu’daki menfaatlerini de olumsuz
yönde etkileyecektir. Bu sebepten dolayı, Rusya Federasyonu ve Çin,
İran'ın Şah zamanında olduğu gibi tekrar ABD etkisine girmesini
kesinlikle arzulamamaktadır.48 Türkiye bu iki ülkenin İran’a yönelik
çekincelerinden istifade ederek, Rusya Federasyonu ve Çin’in BM
Güvenlik Konseyi’nde askerî harekâtın çapı konusunda ABD üzerinde
baskı kurmalarını desteklemelidir.
Sonuç olarak, İran’ın nükleer programı hususunda ABD ile İran
arasında tırmanan gerginlikte Türkiye bıçak sırtında bir siyaset takip
etmek durumundadır. Bu bağlamda, Türkiye bir yandan füze savunma
sistemlerine ve nükleer teknolojiye yatırım yaparak İran’a karşı
caydırıcılığını artırırken, diğer yandan da kısıtlı bir askerî harekâtta
tarafsız kalarak ileride kendisini hedef alabilecek bir nükleer tehdidi
üçüncü ülkeler vasıtasıyla bertaraf etmeyi düşünmelidir. Ne var ki,
böylesine hassas bir siyasetin başarılı olması ön hazırlık yapmayı
gerektirmektedir. Bu nedenlerle, Türkiye’nin vakit kaybetmeden İran ile
ilgili tüm ihtimalleri hesaba katan, senaryo temelli ve gerçekçi hareket
tarzları geliştirmesinin hayati derecede önem taşıdığı
değerlendirilmektedir.
47 James Risen, a.g.e., s. 216.
48 Davut Turan, a.g.m., s. 4.
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
52
KAYNAKÇA
1) ARMSTRONG, Karen, Islam: A Short History. Phoenix Press,
London, 2001.
2) AYDUGAN, Fatih, İran’ın Nükleer Programı. Stratejik Boyut Dergisi,
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2006.
3) CHIN, Larry, Fabricating the Case Against Iran, 12 Nisan 2007,
www.globalresearch.ca.
4) CHOSSUDOVSKY, Michel, "Theater Iran Near Term" (TIRANNT),
21 Şubat 2007, www.globalresearch.ca.
5) GÜMÜŞ, Okan ve SEVİ, Aziz, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, HAK
Elektronik Kütüphanesi.
6) KAGAN, Robert, Of Paradise and Power, Random House, Inc., New
York, 2003.
7) KİBAROĞLU, Mustafa, İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin
Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler, HAK Elektronik
Kütüphanesi.
8) KLARE, Michael, Blood and Oil: How America’s Thirst for Petrol is
Killing Us. Penguin Books, London, 2004.
9) KUCINICH, J. Dennis, Collision Course With Iran, 12 Nisan 2007,
www.globalresearch.ca.
10) LESSER, Ian and HOFFMAN, Bruce, Countering the New Terrorism.
RAND, Washington D.C., 1999.
11) MEARSHEİMER, John J., The Tragedy of Great Power Politics. W. W.
Norton & Company, New York, 2001.
12) Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı, DSA Grubu, İran Dosyası,
05 Aralık 2005, www.obiv.org.tr.
13) PILGER, John, Iran May Be the Greatest Crisis of Modern Times,
12 Nisan 2007, www.globalresearch.ca.
14) RISEN, James, State of War: The Secret History of the CIA and the Bush
Administration. Pocket Books, New York, 2007.
15) RYAN, B. P. (1985). Iranian Rescue Mission: Why it Failed. Houghton
Mifflin Company, Annapolis.
16) SAHİMİ, Mohammad, Iran's Nuclear Program. Part I: Its History,
İRAN NÜKLEER KRİZİNDE BIÇAK SIRTINDA SİYASET
53
Payvand's Iran News, 10 Şubat 2003.
17) SALAMA, Sammy, Was Libyan WMD Disarmament a Significant
Success for Nonproliferation?, Center for Nonproliferation Studies
(CNS), Monterey Institute of International Studies, September
2004, http://www.nti.org.
18) TURAN, Davut, İran Dış Politikasının Nükleer Program Çıkmazı.
TASAM, HAK Elektronik Kütüphanesi.
19) Washington Post, S. Africa Had 6 A-Bombs, 25 March 1993.
20) http://www.botas.gov.tr.
21) http://www.tasam.org.tr.

Konular