RIZ A HAN'IN (RIZA ŞAH PEHLEVİ) TÜRKİYE ZİYARETİ

RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 1
RIZ A HAN'IN (RIZA ŞAH PEHLEVİ) TÜRKİYE ZİYARETİ
L. Hilal AKGÜL*
GİRİŞ
Bu çalışma Rıza Han'ın** Türkiye ziyaretini konu etmektedir. Söz konusu
ziyaret, 10 Haziran 1934 günü başlamış, 6 Temmuz 1934 günü son bulmuştur.
Bu durumda, Rıza Han'ın Türkiye ziyareti, aşağı - yukarı bir ay (27 gün)
sürmüş olmaktadır. Bir devlet başkanının, bu türden bir ziyaret için, bir ay gibi
uzun bir süre ayırması şaşırtıcıdır. Ayrıca ilgili dönem, büyük ölçüde ulaşım ve
iletişim olanaklarının sınırlılığına bağlı olarak, devlet başkanlarının, ülkelerini
bu türden ziyaretler nedeniyle terk etmelerinin örneklerine sık rastlandığı bir
dönem de değildir. Örneğin bu ziyarete ev sahipliği yapan Türkiye'nin o günkü
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, devlet başkanı sıfatıyla ülkesi dışına hiç
çıkmamıştır. İlgili dönemin bu özelliği, durumun şaşırtıcılığını daha da
artırmaktadır. Çalışmayı tahrik eden de bu şaşırtıcı durum olmuştur.
Ziyaret, "doruk diplomasisinin bir örneği olarak görülüp; bu ziyaretle iki
devlet arasında, diğer diplomasi yöntemleriyle çözülememiş, ancak ivedi olarak
çözüm bekleyen kimi sorunların çözülmesinin hedeflendiği öne sürülebilir. Bu
varsayım, çalışmanın Türkiye - İran İlişkileri (1923 - 1934) başlıklı ilk temel
bölümünün Sınır Sorunun Belirleyiciliği başlıklı altbölümünde smanmıştır.
Sınamanın sonucu, varsayımı büyük ölçüde geçersiz kılmaktadır: Türkiye - İran
arasında, ilişkileri olumsuz etkileyen bir "sınır sorunu" vardır; ancak bu sorun,
böyle bir ziyaretin gündeme gelmesinden epey önce, 23 Ocak 1932 tarihinde
ana hatlarıyla çözülmüştür. Sınır Sorunun Belirleyiciliği başlıklı altbölümde
yapılan sınama, bu varsayımın yanı sıra, "ziyaret, iki devlet arasında, dostluk,
güvenlik ya da çeşitli konuları içeren işbirliğinin, en üst düzeyde yapılacak
* Yrd. Doç. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Türk Devrim Tarihi Araştırma Merkezi.
** Rıza Han, metinde de değinileceği gibi, 21 Şubat 1921 tarihinde gerçekleştirdiği bir darbeyle
savaş bakanı ve başkumandan olmuş, 28 Ekim 1923 tarihinde başbakanlığa getirilmiş, 12
Aralık 1925 tarihinde de şahlığını ilan etmiştir. Bu durumda kendisini 12 Aralık 1925 tarihine
kadar olan dönem için "han", daha sonrası için de "şah" olarak anmak gerekmektedir. Ancak
metinde, alıntılar dışında, "şah" unvanı kullanılmamış; bütünlüğü sağlamak amacıyla hep
"han" unvanına yer verilmiştir.
görüşmelerle kurulması ve/veya geliştirilmesi amacıyla yapılmıştır" biçiminde
ifade edilebilecek bir başka varsayımı da büyük ölçüde geçersizleştirmektedir:
Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması 22 Nisan 1926, bu anlaşmayı
bütünleyen ek protokol 15 Haziran 1928, 22 Nisan 1926 tarihli anlaşmanın ve
15 Haziran 1928 tarihli ek protokolün yerini alan Türkiye - İran Dostluk
Anlaşması'yla Türkiye - İran Güvenlik, Tarafsızlık ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşması'ysa 5 Kasım 1932 tarihlidir.
Yukarıda açıklanan varsayımların büyük ölçüde geçersiz olduklarının
saptanması, çalışmanın Türkiye - İran İlişkileri (1923 - 1934) başlıklı temel
bölümünün içine Benzer Amaçların Belirleyiciliği başlıklı bir başka altbölümün
yapılandırılmasını gerektirmiştir. Söz konusu altbölüm içinde önce, iki devletin
benzer kimi amaçları ortaya konmuş, ardından bu çerçevede bir etkileşimin
yaşanabileceği olasılığından yola çıkılarak kimi sorgulamalar yapılmıştır. Bu
bağlamda anlam kazanan bir başka olasılıksa, söz konusu etkileşim içinde,
Türkiye'nin ağırlık noktasını oluşturacağı, bir diğer deyişle Türkiye'nin
"model" olacağı çevresinde biçimlenmiştir. İlgili altbölüm içinde yapılan
sorgulamanın sonuçları, söz konusu olasılıkların tarihsel süreç içinde
gerçekleştiğini göstermektedir. Bu sorgulamanın sonuçları, Türkiye'nin model
olma özelliğiyle ilgili olarak, İran örneği özelinde iki farklı sürecin birbirlerini
izler biçimde işlediğine de işaret etmektedir. Türkiye'den bakışla birinci süreçte
"modelin ihracı", ikinci süreçteyse İran'dan bakışla "modelin ithali" ağırlık
kazanmıştır.
Çalışma, Rıza Han'ın Türkiye ziyaretini, İran'dan bakışla "modelin
ithali" süreci içinde ele almıştır. Bu süreç içinde, İran'ın Rıza Han'ın kişiliğinde
simgelenen çabaları ön plana çıkmaktadır; zaten sürece temel niteliğini veren de
budur. Ancak süreç, yalnızca Rıza Han'ın kişiliğinde simgelenen çabaların
yarattığı etkiyle işlememiş, Türkiye de bu ziyaret sırasında, büyük ölçüde
Mustafa Kemal'in kişiliğinde simgelenebilecek çabalarla, modelini en iyi
biçimde tanıtmayı, örnek olarak sunmayı ve benimsetmeyi hedeflemiştir.
Çalışmanın Rıza Han'ın Türkiye Ziyareti başlığını taşıyan ikinci temel bölümü,
birinci temel bölümde elde edilen ve aktarılan bulgular üzerinde, bu çabaları,
Rıza Han'ın Türkiye ziyaretini ve bu ziyaretin kimi ayrıntılarını anlatarak ortaya
koymayı denemektedir.' Ancak bu çabaların sonuçları, daha açık bir ifadeyle
Türk Devrimi'nin İran üzerindeki etkilerinin kimi somut göstergeleri,
çalışmanın sınırları dışında bırakılmıştır.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 3
I. Türkiye - İran İlişkileri (1923 -1934)
1.1. Sınır Sorununun Belirleyiciliği
16. yüzyılın hemen başında Safevi Devleti'nin kuruluşuyla Osmanlı
Devleti - İran arasındaki ilişkilere genel bir gerginlik egemen olmuştu.
Yüzyıllarca sürecek bu gerginliğin altında, iki devletin Doğu Anadolu, İran
Azerbaycanı, Irak ve Batı İran üzerindeki toprak kazanmaya yönelik
mücadeleleri, ipek ticaretini ele geçirme isteği ve Şii - Sünni çatışması
yatıyordu. Söz konusu gerginlik, ilk kez 1514 yılında, Osmanlı Sultanı Yavuz
Selim'in, Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail'i ağır bir yenilgiye uğrattığı
Çaldıran'da savaşa dönüştü ve bu savaşlar, Kasr-ı Şirin Anlaşması'nın
imzalandığı 1639 yılma kadar aralıklarla sürüp gitti. Kasr-ı Şirin Anlaşması, iki
devlet arasındaki barış döneminin habercisiydi. Bu barış dönemi, yaklaşık üç
çeyrek yüzyıl süreli oldu. 1720'li yılların başındaysa Osmanlı - İran ilişkilerinin
tarihi yeniden "savaş"la yazılmaya başlandı. Bu savaşların sonu ancak 1746
yılında geldi. 1746 yılını izleyen dönemdeyse Osmanlı Devleti - İran arasındaki
ilişkiler, genel bir gerginlik içinde, ama "savaş"a değil "barış"a dayalı olarak
gelişti... İki devletin I. Dünya Savaşı yıllarındaki ilişkileri de yukarıda kısaca
açıklanan genel gerginlik çizgisine aykırı değildi. Bu nedenle olsa gerek,
1920'li yıllara girildiğinde İranlılar, I . Dünya Savaşı sırasında Türk
milliyetçilerinin İran'daki çabalarını canlı bir biçimde anımsıyor; Türkler de
Paris Barış Konferansı'nda Osmanlı Devleti'nden toprak talep eden İran'ı "vay
Brütüs sen de mi?"1
ifadesiyle anıyorlardı 2
. Ancak I . Dünya Savaşı'nı izleyen
İran, Paris Banş Konferansı'na, Osmanlı Devleti'nden toprak talebi olduğunu, 26 Mart 1919
tarihinde İngiltere dışişleri bakanı aracılığıyla bildirmişti. Buna göre İran, İran sınırının
kuzeyinde, Aras ırmağından başlayarak kuzeydoğuda Derbend'e kadar uzanan ve sının Tiflis,
Kars ve Erzurum'un yakınından geçerek Erivan ve Elizabetpol'u kapsayan bir bölgeyi
istiyordu. İran'ın bu isteği Osmanlı Devleti'nde geniş tepkilere neden oldu. Bu tepkilerin biri
de ifadesini Süleyman Nazif in "Vay Brütüs Sen de mi?" başlıklı yazısında buldu. Gökhan
ÇETİNSAYA; "Milli Mücadeleden Cumhuriyete Türk - İran İlişkileri (1919 - 1925)",
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. C. 16, S. 48, Kasım 2000, s. 774 - 775.
Safevi Devleti'nin kuruluşunu izleyen dönemde Osmanlı Devleti - İran ilişkileri için Cem
TANRIKULU; "Türk-İran İlişkileri", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi. S. 33, Haziran 1970, s.
33, İsmail Sefa ÜSTÜN; "İran / Tarih / Safevilerden Günümüze Kadar", Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi. C. 22, İstanbul 2000, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan, s. 400 -
402, Aliyev Salih MUHAMMEDOĞLU; "İran / Tarih / Osmanlı - İran Münasebetleri",
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C. 22, İstanbul 2000, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınlan, s. 405 - 408, Johannes Hendrik KRAMERS; "İran", İslam Ansiklopedisi. C. 5/2,
Ankara 1997, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlan, s. 1023 - 1026. Aynca Çaldıran Savaşı için, İ.
Hakkı UZUNÇARŞILI; Osmanlı Tarihi, C. 2, Ankara 1995, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s.
257 - 269 ve Osmanlı Devleti'nin 1723 yılında başlayan İran Seferi'yle 1746 yılında
imzalanan banş için İ. Hakkı UZUNÇARŞILI; Osmanlı Tarihi, C. 4/1, Ankara 1995, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, s. 172 - 203, 218 - 234, 299 - 313.
dönem, hem Anadolu hem de İran coğrafyası için, iki devletin ilişkilerini büyük
ölçüde değiştirecek, önemli gelişmelere gebeydi.
Bu gelişmelerin Anadolu coğrafyasındaki ürünü olan Ankara
Hükümeti'yle İran arasındaki ilk önemli temas, 1921 yılının Mayıs ayında,
İran'ın Ankara'ya gelen "gayri resmi" temsilcisi Han-ı Şevket aracılığıyla
sağlandı. İran, Han-ı Şevket'in bu ziyaretiyle Türkiye'nin, bir Kürt aşiret reisi
olan ve çıkardığı isyanlarla İran'ı uğraştıran Simko'ya (İsmail Ağa) sağladığı
desteği ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Bunu izleyen dönemde Ankara'yla
Tahran arasında bir anlaşma imzalanmasına zemin hazırlamak üzere, İran'dan
bir diplomatik heyetin Ankara'ya geldiği görüldü. 24 Haziran 1921 günü
Ankara'ya varan bu heyetle Yusuf Kemal [Tengirşek] Bey başkanlığındaki
Ankara Hükümeti heyeti, 1 Mart 1921 tarihli Türkiye - Afganistan
Anlaşması'nın3
devamı niteliğindeki bir anlaşmayı imzalamak üzere görüşmeler
yaptı. Ancak bu türden bir anlaşmanın imzalanması olanaklı olmadı 4
.
1922 yılının Haziran ayındaysa "fevkalade sefir" statüsündeki İran Eğitim
Bakanı Mümtaz-üd Devlet'in Ankara ziyareti gerçekleşti. Bu ziyaretin temel
gündem maddeleri, Türkiye'nin Simko'ya desteğiyle İran'ın bu durum
karşısında duyduğu rahatsızlık, Tebriz - Trabzon ticaret yolunun güvenliği ve
Türkiye'nin İranlı tüccarlara uyguladığı vergilerdi5
. Ankara Hükümeti, Mümtaz-
üd Devlet'in bu ziyaretini, Türkiye - İran ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından
bir fırsat olarak gördü. Mustafa Kemal, 30 Haziran 1922 tarihinde, kendisine
güven mektubunu sunan Mümtaz-üd Devlet'e hitaben yaptığı konuşmada,
Türkiye'de İran'a karşı gösterilen dostluk ve kardeşliğin sürekli olacağına
inandığının altını çizdi 6
. Mustafa Kemal, SSCB'nin Ankara Büyükelçisi
Araloff un 7 Temmuz 1922 tarihinde Mümtaz-üd Devlet onuruna verdiği
yemekte yaptığı konuşmadaysa iki devlet arasında, İran ve Türkiye halklarının
beklentilerine uygun ilişkilerin bir türlü gelişememiş olmasının temel nedenini
geçmiş dönemin devlet adamlarına bağladı ve "... İranlı kardeşlerimiz emin
olabilirler ki Türkiye'nin başında bulunanlar aynı adamlar değildir, ... Bunun
tecellisi pek feyizli olacaktır. Bu feyizden yalnız Türkiye ve İran değil, bütün
şark milletleri müstefız olacaktır" diye konuştu7
. Mümtaz-üd Devlet'in Ankara
ziyaretini 22 Ekim 1922 tarihinde, İran Savaş Bakanı ve Başkumandanı Rıza
Han'ın yaveri Salar Nizam başkanlığındaki bir heyetin Ankara'ya gelişi izledi.
3
Söz konusu anlaşmanın metni için İsmail SOYSAL; Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, C. 1,
Ankara 1983, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 25 - 26.
4
Söz konusu temaslar için Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., s. 776 - 777.
5
a.g.m.,s.777-778.
6
Konuşmanın tamamı için Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 2, Ankara 1997, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, s. 42.
7
Konuşmanın tamamı için a.g.e., s. 43-45.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 5
Salar Nizam başkanlığındaki bu heyet, Mustafa Kemal'i Türk Ulusal
Bağımsızlık Savaşımı'nın zaferle sona ermesinden dolayı kutluyor; ayrıca el
yazması bir Kuran ve altın işlemeli bir kılıcı Rıza Han'ın Mustafa Kemal'e
hediyesi olarak sunuyordu8
.
İki devletin birbirleri nezdinde sürekli elçiler atamasıysa 1923 yılı içinde
gerçekleşti. Türkiye'nin ilk Tahran büyükelçisi Muhittin [Akyüz] Paşa, 1923
yılının Şubat; İran'ın ilk Ankara Büyükelçisi Mufahhamuddovle İshak Han'sa
aynı yılın Ağustos ayında göreve başladı 9
. Ancak Türkiye - İran ilişkileri, tüm
bunlara karşın, Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması'nın imzalandığı
1926 yılına kadar olan dönemde önemli bir gelişme gösteremedi, ilişkilerde
daha çok "soğukluk" egemen oldu. Bu soğukluğun türlü nedenleri10
arasında en
belirleyici olanı, Türkiye - İran sınırına ilişkin sorunlardı.
Türkiye - İran sınırı 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması'yla
belirlenmiş bir sınırdı 1 1
. Sınır üzerinde, Kasr-ı Şirin Anlaşması'nı izleyen
dönemde çok sayıda düzenleme yapılmıştı. Bu düzenlemelerin sonuncusu 1913
İstanbul Protokolü çerçevesinde gerçekleştirilendi. Ancak bu protokolün geçerli
olup olmadığına ilişkin, iki devlet arasında tartışma yaşanıyordu. Türkiye,
protokolün geçersizliğini savunurken İran, protokolün geçerliliği konusunda
ısrar ediyor; bu tartışmaya, sınır üzerinde sağlıklı bir işaretleme yapılmamış
olmasından kaynaklanan tartışmalar ekleniyordu. Kısacası, Türkiye - İran
sınırına ilişkin belirsizlik, bir sorun olarak, Türkiye - İran ilişkilerinin ilk
dönemine damgasını vuruyordu. Bu sorunu derinleştirense sınır bölgesindeki
Kürt aşiretlerinin yarattığı huzursuzluktu. Kendilerine müdahale eden güvenlik
güçlerinden, Türkiye - İran sınırına ilişkin belirsizliği fırsat bilip, sınırın diğer
tarafına geçerek kurtulma yoluna giden aşiretler, iki devletin güvenlik güçlerini,
kimi zaman çatışmayı da içerir biçimde, karşı karşıya getiriyordu12
... Bu türden
bir ortamda, iki devlet arasındaki ilişkilere soğukluğun egemen olması doğaldı.
8
Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., s. 780.
9
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanlan, C. 2, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınlan, s. 417 ve 419 - 420.
1 0
Bu nedenlere ilişkin olarak Baskın ORAN (Ed.); Türk Dış Politikası (Kurtuluş Savaşından
Bugüne Olaylar, Belgeler, Yorumlar), C. 1, İletişim Yayınları, İstanbul 2003, s. 205 - 207 ve
360.
1 1
Kasr-ı Şirin Anlaşması için Remzi KILIÇ; 16. ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı - İran Siyasi
Antlaşmaları, İstanbul 2001, Tez Yayınları, s. 175 - 195, İ. Hakkı UZUNÇARŞILI; Osmanlı
Tarihi, C. 3/1, Ankara 1995, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, s. 205 -
207 ve Mufassal Osmanlı Tarihi, C. 4, İstanbul 1960, İskit Yayınlan, s. 1948.
1 2
Baskın ORAN (Ed.); a.g.e., s. 360 ve Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914 -
1980), Ankara 1983, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 332.
Dostluk ve Güvenlik Anlaşması 'nın İmzalanması
Türkiye - İran ilişkilerinde, bu soğukluğu izleyecek yakınlaşma
dönemine, 22 Nisan 1926 tarihinde Tahran'da imzalanan Türkiye - İran Dostluk
ve Güvenlik Anlaşması'yla girildi. Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik
Anlaşması, birinci maddesiyle iki devlet arasında "dostluk" kurmakta,
taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğer tarafın tarafsız kalacağına işaret eden
ikinci maddesiyle de "tarafsızlık" sağlamaktaydı. Anlaşmanın üçüncü maddesi
"saldırmazlık" hükmü getiriyor, dördüncü madde tarafsızlığı "dayanışma"yla
pekiştiriyor, beşinci madde de tarafları, kendi ülkeleri içinde, karşı tarafı hedef
alan düşmanca eylemleri önleme yükümlülüğü altına alıyordu. Anlaşmanın
altıncı maddesiyse iki devlet arasındaki sınır sorununu hafifletmeyi
amaçlamaktaydı. Bu maddeye göre taraflar, sınıra yakın kesimlerde bulunan
aşiretlerin güvenliği bozucu eylemlerine son vermek için, gerekli tüm önlemleri
alacaklardı 1 3
.
İkili ilişkiler için meşru bir zemin yaratma, iki devletin de böyle bir
anlaşmayı imzalamaktan temel beklentisiydi: Gerçekten de, ilişkilerin
geliştirilmesi ve varolan sorunların çözülebilmesi için, öncelikle bu türden bir
zemini yaratmak gerekiyordu. Ancak iki tarafta da egemen olan bu temel
beklentinin yanı sıra, tarafların öznel beklentileri de anlaşmanın
imzalanmasında belirleyici olmuştu. Söz konusu anlaşma önerisini getiren İran
için, bu anlamda en öncelikli sorun, İran'a yönlenmesinden kuşku duyulan
Türkiye - SSCB işbirliğiydi. SSCB'yle ciddi sorunları bulunan İran'ın bu
kuşkusu, 17 Aralık 1925 tarihinde imzalanan Türkiye - SSCB Dostluk ve
Tarafsızlık Anlaşması'yla 1 4
doruk noktasına varmıştı. İran, Türkiye'yle
imzaladığı anlaşmayla bu işbirliğinin kendisine yönelmesini engelleyebileceğini
düşünüyor ve anlaşmanın kendisi açısından en önemli sonucu olarak bunu
umuyordu. Türkiye'yse İran'ın "yumuşak" Kürt politikası ve Türkiye Kürtlerini
de içeren özerk bir Kürt devleti tasarısına sıcak bakışı karşısında
kaygılanmaktaydı. Türkiye'nin anlaşmaya ilişkin temel beklentisi bu kaygı
çerçevesinde biçimlendi: Türkiye, İran'la imzaladığı anlaşmayla bu kaygıya
1 3
Söz konusu anlaşmaya ilişkin açıklayıcı bilgiler ve söz konusu anlaşmanın metni için İsmail
SOYSAL; a.g.e., s. 274-278.
Türkiye - SSCB Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması, üç maddeden oluşmaktadır. Anlaşmanın
birinci maddesi, taraflardan biri, üçüncü bir ya da birkaç devlet tarafından saldırıya uğrarsa
diğer tarafın tarafsız kalacağını hükme bağlar. Anlaşmanın ikinci maddesiyle taraflar
birbirlerine, üçüncü bir ya da birkaç devlet tarafından, taraflardan birine yöneltilecek ittifaka
ya da anlaşmaya katılmayacaklarına ilişkin güvence verirler. Anlaşmanın son maddesiyse
anlaşmanın süresini 3 yıl olarak belirlemekte ve sürenin bitiminden 6 ay önce haber
verilmezse anlaşmanın, bir yıl için, kendiliğinden uzayacağına işaret etmektedir. Anlaşmanın
metni için a.g.e., s. 268 - 269.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 7
neden olan koşulları ortadan kaldırmanın ve aynı zamanda doğu sınırını garanti
altına alıp, Kürt ayaklanmalarını kolayca bastırmanın beklentisi içine girdi 1 5
.
Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması'nın imzalanmasını izleyen
dönemde Türkiye - İran ilişkileri hızlı bir yükselme sürecine girdi. Öyle ki
Türkiye, SSCB'yle ilişkilerini geliştirmeyi hedefleyen İran'a "arabulucu" olarak
yardımcı olmaya bile çalıştı: 1926 yılının Temmuz ayında Rıza Han'ın
temsilcisi Timurtaş, Moskova'da SSCB'yle anlaşma zemini ararken Timurtaş'a
Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket [Esendal] Bey eşlik ediyor,
SSCB ve İran arasında arabulucu rolü oynuyordu16
. Ancak ilişkilerdeki bu
yükselme uzun soluklu olamadı; sınır sorunu, çok kısa bir süre sonra, yeniden
ilişkilerin merkezine oturdu.
Türkiye, sınırda huzursuzluk yaratan Kürt aşiretlerinin kendilerine
müdahale eden Türk güvenlik güçlerinden, sınırın İran tarafına geçerek
kurtulmalarından ve İran'ın da buna göz yummasından şikayetçiydi; İran'ın
yumuşak Kürt politikası, Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması'nın
imzalanmış olmasına karşın değişmemişti. Türkiye ayrıca, sınırdaki
operasyonlar sırasında, sınırın nerede başlayıp nerede bittiği konusunun sürekli
gündeme getirilmesinden ve bu durumun bir anlamda kendisinin elini - kolunu
bağlamasından da hoşnutsuzluk duymaktaydı. Bu kapsamda Türkiye'nin
önerisi, İran'ın yumuşak Kürt politikasını değiştirmesi ve sınırda benimsenebilir
yeni bir düzenlemeye gidilmesi yönünde oldu. İran, Türkiye'nin önerilerine
sıcak bakmadı. Böyle olunca da iki devlet arasındaki sınır sorunu, bir süre daha
gündemde kaldı 1 7
. Ancak sınır sorununun çözümsüzlüğüne karşın, Türkiye -
İran ilişkileri yine de yol aldı. Bunun en önemli kanıtıysa 22 Nisan 1926 tarihli
Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması'nı bütünleyen bir ek protokolün
15 Haziran 1928 tarihinde imzalanması oldu. Ek protokol, birinci maddesiyle
taraflar arasında zaten varolduğu belirtilen "dayanışma"yı daha yüksek bir
noktaya çekiyor; ikinci maddesiyle de ekonomik işbirliğini geliştirmeyi
öngörüyordu1 8
.
1 5
Türkiye ve İran'ı, 22 Nisan 1926 tarihli Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşmasına
götüren temel nedenler için Gökhan ÇETİNSAYA; "Atatürk Dönemi Türkiye - İran İlişkileri
(1926-1938)", Avrasya Dosyası, C. 5, S.3, Sonbahar 1999, s. 149 - 151.
1 6
a.g.m., s. 153.
1 7
a.g.m., s. 154- 155.
1 8
Söz konusu ek protokole ilişkin açıklayıcı bilgiler ve söz konusu ek protokolün metni için
İsmail SOYSAL; a.g.e., s. 275 ve 279 - 280.
8 L HİLAL AKGÜL
Ağrı Ayaklanması f
yla Kopma Noktasına Gelen İlişkiler
15 Haziran 1928 tarihli bu ek protokolün imzalanmasından yaklaşık bir
yıl kadar sonra, Türkiye - İran ilişkilerinde sınır sorunu kapsamında da ilerleme
kaydedildi. 9 Nisan 1929 tarihinde taraflar, nota değişimiyle (exchange of notes)
sınır sorununun çözümü konusunda uzlaşmaya vardı. Bu uzlaşmayla Bulakbaşı,
Kotur - Siro ve Sartex'te sınırın tam olarak nereden geçtiğini belirleyip
işaretleyecek bir komisyon oluşturuluyor, herhangi bir anlaşmazlık olursa da
"hakemlik"e başvurulması gündeme getiriliyordu1 9
. Bu, iki devlet arasındaki
sınır sorununu çözüme vardırabilecek önemli bir adım niteliğindeydi. Ancak bu
önemli adıma karşın sorun, yine ilişkilerdeki belirleyiciliğini korumaya devam
etti ve Türkiye - İran ilişkilerini 1930 yılının Haziran ayında "Ağrı
Ayaklanmaları" kapsamında kopma noktasına kadar getirdi.
Ağrı Ayaklanmalarının ilki 1926 yılının Mayıs ayında, ikincisi de 1927
yılının Eylül ayında gerçekleşmişti. Ayaklanmalar sırasında, ayaklanmacılar
Türk güvenlik güçleri karşısında sıkıştığında, İran sınırı içinde bulunan Küçük
Ağrı'ya kaçıyor, Türkiye de ayaklanmaları bu nedenle kesin olarak bastırmayı
başaramıyordu. Ağrı Ayaklanmalarının en büyüğü olan üçüncüsü, 1930 yılının
Haziran ayında başladı. Bu dönemde artık, ayaklanmanın "milliyetçi Kürt"
kimliği iyice netleşmişti. Türkiye ayaklanmayı bastırabilmek için, ordu
operasyonunu İran içine kaydırarak, Küçük Ağrı'yı tümüyle çevirdi, ardından
da Ağrı dağının tümü egemenliğinde olmadıkça bu sorunun çözülmesini
olanaklı görmediğinden bu bölgeyi işgal etti. Bu aşamada Türkiye'nin İran'a
önerisi, işgal edilen dağlık araziye karşılık, stratejik önemi olmayan tarımsal bir
araziyi İran'a vermek yönündeydi. İran, 1913 İstanbul Protokolü'nün
geçerliliğine gönderme yaparak, Türkiye'nin bu önerisini reddetti; Türkiye de
işgal ettiği arazi üzerindeki fiili durumunu sürdürdü. Ancak Türkiye'nin
tutumuna "sertlik" ve bu anlamda "kararlılık" egemen olunca İran, fiili durumu
resmen kabul etmek durumunda kaldı. Türkiye'yle İran arasındaki sınırın yeni
durumunu saptayan anlaşmaysa 23 Ocak 1932 tarihinde imzalandı 2 0
. Bu
anlaşmaya göre Türkiye, Küçük Ağrı'yı da içerecek biçimde Ağrı Dağı'nın
tümüne sahip oluyor; buna karşılık Van dolaylarındaki Kotur arazisi İran'a
bırakılıyordu2 1
.
Türkiye'nin tutumuna sertliğin egemen olmasının en önemli göstergesi
"güvercin" olarak nitelenen Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket [Esendal]
Bey'in yerine "şahin" olarak nitelenen Hüsrev [Gerede] Bey'in atanmasıydı.
Memduh Şevket [Esendal] Bey, Ağrı Ayaklanmalarının üçüncüsü sırasında
1 9
Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., s. 161 - 162.
2 0
Baskın ORAN (Ed.); a.g.e., s. 362 - 363.
2 1
Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., s. 167.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 9
Türk ordusunun İran topraklarına girişini uygun bulmamış, bunun "siyasi bir
terslik" olduğunu düşünmüş ve 29 Temmuz 1930 tarihinde de istifasını Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey'e telgrafla Tahran'dan bildirmişti. Memduh
Şevket [Esendal] Bey, istifasını bildiren metinde "son günlerde istenilmeyen
vaziyetler husule gelmekte olduğunu görerek Tahran Büyükelçiliği'nden
çekilmeyi doğru ve lüzumlu gördüğünü" belirtiyordu2 2
. - Memduh Şevket
[Esendal] Bey'in oğlu Mehmet Suat Esendal'm aktardıklarından istifanın birkaç
kez kabul edilmediğine ya da engellendiğine ilişkin bir sonuç çıkartılabilirse
de 2 3
- aslında bu istifa, büyük ölçüde istenen bir gelişmeydi. Memduh Şevket
[Esendal] Bey, bu dönemde Türkiye'nin İran'la ilgili iki beklentisinin de
gerçekleştirilmesinde etkili olamamıştı: İran, ne Türkiye'nin ayaklanmaları
bastırmasına yardımcı oluyor, ne de sınırda değişikliğe yanaşıyordu2 4
.
Memduh Şevket [Esendal] Bey'in yerine Tahran Büyükelçiliği'ne atanan
Hüsrev [Gerede] Bey Tahran'a son derece güçlü olarak gitti. Mustafa Kemal,
"ilk inkılap ve müşkülat arkadaşım" 2 5
diye nitelediği Hüsrev [Gerede] Bey'i,
"vazifenizi muvaffakiyetle ifa edeceksiniz; buna emniyetim vardır" diyerek
Tahran'a büyük bir güvenle uğurlamıştı 2 6
. Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'ysa
Hüsrev [Gerede] Bey'e arkasındaki ordunun gücünü "sen İran Hükümeti ile
seferber olmuş bir ordumuz arkanda harekete hazır bir halde konuşacaksın. Bu
ciddi vaziyetin icabına göre davranmak lazımdır" sözleriyle anımsatmıştı 2 7
.
Hüsrev [Gerede] Bey'in Tahran Büyükelçiliği'ne atanması, yukarıda da
belirttiğimiz gibi, Türkiye - İran ilişkilerine damgasını vuran sınır sorununda
Türkiye'nin sertliğinin ve bu anlamdaki kararlığının simgesiydi ve Türkiye'nin
beklediği etkiyi de çok geçmeden yapmıştı. Rıza Han'ın - ki artık bu dönemde
şahlığını ilan etmiştir
"[General Arfa'ya hitaben] Benim bu konuda ne düşündüğümü
anlamadığın anlaşılıyor. Söyle bakalım, şuradaki bu tepe, oradaki o
tepeden daha yüksek değil mi? Bak, maksat bu tepe, o tepe değil. Benim
2 2
Bilal N. ŞİMŞİR; Bizim Diplomatlar, Ankara 1996, Bilgi Yayınevi, s. 95 - 96. Telgrafın
metni için Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancıa.g.e. , s. 461.
2 3
Muzaffer Uyguner, Mehmet Suat Esendal'm aktardıklarına dayanarak, Memduh Şevket
[Esendal] Bey'in 7 kez istifa girişiminde bulunduğunu yazmaktadır. Muzaffer UYGUNER
(Haz.); Memduh Şevket Esendal (Yaşamı, Sanatı, Yapıtlarından Seçmeler), Ankara 1991,
Bilgi Yayınevi, s. 19.
2 4
Bilal N. ŞİMŞİR; Bizima.g.e. , s. 100.
2 5
Hüsrev [Gerede] Bey, 16 Mayıs 1919 günü Anadolu'ya geçmek üzere Mustafa Kemal'le
birlikte İstanbul'dan aynlan 18 subaydan biridir. Fethi TEVETOGLU; Atatürk'le Samsun'a
Çıkanlar, Ankara 1987, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan, s. 203.
2 6
Rıdvanbeyoğlu Hüsrev GEREDE; Siyasi Hatıralarım 1 - İran, İstanbul 1952, Vakit Basımevi,
s. 16 - 17 ve Bilal N. ŞİMŞİR; a.g.e., s. 344.
2 7
Rıdvanbeyoğlu Hüsrev GEREDE; a.g.e., s. 20 ve Bilal N. ŞİMŞİR; a.g.e., s. 345.
10 L HİLAL AKGÜL
amacım, Türkiye ile İran arasında bu kadar yüzyıllardır mevcut olan ve
her zaman iki ülkenin zararına ve ortak düşmanlarımızın yararına olan
ikilik ve ayrılığın ortadan kalkmasıdır. Bu tepenin bu yüzünün kimin
olması önemli değil; önemli olan, bizim birbirimizle dost olmamızdır"2
*
sözleri, bunun açık bir kanıtıydı...
Türkiye - İran ilişkileri karşılıklı iyi niyete sınır sorunun çözülmesinin
verdiği olumlu etki de eklenince hızla gelişti. 5 Kasım 1932 tarihinde Türkiye -
İran Dostluk Anlaşması, yine aynı tarihte Türkiye - İran Güvenlik, Tarafsızlık
ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalandı. 5 Kasım 1932 tarihli Türkiye - İran
Dostluk Anlaşması temelde Türkiye'yle İran arasında bozulmaz bir barışla içten
ve sürekli bir dostluğun varolacağını vurguluyordu. Aynı tarihli Güvenlik,
Tarafsızlık ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'ysa taraflar arasında, "tarafsızlık",
"saldırmazlık" ve "dayanışma"yı pekiştirici hükümler getirmekte ve ekonomik
işbirliği koşullarının geliştirilmesi üzerinde durmaktaydı 2 9
. 22 Nisan 1926
tarihinde imzalanan Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik Anlaşması'yla bu
anlaşmayı bütünleyen 15 Haziran 1928 tarihli ek protokolün yerini alan 5
Kasım 1932 tarihli anlaşmalar, artık sınır sorunun gündemde olduğu günlerin
geride kaldığının ve Türkiye - İran arasında dostluk, güvenlik, ekonomik
işbirliği gibi konuların geliştirilmesinin hedeflendiği ve bunların altyapısının
hazır olduğu yeni bir döneme girildiğinin habercisiydi...
I I. Benzer Amaçların Belirleyiciliği
22 Ekim 1922 tarihinde yaveri Salar Nizam başkanlığındaki bir heyeti
Ankara'ya gönderip Mustafa Kemal'i Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı'nın
zaferle sona ermesinden dolayı kutlayan ve çeşitli hediyeler sunan Rıza Han -
ki buna yukarıda değinilmişti -, Türkiye'nin Lozan Barış Anlaşması'nı
imzalamasının hemen ardından, 6 Eylül 1923 günü "savaş bakanı ve
başkumandan" sıfatıyla Mustafa Kemal'e bir telgraf çekmişti. Rıza Han,
telgrafında, "büyük fedakarlıklar" sonucunda elde edilen "şerefli sulh"
nedeniyle duyduğu mutluluğu dile getiriyor ve "büyük Türk milletinin"
Rıza Han, Türkiye - İran arasındaki sınır sorunun çözümünün son aşamasında iki devlet
arasında anlaşmazlığa yol açan bir bölgeye ilişkin kararın alınabilmesi için "hakem" olarak
seçilmişti. Bu seçim, iki devlet arasındaki "iyi niyef'i simgelemesi bakımından önemliydi.
Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., 166 - 167. Rıza Han, hakem olarak kararı, Türkiye lehine
verdi ve yukarıda aktarılan sözleri de sınır sorunun çözümünde uzman olarak görev yapan ve
"ayrıntılarla uğraştığını düşündüğü" Generali Arfa'ya hitaben söyledi. Alıntı için Meliha
ANBARCIOĞLU; "Atatürk ve İran'da Reformlar", Dogu Dilleri. C. 3, S. 4, 1983, s. 17 - 18.
5 Kasım 1932 tarihli bu anlaşmalara ilişkin açıklayıcı bilgiler ve söz konusu anlaşmaların
metni için İsmail SOYSAL; a.g.e., s. 420 - 426.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 11
başarısının devamı için en içten duygu ve arzularını iletiyordu . Mustafa Kemal
de Rıza Han'ın telgrafını 15 Eylül 1923 tarihinde yanıtlamış; telgrafında,
"bilhassa" teşekkürlerini sunarak İran'ın "teali ve refahı" için beslediği en içten
arzularının kabulünü rica etmişti 3 1
. Lozan Barış Anlaşması'na ilişkin bu
karşılıklı telgraflar, Türkiye - İran ilişkilerine ilişkin, olumlu içerikli önemli
işaretler niteliğindeydi.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu işaretler çok da sağlam zeminler
üzerinden gelmiyordu. Örneğin, ilişkilerin taraflarından biri olan Türkiye'nin
lideri ve "müstakbel cumhurbaşkanı" Mustafa Kemal, 16/17 Ocak 1923 tarihli
ünlü "İzmit mülakatı"nda, ilişkilerin diğer tarafının lideri olacağı anlaşılan Rıza
Han'dan,
"Harbiye nazırı olan bir Rıza Han var. Bu Rıza Han oranın adeta bir
diktatörüdür. Meclise karşı, diğer rüfekasına ve memlekete karşı, bütün
manasıyla bir diktatördür. Bu adamın bir takım gayeleri mevcuttur. İyi
bir meclis yapabilmek için, iyi bir hükümet vücuda getirmek ve İngilizleri
memleketten teb'id etmek istiyor. Fakat görüldüğüne göre, o da şahsi
olarak, yani ben yapacağım ve ben idame edeceğim diyen bir dimağdır.
Ne dereceye kadar muvaffak olacağı da belli değildir.'"32
diye söz etmişti. Bu alıntı, Türkiye tarafında Rıza Han'la ilgili egemen olan
kuşkuyu açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Ancak parçalanmış ve/veya
İngiliz egemenliğine girmiş bir İran'ın da Türkiye'nin hiç işine gelmeyeceği
ortadaydı. Bu nedenle Türkiye, "Pers olayları"nı yakından izliyor ve "İngiltere,
Lord Curzon'un projesini gerçekleştirme] bu, bütün Asya*nın İngiliz
himayesine geçmesi anlamına gelecek.... Dünya barışı için ne büyük bir tehdit"
diyerek Rıza Han'ı desteklemeyi seçiyordu33
. İran tarafında da benzer
kuşkuların yaşandığı tahmin edilebilir. Ancak dönemin İran'ının ve uluslararası
ortamının dinamikleri, İran'ı da - aynı Türkiye gibi - temkinli olmakla birlikte,
Türkiye - İran ilişkilerini geliştirmeye itmekteydi. İki devleti, söz konusu
ilişkileri geliştirmeye iten bir başka önemli neden de, I. Dünya Savaşı'nı izleyen
dönemde, Türkiye ve İran'da yaşananlarla iki devletin kimi amaçlarının
benzerliğiydi. Bu durum, aynı zamanda, ilişkileri geliştirmeyi kolaylaştırıcı bir
unsur olarak da anlam kazanıyordu...
3 0
Telgrafın tam metni için Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancıa.g.e. , s. 436.
3 1
Telgrafın tam metni için a.g.e., s. 437.
3 2
An İNAN (Haz.); Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir - İzmit Konuşmalan,
Ankara 1996, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, s. 47 - 48.
3 3
Ankara'dan bir üst düzey yetkilinin Fransız gözlemciye aktardığı bu görüşler için İskender
GÖKALP ve François GEORGEON; Kemalizm ve İslam Dünyası, Çev. Cüneyt AKALIN,
İstanbul 1990, Arba Yayınlan, s. 84 - 85.
I . Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için, deyim yerindeyse "tam bir
hezimet" olmuştu. Bu hezimeti simgeleyen en önemli gösterge Anadolu'nun
işgaliydi. Zaten Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı da, temelde, Anadolu'nun
işgalden kurtarılmasını hedeflemiş; ancak savaşımın gelişimi, bu hedefi tam
bağımsız bir ulus - devlet yaratma amacını da içerir biçimde genişletmişti. Türk
Ulusal Bağımsızlık Savaşımı'nın sonucunda elde edilen - ve daha sonra Lozan
Barış Anlaşması'yla somutlaşan - zaferse Türk Devrimi'nin tetikleyicisi olmuş,
Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı'nı izleyen dönemde, teokratik kökenli
Osmanlı monarşisi tüm kurum ve kurallarıyla ortadan kaldırılmış; onun yerine
halk egemenliğine dayanan, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, yeni kurum ve
kurallarıyla yapılandırılmıştı 3 4
... I . Dünya Savaşı ardılı dönemde İran da benzer
gelişmelerin sahnesi olmaktaydı. Örneğin, 9 Ağustos 1919 tarihinde İngiltere,
Tahran'daki zayıf hükümete bir anlaşma imzalatmış ve İran'ı tümüyle
egemenliği altına almanın çabası içine girmişti. Uygulanma zemini
bulamayacak bu anlaşma, uygulanmama boyutu başta olmak üzere, Sevr Barış
Anlaşması'yla benzerlikler taşıyordu3 5
. Bunun dışında, 21 Şubat 1921 tarihinde
gerçekleştirdiği bir darbeyle savaş bakanı ve başkumandan olan, 28 Ekim 1923
günü de İran'ı terk eden Kaçar Hanedanı'nın son şahı Ahmet tarafından
başbakanlığa getirilen ve böylece iktidarı tümüyle ele geçiren Rıza Han'ın kimi
uygulamaları da Türkiye'deki uygulamaları andırmaktaydı: Rıza Han, başbakan
olduktan sonra büyük bir savaşıma girişmişti. Bu savaşımın birinci boyutunu
tam bağımsız bir ulus - devlet yaratma, ikinci boyutunu da siyasal ve sosyal
alanlarda Batılı kimi kurum ve kuralları benimseme oluşturuyordu3 6
.
Coğrafyanın sağladığı yakınlık da bir avantaj olarak hesaba katılırsa
Türkiye ve İran arasında bir etkileşimin yaşanma olasılığı yüksek
gözükmekteydi. Bu etkileşimde Türkiye'nin baskınlığı ve etkileşimin ağırlık
noktasını oluşturduğu da son derece açıktı. Bir diğer deyişle, Türkiye'de
yaşananlar İran için model olabilirdi; çünkü Türkiye, İran'dan daha önce işe
başlamıştı. Ancak burada şunun da altını çizmek gerekir ki, İran'da Rıza Han'ın
önderliğinde gelişen ve "Batılılaşma" adını verebileceğimiz hareket, kimi
noktalarda Türkiye'dekiyle benzerlikler gösterse de başlangıç biçimi olarak
Türkiye'dekinden kopuk ve bağımsızdı 3 7
. Bu nedenle Türkiye'nin model olma
özelliği, İran'daki Batılılaşma hareketinin başlangıcı için söz konusu değildi. Bu
3 4
Bu konuyla ilgili olarak bkz. Toktamış ATEŞ; Türk Devrim Tarihi, İstanbul 2000, İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınlan.
3 5
Gökhan ÇETİNSAYA; "Milli Mücadele 'den a.g.m., s. 769 - 770.
3 6
Oral SANDER (Ed.); a.g.e., s. 357 ve Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 209.
3 7
İskender GÖKALP ve François GEORGEON; a.g.e., s. 88.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 13
özellik, ancak başlangıcı izleyen dönemdeki uygulamalar özelinde devreye
girebilirdi ve gerçekleşme de genel hatlarıyla böyle olmuştu3 8
.
Bu sürecin, birbirini izleyen iki farklı biçimde yaşandığını öne sürmek,
kanımızca, hatalı olmayacaktır. Birincisinde Türkiye, ikincisinde îran, göreli
olarak daha etkindi. Türkiye'nin göreli etkinliği, Türkiye'nin İran'a Türk
Devrimi'nin kimi kazanımlarını benimsetme çalışmaları kapsamında anlam
buldu. Bu noktada, eğer Türkiye'den bakarsak, bir anlamda "modelin ihracı"
söz konusuydu. İran'ın göreli etkinliğiyse özellikle Rıza Han'ın çabalarıyla
Türk Devrimi'nin kimi kazanımlarını İran'a uyarlamak biçiminde kendini
gösterdi. Bu noktadaysa İran'dan bakışla "modelin ithali" gündeme geldi.
Türkiye: "Cumhurreisliği Şahlığa Tercih Edilsin"
İlişkilerin benzer amaçların belirleyiciliğindeki boyutu, Rıza Han'ın
şahlığını ilan edişine kadar olan dönemde, daha çok, Türkiye'nin İran'da
cumhuriyet ilanını destekleyen çabaları çerçevesinde gelişmişti. 29 Ekim 1923
tarihinde rejiminin cumhuriyet olduğunu ilan eden Türkiye, İran'da 18.
yüzyıldan beri hüküm süren Kaçar Hanedanı'nın devrilme olasılığının yüksek
olduğunu görmekteydi. Bu bakımdan Türkiye, İran'da da cumhuriyet ilan
edilebileceğini hesaplıyor, ayrıca bunu arzu da ediyordu. Türkiye, bu arzusunu,
Mustafa Kemal'in ağzından Tahran Büyükelçisi Muhittin [Akyüz] Paşa
aracılığıyla Rıza Han'a duyurmakta gecikmedi. Birkaç kez Rıza Han'la İran'da
cumhuriyet ilan edilmesi konusunda görüşen Muhittin [Akyüz] Paşa,
Türkiye'ye, Rıza Han'ın cumhuriyet ilanına sıcak yaklaştığını iletmekteydi.
Ayrıca İranlı aydınlar da, İran'da cumhuriyet ilan edilmesi yönünde yoğun bir
çaba içine girmişlerdi. İran'dan gelen bu bilgiler, Türkiye'nin İran'da
cumhuriyet ilanı arzusunu, bir beklentiye dönüştürmekte gecikmedi39
.
Türkiye bu beklenti içindeyken, Muhittin [Akyüz] Paşa 1925 yılının
Mayıs ayında Türkiye'nin Tahran büyükelçiliğinden ayrıldı ve bu göreve - daha
önce değinildiği gibi -Memduh Şevket [Esendal] Bey atandı. Türkiye, Dışişleri
Bakanlığı aracılığıyla 7 Kasım 1925 tarihinde Memduh Şevket [Esendal] Bey'e
gizli bir yönerge verdi. Bu yönergede Rıza Han'ın "cumhurreisliğini şahlığa
tercih etmesi"nin İran'ın çıkarları için daha uygun olacağı belirtiliyor ve bunun
Kimi örnekleri için Amin SAIKAL; "Kemalism: Its Influences on İran and Afghanistan",
International Journal of Turkish Studies, C. 2, S. 1, İlkbahar - Yaz, 1981, s. 25, 28 - 29 ve
Pierre OBERLING; "Atatürk and Reza Shah", I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu (Açılış
Konusmalan Bildiriler 21-2 3 Eylül 1987). Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi Yayınlan, s. 651 - 652.
Bilal N. ŞİMŞİR; Bizim a.g.e., s. 86 - 87 ve Oral SANDER (Ed.); a.g.e., s. 357.
14 L. HİLAL AKGÜL
Rıza Han'a bildirilmesi isteniyordu40
. Yönergenin içeriği, bir bakıma,
Türkiye'nin İran'da cumhuriyet ilan edilmesi yönündeki beklentisinin
zayıfladığına bir işaret gibiydi: "Cumhurreisliği şahlığa tercih edilsin" tümcesi;
şahlığın, cumhuriyet karşısında güçlü bir alternatif olarak algılandığını
göstermekteydi.
Rıza Han'ın 29 Kasım 1925 tarihinde Memduh Şevket [Esendal] Bey'le
yaptığı görüşmeyse Türkiye'nin İran'da cumhuriyet ilanına ilişkin tüm
beklentilerini neredeyse ortadan kaldırdı. Rıza Han, bu görüşmede, yapılması
gereken pek çok iş olmasından, bu işleri yapacak insanların yokluğundan ve
özellikle de İngilizlerden yakınarak;
"Cumhuriyet ilanının yine onların [İngilizler] muhalefetine uğradığını,
nihayet aleyhte büyük bir tertibat yaptıklarını anladığını ve bunun üzerine
harekete mecbur olup Kaçar sülalesini [ülke dışına] çıkardığını fakat hala
İngilizlerin şiddetle kendi aleyhinde bulunduklarını, eğer fesat çıkaracak
bir taraf bulsalar hiç tereddüt etmeyeceklerini, fakat bulamadıklarını ve
[bu nedenle] kendisinin ayan ve zadegan ve melak ve molla güruhundan
sakınmak mecburiyetinde olduğunu"
anlatıyor ve bu koşullar altında cumhuriyet ilanına teşebbüs edemeyeceğini,
ancak kendi şahlık döneminin Kaçar dönemine benzemeyeceğini ekliyordu41
.
Kuşkusuz, Rıza Han'ın cumhuriyeti ilan edememesinin türlü nedenleri
vardı. Bu nedenler arasında en belirleyici olanlardan biri, Rıza Han'dan yapılan
ve yukarıda aktarılan alıntıda da altı çizildiği gibi, İngiltere'nin etkisi çevresinde
biçimlenmekteydi: İngiltere, İran'da cumhuriyet ilanının, SSCB lehine bir
durum oluşturup Rusya'yla İran üzerinde yaşadığı çekişmede kendisini güçsüz
düşüreceğini hesaplıyor, bu nedenle de İran'daki cumhuriyet ilanı çabalarını
baltalama yoluna gidiyordu... Rıza Han'ın cumhuriyeti ilan edememesiyle ilgili
bir başka belirleyici neden de, İran'da cumhuriyet ilanını arzulamasına karşın,
Türkiye'den kaynaklanmıştı. 3 Mart 1924 tarihinde hilafeti kaldıran Türkiye,
kendi devrimi açısından çok önemli bir dönemeci başarıyla geçiyor, ancak
İran'da cumhuriyet ilanına varabilecek gelişmelerin önüne de en büyük
engellerden birini koyuyordu. Cumhuriyete karşı olan İran'daki gerici çevreler,
Türkiye'deki bu gelişmeyi bir koz olarak kullanmayı ihmal etmediler: Bu
gelişme, cumhuriyet rejiminin kaçınılmaz bir sonucuydu!..
Aslında TBMM'nin hilafeti kaldırdığı dönemde, hilafet kurumu tüm
gücünü ve etkinliğini yitirmiş durumdaydı. Bunun en somut örneği I. Dünya
4 0
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancı..., a.g.e., s. 440.
4 1
Konuşma ve metindeki alıntı için Memduh Şevket ESENDAL; Tahran Anılan ve Düşsel
Yazılar, Ankara 1999, Bilgi Yayınevi, s. 53 - 54.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 15
Savaşı sırasında görülmüş; halifenin cihat ilanını ciddiye alan olmadığı gibi,
Osmanlı Devleti güney cephesinde Müslüman Araplar tarafından, deyim
yerindeyse arkadan vurulmuştu. Ayrıca hilafet kurumunun Osmanlılar
tarafından gasp edildiği yönündeki tartışmaların da etkisi sürmekteydi. Bu
türden bir ortamda, TBMM'nin hilafeti kaldırmasının İslam dünyasında çok
büyük bir etki yaratmaması beklenirdi. Ancak tüm bunlara karşın bu gelişme,
İslam dünyasında kimi etkilere neden olmakta gecikmedi42
. Konumuz
bağlamında İran'da yaşanan etkiyse İran'daki tutucu çevrelerin, Türkiye'deki bu
olayı, cumhuriyete karşı bir koz olarak kullanmaları çerçevesinde biçimlendi 4 3 :
Türkiye'deki olaylardan, - halifelik kurumunun Sünni içeriğine karşın - kaygı
duyan ya da bunu fırsat bilen gerici çevreler, cumhuriyete karşı şiddetli bir
kampanyaya giriştiler 4 4
. Bu kampanya, Rıza Han'ın otoritesini derinden sarstı;
öyle ki Rıza Han, 22 Mart 1924 günü Meclis'e girmesini engelleyen kalabalığa
ateş açtırmak, daha sonra da Tahran'ı terk etmek durumunda kaldı. Bunun
sonrasında dini merkez Kum'a giderek 1 Nisan 1924 tarihinde bir bildiri
yayınlayan Rıza Han, İran'da cumhuriyet rejimine karşı olduğunu dile getirdi 4 5
.
31 Ekim 1925 tarihinde İran'da Kaçar Hanedanı sona erdirildi, 12 Aralık 1925
tarihinde de Rıza Han "Pehlevi Hanedanı"nı kurarak şahlığını ilan etti 4 6
.
Rıza Han, şahlığını ilan ettikten kısa bir süre sonra, 27 Aralık 1925
tarihinde Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket [Esendal] Bey'i
kabul ederek, cumhuriyeti neden ilan edemediğini anlattı: Rıza Han,
cumhuriyeti, yenilikçi düşüncelerden vazgeçtiği için değil, bunun çetin bir iş
olmasından dolayı ilan edememişti; ancak cumhuriyet rejimi olmadan da İran'ı
kurtarabileceğini, İran'ın Türkiye'yle olan ilişkilerini geliştirebileceğini
düşünüyordu4 7
.
İzleyen gelişmeler, Türkiye - İran ilişkileri bakımından Rıza Han'ın
beklentilerine çok aykırı olmadı. Mustafa Kemal, 5 Ocak 1926 tarihinde çektiği
4 2
Halifeliğin kaldırılmasının İslam dünyasındaki etkileriyle ilgili olarak Seçil AKGÜN;
Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik (1924 - 1928), Ankara 1985, Turhan Kitabevi, s. 206 -
214, Bilal N. ŞİMŞİR; Doğunun Kahramanı Atatürk, Ankara 1989, Bilgi Yayınevi, s. 107 -
193 ve Namık Sinan TURAN; Hilafetin Tarihsel Gelişimi ve Kaldırılması, İstanbul 2004,
Altın Kitaplar, s. 263 - 290.
4 3
Arnold J. TOYNBEE; 1920'lerde Türkiye'de Hilafetin İlgası, Çev. Hasan AKTAŞ, İstanbul
2000, Yöneliş Yayınları, s. 27 - 28.
4 4
İskender GÖKALP ve François GEORGEON; a.g.e., s. 34.
4 5
Oral SANDER (Ed.); a.g.e., s. 357, Baki ÖZ; İslam Dünyası ve Kemalizm, İstanbul 1996,
Can Yayınlan, s. 74 ve Gökhan ÇETİNSAYA; a.g.m., s. 788 - 789.
4 6
Elton L. DANIEL; The History of Iran, London 2001, Greenvvords Press, s. 134 - 135.
4 7
Memduh Şevket ESENDAL; a.g.e., s. 74 ve Bilal N. ŞİMŞİR; Bizima.g.e. , s. 88.
16 L. HİLAL AKGÜL
bir telgrafla Rıza Han'ın şahlığını içten ve büyük ümitlerle kutladı 4 8
. Ardından
da Rıza Han'ın "taç giyme töreni"nde Türkiye'nin "özenle" temsil edilmesi
sağlandı...
Türkiye, 25 Nisan 1926 tarihinde yapılan Rıza Han'ın taç giyme törenine,
gösteri uçuşu yapacak iki askeri uçak gönderdi. 3 Mayıs 1926 tarihinde
Ankara'dan yola çıkıp Tahran'a ulaşan uçaklar, törende "kusursuz" bir gösteri
uçuşu yaptılar. Rıza Han da tören sırasında Türk pilotlarını kabul ederek,
teşekkürlerini sundu... Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket
[Esendal] Bey, 27 Mayıs 1926 tarihli raporunda, iki Türk uçağının başarılı
uçuşlarıyla Türk pilotlarının İran'da bulundukları sıradaki davranışlarının,
beklenenden çok daha fazla olumlu etki yaptığını bildiriyor ve "bu seyahati,
devletimizin buradaki mevkii hesabına bir muvaffakiyet olarak kaydederim"
diyordu4 9
. Törende Mustafa Kemal'in armağanı olan bir değerli kılıç da
Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket [Esendal] Bey aracılığıyla
Rıza Han'a sunuldu. Değerli taşlarla süslü bu kılıcın, I . Dünya Savaşı sırasında,
Afganistan Emiri Habibullah Han'a armağan edilmesi kararlaştırılmış; ancak
Habibullah Han'ın öldürülmesi nedeniyle bu, gerçekleştirilememişti. 28 Nisan
1926 tarihli bir kararnameyle söz konusu kılıcın, taç giyme töreni sırasında,
Rıza Han'a Mustafa Kemal adına armağan edilmesi karara bağlanmıştı. Rıza
Han, kılıcı "bu, yalnız bir dost yadigarı değil, bir kardeş yadigarıdır,
nezdimizde mevkii büyüktür" sözleriyle kabul etti 5 0
. Rıza Han'ın Saray Bakanı
Timurtaş da Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey'e
hitaben yazdığı mektupta, Mustafa Kemal tarafından armağan edilen kılıcın,
Rıza Han'ın "mucibi meserret hatıraları" olduğunu belirtti 5 1
...
Rıza Han'ın taç giymesiyle artık, Türk Devrimi'nin İran için bir model
olması çerçevesinde Türkiye'nin göreli etkin olduğu dönem, bir diğer deyişle
Türkiye'den bakışla "modelin ihracı" dönemi, büyük ölçüde noktalanmış
oluyordu. Bundan sonraki dönemde, İran'dan bakışla "modelin ithali"
belirleyicilik kazandı: İran, Rıza Han'ın kişiliğinde simgelenebilecek çabalarla,
Türk Devrimi'nin kimi kazanımlarmı İran'a uyarlama sürecine girdi. Bu türden
bir çabanın çıkış noktasını, kuşkusuz, öncelikli olarak bu kazanmaları anlamak
oluşturmaktaydı. Bu yöndeki en önemli adım da Rıza Han'ın Türkiye
ziyaretiyle atıldı.
4 8
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancı..., a.g.e., s. 441. Şimşir, telgrafın aslı üzerinde
tarih bulunmadığını, ancak telgrafın 5 Ocak 1926 günü çekildiğini sandığını not etmiştir.
4 9
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); a.g.e., s. 445 - 446. ve Bilal N. ŞİMŞİR; Bizim s. 94 - 95.
5 0
a.g.e., s. 92 - 95 ve Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); Atatürk ve Yabancı..., s. 445.
5 1
Söz konusu mektubun tam metni için bkz. Bilal N. ŞİMŞİR (Haz); a.g.e., s. 446 - 447.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 17
Rıza Han: "Bir Mustafa Kemal'i Bir de Oğlumu Görmek İçin Sabrım
Kalmadı"
Rıza Han'ın Türkiye ziyaretine ilişkin öneri, ziyaretin gerçekleştiği
biçime çok uygun olmasa da Mustafa Kemal'den gelmişti. 18 Haziran 1932
tarihinde, o sırada İstanbul'da bulunan Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Hüsrev
[Gerede] Bey'i kabul eden Mustafa Kemal, Hüsrev [Gerede] Bey'e Rıza Han'la
"şahsen tanışmak" istediğini; ancak kendisinin İran'a bir ziyaret yapmasına
olanak bulunmadığını, Rıza Han'ın da Türkiye'ye gelmek için olanak
yaratamayacağını düşündüğünü, bu durumda en iyi yolun sınır bölgesinde
buluşmak olduğunu anlatmış, Hüsrev [Gerede] Bey'den bunları Rıza Han'a
aktarmasını istemişti. Hüsrev [Gerede] Bey, Tahran'a döndükten sonra, Mustafa
Kemal'in önerisini Rıza Han'a iletti 5 2
. Rıza Han, Mustafa Kemal'in bu önerisine
yanıt olarak, kendisinin de Mustafa Kemal'le "şahsen tanışmak" istediğini
söylüyor ve
"Ben esasen Gazi Hazretleri'ni Ankara'da makamlarında resmen ziyaret
etmek kararındayım. Fakat bu arzumu iki, nihayet üç sene sonra mevkii
fiile koyabilirim. Maahaza bundan evvel önümüzdeki sene tesadüfi bir
şekilde hudut üzerinde buluşmak ve tanışmak fikrinizi pek tasvib ederim.
Gazi Hazretleri'nden vaki olacak işarete intisaren müştaki olduğum böyle
bir mülakata hazırım"53
diye de ekliyordu. Hüsrev [Gerede] Bey, bu durumu 8 Eylül 1932 tarihinde
Ankara'ya rapor etti. Daha sonra Hüsrev [Gerede] Bey'in bir raporu daha
Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Ankara'ya ulaştı. 1933 yılının Ocak ayında
iletilen bu raporda, Rıza Han'ın şu sözlerine yer veriliyordu:
"Sabırlı bir adam olduğum malumdur. Fakat iki şeyde sabrım
kalmamıştır. Biri Avrupa'daki oğlumu görmek, diğeri dostum sevgili Gazi
Hazretleri'yle buluşmak ve tanışmak. Bunun için kararım 18 ay kadar
sonra, yani gelecek yaz doğruca Ankara'ya giderek evvela Türkiye
Reisicumhuru Gazi Hazretleri'ne resmi ziyaret yapmak, ondan sonra
hususi bir şekilde İsviçre'deki oğlumu görmektir. Başka hiçbir ecnebi
devlete resmi ziyaret yapacak değilim."54
Hüsrev [Gerede] Bey, Dışişleri Bakanlığı'na 1933 yılının Ekim ayında
yazdığı rapordaysa Türkiye'yi ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Kazimiye'nin
Rıza Han tarafından kabul edildiğini ve bu görüşmede Rıza Han'ın
5 2
Rıdvanbeyoğlu Hüsrev GEREDE; a.g.e., s. 263 - 264.
5 3
a.g.e., s, 264.
5 4
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); a.g.e., s. 474 ve Atatürk'ün Milli Dış Politikası (1923 - 1938), C. 2,
Ankara 1981, Kültür Bakanlığı Yayınlan, s. 219 - 220.
18 L. HİLAL AKGÜL
Kazimiye'ye, Mustafa Kemal'in, kendisinin Ankara'ya yapmak istediği resmi
ziyaretle ilgili bir şey söyleyip söylemediğini sormuştu. Raporunda bu
görüşmeyi Kazimiye'nin ağzından aktaran Hüsrev [Gerede] Bey, yine
Kazimiye'nin ağzından Rıza Han'ın Ankara'ya yapacağı resmi ziyaretle ilgili
davet beklediğini ekliyordu5 5
. Türkiye, aslında Dışişleri Bakanlığının ağzıyla
ve İran'ın Ankara Büyükelçisi Forugi Han aracılığıyla resmi daveti yapmıştı.
Ancak Hüsrev [Gerede] Bey'in son raporundan yola çıkılarak, davet 24 Ekim
1933 tarihinde bizzat Mustafa Kemal'in ağzından yinelendi. Dışişleri Bakanlığı,
Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ne çektiği telgrafta; " ... Reisicumhur
Hazretleri'nin, Şah Hazretleri'ni ilkbaharda Ankara'da bulunmak üzere davet
ettiklerini..." bildiriyordu5 6
...
I I. Rıza Han'ın Türkiye Ziyareti
ILI . Ziyaret Öncesi ve Sınırdan Ankara'ya
Rıza Han'ın Türkiye ziyareti, yukarıda da değinildiği gibi, Rıza Han'ın
kişiliğinde simgelenebilecek çabalarla Türk Devrimi'nin kimi kazanımlarmı
İran'a uyarlama sürecinin en önemli adımlarından biriydi ve bu anlamda,
İran'dan bakışla "modelin ithali" süreci söz konusu oluyordu. Ancak bu, söz
konusu sürecin, yalnızca Rıza Han'ın kişiliğinde simgelenen çabaların yarattığı
etkiyle işlediğini göstermemekteydi. Bu süreç içinde, ağırlık ve belirleyicilik
Rıza Han'ın kişiliğinde simgelenen çabalarda olmakla birlikte, kuşkusuz,
Türkiye'nin de "modeli ihraç" yönünde bir çabası olacaktı. Bunun ilk izleri,
ziyaret öncesindeki hazırlıklarda görüldü. Türkiye, Rıza Han'ın
gerçekleştireceği bu ziyaret için büyük bir özenle hazırlandı. Özellikle 1934
Mayıs 'inin ortalarından itibaren, Rıza Han'ın Türkiye - İran sınırından
Ankara'ya ulaşacağı güzergah üzerinde bulunan İğdır, Kars, Erzurum,
Gümüşhane, Trabzon ve Samsun kentlerinde, caddeler, sokaklar yenilendi,
büyük meydanlara, merkezi yerlerdeki çeşitli noktalara taklar kuruldu, ziyaret
gününün yaklaşmasıyla birlikte de adı geçen tüm kentler Türk ve İran
bayraklarıyla donatıldı. Rıza Han'ın ve beraberindekilerin geceleri kalacağı
mekanlar da seçildi, hazırlandı. Benzer bir biçimde Ankara'da da hazırlıklar
vardı. Kentin caddeleri, sokakları neredeyse baştan - aşağı yenilenmiş, taklar
kurulmuş ve hemen hemen her noktaya Türk ve İran bayrakları asılmıştı. Rıza
Han, Ankara'da bulunduğu süre içinde Halkevi'nde ağırlanacak olduğundan,
burası da özenle hazırlanmış, bizzat Mustafa Kemal'in denetiminden geçmişti 5 7
.
Bilal N. ŞİMŞİR (Haz.); a.g.e., s. 474.
a.g.e., s. 477.
Cumhuriyet, 15/06/1934, s. 5.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 19
İstanbul da benzer hazırlıklara konu oluyordu. Cadde ve sokaklarda yenileme
çalışmaları sürmekte, Galata Köprüsü başta olmak üzere, çeşitli yerlere taklar
kurulmaktaydı. Rıza Han'ın, Dolmabahçe Sarayı'nda konuk edilebileceği
konuşuluyor olsa da - ki böyle olacaktır -, Pera Palas Oteli'nde kalma olasılığı
göz önünde bulundurularak otel, "büyük misafir" için hazırlanıyor, Rıza Han'a
ayrılan odaya İran halıları döşeniyordu5 8
.
Ayrıca Rıza Han'a verilecek çeşitli armağanların hazırlık çalışmaları da
başlatılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının 10. yıldönümünde basılan hatıra
madalyalarını tasarlayan Zeynel [Saray] Bey, bir tarafında Rıza Han'ın, diğer
tarafında Mustafa Kemal'in kabartma resimlerinin yer aldığı bir hatıra
madalyasının yapımını sürdürüyor, Kayseri'deki uçak fabrikasında da Rıza
Han'a armağan edilmesi kararlaştırılan bir uçağın tamamlanması için
çalışılıyordu5 9
.
Rıza Han'ın ziyaretine ilişkin resmi program 26 Mayıs 1934 günü
kamuoyuna açıklandı. Programa göre Rıza Han, 10 Haziran 1934 günü sabah
saatlerinde Gürcübulak'tan Türkiye sınırına giriş yapacak ve Beyazıt - İğdır -
Kağızman - Kars - Horasan - Erzurum - Bayburt - Gümüşhane üzerinden
Trabzon'a, Trabzon'dan da Yavuz Zırhlısı'yla Samsun'a gelecekti. Programda,
Rıza Han'ın Samsun'dan özel bir trenle alınıp 16 Haziran günü Ankara'ya
ulaştırılacağı, 19 Haziran'a kadar Ankara'da kalacağı ve 20 Haziran'da da
İstanbul'da olacağı belirtilmekteydi 6 0
.
Gerçekten de Rıza Han, 10 Haziran günü sabah saat 9'da Türkiye - İran
sınırında bulunan Gürcübulak'tan, beraberindeki heyetle61
Türkiye'ye giriş
y^ptı. Rıza Han'ın sınırdan Türkiye'ye giriş yapacağı noktaya Türk ve İran
bayraklarının renklerini taşıyan büyük bir tak kurulmuş, üzerine de "hoş
Bu hazırlıklarla ilişkin bilgileri 17/05/1934 - 9/06/1934 tarihleri arasında yayınlanmış
Cumhuriyet gazetelerinden aldık.
5 9
Cumhuriyet. 03/06/1934, s. 1 ve Cumhuriyet. 06/06/1934, s. 1 ve 5.
6 0
Cumhuriyet. 27/05/1934, s. 1 ve 4.
6 1
Rıza Han'ın beraberinde bulunan heyette, Dışişleri Bakanı Mirza Seyid Baghir Han Kazımi,
Şahinşahi Türkiye Büyük Elçisi Mirza Sadık Han Sadık, Saltanat İç Teşrifat Dairesi Müdürü
Mirza Hüseyin Han Samii, Saltanat Dış Teşrifat Dairesi müdürlerinden Hüseyin Kuli Han
Nizam Karagözlü, Ferik Amanullah Mirza Cihanbani, Mirliva Abdürriza Han Afhami,
Mirliva Sadık Han Kupal, Miralay Hasan Han Arfa, Saltanat Dış Teşrifat Dairesi üyelerinden
Mirza Yusuf Han Şakrai, Yüzbaşı Doktor Hüseyin Ali Han Esfendiyari, Dışişleri Bakanlığı
Teşrifat Dairesi müdürlerinden Mirza Abbas Han Feruher, Yüzbaşı Mahmut Mirza Husrevani,
Dışişleri Bakanı özel kalem müdürlerinden Mirza Hüseyin Han Kuds, Yüzbaşı Ali Asgar Han
Müzeyyeni, Yüzbaşı Abdullah Mirza Zilli, Genelkurmay Kalemi üyelerinden Esedullah Han
Arfa ve Mülazımı evel Mohsen Han Gademi'yle Rıza Han'ın özel kalem müdürü Mirza
Hüseyin Han Şukuk yer almıştı. Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 12 - 13.
20 L HİLAL AKGÜL
geldiniz" anlamını taşıyan Farsça "hoş amedi" yazılmıştı . Takın bir tarafında
bir İran piyade taburu, diğer tarafında da bir Türk piyade taburu bulunuyordu.
Rıza Han, sınırdan Türkiye'ye girip taburları denetledikten sonra, Türk ve İran
ulusal marşları çalındı, 21 pare top atışı yapıldı. Rıza Han'ı Mustafa Kemal
adına karşılayan Ali Sait [Akbaytuğan] Paşa 6 3
, karşılama töreninde bulunanları
tek tek Rıza Han'a tanıttı. Ardından bölgede kurulan çadırlarda bir süre
dinlenilip yemek yendi ve Beyazıt üzerinden İğdır'a doğru yola çıkıldı 6 4
.
Rıza Han, 10 Haziran akşamı Halkevi salonunda kendisi onuruna verilen
ziyafete katıldı, geceyi de eski milletvekillerinden fabrikatör Ali Bey'in evinde
geçirdi 6 5
. 11 Haziran sabahı Rıza Han ve beraberindekiler, Kars'a gitmek üzere
İğdır'dan ayrıldı. Yolda Aras ırmağı üzerinde yapılmakta olan baraj inşaatını ve
Ekonomi Bakanlığı'nın Tuzlucu'da yaptırdığı altın sondaj çalışmalarını
inceleyen Rıza Han, Kağızman'da da bir mola verdi. Bir başka molaysa Kars'a
10 kilometre mesafede bulunan Vladikars köyü yakınlarında oldu= Bu bölgede,
A li Sait [Akbaytuğan] Paşa'dan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı'nda (93
Harbi) Kars'ta yapılan savunmaya ve Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Hüsrev
[Gerede] Bey'den de I . Dünya Savaşı'ndaki Kars Harekatı'na ilişkin bilgi alan
Rıza Han6 6
, Kars'a vardığında saat akşamüstü 5 dolaylarındaydı. Rıza Han,
Kars'a girişinde törenle ve top atışlarıyla karşılandı. Anadolu Ajansı, geçtiği
haberde, "[Kars'a] kazalardan, köylerden ve çok uzak yerlerden misafirler
gelmiştir. Oteller, evler, kahveler bunlarla dolmuştur. Kars bu kadar kalabalığı
hiç görmemiştir. Caddeler bu insan kalabalığını almayacak kadar doludur"
bilgisini veriyordu67
... Rıza Han, 11 Haziran gecesini Kars'taki Valikonağı'nda
geçirdi, 12 Haziran sabahı da erken saatlerde Erzurum'a doğru yola çıktı 6 8
.
Rıza Han: "Türkiye'nin Güzel Toprağında Çok Mutluyum"
Kars - Erzurum yolu üzerinde, Aras Irmağı kıyısında bulunan Horasan
yakınlarındaki bir bölge mola için düzenlenmiş, bölgede dinlenme amaçlı 40
çadır kurulmuş, öğle yemeği hazırlanmıştı. Rıza Han, burada dinlenip yemek
yerken, çevresinde bulunanlardan Horasan'dan geçen Türk - İran transit yolu
hakkında çeşitli bilgiler aldı ve İran'da çadır bezi üreten bir fabrika
Cumhuriyet. 10/06/1934, s. 1.
Ali Sait [Akbaytuğan] Paşa'nın buradaki hoş geldiniz içerikli konuşması için Cumhuriyet,
12/06/1934, s. 6.
Cumhuriyet. 11/06/1934 s. 1 ve 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 8.
Cumhuriyet. 11/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 8 - 9.
Cumhuriyet. 12/06/1934, s. 1 ve 6 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 9 - 10.
Cumhuriyet. 12/06/1934 s. 6 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 10.
Cumhuriyet. 13/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 10 - 11.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 21
kurduklarını, ancak kesin bir çadır biçiminde karar kılamadıklarını, bu nedenle
çadırların ilgisini çektiğini çevresine anlatarak çadırları inceledi69
. Erzurum'a
varıldığında saat akşamüstü 4 buçuk dolaylarındaydı. Erzurum da, aynı Kars
gibi, olağandışı bir kalabalığa ev sahipliği yapmaktaydı ve yine Kars gibi Rıza
Han'ı törenle ve top atışlarıyla karşılıyordu. 12 Haziran gecesini Erzurum
Valikonağı'nda geçiren Rıza Han7 0
, Mustafa Kemal'in ziyaretle ilgili telgrafını
burada aldı. Mustafa Kemal telgrafında, Rıza Han'la görüşmeyi özlemle
beklediğinin altını çizmişti. Rıza Han'sa Mustafa Kemal'in bu telgrafına verdiği
yanıtta, "Türkiye'nin güzel toprağında" kendisine gösterilen "fevkalade dostane
hüsnü kabul"e minnettarlığını belirtti 7 1
.
13 Haziran sabahı, Erzurum'dan Gümüşhane'ye doğru hareket edildi 7 2
.
Aynı saatlerde Rıza Han'ı Trabzon limanından alıp Samsun'a götürecek olan ve
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Hasan Rıza [Soyak] Bey ve Ordu Müfettişi Fahrettin [Altay] Paşa'dan oluşan
heyeti taşıyan Yavuz Zırhlısı da Mecidiye Kruvazörü, Kocatepe, Adatepe,
Tınaztepe ve Zafer torpidolarıyla birlikte Trabzon açıklarına gelmiş ve Trabzon
limanına demirlemiş bulunuyordu73
.
Rıza Han, 13 Haziran gecesini Gümüşhane'deki Valikonağı'nda
geçirerek, 14 Haziran sabahı Trabzon'a doğru yola çıktı. Rıza Han'ın
Gümüşhane - Trabzon yolculuğu sırasında Ardasaharşit deresine hakim bir
nokta, Zigana geçidinin 2 bin 100 rakımlı tepesi ve Hamsiköy, dinlenmek için
mola verilen noktalar oldu. Bu arada, Yavuz Zırhlısı'yla Trabzon'a gelmiş
bulunan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri Hasan Rıza [Soyak] Bey ve Ordu Müfettişi Fahrettin [Altay] Paşa
otomobillerle Maçka'ya geçmişlerdi. Rıza Han ve beraberindekiler de Maçka'ya
varınca burada küçük bir karşılama töreni yapıldı. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü
[Aras] Bey, Rıza Han'a Mustafa Kemal'in kendilerini sabırsızlıkla beklediğini
iletti; Ordu Müfettişi Fahrettin [Altay] Paşa da kendisinin Mustafa Kemal
tarafından mihmandarlıkla görevlendirildiğini ve donanmanın Samsun'a kadar
"emirlerine amade" olduğunu arz etti 7 4
.
6 9
Cumhuriyet. 13/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 11.
7 0
Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 11 - 12. Mustafa Kemal'in telgrafı için ayrıca Atatürk'ün
Söylev ve a.g.e., s. 629.
7 1
Telgraflarla ilgili olarak Cumhuriyet, 14/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s.
12.
7 2
Cumhuriyet, 14/06/1934, s. 1.
7 3
Cumhuriyet, 12/06/1934, s. 6, Cumhuriyet, 14/06/1934, s. 3 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran
1934, s. 14.
7 4
Cumhuriyet, 15/06/2004, s. 1 ve 5.
22 L HİLAL AKGÜL
Trabzon'a varıldığında saat sabah 9 buçuk dolaylarındaydı. Trabzon'da
halkın yoğun katılımının olduğu bir törenle karşılanan Rıza Han, bir süre
dinlenip, yemek yedikten sonra Yavuz Zırhlısı'yla Samsun'a doğru hareket etti.
Yavuz Zırhlısı'na Mecidiye Kruvazörü, Kocatepe ve Adatepe torpidoları eşlik
ediyor; zaman zaman Mecidiye Kruvazörü'yle torpidolar Yavuz Zırhlısı'nın
dümen suyuna girerek onu izliyor, zaman zaman da zırhlının çevresinde saf
tutuyor, mürettebatsa çimariva* yaparak Rıza Han'ı selamlıyordu7 5
. Rıza Han,
Yavuz Zırhlısı'ndaki yolculuğunun ardından 15 Haziran sabahı saat 8'de
Samsun limanına vardı ve aynı gün, Samsun'dan, kendisine ayrılan özel bir
trenle Ankara'ya doğru yola çıktı. Zile, Tokat, Amasya ve Kayseri üzerinden
giden tren, durduğu her yerde törenlerle ve halkın coşkun gösterileriyle
karşılanarak, 16 Haziran günü Rıza Han'ı Ankara'ya ulaştırdı 7 6
.
II.2. Ankara'da
Ankara'da günlerden beri süren karşılama töreni hazırlıkları
tamamlanmıştı. Ankara'nın yaşadığı tarihi günü Anadolu Ajansı şu satırlarla
betimliyordu: "... Bugün Ankara ilk saatlerden beri büyük günlere mahsus bir
fevkaladelik arz ediyor... Şehirden istasyona doğru olan caddeler gittikçe artan
bir kesafetle istasyona doğru inen halk kafıleleriyle dolu... Yalnız şehirden değil
civar köylerden, yakın kasabalardan gelmiş binlerce Türk vatandaşı, ulu
gazilerinin misafiri Ala Hazreti Şehinşahı'nın Ankara'ya kudümünü
selamlamak için akın akın istasyona doğru iniyor..?1
" Ankara istasyonu çevresi
de son derece kalabalıktı. Düzeni sağlamak için atlı ve yaya polislerden oluşan
kalabalık bir ekip görev yapıyor, belli bir hattın ötesine geçiş izni verilmiyor;
alınan önlemler gereği alan, yalnızca otomobillerin geçebileceği biçimde boş
tutuluyordu. Alanın içinde askeri bir ihtiram [saygı] kıtası, onların yanında da
yine askeri bir bando yer almıştı. Öğleden sonra saat 2'yi izleyerek törene
katılacak protokol yavaş yavaş alana gelmeye başladı. Törene katılacaklar için,
frak, beyaz yelek ve silindir şapka zorunlu tutulmuştu. Töreni yöneten Dışişleri
Denizciliğe özgü bir selamlama biçimidir ve daha çok devlet büyüklerinin karşılanmasında,
uğurlanmasında vb. kullanılır. Çimariva sırasında, geminin tüm mürettebatı, birer adım arayla
küpeşteye (geminin yan tarafı) dizilir. Mürettebat keplerini sağ eline alarak, sol koltuk altına
koyar. Selamlamaya geçildiğinde, sağ eldeki kep, yerden yaklaşık 150 derece açı yapacak bir
biçimde havaya kaldırılır ve hızla yine sol koltuk altına konur. Selamlama sona erene kadar
bu, tempolu bir biçimde tekrarlanır ve yine tempolu bir biçimde selamlama sona erene kadar
"sağ ol, sağ ol" diye bağırılır.
7 5
Cumhuriyet. 15/06/2004, s. 5.
7 6
Cumhuriyet, 16/06/1934, s. 3.
7 7
Cumhuriyet, 17/06/1934, s. 1 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 15.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 23
Bakanlığı yetkilileri, protokolden olanları daha önceden belirlenmiş yerlere
götürüyor, herhangi bir aksaklığın yaşanmaması için yoğun çaba harcıyordu7 8
.
Mustafa Kemal, 2 buçuğa doğru istasyona geldi. TBMM Başkanı Kazım
[Özalp] Paşa, Başbakan İsmet [İnönü] Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi
[Çakmak] Paşa'yla diğer askeri ve sivil önde gelenler de tören alanındaki
yerlerini almıştı. Rıza Han'ı taşıyan trenin istasyona varmasına 2 dakika kala,
Mustafa Kemal, Rıza Han'ın bulunduğu vagonun duracağı noktaya ilerledi.
Bundan kısa bir süre sonra tren, keskin ve uzun bir düdük çalarak gelişini haber
verdi. Ardından da trene saniye saniye yönlendirme yapılarak, trenin Rıza
Han'ın yer aldığı vagonunun tam Mustafa Kemal'in bulunduğu noktada
durması sağlandı. Vagonun kapısı açıldığında Rıza Han görüldü. Mustafa
Kemal, hemen ilerleyerek konuğunun elini sıktı ve yaptığı kısa konuşmada,
bugünden itibaren Türkiye'nin dış politikasındaki en temel ilkelerden birini
İran'la dostluğun oluşturacağını kaydetti79
. Mustafa Kemal'in konuşmasından
sonra, Rıza Han, beraberindekileri teker teker Mustafa Kemal'e tanıttı. Mustafa
Kemal de yanında bulunan TBMM Başkanı Kazım [Özalp] Paşa'yı, Başbakan
İsmet [İnönü] Paşa'yı, Genelkurmay Başkanı Fevzi [Çakmak] Paşa'yı ve tüm
bakanları teker teker Rıza Han'la tanıştırdı. Ardından Türk ve İran ulusal
marşları çalındı, kısa aralıklarla 21 pare top atışı yapıldı. Tören kıtası da
Mustafa Kemal'in "İran Şehinşahı Hazretlerinin şerefine" verdiği emirle, üç kez
"yaşa" diyerek Rıza Han'ı selamladı. Mustafa Kemal ve Rıza Han, bu kısa
törenin ardından, istasyondan alana çıktılar. Bu sırada Ankara Valisi ve
Belediye Başkanı Nevzat [Tandoğan] Bey, Ankara halkı adına duyulan
mutluluğu dile getiren bir konuşma yaptı. Bu konuşmanın sonrasında iki lider,
özel olarak hazırlanan bir otomobille, Rıza Han'ın Ankara'da bulunduğu süre
içinde geceleri ağırlanacağı Halkevi'ne doğru hareket etti 8 0
.
Otomobil, baştan başa donanmış ve her iki tarafı askeri kıtalarla dolu
caddede, önde ve arkada elleri mızraklı birer kıta süvari müfrezesiyle birlikte
ilerliyor; caddenin çevresinde toplanan halk, "yaşa" dilekleri ve alkışlarla
Mustafa Kemal'le konuğunu karşılıyordu. Halkevi'ne varıldığında, Halkevi'nin
üzerine İran bayrağı, balkona da Rıza Han'ın şahlığını simgeleyen bir bayrak
çekildi. Halkevi'ne giren Mustafa Kemal ve Rıza Han, bir süre sonra balkona
çıkarak halkı selamladı ve ardından kenti seyredip, sohbet etti. Bir saate yakın
Rıza Han'ın yanında kalan Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü'ne döndü. Daha
sonra Rıza Han, Çankaya Köşkü'ne giderek Mustafa Kemal'e iade-i ziyarette
Cumhuriyet. 17/06/1934, s. 1 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 15 - 16.
Perviz AMOUZEGAR; "The Influence of Kemalism on Reza Shah's Reforms", Atatürk
Devrimleri I. Milletlerarası Simpozyumu Bildirileri (10 - 14 Aralık 1973 İstanbul), İstanbul
1975, İstanbul Üniversitesi Atatürk Devrimleri Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 623.
Cumhuriyet, 17/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 16 - 17.
24 L. HİLAL AKGÜL
bulundu; akşama doğru da Halkevi'nde TBMM Başkanı Kazım [Özalp] Paşa'yı,
Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'yı, Genelkurmay Başkanı Fevzi [Çakmak]
Paşa'yı, CHP Genel Sekreteri Recep [Peker] Bey'i ve Bakanlar Kurulu üyelerini
kabul etti 8 1
.
Dünya Barışı Adına Tarihin Kaydedeceği Gün
Aynı günün akşamı Mustafa Kemal tarafından Çankaya Köşkü'nde Rıza
Han onuruna bir ziyafet verildi. Ziyafetin sonunda bir konuşma yapan Mustafa
Kemal, konuşmasında Rıza Han'ı ağırlamaktan duyduğu sevinci dile getirip,
ziyaret karşısında Türk halkının duyduğu mutluluğu Rıza Han'a aktardı.
Mustafa Kemal konuşmasını, Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk - İran dostluğunu
izlediği politikanın en temel ilkelerinden biri haline getirdiğini vurgulayarak
sürdürdü; İran'ın da benzer duygular içinde olduğunu ve böylece sarsılmaz bir
Türk - İran dostluğunun kurulduğunu anlattı. Sözlerini,
"... Bu iki kardeş milletin, bu defa ziyareti şahanenizle, bir kat daha
yakınlaşan dostlukları, medeniyet için, insaniyet için, şüphesiz en
sevinilecek neticelerden biridir. Sulh ve müsalemet içinde inkişaf etmekten
başka gayeleri olmayan milletlerimizin, aynı zamanda, umumi sulhe
hadim olmayı en şerefli vazife saydıklarına şüphe yoktur.
Türk milleti için unutulmaz bir hatıra bırakacak olan bugünü, tarih yalnız
Türkiye - İran münasebatında değil, fakat cihan sulhünde sayılır
günlerden olarak kaydedecektir"
diye noktalayan Mustafa Kemal, kadehini kaldırarak Rıza Han'ın sağlığına,
"kardeş millet İran'ın ikbaline ve Türk - İran dostluğunun feyizli gelişmesine"
içtiğini belirtti 8 2
. Mustafa Kemal'in sözlerine yanıt veren Rıza Han'sa önce
Türkiye'ye geldiğinden beri karşılaştığı ilgi ve içten duygularla Mustafa
Kemal'in yapmış olduğu konuşmaya teşekkürlerini sundu. Rıza Han
konuşmasında, Türkiye'nin Mustafa Kemal'in önderliğinde gerçekleştirdiği
hızlı ilerlemeyi uzun zamandan beri mutlulukla izlediğini anlatıp,
"... zimamı devleti elime aldığım ilk günden beri, Türkiye'yle dostluk
lüzumunu hissettim ve bugünkü mesut vesileyle görüyorum ki, Türkiye 'yle
İran arasında çok samimi rabıtalar mevcuttur ve işin esası o derece
sağlamdır ki bu dostluk istikbalde her türlü tezezülden masun
Cumhuriyet. 17/06/1934, s. 1 ve 5 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 17 - 18.
Metindeki alıntı ve konuşmanın diğer bölümleri için Cumhuriyet. 17/06/1934, s. 1 ve 4 ve
Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 18 - 19, Atatürk'ün Milli..., a.g.e., s. 263, Atatürk'ün
Söylev ve a.g.e., s. 319 - 320.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 2 5
bulunacaktır. Komşu ve kardeş iki millet kemali itimat ve itminanla
yekdiğerine dayanarak terekkiyatı idame etmek, medeniyetin tevsiine
çalışmak ve dünyanın umumi sulhuna hizmet eylemek mukaddes vazifesini
ifa edeceklerdir"
dedi ve sözlerine Mustafa Kemal'i İran'a davet ederek son verdi 8 3
...
17 Haziran, Rıza Han'ın Ankara'da geçirdiği ikinci gündü. Rıza Han
programında yer aldığı üzere, önce Ankara'da bulunan büyükelçiler heyetini
kabul etti, ardından Mustafa Kemal'le birlikte Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'nın
Pembe Köşk'te verdiği öğle yemeği ziyafetine katıldı. Programını, akşamüstü
yine Mustafa Kemal'le birlikte, Hipodrom'da kendisi onuruna düzenlenen ve
yaklaşık bir saat süren geçit törenini ve ardından Atlı Spor Klubü'nün
tesislerinde, kendisi onuruna düzenlenen engelli at yarışlarını izleyerek sürdüren
Rıza Han, akşam da Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey tarafından
Ankara Palas'ta verilen ziyafette bulundu84
.
18 Haziran günüyse Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat
[Tandoğan] Bey'in başkanlığındaki bir heyeti kabul ederek güne başlayan Rıza
Han, öğle yemeğinde Mustafa Kemal'le birlikte, TBMM Başkanı Kazım
[Özalp] Paşa'nın verdiği ziyafete katıldı 8 5 ; ziyafetin ardından da TBMM'ye
geçerek, bir süre TBMM'de yapılan görüşmeleri izledi. Görüşmelerin
başlangıcında söz alan Başbakan İsmet [İnönü] Paşa, Rıza Han'ın aynı Mustafa
Kemal gibi, ulusunun bağımsızlık aşkını, soylu duygularını ve çalışkanlığını
temsil eden "yüksek bir şahsiyet" olduğunu vurguladı ve Türk halkının, Rıza
Han'a taşkın sevgisini gösterirken, aynı zamanda İran ulusuna da sevgisini ve
güvenini göstermiş olduğunu belirtti. Sözlerini Türkiye - İran ilişkilerini
zedeleyen sınır anlaşmazlıklarının ve sınır bölgesindeki aşiretlerin güvenliği
bozucu eylemlerinin giderildiğini anlatarak sürdüren İsmet [İnönü] Paşa, iki
devlet arasında ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı ve
iki devletin düşünce anlamında ve ülkü yolunda pek çok benzerliği ve yakınlığı
bulunduğunu ifade etti. İsmet [İnönü] Paşa sözlerini,
"... Yeni İran'la yeni Türkiye'nin münasebetleri sulh nokta-i nazarından
bizim memleketimiz için olduğu kadar komşularımız ve daha uzak
komşularımız için de nimet sayılmalıdır.
Metindeki alıntı ve konuşmanın diğer bölümleri için Cumhuriyet, 17/06/1934, s. 4, Ayın
Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 19 ve ve Atatürk'ün Milli..., a.g.e., s. 262.
Cumhuriyet, 18/06/1934, s. 1 ve 5.
Cumhuriyet, 18/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 19 - 20.
2 6 L HİLAL AKGÜL
... İran ve Türkiye münasebatında yeni bir bahtiyarlık devri başlangıcı
telakki olunabilir. Bu yol çok feyizli bir yoldur. TBMM'nin bu kadar
büyük eserleri tahakkuk ettirmesinden ve bu kadar büyük bir şahsiyeti
sinesinde büyük bir muhabbetle deraguş etmesi bahtiyarlığına nail
olmasından dolayı, gelecek nesiller sizi tebrik edecektir"
diye noktaladı 8 6
.
İsmet [İnönü] Paşa'nın bu konuşmasından hemen sonra Tekirdağ
milletvekili Cemil [Uybaden] Bey ve Beyazıt milletvekili Halit [Bayrak] Bey
tarafından TBMM Başkanlığına bir önerge verildi. TBMM üyeleri tarafından
oybirliğiyle benimsenen bu önerge, İran Meclisi'ne, Rıza Han'ın Türkiye'ye
ziyareti dolayısıyla "Türk milletinin hislerine tercüman olarak" TBMM'nin
duyduğu sevincin bildirilmesini ve mutluluk dileklerinin iletilmesini arz
ediyordu87
. TBMM Başkanı Kazım [Özalp] Paşa, söz konusu önergeyi 19
Haziran 1934 günü İran Meclisi Başkanı Mirza Hüseyin Han Dadger'e hitaben
telgrafla gönderecek8 8
, bu telgrafa İran Meclisi'nin verdiği yanıtsa 21 Haziran
günü TBMM'de okunacaktır 8 9
. Önergenin oylanmasından sonra, bir süre
TBMM'deki soyadı yasa tasarısına ilişkin görüşmeleri izleyen Rıza Han, daha
sonra alkışlar arasında salondan ayrıldı ve Genelkurmay Başkanı Fevzi
[Çakmak] Paşa'nın orduevinde verdiği çay ziyafetine katıldı; akşam da İran
Elçiliği'nde Mustafa Kemal onuruna bir yemek verdi 9 0
.
İlk Türk Operası Özsoy'im Temsili
19 Haziran günü Rıza Han, İsmet Paşa Kız Enstitüsü'nü ve Ankara
Ticaret Lisesi'ni ziyaret etti, bu ziyaretlerinin ardından da Mustafa Kemal'le
birlikte Özsoy Operası'mn temsilini izlemek üzere Halkevi'ne geçti 9 1
... Özsoy,
Adnan [Saygun] Bey tarafından bestelenen, librettosu Mühir Hayri [Egeli] Bey
tarafından kaleme alınan, 12 tabloda 3 perdelik, dramatik bir operaydı. Opera,
Türk ulusunun doğuşuyla Türk - İran uluslarının kökü çok eskilere dayanan
kardeşliğini anlatmak amacıyla, konusu bizzat Mustafa Kemal tarafından
Metindeki alıntı ve konuşmanın diğer bölümleri için Cumhuriyet. 19/06/1934, s. 1 ve 5 ve
Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 20 - 22.
Cumhuriyet. 19/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 23.
Telgraf metni için Cumhuriyet, 20/06/1934, s. 5 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 24 ve
Atatürk'ün Milli..., a.g.e., s. 262.
Cumhuriyet, 22/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 30. Telgrafta özetle,
TBMM'nin göndermiş olduğu telgrafın İran Meclisi'nde coşkuyla karşılandığı, alkışlar
nedeniyle telgrafın zorlukla okunduğu belirtilmekte ve İran Meclisi'yle ulusunun "samimi ve
minnettar" duyguları iletilmektedir.
Cumhuriyet, 19/06/1934, s. 5
Cumhuriyet, 20/06/1934, s. 1 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 23.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 27
verilerek hazırlanmıştı. "... Bu piyesle Türk milli operası da ilk nüvesini kurmuş
bulunmaktadır. Beynelmilel musiki kaideleri altına ve ahengine sokulan
tamamen milli ve orijinal besteleri musikide muvaffak olmuş bir başlangıcıdır
,.."9 2
diye tanıtılan Özsoy, çok kısa süre içinde bestelenmiş ve provaları da yine
kısa bir süre içinde tamamlanmıştı. Özsoy'un temsili için orkestranın yaylı
sazlarf
grubu, Cemal Reşit [Rey] Bey'in İstanbul'da kurmuş olduğu Yaylı Sazlar
Orkestrası'yla güçlendirilmiş, ancak Mustafa Kemal'in isteğiyle son anda bu
orkestranın yerini İstanbul Konservatuarından getirilen bir grup almış; borulu
sazlar grubu da Ankara'daki askeri bandolardan sağlanmıştı. Orkestranın
başında Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Zeki [Üngör] Bey bulunuyordu.
Ancak Zeki [Üngör] Bey, provalar sırasında Mustafa Kemal tarafından
görevinden alınarak yerine Özsoy'un bestecisi Adnan [Saygun] Bey atanmıştı.
Koroysa İsmet Paşa Kız Enstitüsü'yle Gazi Terbiye Enstitüsü öğrencilerinden
kurulmuştu. Operada başrolleri Nimet [Vahit] Hanım'la Nurullah Şevket
[Taşkıran] Bey oynuyordu93
. Başta orkestra şefine ilişkin olmak üzere, sözü
edilen değişikliklerden de anlaşılabileceği gibi, Mustafa Kemal, yalnızca
Özsoy'un konusunu saptamakla kalmamış, ilk temsile ilişkin hazırlıkları da
neredeyse baştan sona denetlemişti... Özsoy, Rıza Han'ın onuruna verilen ilk
temsilinde başarıyla sunuldu94
ve böylece, Türk - İran dostluğu sanatla da
vurgulanmış, ayrıca Türk Devrimi'nin her alana yansıdığı Rıza Han'ın onuruna
hazırlanan bu "ilk Türk operası"yla gösterilmiş oldu.
Temsilin ardından, Dışişleri Bakanlığı'nın binasına geçen Rıza Han,
burada Mustafa Kemal ve Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'yla yaklaşık üç saat
süren bir görüşme yaptı. Söz konusu görüşmenin sonunda yayınlanan resmi
bildiriyle iki devlet arasında, Türkiye - İran ilişkileriyle ilgili her konuda ve
barışseverlikte tam bir anlaşma olduğu açıklandı95
.
20 Haziran, Rıza Han'ın Ankara'da geçireceği son gündü. Çubuk Barajı,
"burayı görmeden gitseydim gördüklerim noksan kalacaktı" diyerek çok
etkilendiğini belirttiği Yüksek Ziraat Enstitüsü, Gazi Terbiye Enstitüsü,
Numune Hastanesi, Hıfzısıhha Enstitüsü ve 100 bin lira bağışta bulunduğu
Himaye-i Etfal Cemiyeti, çeşitli askeri fabrikalar ve Milli Savunma Bakanlığı,
Rıza Han'ın Ankara'da bulunduğu bu son günde ziyaret ettiği yerler oldu. Rıza
Han, bu günün akşamı saat 10'da Mustafa Kemal'le birlikte ve yanlarında
Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'yla Dışişleri Bakanı Tevfık Rüştü [Aras] Bey
Cumhuriyet, 20/06/1934, s. 5 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 24.
Genel bilgi için Mahmut Ragıp GAZİMİHAL; 55 Opera, İstanbul 1957, Maarif Bakanlığı
Yayınlan, s. 370 - 377 ve Gülper REFİĞ; Atatürk ve Adnan Saygun - Özsoy Operası, [CD
Kitap] Boyut Müzik.
Cumhuriyet, 20/06/1934, s. 5 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 24.
Cumhuriyet, 21/06/1934, s. 1 - 4 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 25.
olduğu halde Ankara'dan, yapılan uğurlama töreninin ardından ayrıldı 9 6
. İki
liderin, resmi programa göre, İstanbul'a gitmeleri gerekiyordu. Ancak program
değişmişti: İki lider önce trenle Batı Anadolu'yu gezeceklerdi...
II.3. "Program Dışı" Batı Anadolu Gezisi
Batı Anadolu gezisinin ilk durağı Eskişehir'di. Eskişehir, baştan başa
Türk ve İran bayraklarıyla donatılmış, çeşitli yerlere kurulan taklarla
süslenmişti. Eskişehir halkıysa istasyonun etrafında ve askeri havaalanına giden
caddelerde birikmiş, Rıza Han'la Mustafa Kemal'i karşılamayı bekliyordu. Tren
21 Haziran sabahı saat 8 buçukta Eskişehir'e vardı. İstasyondaki karşılama
töreninin ardından iki lider Eskişehir'deki askeri havaalanına doğru
otomobillerle hareket etti. İki liderin havaalanına gelişinden sonra, manevralar,
gösteri uçuşları ve savunma talimleri gerçekleştirildi, bombardıman uçaklarının
katıldığı bir alay uçuşu yapıldı, alay uçuşunu Rıza Han'a armağan edilen uçağın
yaptığı gösteri uçuşu izledi 9 7
. Bunların ardından, iki lider karargahı gezdi ve
daha sonra istasyona dönerek, öğlen saat 12'de Eskişehir'den ayrıldı. Tren,
istasyon deposunda bulunan ve hangarın önüne yarım daire biçiminde dizilmiş
lokomotiflerle kentteki tüm fabrikaların düdükleri ve 21 pare top atışıyla
uğurlanmıştı 9 8
.
Trenin ikinci durağı Afyon'du. Kütahya - Afyon arasında bulunan
Alayunt istasyonunda 10 dakika süreli bir duraklama yapan ve mesafenin
uzaklığına karşın istasyonu hınca hınç dolduran Kütahya halkının iki lidere
sevgi gösterileri yapmasına olanak sağlayan tren9 9
, akşamüstü saat 5'te Afyon'a
ulaştı. İki lider, her yerde olduğu gibi, Afyon'da da görkemli bir törenle
karşılandı. Karşılama töreninin ardından, Rıza Han ve Mustafa Kemal kolordu
Cumhuriyet. 21/06/1934, s. 4 ye Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 25 - 28.
Bu uçak, Haziran ayı sonlarında Yüzbaşı Enver [Akoğlu] Bey tarafından Tahran'a
götürülecek; Enver [Akoğlu] Bey 7 Ağustos 1934 tarihinde görev yaptığı Eskişehir'e
dönecektir. Rıza Han, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir armağanı olan bu uçağı teslim aldıktan
sonra Enver [Akoğlu] Bey'e değerli taşlarla imparatorluk tacının işlenmiş olduğu bir kılıçla
som altından bir sigara tabakası armağan edecektir. Rifat UÇAROL; Büyük Türk
Havacılarından Enver Akoğlu (1898 - 1962), İstanbul 1990, Hava Harp Okulu Basımevi, s.
74-75.
Cumhuriyet, 22/06/1934, s. 1 ve 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 29. Ayrıca Mehmet
ÖNDER; Atatürk'ün Yurt Gezileri, Ankara 1975, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 159.
Cumhuriyet, 22/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 30. ayrıca Mehmet
ÖNDER; a.g.e., s. 258.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 29
karargahına geçerek incelemelerde bulundu. Akşama doğru saat 7'de de
Afyon'dan Manisa'ya doğru hareket edildi 100
.
Afyon - Manisa arasındaki yol, gece karanlığında geçiliyordu. Ancak
tren, gece olmasına karşın yol boyunca toplanmış köylülerin yaktığı fenerlerle
meşalelerin aydınlığında ilerlemekteydi. 22 Haziran sabahı saat 10 buçuk
dolaylarında Manisa'ya ulaşıldı... Manisa'dan sonraki durak olan İzmir'e
otomobillerle gidilecekti. Otomobiller halkın gösterileri arasında, halılar ve
bayraklarla süslenmiş yollardan geçerek Manisa'dan İzmir'e doğru yola çıktı 101
.
İki lider, öğleden sonra saat 1 dolaylarında İzmir'e vardı. İzmir'de askeri
ve sivil ileri gelenlerin, piyade, bahriye ve jandarma taburlarının, öğrencilerin
ve halkın katılımıyla bir karşılama töreni yapıldı; tören sırasında kentteki tüm
fabrikaların ve İzmir limanında bulunan gemilerin düdükleri çalındı. Törenin
ardından Rıza Han ve Mustafa Kemal, kendilerine ayrılan Gazi Konağı'na
geçtiler. Gazi Konağı'nda bir süre dinlenen ve yoğun tezahürat karşısında
balkona çıkıp halkı selamlamak durumunda kalan Rıza Han ve Mustafa Kemal,
öğleden sonra Hava Kuvvetleri Karargahı'na giderek, burada yapılan uçuşları
izledi; ardından Öğretmen Okulu'nu, Halkevi'ni ve Milli Kütüphane'yi gezdi 102
.
Bu arada Rıza Han, bir heyet göndererek, Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde
Hanım'ın Karşıyaka'daki Osmanpaşa Mezarlığı'nda bulunan mezarına,
"Mustafa Kemal'e bir kardeş gibi olan sevgisini" ifade etmek için bir çelenk
koydurdu103
. 22 Haziran gecesini Rıza Han ve Mustafa Kemal Gazi
Konağı'nda; grubun diğer üyelerinin bir bölümü İzmir Palas'ta, bir başka
bölümü de Gülcemal Vapuru'nda geçirdi.
23 Haziran günüyse iki lider, Gaziemir bölgesinde bulunan askeri bir
birliği denetledi. Denetlemenin ardından birliğe bir muharebe durumu ve
konusu veren iki lider, geç saatlere kadar süren manevrayı ilgiyle izledi.
Özellikle uçak filolarının hücumları, uçaksavar bataryalarının faaliyetleri,
kıtaların havadan ve karadan taarruzlara karşı hareket yetenekleri, kumandalar,
kıtalar arasındaki haberleşme ve araziden yararlanma yöntemleri Rıza Han'ın
dikkatini çekti 104
. Manevranın sona ermesinin ardından İzmir Şehir
Gazinosu'ndan verilen suareye katılan iki lider, suarenin noktalanmasıyla
birlikte Balıkesir'e gitmek üzere gece yarısı saat 2 buçuk dolaylarında İzmir'den
trenle ayrıldı - ki bu, Mustafa Kemal'in İzmir'e son gelişi oldu... Saatin çok geç
Cumhuriyet. 22/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 29 - 31. Ayrıca Mehmet
ÖNDER; a.g.e., s. 37.
Cumhuriyet, 23/06/1934, s. 1 ve 4 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 31 - 32.
Cumhuriyet, 23/06/1934, s. 4 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 32 - 33.
Cumhuriyet, 25/06/1934, s. 1 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 34.
Cumhuriyet, 24/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 33 - 34.
3 0 — — L. HİLAL AKGÜL
olmasına karşın, iki lideri İzmir'den kalabalık bir topluluk uğurlamış 1 0 5
ve yine
saatin geç olması, güzergah üzerinde yer alan bölgelerin halklarının Rıza Han'la
Mustafa Kemal'i selamlamasına engel olmamıştı 106
. Trenin bundan sonraki
durağı Soma'ydı.
"Kental Paşa Verir Talkını..."
Tren, 24 Haziran sabahı saat 11 dolaylarında Soma'ya vardı. Askeri ve
sivil ileri gelenler, bir piyade taburu ve halktan çok sayıda kişinin katıldığı; iki
liderin 21 pare top atışıyla karşılandığı bir törenin ardından, Soma istasyonunda
bir süre dinlenildi. Daha sonra iki lider, kente yakın bir bölgedeki açık alanda,
toplu halde bulunan bir kıtayı denetlemeye gitti. Denetleme sonrasında, Mustafa
Kemal, Rıza Han'ın ricası üzerine, kıtaya bir muharebe tatbikatı yaptırdı.
Tatbikatın ardındansa bir geçit töreni düzenlendi.
Bu geçit töreni, "mizahi" diye nitelenebilecek bir olayın da konusu oldu.
Mustafa Kemal, konuğunun "Acem" denmesinden hiç hoşlanmadığı, bu nedenle
"Acem" yerine "îrani" sözcüğünün kullanılması gerektiği konusunda
çevresindekileri uyarıyor, bu anlamda bir tatsızlığın yaşanmaması için özen
gösteriyordu. Ancak bu sık sık tekrarlanan uyarılara karşın "pofu kıran Mustafa
Kemal'in kendisi oldu. Mustafa Kemal, geçit töreni sırasında, kimi askerlerin
genele ayak uyduramadığını görmüş ve bunun nedenini konuğuna açıklama
gereksinimi duymuştu: "Askerlerimizin bir kısmı acemidir de bu ondan
oluyor.." Mustafa Kemal, açıktır ki konuğunun görmemesini istediği bir hatayı
kapatmaya çalışıyordu, ancak bunu yaparken bir başka hatanın içine düşmüş,
olumsuz içerikli olarak "acem" sözcüğünü kullanmıştı; hem de çevresindekileri
sık sık bu hatayı yapmamaları için uyarmasına karşın... Bu durum üzerine, Rıza
Han da içinde olmak üzere, kimse hiçbir şey söylemedi. Ancak Salih [Bozok]
Bey, "Abe Paşa, bize verirsin talkını [telkin], kendin yutarsın salkımı" diye,
Mustafa Kemal'i şaka yollu eleştirmekten kendini alıkoymadı 107
... Geçit
töreninin ardından iki lider istasyona dönerek, öğleden sonra saat 1 dolaylarında
Soma'dan ayrıldı 108
.
Cumhuriyet. 25/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 34. Aynca Mehmet
ÖNDER; a.g.e., s. 197.
Cumhrivet. 26/06/1934, s. 6 ve ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 34.
Fahrettin ALTAY; 10 Yıl Savaş ve Sonrası, İstanbul 1970, İnsel Yayınlan, s. 462 ve Taylan
SORGUN; İmparatorluktan Cumhuriyete (Fahrettin Altay Paşa Anlatıyor), İstanbul 1998,
Kamer Yayınlan, s. 462.
Cumhuriyet. 26/06/1934. s. 6, Cumhuriyet. 28/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran
1934, s. 34-35.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 31
Tren, öğleden sonra saat 5'e doğru Balıkesir'e ulaştı. Askeri ve sivil ileri
gelenler, bir piyade taburu ve halktan çok sayıda kişi, bu kez Balıkesir'de iki
lideri karşılamaktaydı. Karşılama töreninin sonrasında iki lider, askeri kıtaları
denetledi ve kendileri için ayrılan Valikonağı'nın balkonundan izcilerle
öğrencilerin geçit törenini izledi. Geçit töreninin ardındansa bir süre dinlenilip,
Necatibey Öğretmen Okulu ziyaret edildi 109
.
24 Haziran gecesi Balıkesir'deki Valikonağı'nda geçirilmişti. 25 Haziran
sabahıysa otomobillerle Çanakkale'ye doğru hareket edildi. Türk ve İran
bayraklarıyla süslenmiş, üzerine 70'ten fazla tak kurulmuş Balıkesir -
Çanakkale yolundan ilerleyen otomobiller öğleden sonra saat 4'te Çanakkale'ye
vardı. Çanakkale'ye girişlerinde kaleden yapılan top atışlarıyla karşılanan iki
lider, bir süre Çanakkale'de kaldı. Bu süre içinde, Çanakkale Savaşları'nın
geçtiği bölgeye gidip burada incelemeler yapan Rıza Han'a Mustafa Kemal, söz
konusu savaşlarla ilgili bilgi verdi. Savaş alanından dönüşün hemen ardındansa
iki lider, kendilerini İstanbul'a götürecek olan Gülcemal Vapuru'na geçti.
Adatepe ve Kocatepe torpidolarının eşlik ettiği Gülcemal Vapuru, Kale önünden
akşam saat 8 dolaylarında demir aldığında, yolcuların hedefi artık
İstanbul'du110
.
II.4. İstanbul'da
İstanbul'da, Rıza Han'ın karşılanmasına ilişkin günlerdir süren
hazırlıklar, 25 Haziran'ı 26 Haziran'a bağlayan gece, ana caddelerin son bir kez
süpürülüp yıkanması ve bütün kentin, en kuytu sokaklara kadar, İran ve Türk
bayraklarıyla süslü olup olmadığının denetlenmesiyle tamamlanmıştı. Kentte
sabahın erken saatleriyle birlikte büyük bir hareketlilik başladı ve çok
geçmeden, akın akın caddelere inen halk, Rıza Han'la Mustafa Kemal'in
Sarayburnu'ndan Dolmabahçe Sarayı'na ulaşacağı güzergahtaki caddelerin
kenarlarını, Boğaz'm iki yakasındaki sahilleri ve alanları doldurdu. Bu arada iki
lideri taşıyan Gülcemal Vapuru, sabah saat 7'de Yalova açıklarına ulaşmıştı.
Ancak hazırlanan program gereğince törenlerin başlamasına daha uzun bir süre
olduğundan vapur, hızını iyice düşürmüş olarak seyrediyordu. Gülcemal
Vapuru'na eşlik eden, Adatepe ve Kocatepe torpidolarıysa hızlarını artırarak
Cumhuriyet, 26/06/1934, s. 6 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 35. Aynca Mehmet
ÖNDER; a.g.e., s. 69.
Cumhuriyet, 26/06/1934, s. 6 ve Ayın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 36 - 37. Ayrıca Mehmet
ÖNDER; a.g.e., s. 107.
32 L. HİLAL AKGÜL
Gülcemal Vapuru'nun etrafında dönüyor ve her iki torpidonun mürettebatı
çimariva yaparak liderleri selamlıyordu111
.
Marmara Denizi'nde ağır ağır yol alan Gülcemal Vapuru ve vapura eşlik
eden Adatepe ve Kocatepe torpidoları, saat 9 buçukta Adalar açıklarında
göründüler. Gülcemal Vapuru'nun Adalar açıklarına geldiğinin haberinin
alınmasıyla birlikte Galata Köprüsü'nde bekleyen Akay, Hayriye ve Haliç
şirketlerine ait vapurlarla çeşitli kişiler ve gruplar tarafından kiralanmış çok
sayıda kayık, römorkör, istimbot ve motor demir alarak Kızkulesi ve
Haydarpaşa açıklarına doğru hareket etti. Saat 11'de Moda açıklarına varan
Gülcemal Vapuru, burada bir süre demirledi ve öğleden sonra saat l'de demir
alıp, yeniden yola koyuldu. Bu arada Akay, Hayriye ve Haliç şirketlerine ait
vapurlarla, kayıklar, römorkörler, istimbotlar ve motorlar Kızkulesi ve
Haydarpaşa açıklarında sıralanmış bulunuyorlardı. Gülcemal Vapuru bu
bölgeden geçerken, vapurlarda bulunanlar, vapurun kaptan köprüsüne çıkan
Rıza Han ve Mustafa Kemal'i selamladı. Daha sonra Boğaz'a giren Gülcemal
Vapuru, bir gezintiye başlayarak önce Boğaz'm Rumeli sahili tarafından Rumeli
Feneri'ne kadar gitti, ardından da Anadolu sahiline yöneldi ve Anadolu sahilini
izleyerek yeniden Kızkulesi açıklarına geldi. Gezinti sırasında, Kocatepe ve
Adatepe torpidolarıyla, Boğaz'da bulunan diğer tüm gemiler Gülcemal
Vapuru'nun dümen suyuna girerek onu izlemiş, Boğaz'ın her iki yakasında
toplanan İstanbullular, Mustafa Kemal'e ve Mustafa Kemal'in konuğu Rıza
Han'a sevgi gösterilerinde bulunmuş, halkın alkışları ve tezahüratları gemilerin
durmaksızın çalan düdüklerine karışmıştı. Vapurun Dolmabahçe önlerinden
geçişi sırasmdaysa, Dolmabahçe açıklarında bulunan Yavuz Zırhlısı ve
torpidolardan top atışları yapılmış, Yavuz Zırhlısı'nm güvertesinden Türk ve
İran ulusal marşları çalınmıştı 112
.
Gezinti sonrasında Gülcemal Vapuru yeniden Kızkulesi açıklarına
vardığında saat öğleden sonra 3'tü. Rıza Han, vapurun güvertesinden İstanbul'u
izliyor ve çevresindekilere "Allah sahibine bağışlasın, hakikaten çok güzel ve
çok büyük bir şehir, işitmiştim ama bu derecede olacağını tasavvur edemezdim"
diye İstanbul'dan ne kadar etkilendiğini ifade ediyordu113
. Halkı taşıyan
gemiler, Gülcemal Vapuru'nun çevresinde daire çizerek, gemilerde bulunan
halkın bir kez daha Mustafa Kemal'le Rıza Han'ı selamlamasını sağladılar.
Daha sonra Akay Şirketi'ne ait Kınalıada Vapuru, Gülcemal Vapuru'yla borda
bordaya geldi ve iki lider Kınalıada Vapuru'na geçti; liderleri taşıyan Kınalıada
Cumhuriyet. 27/06/1934, s. 1 ye 5.
Cumhuriyet. 27/06/1934, s. 5 ve Ayın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 37 - 39.
Fahrettin ALTAY; a.g.e., s. 464 ve Taylan SORGUN; a.g.e., s. 464.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 33
Vapuru da öğleden sonra saat 3 buçuk dolaylarında Sarayburnu iskelesine
yanaştı 114
.
Sarayburnu rıhtımından karaya çıkan Rıza Han'la Mustafa Kemal'i
burada, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin [Üstündağ] Bey, İstanbul
kenti adına resmen karşıladı. Karşılama töreninde diğer askeri ve sivil ileri
gelenlerle askeri kıtalar da hazır bulunuyordu. İki lider, askeri kıtaları
denetledikten sonra, kendilerine ayrılan bir otomobile binerek Rıza Han'ın
ağırlanması için hazırlanan Dolmabahçe Sarayı'na doğru hareket etti. Gülhane
Parkı'nm Soğukçeşme Kapısı'ndan çıkıp Alemdar Caddesi'ni izleyen otomobil,
Divanyolu, Ankara Caddesi, Sirkeci, Eminönü, üzerine iki büyük takın yapıldığı
Galata Köprüsü, Şişhane, Tepebaşı, İstiklal Caddesi, Taksim, Harbiye, Maçka
ve Beşiktaş üzerinden Dolmabahçe Sarayı'na ulaştı. Rıza Han ve Mustafa
Kemal, tüm yol boyunca caddelere, alanlara toplanmış kalabalık gruplar ve
çeşitli noktalara konuşlandırılmış askeri kıtalar tarafından karşılandı 115
. İstanbul,
26 Haziran gününü, Cumhuriyet gazetesi muhabirinin deyişiyle "tam bir
bayram" içinde geçiriyordu...
Atlas Paraşütlerle Likör ve Sigara Yağmuru
Bu bayram havası, aynı günün gecesi de sürdü. İstanbul halkı, özenle
aydınlatılmış ve süslenmiş kentte yine kalabalıklar oluşturdu, "izdiham"dan
tramvaylar işleyemez duruma geldi. Bu arada Tekel - ya da o günkü deyişle
İnhisar İdaresi -, İstanbul halkının bayram coşkusuna katkıda bulunmak üzere
ve Rıza Han'ın onuruna, İstanbul'a likör ve sigara yağdırdı. Sivil pilot Vecihi
[Hürkuş] Bey komutasındaki uçağın, alçaktan uçarak çeşitli noktalarda
bıraktığı, atlastan küçük paraşütlere bağlanmış binlerce likör şişesi ve sigara
paketi İstanbul halkı tarafından, deyim yerindeyse kapışıldı 116
. İstanbul üzerinde
hoş bir görüntünün de oluşmasını sağlayan bu "ikram", günlerce yapılan
denemeler117
sonucunda böylece başarıyla gerçekleştirilmiş oluyordu...
Rıza Han, İstanbul'da bulunduğu ikinci gün olan 27 Haziran'a, sabah
saatlerinde Heybeliada'daki Deniz Lisesi'ni ziyaret ederek başladı. Lisenin tüm
sınıflarını, laboratuarlarını gezen ve yapılmakta olan bir derse de katılan Rıza
Han, lisedeki ziyaretini tamamladıktan sonra Heybeliada önlerinde bulunan
İnönü Denizaltısı'nı inceledi ve ricası üzerine denizaltının yaptığı dalış - çıkış
denemelerini izledi. Daha sonra adaya geldiği Sakarya Motoru'yla
Cumhuriyet, 27/06/1934, s. 5 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 38.
Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 38 - 39.
Cumhuriyet, 27/06/1934, s. 5.
Cumhuriyet, 28/06/1934, s. 5.
Beylerbeyi'ne geçen ve Beylerbeyi Sarayı'nda Mustafa Kemal'i ziyaret eden
Rıza Han, buradan Mustafa Kemal'le birlikte Dolmabahçe Sarayı'na, öğleden
sonra saat 5 buçuğa doğru da yine Mustafa Kemal'le birlikte Ortaköy'de
bulunan Yüksek Denizcilik Okulu'na*, ardından da Yıldız'daki Harp
Akademisi'ne geçerek incelemelerde bulundu118
.
28 Haziran günüyse Rıza Han'a Topkapı Sarayı, Askeri Müze, Ayasofya
Müzesi ve Sultanahmet Camisi gezdirildi 119
. Bu gezilerden sonra İran
Konsolosluğu'na gidip, burada İstanbul'da yaşayan İranlıları kabul eden Rıza
Han, yaptığı konuşmada Türkiye ziyaretinde kendisini en çok mutlu eden
konunun, İran ve Türk ulusları arasındaki birlik ve kardeşlik duygularının
varlığını yerinde görmesi olduğunu söyledi. Rıza Han, aynı konuşmada İran ve
Türkiye arasında geçmişte yaşanan sorunların kendi iktidarı döneminde bittiğini
ve onların yerini dostluk ve içtenliğin aldığını vurgulayarak, "Türkiye'yi
kendinize vatan bilmelisiniz, Türkleri de kardeş bilip onlarla aranızda samimi
münasebetler tesis etmelisiniz'9
diye konuştu120
.
Rıza Han, aynı gün öğleden sonra Mustafa Kemal'le birlikte Metris
Çiftliği'ne gitti. Metris Çiftliği'nde incelemeler yapan ve top atışı eğitimini
izleyen iki lider, daha sonra orada bulunan İhtiyat Zabitleri Mektebi'ni [Yedek
Subay Okulu] ziyaret etti. Ziyaretin ardından Tarabya'daki Tokatlıyan Oteli'ne
geçildi; akşam saat 10'da Rıza Han motorla Dolmabahçe Sarayı'na, Mustafa
Kemal de aynı motorla Dolmabahçe Sarayı'nın ardından Beylerbeyi Sarayı'na
geçti 121
.
29 Haziran günü, Mustafa Kemal motorla, öğleden sonra 2 buçuk
dolaylarında Rıza Han'ın kalmakta olduğu Dolmabahçe Sarayı'na geldi. Rıza
Han, bu saate kadar sarayda dinlenmeyi seçmişti. Konuğunu sarayın bahçesinde
karşılayan ve bir süre sarayın bahçesinde hem Mustafa Kemal hem de Mustafa
Kemal'in çevresindekilerle görüşmeler yapan Rıza Han, daha sonra Mustafa
Kemal'le birlikte Sakarya Motoru'yla Boğaz'da bir gezinti yapmak üzere
Dolmabahçe rıhtımından ayrıldı. Gezinin ilk durağı Moda oldu. Daha sonra
Suadiye tarafına doğru yol alındı ve motor Suadiye rıhtımına yanaştı. İki lider,
Suadiye plajının gazino bölümüne geçerek, burada bir süre sohbet edip denizi
* Bu okulun yerinde günümüzde Ziya Kalkavan Denizcilik Meslek Lisesi bulunmaktadır;
Yüksek Denizcilik Okulu da İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlanarak, Denizcilik
Fakültesi'ne dönüşmüş ve Tuzla'ya taşınmıştır.
1 1 8
Meliha ANBARCIOĞLU; a.g.m., s. 29. ve Cumhuriyet. 28/06/1934, s. İve 5 ve Avın Tarihi.
S. 7, Haziran 1934, s. 39.
1 1 9
Cumhuriyet. 29/06/1934, s. 1 ve 5 ve Avın Tarihi. S. 7, Haziran 1934, s. 40.
1 2 0
Konuşmanın tam metni için Cumhuriyet, 29/06/1934, s. 1 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934,
s. 40.
1 2 1
Cumhuriyet, 29/06/1934, s. 5 - 6 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 40-41.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 3 5
seyretti. Suadiye plajında yaklaşık bir saat kalan iki lider, daha sonra yine aynı
motorla Büyükada'ya geçip, Büyükada Yat Kulübü'nde bir süre dinlendi 122
.
Rıza Han, bu gezintinin ardından, İran gazeteleri adına Türkiye'de bulunan
lttılaat gazetesi sahibi ve başyazarı Cafer Mesudi onuruna, Tokatlıyan Oteli'nde
verdiği çay ziyafetine gitti. Ziyafette Türk gazetelerinin sahipleri ve üst düzey
yöneticileri de bulundu123
.
Dolmabahçe 'den Beylerbeyi 'ne Alay
30 Haziran günüyse Rıza Han'ın diş tedavisi için ayrıldı. Dişlerinden
rahatsız olan ve bu nedenle yumuşak yiyecekleri yemeyi yeğleyen Rıza Han124
,
Mustafa Kemal'in dişlerini çok beğenmiş; bunu, dişlerinden rahatsız olduğunu
ve bu rahatsızlığına bir türlü çözüm bulamadığını da ekleyerek Mustafa
Kemal'e söylemişti. Mustafa Kemal'se Rıza Han'a kendi dişlerinin aynısını
Türkiye'de yaptırabileceğini anlatarak, Dişçi Mektebi'nden - günümüzdeki
İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi - Profesör Rüştü Bey'le Profesör
Alfred Kantorovvicz'i* bu iş için görevlendirmiş; güvenlik nedeniyle Rıza
Han'ın diş tedavisini Dişçi Mektebi'nde yapmak olanaklı görülmediğinden,
Dolmabahçe Sarayı'na başta bir dişçi koltuğu olmak üzere, tedavi için gerekli
araç - gereçler taşınarak sarayda bir dişçi muayenehanesi oluşturulmuştu.
Profesör Rüştü Bey'le Profesör Alfred Kantorovvicz, aşağı - yukarı yarım hafta,
çeşitli zamanlarda Rıza Han'ın diş tedavisini yapmaya çalıştılar; 30 Haziran
günü de, ayrılan genişçe zaman içinde, bu tedaviyi tamamladılar 125
. Rıza Han bu
tedaviden tam anlamıyla hoşnut kalmıştı 126
. Bu arada belirtmek gerekir ki Rıza
Han, gözleriyle ilgili bir rahatsızlık nedeniyle de, yine o dönemde Türkiye'de
bulunan Alman bilimadamlarmdan Joseph Igersheimer'a Mustafa Kemal'in
1 2 2
Cumhuriyet. 30/06/1934, s. 1.
1 2 3
Cumhuriyet. 30/06/1934, s. 5 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 41.
1 2 4
Hüsrev GEREDE; a.g.e., s. 273.
* Alfred Kantorovvicz (1880 - 1962), 1934 yılında Bonn Şehri Dişhekimliği Okulu'ndaki
direktörlük görevinden Musevi olduğu için çıkartılınca Türkiye'ye gelerek Dişçi Mektebi'nde
protez derslerini vermeye başlamış, 1935 yılında okulun tedrisat direktörlüğüne getirilmiş,
1936 yılında bu görevinin yanı sıra okulun idare müdürlüğüne de atanmıştır. 1950 yılma kadar
Türkiye'de kalan ve sayılan görevleri yürüten Kantorovvicz'in Türkiye'de dişhekimliğinin
gelişimine ilişkin önemli katkılan bulunmaktadır.
http;//www.istanbul.edu.tr/dishekimligi/tarihce.htm.
1 2 5
http://vonhippeLmrs.org/vonhippel/life/AvHMemories9.pdf ve Cumhuriyet, 03/07/1934, s.
6.
1 2 6
Fntz NEUMARK; Boğaziçine Sığınanlar, Çev. Şefik Alp BAHADIR, İstanbul 1982, İstanbul
Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, s. 72.
önerisi üzerine muayene olmuş; İgersheimer, Rıza Han'a uygun bir gözlük
vermişti 127
.
30 Haziran gecesiyse Rıza Han onuruna denizde bir fener alayı yapıldı.
İstanbul Belediyesi'nin düzenlediği alaya, 20 binden fazla kişi katıldı. Devlet
Deniz Yolları'na, Akay, Hayriye, Haliç ve Vapurculuk şirketlerine ait vapurlar
ışıklarla donatılmış, kent baştan başa aydınlatılmıştı. Vapurlar, gece saat 9'da
Akay Şirketi'ne ait Kalamış Vapuru'nu izleyerek Galata Köprüsü'nden hareket
etti. Çok sayıda kayık, römorkör, istimbot ve motor da alaya katılıyordu. Bu
arada Yavuz Zırhlısı başta olmak üzere donanmaya ait gemiler de aydınlatılmış
ve Dolmabahçe açıklarına demirlemişti. Galata Köprüsü'nden hareket eden
vapurlar, Dolmahçe açıklarına geldiği zaman, maytaplar ve havai fişeklerle ışık
gösterisi yapıldı. Gemilerde bulunan bandolar sustuğu zaman, tüm Dolmabahçe
sahilini ve açıklarını Cumhuriyet Marşı'm söyleyen halkın sesi çınlatıyordu.
Alay, Dolmabahçe Sarayı'nda bulunan Rıza Han'ı böylece selamladıktan sonra,
Ortaköy açıklarına kadar ilerledi, daha sonra da Anadolu sahilinde Beylerbeyi
Sarayı önlerine yöneldi. Alay, aynı coşkuyla Beylerbeyi Sarayı'nda bulunan
Mustafa Kemal'i selamladı ve Üsküdar'a kadar Anadolu sahilinden devam
ederek ilerledi... Tüm kent yine bayram yapıyordu. Bu eğlence gece yarısına
kadar sürdü128
.
Rıza Han, 1 Temmuz gününeyse İstanbul Üniversitesi'ne yaptığı ziyaretle
başladı. Saat 11'e doğru otomobille Beyazıt Meydanı'na gelen Rıza Han,
burada İstanbul Üniversitesi Rektörü Neşat Ömer [İrdelp] Bey, dekanlar ve
öğrenciler tarafından karşılandı. Üniversitenin rektörlük salonuna alınan Rıza
Han, burada Rektör Neşat Ömer [İrdelp] Bey'den, üniversiteye ilişkin bilgiler
aldı ve tek tek üniversitenin profesörleriyle tanıştırıldı. Rıza Han'a, tanışma
töreninin ardından Tıp Fakültesi, İktisat Bilgisi Kütüphanesi ve Hukuk Fakültesi
gezdirildi. Hukuk Fakültesi'ni gezdiği sırada Maliye Profesörü İbrahim Fazıl
[Pelin] Bey tarafından yapılmakta olan maliye sınavını bir süre izleyen Rıza
Han, daha sonra üniversiteden ayrılıp, Dolmabahçe Sarayı'na döndü ve öğleden
sonra saat 3'e doğru da kendisini Sakarya Motoru'yla almaya gelen Mustafa
Kemal'le birlikte İstanbul'un Anadolu yakasında bir gezinti yapmaya çıktı.
Gezintinin ilk durağı Kadıköy'dü. Kadıköy Meydanı'nda bir süre halktan
gruplarla birlikte olan iki lider, daha sonra, Maltepe Piyade Atış Mektebi'ne
giderek, burada gerçek mermilerle yapılan atışları ve bir tankla uçağın da
katıldığı manevrayı izledi. Daha sonra Çamlıca'da bir yürüyüş yapan ve orada
Arslan TERZİOGLU; "Atatürk Devrindeki Türk - Alman Tıbbi İlişkilerinin Tıp Tarihi
Bakımından Önemi", 2. Türk - Alman Tıbbi İlişkileri Simpozyumu Bildirileri (İstanbul, 24 -
25 Eylül 1981). TERZİOGLU, Arslan (Ed.), İstanbul 1981, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Yayınları, s. 15 ve Frıtz NEUMARK; a.g.e., s. 71.
Cumhuriyet, 01/07/1934, s. 1 - 5 ve Avın Tarihi, S. 7, Haziran 1934, s. 42.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 37
bulunan gazinoda dinlenen iki lider, Üsküdar'a geçip, yine motorla Dolmabahçe
Sarayı' na döndü129
.
IL5. Ziyaretin Sonu
2 Temmuz, Rıza Han'ın İstanbul'dan ayrılacağı gündü. Mustafa Kemal,
öğleden sonra saat 3'te, Sakarya Motoru'yla Beylerbeyi Sarayı'ndan
Dolmabahçe Sarayı'na geçti. İki lider bir süre sohbet ettikten sonra, saat 4'e
doğru Dolmabahçe Sarayı'ndan Tophane rıhtımına doğru otomobillerle hareket
edildi. İstanbul halkı, otomobilin güzergahı üzerinde Rıza Han'ı uğurlamak için
toplanmış bulunuyordu. Cumhuriyet gazetesi bu durumu şu tümcelerle
okuyucularına ulaştırmıştı: "Tophane'den itibaren Beşiktaş'a kadar olan ana
cadde iki taraflı, halkla dolmuştu. Saat üçe doğru sokaklardaki kalabalık nadir
görülmüş bir şekil aldı. Dost ve komşu milletin büyük reisini son defa görmek ve
selamlamak isteyen İstanbul halkı, şehrin muhtelif semtlerinden akın akın bu
caddeye dökülmüş bir haldeydi..."130 Tophane rıhtımı da benzer bir biçimde sıra
dışı günlerinden birini yaşamaktaydı. Halktan kalabalık bir topluluk, askeri ve
sivil ileri gelenler, uğurlama töreninde görevli askeri birlikler rıhtımda
hazırdılar. Bu arada Rıza Han'ı İstanbul'dan Trabzon'a götürecek olan Ege
Vapuru, Türk ve İran bayraklarıyla donatılmış olarak İstanbul limanına gelmiş
bulunuyordu. Rıza Han'ın Ege Vapuru'na geçişini sağlayacak Kınalıada
Vapuru'ysa rıhtımda beklemekteydi131
.
İstanbul, geldiğinde görkemli bir biçimde karşıladığı Rıza Han'ı yine
görkemli bir biçimde uğurluyordu... İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı
Muhittin [Üstündağ] Bey, Rıza Han'a uğurlama töreni sırasında İstanbul
halkının yüksek saygılarını arz etti. Rıza Han da Muhittin [Üstündağ] Bey'e
İstanbul halkına iletilmek üzere bir açıklamada bulundu. Açıklamasında,
İstanbul halkının kendisine göstermiş olduğu ilgi karşısında teşekkür ettiğini ve
çok duygulandığını belirten Rıza Han,
"... İstanbul'a daima saadet dilerim. Bu şehir güzelliğiyle, medeniyetiyle
dünya şehirlerinin içinde mümtaz bir yerdedir. ... İstanbul şehri bütün
şark şehirlerinin başındadır. Bu şehirle bütün şark alakadardır. Bir şark
devleti ve Türkiye'nin samimi dostu bulunmak itibariyle İran'ın
İstanbul'la alakası tabii çok derin ve kuvvetlidir..."132
Cumhuriyet, 02/07/1934, s. 1 - 5.
Cumhuriyet, 03/07/1934, s. 5.
Cumhuriyet, 03/07/1934, s. 1 ve 5.
Cumhuriyet, 03/07/1934, s. 5.
sözlerine yer veriyordu..
Bu arada, Rıza Han'ın Türkiye'yi ziyaretinin anısına Zeynel [Saray] Bey
tarafından hazırlanan, bir tarafında Rıza Han'ın diğer tarafında Mustafa
Kemal'in kabartma resimlerinin yer aldığı altın bir madalya gün içinde
kendisine sunulmuş; aynı madalyanın gümüş olanlarından 50, bronz olanlarında
da 100 adet Rıza Han'ın beraberindekilere verilmişti. Matbuat Cemiyeti'yse
Rıza Han'ın Türkiye ziyaretine ilişkin bir koleksiyon hazırlamış ve bu
koleksiyonu Rıza Han'a armağan etmişti. Benzer bir biçimde Anadolu Ajansı da
Rıza Han'ın Türkiye ziyaretine ilişkin, Anadolu Ajansı kaynaklı haberlerden
oluşan bir katalog yaparak, bunu Rıza Han'a sunmuştu. Ayrıca, Rıza Han'ın
Türkiye ziyaretinin bir anısı olarak, Galata Köprüsü üzerine kurulan takta yer
alan yazının Askeri Müze'ye aktarılmasının ve orada korunmasının
kararlaştırıldığı da aynı gün kamuoyuna duyurulmuştu133
.
Tophane Rıhtımı'na geldikten sonra askeri birlikleri teftiş eden iki lider,
kendileri için hazırlanmış Kınalıada Vapuru'na geçip, limana doğru açıldılar.
Kınalıada Vapuru'na çok sayıda kayık, römorkör, istimbot ve motor eşlik
ediyor, rıhtımdaki coşku denizin üzerine taşınıyordu. Kınalıada Vapuru,
İstanbul limanı açıklarında Ege Vapuru'yla borda bordaya geldi. İki liderin
vedalaşmalarından sonra, Rıza Han, Ege Vapuru'na geçerek Trabzon'a doğru
hareket etti 134
.
Rıza Han, 5 gün süren yolculuğunun ardından, 6 Temmuz günü
Gürcübulak'tan İran topraklarına girerek tek resmi yurtdışı ziyareti olacak135
Türkiye ziyaretini tamamladı. Dönüş yolunda 6 Temmuz günü, Türkiye
topraklarını terk etmek üzereyken Beyazıt'tan Mustafa Kemal'e çektiği telgrafta
Rıza Han,
"Bu mevkiide Türkiye'ye veda ediyorum, fırsatı ganimet bildim. O büyük
biraderimin muhabbet ve samimi ihsasatı benim kalbimde unutulmayacak
hatıralar icat edecektir. Bir defa daha teşekkürlerimi arz ile nihayetsiz
hürmetimi takdim ediyorum. Orada misaferetim esnasında İran ve
Türkiye milletlerinin kalp ve ruh birliğini gözümle gördüm. Zaman, bu
rabıtaların mesut neticesini gösterecektir. Büyük kardeşime selamet, uzun
ömürler ve Türk milletine saadetler dilerim."136
Cumhuriyet. 03/07/1934, s. 5.
Cumhuriyet. 03/07/1934, s. 1 ve 5.
Perviz AMOUZEGAR; a.g.m., s. 626.
Cumhuriyet. 10/07/1934, s. 1 ve 5, ayrıca Atatürk'ün Milli..., a.g.e., s. 264,
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ -
3 g
diyordu. Mustafa Kemal'se Rıza Han'ın bu telgrafını aynı gün İstanbul'dan
yanıtlayarak Rıza Han'la geçirdiği günlere ilişkin anılarının silinmez bir
biçimde hafızasında kalacağını belirtiyor ve
... Milletlerimizin birbirine karşı pek tabii olan kuvvetli rabıtaları
Ziyareti Şehınşahileriyle tebarüz etmiş ve büsbütün kökleşmiştir. Bu
kardeşlik hissiyatını Türk milleti namına ve kendi namıma arzederken
kardeş milletin büyük hükümdarı dostum ve kardeşime selametler, uzun ve
mesut ömürler ve İran milletine temadii refah ve saadetler dilerim."137
diyerek sözlerini tamamlıyordu...
Türkiye - İran Dostluğunun Hızı
Rıza Han'ın İstanbul'dan uğurlanışı sırasında, önemli bir değişiklik de
kuşkusuz dikkatlerden kaçmamaktaydı. Aslında bu değişiklik, daha önce
yapılmıştı ve üst düzey çevrelerde de biliniyordu; ancak kamuoyuna
açıklanmamıştı. Bu nedenle, daha çok, "bir rivayet" olarak yaylıyordu. Ancak 2
Temmuz günü tüm şüpheler ortadan kalktı: Rıza Han Türkiye'ye gelirken
kendisine Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi sıfatıyla Hüsrev [Gerede] Bey eşlik
etmişti. Türkiye'den ayrılırkense Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi sıfatıyla
kendisine eşlik eden Enis [Akaygen] Bey oluyordu. Bir diğer deyişle Hüsrev
[Gerede] Bey istifa etmiş ya da istifa ettirilmişti.
Hüsrev [Gerede] Bey'in istifasının tarihi 28 Haziran 1934'tü. Bu tarihte
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü [Aras] Bey, Hüsrev [Gerede] Bey'i çağırmış ve
kendisine Mustafa Kemal'in istifa etmesini istediğini söylemiş; Hüsrev
[Gerede] Bey ın Tevfik Rüştü [Aras] Bey'e yanıtıysa Başbakan İsmet [İnönü]
Faşa yla konuşmadan bunu yapmayacağı yönünde olmuştu. Aynı gün içinde
Hüsrev [Gerede] Bey, Başbakan İsmet [İnönü] Paşa'yla ve onun ardından da
Mustafa Kemal'le görüşmüş; ancak bu görüşmeler kendi beklediği sonucu
vermemiş ve istifa etmişti. Bu arada Hüsrev [Gerede] Bey, ne Tevfik Rüştü
[Aras] Bey'den, ne İsmet [İnönü] Paşa'dan ne de Mustafa Kemal'den istifasının
istenmesinin nedenine ilişkin bir bilgi alamamıştı. Oysa Mustafa Kemal, Hüsrev
[Gerede] Bey'in Rıza Han'ı rahatsız eden kimi hareketlerini Rıza Han'ın
kendisinden,
"... Tahran'daki büyükelçiniz şu sıradaki kordiplomatiğin duayenidir.
Hüsrev Bey çok saygın bir insan. Ancak bazı müdahaleleri bizi rahatsız
Cumhuriyet, 10/07/1934, s. 5, ayrıca Atatürk'ün Milli..., a.g.e., a.y., Atatürk'ün Söyl,
ediyor. Özellikle Batüılar lehine ve İran aleyhine bazı tutumları var. Bize
138
kılıcını çekti
sözleriyle duymuş ve duydukları karşısında da çok rahatsız olmuş
bulunuyordu... Aslında Hüsrev [Gerede] Bey, yukarıda da değinildiği gibi,
Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi olarak göreve, Türkiye - İran arasındaki sınır
sorunun çözümünde, kararlılığın ve bu anlamdaki sertliğin simgesi olarak
atanmıştı. Türkiye, o dönemdeki koşullar gereği, Tahran Büyükelçiliği
görevinde "güvercin" olarak nitelenen Memduh Şevket [Esendal] Bey'i değil,
"şahin" olarak nitelenen Hüsrev [Gerede] Bey'i görmek istiyordu... Ancak
aradan geçen dört yıl, Türkiye - İran ilişkilerinin ortamını epey değiştirmişti:
Artık varolan ortam, "şahinlik yapmaya" hiç uygun gözükmüyor; tersine, her
fırsatta, Türkiye - İran dostluğunu geliştirmeyi gerektiriyordu139
... Mustafa
Kemal zaman yitirmeden harekete geçti. Türkiye'nin Atina Elçisi Enis
[Akaygen] Bey, 26 Haziran 1934 günü İstanbul'da bulunmak ve 27 Haziran
sabahı İstanbul'a varması beklenen Rıza Han'ı karşılamak üzere Atina'dan
çağrıldı; kendisine "uzun bir yolculuğa gönderilebileceği" de bildirildi. Enis
[Akaygen] Bey, İstanbul'a geldikten bir gün sonra da Hüsrev [Gerede] Bey'in
istifası istendi. Aynı gün Enis [Akaygen] Bey, Rıza Han'a Türkiye'nin "Tahran
Büyükelçisi adayı" olarak tanıştırıldı ve 2 Temmuz günü de Rıza Han'la birlikte
İran'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı. Atamanın yapılmasıysa Türkiye - İran
dostluğunun hızına yetişemedi; atama, ancak Enis [Akaygen] Bey İran
yolundayken gerçekleşebildi 140
.
Sonuç Yerine
Bu çalışmada, Rıza Han'ın Türkiye ziyaretini, İran'dan bakışla, Türk
devrim modelinin ithali sürecinin bir öğesi olarak ele aldık. Bu sürece temel
niteliğini veren, yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, İran'ın, Rıza Han'ın
kişiliğinde simgelenen çabaları olmaktadır. Ancak süreç, yine yukarıda
açıklamaya çalıştığımız gibi, yalnızca Rıza Han'ın kişiliğinde simgelenen
Enis TULÇA; Atatürk, Venizelos ve Bir Diplomat Enis Bey, İstanbul 2003, Simurg
Yayıncılık, s. 63.
Hüsrev [Gerede] Bey'in istifasıyla ilgili olarak Bilal N. ŞİMŞİR; Bizim a.g.e., s. 349 -
356, Enis TULÇA; a.g.e., s. 62 - 63 ve Hüsrev [Gerede] Bey'in istifasının kendi ağzından
anlatımı için Yakın Tarihimiz. C. 1, S. 6, 5 Nisan 1962, s. 163 - 165 ve Hüsrev GEREDE;
a.g.e., s. 290-304.
Enis [Akaygen] Bey'in Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi olarak atandığını gösteren kararname
10 Temmuz 1934 tarihlidir. Hüsrev [Gerede] Bey'in yerine Enis [Akaygen] Bey'in
atanmasıyla ilgili olarak Bilal N. ŞİMŞİR; a.g.e., s. 396 - 399 ve Enis TULÇA; a.g.e., s. 61 -
64.
RIZA HAN'IN TÜRKİYE ZİYARETİ 41
çabaların yarattığı etkiyle işlememiş, Türkiye de bu ziyareti bir fırsat olarak
değerlendirerek, büyük ölçüde Mustafa Kemal'in kişiliğinde simgelenebilecek
çabalarla, modelin ithali sürecini güçlendirmeyi/hızlandırmayı denemiştir.
Türkiye'nin bu ziyaret için büyük özen içeren hazırlığı, Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal'in Rıza Han'ın Türkiye'de bulunduğu süre içinde programını
neredeyse yalnızca Rıza Han'a göre ayarlaması ve halkın "büyük misafir"in
ağırlanmasında etkin bir rol almasının sağlanması bu anlamda ön plana çıkan
önemli unsurlar niteliğindedir. Bu anlamda dikkati çeken bir başka nokta da,
Türkiye'nin Türk Devrimi'yle sağladığı siyasal, ekonomik ve sosyal ilerlemeyi,
Rıza Han'a "diplomasi salonları"nda anlatarak değil, yerinde inceleterek
göstermeyi seçmesi olmuştur... Ziyaret, kuşkusuz, Türkiye - İran ilişkilerine
verdiği ivme bakımından da önem taşır. Ziyaret sırasında iki devlet, iki lider ve
Türkiye - İran halkları arasındaki dostluğa, kardeşliğe vurgu yapan ve tüm
sorunların aşılmış olduğunun, geçmişte yaşanan olumsuzlukların bir daha
gündeme gelmeyeceğinin altını çizen konuşmalar, bildiriler ve açıklamalar da
ziyaretin bu boyutuyla ilgili olarak anlamlı gözükmektedir. Tüm bu nedenlerle
olsa gerek, Mustafa Kemal 9 Mayıs 1935 günü, CHP'nin IV. Büyük
Kurultayı'nı açarken yaptığı konuşmasında, bu ziyareti, "geçen dört yılın şerefli
hadiselerinden biri" olarak anmıştır 141
.
Atatürk'ün Söylev ve a.g.e., s. 400.
42 L HİLAL AKGÜL
ÖZET
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından 1926 yılma kadar olan dönemde
Türkiye - İran ilişkilerine genel bir soğukluk ve hatta zaman zaman gerginlik
egemen olmuştu. 1926 yılında imzalanan Türkiye - İran Dostluk ve Güvenlik
Anlaşması bu soğukluk ve gerginliğin geride kaldığının ve iki devlet arasında
bir yakınlaşma döneminin açıldığının ilk habercisi oldu. Rıza Han'ın 1934
yılının Haziran ayında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretiyse Türkiye - İran
arasındaki yakınlaşma döneminin doruk noktalarından biri, belki de birincisi
olarak tarihe geçti. Rıza Han'ın Türkiye ziyareti, îran açısından, Türk
Devrimi'nin kimi kazanımlarını İran'a uyarlayabilmek açısından önemliydi. Bu
bakımdan, söz konusu ziyaret, İran'dan bakışla Türk devrim modelinin ithali
bağlamında anlam kazanıyordu. Türkiye'yse bu ziyareti kendi modelinin ihracı
bakımından bir fırsat olarak değerlendirdi. Ancak altını çizmek gerekir ki,
ziyaret yalnızca bu açılardan değil, iki devletin yakınlaşması ve aralarındaki
işbirliğiyle dostluğu pekiştirmesi açısından da önemli oldu.
ABSTRACT
Political relations between Turkey and Iran were tense during the period
between the proclamation of the Turkish Republic up to 1926. However, the
Turkish-Iranian Friendship and Security Agreement of 1926 was the first step
towards a closer and benevolent relationship between the two countries. Thus
the historical peak point of bilateral reapproachment was the visit of Riza Han
to Turkey in 1934. The importance of this visit for Iran lies in the
implementation of the advantages of the Turkish revolution in Iran. From this
vantage point, that visit was the importation of the Turkish revolution into Iran,
whereas for Turkey it gave a chance to export its revolutionary model.
However, we shall underline in this paper that this visit was important for both
countries in terms of coming closer and strengthening friendly relations.

Konular