Ya İran Nükleer Programı Enerji İçinse? Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Yansımaları*

İnceleme
Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42 55
İran, son dönemde ‘sivil’ nükleer programı nedeniyle ağırlaştırılmış enerji yaptırımlarıyla karşılaşmıştır.
Ya İran Nükleer Programı Enerji İçinse?
Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Yansımaları*
What if Iran’s Nuclear Program is for Energy? Implications for Turkey’s
Energy Security
Yrd. Doç. Dr. Emre İŞERİ
Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Abstract
Notwithstanding the fomenting global recession of the date, the world still experiences a shortage of energy
supply. The energy prices, as result of this supply failure, chronically stands at their pre–crisis level. It is even
more alarming in case of a quick global economy recovery, which, whenever occurs, will further expand already
excessive oil/gas demands. All these developments are harbinger of an upcoming energy crisis. Under
such bleak scenario, even new energy field discoveries will likely no longer function as a cushion. To ensure,
the highest possible, efficient development of the remaining untapped energy reservoirs, such as those abundant
in Iran, and their uninterrupted export to the world energy markets may not remove the entirety of the
problem. But, still, it could still help smoother the transition from the present oil–based economy to a whole
new one based on nuclear energy, or else. However, Iran is inflicted upon a cluster of severe (energy) sanction
for its alleged nuclear–power program. Against this backdrop, this paper argues that the nuclear crisis will
have three main implications on net energy importer Turkey pursuing civilian nuclear program: diversifying
energy suppliers, economic costs, and establishment of international nuclear fuel bank oligopoly.
İnceleme
56 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
Eski düzende bir devletin küresel hiyerarşideki sıralaması nükleer savaş
başlığı sayısı, deniz gücü ve asker sayısıyla belirlenirken, yeni enerji
jeopolitiğinde sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı veya enerji
kaynaklarını satın alma kabiliyeti gibi unsurlar belirleyici olmaktadır.
Giriş
Küresel iktisadi durgunluğun sürmesine rağmen
dünya, enerji arz-talep dengesizliği sorunuyla
karşı karşıyadır. Talebin nispeten düşük seyrettiği
bu dönemdeki dengesizliğin başlıca sebebi
küresel enerji arz sıkışıklığıdır. Bu durum petrol
ve ona bağlı diğer enerji emtia fiyatlarının kronik
olarak yüksek düzeylerde olmasına neden
olmaktadır. Küresel durgunluğun aşılmasıyla
birlikte artacak tüketimle beraber petrol/doğal
gaz üretiminin zirve noktasına (production peak)
çoktan ulaştığı/ulaşacağı olgusu –keşfedilmekte
olan yeni enerji sahalarından bağımsız
olarak– yaklaşmakta olan küresel enerji darbo-
ğazının habercileridir. Bu bakımdan yeterince
geliştiril(e)memiş olan ispatlanmış zengin enerji
kaynaklarının ivedilikle dünya piyasalarına ihracı
gerekmektedir.
Bu noktada, dünyanın en zengin ikinci doğal gaz
ve üçüncü petrol rezervlerine sahip İran kaynakları
kapıdaki küresel enerji krizinin aşılması için
son derece önemlidir. Hâlbuki Amerikan ambargoları
nedeniyle yıllardır enerji sektörünü geliş-
tirmek için yatırım sıkıntısı içerisinde olan İran,
son dönemde ‘sivil’ nükleer programı nedeniyle
ağırlaştırılmış enerji yaptırımlarıyla karşılaşmış-
tır. Bu krizin perde arkasında ise Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (Treaty
on the Non–Proliferation Treaty of Nuclear Weapons
– NPT) kapsamında uluslararası nükleer
yakıt bankasının oluşturulmasının norm olarak
inşa edilme çabası Türkiye gibi nükleerden enerji
üretme niyetinde olan NPT üyelerini –ileride bu
oluşumun siyasi bir araca dönüşebileceği düşüncesiyle–
kaygılandırmaktadır. İran nükleer krizi
eksenindeki enerji güvenliğiyle ilgili bu gelişmeler,
bölgesinde yükselen ekonomi konumundaki
net enerji ithalatçısı Türkiye’nin enerji güvenli-
ğiyle doğrudan ilgilidir.
Bu tartışmalar ışığında İran nükleer krizinin
Türkiye’nin enerji güvenliğine yönelik üç temel
yansıması olacağını iddia edilmektedir: Tedarikçi
ülke çeşitlendirmesi, İktisadi maliyet ve
Uluslararası Nükleer Enerji Oligopolü. Çalışmanın
sonuç kısmında küresel enerji darboğazına
girilmekte olduğu bir dönemde bölgesinde “dü-
zen koyucu” olma iddasındaki Türkiye’nin ithal
enerji bağımlılığının düşürülmesi ve ideal enerji
tüketim sepetine ulaşması, ülkenin sürdürülebilir
enerji güvenliğini tesis etmenin ötesinde stratejik
bir zorunluluk olduğu vurgulanmaktadır.
Arz-Talep Dengesizliği
Yeni enerji düzeni veya jeopolitiği diye tabir edilen
içinde bulunduğumuz dönemde, devletleri
iki kategoriye ayırmak mümkündür: enerji fazlası
olanlar ve enerji açığı olanlar. Eski düzende bir
devletin küresel hiyerarşideki sıralaması nükleer
savaş başlığı sayısı, deniz gücü ve asker sayısıyla
belirlenirken, yeni enerji jeopolitiğinde ise devletin
hiyerarşideki sıralamasının belirleyicisi olarak
sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı
veya enerji kaynaklarını satın alma (veya edinme)
kabiliyeti gibi unsurlar belirleyici olmaktadır.1
Küresel enerji sistemi hem yerüstü hem de yeraltı
sistem unsurlarını içermektedir. Sistemde
ortaya çıkan istikrarsızlıklar daha çok jeopolitik
rekabet, savaş, halk ayaklanmaları, enerji politikaları,
finansal yatırım kararları ve diğer birçok
insan faktörünün sebep olduğu yer üstü gelişmeler
neticesinde meydana gelmektedir. Bunların
İnceleme
Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42 57
yanı sıra yeraltı önemli bir jeolojik faktör olarak
yenilenemeyen fosil kaynakların üretiminin zirve
noktasına ulaşma olgusu da göz ardı edilmemelidir.
Böylece, kaynakların geliştirilmesi ve
dünya piyasalarına ulaştırılmaları giderek daha
maliyetli olmakta, bu durum ise enerji fiyatları
üzerinde baskı oluşturmaktadır.2
Yukarıda betimlenen gelişmeler, küresel enerji
arz güvenliğine yönelik kaygıları beraberinde getirmektedir.
Enerji uzmanı Prof.Michael Klare’in
belirttiği üzere petrol ve doğalgaz üretiminin
zirve noktasına erişmekte olduğu günümüzde
temelde Çin ve Hindistan kaynaklı enerji talep
artışlarının (Ek 1 – Ek 2 – Ek 3) karşılanması
neredeyse imkânsızdır ve ilerleyen günlerde kü-
resel arz sıkıntıları yaşanması son derece olası-
dır.3
Hakikaten de birçok enerji uzmanı –küresel
durgunluğun etkileri halen sürmesine rağ-
men– arz-talep dengesizliği üzerinde durmakta
ve bu durumun fiyatlar üzerinde yukarı doğru
bir baskı unsuru olduğunun altını çizmektedirler.
Bu minvalde, Uluslararası Enerji Ajansı Baş
ekonomisti Fatih Birol, petrol fiyatlarının arztalep
dengesizliği ile yükseldiğini, ucuz petrol
döneminin bittiğini belirtmektedir. Birol ayrıca
İran’ın gündeme gelmesinden önce de petrol fiyatlarının
100–105 dolar seviyesinde olduğunu
hatırlatmış, asıl konunun üretimin talebe yetişememesi
olduğu tespitinde bulunmuş, üç haneli
fiyatlara alışılması gerektiğini de sözlerine eklemiştir.4
İlerleyen günlerde arz-talep makasının
giderek genişleyeceği düşüncesiyle birçok ilgili
kurum fiyat projeksiyonlarını yükselterek revize
etmektedirler. Mesela, dünyanın önde gelen yatırım
bankalarından UBS, 26 Nisan 2012 tarihli
raporunda, 2012 için daha önce 110 dolar olarak
öngördüğü WTI ham petrol fiyatını 120 dolara
çıkartırken, 2013 yılı için ise öngörüsünü 105 dolardan
115 dolar seviyesine kadar yükseltmiştir.5
Küresel finansal ekonomik krizin etkilerinin tam
olarak atlatılamadığı, Avro krizinin sürmekte olduğu
bir finansal ortamda, enerji arz-talep dengesizliğinin
yaşanıyor olması nedeniyle bugüne
kadar yeterince geliştiril(e)memiş olan kaynakların,
küresel enerji piyasalarına ivedilikle ihraç
edilmesi gerekmektedir. Bu noktada, İran’ın zen-
İran, dünya’nın üçüncü en geniş ispatlanmış petrol ve en zengin ikinci
ispatlanmış doğal gaz rezervlerine sahiptir.
gin petrol ve doğal gaz kaynaklarının –Tahran’ın
nükleer programı neticesinde maruz kaldığı son
dönem giderek sertleşen uluslararası yaptırımlar
neticesinde– piyasalara yeterince etkin bir şekilde
aktarılamıyor olması küresel enerji politikaları
açısından önemli bir çelişkiyi işaret etmektedir.
Çalışmanın amaçları doğrultusunda İran nükleer
krizinin Türkiye’nin enerji güvenliğine muhtemel
etkilerinden bahsetmeden önce İran ekonomisinde
enerji sektörünün yerine değinmekte yarar
vardır.
İran Ekonomisinde Enerji Sektörü
İran, Dünya Bankası verilerine göre kişi başı gelir
düzeyinde Türkiye’nin içerisinde bulunduğu
3,976 $ – 12,275 $ kişi başı gelire sahip orta yük-
İnceleme
58 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
sek gelirli ülkeler kategorisinde yer almaktadır.
Aşağıda detaylı olarak bahsedeceğimiz üzere,
İran’ın geniş enerji kaynakları ve bunlardan elde
edilmesi muhtemel finansal gelir düşünüldü-
ğünde, ülkenin neden gelişmiş ülkeler grubunda
olmadığı sorusu akıllara gelmektedir. Bu soruya
cevap verebilmek için İran ekonomisindeki sektörel
dağılıma bakmakta yarar vardır. İran’daki
sanayi sektörünün %44,5 gibi yüksek bir oranda
GSYH içerisindeki payı, ülkenin ekonomik yapı-
sının günümüzdeki gelişmiş ülkelerin ekonomik
yapılarına pek benzemediğinin başlıca göstergelerinden
biridir. Bunun temel sebebi İran ekonomisinin
ülkenin enerji kaynak zenginlikleri çer-
çevesinde yapılmış olmasıdır. Bu durumunun yanı
sıra 73,1 milyon nüfuslu enerji zengini İran’ın
330 milyar dolar düzeyinde olan GSYH’nın 71,8
nüfuslu enerji fakiri Türkiye’nin 615 milyar dolar
düzeylerindeki GSYH’sinin yarısından sadece biraz
fazla olması, Tahran’ın ülke kaynaklarını ekonomik
kalkınmaya ve vatandaşlarının refahına
dönüştürememiş olduğu gerçeğini gözler önüne
sermektedir.6
Tahran yönetimi, bu başarısızlığını bir yerde gidermek
ve rejim güvenliğini tesis etmek amacıyla
enerji gelirlerinin büyük kısmını kamu harcamaları
yoluyla halka dağıtmaktadır. Bu yönüyle
İran’ın klasik bir enerji ihracatçısı ‘rantiyer devlet’
(siyasi gücün, enerji gelirlerinin büyük bir
kısmının yüksek kamu sübvansiyonları olarak
halka dağıtıldığı iktisadi model) olduğunu belirtmek
yanlış olmayacaktır.7
2010 yılının giderek
sertleşen uluslararası yaptırımlar ortamında,
Tahran yönetimi ülke içerisinde kaynak israfını
engellemek/rasyonel tüketimi tesis etmek amacıyla
sübvansiyonlarda reforma gitme kararı
vermiş ve kamu harcamalarında düzenlemelere/kesintilere
gitmiştir.8
Bu reform paketinin ne
oranda başarıyla yürütüleceğinin belirleyicisi
–ülke içinde giderek artan enflasyonun tetiklediği
fakirlik ve tarihte görülmemiş boyuttaki
uluslararası baskı ortamında– Cumhurbaşkanı
Mahmud Ahmedinejat’ın ülke içi muhalefetle giriştiği
sübvansiyon reformu mücadelesinin seyri
olacaktır.9
Bu reform sürecinin başarısı zengin
ülke kaynaklarının ne oranda etkin bir şekilde
ihraç edileceğiyle de doğrudan ilgili olması bakımından,
küresel enerji politikalarına önemli
yansımaları olacağına şüphe yoktur. Bu noktada,
İran’ın enerji durumuna bakmak yerinde olacaktır.

İran, dünya’nın üçüncü en geniş ispatlanmış petrol
(137 milyar varil) ve Rusya’nın ardından ise en
zengin ikinci ispatlanmış doğal gaz (131,2 milyar
metreküp) rezervlerine sahiptir. Ayrıca İran, yıllık
2560 milyon varille, OPEC’in en büyük ikinci,
dünyanın en büyük dördüncü petrol ihracatçısı-
dır. Ülkenin en önemli ithalatçısı %22 payla Çin
olup, bu ülkeyi %18’le AB , %17’yle Japonya ve
%13’le Hindistan , %10’la Güney Kore ve %7’yle
Türkiye takip etmektedir.10 Bu kaynak zenginli-
ğine ve ham petrol ihracatı seviyesine rağmen
İran –rafineri kapasitesinin yetersizliğinden
ötürü– net petrol ithalatçısı olmasının yanı sıra
doğal gaz ihracatçısı bir ülke değildir. Türkiye’ye
yapmakta olduğu yıllık yaklaşık 8 milyar metreküplük
ihracatı ise Türkmenistan’dan ithalatla
sağlamaktadır. Bu bilgiler ışığında İran’ın enerji
görünümü olumsuz manada emsalsiz olduğu
söylenebilir. Enerji Uzmanı Yusuf Yazar’ın aktardığına
göre, İran bir taraftan üretimini artırmak,
ona paralel ihraç projeleri geliştirmek yahut var
olan projelere ortak olmak ya da gaz sağlamak,
diğer taraftan da iç tüketimi hem altyapının iş-
İran’ın klasik bir enerji ihracatçısı ‘rantiyer devlet’ (siyasi gücün, enerji
gelirlerinin büyük bir kısmının yüksek kamu sübvansiyonları olarak halka
dağıtıldığı iktisadi model) olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır
İnceleme
Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42 59
lerliğinde verimlilik sağlayarak hem de fiyat politikalarını
gözden geçirerek kontrol altına almak
gibi problemlerle karşı karşıya. Bu problemlerden
birisi ABD ambargosu nedeniyle yaşanıyor.
Yani üretimi artırmak ve İran gazını Avrupa pazarlarına
ulaştıracak proje geliştirme –ya da var
olan projelere bir şekilde katılmak– için yatırımlar
gerçekleştirme –ki bu çok büyük ölçüde yabancı
yatırımcı gerektiriyor– niyet ve düşünceleri
ABD ambargosu nedeniyle hayata geçirmekte
zorlanıyor, hatta imkânsız hâle geliyor... İran gazı
bir biçimde akmanın yolunu zorlayacaktır. İran’a
karşı olan bugünkü tutum devam ettirilebilir bir
tutum değildir… Dünyanın ikinci en büyük doğal
gaz rezervlerinin sahibi İran’ın zaman olarak ucu
açık bir ambargo politikasıyla Doğu-Batı hattında
gerçekleştirilmesi söz konusu (NABUCCO,
ITGI, TAP) enerji koridoru projeleri dışında
tutulmasından en hoşnut olan ülkeler herhalde
Rusya ve Çin olmalıdır.11 Hiç şüphesiz, son dö-
nem sertleştirilmiş yaptırımların ardından bu
projelerin hayata geçmesi öngörülebilir gelecekte
pek mümkün gözükmemektedir.
İran’ın elektrik tüketiminde nükleer enerji sepetini
katarak kaynak çeşitlemesine gitmesi mantıklı
bir teşebbüstür. Böylece, İran daha önce elektrik
üretiminde kullandığı miktarda doğal gazı
daha doğru değerlendirebilme/ihraç edebilme
imkânına kavuşacaktır.12 İran’ın 1970’lerden beri
çeşitli kesintilerle devam eden –1979’daki Ayetullah
rejiminin Batı’lı olan herşeyi reddiyle kültürel
sebeplerden durdurulan– nükleer macerası,
2002’de ortaya çıkan gizli nükleer programla Batı
kamuoyunu İran’ın yakın zaman içerisinde nükleer
silah sahibi olacağı endişelerine sevk etmiş.13
Haziran 2005’de Mahmoud Ahmedinejad’ın
cumhurbaşkanı olması ve söylemsel düzeydeki
anti–Siyonist tutumu nedeniyle de süreç ciddi
bir boyut kazanmıştır.14 İran’ın kendi deyimiyle
NPT’deki hakları çerçevesinde ‘barışçıl amaçlı’
olarak nükleer program yürütüyor olmasına rağ-
men programını UAEK’nın teftişine pek de açık
bir şekilde yürütmüyor olmasından ötürü –özellikle
Batı tarafından– konuya şüpheyle yaklaşılmasına
sebep olmaktadır. Bu endişeler 31 Temmuz
2006 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 1696 sayılı önergesine de yansımıştır.
Tüm bu baskılara rağmen İran uranyum zenginleştirme
programını –Batı kamuoyundaki endi-
şeleri gidermeksizin– sürdürmeye devam etmiş-
tir. Giderek tırmanan krizin çözümüne yönelik
bir girişim olarak Türkiye ve Brezilya’nın ortak
yürüttüğü diplomatik çabalarının sonucunda 17
Mayıs 2010 tarihinde İran’la imzalanan nükleer
yakıt takas anlaşması da sonuçsuz kalmıştır.15
UAEK’ın Kasım 2011 tarihli raporunda, İran’ın
nükleer silah geliştirdiğine dair kanıtların var olduğuna
yönelik raporu ise son dönem sertleşen
yaptırımların gerekçesini sağlamış oldu.16
Bu gelişmeler ışığında ABD’nin liderliğini yapmakta
olduğu Batı dünyasında –görünen sebepler
olarak– hem ‘şer ekseni ülkesi’ olan İran’ın
nükleer silah sahibi olmasını engellemek hem de
Ortadoğu’da nükleer silahların yayılmasını önlemek
amacıyla iki girişim ön plana çıkmaktadır.
Birincisi, küresel platformlarda, bir uluslararası
nükleer yakıt bankasının kurulmasını norm olarak
inşa etmeye çalışılmaktadır.17 Aşağıda Türkiye
özelinde tartışılacağı gibi bu süreç P5 (Nükleer
kapasiteye sahip BM Güvenlik Konseyi beş daimi
üyesi) grubunda yer almayan ve nükleerden
enerji üretme planı olan NPT üyeleri tarafından
çeşitli gerekçelerle tereddütle yaklaşılmaktadır.
İran nükleer programına karşı son dönemdeki
ikinci en somut girişim ise –nükleer silahlanmanın
finansmanını sağladığı gerekçesiyle– Obama
yönetiminin onayladığı enerji ve bankacılık sektörlerini
hedef alan 1 Temmuz 2011 tarihli “Kapsamlı
İran Yaptırımları” olmuştur.18 Bu yaptırım
paketi sadece Amerikan şirketlerini değil, İran ile
iş yapan üçüncü ülkelerin enerji ve banka sektörlerini
de kapsama dâhil etmiştir. Hiç şüphesiz, bu
yaptırımların ardından –zaten yatırım eksikliği
çeken– İran enerji sektörünü know–how konusunda
ileri birçok Batılı şirketin yatırımlarından
mahrum kalmıştır. Bu gelişmeler ışığında İran’ın
enerji üretiminin daha da düşeceği söylenebilir.
ABD Enerji Enformasyon İdaresinin (EIA) öngö-
rüsüne göre son dönem yaptırımların ardından
yabancı yatırımların azalması sebebiyle ülkenin
petrol üretiminin 2012 yılı içerisinde %15 oranında
bir düşüşle 3.55 milyon varilden 3.05 milyona
düşecektir.19
İnceleme
60 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
Konuya küresel enerji güvenliği perspektifinden
yaklaştığımızda ise Obama yönetimi İran
kaynaklarına alternatiflerin yeterli olduğunu
savunmaktadır. Halbuki Obama’nın bahsettiği
alternatif kaynakların hangi sürede piyasalara
aktarılacağının yanı sıra çevresel/iktisadi üretim
maliyetlerinin ne olacağı konuları soru işaretleriyle
doludur.20 Mart 2012 Fukushima nükleer
krizi sonrası Almanya’nın önderlik ettiği nükleer
enerjiye yönelik olumsuz hava ve Arap ayaklanmaları
sürecinde gittikçe istikrarsızlaşan Ortadoğu’daki
durum, dünya enerji arzına yönelik
kaygıları daha da artırmaktadır. Enerji arzı konusundaki
bu olumsuzlukların son halkasını İran’a
yönelik ağırlaştırlmış enerji yaptırımları oluşturmuştur.
Konuya Türkiye özelinde yaklaşıldığında
ise İran kaynaklarına yüksek oranda bağımlı olan
(petrolde yaklaşık %45, doğal gazda ise yaklaşık
%30 düzeyinde) net enerji ithalatçısı olan bu ülke
için enerji geleceği Obama’nın betimlediğinden
büyük farklılıklar göstermektedir. Çalışmanın
bu aşamasında, Türkiye’nin enerji stratejisinde
İran’ın konumuna değinmek yerinde olacaktır.
Türkiye’nin Enerji Stratejisinde İran
Hem küresel enerji piyasalarındaki hem de dünyada
ispatlanmış petrol/doğal gaz kaynaklarının
yaklaşık %70’ini barındıran yakın bölgesindeki
gelişmeler, enerjisinin yaklaşık dörtte üçünü ithal
eden Türkiye’nin enerji güvenliğini çoğu zaman
arz kesintileri ve yükselen enerji maliyetleri olarak
olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye’nin
ithal enerji bağımlılık düzeyinin 2020 yılına gelindiğinde
%82 düzeyine çıkacağı yönündeki bulgular
da düşünüldüğünde21, konunun ne derece
önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Giderek
artmakta olan yüksek oranda ithal enerji bağımlılığının
yanı sıra Türkiye’nin ithal enerjisinin
büyük kısmını sadece birkaç tedarikçiden tesis
ediyor olması enerji güvenliğinin başlıca unsurlarından
olan kaynak ülke/bölge çeşitlendirmesi
(diversification) ilkesiyle de ters düşmektedir
(Şekil 1 – Şekil 2).
Türkiye’nin ithal enerjisinin büyük kısmını sadece birkaç tedarikçiden
tesis ediyor olması enerji güvenliğinin başlıca unsurlarından olan kaynak
ülke/bölge çeşitlendirmesi ilkesiyle de ters düşmektedir.
Şekil 1: Türkiye’nin Ülkelere Göre Ham Petrol İthalat Rakamları
Kaynak: EPDK, Petrol Piyasası Sektör Raporu, 2012, s.20.
İnceleme
61 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
Şekil 2: Türkiye’nin Doğal Gaz Alım Anlaşmaları
Kaynak: BOTAŞ
Anlaşma İmzalanan Ülke BCM / yıl (Plato) İmza Tarihi Süre Yürürlülük
Tarihi
Kalan Yıl
Rusya (Batı Hattı) 6 14.02.1986 25 1987 –
Cezayir (LNG) 4 14.04.1988 20 1994 2
Nijerya (LNG) 1,2 09.11.1995 22 1999 9
İran 10 08.08.1996 25 2001 14
Rusya (Mavi Akım) 16 15.12.1997 25 2003 16
Rusya (Batı Hattı) 8 18.02.1998 23 1998 9
Türkmenistan 16 21.05.1999 30 – –
Azerbaycan 6,6 12.03.2001 15 2007 10
Konuyla ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı (ETKB), 2010 tarihli Stratejik Planı’nda
yeterli miktarda, kalitesi yüksek, fiyatı makul,
güvenli ve çevre dostu enerji kaynakları sağlanmasının
yanı sıra ülkenin enerji tedarikindeki
–petrolde %93 ve doğal gazda %97 düzeyindeki–
ithalat bağımlılığının azaltılması ana hedeflerler
olarak belirlenmiştir.
Bu amaçlar doğrultusunda yenilenebilir kaynakların
geliştirilmesinin yanında nükleer enerjiye
geçiş kararı alınmıştır. ETKB’nin öngörüsüne
göre , “2023 yılına kadar Akkuyu ve Sinop Nükleer
Santrallerinin işletmeye alınması durumunda,
bugünkü kurulu gücümüzün %20’si nükleer
santrallerden üretilecek elektrikten oluşacaktır.”22
Ülke dışında ise Türkiye, Avrupa’nın “ dördüncü
enerji koridoru” olma yolunda birçok Doğu–Batı
(BTC, Nabucco, Trans–Anadolu vs.) ve Kuzey–
Güney (Mavi Akım, Samsun–Ceyhan, Güney
Akım vs.) geçişli boru hattı projelerine müdahil
olduğu gibi bir fiil enerji zengini komşularında
(Irak ve İran) enerji yatırımları yapmıştır.23
Bu yatırımlara –çalışmanın amaçları açısından–
İran özelinde bakıldığında, Ankara ve Tahran hü-
kümetleri 1996 yılında kademeli olarak artmakta
olan enerji işbirliklerini Kasım 2008 tarihinde
İran’ın zengin doğal gaz yataklarının geliştirilmesine
ve bu kaynakların Avrupa’ya aktarılması
yönünde antlaşmaya vararak pekiştirdiği görülmektedir.
Böylece, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı (TPAO), Güney Pars bölgesinde yer
alan üç gaz sahasının işletim lisansına sahip olmuştur.
Bu lisans uyarınca Türkiye’nin bu sahalardan
günde 46 milyon metreküp gaz üretmesi
ve bu kaynakların yarısını kendi kullanımına tahsis
etmesi öngörülmüştür.24
Fakat son dönem İran enerji sektörüne yönelik
ağırlaşan yaptırımlar sebebiyle –Batı’yla ilişkilerini
zedelemek istemeyen– Türkiye’nin ülkedeki
enerji yatırımlarının ve ithalat düzeyinin geleceği
konusunda soru işaretleri belirmiştir.25 İlk
etapta TÜPRAŞ’ın İran’a olan benzin ihracatına
son vermesinin ardından TPAO da İran’daki yatırımlarını
askıya alma kararı almıştır. ABD’nin
İran enerji yaptırımlarından muaf tutulacak olan
ülkeler listesine Türkiye’yi dâhil etmeyeceğinin
netleşmesinin ardından ise TÜPRAŞ İran’dan
ithal ettiği petrol miktarını %20 oranında azaltma
kararı almıştır. Bu olumsuzlukların yanında
Türkiye, İran doğal gazı için hem eksik teslimat
hem de fiyat konusunda tahkim yoluna gitmiştir.
Yukarıda betimlenen İran nükleer krizi/yaptı-
rımları eksenindeki enerji gelişmeleri ışığında
Türkiye’nin enerji güvenliğine ne tür yansımaları
İnceleme
62 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
olduğu/olacağı sorularını akıllara gelmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin enerji güvenliğine yö-
nelik üç temel riskin belirdiği/belirmekte oldu-
ğundan bahsetmek mümkündür: Tedarikçi Ülke
Çeşitlendirmesi, İktisadi Maliyet, Uluslararası
Nükleer Yakıt Oligopolü.
Tedarikçi Ülke Çeşitlendirmesi
Türkiye’nin %70’ler düzeyindeki ithal enerji ba-
ğımlılığına ek olarak kaygı verici bir konu da
belli ülkelere –özellikle doğal gaz konusunda–
Rusya’ya olan %45–50 sevilerinde olan doğal
gaz bağımlılığıdır. Türkiye’nin elektrik enerjinin
yaklaşık yarısını doğal gazdan üretmekte oldu-
ğu düşünüldüğünde konunun önemi daha iyi
anlaşılacaktır. Bu noktada, hiç şüphesiz, İran’ın
dünyada ispatlanmış ikinci en zengin doğal gaz
rezervleri Türkiye’nin Rusya’ya olan yüksek ba-
ğımlılık oranlarının düşürmesi bakımından son
derece büyük önem arz etmektedir. Yukarıda
bahsedildiği üzere zaten başta ABD ambargosu
olmak üzere çeşitli sebeplerden ötürü kaynaklarını
etkin bir şekilde geliştiremeyen İran’ın, son
dönemki sertleştirilmiş yaptırımların ardından,
hem petrol hem de doğal gaz üretiminin/ihracatının
düşeceği ve/veya daha çok Asya bölgesine
–özellikle Çin’e– yöneleceği öngörülebilir.
Hiç şüphesiz bu durum Avrupa ve Türkiye
pazarında konumunu kaybetmek istemeyen
Rusya’nın arzu ettiği bir durumdur. Bu ülkenin
yanı sıra yaptırımlara veto koyan ülkeler olan
Rusya ve Çin’in İran’la olan ilişkilerini –Rus ve
Çin enerji şirketlerinin İran’da enerji yatırımlarını
yoğunlaştırması– daha da derinleştireceği
Mart 2012 Fukushima nükleer krizi sonrası Almanya’nın önderlik ettiği nükleer enerjiye yönelik
olumsuz hava dünya enerji arzına yönelik kaygıları daha da artırmaktadır.
İnceleme
Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42 63
beklenebilir. Eğer bu süreç İran’ın Rusya ve Çin’le
yakınlaşmasını uzun erimli bir hale dönüştürürse
bu ülkeler arasındaki enerji işbirlikleri gittikçe
gelişip uluslararası siyaset ve ekonomi alanında
da küresel dinamikleri belirleyen bir pozisyona
gelecektir.26
Siyasi istikrarsızlık sebebiyle Irak kaynakları-
nın geleceğinin belirsizliği27, Azerbaycan’ın Şah
Deniz–2 doğal gazının Türkiye’yle ulaşmasının
2018’i bulacak olması28, Türkiye’nin Rusya’ya
olan bağımlılığının daha da artabileceği söylenebilir.
Böylece, Ankara’nın yakın bölgesinde
Moskova’nın dikteleri dışında hareket alanı bulması
daha da güçleşecektir.
İktisadi Maliyet
Küresel finansal krizin etkilerinin halen sürmekte
olduğu bir iktisadi ortamda arz-talep dengesizliğinin
yaşanıyor olması, geleceğin enerjisinin
nereden/nasıl sağlanacağı konusunda birçok soru
işaretini beraberinde getirmektedir. İlerleyen
yıllarda arz sıkışıklığını giderip, enerji fiyatlarının
ödenebilir seviyelerde tutulabilmesi için İran’ın
geliştirilmeyi bekleyen kaynaklarının bir an önce
etkin bir şekilde üretilmesi ve dünya piyasalarına
ihracı gerekmekte. Yukarıda da tartışıldığı üzere
ağırlaştırılmış yaptırımların ardından, zaten
ekonomik zorluklar içerisindeki İran’ın ihracatı-
nı arttırmak bir yana, üretim seviyesini bile koruması
pek olası gözükmemekte. Bu durum ise
–yeraltı bir faktör olarak– küresel zirve petrolü/
doğal gazına ulaştığımız/ulaşmakta olduğumuz
bir ortamda fiyatlar üzerinde baskı oluşturacağı,
bunun ise kronik yüksek enerji fiyatlarını beraberinde
getirebileceği söylenebilir. Konuyla ilgili
dünya kamuoyunda en çok dikkat çeken yerüstü
risk faktörü ise olası bir askeri müdahale karşı-
sında İran’ın –dünya petrol ticaretinin %20’sini,
denizyoluyla yapılan ticaretin ise %35’ini oluş-
turan ve günde ortalama 28 tankerle 17 milyon
varil petrolün geçtiği dünyanın en önemli dar
suyollarından biri olan– Hürmüz Boğazını kapatma
tehdidi olmuştur. Böyle bir felaket senaryosunda
–finansal piyasaların vereceği tepkilerin
de tetiklemesiyle– petrol fiyatlarının 200 dolar
seviyesine kadar çıkması beklenebilir.29
Küresel enerji fiyatlarındaki yukarıda bahsedilen
muhtemel artış senaryolarına ek olarak İran
kaynaklarına alternatif arayışındaki Türkiye’nin
uzak ülkelerden (Libya, Suudi Arabistan, Katar
vs.) getireceği petrol ve sıvılaştırılmış doğal
gazın (LNG) da ek taşıma maliyetleri olacaktır.
Volkan Ediger’in Libya özelinde belirttiği üzere,
“İran’dan petrol ithalatındaki azalışı, Libya’dan
ithal edilecek petrolle ikame etmeye çalışmak
taşıma masraflarının artması açısından Türkiye
[ekonomisi] için olumsuz olabilir.”30
Bu muhtemel gelişmeler, 2011 senesinde ithal
enerjiye 54,1 milyar dolar ödeyen, Türkiye için
katlanarak artacak olan enerji maliyetleri anlamına
gelebilir. Buna ilave olarak, Türkiye’nin
–üçte ikisinde enerji ithalatının payı olan– 80
milyar dolar seviyelerindeki cari açığının daha
da artarak, sıcak para bağımlısı finansman yapısındaki
kriz dinamiklerini körükleyebilir.31 Bir
diğer ifadeyle, Türkiye’nin giderek artan cari açı-
ğıyla mücadelesindeki başarısının önemli bir dinamiği,
küresel enerji arzının ne düzeyde olacağı
ve Türkiye’nin bu kaynaklara hangi maliyetlerle
ulaşacağının doğrudan ilgisi vardır.32
Türkiye’nin giderek artan cari açığıyla mücadelesindeki başarısı-
nın önemli bir dinamiği, küresel enerji arzının ne düzeyde olacağı ve
Türkiye’nin bu kaynaklara hangi maliyetlerle ulaşacağının doğrudan
ilgisi vardır.
İnceleme
64 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
Uluslararası Nükleer Yakıt Oligopolü
Nükleer güçten elektrik üretmeyi planlayan
Türkiye’nin enerji güvenliği açısından –dolaylı
ama son derece ciddi bir risk olarak– İran Nükleer
Krizinin çözümüne yönelik olarak NPT’de
ilerleyen günlerde nükleer yakıt bankalarına yö-
nelik ne tür bir düzenlemeye gidileceği hususuna
değinmek yerinde olacaktır. Ankara, İran Nükleer
Krizinin, hem Batı’yı hem de nükleer teknoloji
sahibi devletleri uranyum zenginleştirme konusunda
kurallarını sıkılaştırıp, uluslararası yakıt
bankaları kurulması yönünde etkilediğinin farkındadır.
Bu noktada Türkiye, kendi egemenlik
hakkı dâhilinde olan sivil amaçlı uranyum geliş-
tirme planlarının sekteye uğratacağı ve/veya fiyatları
yapay şekilde yukarı çekecek bir tür “nükleer
yakıt OPEC’inin”33 önünü açması konusunda
endişe taşımaktadır. Konuyla ilgili olarak Ankara
için en temel kaygı unsuru ise oluşturulması
muhtemel uluslararası yakıt bankalarının P5
devletleri tarafından siyasi araç olarak kullanılıp
diğer ilgili ülkelerin uranyum zenginleştirme faaliyetlerini
sınırlama veya izin vermeme ihtimalinden
ileri gelmektedir. Bu bakımdan Türkiye,
NPT’de yapılacak yeni düzenlemelerin, kendisi
gibi NPT’ye taraf olup sivil amaçlı nükleer enerji
üretmek niyetinde olan ülkelerin de ihtiyaçlarına
cevap verecek olmasını arzulamaktadır.34
Sonuç yerine
Dünya yaklaşmakta olan küresel enerji darbo-
ğazı riskiyle karşı karşıyadır. Bu bakımdan yeterince
geliştiril(e)memiş kaynakların ivedilikle
üretilmesi ve dünya piyasalarına ihracının tesis
edilmesi gerekmektedir. Halbuki dünyanın ispatlanmış
en geniş petrol/doğal gaz rezervlerine
sahip olan ülkelerinden olan İran yıllardır süren
ABD ambargolarının ardından son dönemki
ağırlaştırılmış yaptırımlarla karşı karşıyadır. Bu
durumda ise ülkenin enerji arzının giderek azalacağının
habercisi olduğu gibi Rus enerji tekelinin
hem Avrupa Birliği hem de Türkiye pazarında
egemenliğini kuvvetlendirecektir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kavramsallaştırdığı
üzere Türkiye bölgesinde gerçek
bir “düzen koyucu” devlet olacak ise Ankara’nın
yaklaşmakta olan küresel enerji darboğazına
karşı hazırlıklı olması gerekmektedir. Bu bakımdan,
Türkiye’nin, İran nükleer krizinin çözümü
ve uluslararası nükleer yakıt bankası oluşum
sürecinde, etkin bir diplomatik rol edinmesi gerekmektedir.
Bunun yanında Türkiye’nin giderek
artmakta olan ithal enerji bağımlılığını tersine
çevirmek yolunda yerel kaynaklarını etkin bir şekilde
geliştirmesi ve sürdürülebilir enerji tüketim
sepetini oluştuması için bütün imkânlarını seferber
etmesi gerekmektedir. Bu konu Türkiye’nin
sürdürülebilir enerji güvenliğini tesis etmenin
ötesinde stratejik çıkarlarının da en öncelikli hususlarından
birisidir.
Ek 1: Dünya Enerji Tüketim Projeksiyonları (1990–
2035)
Kaynak: EIA, International Outlook 2011.
İnceleme
Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42 65
Ek 2: Amerika, Çin ve Hindistan’ın Tüketim Projeksiyonları
(1990–2035)
Kaynak: EIA, International Outlook 2011.
Ek 3: Yakıt bazında dünya enerji tüketim projeksiyonları
(1990–2035)
Kaynak: EIA, International Outlook 2011.
O
* Başlık önerisi için Soli Özel’e, metnin taslağını okuma nezaketi gösterip, önerilerini benden esirgemeyen Doç.
Dr.Sedat Aybar ve Yrd.Doç.Dr.Oğuz Dilek’e teşekkür ederim.
1 Michael Klare, Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy, Metropolitan Book: New
York, 2008, s.14-31.
2 Bkz. Paul Roberts, The End of Oil: On the Edge of a Perilous New World, Mariner Books, 2005; Kenneth
S.Deffeyes, Hubbert’s Peak: The Impending World Oil Shortage, Princeton University Press, 2008. D.Aydal,
Petrolsüz Dünya, Truva Yayınları: İstanbul, 2008; Ahmet Sami Derman , “Petrol Üretiminin Zirve Noktası: Petrol
Fiyatlarına Etkisi ve Gelecek Petrolün Durumuna Genel Bir Bakış”, Enerjide Hedef, 3/4, Temmuz 2011, ss.34-45.
3 Klare,s.34.
4 “ Birol: Ucuz petrol dönemi bitti ”, 27.04.2012 , http://www.ntvmsnbc.com/id/25344054/ ( 30.04.2012)
5 “ Turkey: CBT reiterates hawkish message” , UBS Investment Research, 26.04.2012.
6 Harun Öztürkler , “ İran Ekonomisinin Genel Özellikleri” , Ortadoğu Analiz, 4/4 , Nisan 2012, ss.86-92.
7 Brenda Shaffer , Energy Politics , Philadelphia , University of Pennsylvania Press, 2009, s.149-150.
8 Dominique Guillaume, Roman Zytek, Mohammad Reza Farzin , “ Iran–The Chronicles of the Subsidy Reform” ,
IMF Working Paper , WP/11/167, Temmuz 2011
9 Najmeh Bozorgmehr, “Subsidy dispute adds to Iran’s woes” , 25.04.2012, Financial Time , http://www.ft.com/
intl/cms/s/0/a6ac4438-8ebe-11e1-ac13-00144feab49a.html#axzz1tXKMVIcD ( 30.04.2012)
10 “Iran Energy Profile,” Energy Information Administration, 17.02.2012, http://www.eia.doe.gov/country/country_
energy_data.cfm?fips=IR (01.05.2012)
11 Yusuf Yazar, Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri, Ankara: Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, 2011, s. 44.
12 Ibid, s.45.
13 İran’ın nükleer silah sahibi olması düşüncesi birbiriyle ilintili dört farklı stratejik korkuyu beraberinde getirmektedir:
1) Caydırıcı gücüyle beraber İran’ın daha maceracı ve agresif bir dış politika izleyeceği, 2) İran’ın nükleer
saldırı tehdidiyle diğer ülkeleri tehdid etmesi 3) İran’ın nükleer silahları devlet dışı aktörlerle paylaşması 4)
İsrail’le nükleer savaşa girişmesi. Bkz, Barry R.Posen, “A Nuclear-Armed Iran: A Difficult but Not Impossible Policy
DİPNOTLAR
İnceleme
66 Haziran 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 42
Problem” içinde Robert J.Art & Robert Jervis (derleyenler), International Politics: Enduring Concepts and
Contemporary Issues, Longman , 9. Basım , 2008 , ss.239-254.
14 Mustafa Kibaroğlu , “ Good for the Shah , Banned for the Mullahs: The West and Iran’s Quest for Nuclear
Power”, The Middle East Policy, 60/2, Nisan, 2006, ss.207-232.
15 “İran, Türkiye ve Brezilya ile nükleer anlaşmayı imzaladı”, BBC Türkçe, 17.05.2010 http://www.bbc.co.uk/turkce/
haberler/2010/05/100517_turkey_iran.shtml , ( 05.05.2012)
16 “Q & A : Iran Nuclear Issue”, BBC News , ( 06.03.2012) , http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-11709428
( 05.05.2012).
17 Bkz, Nurşin Ateşoğlu Güney, “Is the Nuclear Cascade Story in the Middle East Real ?”, Perceptions , 16/2, Yaz 201,
ss. 43-59.
18 “Q & A: Iran Nuclear Issue”, BBC News, ( 06.03.2012) , http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-11709428
( 05.05.2012)
19 “EIA: İran’ın petrol üretimi yüzde 15 düşer”, 11.04.2012 http://www.ntvmsnbc.com/id/25339136/ (02.05.2012).
20 Bkz; Bryan Walsh, “Oil’s Messy Forentier”, Time, 179/14 , 2012, ss. 28-35.
21 Ahmet Sözen, yapay nöral ağ ( artifical neural network – ANN ) modellemesi yoluyla 2020 yılında Türkiye’nin
ithal enerji bağımlılık oranının %82’iye çıkacağını hesaplamıştır. Bkz. Ahmet Sözen, “Future Projection of the
energy dependency of Turkey using artificial neural network”, Energy Policy, 37 /1, 2009 , ss. 4827–4833.
22 Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santrale İlişkin Bilgiler, Yayın No:1, ETKB, Enerji İşleri
Genel Müdürlüğü, 201 , s.29.
23 Bkz, Gareth Winrow, Problems and Prospects for the “Fourth Corridor”, Oxford Institute for Energy Studies, Haziran
2009 ; Mert Bilgin, “ Energy Policy in Turkey: Security, Markets, Supplies and Pipelines”, Turkish Studies,
12/3, 2011, ss. 399-417; Ahmet K. Han Turkey’s Energy Strategy and the Middle East: Between a Rock and a
Hard Place, Turkish Studies, 12/4, 2011,ss. 603-617.
24 Emrullah Uslu, “Turkey and Iran Sign Accord on Natural Gas Cooperation,” Eurasia Daily Monitor, Vol. 5, Issue
224, (21.11.2008), http://www.jamestown.org/single/?no_cache=1&tx_ttnews%5Btt_news%5D=34159 ,
(02.05.2012)
25 Bu noktada hatırlatılması gereken bir husus ise “Arap Baharı” ayaklanmalarıyla beraber iki ülke arasındaki sosyo-politika
ve stratejik ayrışmalar –özellikle Suriye ve Irak’ta– görünür bir hal almış, Türkiye’nin NATO’nun füze
koruma kalkanın bir parçası olan radar sisteminin Malatya Kürecik’e kurulmasına izin vermesiyle beraber ayrım
iyicene netleşmiştir; bkz. Bülent Keneş, İran: Tehdit mi, Fırsat mı?, Timaş Yayınları: İstanbul , 2012 , s.14-15.
26 Bezen Balamir Coşkun, İran’ın Enerji Kaynakları ve Küresel Enerji Jeopolitiği, OSAM Stratejik Analiz Raporu , No:1,
2010 , s. 36. Ayrıca bkz , M. K. Bhadrakumar , “ Russia , China , Iran redraw energy map”, Asian Times, 08.01.2010
, http://www.atimes.com/atimes/Central_Asia/LA08Ag01.html , (05.05.2012)
27 Jane Arraf, “Iraq’s unity tested by rising tensions over oil-rich Kurdish region”, CS Monitor, 04.05.2012, http://
www.csmonitor.com/World/Middle-East/2012/0504/Iraq-s-unity-tested-by-rising-tensions-over-oil-richKurdish-region,
( 05.05.2012)
28 “ Şah Deniz– 2 gazı 2018’de Türkiye’de”, Radikal , 26.10.2011, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=
RadikalDetayV3&CategoryID=80&ArticleID=1067547 (02.05.2012)
29 Bkz; A.Batur Çolak, “Hürmüz Boğazı Petropolitiği”, http://www.globalenerji.com.tr/hab-23000204-12,92@2300.
html ( 03.05.2012)
30 “Uzmanlar, İran’dan petrol ithalatının azaltılmasını uzun vadede olumlu buluyor ”, Set Times, 04.05.2012
http://turkey.setimes.com/tr/articles/ses/articles/features/departments/world/2012/04/05/feature-
01?format=mobile , (05.05.2012)
31 “Turkey’s Economy: Istanbul’s and Bears”, The Economist, 07.04.2002, ayrıca bkz. Rüstem Yanar & Güldem Kerimoğlu,
“Türkiye’de Enerji Tüketimi, Ekonomik Büyüme ve Cari Açık”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, 3/2, 2011, ss.191-
202.
32 Saruhan Özel, “Petrol Fiyatları da Cari Açığa Destek Verecek”, Zaman, 02.05.2012 http://www.zaman.com.tr/
yazar.do?yazino=1281731&title=petrol-fiyatlari-da-cari-aciga-destek-verecek, (07.05.2012)
33 Bu kavramı bana önerdiği için Prof.Dr.Nurşin Ateşoğlu Güney’e teşekkür ederim.
34 Sinan Ülgen, “Preventing The Proliferation of Weapons of Mass Destruction: What Role for Turkey ?”, Paper Series,
Transatlantic Academy: Washington, Haziran 2010, http://www.transatlanticacademy.org/sites/default/
files/publications/GMF_TA_Ulgen_060710web.pdf (29.04.2012)

Konular