Pârsî-yi Derî- Derî Farsçası-1
İslâm öncesi ve İslâm’ın zuhuru esnasındaki İran lehçeleri ve meşhur edebî diller arasından resmî bir dil şeklinde ortaya çıkan ve tüm İslâm dönemi boyunca siyasî, ilmî, ve edebî yararlanma konusu olan hatta uzun bir süre Asya kıtasının büyük bir bölümünün siyasî dili haline gelen tek lehçe, şairlerimizin ve yazarlarımızın bazen “Derî” bazen de “Pârsî” ya da “Pârsî-yi Derî” diye niteledikleri Derî Farsçasıdır.
Bu dilin “Derî” olarak isimlendirilmesi, onun şahların sarayına özgü olmasıdır. Zira sarayda, devlet kademesinde ve padişahlık merkezinde konuşma konusu olan dile Derî dendiği kuralı eskiden beri vardı. Derî, “Der”e (=Saraya, dergaha) mensup olan demektir. Örneğin el-Fihrist’in yazarı İbn Nedîm, İbn Mukaffâ’dan naklen şöyle demiştir: “Sâsânîler döneminde Medâyin şehirlerinde[1] kullanılmakta olan lehçeye Derî denilmekteydi. Saray halkı bu dille konuşmaktaydı. Bu Derî konuşması saraya özgüdür”. Aynı noktayı, Hamza b. el-Hasan el-İsfahânî de et-Tenbîh adlı kitabında zikretmiştir. Yâkût-i Hamavî de, Mu’cemu’l-Buldân adlı kitabında “Fehlu” isminin zeylinde ondan nakletmiştir. el-Makdîsî de kendi kitabı Ahsenu’t-Tekâsîm’de, Buhârâ halkının dilini zikrederken (onun zamanında yani IV/X. yüzyılda Sâmânîlerin başkentiydi) onu Derî dili olarak kabul eder ve, “Padişahın adı onunla yazıldığı ve kendisine sunulan arzlar bu dille olduğu için Derî diye adlandırılır. Der kelimesinden türemiştir, der ise bab, kapı anlamına gelir. Yani saray ve dergah halkının konuştukları dil demektir.”
Sâsânîler döneminde Medâyin’de kullanılmakta olan dile “Derî” denildiği gibi, III/IX. ve IV/X. yüzyıllarda Sâmânîlerin başkenti “Buhârâ”nın dili de bu adla isimlendirilmekteydi. Diğer taraftan Mustavfî-yi İbn Havkal ve el-Makdîsî’nin Horâsân ve Mâverâunnehir’in bir bölümünün dili konusunda yaptıkları açıklamalar, o diller ile Buhârâ dili arasında büyük bir benzerlik olduğunu ve Derî lehçesinin kullanıldığı alanın Nişâbûr sınırından doğu ve kuzeydoğu tarafına doğru uzandığını bizlere ispat etmektedir. O halde İslâm döneminde Derî dilinden söz edildiğinde amaç, eski İran’ın doğu ve kuzeydoğusundaki edebî dildir. İranlı devletlerin İslâm döneminde ilk önce bu bölgeden çıkmış olmaları da bundan ileri gelmektedir. Bu bölgeden çıkmış olan bu devletlerin resmî saray dili de bu bölgede konuşulmakta olan lehçeye dayanmaktaydı. Bu dil, hükümet kademelerindeki ve “Der=saray”daki konuşulan dil olduğu için de “Derî” diye adlandırıldı. Derî dili için takılmış olan her türlü diğer isimler uydurma olup önemsizdir. Yine bu dil, bizim de bildiğimiz üzere, Fars edebiyatının ilk dönemlerinde Derî’ye ilave olarak “Pârsî” ya da “Pârsî-yi Derî” olarak da adlandırılmaktaydı.
[1] Medayin, Tisfun, Sulukiye vb. gibi birbirine bağlı birkaç şehirden oluşmaktaydı. Bu cümlede “Medayin şehirleri” kullanılmış olması da bundan dolayıdır.
Bu dilin “Derî” olarak isimlendirilmesi, onun şahların sarayına özgü olmasıdır. Zira sarayda, devlet kademesinde ve padişahlık merkezinde konuşma konusu olan dile Derî dendiği kuralı eskiden beri vardı. Derî, “Der”e (=Saraya, dergaha) mensup olan demektir. Örneğin el-Fihrist’in yazarı İbn Nedîm, İbn Mukaffâ’dan naklen şöyle demiştir: “Sâsânîler döneminde Medâyin şehirlerinde[1] kullanılmakta olan lehçeye Derî denilmekteydi. Saray halkı bu dille konuşmaktaydı. Bu Derî konuşması saraya özgüdür”. Aynı noktayı, Hamza b. el-Hasan el-İsfahânî de et-Tenbîh adlı kitabında zikretmiştir. Yâkût-i Hamavî de, Mu’cemu’l-Buldân adlı kitabında “Fehlu” isminin zeylinde ondan nakletmiştir. el-Makdîsî de kendi kitabı Ahsenu’t-Tekâsîm’de, Buhârâ halkının dilini zikrederken (onun zamanında yani IV/X. yüzyılda Sâmânîlerin başkentiydi) onu Derî dili olarak kabul eder ve, “Padişahın adı onunla yazıldığı ve kendisine sunulan arzlar bu dille olduğu için Derî diye adlandırılır. Der kelimesinden türemiştir, der ise bab, kapı anlamına gelir. Yani saray ve dergah halkının konuştukları dil demektir.”
Sâsânîler döneminde Medâyin’de kullanılmakta olan dile “Derî” denildiği gibi, III/IX. ve IV/X. yüzyıllarda Sâmânîlerin başkenti “Buhârâ”nın dili de bu adla isimlendirilmekteydi. Diğer taraftan Mustavfî-yi İbn Havkal ve el-Makdîsî’nin Horâsân ve Mâverâunnehir’in bir bölümünün dili konusunda yaptıkları açıklamalar, o diller ile Buhârâ dili arasında büyük bir benzerlik olduğunu ve Derî lehçesinin kullanıldığı alanın Nişâbûr sınırından doğu ve kuzeydoğu tarafına doğru uzandığını bizlere ispat etmektedir. O halde İslâm döneminde Derî dilinden söz edildiğinde amaç, eski İran’ın doğu ve kuzeydoğusundaki edebî dildir. İranlı devletlerin İslâm döneminde ilk önce bu bölgeden çıkmış olmaları da bundan ileri gelmektedir. Bu bölgeden çıkmış olan bu devletlerin resmî saray dili de bu bölgede konuşulmakta olan lehçeye dayanmaktaydı. Bu dil, hükümet kademelerindeki ve “Der=saray”daki konuşulan dil olduğu için de “Derî” diye adlandırıldı. Derî dili için takılmış olan her türlü diğer isimler uydurma olup önemsizdir. Yine bu dil, bizim de bildiğimiz üzere, Fars edebiyatının ilk dönemlerinde Derî’ye ilave olarak “Pârsî” ya da “Pârsî-yi Derî” olarak da adlandırılmaktaydı.
[1] Medayin, Tisfun, Sulukiye vb. gibi birbirine bağlı birkaç şehirden oluşmaktaydı. Bu cümlede “Medayin şehirleri” kullanılmış olması da bundan dolayıdır.
Konular
- PARS DERGİSİ
- ŞU’ARÂ HOCASI MÂDER-ZÂD BİR ŞÂİR: ZÂTÎ
- KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ŞEM’Ü PERVÂNELER VE LÂMİ’Î ÇELEBÎ’NİN ŞEM’Ü PERVÂNE MESNEVİSİ
- FARS EDEBİYATINDA METAFİZİK YOLCULUKLAR
- شاعران فارسی سرای وفارسینويس ارزرومی
- تعلیم وتربیت ازمنظر سعدی
- توازن موسیقايی غزلهای سعدی
- YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANI İLE SADIK ÇUBEK’İN TENGSİR ADLI ROMANININ KARŞILAŞTIRMASI
- YAVUZ SULTAN SELİM’İN DÎVÂNINDA OLMAYAN FARSÇA ŞİİRLERİ
- KÜÇÜKASYA’DA İSLAMİYET (DER İSLAM IN KLEIN ASIEN)
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IYRD.
- RÛDEKÎ-Yİ SEMERKANDÎ (Ö. 329/940)
- NAZÎRÎZÂDE EMÎN’İN ŞEYHÜLİSLÂM FEYZULLAH EFENDİ’YE FARSÇA METHİYELERİ
- HAYRETÎ DİVANINDA GEÇEN “GAM” KELİMELERİNİN TASARIMLARI
- BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
- EŞREFOĞLU RÛMÎ’NİN GAZELLERİNDE NASİHAT VE NEFİS MUHASEBESİ
- HÂB-I HAYÂL, AYINTABLI HÜSNÜ
- شاعران فارسیسرای و فارسینويس ارزرومی*
- مسئلة »مضمون« در شعر کودکان و نوجوانان
- مأخذ اصلی تمثیل خورندگان پیلبچهدرمثنوی
- وگرايی درهنر ايران
- NEF’Î’NİN TUHFETU’L-UŞŞÂK ADLI FARSÇA KASİDESİ
- ERKEN DÖNEM FARSÇA MESNEVİLERDE BEZM - IIYRD.
- DAKİKÎ-Yİ TUSÎ (Ö. 366/976)
- ÂRİF ÇELEBİ’NİN FARSÇA KASİDESİ VE TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
- SÂİB-İ TEBRİZÎ’NİN ŞİİRLERİNDE GEÇEN “HÂB-I BAHÂR” TAMLAMASI ÜZERİNE
- ROMEN DİLİNDE KULLANILAN FARSÇA KELİMELER
- سینمای ایران
- آداب حرب مغول درتاریخ جهانگشای جوینی
- بررسی تطبیقی ضرب المثل های ترکی سنقر با ضرب المثل های زبان فارسی