Bir Bölgesel Güç Olarak İran’ın Ortadoğu Politikası

İnceleme
''
       
Bir Bölgesel Güç Olarak İran’ın Ortadoğu
Politikası
The Middle East Policy of Iran As a Regional Power
Barış DOSTER
Abstract
In Eurasia geopolitics Iran ise regional power. It has a strong state structure, culture, civilization and tradition,
wide and mountainous country. Iran has a keen diplomatic memory and also has a national aim to be
a nuclear power. The geopolitics and rich energy resources are the other advantages of Iran. Although İran
has important problems with USA and Israel, its relations with Russia, China and Germany are growing,
its effects on Syria and Iraq are increasing.
Keywords: Iran, Turkey, USA, Middle East, Regional Power, Energy
İran, son yıllarda Rusya’nın Ortadoğu’da yeniden öne çıkmasını, bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmesini memnuniyetle izlemektedir.
İnceleme

        ':
Giriş
Avrasya jeopolitiğinde merkezi bir güç olarak
öne çıkan İran, köklü uygarlığının, güçlü devlet
geleneğinin, zengin kültürünün, geniş ve dağlık
coğrafyasının yanında, dış politikadaki derin
tarihi hafızasıyla da bilinir. Asya’nın güneybatı-
sındaki ülkenin kuzeyinde Hazar Denizi, güneyinde
Basra ve Umman Körfezi vardır. Jeopolitik
konumu önemlidir. Hürmüz Boğazı gibi stratejik
bir suyolunu denetler. Yüzölçümü 1 milyon 648
bin kilometrekare, nüfusu 75 milyon olan İran;
Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan,
Afganistan ve Türkmenistan’la komşudur.
Enerji zengini olan ülkede, hareketli, canlı, güçlü
bir ticaret sermayesi vardır. Rüşvet, yolsuzluk ve
usulsüzlük konusundaki tepkiye ve yüksek işsizliğe
rağmen, gıda maddelerinin bolluğu, petrol,
doğalgaz, elektrik fiyatlarının ucuzluğu, halkın
ekonomik olarak göreli rahat yaşamasına ve yö-
netime ilişkin tepkisinin sistem içinde kalmasına
neden olmaktadır. İran ordusu savaş deneyimli,
güçlü bir ordudur. Ülkenin nükleer faaliyetleri
de savunma ve güvenlik alanında caydırıcılığını
artırmaktadır. Ayrıca İran, tarihi birikimini, coğ-
rafi konumunu, toplumsal yapısını ve kültürel
derinliğini, bölgesel güç olmada başarıyla kullanır.
Dış politikada enerji kartını iyi değerlendirir.
Dış Politikayı Şekillendiren Unsurlar
İran’ın dış politikasının şekillenmesinde ve tehdit
algılamasında güncel, tarihsel, bölgesel, kü-
resel düzlemde politik, ekonomik, askeri olayların
yanında ideolojik, dini ve özellikle de son
yıllardaki nükleer faaliyetleri bağlamında teknolojik
gelişmelerin etkisi büyüktür. İran’ın tarihsel
hafızasında ve dış siyasetinin şekillenmesinde 1.
ve 2. Dünya Savaşlarında yaşadığı Rus ve İngiliz
işgallerinin izleri açıkça görülür. Ayrıca, milliyet-
çi, devletçi ve bağımsızlıkçı bir söylemle iktidara
gelen Başbakan Musaddık’ın 1953’te “Ajax Operasyonu”
olarak tarihe geçen darbeyle ABD ve
İngiltere tarafından devrilmesi ve 1979 yılında
gerçekleşen İran İslam Devrimi1
de çok önemli
gelişmelerdir. İran Devrimi’nin gerek toplumsal
dinamiklerinin gerekse de sınıfsal ve ideolojik
karakterinin şekillenmesinde 1953 yılı sonrasında
cereyan eden iç ve dış gelişmeler önemli ölçü-
de belirleyici olmuştur.2
1980 – 1988 yıllarında
yaşanan ve 1 milyon insanın yaşamını yitirdiği
İran – Irak Savaşı, 1991’deki Birinci Körfez Savaşı
ve ardından ABD’nin bölgeye yerleşmesi,
2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesi İran’ın dış
politikasında etkisi olan gelişmelerdir. ABD ve
İsrail karşıtlığı, iç siyasette de güçlü zemin bulan
bir politikadır. Bu siyaset, hem İslam aleminde
hem de ABD ile o veya bu ölçüde sorun yaşayan
ülkeler arasında (Küba’dan Çin’e, Kuzey Kore’den
Venezüella’ya dek) İran’ın itibarını artırmaktadır.
Bu bağlamda ülkenin savunma ve güvenlik planlarında
3 temel hedefin öne çıktığı söylenebilir.
Birincisi, dışa bağımlılığı engellemek ve her alanda
kendine yeten bir ülke haline gelmektir. İkincisi,
İran’ın caydırıcılık kapasitesini artırmak,
askeri açıdan çeşitli tehditlerle başa çıkabilecek
duruma getirmektir. Üçüncüsü ise İran’ı deği-
şen yeni stratejik ortama uygun olarak Ortadoğu
ve Avrasya’da etkili, vazgeçilmez bir güç haline
getirmektir.3
Ayrıca İran’daki politika yapıcıları,
1979’daki İslam Devrimi öncesinde İran’ın ABD
ile olan çok yakın seyreden ilişkilerinin, ülkenin
dış politikadaki manevra sahasını önemli ölçüde
daralttığını, ülkeyi ABD’nin bölgedeki en önemli
müttefiklerinden biri olarak öne çıkardığını, bu
nedenle de SSCB’yle ilişkilerin gergin bir seyir
izlediğini düşünmektedirler. O yüzden bağımsız
dış politikaya büyük önem vermektedirler. İslam
Devrimi’nden sonra ABD’nin ve Batının İran’a
>$!-

 
 %
    $
 
 


D
! 

)
%D%
&
İnceleme
';
       
karşı izlediği tutum, 1980 – 1988 yılları arasında
süren İran – Irak Savaşı’nda Irak’a verdikleri destek,
sonrasında İran’a uyguladıkları ekonomik ve
politik yaptırımlar, ambargolar, tecrit etme çabaları
İran’ın belleğinde derin izler bırakmıştır.
1979 İslam Devrimi’nden sonra İran bağımsız
bir dış politika izlemeye başlayınca, ABD için
düşman, tehdit haline gelmiştir. ABD’nin İran’ı
“terörü destekleyen ülkeler” listesine alması,
Afganistan ve Irak işgalleriyle onu doğudan ve
batıdan kuşatması, Basra Körfezi’nde silahlı güç
bulundurması, hep İran’ı önlem almaya yöneltmiştir.

İran, dış politikada radikal söylemiyle, ideolojik
tutumuyla ve dini öne çıkarmasıyla da bilinir.
Ancak vurgulamak gerekir ki İran diplomasisi
pragmatiktir, konjonktürden yararlanmayı iyi bilir.
Onun bu özellikleri, kendini hemen belli eder.
Dahası İran’ın bu tutumu, İslam Devrimi’nin sürdürülmesi,
devrimin yayılması için de gerek şarttır.
İslam Devrimi sonrasında ABD ile ilişkilerin
kesilmesine ve İran üzerindeki ABD ambargosuna
karşın iki ülke ilişkilerinde informal temaslar
her zaman yapılmıştır ve yapılmaktadır. ABD’nin
koyduğu ambargo, İran’ı alternatifler aramaya,
Avrupa ve Asya’ya daha çok önem vermeye
yöneltmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin
Ortadoğu’ya işgaller yoluyla yerleşmesinden ve
Rusya’nın ağırlığının azalmasından tedirgin olan
İran’ın, son yıllarda Rusya’nın Ortadoğu’da yeniden
öne çıkmasını, bölge ülkeleriyle ilişkilerini
geliştirmesini memnuniyetle izlediği bilinmektedir.
Tahran ve Moskova birbirlerine büyük
önem vermektedirler. Rusya, İran’ın nükleer
programını desteklemektedir. ABD’nin Ortado-
ğu’daki varlığı, Türkiye’de Malatya’nın Kürecik
ilçesine yerleştirilen füze kalkanı radarı ve Batı-
nın Suriye’de Esad rejimini devirmeye çalışması
da iki başkenti yakınlaştıran diğer unsurlardan
bazılarıdır. Rusya, İran ile Suriye arasındaki stratejik
ittifak ilişkisinden memnun olduğunu her
fırsatta yinelerken, İran da Suriye’nin Tartus limanındaki
Rus deniz üssü ve savaş gemilerini,
Suriye için olduğu gibi kendisi için de bir güvence
olarak algılamaktadır.
İran’ın dış politikasını şekillendiren ve ülkenin
bölgesel güç olmasını sağlayan önemli unsurlardan
biri de enerji zenginliğidir. Enerji kartı-
nı başarıyla kullanan İran, Suudi Arabistan’ın
ardından dünyanın 2. büyük petrol üreticisidir.
Rusya’nın ardından da dünyanın 2. büyük doğalgaz
rezervlerine sahip ülkesidir. Petrolün ülke
ihracatındaki payı yüzde 80’dir. İran Petrol Bakanı
Rüstem Kasımi, petrol ve doğalgaz rezervleri
bakımından dünyada ilk sıralarda yer aldıklarını
belirterek, dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde
12 ila yüzde 15’ine, doğalgaz rezervlerinin ise
yüzde 17 ila 20’sine sahip olduklarını açıklamış-
tır.
4
İran enerji ihracatında Hürmüz Boğazı’nın
stratejik konumunu başarıyla kullanmaktadır.
Çünkü dünyadaki ham petrolün yarısından fazlasına
sahip olan Ortadoğu’da petrolün yüzde
40’ı Hürmüz Boğazı’ndan geçen gemilerle dünya
pazarlarına ulaşmaktadır. Ancak İran, elindeki
tüm kozlara rağmen ve yürüttüğü nükleer faaliyetlere
karşın, ileri teknoloji üretiminde ve kullanımında
zayıf, bu anlamda dışarıya bağımlı bir
ülkedir. Ekonomisi enerji ihracatına bağımlıdır.
Enerji açısından kendi kendine yeten ülkelerde
yumuşak gücünü kullanması çok zordur. Dünyada,
ABD karşıtı cephenin öne çıkan aktörlerinden
biri, İslam aleminde ise İsrail karşıtlığının
lideri olsa da İran’a yönelik bir saldırıyı onaylamayan
ama İran’a karşı şüpheyle yaklaşan geniş
bir kitle de söz konusudur.
Süreklilik, Kopuş, Değişen Siyasi İrade ve
Söylem
Dış politikada din söylemi de Şii mezhebini de
ABD karşıtlığını da yerinde, zamanında, dozunda
kullanan İran’da milliyetçilik akımı çok
güçlüdür ve tüm siyasi kanatlarda etkilidir. Milliyetçilik
İran’da yeni bir akım değildir. Tarihsel,
toplumsal, kültürel kökleri vardır. Şah döneminden
bu yana Fars milliyetçiliğinde iki temel eksen
öne çıkar. Birincisi, İran’ın etkili bir bölgesel
role sahip olması, ikincisi de güvenlik arayışıdır.
Ülkenin 19. yüzyıldan itibaren sürekli olarak dış
müdahalelere uğraması, özellikle de İngiltere ile
Rusya arasında yaşanan keskin rekabetin sahnelerinden
biri olması, İran’da milliyetçiliği, güvenlik
öncelikli düşünmeyi ve bağımsızlık özlemini
güçlendirmiştir.
Keza dış politikadaki dini retorik de politik boyutuyla,
pragmatik nedenlerle ve milliyetçi söylemle
birlikte, iç içe kullanılır. Dahası bu söylemin
içinde güçlü antiemperyalist ve anti Siyonist vur-
İnceleme

        '<
gular vardır. Çünkü bunların hepsi birlikte, daha
etkili olmaktadır. İran’ın Lübnan’da Hizbullah’a,
Filistin’de Hamas’a verdiği destekte bu durum
açıkça görülür. Kaldı ki İran, İslam dünyasının
lideri olabilmek için Arap aleminde de güçlü
olmak gerektiğini bildiğinden, Arap dünyasına
yönelik politikalarında Şiilik vurgusu yapmaktan
özenle kaçınır. Arap dünyasına seslenirken
ABD ve İsrail karşıtlığını, Filistin’de Hamas’a,
Lübnan’da Hizbullah’a verdiği desteği öne çıkarır.
ABD destekli Sünni Arap rejimlerin Filistin
davasındaki çekingen, etkisiz tutumları ve İsrail
karşısındaki zayıf konumları da, İran’ın Arap
dünyasına seslenirken elini güçlendirmektedir.
Ancak bir kez daha belirtmek gerekir ki İslam,
İran dış politikasındaki tek unsur değildir. Unsurlardan
ve araçlardan biridir. Nerede, ne zaman,
nasıl, hangi dozda kullanılacağını İran çok
iyi bilmektedir. Örneğin İran’ın Suriye’ye verdiği
destekte, Esad rejiminin Arap milliyetçisi ve gö-
reli laik BAAS politikalarını hiç sorun etmediği,
yeri geldiğinde ise Suriye’deki yönetici seçkinlerin
büyük bölümünü oluşturan Nusayri azınlıkla
olan mezhepsel yakınlığına vurgu yaptığı
görülür. Öte yandan İran’ın Şii Azerbaycan ile
Hristiyan Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkta
Ermenistan’ı desteklediği de unutulmamalıdır.
Azerbaycan, İran’daki Azerilere yönelik kışkırtı-
cı, ırkçı, yayılmacı politikalar izlemediği, dahası
İran’a karşı böyle politikalar izleyecek güçte olmadığı
halde, İran – Azerbaycan ilişkileri umulan
sıcaklıkta değildir. İran ayrıca, Azerbaycan’la
Hazar’ın statüsü nedeniyle yaşadığı anlaşmazlığı,
Azerbaycan’ın İsrail’le gelişen ilişkilerini ve özellikle
son dönemde ithal ettiği 1,6 milyar dolarlık
askeri malzemeyi her zaman gündemde tutmaktadır.
İran, yıllar boyunca büyük güçlerin işgaline uğ-
ramanın, onların rekabet ettiği bir coğrafyada
bulunmanın, tampon devlet olmanın, siyasi, iktisadi,
toplumsal gelişmesini geciktirdiğini düşünmektedir.
Bu süreçte milli bütünlüğünü sağlaya-
İran, ABD yaptırımlarına karşı Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği tehdidinde bulunmakta, ABD’nin Basra Körfezi’nde
deniz kuvvetleri bulundurmaması yönünde uyarılar yapmaktadır.
İnceleme
'=
       
madığı için çok ağır bedeller ödediğine, merkezi
hükümetin, bürokrasinin, ordunun zayıf kaldığı-
na inanmaktadır. O nedenle şah döneminde, her
ne kadar ABD’nin müttefiki olarak öne çıksa da
bürokraside, ekonomide ve orduda önemli atı-
lımlar yapmıştır. Bunun sonuçlarını da 1970’lerden
itibaren almaya başlamıştır. Petrol gelirleri
artmış, buna koşut olarak ülkenin gelişme hızı
yükselmiş, ordusu güçlenmiştir. ABD’nin Ortadoğu
politikalarında o dönemde İran “güvenilir
müttefik” olduğundan, İran Şahı’nın Ortado-
ğu’daki, Körfez’deki üstünlük arayışları, 1970’lerde
başlattığı nükleer çalışmaları, Washington’dan
destek görmüştür.
1979’daki İslam Devrimi’nden sonra da ülke
nükleer faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu konuda
İran’da toplumsal bir mutabakat vardır. ABD ve
İsrail’in, İran’ı nükleer faaliyetlerinden vazgeçirmeye
çalışmaları da hem İran’daki ABD ve İsrail
karşıtlığını güçlendirmekte, hem de nükleer faaliyetler
konusunda iktidara verilen desteği artırmaktadır.
İran’ı çevreleyerek ve baskı altında tutarak,
onu yanlış bir adım atmaya zorlayan, psikolojik
harbin tüm unsurlarını kullanan ABD’ye
karşı geri adım atılmasına karşı çıkan halk, diğer
konularda farklı düşünse, hatta muhalif olsa bile,
bu konuda iktidarın yanındadır. Bu politikanın
bölgede ve dünya genelinde İran’ın itibarını artırdığının
bilincindedir. ABD ve İsrail’in Batıdaki
İran karşıtlığını körüklemesinin, İran’a yönelik
bir silahlı müdahale için kamuoyu yaratmaya çalışmasının,
Doğu’da, İslam aleminde, Arap dünyasında
İran’ın bölgesel güç olarak konumunu
güçlendirdiğini görmektedir.
Belirtmek gerekir ki İran’daki rejim değişikli-
ği sonrasında en keskin siyasal kopuş ABD ile
ilişkilerde yaşanmış ve bu durum ülkenin bölgesel
güç konumuna gelmesini besleyen temel
unsurlardan biri olmuştur. Çünkü Tahran, ABD
ile hemen her konuda derin çelişki içindedir.
Washington’un Ortadoğu politikalarına, İsrail’e
verdiği desteğe, bölgeye işgaller yoluyla yerleş-
mesine karşıdır. Terör örgütü PKK’nın İran kolu
olarak bilinen PJAK’ın arkasında ABD’nin oldu-
ğunu düşünmektedir. İran’daki Azerilere yönelik
ayrılıkçı faaliyetlerin arkasında ABD’nin oldu-
ğuna inanmaktadır. ABD’nin bölgedeki 4 ülkeyi
(İran, Irak, Suriye, Türkiye) bölerek bağımsız
bir Kürdistan kurmaya çalıştığını, bu devletin de
adeta ikinci bir İsrail işlevi göreceğini ifade etmektedir.
Ancak İran’ı çevrelemek, yalnızlaştırmak, rejimini
değiştirmek isteyen ABD’nin kimi adımları,
paradoksal biçimde Tahran’ın elini güçlendirmiş,
bölgedeki etkinliğini artırmıştır. Örneğin
11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD’nin
önce Afganistan’ı, ardından da Irak’ı işgal etmesi,
bir yandan İran’ı daha çok çevrelerken, bir
yandan da onu iki büyük bölgesel düşmanından
(Afganistan’da Taliban, Irak’ta Saddam) kurtarmıştır.
Bu gelişmeler sonrasında İran, nüfusunun
üçte ikisi Şii olan Irak’ta ve azınlıkta olan Nusayrilerin
iktidarda etkin olduğu Suriye’de nüfuzunu
daha da artırmıştır. Hemen eklemek gerekir
ki, ABD’de İran’a yönelik bir askeri müdahaleyi
göze alabilenlerin sayısı da fazla değildir. Bunun
felaket olacağını düşünenler çoğunluktadır.
İran’ın nükleer sahibi olsa bile denetim altında
bir güç olarak tutulmasını savunanlar, ABD’nin
İran’a baskı yapmasının temel nedeninin nükleer
çalışmalarından ziyade rejim değişikliğini sağlamak
olduğunu itiraf etmektedirler.
İran’ın ABD karşıtı söyleminin, Sünni halklar
nezdinde itibarını artırdığını, bu sayede İslam
dünyasının liderliğine oynamada avantaj elde
F/8&

% -

 > 

%-
%
>

!

!%  &
İnceleme

        '>
ettiğini gören ABD, İran’ı “terörist devlet” listesine
alarak, ABD’deki İran paralarını dondurarak,
Avrupa’nın ve Türkiye’nin İran’dan yaptığı
petrol ihracatını azaltmasını sağlayarak, İran’ın
ileri teknoloji kullanmasını önlemeye çalışarak
amacına ulaşmaya çalışmaktadır. İki ülke arasındaki
önemli gerginlik alanlarından biri de Hürmüz
Boğazı’dır. İran, ABD yaptırımlarına karşı
Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği tehdidinde bulunmakta,
ABD’nin Basra Körfezi’nde deniz kuvvetleri
bulundurmaması, Hürmüz Boğazı’ndan
uçak gemisi ve donanma geçirmemesi yönünde
uyarılar yapmaktadır. Washington yönetimi ise
Hürmüz Boğazı’nın her durumda açık bulundurulması
için ne gerekirse yapılacağını belirtmekte,
Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasını “kırmızı
çizgi” olarak değerlendirmektedir.5

Rakipler ve Müttefikler
İran’ın bölgede bir rakibi, bir de düşmanı vardır.
Rakibi Türkiye, düşmanı ise İsrail’dir. İran
bölgesel bir güçtür. Türkiye ise değildir. İki ülke
arasındaki tarihsel rekabetin yanında, jeopolitik,
stratejik, ekonomik, siyasal ve güncel rekabet,
hatta uzlaşmazlık söz konusudur. ABD’ye ilişkin
tutumlarında, Suriye’ye yönelik politikalarında,
Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ile ilişkilerinde
iki ülke arasında önemli farklar vardır. Ayrı-
ca Türkiye, İran’ın nükleer güç sahibi olmasına
görünürde karşıdır. Ancak bir yandan da, İran’ın
nükleer güç sahibi olmasından fazla endişe duymamakta,
hatta bu durumun Türkiye’nin nükleer
sahibi olmasını meşrulaştıracağını düşünmektedir.
Ama Türkiye, İran’ın bölgesel güç olmasından,
bölgede bir Şii kuşağına liderlik etmesinden
çekinmektedir. İki ülke ilişkilerini son dönemlerde
en çok geren iki olay Malatya’nın Kürecik
ilçesine yerleştirilen füze kalkanı radarı ile ABD
ve Batı dünyasının Suriye’ye yönelik baskı politikasıdır.
İran, radar istasyonunun kendisine karşı
yerleştirildiğini, İsrail’i korumayı amaçladığını ve
ülkesine yönelik bir saldırı durumunda bu radarı
vuracağını, defalarca açıklamıştır. Suriye konusunda
da Türkiye’yi ABD emperyalizmiyle işbirliği
yapmakla suçlamıştır. Tahran’a göre Ankara;
ABD’nin ve ona yakın Arap ülkelerinin desteğini
alarak, İslam dünyasının liderliğine oynamaktadır.
Türkiye’nin bölgede yalnızlaşması ve komşularıyla
ciddi sorunlar yaşaması, İran’ın bölgesel
güç olarak elini güçlendirmiştir.
İran, İsrail’i ise şeytan olarak tanımlamakta, yok
olması gerektiğini savunmaktadır. Bölgesel güç
olmanın ötesinde, ABD’den aldığı desteğin de
etkisiyle adeta bölgesel bir süper güç olan İsrail’i
düşman olarak görmektedir. İran’ın, bu ülkenin
arkasındaki en büyük güç olan ABD ile yaşadı-
ğı anlaşmazlık da İsrail’le ilişkilerini etkileyen
önemli bir unsurdur. İsrail’in savaştığı Hizbullah
ve Hamas gibi örgütlerin en büyük destekçilerinden
biri de İran’dır.
Suriye ve son dönemlerde Irak’la yakın ilişkileri
bulunan İran, bölgesel güç konumunu geliştirebilmek
için, gerek Arap aleminde ve gerekse
İslam dünyasında daha etkili olmak zorunda
olduğunun bilincindedir. Bu bağlamda Hüsnü
Mübarek’in devrilmesinden sonra İsrail’le ilişkileri
gerginleşen Mısır’la yakınlaşmaya başladığı
gözlenmektedir. Müslüman Kardeşler’in (İhvan)
adayı olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan
Mırsi’nin İran’a sıcak mesajlar vermesi,
Mısır – İsrail ilişkilerinin gerginleşmesini memnuniyetle
karşılayan Tahran’da hemen karşılık
bulmuştur. Başkentlerinde karşılıklı olarak bü-
yükelçi bulunmasına karşın ikili ilişkileri yıllardır
kopuk olan İran’la Mısır arasındaki yakınlaşma,
bölge dengeleri açısından da önemlidir. İsrail’i
tanıyan ilk Arap devleti olan ve 1979’daki Camp
David Antlaşması’ndan bu yana yakın ilişkilerini
sürdüren Mısır’ın İsrail’den uzaklaşırken İran’la
yakınlaşması, zamanlama açısından da dikkat çekicidir.
Çünkü hem Arap dünyasının lideri, hem
ABD’nin bölgedeki önemli bir müttefiki, hem de
İsrail’in komşusu olan Mısır’ın, ABD’nin İran’ı
yalnızlaştırmaya, rejimini değiştirmeye çalıştığı
bir dönemde, 33 yıl aradan sonra İran’la yakın
ilişki kurmaya çalışması, İran’ın elini güçlendirmiştir.
Zira ABD’nin çok önemsediği İsrail – Mı-
sır ekseni zayıflamakta, İsrail Arap dünyasındaki
en büyük müttefikini kaybetmektedir. Dahası,
Arap rejimleri arasında olmasa da Arap halkları
arasında büyük itibarı olan İran, ABD’ye en yakın
Arap ülkelerinden biri olan ve Arap dünyasının
lideri olarak bilinen Mısır’la ilişkilerini geliştirerek
hem psikolojik hem de stratejik avantaj
sağlamaktadır. Bu kapsamda Mısır’ın İran savaş
gemilerine Süveyş Kanalı’nı açması bile tek başı-
na önemli bir hamledir.
İnceleme
50
       
İran’ın bölgedeki en önemli ve güçlü müttefiki ise
Rusya’dır. İki ülkenin yakın ilişkileri, Tahran’ın
bölgesel güç olmasında önemli bir etkendir. İkisinin
de dış politika öncelikleri, tehdit algılamaları,
ABD’nin bölgedeki varlığına ilişkin endişeleri,
Türkiye’nin bölge politikaları hakkındaki
eleştirileri, “Arap Baharı” denilen sürece ilişkin
kaygıları, Suriye’de yaşananlara ilişkin düşünceleri,
Avrasya perspektifleri büyük ölçüde benzeşmektedir.
Her iki ülkenin de Çin’le ilişkileri
gelişmekte, her iki ülke de Pakistan’ın ABD etkisinden
uzaklaşmasını memnuniyetle karşılamaktadır.
Her iki ülke de ABD’nin Afganistan’daki
varlığından rahatsızdır. Moskova, ABD’nin
Suriye ve İran üzerinden kendisini kuşatmak
istediğini gördüğünden, Libya’dakinin aksine
Suriye konusunda açıktan tavır almaktadır. İran
da kendisinin kuşatılmak istendiğinin, Suriye’nin
ve Hizbullah’ın direncinin kırılmak istendiğinin
farkındadır. ABD başta olmak üzere Batının
Suriye’de denetlenebilir istikrarsızlık yaratmak,
kontrollü kaos çıkarmak, olmadı “Salvador Seçeneği”
denen yöntemle rejimi değiştirmek istedi-
ğini görmektedir. Esad giderse yerine Müslüman
Kardeşler’in Suriye kolunun gelmesinden, El
Kaide’nin ülkedeki etkisinin artmasından endi-
şelenmektedir. Öte yandan Rusya ve İran, petrol
ve doğalgaz ihracı söz konusu olduğunda rakip
ülkelerdir. Hazar’ın statüsü ve enerji kaynakları-
nın paylaşımı konusunda da farklı düşünmektedirler.
İran, yakın bölgesiyle ilgilenmenin yanında, dünya
siyasetinde öne çıkan ülkelerde de ilişkilerini
geliştirmektedir. Merkezi- büyük güçler arasındaki
rekabetten (ABD ile Çin, ABD ile Rusya,
kısmen ABD ile Almanya arasında görüldüğü
üzere) yararlanmaktadır. Bu bağlamda Avrupa
Birliği’nin lokomotif gücü olan Almanya ile iliş-
kilere özel önem vermektedir. Avrasya’nın 3. bü-
yük gücü olan Hindistan’la ilişkilerini geliştirmeye
çalışmaktadır. Latin Amerika ülkeleriyle, özellikle
Venezüella ve Brezilya ile ilişkileri güçlüdür.
Nitekim Brezilya, BM Güvenlik Konseyi’nde
İran’a yönelik yaptırımlara “hayır” demiş, İran da
Brezilya’yı nükleer faaliyetleri konusunda “arabulucu”
olarak ilan etmiştir. İran, BM Güvenlik
Konseyi’nde İran’a ilişkin girişimlerde kendisini
destekleyen Çin’in enerji tedarikinde önemli bir
ülkedir.
İran’ın, Rusya ve Çin’in öncülük ettiği Şanghay
İşbirliği Örgütü’ndeki (ŞİÖ) gözlemci üyeliği de
önemlidir. 6 - 7 Haziran 2012’de 12. zirvesini
İran’ın 33 yıl aradan sonra Mısır’la ilişkilerini geliştirmesi ve Mısır’ın İran savaş gemilerine Süveyş Kanalı’nı açması önemli bir hamledir.
İnceleme

        51
Pekin’de yapan (Pekin 3. kez ev sahipliği yaptı)
ŞİÖ Zirvesi’nde İran tam üyelik için başvurmuş-
tur. Aynı zirvede Türkiye’ye de “Diyalog Ortağı”
statüsü verilmiştir. O zirvede ŞİÖ batıya doğru
genişlemeyi, bölgesel ve küresel sorunlara karşı
daha aktif biçimde müdahale etmeyi kararlaş-
tırmıştır. Rusya’nın da Ortadoğu’da daha atak
bir diplomasi izleyeceği anlaşılmıştır. Nitekim
Rusya Devlet Başkanı Putin’in, savunma bakanlığından,
ŞİÖ çerçevesinde Suriye’ye barış gücü
gönderilmesini planlamasını istemesi, İran’ı da
çok memnun etmiştir. Pekin’deki zirvede İran’ın
büyük ilgi ve destek görmesi, zirve sonuç bildirisine
“İran sorununun çözümü için kuvvet
kullanımının asla kabul edilemeyeceği, bunun
Ortadoğu’da tahmin edilemez sonuçlar doğuracağının”
yazılması, İran’ın bölgesel güç olarak
ağırlığını pekiştirmiştir.
Sonuç
İran’ın dış politikada önemli avantajları ve kimi
dezavantajları vardır. Jeopolitik, stratejik konumu,
yeraltı zenginlikleri, nükleer faaliyetleri
önemlidir. Avrasya’nın iki büyük gücü Rusya ve
Çin’le olan yakınlığı, bölge ülkeleri Suriye ve Irak
üzerindeki etkisi, Almanya’dan Latin Amerika’ya
dek geniş bir coğrafyada edindiği itibarı dikkate
değerdir. Türkiye ile yaşadığı rekabet de İran’ın
bölgesel güç olmasında önemli bir motivasyon
kaynağıdır. İran’ın bağımsız davranabilmesi, bölgesel
güç olma yönünde siyasal, toplumsal, kültürel,
hatta dinsel bir mutabakatın olması diğer
avantajlarıdır. Her iki dünya savaşında da işgale
uğramış olmak, İran halkının belleğinde derin izler
bırakmış, bağımsızlık konusundaki duyarlılığı
pekiştirmiştir. Bu duyarlılığın, nükleer silah sahibi
olan bölgesel bir güç olmayı özendirdiğini, bu
isteğin milli bir politikaya dönüşmesine zemin
hazırladığını unutmamak gerekir. ABD ve İsrail
karşıtlığı da tüm bu zeminde önemli bir unsurdur.
Halkta geniş karşılık gören milli bir politikadır.
İran’ın dezavantajlarının başında ise ABD
ve İsrail’le olan derin anlaşmazlığı gelmektedir
Ama bu anlaşmazlık aynı zamanda, İran’ın İslam
toplumları ve Sünni Arap halklar arasındaki en
büyük itibar kaynağıdır. Ekonomisinin petrol ve
doğalgaz ihracatına bağımlı olması, teknolojik
açıdan henüz istenen güce ulaşamaması, silah
alanındaki dışa bağımlılığı, verimlilikten uzak
ekonomik yapı ve yaygın işsizlik ise İran’ın dezavantajlarıdır.
Bölgesel bir güç olarak kabul edilen İran ciddi
bir kimlik, kültür, gelenek ve kurumsallığa sahiptir.
Dış politikası köklüdür. Dini söylemi de
Şii mezhebinin tarihsel ve kültürel arka planını
da yerinde, zamanında ve gerektiği oranda öne
çıkarır. 1979 İslam Devrimi sonrasında ısrarla ve
sabırla ördüğü ABD karşıtı kimliği ona geniş bir
coğrafyada, farklı ülkeler nezdinde itibar kazandırmıştır.
Sadece dışarıdan yapılacak gözlemlerle
tahlil edilmesi, öğrenilmesi, kavranması zor bir
ülke olan İran’da halkın büyük bölümü için, tüm
bu unsurlarla beslenen İran milliyetçiliği ve İranlılık
kimliği, ideolojik farklılıkların üzerinde ortak
bir kimliktir. Almanya’dan Rusya’ya, Çin’den
Venezüella’ya, Irak’tan Hindistan’a dek geniş bir
coğrafyada pek çok ülkenin İran’la ilişkilerini
geliştirmesi, onu bölgesel güç olarak muhatap
alması, İran’ın sadece jeopolitik konumla ve zengin
doğal kaynaklarla açıklanamayacak olan köklü
ve güçlü devlet geleneğinin kanıtlarıdır.
1 İran İslam Devrimi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Amir Ahmad Fekri İran Devrimi, Mızrak Yayınları, İstanbul,
2011.
2 Tolga Gürakar, Türkiye ve İran, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, s: 273.
3 Gökhan Çetinsaya, “Tarihsel Perspektifte Türkiye–İran İlişkileri ve Nükleer Sorunu”, SETAV Raporu, Ankara, 2006.
4 Anadolu Ajansı, 05. 04. 2012.
5 Atilla Sandıklı – Bilgehan Emeklier, İran Nükleer Krizinin Türkiye’ye Olası Etkileri, Bilge Adamlar Kurulu Raporu,
BİLGESAM Rapor No: 47, İstanbul 2012, s: 21.
DİPNOTLAR
O

Konular