Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri

Öz: Dede Korkut’dan sonra halk tarafından “Dede” unvanı verilen birkaç edebî şahsiyetten
biri olan Abdurrahman Tayyar, İran Türklüğünün çok önemli bir halk şairidir. O,
“İncili Sedef”, “Urmu Gölü” ve “Günümüz Aydın” adlı şiir kitapları ve henüz yayımlanmamış
“El-Marife” ve “Mevlid” eserleri ile İran Türk edebiyatına, aynı zamanda Türk
dünyası edebiyatına büyük hizmet etmiştir. Öte yandan, camilerde yaptığı Türkçe vaazları,
çeşitli programlarda irad ettiği nutukları, onlarca âşık ve ses sanatçısının ezgilerinin
güftelerini oluşturan Türkçe şiirleri ile İran Türk dili ve edebiyatının gelişmesinde önemli
rol oynamıştır. Şiirlerinde Allah, Peygamber, Kur’an, Türk dili, Türk dünyası ve Türk-İslâm
Ülküsü konularına geniş yer vermiştir. Bütün bunlar göz önüne alınarak onun hayatı,
eserleri ve İran Türk edebiyatındaki yeri gereği gibi değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Dede Kâtip, Abdurrahman Tayyar, İran Türkleri, İran Türk Halk
Edebiyatı
Dede Kâtip and His Place in Iranian Literature
Abstract: Abdurrahman Tayyar, who is one of the few literate people whom the folk
has given the title “Dede (grandfather, old wise man)” after Dede Korkut, is a very
important folk poet of Iranian Turks. By his “İncili Sedef (Shell With Its Pearl)”, “Urmu
Gölü (Urmu Lake)” and “Günümüz Aydın (May Our Day Be Bright)” poetry books,
and yet not published “El-Marife (al-Marif)” and “Mevlid” works, he made a great
contribution to Iranian Turkish Literature as well as to the world of Turkish Literature.
On the other hand, he played an important role in the development of Iranian Turkish
language and literature by his sermons which he delivered at mosques, by his orations
at various programs, and by his Turkish poems which constituted words of songs, and
of dozens of minstrels. In his poems, he gave great importance to the subjects of Allah,
Prophet, Qur’an, Turkish Language and Turkish Islamic Ideal. His life, his works, and his
place in Iranian Turkish literature are evaluated by taking all these facts into account.
Keywords: Dede Kâtip, Abdurrahman Tayyar, Iranian Turks, Iranian Turkish Folk
Literature
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri
*) Doç. Dr., Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Filoloji Fakültesi Öğretim
Üyesi, Türkistan/Kazakistan. (e-posta: akafkasyali@hotmail.com)
Ali KAFKASYALI (*)
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
142 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Giriş
Çağdaş İran Türk edebiyatının önde gelen edebî şahsiyetlerinden Dede Kâtip, bilhassa
Güney Azerbaycan halk şiirinin temsilcisi durumundadır. Dede Korkut’tan sonra Türk
dünyasında halk tarafından kendisine “Dede” unvanı verilen birkaç şairden biridir. Kalem
şairi olduğu için önceleri “yazar/mirza” anlamında “Kâtip” diye anılmış, daha sonra ise
“Dede” unvanı ile birlikte “Dede Kâtip” diye anılır olmuştur. Asıl adı Hacı Abdurrahman
Tayyar olan şair, halkın aklının, şuurunun, idrakinin, düşüncesinin, felsefesinin, millî
varlığının, manevî hasletlerinin tecessümü olmuştur. Bütün bu değerleri hem idrak etmiş
hem de bunların sunuculuğunu, sözcülüğünü yapmıştır.
Dede Kâtip’in şiirleri biçim özellikleri bakımından her ne kadar klâsik halk şiirinin
özelliklerini gösterse de işlediği konular bakımından klasik halk şiirinden hayli farklılık
arz etmektedir. O,şiirlerinde millî ve dinî meseleleri çok öne çıkarmıştır. Genel olarak mahallî
olmaktan, mahallî konuları işlemekten, ferdî özellikleri ve güzelliklerisergilemekten
ziyade, millî meseleleri ele almıştır. Türklük, Türk milliyetçiliği, Türk-İslâm ülküsü onun
şiirlerinde öne çıkan konulardır. Denilebilir ki Dede Kâtip çağdaş İran Türk millî şiirinin
temsilcisidir. O, pek çok İran Türk şairi gibi kendisini sadece Güney Azerbaycan’ın veya
İran Türklerinin şairi değil aynı zamanda Türkiye Türklerinin hatta Türk dünyasının bir
şairi gibi görmüştür.
Dede Kâtip, âşıklar için bir mihenk taşı, kültür, edebiyat, düşünce kaynağı olmuştur.
Küçükten büyüğe, çıraktan üstada bütün âşıklar ondan güç almış, eserlerinden faydalanmışlardır.
Türk âşıklık geleneğini, Türk dilini, İslâm dinini ve tarihini, Türk tarihini ve
Türk dünyası edebiyatını, Türk musikisini çok iyi bilen Dede Kâtip asırlık çınar gibi âşıklara,
şairlere, yazarlara kanat germiş, aydın zekâsıyla memleket evlatlarını aydınlatmıştır.
O, Save’de Telim Han’ın, Sulduz’da İsmail Behramî’nin yaptığı gibi Urmiye muhitinde
gerçek anlamda dedelik görevi yapmıştır.
Burada Dede Kâtip’in hayatı eserleri ve hizmetleri pek çok yönüyle incelenerek onun
İran Türk edebiyatındaki yeri ortaya konulacaktır.
1. Hayatı
Güney Azerbaycan’ın Urmiye şehrinin Guluncu kentinde 1304/1925 yılında dünyaya
gelen şairin asıl adı Abdurrahman, soyadı Tayyar’dır. Babasının adı Cafer’dir. O, çocuk
yaşlarında köyündeki ve çevresindeki pek çok hocadan Kur’an-ı Kerim, Sarf, Nahif,
Arapça dersleri alır. Bazı hocalardan kısa süreli, bazı hocalardan bir yıl veya daha
fazla süre ders alan Abdurrahman, kendi ifadesine göre, temel eğitimini Hoca Ahmet
Efendi’den almıştır. 15-16 yaşlarında Bitlis-Tatvan’da bulunan Şeyh Sunullah Kûzeçiyanî
Medresesi’ne1 gider. Orada tahsile başlar. İkinci Dünya Savaşı başlayıp, Güney Azerbay-
1) 1943 yılı itibariyle dört yüz yıldan fazla bir geçmişi olan Tatvan Şeyh Sunullah Kûzeçiyanî Dergâh ve
Medresesi, Çaldıran Savaşı’ndan sonra Şah İsmail tarafından idama mahkûm edilen, ancak buradan
kaçarak Tatvan’a yerleşen Urmiye bölgesinin büyük âlimlerinden Şeyh Kûzeçiyanı tarafından
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 143
can, aynı zamanda Urmiye Ruslar tarafından işgal edilince, babası “Oğlum yurdumuz
Ruslar tarafından işgal edildi, düşman elinde kaldık, dön gel.” diye bir mektup gönderir.
Abdurrahman bu mektup üzerine Urmiye’ye döner. Asker olur. İkinci Dünya Savaşı’nın
bitiminde Mir Cafer Pişeverî’nin başkanlığında kurulan Azadistan Devleti’nin hür ve ba-
ğımsız havasını tadar. 1946’da Tahran Fars yönetiminin Rus, Amerika ve İngiliz güçleri
ile yaptığı gizli paylaşım gereği Azadistan Hükümeti’nin yıkılması ile tekrar Tatvan’a
döner. Tahsiline kaldığı yerden devam eder. Altı ay sonra da evlenir. O, yüksek tahsilini,
Arapça ile birlikte tefsir, hadis, kelam ve astronomi derslerini bu medresede bulunan
Ebü’l-Kerim Efendi, Abdüssamet Efendi, Seyyah Efendi gibi devrin ünlü hocalarından
alır.2 Arapça ve Türkçe’nin iki lehçesi ile birlikte Farsça ve Kürtçe öğrenir. 1950 yılından
itibaren şiir yazmaya başlar (Tayyar 1382/2003: 26).
Hür yaratılışa sahip olan şair köyüne döndükten sonra devlet dairelerinde görev almaz.
Ömür boyu bağcılık ve çiftçilikle uğraşır. Fahri olarak uzun süre Urmiye şehrinin merkez
“Şafiî Camii”nde cuma vaazları verir. İşlerinden arta kalan zamanlarda İran’ın bilhassa
Güney Azerbaycan’ın şehir ve köylerini gezer, çeşitli edebî ve kültürel programlara katılır,
çok önemli dostluklar kurar (Tayyar 1387/2008: 21). Türkiye’nin İstanbul, Konya,
Ankara gibi belirli kültür merkezlerinde de bulunur. Birkaç kez Konya’da yapılan Mevlana
programlarına katılır. Bir defasında Ankara Kocatepe Camii’nde yapılmakta olan
ve Başbakan Turgut Özal’ın da bulunduğu konferans salonunda çok etkili bir konuşma
yapar. Özal elini sıkıp kendisini tebrik eder ve “Gel, Türkiye’ye yerleş, sana üç katlı bir
ev ve iyi bir araba vereyim” der. Dede Kâtip, “Özür dilerim, ben ülkemden ve halkımdan
ayrılamam. Teşekkür ederim” diyerek teklifi kabul etmez.3
Şair, dört kez evlenmiş, bu evliliklerden yedisi kız on sekiz çocuğu olmuştur. Oğullarından
biri İstanbul’da, biri Amerika’da, biri Avustralya’da, üçü de Kanada’da yüksek
tahsil yapmakta ve çalışmaktadırlar. Diğerleri ise Urmiye ve Gulunca’dadır.
Ömrünün son gününe kadar çok dinç ve zinde olan Dede Kâtip, Urmiye’nin 45 km.
kuzeyinde bulunan, doğup yaşadığı Guluncu kentinde 21.02.2009 günü Hakk’ın rahmetine
kavuşmuştur. Aynı yerde medfundur.
2. Eserleri
Dede Kâtip 1382/2003’te “İncili Sedef” (Tayyar 1382/2003), 1384/2005’te “Urmu
Gölü” (Tayyar 1384/2005) ve vefatından kısa süre önce 1387/2008’de de “Günümüz
Aydın” (Tayyar 1387/2008) adlı eserlerini yayımlamıştır. “El-Marife” ve “Mevlid” adlı
eserleri ise henüz yayımlanmamıştır.
kurulmuştur. Şeyh Sunullah Kûzeçiyanî aynı zamanda Dede Kâtip’in ulu dedelerindendir. Mezarı
Bitlis’in Tatvan ilçesindedir. Geniş bilgi için Dede Kâtib, İncili Sedef, s. 25 vd. bakınız.
2) 29.03.2007 Urmiye, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
3) 29.03.2007 Urmiye, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
144 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Üstat, 1329/1950 yılından itibaren şiir yazdığı hâlde şiirlerini yarım asırdan fazla bir
süre yayımlama fırsatı bulamamıştır. Onun şiirleri dilden dile, elden ele yayılıp okunmuş;
âşıkların sazları,sözleri ve sessanatçılarının türküleri ile halka ulaşmıştır. Türk âşıklık geleneğine
büyük hizmetleri olan ve “Yaz Neşriyyatı”nın müdürü bulunan araştırmacı yazar
Behram Esdî’nin gayreti ile şairin 210 şiiri “İncili Sedef” adı altında ancak 1382/2003’te
yayımlanmıştır. Kitap “İşare” başlığı altında Behram Esdî’nin bir takdim yazısı ile başlamaktadır.
Bunun devamında şairin kendisinin yazdığı 21 sayfalık önsöz yer almaktadır.
Ön sözde “şiir nedir?”, “şair kimdir?”, “şair ve şiir ne zaman yaranmıştır?”, “şairin şiir
yazmaktaki maksadı nedir?”, “şiirin İslâm dinindeki yeri nedir?” sorularını cevaplayıp
kendisini tanıttıktan sonra “Türk âşıklık geleneğinin tarihi”, “âşık şiiri nazım türleri ve
özellikleri”, “Türk dilinin komşu dillerle münasebeti”, “Urmiye bölgesine Türklerin gelişi”
hakkında önemli bilgiler vermektedir (Tayyar 1382/2003: 9, 29). Kitapta ön sözü
müteakip 210 şiir ile birlikte 22 bayatı/mani ve 230 kadar da atasözüne yer verilmiştir.
Kitap 271 sayfadır.
Dede Kâtip’in ikinci kitabı “Urmu Gölü Manzumesi” de “Yaz Neşriyatı”nın müdürü
Behram Esdî’nin girişimi ile 1384/2005’te yayımlanmıştır. Beş bölümden oluşan kitap,
Behram Esdî’nin yazdığı “Naşirden” başlıklı takdim yazısı ile başlamaktadır. Birinci bö-
lüm “Mukaddime Yerine” başlığı ile dokuz sayfadır. Şair bu bölümde Kur’an-ı Kerim’den
aldığı ayetlerle “insan”, “insan-melek” ve “insan-Allah” konularını yorumlamıştır. İkinci
bölüm “Dedenin Sözleri” ve “Bu Manzumeye Giriş” başlıklarını taşımaktadır. Şair 12
sayfalık “Dedenin Sözleri” başlığı altında Kur’an-ı Kerim’den aldığı üç ayet ile “Kur’an
ve Bugünümüz” meselesini işlemiştir. 7 sayfalık “Bu Manzumeye Giriş” kısmında ise
“Urmu Gölü” kelimesinin anlamını ve eş anlamlarını, manzumeyi niçin, nasıl ve hangi
usulle yazdığını açıklamıştır. Üçüncü bölüm, “Manzumemizin Metni” başlığını taşımaktadır.
Adından da anlaşıldığı gibi bu bölümde 146 bentten oluşan manzumenin metni yer
almaktadır. Kitap yayımlandıktan sonra yayınevi tarafından kitaba bir sayfalık “yanlış-
doğru cetveli” ile “ekleme/düzeltme” notu ilave edilmiştir. Manzumenin iki bendinin sehven
unutulduğu, bu bentlerin manzumenin sonuna eklenmesi istenmiştir. Biz bu bentleri,
ilgili yerlere koyduk. Böylece manzume 148 bent oldu. Dördüncü bölümde “Yurdum”
adlı 23 dörtlükten oluşan manzumeye yer verilmiştir. Kitabın beşinci ve son bölümünde
ise Dede Kâtip’in 91 vecizesi bulunmaktadır. Kitap 95 sayfadır.
Dede Kâtip’in yayımladığı üçüncü ve son kitabı ise “Günümüz Aydın” adlı eseridir.
1387/2008’de yayımlanan kitap Faris Tayyar’ın yazdığı sekiz sayfalık bir mukaddime ile
başlamaktadır. Mukaddimede kitabın yayımlanmasından,şairin şiirlerinin özelliklerinden
ve şairden bahsedilmektedir. Kitaba, şairin kendisi tarafından “Besmele” başlığı altında
13 sayfalık bir ön söz yazılmıştır. Yüksek medrese tahsiline sahip olan Dede Kâtip, bu ön
sözde de Kur’an ayetlerinden hareketle, vaaz notları niteliğinde, hayatından, Türkçeye
saygısından, niçin Türkçe yazdığından, Türk kimliğinden ve İslâm inancından önemli bilgiler
vermektedir. Kitapta 224 şiir, 34 bayatı/mani, “Vahdet ve Tefrika” başlıklı 9 sayfalık
bir deneme ve “Yaradanım” adlı ayrıca bir şiir bulmaktadır. Kitap 335 sayfadır.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 145
3. Şiirlerinin Biçim, Dil ve Üslûp Özellikleri
Halk şairi Dede Kâtip, şiirlerinin tamamını Türk halk şiiri nazım türleri biçiminde ve
hece ölçüsü ile yazmıştır. Yedi heceli bayatı/mani’den 15 heceli divanîye kadar bek çok
halk şiiri nazım türünde örnek eser vermiştir. O, şiirlerinde halkın anlayacağı sade bir dil
kullanmıştır. Şiirlerinde ileri seviyede akıcılık ve anlam bütünlüğü vardır. Birkaç şiiri
dinlendikten veya okunduktan sonra onun özgün üslûbunu anlamak mümkündür. Şairin
şiirlerindeki mısra kuruluşu, estetik zevk, meseleyi öz olarak yorumlama, anlam bütünlü-
ğü gibi hususlarda özgünlük vardır. Onun şiirlerinin pek çok yönden olduğu gibi biçim,
dil ve üslûp yönünden de incelenmesi gerekmektedir.
3.1. Şiirlerinin Biçim Özellikleri
Halk şiirinin pek çok türünde eser veren Dede Kâtip, şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır.
Şiirlerinin ekseriyeti 15 heceli divanîlerdir. 11 heceli koşmaları da hayli yekûn
tutmaktadır. Sekiz heceli şiirleri de az değildir. Bir kısım şiirlerini ise hece ölçüsünün
çeşitli kalıpları ile oluşturmuştur.
Dede Kâtip, çağdaşı hiçbir kimseden etkilenmediğini ve hiçbir şairi taklit etmediğini
ifade etmiştir.(Tayyar 1384/2005: 30) Gerçekten şairin şiirleri incelendiğinde özgün şiirler
olduğu görülür. Biçim özelliklerinden yola çıkarak, meselâ “Urmu Gölü Manzumesi”nin
Şehriyâr’ın “Haydar Baba” şiiri gibi beşliklerle ve benzer kafiye şeması ile yazılmasından
hareketle, onun şiirini taklit etmiştir demek doğru değildir.
Şairin divanîleri 15 heceli, gazelleri 14, 15 ve 16 heceli ve tecnisleri 11 hecelidir. Şair,
kafiye yapmakta zorlanmamıştır. Tam ve zengin kafiyeler ekseriyeti teşkil etmektedir.
Ancak yarım kafiyeli beyitleri olduğu gibi kulak kafiyesine dayanan şiirleri de vardır.
Şiirlerinde mısra kuruluşları, ses uyumları, duraklar, mısra geçişleri, konu bütünlüğü,
mesaj serdetme, kafiye ve redif zenginliği mükemmeldir.
3.2. Şiirlerinin Dil ve Üslûp Özellikleri
Tam anlamıyla bir halk şairi olan Dede Kâtip’in şiirlerinin dili çok sadedir. Arapça ve
Farsça yüksek tahsil aldığı, hatta bu dillerde şiir yazabildiği hâlde bu özelliğini şiirlerine
yansıtmamıştır. O, şiirlerini halkın anlayacağı, günlük konuşma diline yakın bir Türkçe
4) Sânlı: Ünlü.
5) Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
5
Şiirlerinde ileri seviyede akıcılık ve anlam bütünlüğü vardır. Birkaç şiiri dinlendikten veya
okunduktan sonra onun özgün üslûbunu anlamak mümkündür. Şairin şiirlerindeki mısra
kuruluşu, estetik zevk, meseleyi öz olarak yorumlama, anlam bütünlüğü gibi hususlarda
özgünlük vardır. Onun şiirlerinin pek çok yönden olduğu gibi biçim, dil ve üslûp yönünden de
incelenmesi gerekmektedir.
3.1. Şiirlerinin Biçim Özellikleri
Halk şiirinin pek çok türünde eser veren Dede Kâtip, şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır.
Şiirlerinin ekseriyeti 15 heceli divanîlerdir. 11 heceli koşmaları da hayli yekûn tutmaktadır.
Sekiz heceli şiirleri de az değildir. Bir kısım şiirlerini ise hece ölçüsünün çeşitli kalıpları ile
oluşturmuştur.
Dede Kâtip, çağdaşı hiçbir kimseden etkilenmediğini ve hiçbir şairi taklit etmediğini ifade
etmiştir. (Tayyar 1384/2005: 30) Gerçekten şairin şiirleri incelendiğinde özgün şiirler olduğu
görülür. Biçim özelliklerinden yola çıkarak, meselâ “Urmu Gölü Manzumesi”nin Şehriyâr’ın
“Haydar Baba” şiiri gibi beşliklerle ve benzer kafiye şeması ile yazılmasından hareketle, onun
şiirini taklit etmiştir demek doğru değildir.
Şairin divanîleri 15 heceli, gazelleri 14, 15 ve 16 heceli ve tecnisleri 11 hecelidir. Şair,
kafiye yapmakta zorlanmamıştır. Tam ve zengin kafiyeler ekseriyeti teşkil etmektedir. Ancak
yarım kafiyeli beyitleri olduğu gibi kulak kafiyesine dayanan şiirleri de vardır.
Şiirlerinde mısra kuruluşları, ses uyumları, duraklar, mısra geçişleri, konu bütünlüğü,
mesaj serdetme, kafiye ve redif zenginliği mükemmeldir.
“Esas soyum / Türk’dür menim / men Oğuz / neslindenem,
Şekke şübhe / yo{umuzdur / yüzde yüz / neslindenem,
İfti{arlı / Azerbaycan / doğru düz / neslindenem,
Söz üstadı / Dede ßorġud / éyni öz / neslindenem,
Sânlı4 şânlı / tari{imiz / doğru bastan5 oğluyam.” (Tayyar 1382/2003: 235)
3.2. Şiirlerinin Dil ve Üslûp Özellikleri
Tam anlamıyla bir halk şairi olan Dede Kâtip’in şiirlerinin dili çok sadedir. Arapça ve
Farsça yüksek tahsil aldığı, hatta bu dillerde şiir yazabildiği hâlde bu özelliğini şiirlerine
yansıtmamıştır. O, şiirlerini halkın anlayacağı, günlük konuşma diline yakın bir Türkçe ile
yazmıştır. Ne eskiler gibi Arapça, Farsça özentisinde olmuş ne de seçkin tayfayı memnun
etmek için halkının dilinden imtina etmiştir. Başka bir ifade ile o, sadece seçkinleri, aydınları
düşünmemiştir. Halkı, havas yapma gayretinde olmuştur. O, şiiri keyif, zevk, süs, zarafet
unsuru olarak görmemiştir. O, şiiri halkı için, milleti için “gıda” mesabesinde görmüştür.
Ayrıca o, halkın içine inmiş, halkını kendisi ile beraber yükseklere taşımaya çalışmıştır.
4 Sânlı: Ünlü.
5 Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
146 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
ile yazmıştır. Ne eskiler gibi Arapça, Farsça özentisinde olmuş ne de seçkin tayfayı memnun
etmek için halkının dilinden imtina etmiştir. Başka bir ifade ile o, sadece seçkinleri,
aydınları düşünmemiştir. Halkı, havas yapma gayretinde olmuştur. O, şiiri keyif, zevk,
süs, zarafet unsuru olarak görmemiştir. O, şiiri halkı için, milleti için “gıda” mesabesinde
görmüştür. Ayrıca o, halkın içine inmiş, halkını kendisi ile beraber yükseklere taşımaya
çalışmıştır. Halkından ayrılıp seçkinler tayfasına dâhil olma gayretinde olmamıştır. Devamlı
halkını dil, edebiyat, kültür bakımından yükseklere taşımaya çalışmıştır. Bunun
için halkın değerlerini, kültür unsurlarını, yaşayışını, sosyal hayatta kullandığı kelime,
deyim, atasözü ve sair unsurları şiirine almıştır.
Şair, şiirlerini Türkçe kelimelerle yazmaya çok özen göstermiştir. Türkçe konuşmanın
ve yazmanın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. “Démerem” redifli şiirinde ana dili
Türkçeyi severek, sayarak kullandığını, Türkçe karşılığı olan bir sözcüğün yerine Farsça
veya başka dillerden kelime kullanmadığını vurgulamıştır.
Halk edebiyatı nazım türlerinin en küçüğü olan bayatı/mani türünde de şair iddialı olmuştur.
Pek çok bayatı yazmıştır. Bayatıların cinasları ve kafiyeleri benzer olsa da anlam
ve kuruluş bakımından farklılık göstermektedir. “Oda” ve “yanmak” kelimeleri ile çok
6) Kizlenpaç: Saklanbaç.
7) Türkçe konuşurduk, Türkçe söylerdik.
8) Türküce: Türkîce, Türkçe.
9) Çörek: Ekmek.
10) Yaman: Kötü.
6
Halkından ayrılıp seçkinler tayfasına dâhil olma gayretinde olmamıştır. Devamlı halkını dil,
edebiyat, kültür bakımından yükseklere taşımaya çalışmıştır. Bunun için halkın değerlerini,
kültür unsurlarını, yaşayışını, sosyal hayatta kullandığı kelime, deyim, atasözü ve sair
unsurları şiirine almıştır.
“Uşaġlıġda ağacdan at minerdik,
Kizlenpaç6 oynardıġ dalda sinerdik,
Türkü danışardıġ Türkü dinerdik7,
İndi muġellidik Ras’a Alman’a,
Aġil istir söz éşide söz ġana.” (Tayyar 1384/2005: 80)
Şair, şiirlerini Türkçe kelimelerle yazmaya çok özen göstermiştir. Türkçe konuşmanın ve
yazmanın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. “Démerem” redifli şiirinde ana dili Türkçeyi
severek, sayarak kullandığını, Türkçe karşılığı olan bir sözcüğün yerine Farsça veya başka
dillerden kelime kullanmadığını vurgulamıştır.
“Evvelinden âdetimdir, sözde yalan démerem,
Men Türküce8 danışaram, dile “zeban” démerem.
Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb,
Atam mene çörek9 vérib çörege “nan” démerem.
Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram,
Farsî de {oş şirin dildir, {oşa yaman10 démerem.
Dede Kâtib Türk oğluyam, ço{ dadlıdır dilimiz,
Balığa “mahi” démerem, son’a “payân” démerem.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Halk edebiyatı nazım türlerinin en küçüğü olan bayatı/mani türünde de şair iddialı
olmuştur. Pek çok bayatı yazmıştır. Bayatıların cinasları ve kafiyeleri benzer olsa da anlam ve
kuruluş bakımından farklılık göstermektedir. “Oda” ve “yanmak” kelimeleri ile çok
bayatı/mani vardır. Ancak Kâtip’in aşağıdaki bayatısı görüldüğü gibi benzersiz, özgün bir
bayatıdır.
“Ezizim oda yanar,
Pervane od’a yanar,
Mezlumları yandıran,
Ço{ çekmez o da yanar.” (Tayyar 1382/2003: 260)
Dede Kâtip, şiirlerinde fazla tekrara düşmemiştir. Benzer kafiyeleri de az kullanmıştır.
Kelime hazinesinin zenginliği ve ilmî seviyesinin yüksekliği şiirlerinde görülmektedir.
Bilhassa divanîlerinde geniş ve derin İslâmî bilgisi kendisini hissettirmektedir.
“Könül, nefsi öldürmemiş réyazet11de yalandır,
6 Kizlenpaç: Saklanbaç.
7 Türkçe konuşurduk, Türkçe söylerdik.
8 Türküce: Türkîce, Türkçe.
9 Çörek: Ekmek.
10 Yaman: Kötü.
6
Halkından ayrılıp seçkinler tayfasına dâhil olma gayretinde olmamıştır. Devamlı halkını dil,
edebiyat, kültür bakımından yükseklere taşımaya çalışmıştır. Bunun için halkın değerlerini,
kültür unsurlarını, yaşayışını, sosyal hayatta kullandığı kelime, deyim, atasözü ve sair
unsurları şiirine almıştır.
“Uşaġlıġda ağacdan at minerdik,
Kizlenpaç6 oynardıġ dalda sinerdik,
Türkü danışardıġ Türkü dinerdik7,
İndi muġellidik Ras’a Alman’a,
Aġil istir söz éşide söz ġana.” (Tayyar 1384/2005: 80)
Şair, şiirlerini Türkçe kelimelerle yazmaya çok özen göstermiştir. Türkçe konuşmanın ve
yazmanın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. “Démerem” redifli şiirinde ana dili Türkçeyi
severek, sayarak kullandığını, Türkçe karşılığı olan bir sözcüğün yerine Farsça veya başka
dillerden kelime kullanmadığını vurgulamıştır.
“Evvelinden âdetimdir, sözde yalan démerem,
Men Türküce8 danışaram, dile “zeban” démerem.
Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb,
Atam mene çörek9 vérib çörege “nan” démerem.
Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram,
Farsî de {oş şirin dildir, {oşa yaman10 démerem.
Dede Kâtib Türk oğluyam, ço{ dadlıdır dilimiz,
Balığa “mahi” démerem, son’a “payân” démerem.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Halk edebiyatı nazım türlerinin en küçüğü olan bayatı/mani türünde de şair iddialı
olmuştur. Pek çok bayatı yazmıştır. Bayatıların cinasları ve kafiyeleri benzer olsa da anlam ve
kuruluş bakımından farklılık göstermektedir. “Oda” ve “yanmak” kelimeleri ile çok
bayatı/mani vardır. Ancak Kâtip’in aşağıdaki bayatısı görüldüğü gibi benzersiz, özgün bir
bayatıdır.
“Ezizim oda yanar,
Pervane od’a yanar,
Mezlumları yandıran,
Ço{ çekmez o da yanar.” (Tayyar 1382/2003: 260)
Dede Kâtip, şiirlerinde fazla tekrara düşmemiştir. Benzer kafiyeleri de az kullanmıştır.
Kelime hazinesinin zenginliği ve ilmî seviyesinin yüksekliği şiirlerinde görülmektedir.
Bilhassa divanîlerinde geniş ve derin İslâmî bilgisi kendisini hissettirmektedir.
“Könül, nefsi öldürmemiş réyazet11de yalandır,
6 Kizlenpaç: Saklanbaç.
7 Türkçe konuşurduk, Türkçe söylerdik.
8 Türküce: Türkîce, Türkçe.
9 Çörek: Ekmek.
10 Yaman: Kötü.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 147
bayatı/mani vardır. Ancak Kâtip’in aşağıdaki bayatısı görüldüğü gibi benzersiz, özgün
bir bayatıdır.
Dede Kâtip, şiirlerinde fazla tekrara düşmemiştir. Benzer kafiyeleri de az kullanmıştır.
Kelime hazinesinin zenginliği ve ilmî seviyesinin yüksekliği şiirlerinde görülmektedir.
Bilhassa divanîlerinde geniş ve derin İslâmî bilgisi kendisini hissettirmektedir.
4. Şiirlerinde İşlediği Konular
Dede Kâtip, şiirleri yüzyıllardır karanlıkta tutulan, dilleri, edebiyatları yasaklanan,
kendi kanını taşıyan, kendi dilini konuşan, kendi duygu ve düşüncelerini paylaşan halkı-
na, dilini, edebiyatını öğretmek, gideceği yolu göstermek için kendini sorumlu hisseden
bir Türk edibi gibi yazmıştır. O seçkinler, hanlar, hakanlar için zevk, eğlence unsuru olan
Farsça, Arapça gazeller, kasideler değil, doğru yolu göremeyen, hakkı, hukuku elinden
alınan, soyu, asaleti, kültürü unutturulmaya çalışılan halkı için, halk edebiyatı nazım türleriyle
yazmıştır.
Onun şiirlerinin konusunu genellikle dinî, ahlâkî, tarihî, millî meseleler oluşturmaktadır.
Şairin çok az şiiri gündelik konuları, dünyevî aşkı, tabiat ve sosyal hayatı içermektedir.
Dinî şiirlerinde, Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetleri ve hadisleri yorumlamış, bazı din
bilginlerinin vecizelerine yer vermiştir. Millî şiirleri de büyük yekun tutmaktadır. Şair,
Türk milletine mensubiyetini, Türk milletinin özellik ve meziyetlerini çok öne çıkarmış-
tır. Kendini halkının temsilcisi, sözcüsü kabul eden şair, şiirlerinde kendi meselelerinden
çok halkının derdini, kederini mevzu etmiş, halk içindeki ayıpları, kusurları açıkça irdelemiştir.
Üstat, sosyal dertleri ortaya dökmekten, toplumun yaralarını açıp göstermekten
de çekinmemiştir. O, şiirlerinde özellikle Allah (c.c.), Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim,
11) Reyazet: Riyazet, nefsi terbiye etmek.
6
Halkından ayrılıp seçkinler tayfasına dâhil olma gayretinde olmamıştır. Devamlı halkını dil,
edebiyat, kültür bakımından yükseklere taşımaya çalışmıştır. Bunun için halkın değerlerini,
kültür unsurlarını, yaşayışını, sosyal hayatta kullandığı kelime, deyim, atasözü ve sair
unsurları şiirine almıştır.
“Uşaġlıġda ağacdan at minerdik,
Kizlenpaç6 oynardıġ dalda sinerdik,
Türkü danışardıġ Türkü dinerdik7,
İndi muġellidik Ras’a Alman’a,
Aġil istir söz éşide söz ġana.” (Tayyar 1384/2005: 80)
Şair, şiirlerini Türkçe kelimelerle yazmaya çok özen göstermiştir. Türkçe konuşmanın ve
yazmanın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. “Démerem” redifli şiirinde ana dili Türkçeyi
severek, sayarak kullandığını, Türkçe karşılığı olan bir sözcüğün yerine Farsça veya başka
dillerden kelime kullanmadığını vurgulamıştır.
“Evvelinden âdetimdir, sözde yalan démerem,
Men Türküce8 danışaram, dile “zeban” démerem.
Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb,
Atam mene çörek9 vérib çörege “nan” démerem.
Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram,
Farsî de {oş şirin dildir, {oşa yaman10 démerem.
Dede Kâtib Türk oğluyam, ço{ dadlıdır dilimiz,
Balığa “mahi” démerem, son’a “payân” démerem.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Halk edebiyatı nazım türlerinin en küçüğü olan bayatı/mani türünde de şair iddialı
olmuştur. Pek çok bayatı yazmıştır. Bayatıların cinasları ve kafiyeleri benzer olsa da anlam ve
kuruluş bakımından farklılık göstermektedir. “Oda” ve “yanmak” kelimeleri ile çok
bayatı/mani vardır. Ancak Kâtip’in aşağıdaki bayatısı görüldüğü gibi benzersiz, özgün bir
bayatıdır.
“Ezizim oda yanar,
Pervane od’a yanar,
Mezlumları yandıran,
Ço{ çekmez o da yanar.” (Tayyar 1382/2003: 260)
Dede Kâtip, şiirlerinde fazla tekrara düşmemiştir. Benzer kafiyeleri de az kullanmıştır.
Kelime hazinesinin zenginliği ve ilmî seviyesinin yüksekliği şiirlerinde görülmektedir.
Bilhassa divanîlerinde geniş ve derin İslâmî bilgisi kendisini hissettirmektedir.
“Könül, nefsi öldürmemiş réyazet11de yalandır,
6 Kizlenpaç: Saklanbaç.
7 Türkçe konuşurduk, Türkçe söylerdik.
8 Türküce: Türkîce, Türkçe.
9 Çörek: Ekmek.
10 Yaman: Kötü.
6
Halkından ayrılıp seçkinler tayfasına dâhil olma gayretinde olmamıştır. Devamlı halkını dil,
edebiyat, kültür bakımından yükseklere taşımaya çalışmıştır. Bunun için halkın değerlerini,
kültür unsurlarını, yaşayışını, sosyal hayatta kullandığı kelime, deyim, atasözü ve sair
unsurları şiirine almıştır.
“Uşaġlıġda ağacdan at minerdik,
Kizlenpaç6 oynardıġ dalda sinerdik,
Türkü danışardıġ Türkü dinerdik7,
İndi muġellidik Ras’a Alman’a,
Aġil istir söz éşide söz ġana.” (Tayyar 1384/2005: 80)
Şair, şiirlerini Türkçe kelimelerle yazmaya çok özen göstermiştir. Türkçe konuşmanın ve
yazmanın ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. “Démerem” redifli şiirinde ana dili Türkçeyi
severek, sayarak kullandığını, Türkçe karşılığı olan bir sözcüğün yerine Farsça veya başka
dillerden kelime kullanmadığını vurgulamıştır.
“Evvelinden âdetimdir, sözde yalan démerem,
Men Türküce8 danışaram, dile “zeban” démerem.
Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb,
Atam mene çörek9 vérib çörege “nan” démerem.
Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram,
Farsî de {oş şirin dildir, {oşa yaman10 démerem.
Dede Kâtib Türk oğluyam, ço{ dadlıdır dilimiz,
Balığa “mahi” démerem, son’a “payân” démerem.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Halk edebiyatı nazım türlerinin en küçüğü olan bayatı/mani türünde de şair iddialı
olmuştur. Pek çok bayatı yazmıştır. Bayatıların cinasları ve kafiyeleri benzer olsa da anlam ve
kuruluş bakımından farklılık göstermektedir. “Oda” ve “yanmak” kelimeleri ile çok
bayatı/mani vardır. Ancak Kâtip’in aşağıdaki bayatısı görüldüğü gibi benzersiz, özgün bir
bayatıdır.
“Ezizim oda yanar,
Pervane od’a yanar,
Mezlumları yandıran,
Ço{ çekmez o da yanar.” (Tayyar 1382/2003: 260)
Dede Kâtip, şiirlerinde fazla tekrara düşmemiştir. Benzer kafiyeleri de az kullanmıştır.
Kelime hazinesinin zenginliği ve ilmî seviyesinin yüksekliği şiirlerinde görülmektedir.
Bilhassa divanîlerinde geniş ve derin İslâmî bilgisi kendisini hissettirmektedir.
“Könül, nefsi öldürmemiş réyazet11de yalandır,
6 Kizlenpaç: Saklanbaç.
7 Türkçe konuşurduk, Türkçe söylerdik.
8 Türküce: Türkîce, Türkçe.
9 Çörek: Ekmek.
10 Yaman: Kötü.
7
Haram maldan éhsan olmaz se{avet de yalandır.
Bir insanın zatında, ger leyaġet olmasa,
Dede, baba sultan ola, necabet de yalandır.
Bir ay oruc, béş va{t namaz, elde tesbéh, seccade,
Géce gündüz zikr édesen, hecce gétsen piyade,
Şéytana yüz daş atasan, ġurban kessen Mina’da,
Ger könülde rehm olmasa, ibadet de yalandır.” (Tayyar 1382/2003: 233)
4. Şiirlerinde İşlediği Konular
Dede Kâtip, şiirleri yüzyıllardır karanlıkta tutulan, dilleri, edebiyatları yasaklanan, kendi
kanını taşıyan, kendi dilini konuşan, kendi duygu ve düşüncelerini paylaşan halkına, dilini,
edebiyatını öğretmek, gideceği yolu göstermek için kendini sorumlu hisseden bir Türk edibi
gibi yazmıştır. O seçkinler, hanlar, hakanlar için zevk, eğlence unsuru olan Farsça, Arapça
gazeller, kasideler değil, doğru yolu göremeyen, hakkı, hukuku elinden alınan, soyu, asaleti,
kültürü unutturulmaya çalışılan halkı için, halk edebiyatı nazım türleriyle yazmıştır.
Onun şiirlerinin konusunu genellikle dinî, ahlâkî, tarihî, millî meseleler oluşturmaktadır.
Şairin çok az şiiri gündelik konuları, dünyevî aşkı, tabiat ve sosyal hayatı içermektedir. Dinî
şiirlerinde, Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetleri ve hadisleri yorumlamış, bazı din bilginlerinin
vecizelerine yer vermiştir. Millî şiirleri de büyük yekun tutmaktadır. Şair, Türk milletine
mensubiyetini, Türk milletinin özellik ve meziyetlerini çok öne çıkarmıştır. Kendini halkının
temsilcisi, sözcüsü kabul eden şair, şiirlerinde kendi meselelerinden çok halkının derdini,
kederini mevzu etmiş, halk içindeki ayıpları, kusurları açıkça irdelemiştir. Üstat, sosyal
dertleri ortaya dökmekten, toplumun yaralarını açıp göstermekten de çekinmemiştir. O,
şiirlerinde özellikle Allah (c.c.), Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim, Türkçe, Türklük, Türk
Dünyası, Türk-İslâm Ülküsü, ana, ata muhabbeti konularına çok yer vermiştir.
4.1. Allah ve İslâmî Değerler
Mehmet Emin Yurdakul, İran Türklerinden filozof Şeyh Cemaleddin’e “dinde kaç gaye
vardır?” diye sorduğunda “Dinde üç gaye vardır: Fikirleri aydınlatmak, huyları düzeltmek,
yüreklere fazilet ve adaleti yerleştirmek.” şeklinde cevap vermiştir (Tansel 1969: 18). Dede
Kâtip’in din anlayışı da Şeyh Cemaleddin gibidir. Müslümanların aydınlanması, huy ve
ahlâklarını düzeltmeleri, hakka, hukuka saygılı, adil ve birlik içinde olmaları en büyük
arzusudur. Bunu sağlamak için aslî değerler olan “Allah, Peygamber ve Kur’an”ın iyi
bilinmesi gerektiğine inanmaktadır. “Urmu Gölü Manzumesi”nde “Elif Allah, mim
Muhammed, ġaf ßur’an” diyerek her şeyden önce bu değerlerin hakkıyla bilinmesi
gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
“Urmu Gölü sözümüzü yétirek12,
Kéçenlerden13 doğru ibret götürek,
11 Reyazet: Riyazet, nefsi terbiye etmek.
12 Yétirek: Tamamlayalım.
148 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Türkçe, Türklük, Türk Dünyası, Türk-İslâm Ülküsü, ana, ata muhabbeti konularına çok
yer vermiştir.
4.1. Allah ve İslâmî Değerler
Mehmet Emin Yurdakul, İran Türklerinden filozof Şeyh Cemaleddin’e “dinde kaç
gaye vardır?” diye sorduğunda “Dinde üç gaye vardır: Fikirleri aydınlatmak, huyları
düzeltmek, yüreklere fazilet ve adaleti yerleştirmek.” şeklinde cevap vermiştir (Tansel
1969: 18). Dede Kâtip’in din anlayışı da Şeyh Cemaleddin gibidir. Müslümanların aydınlanması,
huy ve ahlâklarını düzeltmeleri, hakka, hukuka saygılı, adil ve birlik içinde
olmaları en büyük arzusudur. Bunu sağlamak için aslî değerler olan “Allah, Peygamber
ve Kur’an”ın iyi bilinmesi gerektiğine inanmaktadır. “Urmu Gölü Manzumesi”nde “Elif
Allah, mim Muhammed, ġaf ßur’an” diyerek her şeyden önce bu değerlerin hakkıyla
bilinmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
4.1.1. Allah (c. c.)
Yüzden fazla şiirinde Allah lafz-ı celilini kullanan Dede Kâtip nice şiirini de “Allah”,
“Ya Kerim”, “Yaradan’ım”, “Bir Allah Adı”, “Yardım Eyle Yaradan’ım”, “Penahım
Menim”, “Ya Reb Meded” ve benzeri adlarla tamamen Allah’a hasretmiştir. Elde
mevcut kayıtlı sohbetleri dinlendiğinde veya şiirleri okunduğunda onun Allah’ın adını
ve sıfatlarını gönlüne nakşetmiş çok samimi bir mü’min ve muvahhid olduğu anlaşılmaktadır.
Kendisinin de “Yaradan Allah’a şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst
bir Müslüman’ım…”(Tayyar 1387/2008: 21) diye ifade ettiği gibi o, Allah’ı bilen bir
Müslüman’dır. “Günümüz Aydın” kitabının ön sözüne besmele ile başlayarak, hatta besmeleden
önce ön söz kelimesini bile kullanmadan “Her bir işe gücü yeten ve hiçbir şeye
benzemeyen, rahmi gazabından çok olan Allah’ın adı ile.” (Tayyar 1387/2008: 11) diye
yazan Dede Kâtip, hem nesir yazılarında hem de şiirlerinde Allah’ı çok anmıştır.
12) Yétirek: Tamamlayalım.
13) Kéçenlerden: Geçmişlerimizden, tarihimizden.
14) Vatan sevgisi imandandır.
15) Varlı: Varlıklı, zengin.
8
Üç herf ile metalibi bitirek,
Elif Allah, mim Muhammed, ġaf ßur’an,
Hübbü’l veten minel iman14, bil, inan.” (Tayyar 1384/2005: 80)
4.1.1. Allah (c. c.)
Yüzden fazla şiirinde Allah lafz-ı celilini kullanan Dede Kâtip nice şiirini de “Allah”, “Ya
Kerim”, “Yaradan’ım”, “Bir Allah Adı”, “Yardım Eyle Yaradan’ım”, “Penahım Menim”, “Ya
Reb Meded” ve benzeri adlarla tamamen Allah’a hasretmiştir. Elde mevcut kayıtlı sohbetleri
dinlendiğinde veya şiirleri okunduğunda onun Allah’ın adını ve sıfatlarını gönlüne nakşetmiş
çok samimi bir mü’min ve muvahhid olduğu anlaşılmaktadır. Kendisinin de “Yaradan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım…”(Tayyar 1387/2008: 21) diye
ifade ettiği gibi o, Allah’ı bilen bir Müslüman’dır. “Günümüz Aydın” kitabının ön sözüne
besmele ile başlayarak, hatta besmeleden önce ön söz kelimesini bile kullanmadan “Her bir
işe gücü yeten ve hiçbir şeye benzemeyen, rahmi gazabından çok olan Allah’ın adı ile.”
(Tayyar 1387/2008: 11) diye yazan Dede Kâtip, hem nesir yazılarında hem de şiirlerinde Allah’ı
çok anmıştır.
“Kerim Allah, sen lütf éyle kereminden düşgüne,
Sen déyibsen varlı15 gerek yardım étsin düşgüne,
Esil16 varlı sensen Allah, rehm éyle biz düşgüne,
Sâilik17 ġovma ġapından sen o ßur’an éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
“Ezizim bir Allah’ı,
Çağırram bir Allah’ı,
Zalımın ço{ şéyi var
Mazlumun bir Allah’ı.” (Tayyar 1382/2003: 254)
4.1.2. Hz. Muhammed (s.a.v)
Dede Kâtip’in şiirlerinde işlediği konulardan biri de İslâm peygamberi Hz.
Muhammed’dir. Şair “Resûlallah”, “Selâm”, “Bizdedir”, “Éşġine” redifli şiirlerini Hz.
Muhammed’e hasretmekle birlikte onlarca şiirinde de ondan, onun ilkelerinden bahsetmiştir.
Kitaplarının giriş ve ön sözlerinde de onun hizmetlerinden, yüceliğinden, ahlâkından nezih
ifadelerle bahsetmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının girişinde “Bütün kâinatın
zerrelerinin hesabı ve sayısından daha fazla selam ve salâvat âlemlere rahmet için gönderilen
İslâm peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın cemal ve kemaline ve âline ve evladına ve
ashabına ve etbaına ve ahbabına olsun.” (Tayyar 1387/2008: 11) diye başlayan şair “bizdedir”
13 Kéçenlerden: Geçmişlerimizden, tarihimizden.
14 Vatan sevgisi imandandır.
15 Varlı: Varlıklı, zengin.
16 Esil: Asıl.
17 Sâilik: Sâiliz, dilenciyiz.
7
Haram maldan éhsan olmaz se{avet de yalandır.
Bir insanın zatında, ger leyaġet olmasa,
Dede, baba sultan ola, necabet de yalandır.
Bir ay oruc, béş va{t namaz, elde tesbéh, seccade,
Géce gündüz zikr édesen, hecce gétsen piyade,
Şéytana yüz daş atasan, ġurban kessen Mina’da,
Ger könülde rehm olmasa, ibadet de yalandır.” (Tayyar 1382/2003: 233)
4. Şiirlerinde İşlediği Konular
Dede Kâtip, şiirleri yüzyıllardır karanlıkta tutulan, dilleri, edebiyatları yasaklanan, kendi
kanını taşıyan, kendi dilini konuşan, kendi duygu ve düşüncelerini paylaşan halkına, dilini,
edebiyatını öğretmek, gideceği yolu göstermek için kendini sorumlu hisseden bir Türk edibi
gibi yazmıştır. O seçkinler, hanlar, hakanlar için zevk, eğlence unsuru olan Farsça, Arapça
gazeller, kasideler değil, doğru yolu göremeyen, hakkı, hukuku elinden alınan, soyu, asaleti,
kültürü unutturulmaya çalışılan halkı için, halk edebiyatı nazım türleriyle yazmıştır.
Onun şiirlerinin konusunu genellikle dinî, ahlâkî, tarihî, millî meseleler oluşturmaktadır.
Şairin çok az şiiri gündelik konuları, dünyevî aşkı, tabiat ve sosyal hayatı içermektedir. Dinî
şiirlerinde, Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetleri ve hadisleri yorumlamış, bazı din bilginlerinin
vecizelerine yer vermiştir. Millî şiirleri de büyük yekun tutmaktadır. Şair, Türk milletine
mensubiyetini, Türk milletinin özellik ve meziyetlerini çok öne çıkarmıştır. Kendini halkının
temsilcisi, sözcüsü kabul eden şair, şiirlerinde kendi meselelerinden çok halkının derdini,
kederini mevzu etmiş, halk içindeki ayıpları, kusurları açıkça irdelemiştir. Üstat, sosyal
dertleri ortaya dökmekten, toplumun yaralarını açıp göstermekten de çekinmemiştir. O,
şiirlerinde özellikle Allah (c.c.), Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim, Türkçe, Türklük, Türk
Dünyası, Türk-İslâm Ülküsü, ana, ata muhabbeti konularına çok yer vermiştir.
4.1. Allah ve İslâmî Değerler
Mehmet Emin Yurdakul, İran Türklerinden filozof Şeyh Cemaleddin’e “dinde kaç gaye
vardır?” diye sorduğunda “Dinde üç gaye vardır: Fikirleri aydınlatmak, huyları düzeltmek,
yüreklere fazilet ve adaleti yerleştirmek.” şeklinde cevap vermiştir (Tansel 1969: 18). Dede
Kâtip’in din anlayışı da Şeyh Cemaleddin gibidir. Müslümanların aydınlanması, huy ve
ahlâklarını düzeltmeleri, hakka, hukuka saygılı, adil ve birlik içinde olmaları en büyük
arzusudur. Bunu sağlamak için aslî değerler olan “Allah, Peygamber ve Kur’an”ın iyi
bilinmesi gerektiğine inanmaktadır. “Urmu Gölü Manzumesi”nde “Elif Allah, mim
Muhammed, ġaf ßur’an” diyerek her şeyden önce bu değerlerin hakkıyla bilinmesi
gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
“Urmu Gölü sözümüzü yétirek12,
Kéçenlerden13 doğru ibret götürek,
11 Reyazet: Riyazet, nefsi terbiye etmek.
12 Yétirek: Tamamlayalım.
8
Üç herf ile metalibi bitirek,
Elif Allah, mim Muhammed, ġaf ßur’an,
Hübbü’l veten minel iman14, bil, inan.” (Tayyar 1384/2005: 80)
4.1.1. Allah (c. c.)
Yüzden fazla şiirinde Allah lafz-ı celilini kullanan Dede Kâtip nice şiirini de “Allah”, “Ya
Kerim”, “Yaradan’ım”, “Bir Allah Adı”, “Yardım Eyle Yaradan’ım”, “Penahım Menim”, “Ya
Reb Meded” ve benzeri adlarla tamamen Allah’a hasretmiştir. Elde mevcut kayıtlı sohbetleri
dinlendiğinde veya şiirleri okunduğunda onun Allah’ın adını ve sıfatlarını gönlüne nakşetmiş
çok samimi bir mü’min ve muvahhid olduğu anlaşılmaktadır. Kendisinin de “Yaradan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım…”(Tayyar 1387/2008: 21) diye
ifade ettiği gibi o, Allah’ı bilen bir Müslüman’dır. “Günümüz Aydın” kitabının ön sözüne
besmele ile başlayarak, hatta besmeleden önce ön söz kelimesini bile kullanmadan “Her bir
işe gücü yeten ve hiçbir şeye benzemeyen, rahmi gazabından çok olan Allah’ın adı ile.”
(Tayyar 1387/2008: 11) diye yazan Dede Kâtip, hem nesir yazılarında hem de şiirlerinde Allah’ı
çok anmıştır.
“Kerim Allah, sen lütf éyle kereminden düşgüne,
Sen déyibsen varlı15 gerek yardım étsin düşgüne,
Esil16 varlı sensen Allah, rehm éyle biz düşgüne,
Sâilik17 ġovma ġapından sen o ßur’an éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
“Ezizim bir Allah’ı,
Çağırram bir Allah’ı,
Zalımın ço{ şéyi var
Mazlumun bir Allah’ı.” (Tayyar 1382/2003: 254)
4.1.2. Hz. Muhammed (s.a.v)
Dede Kâtip’in şiirlerinde işlediği konulardan biri de İslâm peygamberi Hz.
Muhammed’dir. Şair “Resûlallah”, “Selâm”, “Bizdedir”, “Éşġine” redifli şiirlerini Hz.
Muhammed’e hasretmekle birlikte onlarca şiirinde de ondan, onun ilkelerinden bahsetmiştir.
Kitaplarının giriş ve ön sözlerinde de onun hizmetlerinden, yüceliğinden, ahlâkından nezih
ifadelerle bahsetmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının girişinde “Bütün kâinatın
zerrelerinin hesabı ve sayısından daha fazla selam ve salâvat âlemlere rahmet için gönderilen
İslâm peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın cemal ve kemaline ve âline ve evladına ve
ashabına ve etbaına ve ahbabına olsun.” (Tayyar 1387/2008: 11) diye başlayan şair “bizdedir”
13 Kéçenlerden: Geçmişlerimizden, tarihimizden.
14 Vatan sevgisi imandandır.
15 Varlı: Varlıklı, zengin.
16 Esil: Asıl.
17 Sâilik: Sâiliz, dilenciyiz.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 149
4.1.2. Hz. Muhammed (s.a.v)
Dede Kâtip’in şiirlerinde işlediği konulardan biri de İslâm peygamberi Hz.
Muhammed’dir. Şair “Resûlallah”, “Selâm”, “Bizdedir”, “Éşġine” redifli şiirlerini Hz.
Muhammed’e hasretmekle birlikte onlarca şiirinde de ondan, onun ilkelerinden bahsetmiştir.
Kitaplarının giriş ve ön sözlerinde de onun hizmetlerinden, yüceliğinden, ahlâkından
nezih ifadelerle bahsetmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının girişinde “Bütün
kâinatın zerrelerinin hesabı ve sayısından daha fazla selam ve salâvat âlemlere rahmet
için gönderilen İslâm peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın cemal ve kemaline ve
âline ve evladına ve ashabına ve etbaına ve ahbabına olsun.” (Tayyar 1387/2008: 11) diye
başlayan şair “bizdedir” redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını
sıralayıp şöyle sahiplenmektedir:
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne
makam sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak
onun hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
16) Esil: Asıl.
17) Sâilik: Sâiliz, dilenciyiz.
18) Dur: Kalk.
8
Üç herf ile metalibi bitirek,
Elif Allah, mim Muhammed, ġaf ßur’an,
Hübbü’l veten minel iman14, bil, inan.” (Tayyar 1384/2005: 80)
4.1.1. Allah (c. c.)
Yüzden fazla şiirinde Allah lafz-ı celilini kullanan Dede Kâtip nice şiirini de “Allah”, “Ya
Kerim”, “Yaradan’ım”, “Bir Allah Adı”, “Yardım Eyle Yaradan’ım”, “Penahım Menim”, “Ya
Reb Meded” ve benzeri adlarla tamamen Allah’a hasretmiştir. Elde mevcut kayıtlı sohbetleri
dinlendiğinde veya şiirleri okunduğunda onun Allah’ın adını ve sıfatlarını gönlüne nakşetmiş
çok samimi bir mü’min ve muvahhid olduğu anlaşılmaktadır. Kendisinin de “Yaradan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım…”(Tayyar 1387/2008: 21) diye
ifade ettiği gibi o, Allah’ı bilen bir Müslüman’dır. “Günümüz Aydın” kitabının ön sözüne
besmele ile başlayarak, hatta besmeleden önce ön söz kelimesini bile kullanmadan “Her bir
işe gücü yeten ve hiçbir şeye benzemeyen, rahmi gazabından çok olan Allah’ın adı ile.”
(Tayyar 1387/2008: 11) diye yazan Dede Kâtip, hem nesir yazılarında hem de şiirlerinde Allah’ı
çok anmıştır.
“Kerim Allah, sen lütf éyle kereminden düşgüne,
Sen déyibsen varlı15 gerek yardım étsin düşgüne,
Esil16 varlı sensen Allah, rehm éyle biz düşgüne,
Sâilik17 ġovma ġapından sen o ßur’an éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
“Ezizim bir Allah’ı,
Çağırram bir Allah’ı,
Zalımın ço{ şéyi var
Mazlumun bir Allah’ı.” (Tayyar 1382/2003: 254)
4.1.2. Hz. Muhammed (s.a.v)
Dede Kâtip’in şiirlerinde işlediği konulardan biri de İslâm peygamberi Hz.
Muhammed’dir. Şair “Resûlallah”, “Selâm”, “Bizdedir”, “Éşġine” redifli şiirlerini Hz.
Muhammed’e hasretmekle birlikte onlarca şiirinde de ondan, onun ilkelerinden bahsetmiştir.
Kitaplarının giriş ve ön sözlerinde de onun hizmetlerinden, yüceliğinden, ahlâkından nezih
ifadelerle bahsetmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının girişinde “Bütün kâinatın
zerrelerinin hesabı ve sayısından daha fazla selam ve salâvat âlemlere rahmet için gönderilen
İslâm peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın cemal ve kemaline ve âline ve evladına ve
ashabına ve etbaına ve ahbabına olsun.” (Tayyar 1387/2008: 11) diye başlayan şair “bizdedir”
13 Kéçenlerden: Geçmişlerimizden, tarihimizden.
14 Vatan sevgisi imandandır.
15 Varlı: Varlıklı, zengin.
16 Esil: Asıl.
17 Sâilik: Sâiliz, dilenciyiz.
9
redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını sıralayıp şöyle
sahiplenmektedir:
“Deli könül dur18 şükr éyle lutf-i Yézdân bizdedir,
Sıddıġ îmân bir haġiġat asıl erkân bizdedir.
Kân-ı edeb hem şefâat rehmetenlilâlemîn,
Yüz yirmi dörd min içinde şems-i cihân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne makam
sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Géce gündüz adın dilimde ezber,
Âleme hidâyet ya Resûlallah.
Yüz yirmi dörd min enbiya içinde,
Sahib-i sadâret ya Resûlallah.” (Tayyar 1382/2003: 32)
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak onun
hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
“ßadir Allah kéç günahım19 ism-i ßufran éşġine,
Rûz-i ezel ġelem yazan rehm-i Rehman éşġine.
Âlemlere rehmet içün gönderildi Mustafa,
Sallu ala mim Muhammed dine sultan éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
Başka bir şiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan ve Hz. Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
“Yaradan’ın ġudretine ço{ şükür,
Adam yaranmışıġ düz insan bizik.
Muvahhidik20 Lâliâhe illâllâh,
Mehemmed ümmeti Müselman bizik.”21
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine,
buyruklarına çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın
özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“Ba{ ihsâne adâlete emr édib Sübhân’ımız,
O{unur hükm-i insanlıġ sâbitdir ßur’ân’ımız.
Béş ġârre22 yéddi iġlimde var şevket-i şânımız,
Dörd kitâbın mütemmimi23 hökm-i ßur’ân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
18 Dur: Kalk.
19 Kéç günahım: Günahımı affet.
20 Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21 Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı, Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22 Ġarre: Kıta, kara.
9
redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını sıralayıp şöyle
sahiplenmektedir:
“Deli könül dur18 şükr éyle lutf-i Yézdân bizdedir,
Sıddıġ îmân bir haġiġat asıl erkân bizdedir.
Kân-ı edeb hem şefâat rehmetenlilâlemîn,
Yüz yirmi dörd min içinde şems-i cihân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne makam
sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Géce gündüz adın dilimde ezber,
Âleme hidâyet ya Resûlallah.
Yüz yirmi dörd min enbiya içinde,
Sahib-i sadâret ya Resûlallah.” (Tayyar 1382/2003: 32)
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak onun
hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
“ßadir Allah kéç günahım19 ism-i ßufran éşġine,
Rûz-i ezel ġelem yazan rehm-i Rehman éşġine.
Âlemlere rehmet içün gönderildi Mustafa,
Sallu ala mim Muhammed dine sultan éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
Başka bir şiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan ve Hz. Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
“Yaradan’ın ġudretine ço{ şükür,
Adam yaranmışıġ düz insan bizik.
Muvahhidik20 Lâliâhe illâllâh,
Mehemmed ümmeti Müselman bizik.”21
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine,
buyruklarına çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın
özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“Ba{ ihsâne adâlete emr édib Sübhân’ımız,
O{unur hükm-i insanlıġ sâbitdir ßur’ân’ımız.
Béş ġârre22 yéddi iġlimde var şevket-i şânımız,
Dörd kitâbın mütemmimi23 hökm-i ßur’ân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
18 Dur: Kalk.
19 Kéç günahım: Günahımı affet.
20 Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21 Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı, Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22 Ġarre: Kıta, kara.
150 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Başka birşiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan veHz.Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine, buyruklarına
çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın özelliklerini
şöyle sıralamıştır:
Şair, Müslümanlar adına kendi gönlüne hitap ederek, Kur’an’ın anlamının edep oldu-
ğunu, edepten, ahlâktan nasibini alamayanların imandan nasip alamayacaklarını, imanın
esasının da edep olduğunu bildirmektedir.
19) Kéç günahım: Günahımı affet.
20) Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21) Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı,
Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22) Ġarre: Kıta, kara.
23) Mütemmimi: Tamamlayanı.
9
redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını sıralayıp şöyle
sahiplenmektedir:
“Deli könül dur18 şükr éyle lutf-i Yézdân bizdedir,
Sıddıġ îmân bir haġiġat asıl erkân bizdedir.
Kân-ı edeb hem şefâat rehmetenlilâlemîn,
Yüz yirmi dörd min içinde şems-i cihân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne makam
sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Géce gündüz adın dilimde ezber,
Âleme hidâyet ya Resûlallah.
Yüz yirmi dörd min enbiya içinde,
Sahib-i sadâret ya Resûlallah.” (Tayyar 1382/2003: 32)
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak onun
hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
“ßadir Allah kéç günahım19 ism-i ßufran éşġine,
Rûz-i ezel ġelem yazan rehm-i Rehman éşġine.
Âlemlere rehmet içün gönderildi Mustafa,
Sallu ala mim Muhammed dine sultan éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
Başka bir şiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan ve Hz. Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
“Yaradan’ın ġudretine ço{ şükür,
Adam yaranmışıġ düz insan bizik.
Muvahhidik20 Lâliâhe illâllâh,
Mehemmed ümmeti Müselman bizik.”21
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine,
buyruklarına çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın
özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“Ba{ ihsâne adâlete emr édib Sübhân’ımız,
O{unur hükm-i insanlıġ sâbitdir ßur’ân’ımız.
Béş ġârre22 yéddi iġlimde var şevket-i şânımız,
Dörd kitâbın mütemmimi23 hökm-i ßur’ân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
18 Dur: Kalk.
19 Kéç günahım: Günahımı affet.
20 Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21 Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı, Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22 Ġarre: Kıta, kara.
9
redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını sıralayıp şöyle
sahiplenmektedir:
“Deli könül dur18 şükr éyle lutf-i Yézdân bizdedir,
Sıddıġ îmân bir haġiġat asıl erkân bizdedir.
Kân-ı edeb hem şefâat rehmetenlilâlemîn,
Yüz yirmi dörd min içinde şems-i cihân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne makam
sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Géce gündüz adın dilimde ezber,
Âleme hidâyet ya Resûlallah.
Yüz yirmi dörd min enbiya içinde,
Sahib-i sadâret ya Resûlallah.” (Tayyar 1382/2003: 32)
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak onun
hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
“ßadir Allah kéç günahım19 ism-i ßufran éşġine,
Rûz-i ezel ġelem yazan rehm-i Rehman éşġine.
Âlemlere rehmet içün gönderildi Mustafa,
Sallu ala mim Muhammed dine sultan éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
Başka bir şiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan ve Hz. Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
“Yaradan’ın ġudretine ço{ şükür,
Adam yaranmışıġ düz insan bizik.
Muvahhidik20 Lâliâhe illâllâh,
Mehemmed ümmeti Müselman bizik.”21
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine,
buyruklarına çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın
özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“Ba{ ihsâne adâlete emr édib Sübhân’ımız,
O{unur hükm-i insanlıġ sâbitdir ßur’ân’ımız.
Béş ġârre22 yéddi iġlimde var şevket-i şânımız,
Dörd kitâbın mütemmimi23 hökm-i ßur’ân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
18 Dur: Kalk.
19 Kéç günahım: Günahımı affet.
20 Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21 Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı, Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22 Ġarre: Kıta, kara.
9
redifli şiirinde “şems-i cihan” dediği Hz. Peygamberin vasıflarını sıralayıp şöyle
sahiplenmektedir:
“Deli könül dur18 şükr éyle lutf-i Yézdân bizdedir,
Sıddıġ îmân bir haġiġat asıl erkân bizdedir.
Kân-ı edeb hem şefâat rehmetenlilâlemîn,
Yüz yirmi dörd min içinde şems-i cihân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
Hz. Muhammed’e hasrettiği “Resûlallah” adlı şiirinde onun adını yâdından çıkarmadığını,
âlemlere hidayet için gönderildiğini ve yüz yirmi dört bin nebi içerisinde yegâne makam
sahibi olduğunu bildirmektedir:
“Géce gündüz adın dilimde ezber,
Âleme hidâyet ya Resûlallah.
Yüz yirmi dörd min enbiya içinde,
Sahib-i sadâret ya Resûlallah.” (Tayyar 1382/2003: 32)
“Éşġine” redifli şiirinde ise onun âlemlere rahmet için gönderildiğini vurgulayarak onun
hatırı için günahlarının bağışlanmasını Cenab-ı Allah’tan dilemektedir:
“ßadir Allah kéç günahım19 ism-i ßufran éşġine,
Rûz-i ezel ġelem yazan rehm-i Rehman éşġine.
Âlemlere rehmet içün gönderildi Mustafa,
Sallu ala mim Muhammed dine sultan éşġine.” (Tayyar 1382/2003: 36)
Başka bir şiirinde de kendilerinin dürüst, Allahın birliğine inanan ve Hz. Muhammed’in
ümmeti olduklarını bildirmektedir.
“Yaradan’ın ġudretine ço{ şükür,
Adam yaranmışıġ düz insan bizik.
Muvahhidik20 Lâliâhe illâllâh,
Mehemmed ümmeti Müselman bizik.”21
4.1.3. Kur’an-ı Kerim
Müfessir şair Dede Kâtip, şiirlerinde Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine, hükümlerine,
buyruklarına çok yer vermiştir. İslâm dinini hurafelerden, efsane ve menkıbelerden uzak,
Kur’an ayetlerine dayanarak, hadislerin ışığında yorumlamıştır. Onlarca şiirini Allah’ın
emirleri, peygamberin hadisleri ile bezemiştir. “Bizdedir” redifli şiirinde Kur’an’ın
özelliklerini şöyle sıralamıştır:
“Ba{ ihsâne adâlete emr édib Sübhân’ımız,
O{unur hükm-i insanlıġ sâbitdir ßur’ân’ımız.
Béş ġârre22 yéddi iġlimde var şevket-i şânımız,
Dörd kitâbın mütemmimi23 hökm-i ßur’ân bizdedir.” (Tayyar 1387/2008: 35)
18 Dur: Kalk.
19 Kéç günahım: Günahımı affet.
20 Muvahhidik: Tevhid eden, Allah’ın birliğine inanan.
21 Muti’ ü’l-Ġur’an: Kur’an’a itaat eden; Hacı Abdurrahman Tayyar , Günümüz Aydın, Yaz Neşriyyatı, Urmiye 1387/2008, s. 211 vd.
22 Ġarre: Kıta, kara.
10
Şair, Müslümanlar adına kendi gönlüne hitap ederek, Kur’an’ın anlamının edep olduğunu,
edepten, ahlâktan nasibini alamayanların imandan nasip alamayacaklarını, imanın esasının da
edep olduğunu bildirmektedir.
“Deli könül heġiġeti istesen,
ßur’an’ın me’nası edebdir edeb.
Edebsizler pay alanmaz imandan,
İmanın binası edebdir edeb.” (Tayyar 1382/2003: 196)
4.1.4. Şiî - Sünnî Meselesi
Büyük güçlerin İslâm âlemini, aynı zamanda Türk-İslâm âlemini parçalamak, onun
birliğini bozmak için tarih içerisinde oluşturduğu ve yüzyıllardan beridir tefrika unsuru olarak
kullandığı Şiî-Sünnî meselesinin gerçek yüzünü ve arka plânını çok iyi bilen Dede Kâtip,
Türk dünyası ve İslâm âlemi için çok büyük kayıplara sebep olmuş bu meseleyi de şiirlerinde
işlemiştir.
Sünnî bir İslâm âlimi, bir “dede” şair olarak şiirlerinde Şiî-Sünnî ayrımının ciddiyetini,
vahametini ve hâl çâresini ortaya koymuştur. “İslâm oğlu” adlı şiirini tamamen bu konuya
hasreden şair, ilk dörtlükte, Müslümanlara hitap ederek, gafletten uyanmalarını, birlik ve
arkadaş olmalarını, Kur’an’ın Müslümanları kardeş saydığını, bu sebepten kardeş olunması
gerektiğini, ihtilafların kenara atılmasını, bölücülüğün Müslümanları yıprattığını, Sünnîlerin
de Şiîlerin de Müslüman olduğunu, gerçek dindaş olmaları gerektiğini vurgulamaktadır:
“İslâm oğlu dur ġefletden gel bâhem24 yoldaş olaġ,
ßur’an bizi ġardaş édib gel biz de ġardaş olaġ.
İ{tilâfı at kenara tefriġa yı{dı bizi,
Men Müselman, sen Müselman gel doğru dindaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Aynı şiirin ikinci dörtlüğünde Kur’an alfabesinde “sin” ile “şin” harflerinin arka arkaya
geldiğini aralarında başka harfin olmadığını, bunun gibi Sünnî- Şiî mezhepleri de birbirinin
devamıdır, araya ayrılığı düşmanların soktuğunu, düşmanların oyununu bozmak için Sünnî ve
Şiî Müslümanların el ele vererek düşmana fırsat vermemeleri gerektiğini, bu birliği temin
ettikleri takdirde düşmanın başına ağır bir taş gibi düşebileceklerini ifade etmektedir:
“Sin” ile “şin” yapışıġdır fasılasız dal ba dal25,
Araya herf salıblar İslâm olub ġiyl ü ġal,
Sünnü-Şie vér el ele bulmasın düşmen macal26,
Göyden düşmenin başına düşen ağır daş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Üçüncü bentte, Kur’an’da Allah’ın ipine tutunmak gerektiğinin yazıldığını, bunun için bu
emre uyup Allah’ın ipine sarılmak icap ettiğini; bütün Müslümanların Allah’ının bir,
23 Mütemmimi: Tamamlayanı.
24 Bahem: Beraber, birlikte.
25 “Sin” harfi ile “şın” harfi Kur’an/Arap alfabesinde aralıksız yan yanadır.
26 Macal: Fırsat, imkân.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 151
4.1.4. Şiî - Sünnî Meselesi
Büyük güçlerin İslâm âlemini, aynı zamanda Türk-İslâm âlemini parçalamak, onun
birliğini bozmak için tarih içerisinde oluşturduğu ve yüzyıllardan beridir tefrika unsuru
olarak kullandığı Şiî-Sünnî meselesinin gerçek yüzünü ve arka plânını çok iyi bilen Dede
Kâtip, Türk dünyası ve İslâm âlemi için çok büyük kayıplara sebep olmuş bu meseleyi de
şiirlerinde işlemiştir.
Sünnî bir İslâm âlimi, bir “dede” şair olarak şiirlerinde Şiî-Sünnî ayrımının ciddiyetini,
vahametini ve hâl çâresini ortaya koymuştur. “İslâm oğlu” adlı şiirini tamamen bu
konuya hasreden şair, ilk dörtlükte, Müslümanlara hitap ederek, gafletten uyanmaları-
nı, birlik ve arkadaş olmalarını, Kur’an’ın Müslümanları kardeş saydığını, bu sebepten
kardeş olunması gerektiğini, ihtilafların kenara atılmasını, bölücülüğün Müslümanları
yıprattığını, Sünnîlerin de Şiîlerin de Müslüman olduğunu, gerçek dindaş olmaları gerektiğini
vurgulamaktadır:
Aynı şiirin ikinci dörtlüğünde Kur’an alfabesinde “sin” ile “şin” harflerinin arka arkaya
geldiğini aralarında başka harfin olmadığını, bunun gibi Sünnî- Şiî mezhepleri de birbirinin
devamıdır, araya ayrılığı düşmanların soktuğunu, düşmanların oyununu bozmak
için Sünnî ve Şiî Müslümanların el ele vererek düşmana fırsat vermemeleri gerektiğini,
bu birliği temin ettikleri takdirde düşmanın başına ağır bir taş gibi düşebileceklerini ifade
etmektedir:
Üçüncü bentte, Kur’an’da Allah’ın ipine tutunmak gerektiğinin yazıldığını, bunun
için bu emre uyup Allah’ın ipine sarılmak icap ettiğini; bütün Müslümanların Allah’ının
bir, peygamberinin bir, kıblesinin bir olduğunu bilmek gerektiğini, yani birlik, beraberlik
içerisinde olunmasını vurguladıktan sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali ihtilafını düşmanların
içimize soktuğunu, Allah’ın adına yemin ederek söylemektedir. Son mısrada da bölücü ve
nifak unsurların plânlarını boşa çıkarmak için onların, yani düşmanın ağzını yandıracak
ateş gibi sıcak aş olunması gerektiğini dilemektedir:
24) Bahem: Beraber, birlikte.
25) “Sin” harfi ile “şın” harfi Kur’an/Arap alfabesinde aralıksız yan yanadır.
26) Macal: Fırsat, imkân.
10
Şair, Müslümanlar adına kendi gönlüne hitap ederek, Kur’an’ın anlamının edep olduğunu,
edepten, ahlâktan nasibini alamayanların imandan nasip alamayacaklarını, imanın esasının da
edep olduğunu bildirmektedir.
“Deli könül heġiġeti istesen,
ßur’an’ın me’nası edebdir edeb.
Edebsizler pay alanmaz imandan,
İmanın binası edebdir edeb.” (Tayyar 1382/2003: 196)
4.1.4. Şiî - Sünnî Meselesi
Büyük güçlerin İslâm âlemini, aynı zamanda Türk-İslâm âlemini parçalamak, onun
birliğini bozmak için tarih içerisinde oluşturduğu ve yüzyıllardan beridir tefrika unsuru olarak
kullandığı Şiî-Sünnî meselesinin gerçek yüzünü ve arka plânını çok iyi bilen Dede Kâtip,
Türk dünyası ve İslâm âlemi için çok büyük kayıplara sebep olmuş bu meseleyi de şiirlerinde
işlemiştir.
Sünnî bir İslâm âlimi, bir “dede” şair olarak şiirlerinde Şiî-Sünnî ayrımının ciddiyetini,
vahametini ve hâl çâresini ortaya koymuştur. “İslâm oğlu” adlı şiirini tamamen bu konuya
hasreden şair, ilk dörtlükte, Müslümanlara hitap ederek, gafletten uyanmalarını, birlik ve
arkadaş olmalarını, Kur’an’ın Müslümanları kardeş saydığını, bu sebepten kardeş olunması
gerektiğini, ihtilafların kenara atılmasını, bölücülüğün Müslümanları yıprattığını, Sünnîlerin
de Şiîlerin de Müslüman olduğunu, gerçek dindaş olmaları gerektiğini vurgulamaktadır:
“İslâm oğlu dur ġefletden gel bâhem24 yoldaş olaġ,
ßur’an bizi ġardaş édib gel biz de ġardaş olaġ.
İ{tilâfı at kenara tefriġa yı{dı bizi,
Men Müselman, sen Müselman gel doğru dindaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Aynı şiirin ikinci dörtlüğünde Kur’an alfabesinde “sin” ile “şin” harflerinin arka arkaya
geldiğini aralarında başka harfin olmadığını, bunun gibi Sünnî- Şiî mezhepleri de birbirinin
devamıdır, araya ayrılığı düşmanların soktuğunu, düşmanların oyununu bozmak için Sünnî ve
Şiî Müslümanların el ele vererek düşmana fırsat vermemeleri gerektiğini, bu birliği temin
ettikleri takdirde düşmanın başına ağır bir taş gibi düşebileceklerini ifade etmektedir:
“Sin” ile “şin” yapışıġdır fasılasız dal ba dal25,
Araya herf salıblar İslâm olub ġiyl ü ġal,
Sünnü-Şie vér el ele bulmasın düşmen macal26,
Göyden düşmenin başına düşen ağır daş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Üçüncü bentte, Kur’an’da Allah’ın ipine tutunmak gerektiğinin yazıldığını, bunun için bu
emre uyup Allah’ın ipine sarılmak icap ettiğini; bütün Müslümanların Allah’ının bir,
23 Mütemmimi: Tamamlayanı.
24 Bahem: Beraber, birlikte.
25 “Sin” harfi ile “şın” harfi Kur’an/Arap alfabesinde aralıksız yan yanadır.
26 Macal: Fırsat, imkân.
10
Şair, Müslümanlar adına kendi gönlüne hitap ederek, Kur’an’ın anlamının edep olduğunu,
edepten, ahlâktan nasibini alamayanların imandan nasip alamayacaklarını, imanın esasının da
edep olduğunu bildirmektedir.
“Deli könül heġiġeti istesen,
ßur’an’ın me’nası edebdir edeb.
Edebsizler pay alanmaz imandan,
İmanın binası edebdir edeb.” (Tayyar 1382/2003: 196)
4.1.4. Şiî - Sünnî Meselesi
Büyük güçlerin İslâm âlemini, aynı zamanda Türk-İslâm âlemini parçalamak, onun
birliğini bozmak için tarih içerisinde oluşturduğu ve yüzyıllardan beridir tefrika unsuru olarak
kullandığı Şiî-Sünnî meselesinin gerçek yüzünü ve arka plânını çok iyi bilen Dede Kâtip,
Türk dünyası ve İslâm âlemi için çok büyük kayıplara sebep olmuş bu meseleyi de şiirlerinde
işlemiştir.
Sünnî bir İslâm âlimi, bir “dede” şair olarak şiirlerinde Şiî-Sünnî ayrımının ciddiyetini,
vahametini ve hâl çâresini ortaya koymuştur. “İslâm oğlu” adlı şiirini tamamen bu konuya
hasreden şair, ilk dörtlükte, Müslümanlara hitap ederek, gafletten uyanmalarını, birlik ve
arkadaş olmalarını, Kur’an’ın Müslümanları kardeş saydığını, bu sebepten kardeş olunması
gerektiğini, ihtilafların kenara atılmasını, bölücülüğün Müslümanları yıprattığını, Sünnîlerin
de Şiîlerin de Müslüman olduğunu, gerçek dindaş olmaları gerektiğini vurgulamaktadır:
“İslâm oğlu dur ġefletden gel bâhem24 yoldaş olaġ,
ßur’an bizi ġardaş édib gel biz de ġardaş olaġ.
İ{tilâfı at kenara tefriġa yı{dı bizi,
Men Müselman, sen Müselman gel doğru dindaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Aynı şiirin ikinci dörtlüğünde Kur’an alfabesinde “sin” ile “şin” harflerinin arka arkaya
geldiğini aralarında başka harfin olmadığını, bunun gibi Sünnî- Şiî mezhepleri de birbirinin
devamıdır, araya ayrılığı düşmanların soktuğunu, düşmanların oyununu bozmak için Sünnî ve
Şiî Müslümanların el ele vererek düşmana fırsat vermemeleri gerektiğini, bu birliği temin
ettikleri takdirde düşmanın başına ağır bir taş gibi düşebileceklerini ifade etmektedir:
“Sin” ile “şin” yapışıġdır fasılasız dal ba dal25,
Araya herf salıblar İslâm olub ġiyl ü ġal,
Sünnü-Şie vér el ele bulmasın düşmen macal26,
Göyden düşmenin başına düşen ağır daş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
Üçüncü bentte, Kur’an’da Allah’ın ipine tutunmak gerektiğinin yazıldığını, bunun için bu
emre uyup Allah’ın ipine sarılmak icap ettiğini; bütün Müslümanların Allah’ının bir,
23 Mütemmimi: Tamamlayanı.
24 Bahem: Beraber, birlikte.
25 “Sin” harfi ile “şın” harfi Kur’an/Arap alfabesinde aralıksız yan yanadır.
26 Macal: Fırsat, imkân.
152 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Şiirin devamında Müslümanlar birlik olursa Amerika’nın hiçbir İslâm ülkesini veya
topluluğunu dövemeyeceğini, Avrupalının onları sömüremeyeceğini, İngiltereli Selman
Rüştü’nün onların kutsal değerlerine sövemeyeceğini ve Müslümanların gözlerinin ya-
şarmayacağını söylemektedir:
Son dörtlükte ise çeşitli mezhep mensuplarına hitap ederek, ellerine kazma alıp köklerini
kazımamalarını, birbirlerinden ayrılarak doğru yoldan uzaklaşmamalarını, yerinde
ve zamanında korkmadan doğruları söylemelerini, düşmanlara geçit vermemelerini, birbirlerinin
sırdaşı ve kardeşi olmalarını istemektedir:
“Selâm” adlı şiirinde de İslâm peygamberi Hz. Muhammed ile onun akraba ve dostları
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin yüksek meziyetlerini saygıyla anarak
ve selâm göndererek Şiî-Sünnî ihtilafının yersiz olduğunu vurgulamak istemektedir.
Aynı şiirin son dörtlüğünde ise şair kendisinin Türk olduğunu, halklar arasında aşağılarda
olmadığını daima börk/kalpak gibi başlarda olduğunu, bunun için de gayretli Türk atalarına
selam iletmektedir:
27) Ve’tesimu: Tutunuz.
28) Hebl-ullahı: Habl-ullahı, Allah’ın ipini. Dede Kâtip, Allah’ın Âl-i İmrân suresinin 103. ayetinin ilk
cümlesindeki Va’tasımû bihablillâhi cemîân: Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın” emrine atıfta
bulunmaktadır.
29) Düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi sıcak aş olalım; Tayyar, İncili Sedef, s. 46.
30) Döyenmez: Dövemez.
31) Salla{: Kasap.
32) Söyenmez: Sövemez.
33) Téşe: Kazma.
34) Rişeni: Kökünü.
35) Nâmehrem: Düşman.
11
peygamberinin bir, kıblesinin bir olduğunu bilmek gerektiğini, yani birlik, beraberlik
içerisinde olunmasını vurguladıktan sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali ihtilafını düşmanların içimize
soktuğunu, Allah’ın adına yemin ederek söylemektedir. Son mısrada da bölücü ve nifak
unsurların plânlarını boşa çıkarmak için onların, yani düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi
sıcak aş olunması gerektiğini dilemektedir:
“ßur’an déyib: “ve’tesimû”27 gel tutaġ hebl-ullahı28,
Bir Allah’ı, bir Péyğember, ġiblemiz béyt’ullah’ı,
Ömer-Eli i{tilafın düşmen salıb billahi,
Düşmenin ağzın yandıran od kimi dağ aş olaġ!”29
Şiirin devamında Müslümanlar birlik olursa Amerika’nın hiçbir İslâm ülkesini veya
topluluğunu dövemeyeceğini, Avrupalının onları sömüremeyeceğini, İngiltereli Selman
Rüştü’nün onların kutsal değerlerine sövemeyeceğini ve Müslümanların gözlerinin
yaşarmayacağını söylemektedir:
“Biz bir olsaġ Amrikalı döyenmez30 héç ve{t bizi,
Ovrupalı salla{31 olub soyanmaz héç ve{t bizi,
İngilis’de Selman Rüşdü söyenmez32 héç ve{t bizi,
Birligimiz olsa eger gerekmez göz yaş olaġ!”
Son dörtlükte ise çeşitli mezhep mensuplarına hitap ederek, ellerine kazma alıp köklerini
kazımamalarını, birbirlerinden ayrılarak doğru yoldan uzaklaşmamalarını, yerinde ve
zamanında korkmadan doğruları söylemelerini, düşmanlara geçit vermemelerini, birbirlerinin
sırdaşı ve kardeşi olmalarını istemektedir:
“Sünnü ġardaş elde téşe33 öz rişeni34 ġazma, sen,
Şie ġardaş yana çekme düz oyunu bozma, sen,
Dede Kâtib heġġi söyle ġor{ma, yoldan azma, sen,
Nâmehreme35 yol vérmeyek bir bire sirdaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
“Selâm” adlı şiirinde de İslâm peygamberi Hz. Muhammed ile onun akraba ve dostları Hz.
Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin yüksek meziyetlerini saygıyla anarak ve
selâm göndererek Şiî-Sünnî ihtilafının yersiz olduğunu vurgulamak istemektedir. Aynı şiirin
son dörtlüğünde ise şair kendisinin Türk olduğunu, halklar arasında aşağılarda olmadığını
27 Ve’tesimu: Tutunuz.
28 Hebl-ullahı: Habl-ullahı, Allah’ın ipini. Dede Kâtip, Allah’ın Âl-i İmrân suresinin 103. ayetinin ilk cümlesindeki Va’tasımû bihablillâhi
cemîân: Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın” emrine atıfta bulunmaktadır.
29 Düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi sıcak aş olalım; Tayyar, İncili Sedef, s. 46.
30 Döyenmez: Dövemez.
31 Salla{: Kasap.
32 Söyenmez: Sövemez.
33 Téşe: Kazma.
34 Rişeni: Kökünü.
35 Nâmehrem: Düşman.
11
peygamberinin bir, kıblesinin bir olduğunu bilmek gerektiğini, yani birlik, beraberlik
içerisinde olunmasını vurguladıktan sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali ihtilafını düşmanların içimize
soktuğunu, Allah’ın adına yemin ederek söylemektedir. Son mısrada da bölücü ve nifak
unsurların plânlarını boşa çıkarmak için onların, yani düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi
sıcak aş olunması gerektiğini dilemektedir:
“ßur’an déyib: “ve’tesimû”27 gel tutaġ hebl-ullahı28,
Bir Allah’ı, bir Péyğember, ġiblemiz béyt’ullah’ı,
Ömer-Eli i{tilafın düşmen salıb billahi,
Düşmenin ağzın yandıran od kimi dağ aş olaġ!”29
Şiirin devamında Müslümanlar birlik olursa Amerika’nın hiçbir İslâm ülkesini veya
topluluğunu dövemeyeceğini, Avrupalının onları sömüremeyeceğini, İngiltereli Selman
Rüştü’nün onların kutsal değerlerine sövemeyeceğini ve Müslümanların gözlerinin
yaşarmayacağını söylemektedir:
“Biz bir olsaġ Amrikalı döyenmez30 héç ve{t bizi,
Ovrupalı salla{31 olub soyanmaz héç ve{t bizi,
İngilis’de Selman Rüşdü söyenmez32 héç ve{t bizi,
Birligimiz olsa eger gerekmez göz yaş olaġ!”
Son dörtlükte ise çeşitli mezhep mensuplarına hitap ederek, ellerine kazma alıp köklerini
kazımamalarını, birbirlerinden ayrılarak doğru yoldan uzaklaşmamalarını, yerinde ve
zamanında korkmadan doğruları söylemelerini, düşmanlara geçit vermemelerini, birbirlerinin
sırdaşı ve kardeşi olmalarını istemektedir:
“Sünnü ġardaş elde téşe33 öz rişeni34 ġazma, sen,
Şie ġardaş yana çekme düz oyunu bozma, sen,
Dede Kâtib heġġi söyle ġor{ma, yoldan azma, sen,
Nâmehreme35 yol vérmeyek bir bire sirdaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
“Selâm” adlı şiirinde de İslâm peygamberi Hz. Muhammed ile onun akraba ve dostları Hz.
Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin yüksek meziyetlerini saygıyla anarak ve
selâm göndererek Şiî-Sünnî ihtilafının yersiz olduğunu vurgulamak istemektedir. Aynı şiirin
son dörtlüğünde ise şair kendisinin Türk olduğunu, halklar arasında aşağılarda olmadığını
27 Ve’tesimu: Tutunuz.
28 Hebl-ullahı: Habl-ullahı, Allah’ın ipini. Dede Kâtip, Allah’ın Âl-i İmrân suresinin 103. ayetinin ilk cümlesindeki Va’tasımû bihablillâhi
cemîân: Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın” emrine atıfta bulunmaktadır.
29 Düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi sıcak aş olalım; Tayyar, İncili Sedef, s. 46.
30 Döyenmez: Dövemez.
31 Salla{: Kasap.
32 Söyenmez: Sövemez.
33 Téşe: Kazma.
34 Rişeni: Kökünü.
35 Nâmehrem: Düşman.
11
peygamberinin bir, kıblesinin bir olduğunu bilmek gerektiğini, yani birlik, beraberlik
içerisinde olunmasını vurguladıktan sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali ihtilafını düşmanların içimize
soktuğunu, Allah’ın adına yemin ederek söylemektedir. Son mısrada da bölücü ve nifak
unsurların plânlarını boşa çıkarmak için onların, yani düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi
sıcak aş olunması gerektiğini dilemektedir:
“ßur’an déyib: “ve’tesimû”27 gel tutaġ hebl-ullahı28,
Bir Allah’ı, bir Péyğember, ġiblemiz béyt’ullah’ı,
Ömer-Eli i{tilafın düşmen salıb billahi,
Düşmenin ağzın yandıran od kimi dağ aş olaġ!”29
Şiirin devamında Müslümanlar birlik olursa Amerika’nın hiçbir İslâm ülkesini veya
topluluğunu dövemeyeceğini, Avrupalının onları sömüremeyeceğini, İngiltereli Selman
Rüştü’nün onların kutsal değerlerine sövemeyeceğini ve Müslümanların gözlerinin
yaşarmayacağını söylemektedir:
“Biz bir olsaġ Amrikalı döyenmez30 héç ve{t bizi,
Ovrupalı salla{31 olub soyanmaz héç ve{t bizi,
İngilis’de Selman Rüşdü söyenmez32 héç ve{t bizi,
Birligimiz olsa eger gerekmez göz yaş olaġ!”
Son dörtlükte ise çeşitli mezhep mensuplarına hitap ederek, ellerine kazma alıp köklerini
kazımamalarını, birbirlerinden ayrılarak doğru yoldan uzaklaşmamalarını, yerinde ve
zamanında korkmadan doğruları söylemelerini, düşmanlara geçit vermemelerini, birbirlerinin
sırdaşı ve kardeşi olmalarını istemektedir:
“Sünnü ġardaş elde téşe33 öz rişeni34 ġazma, sen,
Şie ġardaş yana çekme düz oyunu bozma, sen,
Dede Kâtib heġġi söyle ġor{ma, yoldan azma, sen,
Nâmehreme35 yol vérmeyek bir bire sirdaş olaġ!” (Tayyar 1382/2003: 45)
“Selâm” adlı şiirinde de İslâm peygamberi Hz. Muhammed ile onun akraba ve dostları Hz.
Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin yüksek meziyetlerini saygıyla anarak ve
selâm göndererek Şiî-Sünnî ihtilafının yersiz olduğunu vurgulamak istemektedir. Aynı şiirin
son dörtlüğünde ise şair kendisinin Türk olduğunu, halklar arasında aşağılarda olmadığını
27 Ve’tesimu: Tutunuz.
28 Hebl-ullahı: Habl-ullahı, Allah’ın ipini. Dede Kâtip, Allah’ın Âl-i İmrân suresinin 103. ayetinin ilk cümlesindeki Va’tasımû bihablillâhi
cemîân: Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın” emrine atıfta bulunmaktadır.
29 Düşmanın ağzını yandıracak ateş gibi sıcak aş olalım; Tayyar, İncili Sedef, s. 46.
30 Döyenmez: Dövemez.
31 Salla{: Kasap.
32 Söyenmez: Sövemez.
33 Téşe: Kazma.
34 Rişeni: Kökünü.
35 Nâmehrem: Düşman.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 153
Sadece bu birkaç dörtlük bile Dede Kâtip’in, Türk-İslâm âleminin yüzlerce yıllık kanayan
yarası olan Şiî- Sünnî meselesine ne kadar isabetli ne kadar hassas yaklaştığını
göstermektedir.
4.2. Dil ve Milliyet Meselesi
Yeryüzünde onlarca dil ve onlarca halk, millet vardır. Bunlar kâinatın tarihî seyri sü-
resinde meydana gelmiş oluşumlardır. Bunlardan birini veya birkaçını yok etmek veya
yok saymak insanlık için kayıptır. Her oluşum, her olgu özelliklerini ve özgünlüğünü
korumalıdır. Başka bir ifade ile hiç bir değer başka bir değerin hatırı için yok edilmemeli
veya yok sayılmamalıdır. Bazı dönemlerde bazı hâkim güçler kendi değerleri içerisinde
36) ßâr yoldaşı: Mağara arkadaşı.
37) Başmaġ: Ayakkabı.
38) Börk: Kalpak, papak.
12
daima börk/kalpak gibi başlarda olduğunu, bunun için de gayretli Türk atalarına selam
iletmektedir:
“Dâim dilimin ezberi,
Ol Péyğembere selâm!
Enbiyânın tâc-ı seri,
Seyyid-i servere selâm!
Möminlerin zirve başı,
İslâmiyyet temel daşı,
Peyġamberin gâr yoldaşı,36
Sıddîġ Ebû Bekre selâm!
Küffârı târ u mâr éden,
Edâlet ber ġerâr éden,
Ezânı âşikâr éden,
Fârûġ-ı Ömer’e selâm!
Îmân ile ½eyâ kânı,
Dîn üçün étti éhsanı,
Yığıb cem étdi ßur’an’ı,
Osmân-ı dü nûra selâm!
Ço{ séverem men Elî’ni,
Hem Eli’ni hem velîni,
Lâ fetâ illâ Elî’ni
Fâtih-i ¾éyber’e selâm!
Dede Kâtib Türk oğluyam,
Başmaġ37 olmam börk38 oġluyam,
ßor{u bilmez Türk oğluyam,
ßéyretli Türklere selâm!” (Tayyar 1387/2008: 29)
Sadece bu birkaç dörtlük bile Dede Kâtip’in, Türk-İslâm âleminin yüzlerce yıllık kanayan
yarası olan Şiî- Sünnî meselesine ne kadar isabetli ne kadar hassas yaklaştığını
göstermektedir.
4.2. Dil ve Milliyet Meselesi
Yeryüzünde onlarca dil ve onlarca halk, millet vardır. Bunlar kâinatın tarihî seyri
süresinde meydana gelmiş oluşumlardır. Bunlardan birini veya birkaçını yok etmek veya yok
saymak insanlık için kayıptır. Her oluşum, her olgu özelliklerini ve özgünlüğünü korumalıdır.
Başka bir ifade ile hiç bir değer başka bir değerin hatırı için yok edilmemeli veya yok
sayılmamalıdır. Bazı dönemlerde bazı hâkim güçler kendi değerleri içerisinde yer almayan
veya öne çıkardığı değerlerle çatıştığını zannettiği değerleri yok etmek veya yok saymak
gayreti içerisinde olmuşlardır. Kurdukları yönetimi dine dayandırdıklarında millî değerleri,
36 ßâr yoldaşı: Mağara arkadaşı.
37 Başmaġ: Ayakkabı.
38 Börk: Kalpak, papak.
154 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
yer almayan veya öne çıkardığı değerlerle çatıştığını zannettiği değerleri yok etmek veya
yok saymak gayreti içerisinde olmuşlardır. Kurdukları yönetimi dine dayandırdıklarında
millî değerleri, milli esaslara dayandırdıklarında dinî değerleri yok saymaya veya yok
etmeye gayret etmişlerdir. Sonuç, genellikle başarısız olmuştur. Ancak bütün değerler ile
barışık yönetimler genellikle başarılı olmuşlardır.
Bugün İran coğrafyasında Tahran yönetimi 35 milyonluk Türk halkını ve onun dili
Türkçeyi görmezden gelmektedir. Hâlbuki İran Türkleri bu coğrafyanın en kadim yerli
halkı olarak 80 yıl öncesine kadar ülkenin hâkim gücü olmuş; Türk dili de bu coğrafyada
asırlarca devlet dili, resmî dil olmuştur.
Dindar olmak milliyetini veya milliyetleri inkâr etmeyi gerektirmez. Milliyetçi olmak
da dinini, inanç değerlerini yok saymayı icap ettirmez. Bir insan hem dindar, hem milliyetçi
hem de medeniyetçi olabilir. Bu değerlerin birbiriyle çatışan yanı yoktur. Çünkü
bunlar ilâhîdir. Her bir millet, milletini, milliyetini, millî değerlerini, aynı zamanda dinî
değerlerini, koruyup sevmelidir. Müslüman halkların birlikte hareket etmeleri veya birlik
oluşturmaları da milliyetlerini, millî vasıflarını bir kenara koymalarını gerektirmez.
Aksine Müslümanlar millî vasıflarından ve millî hasletlerinden uzaklaştıkları için bugün
mazlum ve zelil durumdadırlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa Birliği’nin, hatta Rusya Federasyonu’nun
oluşturdukları birliktelikler bu esasa göre değil midir? Fransa, Almanya, İspanya veya
İtalya millî kimliğinden, dilinden vazgeçerek AB’ye katılmamışlardır.
Dede Kâtip, dil, din ve milliyet meselelerine doğru bakan ve onları doğru değerlendiren
bir düşünür şairdir. Dil meselesini de milliyet ve din meselesini de şiirlerinde büyük
bir hassasiyetle ele almıştır.
4.2.1. Türk Dili Meselesi
Dede Kâtip eserlerinde şuurlu bir Türkçe bayraktarlığı yapmıştır. O, bir taraftan,
Türkçenin, Türk kimliği ve Türk dünyasının bekası için vazgeçilmez unsur olduğunu
vurgularken bir taraftan da Türkçe yazıp, Türkçe konuşarak Türk dilinin korunmasına ve
gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
39) Türkü dilli: Türkçe konuşan.
13
milli esaslara dayandırdıklarında dinî değerleri yok saymaya veya yok etmeye gayret
etmişlerdir. Sonuç, genellikle başarısız olmuştur. Ancak bütün değerler ile barışık yönetimler
genellikle başarılı olmuşlardır.
Bugün İran coğrafyasında Tahran yönetimi 35 milyonluk Türk halkını ve onun dili
Türkçeyi görmezden gelmektedir. Hâlbuki İran Türkleri bu coğrafyanın en kadim yerli halkı
olarak 80 yıl öncesine kadar ülkenin hâkim gücü olmuş; Türk dili de bu coğrafyada asırlarca
devlet dili, resmî dil olmuştur.
Dindar olmak milliyetini veya milliyetleri inkâr etmeyi gerektirmez. Milliyetçi olmak da
dinini, inanç değerlerini yok saymayı icap ettirmez. Bir insan hem dindar, hem milliyetçi hem
de medeniyetçi olabilir. Bu değerlerin birbiriyle çatışan yanı yoktur. Çünkü bunlar ilâhîdir.
Her bir millet, milletini, milliyetini, millî değerlerini, aynı zamanda dinî değerlerini, koruyup
sevmelidir. Müslüman halkların birlikte hareket etmeleri veya birlik oluşturmaları da
milliyetlerini, millî vasıflarını bir kenara koymalarını gerektirmez. Aksine Müslümanlar millî
vasıflarından ve millî hasletlerinden uzaklaştıkları için bugün mazlum ve zelil durumdadırlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa Birliği’nin, hatta Rusya Federasyonu’nun
oluşturdukları birliktelikler bu esasa göre değil midir? Fransa, Almanya, İspanya veya İtalya
millî kimliğinden, dilinden vazgeçerek AB’ye katılmamışlardır.
Dede Kâtip, dil, din ve milliyet meselelerine doğru bakan ve onları doğru değerlendiren
bir düşünür şairdir. Dil meselesini de milliyet ve din meselesini de şiirlerinde büyük bir
hassasiyetle ele almıştır.
4.2.1. Türk Dili Meselesi
Dede Kâtip eserlerinde şuurlu bir Türkçe bayraktarlığı yapmıştır. O, bir taraftan,
Türkçenin, Türk kimliği ve Türk dünyasının bekası için vazgeçilmez unsur olduğunu
vurgularken bir taraftan da Türkçe yazıp, Türkçe konuşarak Türk dilinin korunmasına ve
gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
“Urmu Gölü” manzumesinde;
“Urmu Gölü soydaşların var olsun,
Türkü dilli39 ġardaşların var olsun,
Yurdu séver yoldaşların var olsun,
Birbiriyle {oş danışaġ {oş gülek,
Birbirin ġedrini sağlıġda bilek.” (Tayyar 1384/2005: 75) diyerek Türkçe konuşan kardeş
halklara iyi dilekte bulunan şair, “démerem” redifli şiirinde de daima Türkçe konuştuğunu,
annesinin çocukken Türkçe konuşturduğunu, annesinin göğsünden Türkçe süt emdiğini,
39 Türkü dilli: Türkçe konuşan.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 155
diyerek Türkçe konuşan kardeş halklara iyi dilekte bulunan şair, “démerem” redifli şiirinde
de daima Türkçe konuştuğunu, annesinin çocukken Türkçe konuşturduğunu, annesinin
göğsünden Türkçe süt emdiğini, çocuklara evde ilk önce Türkçe öğrettiğini ve babasının,
dedesinin Türk olduğunu, Türkçe konuştuğunu bildirmektedir:
Şair, şiirlerinin dışında da her fırsatta Türk dilini koruyup geliştirmenin ve Türkçeyi
yaygınlaştırmanın önemini dile getirmektedir. “İncili Sedef” kitabının ön sözünde “Menim
soyum Türk dilli ve Oğuz neslinden olduğu için şiirlerimi Azerbaycan Türkçesi ile
yazıp okumuşum. Ara sıra İstanbul Türkçesi ile de şiir söylemişim.” (Tayyar 1382/2003:
23). diyen şair “Günümüz Aydın” kitabının ön sözünde de bu sözlerini tekrar etmektedir:
“Benim esas halkım ve tayfam Türk dilli olduğundan dolayı bugüne kadar okuduğum
şiirlerin ve koşmaların tamamı İran Azerbaycan Türkçesindedir. Şiirlerimde zaman zaman
İstanbul Türkçesinden, Arapça ve Farsça kelimeler de geçmektedir. Bunun sebebi de
Allah’ın lütfu ile aldığım tahsille ilgilidir. Ben Arapça ve Farsça tahsil almışım. Arapça,
Farsça, Kürtçe, Azerbaycan ve İstanbul Türkçelerini çok iyi bilmekteyim.”
Üstat, şiirlerinde yeri geldikçe halkının Türkçe konuşması ve Türkçelerine yabancı
kelime katmamaları hususunda ikazda bulunmaktadır:
“Selâm” şiirinde yurdunun yağmurunu, yaylasını, çiçeğini selamladıktan sonra hemen
ikinci dörtlükte İran coğrafyasında Türk dilinin ve edebiyatının teminatı olan âşıkları,
şairleri, onların sazlarını, tellerini selamlamaktadır. Bununla âşıkları, şairleri selâmlayıp
alkışlarken bu geleneği de teşvik etmektedir. Tabiî ki bu tutum ve davranışın anlamını
daha iyi anlamak için seksen yıldan beridir Türkçe eğitim öğretimin yasak, Türkçe basın
yayının sınırlı olduğunu hatırlamak gerekmektedir:
40) Türküce: Türkîce, Türkçe.
41) Emceginden: Memesinden.
42) Türküce: Türkçe, Türk gibi, Türk olarak.
43) Her şeyin adını Türkçe söyleyelim.
14
çocuklara evde ilk önce Türkçe öğrettiğini ve babasının, dedesinin Türk olduğunu, Türkçe
konuştuğunu bildirmektedir:
“Men Türküce40 danışaram, dile “zeban” démerem.”
“Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb”
“Men anamın emceginden41, Türküce42 süd emmişem”
“Evvel évde uşaġlara, Türk dilin öyrederem”
“Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Şair, şiirlerinin dışında da her fırsatta Türk dilini koruyup geliştirmenin ve Türkçeyi
yaygınlaştırmanın önemini dile getirmektedir. “İncili Sedef” kitabının ön sözünde “Menim
soyum Türk dilli ve Oğuz neslinden olduğu için şiirlerimi Azerbaycan Türkçesi ile yazıp
okumuşum. Ara sıra İstanbul Türkçesi ile de şiir söylemişim.” (Tayyar 1382/2003: 23). diyen şair
“Günümüz Aydın” kitabının ön sözünde de bu sözlerini tekrar etmektedir: “Benim esas
halkım ve tayfam Türk dilli olduğundan dolayı bugüne kadar okuduğum şiirlerin ve
koşmaların tamamı İran Azerbaycan Türkçesindedir. Şiirlerimde zaman zaman İstanbul
Türkçesinden, Arapça ve Farsça kelimeler de geçmektedir. Bunun sebebi de Allah’ın lütfu ile
aldığım tahsille ilgilidir. Ben Arapça ve Farsça tahsil almışım. Arapça, Farsça, Kürtçe,
Azerbaycan ve İstanbul Türkçelerini çok iyi bilmekteyim.”
Üstat, şiirlerinde yeri geldikçe halkının Türkçe konuşması ve Türkçelerine yabancı kelime
katmamaları hususunda ikazda bulunmaktadır:
“Gel yoldaş, öz dilimizde danışaġ,
Özge dili dilimize ġatmayaġ,
Türküce söyleyek her neyin43 adını,
Dede baba yolumuzu atmayaġ.” (Tayyar 1382/2003: 182)
“Selâm” şiirinde yurdunun yağmurunu, yaylasını, çiçeğini selamladıktan sonra hemen
ikinci dörtlükte İran coğrafyasında Türk dilinin ve edebiyatının teminatı olan âşıkları, şairleri,
onların sazlarını, tellerini selamlamaktadır. Bununla âşıkları, şairleri selâmlayıp alkışlarken bu
geleneği de teşvik etmektedir. Tabiî ki bu tutum ve davranışın anlamını daha iyi anlamak için
seksen yıldan beridir Türkçe eğitim öğretimin yasak, Türkçe basın yayının sınırlı olduğunu
hatırlamak gerekmektedir:
“Yaşasın yurdumun Türk âşıġları,
Türkî şairleri, Türk âşıġları!
Toylarda, bayramda Türk âşıġları,
Sesine, sazına, téllere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
“Türk oğluyam her va{t merd-i merdana,
40 Türküce: Türkîce, Türkçe.
41 Emceginden: Memesinden.
42 Türküce: Türkçe, Türk gibi, Türk olarak.
43 Her şeyin adını Türkçe söyleyelim.
14
çocuklara evde ilk önce Türkçe öğrettiğini ve babasının, dedesinin Türk olduğunu, Türkçe
konuştuğunu bildirmektedir:
“Men Türküce40 danışaram, dile “zeban” démerem.”
“Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb”
“Men anamın emceginden41, Türküce42 süd emmişem”
“Evvel évde uşaġlara, Türk dilin öyrederem”
“Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Şair, şiirlerinin dışında da her fırsatta Türk dilini koruyup geliştirmenin ve Türkçeyi
yaygınlaştırmanın önemini dile getirmektedir. “İncili Sedef” kitabının ön sözünde “Menim
soyum Türk dilli ve Oğuz neslinden olduğu için şiirlerimi Azerbaycan Türkçesi ile yazıp
okumuşum. Ara sıra İstanbul Türkçesi ile de şiir söylemişim.” (Tayyar 1382/2003: 23). diyen şair
“Günümüz Aydın” kitabının ön sözünde de bu sözlerini tekrar etmektedir: “Benim esas
halkım ve tayfam Türk dilli olduğundan dolayı bugüne kadar okuduğum şiirlerin ve
koşmaların tamamı İran Azerbaycan Türkçesindedir. Şiirlerimde zaman zaman İstanbul
Türkçesinden, Arapça ve Farsça kelimeler de geçmektedir. Bunun sebebi de Allah’ın lütfu ile
aldığım tahsille ilgilidir. Ben Arapça ve Farsça tahsil almışım. Arapça, Farsça, Kürtçe,
Azerbaycan ve İstanbul Türkçelerini çok iyi bilmekteyim.”
Üstat, şiirlerinde yeri geldikçe halkının Türkçe konuşması ve Türkçelerine yabancı kelime
katmamaları hususunda ikazda bulunmaktadır:
“Gel yoldaş, öz dilimizde danışaġ,
Özge dili dilimize ġatmayaġ,
Türküce söyleyek her neyin43 adını,
Dede baba yolumuzu atmayaġ.” (Tayyar 1382/2003: 182)
“Selâm” şiirinde yurdunun yağmurunu, yaylasını, çiçeğini selamladıktan sonra hemen
ikinci dörtlükte İran coğrafyasında Türk dilinin ve edebiyatının teminatı olan âşıkları, şairleri,
onların sazlarını, tellerini selamlamaktadır. Bununla âşıkları, şairleri selâmlayıp alkışlarken bu
geleneği de teşvik etmektedir. Tabiî ki bu tutum ve davranışın anlamını daha iyi anlamak için
seksen yıldan beridir Türkçe eğitim öğretimin yasak, Türkçe basın yayının sınırlı olduğunu
hatırlamak gerekmektedir:
“Yaşasın yurdumun Türk âşıġları,
Türkî şairleri, Türk âşıġları!
Toylarda, bayramda Türk âşıġları,
Sesine, sazına, téllere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
“Türk oğluyam her va{t merd-i merdana,
40 Türküce: Türkîce, Türkçe.
41 Emceginden: Memesinden.
42 Türküce: Türkçe, Türk gibi, Türk olarak.
43 Her şeyin adını Türkçe söyleyelim.
156 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Şair, millî varlıklarının esas dayanağının Türk halkı ve Türkçe olduğunu, halkını ve
dilini geleceklerinin teminatı olarak gördüğünü yazmaktadır:
4.2.2. Türklük Meselesi
Dede Kâtip, pek çok din adamının anlamadığı, pek çok aydının bilerek veya bilmeyerek
yanlış yorumladığı, pek çok hâkim gücün istismar ettiği milliyet meselesini, Urmiye
şehri gibi çeşitli milliyetlere, dinlere ve mezheplere mensup insanların yaşadığı bir yerleşim
yerinde de yaşadığı hâlde güçlü İslâmî ilmi, tarihî bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile
çok doğru ve mantıklı şekilde yorumlamakta, milliyet meselesinin ehemmiyetini konuş-
ma metinlerinde, şiirlerinde ve yazılarında devamlı vurgulamaktadır. O, hem Müslüman
hem milliyetçi, hem vatansever, hem de medeniyetçi olunabileceğini tekrarlamaktadır.
Mensup olduğu milleti sevip, yüceltmenin, yani milliyetçi olmanın İslâmî değerlerden
uzaklaşmayı gerektirmediğini, Müslüman olmanın da milliyetini, mensup olduğu milleti
inkâr etmeyi zorunlu kılmadığını defalarca vurgulamıştır.
Şair “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde soyunu tanıtarak Altay Dağları’ndan aşıp
gelen yirmi dört boyu bulunan koç yiğitleri meydanlarda nâm salan Türk soyundan oldu-
ğunu söyler:
Aynı şiirin son hanesinde de Firdevsî’nin Şehnamesi’nde “Efrasyab” olarak geçen
Alp Er Tonga ile Büyük Türk Hakanı Alpaslan, Oğuz Han, Dede Korkut, Bayındır Han
gibi Türk ulularının torunları olduklarını belirtir:
14
çocuklara evde ilk önce Türkçe öğrettiğini ve babasının, dedesinin Türk olduğunu, Türkçe
konuştuğunu bildirmektedir:
“Men Türküce40 danışaram, dile “zeban” démerem.”
“Anam meni uşaġlıġdan, Türk dili danışdırıb”
“Men anamın emceginden41, Türküce42 süd emmişem”
“Evvel évde uşaġlara, Türk dilin öyrederem”
“Ata babam Türk’dür menim, Türküce danışaram.” (Tayyar 1382/2003: 254)
Şair, şiirlerinin dışında da her fırsatta Türk dilini koruyup geliştirmenin ve Türkçeyi
yaygınlaştırmanın önemini dile getirmektedir. “İncili Sedef” kitabının ön sözünde “Menim
soyum Türk dilli ve Oğuz neslinden olduğu için şiirlerimi Azerbaycan Türkçesi ile yazıp
okumuşum. Ara sıra İstanbul Türkçesi ile de şiir söylemişim.” (Tayyar 1382/2003: 23). diyen şair
“Günümüz Aydın” kitabının ön sözünde de bu sözlerini tekrar etmektedir: “Benim esas
halkım ve tayfam Türk dilli olduğundan dolayı bugüne kadar okuduğum şiirlerin ve
koşmaların tamamı İran Azerbaycan Türkçesindedir. Şiirlerimde zaman zaman İstanbul
Türkçesinden, Arapça ve Farsça kelimeler de geçmektedir. Bunun sebebi de Allah’ın lütfu ile
aldığım tahsille ilgilidir. Ben Arapça ve Farsça tahsil almışım. Arapça, Farsça, Kürtçe,
Azerbaycan ve İstanbul Türkçelerini çok iyi bilmekteyim.”
Üstat, şiirlerinde yeri geldikçe halkının Türkçe konuşması ve Türkçelerine yabancı kelime
katmamaları hususunda ikazda bulunmaktadır:
“Gel yoldaş, öz dilimizde danışaġ,
Özge dili dilimize ġatmayaġ,
Türküce söyleyek her neyin43 adını,
Dede baba yolumuzu atmayaġ.” (Tayyar 1382/2003: 182)
“Selâm” şiirinde yurdunun yağmurunu, yaylasını, çiçeğini selamladıktan sonra hemen
ikinci dörtlükte İran coğrafyasında Türk dilinin ve edebiyatının teminatı olan âşıkları, şairleri,
onların sazlarını, tellerini selamlamaktadır. Bununla âşıkları, şairleri selâmlayıp alkışlarken bu
geleneği de teşvik etmektedir. Tabiî ki bu tutum ve davranışın anlamını daha iyi anlamak için
seksen yıldan beridir Türkçe eğitim öğretimin yasak, Türkçe basın yayının sınırlı olduğunu
hatırlamak gerekmektedir:
“Yaşasın yurdumun Türk âşıġları,
Türkî şairleri, Türk âşıġları!
Toylarda, bayramda Türk âşıġları,
Sesine, sazına, téllere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
“Türk oğluyam her va{t merd-i merdana,
40 Türküce: Türkîce, Türkçe.
41 Emceginden: Memesinden.
42 Türküce: Türkçe, Türk gibi, Türk olarak.
43 Her şeyin adını Türkçe söyleyelim.
15
O Türkî danışan dillere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
Şair, millî varlıklarının esas dayanağının Türk halkı ve Türkçe olduğunu, halkını ve dilini
geleceklerinin teminatı olarak gördüğünü yazmaktadır:
“Urmu Gölü güvenirem élime,
Azerbaycan Türkçesine dilime,
Bir de cavanlığım gelse elime,
¾oş danışıb {oş gülerem oynaram,
ßazan kimi ġaynaġ vurub ġaynaram.” (Tayyar 1384/2005: 46)
4.2.2. Türklük Meselesi
Dede Kâtip, pek çok din adamının anlamadığı, pek çok aydının bilerek veya bilmeyerek
yanlış yorumladığı, pek çok hâkim gücün istismar ettiği milliyet meselesini, Urmiye şehri gibi
çeşitli milliyetlere, dinlere ve mezheplere mensup insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde de
yaşadığı hâlde güçlü İslâmî ilmi, tarihî bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile çok doğru ve mantıklı
şekilde yorumlamakta, milliyet meselesinin ehemmiyetini konuşma metinlerinde, şiirlerinde
ve yazılarında devamlı vurgulamaktadır. O, hem Müslüman hem milliyetçi, hem vatansever,
hem de medeniyetçi olunabileceğini tekrarlamaktadır. Mensup olduğu milleti sevip,
yüceltmenin, yani milliyetçi olmanın İslâmî değerlerden uzaklaşmayı gerektirmediğini,
Müslüman olmanın da milliyetini, mensup olduğu milleti inkâr etmeyi zorunlu kılmadığını
defalarca vurgulamıştır.
Şair “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde soyunu tanıtarak Altay Dağları’ndan aşıp gelen
yirmi dört boyu bulunan koç yiğitleri meydanlarda nâm salan Türk soyundan olduğunu
söyler:
“Könül diler tanıtdırsın soyunu,
Biz Türk torunuyuz ġoç oğlanlıyız.
Bir kökten ayrılmış yirmi dört budak,
Altay Dağları’nın çevreyanlıyız.”
Aynı şiirin son hanesinde de Firdevsî’nin Şehnamesi’nde “Efrasyab” olarak geçen Alp Er
Tonga ile Büyük Türk Hakanı Alpaslan, Oğuz Han, Dede Korkut, Bayındır Han gibi Türk
ulularının torunları olduklarını belirtir:
Ertonġa44 örnektir, Alparslan ¾anlar,
Oğuz, Dede ßorġud, Bayandur ¾anlar,
Dede Kâtib söz anlatar, söz anlar,
İnsanlıġ bilene biz insanlıyız.
45
“Oğluyam” redifli muhammesinde “Milletimi te’rif étsem ölünce usanmaram” ölünceye
kadar milletimi övsem yine usanmam diyen şair, aynı şiirin ikinci bendinde yine milletini,
soyunu övünçle açıklamaktadır:
44 Ertonġa: Alp Er Tonga.
45 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
15
O Türkî danışan dillere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
Şair, millî varlıklarının esas dayanağının Türk halkı ve Türkçe olduğunu, halkını ve dilini
geleceklerinin teminatı olarak gördüğünü yazmaktadır:
“Urmu Gölü güvenirem élime,
Azerbaycan Türkçesine dilime,
Bir de cavanlığım gelse elime,
¾oş danışıb {oş gülerem oynaram,
ßazan kimi ġaynaġ vurub ġaynaram.” (Tayyar 1384/2005: 46)
4.2.2. Türklük Meselesi
Dede Kâtip, pek çok din adamının anlamadığı, pek çok aydının bilerek veya bilmeyerek
yanlış yorumladığı, pek çok hâkim gücün istismar ettiği milliyet meselesini, Urmiye şehri gibi
çeşitli milliyetlere, dinlere ve mezheplere mensup insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde de
yaşadığı hâlde güçlü İslâmî ilmi, tarihî bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile çok doğru ve mantıklı
şekilde yorumlamakta, milliyet meselesinin ehemmiyetini konuşma metinlerinde, şiirlerinde
ve yazılarında devamlı vurgulamaktadır. O, hem Müslüman hem milliyetçi, hem vatansever,
hem de medeniyetçi olunabileceğini tekrarlamaktadır. Mensup olduğu milleti sevip,
yüceltmenin, yani milliyetçi olmanın İslâmî değerlerden uzaklaşmayı gerektirmediğini,
Müslüman olmanın da milliyetini, mensup olduğu milleti inkâr etmeyi zorunlu kılmadığını
defalarca vurgulamıştır.
Şair “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde soyunu tanıtarak Altay Dağları’ndan aşıp gelen
yirmi dört boyu bulunan koç yiğitleri meydanlarda nâm salan Türk soyundan olduğunu
söyler:
“Könül diler tanıtdırsın soyunu,
Biz Türk torunuyuz ġoç oğlanlıyız.
Bir kökten ayrılmış yirmi dört budak,
Altay Dağları’nın çevreyanlıyız.”
Aynı şiirin son hanesinde de Firdevsî’nin Şehnamesi’nde “Efrasyab” olarak geçen Alp Er
Tonga ile Büyük Türk Hakanı Alpaslan, Oğuz Han, Dede Korkut, Bayındır Han gibi Türk
ulularının torunları olduklarını belirtir:
Ertonġa44 örnektir, Alparslan ¾anlar,
Oğuz, Dede ßorġud, Bayandur ¾anlar,
Dede Kâtib söz anlatar, söz anlar,
İnsanlıġ bilene biz insanlıyız.45
“Oğluyam” redifli muhammesinde “Milletimi te’rif étsem ölünce usanmaram” ölünceye
kadar milletimi övsem yine usanmam diyen şair, aynı şiirin ikinci bendinde yine milletini,
soyunu övünçle açıklamaktadır:
44 Ertonġa: Alp Er Tonga.
45 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
15
O Türkî danışan dillere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
Şair, millî varlıklarının esas dayanağının Türk halkı ve Türkçe olduğunu, halkını ve dilini
geleceklerinin teminatı olarak gördüğünü yazmaktadır:
“Urmu Gölü güvenirem élime,
Azerbaycan Türkçesine dilime,
Bir de cavanlığım gelse elime,
¾oş danışıb {oş gülerem oynaram,
ßazan kimi ġaynaġ vurub ġaynaram.” (Tayyar 1384/2005: 46)
4.2.2. Türklük Meselesi
Dede Kâtip, pek çok din adamının anlamadığı, pek çok aydının bilerek veya bilmeyerek
yanlış yorumladığı, pek çok hâkim gücün istismar ettiği milliyet meselesini, Urmiye şehri gibi
çeşitli milliyetlere, dinlere ve mezheplere mensup insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde de
yaşadığı hâlde güçlü İslâmî ilmi, tarihî bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile çok doğru ve mantıklı
şekilde yorumlamakta, milliyet meselesinin ehemmiyetini konuşma metinlerinde, şiirlerinde
ve yazılarında devamlı vurgulamaktadır. O, hem Müslüman hem milliyetçi, hem vatansever,
hem de medeniyetçi olunabileceğini tekrarlamaktadır. Mensup olduğu milleti sevip,
yüceltmenin, yani milliyetçi olmanın İslâmî değerlerden uzaklaşmayı gerektirmediğini,
Müslüman olmanın da milliyetini, mensup olduğu milleti inkâr etmeyi zorunlu kılmadığını
defalarca vurgulamıştır.
Şair “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde soyunu tanıtarak Altay Dağları’ndan aşıp gelen
yirmi dört boyu bulunan koç yiğitleri meydanlarda nâm salan Türk soyundan olduğunu
söyler:
“Könül diler tanıtdırsın soyunu,
Biz Türk torunuyuz ġoç oğlanlıyız.
Bir kökten ayrılmış yirmi dört budak,
Altay Dağları’nın çevreyanlıyız.”
Aynı şiirin son hanesinde de Firdevsî’nin Şehnamesi’nde “Efrasyab” olarak geçen Alp Er
Tonga ile Büyük Türk Hakanı Alpaslan, Oğuz Han, Dede Korkut, Bayındır Han gibi Türk
ulularının torunları olduklarını belirtir:
Ertonġa44 örnektir, Alparslan ¾anlar,
Oğuz, Dede ßorġud, Bayandur ¾anlar,
Dede Kâtib söz anlatar, söz anlar,
İnsanlıġ bilene biz insanlıyız.
45
“Oğluyam” redifli muhammesinde “Milletimi te’rif étsem ölünce usanmaram” ölünceye
kadar milletimi övsem yine usanmam diyen şair, aynı şiirin ikinci bendinde yine milletini,
soyunu övünçle açıklamaktadır:
44 Ertonġa: Alp Er Tonga.
45 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 157
“Oğluyam” redifli muhammesinde “Milletimi te’rif étsem ölünce usanmaram” ölünceye
kadar milletimi övsem yine usanmam diyen şair, aynı şiirin ikinci bendinde yine
milletini, soyunu övünçle açıklamaktadır:
Yine şair, “Urmu Gölü” manzumesinde Türk oğlu Türk olduklarını, daima yurtlarını
koruduklarını, hiçbir zaman aşağılarda, ayaklar altında kalmadıklarını her zaman başlarda,
önlerde olduklarını, Tarih boyunca yüceldiklerini anlattıktan sonra bugünkü durumda
da düşmanlar koca veya düşkün olduğumuzu sanmasın tekrar ayağa kalkmanın zamanı
vardır, demek istemektedir.
“İncili Sedef” adlı eserinin girişinde de “Men özüm dünya milletlerini, hangi ülkede
olurlarsa olsunlar, hangi dille konuşurlarsa konuşsunlar hepsine saygım vardır. Ancak
men özüm Türk olduğum için Türk milletini başka milletlerden kat kat fazla severim.”
(Tayyar 1382/2003: 18). diyerek millî hassasiyetini göstermektedir.
4.2.3. Türk Dünyası Meselesi
Dede Kâtip, Türkleri Azerbaycan, İran veya Anadolu Türklerinden ibaret görmemektedir.
O, Türk halklarını ve yurtlarını bir bütün olarak görmekte ve Türk dünyası olarak
değerlendirmektedir. Bu görüşünü, İran Türklerinin temsilcisi bir genç gibi kabul ettiği
“Urmu Gölü”ne hitaben yazdığı şiirinde görmek mümkündür:
44) Ertonġa: Alp Er Tonga.
45) 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
46) Sânlı: Ünlü.
47) Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
48) ßoruġçusu: Koruyanı, bekçisi.
49) Başmaġ: Üstü örtülü, taban tarafı ve pençesinin yarısı açın ayakkabı.
50) Börkük: Kalpağız, papağız.
15
O Türkî danışan dillere selâm!” (Tayyar 1382/2003: 247)
Şair, millî varlıklarının esas dayanağının Türk halkı ve Türkçe olduğunu, halkını ve dilini
geleceklerinin teminatı olarak gördüğünü yazmaktadır:
“Urmu Gölü güvenirem élime,
Azerbaycan Türkçesine dilime,
Bir de cavanlığım gelse elime,
¾oş danışıb {oş gülerem oynaram,
ßazan kimi ġaynaġ vurub ġaynaram.” (Tayyar 1384/2005: 46)
4.2.2. Türklük Meselesi
Dede Kâtip, pek çok din adamının anlamadığı, pek çok aydının bilerek veya bilmeyerek
yanlış yorumladığı, pek çok hâkim gücün istismar ettiği milliyet meselesini, Urmiye şehri gibi
çeşitli milliyetlere, dinlere ve mezheplere mensup insanların yaşadığı bir yerleşim yerinde de
yaşadığı hâlde güçlü İslâmî ilmi, tarihî bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile çok doğru ve mantıklı
şekilde yorumlamakta, milliyet meselesinin ehemmiyetini konuşma metinlerinde, şiirlerinde
ve yazılarında devamlı vurgulamaktadır. O, hem Müslüman hem milliyetçi, hem vatansever,
hem de medeniyetçi olunabileceğini tekrarlamaktadır. Mensup olduğu milleti sevip,
yüceltmenin, yani milliyetçi olmanın İslâmî değerlerden uzaklaşmayı gerektirmediğini,
Müslüman olmanın da milliyetini, mensup olduğu milleti inkâr etmeyi zorunlu kılmadığını
defalarca vurgulamıştır.
Şair “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde soyunu tanıtarak Altay Dağları’ndan aşıp gelen
yirmi dört boyu bulunan koç yiğitleri meydanlarda nâm salan Türk soyundan olduğunu
söyler:
“Könül diler tanıtdırsın soyunu,
Biz Türk torunuyuz ġoç oğlanlıyız.
Bir kökten ayrılmış yirmi dört budak,
Altay Dağları’nın çevreyanlıyız.”
Aynı şiirin son hanesinde de Firdevsî’nin Şehnamesi’nde “Efrasyab” olarak geçen Alp Er
Tonga ile Büyük Türk Hakanı Alpaslan, Oğuz Han, Dede Korkut, Bayındır Han gibi Türk
ulularının torunları olduklarını belirtir:
Ertonġa44 örnektir, Alparslan ¾anlar,
Oğuz, Dede ßorġud, Bayandur ¾anlar,
Dede Kâtib söz anlatar, söz anlar,
İnsanlıġ bilene biz insanlıyız.
45
“Oğluyam” redifli muhammesinde “Milletimi te’rif étsem ölünce usanmaram” ölünceye
kadar milletimi övsem yine usanmam diyen şair, aynı şiirin ikinci bendinde yine milletini,
soyunu övünçle açıklamaktadır:
44 Ertonġa: Alp Er Tonga.
45 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
16
“Esas soyum Türk’dür menim men Oğuz neslindenem,
Şekke şübhe yo{umuzdur yüzde yüz neslindenem,
İfti{arlı Azerbaycan doğru düz neslindenem,
Söz üstadı Dede ßorġud éyni öz neslindenem,
Sânlı46 şânlı tari{imiz doğru bâstân47 oğluyam.” (Tayyar 1382/2003: 235)
Yine şair, “Urmu Gölü” manzumesinde Türk oğlu Türk olduklarını, daima yurtlarını
koruduklarını, hiçbir zaman aşağılarda, ayaklar altında kalmadıklarını her zaman başlarda,
önlerde olduklarını, Tarih boyunca yüceldiklerini anlattıktan sonra bugünkü durumda da
düşmanlar koca veya düşkün olduğumuzu sanmasın tekrar ayağa kalkmanın zamanı vardır,
demek istemektedir.
“Urmu Gölü Türk oğluyuġ Türkük biz,
Yurdumuzun ġoruġçusu48 Türkük biz,
Başmaġ49 olmamışıġ her va{t börkük50 biz,
Tari{ boyu ucalmışıġ ucayıġ,
Düşmenler sanmasın düşgün ġocayıġ.” (Tayyar 1384/2005: 68)
“İncili Sedef” adlı eserinin girişinde de “Men özüm dünya milletlerini, hangi ülkede
olurlarsa olsunlar, hangi dille konuşurlarsa konuşsunlar hepsine saygım vardır. Ancak men
özüm Türk olduğum için Türk milletini başka milletlerden kat kat fazla severim.” (Tayyar
1382/2003: 18). diyerek millî hassasiyetini göstermektedir.
4.2.3. Türk Dünyası Meselesi
Dede Kâtip, Türkleri Azerbaycan, İran veya Anadolu Türklerinden ibaret görmemektedir.
O, Türk halklarını ve yurtlarını bir bütün olarak görmekte ve Türk dünyası olarak
değerlendirmektedir. Bu görüşünü, İran Türklerinin temsilcisi bir genç gibi kabul ettiği
“Urmu Gölü”ne hitaben yazdığı şiirinde görmek mümkündür:
“Urmu Gölü ço{ adlımdır51 ulusun,
Bütün Türk dünyası senin ulusun,
Türlü türlü ġaynaġlarla dolusun,
El uzadaġ ġaynaġlara yol bulaġ,
Tanrı vérmiş faydalardan bol bulaġ.” (Tayyar 1382/2003: 78)
Aynı manzumenin birkaç yerinde Türk illerinden bahsedip onlara dikkat çekerek “Urmu
Gölü Türk milletin necibdir.” (Tayyar 1382/2003: 71); “Urmu Gölü soydaşların var olsun / Türkü dilli
ġardaşların var olsun.” (Tayyar 1382/2003: 75); “Urmu Gölü, men bağlıyam éllere52 / Azerbaycan’a
hem Türkü dillere53” diye iyi dileklerini sıralamaktadır.
46 Sânlı: Ünlü.
47 Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
48 ßoruġçusu: Koruyanı, bekçisi.
49 Başmaġ: Üstü örtülü, taban tarafı ve pençesinin yarısı açın ayakkabı.
50 Börkük: Kalpağız, papağız.
51 Adlımdır: Ünlüdür, meşhurdur.
52 Halkıma, halkımıza.
53 Hem Azerbaycan’a hem de Türkçe konuşan Türk halklarına.
16
“Esas soyum Türk’dür menim men Oğuz neslindenem,
Şekke şübhe yo{umuzdur yüzde yüz neslindenem,
İfti{arlı Azerbaycan doğru düz neslindenem,
Söz üstadı Dede ßorġud éyni öz neslindenem,
Sânlı46 şânlı tari{imiz doğru bâstân47 oğluyam.” (Tayyar 1382/2003: 235)
Yine şair, “Urmu Gölü” manzumesinde Türk oğlu Türk olduklarını, daima yurtlarını
koruduklarını, hiçbir zaman aşağılarda, ayaklar altında kalmadıklarını her zaman başlarda,
önlerde olduklarını, Tarih boyunca yüceldiklerini anlattıktan sonra bugünkü durumda da
düşmanlar koca veya düşkün olduğumuzu sanmasın tekrar ayağa kalkmanın zamanı vardır,
demek istemektedir.
“Urmu Gölü Türk oğluyuġ Türkük biz,
Yurdumuzun ġoruġçusu48 Türkük biz,
Başmaġ49 olmamışıġ her va{t börkük50 biz,
Tari{ boyu ucalmışıġ ucayıġ,
Düşmenler sanmasın düşgün ġocayıġ.” (Tayyar 1384/2005: 68)
“İncili Sedef” adlı eserinin girişinde de “Men özüm dünya milletlerini, hangi ülkede
olurlarsa olsunlar, hangi dille konuşurlarsa konuşsunlar hepsine saygım vardır. Ancak men
özüm Türk olduğum için Türk milletini başka milletlerden kat kat fazla severim.” (Tayyar
1382/2003: 18). diyerek millî hassasiyetini göstermektedir.
4.2.3. Türk Dünyası Meselesi
Dede Kâtip, Türkleri Azerbaycan, İran veya Anadolu Türklerinden ibaret görmemektedir.
O, Türk halklarını ve yurtlarını bir bütün olarak görmekte ve Türk dünyası olarak
değerlendirmektedir. Bu görüşünü, İran Türklerinin temsilcisi bir genç gibi kabul ettiği
“Urmu Gölü”ne hitaben yazdığı şiirinde görmek mümkündür:
“Urmu Gölü ço{ adlımdır51 ulusun,
Bütün Türk dünyası senin ulusun,
Türlü türlü ġaynaġlarla dolusun,
El uzadaġ ġaynaġlara yol bulaġ,
Tanrı vérmiş faydalardan bol bulaġ.” (Tayyar 1382/2003: 78)
Aynı manzumenin birkaç yerinde Türk illerinden bahsedip onlara dikkat çekerek “Urmu
Gölü Türk milletin necibdir.” (Tayyar 1382/2003: 71); “Urmu Gölü soydaşların var olsun / Türkü dilli
ġardaşların var olsun.” (Tayyar 1382/2003: 75); “Urmu Gölü, men bağlıyam éllere52 / Azerbaycan’a
hem Türkü dillere53” diye iyi dileklerini sıralamaktadır.
46 Sânlı: Ünlü.
47 Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
48 ßoruġçusu: Koruyanı, bekçisi.
49 Başmaġ: Üstü örtülü, taban tarafı ve pençesinin yarısı açın ayakkabı.
50 Börkük: Kalpağız, papağız.
51 Adlımdır: Ünlüdür, meşhurdur.
52 Halkıma, halkımıza.
53 Hem Azerbaycan’a hem de Türkçe konuşan Türk halklarına.
158 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Aynı manzumenin birkaç yerinde Türk illerinden bahsedip onlara dikkat çekerek
“Urmu Gölü Türk milletin necibdir.” (Tayyar 1382/2003: 71); “Urmu Gölü soydaşların
var olsun / Türkü dilli ġardaşların var olsun.” (Tayyar 1382/2003: 75); “Urmu Gölü, men
bağlıyam éllere52 / Azerbaycan’a hem Türkü dillere53” diye iyi dileklerini sıralamaktadır.
Üstat, “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde ise Türk dünyasını oluşturan Türk devlet
ve topluluklarını tanıtıp, Türk dünyası coğrafyasını göstermektedir:
Türk millî destanlarında geçen millî motiflerden en önemli biri elbette ki “Bozkurt”
motifidir. Bütün Türk dünyasının itibar ettiği “Bozkurt Motifi” de Dede Kâtip’in şiirlerinde
özgün yerini almıştır. Bozkurtu sembol kabul eden üstat, bu inancını bir şiirinde,
Oğuz Ata soyundan, Dede Korkut neslinden gelen bir Türk olduğunu bildirerek göstermektedir:
Bozkurt, Türklerde millî sembol olmakla birlikte uğurlu bir varlık olarak da kabul
edilmektedir. Dağlarda, yaylalarda kurt olması, kurt sesinin, kurt ulumasının duyulması
büyük bir mutluluk ve bereket sayılmaktadır. Ayrıca kurdun uluması sıkıntıların gidip,
aydınlık günlerin geleceği, başlanılan işlerin başarıyla sonuçlanacağı, yapılan cihadın
51) Adlımdır: Ünlüdür, meşhurdur.
52) Halkıma, halkımıza.
53) Hem Azerbaycan’a hem de Türkçe konuşan Türk halklarına.
54) 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
16
“Esas soyum Türk’dür menim men Oğuz neslindenem,
Şekke şübhe yo{umuzdur yüzde yüz neslindenem,
İfti{arlı Azerbaycan doğru düz neslindenem,
Söz üstadı Dede ßorġud éyni öz neslindenem,
Sânlı46 şânlı tari{imiz doğru bâstân47 oğluyam.” (Tayyar 1382/2003: 235)
Yine şair, “Urmu Gölü” manzumesinde Türk oğlu Türk olduklarını, daima yurtlarını
koruduklarını, hiçbir zaman aşağılarda, ayaklar altında kalmadıklarını her zaman başlarda,
önlerde olduklarını, Tarih boyunca yüceldiklerini anlattıktan sonra bugünkü durumda da
düşmanlar koca veya düşkün olduğumuzu sanmasın tekrar ayağa kalkmanın zamanı vardır,
demek istemektedir.
“Urmu Gölü Türk oğluyuġ Türkük biz,
Yurdumuzun ġoruġçusu48 Türkük biz,
Başmaġ49 olmamışıġ her va{t börkük50 biz,
Tari{ boyu ucalmışıġ ucayıġ,
Düşmenler sanmasın düşgün ġocayıġ.” (Tayyar 1384/2005: 68)
“İncili Sedef” adlı eserinin girişinde de “Men özüm dünya milletlerini, hangi ülkede
olurlarsa olsunlar, hangi dille konuşurlarsa konuşsunlar hepsine saygım vardır. Ancak men
özüm Türk olduğum için Türk milletini başka milletlerden kat kat fazla severim.” (Tayyar
1382/2003: 18). diyerek millî hassasiyetini göstermektedir.
4.2.3. Türk Dünyası Meselesi
Dede Kâtip, Türkleri Azerbaycan, İran veya Anadolu Türklerinden ibaret görmemektedir.
O, Türk halklarını ve yurtlarını bir bütün olarak görmekte ve Türk dünyası olarak
değerlendirmektedir. Bu görüşünü, İran Türklerinin temsilcisi bir genç gibi kabul ettiği
“Urmu Gölü”ne hitaben yazdığı şiirinde görmek mümkündür:
“Urmu Gölü ço{ adlımdır51 ulusun,
Bütün Türk dünyası senin ulusun,
Türlü türlü ġaynaġlarla dolusun,
El uzadaġ ġaynaġlara yol bulaġ,
Tanrı vérmiş faydalardan bol bulaġ.” (Tayyar 1382/2003: 78)
Aynı manzumenin birkaç yerinde Türk illerinden bahsedip onlara dikkat çekerek “Urmu
Gölü Türk milletin necibdir.” (Tayyar 1382/2003: 71); “Urmu Gölü soydaşların var olsun / Türkü dilli
ġardaşların var olsun.” (Tayyar 1382/2003: 75); “Urmu Gölü, men bağlıyam éllere52 / Azerbaycan’a
hem Türkü dillere53” diye iyi dileklerini sıralamaktadır.
46 Sânlı: Ünlü.
47 Doğru bastân: Doğru geçmişi olan.
48 ßoruġçusu: Koruyanı, bekçisi.
49 Başmaġ: Üstü örtülü, taban tarafı ve pençesinin yarısı açın ayakkabı.
50 Börkük: Kalpağız, papağız.
51 Adlımdır: Ünlüdür, meşhurdur.
52 Halkıma, halkımıza.
53 Hem Azerbaycan’a hem de Türkçe konuşan Türk halklarına.
17
Üstat, “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde ise Türk dünyasını oluşturan Türk devlet ve
topluluklarını tanıtıp, Türk dünyası coğrafyasını göstermektedir:
“Bütün Türklerimiz bir bire çatar,
ßazaġ, ßırġız, Özbek, Türkmenle, Tatar,
Gence’de ço{ üstün insanlar yatar,
ßarabağ, Na{civan, Dağıstanlıyız.
Çind’den Kazan’dan Rumen’e ġeder,
Yugoslav, Bulġar’dan, Alman’a ġeder,
Türkiye, Kerkük’ten Afġan’a ġeder,
İran’da da biz Azerbaycanlıyız.”54
Türk millî destanlarında geçen millî motiflerden en önemli biri elbette ki “Bozkurt”
motifidir. Bütün Türk dünyasının itibar ettiği “Bozkurt Motifi” de Dede Kâtip’in şiirlerinde
özgün yerini almıştır. Bozkurtu sembol kabul eden üstat, bu inancını bir şiirinde, Oğuz Ata
soyundan, Dede Korkut neslinden gelen bir Türk olduğunu bildirerek göstermektedir:
“Men bir Türkem Bozġurdluyam!
Oğuz, Dede Ġorġudluyam!
Bir ġızġın ateş odluyam,
Bir ġéyretli ġan oğluyam.” (Tayyar 1387/2008: 230)
Bozkurt, Türklerde millî sembol olmakla birlikte uğurlu bir varlık olarak da kabul edilmektedir. Dağlarda,
yaylalarda kurt olması, kurt sesinin, kurt ulumasının duyulması büyük bir mutluluk ve bereket
sayılmaktadır. Ayrıca kurdun uluması sıkıntıların gidip, aydınlık günlerin geleceği, başlanılan
işlerin başarıyla sonuçlanacağı, yapılan cihadın zaferle biteceği anlamına gelmektedir. Türk
kültürünün bu inanç anlayışını da Dede Kâtip’in şiirlerinde görmekteyiz.
“Géce va{tı eceb bir hâl olardı,
Gözelerde yaşılbaşlar olardı,
Yorġunluġda herden ġurdlar ulardı,
ßoy bizim de bir ulasın ġurdumuz,
Çiçeklensin doğma ana yurdumuz.” (Tayyar 1384/2005: 49)
Dede Kâtip’in katıldığı her kültürel toplantıda, dinî ve millî içerikli çok önemli konuşmalar yaptığı
bilinmektedir. Alan araştırması yaparken dinleyip kayıt altına aldığımız sohbetlerini genellikle
“Yaşasın Türk dünyası, yaşasın Türk milleti.”55 sözleri ile bitirmektedir.
4.2.4. Türk-İslâm Ülküsü
Dede Kâtip, şiirinde ve konuşmasında Müslüman olduğunu ve İslâm dinine hizmet etme
gayreti içinde bulunduğunu bildirmektedir. Kitaplarının ön sözünde de “Yaratan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım, ehli sünnet ve Hanefî mezhepli
Türk dilli bir insanım.” (Tayyar 1387/2008: 21) diye soyunu ve inancını takdim etmektedir.
54 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
55 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
17
Üstat, “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde ise Türk dünyasını oluşturan Türk devlet ve
topluluklarını tanıtıp, Türk dünyası coğrafyasını göstermektedir:
“Bütün Türklerimiz bir bire çatar,
ßazaġ, ßırġız, Özbek, Türkmenle, Tatar,
Gence’de ço{ üstün insanlar yatar,
ßarabağ, Na{civan, Dağıstanlıyız.
Çind’den Kazan’dan Rumen’e ġeder,
Yugoslav, Bulġar’dan, Alman’a ġeder,
Türkiye, Kerkük’ten Afġan’a ġeder,
İran’da da biz Azerbaycanlıyız.”54
Türk millî destanlarında geçen millî motiflerden en önemli biri elbette ki “Bozkurt”
motifidir. Bütün Türk dünyasının itibar ettiği “Bozkurt Motifi” de Dede Kâtip’in şiirlerinde
özgün yerini almıştır. Bozkurtu sembol kabul eden üstat, bu inancını bir şiirinde, Oğuz Ata
soyundan, Dede Korkut neslinden gelen bir Türk olduğunu bildirerek göstermektedir:
“Men bir Türkem Bozġurdluyam!
Oğuz, Dede Ġorġudluyam!
Bir ġızġın ateş odluyam,
Bir ġéyretli ġan oğluyam.” (Tayyar 1387/2008: 230)
Bozkurt, Türklerde millî sembol olmakla birlikte uğurlu bir varlık olarak da kabul edilmektedir. Dağlarda,
yaylalarda kurt olması, kurt sesinin, kurt ulumasının duyulması büyük bir mutluluk ve bereket
sayılmaktadır. Ayrıca kurdun uluması sıkıntıların gidip, aydınlık günlerin geleceği, başlanılan
işlerin başarıyla sonuçlanacağı, yapılan cihadın zaferle biteceği anlamına gelmektedir. Türk
kültürünün bu inanç anlayışını da Dede Kâtip’in şiirlerinde görmekteyiz.
“Géce va{tı eceb bir hâl olardı,
Gözelerde yaşılbaşlar olardı,
Yorġunluġda herden ġurdlar ulardı,
ßoy bizim de bir ulasın ġurdumuz,
Çiçeklensin doğma ana yurdumuz.” (Tayyar 1384/2005: 49)
Dede Kâtip’in katıldığı her kültürel toplantıda, dinî ve millî içerikli çok önemli konuşmalar yaptığı
bilinmektedir. Alan araştırması yaparken dinleyip kayıt altına aldığımız sohbetlerini genellikle
“Yaşasın Türk dünyası, yaşasın Türk milleti.”55 sözleri ile bitirmektedir.
4.2.4. Türk-İslâm Ülküsü
Dede Kâtip, şiirinde ve konuşmasında Müslüman olduğunu ve İslâm dinine hizmet etme
gayreti içinde bulunduğunu bildirmektedir. Kitaplarının ön sözünde de “Yaratan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım, ehli sünnet ve Hanefî mezhepli
Türk dilli bir insanım.” (Tayyar 1387/2008: 21) diye soyunu ve inancını takdim etmektedir.
54 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
55 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 159
zaferle biteceği anlamına gelmektedir. Türk kültürünün bu inanç anlayışını da Dede
Kâtip’in şiirlerinde görmekteyiz.
Dede Kâtip’in katıldığı her kültürel toplantıda, dinî ve millî içerikli çok önemli konuşmalar
yaptığı bilinmektedir. Alan araştırması yaparken dinleyip kayıt altına aldığımız
sohbetlerini genellikle “Yaşasın Türk dünyası, yaşasın Türk milleti.”55 sözleri ile bitirmektedir.
4.2.4. Türk-İslâm Ülküsü
Dede Kâtip, şiirinde ve konuşmasında Müslüman olduğunu ve İslâm dinine hizmet
etme gayreti içinde bulunduğunu bildirmektedir. Kitaplarının ön sözünde de “Yaratan
Allah’a şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım, ehli sünnet ve
Hanefî mezhepli Türk dilli bir insanım.” (Tayyar 1387/2008: 21) diye soyunu ve inancını
takdim etmektedir.
O pek çok şiirinde İslâm dininin azizliğinden, ulvililiğinden samimi ifadelerle bahsetmektedir.
Kur’an’ın, dolayısıyla Kur’an İslâmının, insanlığın kurtuluş çaresi olduğunu,
hurafelerden, ayrı gayrılıktan uzak durulması gerektiğini anlatmaktadır. Hurafelerden
uzak Kur’an İslâmı yaşanır ve Hz. Muhammed’in İslâm anlayışı örnek alınırsa Müslü-
manların bütün sıkıntılardan kurtulacağına inanmaktadır. Aynı yazısının başka bir yerinde
“Ben Müslüman, ehlisünnet ve Türk dilli olduğumdan her şeyden önce özlüğümü, özgelerden
kat kat fazla severim. Bu demek değildir ki, diğer halkları kötü, seviyesiz veya
düşman görmekteyim. Hayır. Benim nerede ve ne idealde olursa olsun bütün Müslümanlara
saygım var ve onların birliğini, mutluluğunu arzu etmekteyim.” (Tayyar 1387/2008:
21) “Yaratan Allah herkesten iyi ve doğru bilmektedir ki benim arzum bütün Müslümanların
birliğidir. Benim arzum visaldir, tefrika değildir. Ben bütün dünya Müslümanlarının
birliğine âşığım.” (Tayyar 1387/2008: 22).
Şair, Müslümanların kurtuluşunu birlikte, vahdette görmektedir. Bugün içinde bulundukları
zelil durumun sebebini de Kur’an İslâm’ından uzaklaşılmasında ve tefrikaya
düşülmesinde görmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının sonuna eklediği “Vahdet ve
Tefrika” (Tayyar 1387/2008: 306) başlıklı dokuz sayfalık yazıda dünya Müslümanlarının
birbirini anlamasını, birlik içinde olmalarını, ayrılığa düşmemelerini aksi hâlde büyük
güçlerin hegemonyasından kurtulamayacaklarını bütün açıklığı ile anlatmaktadır.
55) 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
17
Üstat, “Ben Bir Türk Oğluyum” adlı şiirinde ise Türk dünyasını oluşturan Türk devlet ve
topluluklarını tanıtıp, Türk dünyası coğrafyasını göstermektedir:
“Bütün Türklerimiz bir bire çatar,
ßazaġ, ßırġız, Özbek, Türkmenle, Tatar,
Gence’de ço{ üstün insanlar yatar,
ßarabağ, Na{civan, Dağıstanlıyız.
Çind’den Kazan’dan Rumen’e ġeder,
Yugoslav, Bulġar’dan, Alman’a ġeder,
Türkiye, Kerkük’ten Afġan’a ġeder,
İran’da da biz Azerbaycanlıyız.”54
Türk millî destanlarında geçen millî motiflerden en önemli biri elbette ki “Bozkurt”
motifidir. Bütün Türk dünyasının itibar ettiği “Bozkurt Motifi” de Dede Kâtip’in şiirlerinde
özgün yerini almıştır. Bozkurtu sembol kabul eden üstat, bu inancını bir şiirinde, Oğuz Ata
soyundan, Dede Korkut neslinden gelen bir Türk olduğunu bildirerek göstermektedir:
“Men bir Türkem Bozġurdluyam!
Oğuz, Dede Ġorġudluyam!
Bir ġızġın ateş odluyam,
Bir ġéyretli ġan oğluyam.” (Tayyar 1387/2008: 230)
Bozkurt, Türklerde millî sembol olmakla birlikte uğurlu bir varlık olarak da kabul edilmektedir. Dağlarda,
yaylalarda kurt olması, kurt sesinin, kurt ulumasının duyulması büyük bir mutluluk ve bereket
sayılmaktadır. Ayrıca kurdun uluması sıkıntıların gidip, aydınlık günlerin geleceği, başlanılan
işlerin başarıyla sonuçlanacağı, yapılan cihadın zaferle biteceği anlamına gelmektedir. Türk
kültürünün bu inanç anlayışını da Dede Kâtip’in şiirlerinde görmekteyiz.
“Géce va{tı eceb bir hâl olardı,
Gözelerde yaşılbaşlar olardı,
Yorġunluġda herden ġurdlar ulardı,
ßoy bizim de bir ulasın ġurdumuz,
Çiçeklensin doğma ana yurdumuz.” (Tayyar 1384/2005: 49)
Dede Kâtip’in katıldığı her kültürel toplantıda, dinî ve millî içerikli çok önemli konuşmalar yaptığı
bilinmektedir. Alan araştırması yaparken dinleyip kayıt altına aldığımız sohbetlerini genellikle
“Yaşasın Türk dünyası, yaşasın Türk milleti.”55 sözleri ile bitirmektedir.
4.2.4. Türk-İslâm Ülküsü
Dede Kâtip, şiirinde ve konuşmasında Müslüman olduğunu ve İslâm dinine hizmet etme
gayreti içinde bulunduğunu bildirmektedir. Kitaplarının ön sözünde de “Yaratan Allah’a
şükrediyorum ki ben Allah’ı tanıyan dürüst bir Müslüman’ım, ehli sünnet ve Hanefî mezhepli
Türk dilli bir insanım.” (Tayyar 1387/2008: 21) diye soyunu ve inancını takdim etmektedir.
54 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip sunumu, özel arşivimiz.
55 29 Mart 2007 Urmiye-Guluncu, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
160 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Ulu Türk ataları Türklük ile İslâmiyeti kılıç ile kalkan gibi görmüşlerdir. Biri olmadan
diğerinin maksadı temin edemeyeceğini çok iyi bilmişlerdir. Dede Kâtip de bu görüştedir.
İslâmiyet ile Türklüğü birbirinin olmazsa olmazı kabul etmektedir. O hem Müslüman
hem milliyetçi hem de medeniyetçi bir şairdir. O hem şiirlerinde hem vaazlarında hem
de yaşayışında bunu sergilemiştir. Hatta halkının da böyle düşündüğünü veya halkı ile
birlikte aynı kanaatte olduğunu ifade etmektedir. Şair düşünce ve ilkelerinin doğru oldu-
ğunu, hiçbir halkı hor görmediklerini Bakara suresinin 190. ayetine “Size savaş açanlarla
Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda
bulunanları sevmez.”56 emrine işaret ederek doğru Türk olduklarını, yakmazlarsa kimseyi
yakmadıklarını ve daima Kur’an’a tabi olduklarını söylemektedir:
Diğer bir şiirinde aynı görüşünü farklı bir şekilde serdetmektedir:
“Bizik” redifli divanîsinde de doğru Müslüman olduklarına şükrederek, daha ruhlar
yaratıldığında Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “evet” diyerek ehl-i
imân sınıfına geçtiklerini, aynı zamanda Türk soyuna mensup bulunduklarını, yurtlarını
sevip, dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduklarını bildirmektedir:
Bu konuların yanında çağdaşı veya daha önceki klâsik halk şairleri gibi o da anababa
muhabbeti, İran Türk kahramanları, İran Türk boyları, hoca-muallim hürmeti, zamanın
gidişatı, sosyal münasebetler, dünyevî aşk, ahlâkî değerler, büyüklere saygı, küçüklere
sevgi, mal ve eşya sevgisi, ahde vefasızlık, kahramanlık, tabiat güzellikleri gibi pek
çok konuyu da şiirlerinde işlemiştir. Onun “Ana” adlı manzumesi sanat, estetik, anlatım
ve yorum bakımından günümüzün en değerli şiirlerinden biridir:
56) Kur’an-ı Karim Meali, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.
57) Elest günü: Allah, ruhları yarattıktan sonra onlara Elestü birabbiküm? (Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?)diye sorduğu gün.
58) Bela: Beli, evet.
18
O pek çok şiirinde İslâm dininin azizliğinden, ulvililiğinden samimi ifadelerle
bahsetmektedir. Kur’an’ın, dolayısıyla Kur’an İslâmının, insanlığın kurtuluş çaresi olduğunu,
hurafelerden, ayrı gayrılıktan uzak durulması gerektiğini anlatmaktadır. Hurafelerden uzak
Kur’an İslâmı yaşanır ve Hz. Muhammed’in İslâm anlayışı örnek alınırsa Müslümanların
bütün sıkıntılardan kurtulacağına inanmaktadır. Aynı yazısının başka bir yerinde “Ben
Müslüman, ehlisünnet ve Türk dilli olduğumdan her şeyden önce özlüğümü, özgelerden kat
kat fazla severim. Bu demek değildir ki, diğer halkları kötü, seviyesiz veya düşman
görmekteyim. Hayır. Benim nerede ve ne idealde olursa olsun bütün Müslümanlara saygım
var ve onların birliğini, mutluluğunu arzu etmekteyim.” (Tayyar 1387/2008: 21) “Yaratan Allah
herkesten iyi ve doğru bilmektedir ki benim arzum bütün Müslümanların birliğidir. Benim
arzum visaldir, tefrika değildir. Ben bütün dünya Müslümanlarının birliğine âşığım.” (Tayyar
1387/2008: 22).
Şair, Müslümanların kurtuluşunu birlikte, vahdette görmektedir. Bugün içinde
bulundukları zelil durumun sebebini de Kur’an İslâm’ından uzaklaşılmasında ve tefrikaya
düşülmesinde görmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının sonuna eklediği “Vahdet ve
Tefrika” (Tayyar 1387/2008: 306) başlıklı dokuz sayfalık yazıda dünya Müslümanlarının birbirini
anlamasını, birlik içinde olmalarını, ayrılığa düşmemelerini aksi hâlde büyük güçlerin
hegemonyasından kurtulamayacaklarını bütün açıklığı ile anlatmaktadır.
Ulu Türk ataları Türklük ile İslâmiyeti kılıç ile kalkan gibi görmüşlerdir. Biri olmadan
diğerinin maksadı temin edemeyeceğini çok iyi bilmişlerdir. Dede Kâtip de bu görüştedir.
İslâmiyet ile Türklüğü birbirinin olmazsa olmazı kabul etmektedir. O hem Müslüman hem
milliyetçi hem de medeniyetçi bir şairdir. O hem şiirlerinde hem vaazlarında hem de
yaşayışında bunu sergilemiştir. Hatta halkının da böyle düşündüğünü veya halkı ile birlikte
aynı kanaatte olduğunu ifade etmektedir. Şair düşünce ve ilkelerinin doğru olduğunu, hiçbir
halkı hor görmediklerini Bakara suresinin 190. ayetine “Size savaş açanlarla Allah yolunda
çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları
sevmez.”56 emrine işaret ederek doğru Türk olduklarını, yakmazlarsa kimseyi yakmadıklarını
ve daima Kur’an’a tabi olduklarını söylemektedir:
“Dede Kâtib doğru yoldan çı{marıġ
Héç kimseye pis göz ile ba{marıġ
Doğru Türkük ya{masalar ya{marıġ
Her zaman muti’el-Ġuran bizik.” (Tayyar 1387/2008: 211)
Diğer bir şiirinde aynı görüşünü farklı bir şekilde serdetmektedir:
“Urmu Gölü şükür biz Müselmanıġ,
56 Kur’an-ı Karim Meali, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.
18
O pek çok şiirinde İslâm dininin azizliğinden, ulvililiğinden samimi ifadelerle
bahsetmektedir. Kur’an’ın, dolayısıyla Kur’an İslâmının, insanlığın kurtuluş çaresi olduğunu,
hurafelerden, ayrı gayrılıktan uzak durulması gerektiğini anlatmaktadır. Hurafelerden uzak
Kur’an İslâmı yaşanır ve Hz. Muhammed’in İslâm anlayışı örnek alınırsa Müslümanların
bütün sıkıntılardan kurtulacağına inanmaktadır. Aynı yazısının başka bir yerinde “Ben
Müslüman, ehlisünnet ve Türk dilli olduğumdan her şeyden önce özlüğümü, özgelerden kat
kat fazla severim. Bu demek değildir ki, diğer halkları kötü, seviyesiz veya düşman
görmekteyim. Hayır. Benim nerede ve ne idealde olursa olsun bütün Müslümanlara saygım
var ve onların birliğini, mutluluğunu arzu etmekteyim.” (Tayyar 1387/2008: 21) “Yaratan Allah
herkesten iyi ve doğru bilmektedir ki benim arzum bütün Müslümanların birliğidir. Benim
arzum visaldir, tefrika değildir. Ben bütün dünya Müslümanlarının birliğine âşığım.” (Tayyar
1387/2008: 22).
Şair, Müslümanların kurtuluşunu birlikte, vahdette görmektedir. Bugün içinde
bulundukları zelil durumun sebebini de Kur’an İslâm’ından uzaklaşılmasında ve tefrikaya
düşülmesinde görmektedir. “Günümüz Aydın” adlı kitabının sonuna eklediği “Vahdet ve
Tefrika” (Tayyar 1387/2008: 306) başlıklı dokuz sayfalık yazıda dünya Müslümanlarının birbirini
anlamasını, birlik içinde olmalarını, ayrılığa düşmemelerini aksi hâlde büyük güçlerin
hegemonyasından kurtulamayacaklarını bütün açıklığı ile anlatmaktadır.
Ulu Türk ataları Türklük ile İslâmiyeti kılıç ile kalkan gibi görmüşlerdir. Biri olmadan
diğerinin maksadı temin edemeyeceğini çok iyi bilmişlerdir. Dede Kâtip de bu görüştedir.
İslâmiyet ile Türklüğü birbirinin olmazsa olmazı kabul etmektedir. O hem Müslüman hem
milliyetçi hem de medeniyetçi bir şairdir. O hem şiirlerinde hem vaazlarında hem de
yaşayışında bunu sergilemiştir. Hatta halkının da böyle düşündüğünü veya halkı ile birlikte
aynı kanaatte olduğunu ifade etmektedir. Şair düşünce ve ilkelerinin doğru olduğunu, hiçbir
halkı hor görmediklerini Bakara suresinin 190. ayetine “Size savaş açanlarla Allah yolunda
çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları
sevmez.”56 emrine işaret ederek doğru Türk olduklarını, yakmazlarsa kimseyi yakmadıklarını
ve daima Kur’an’a tabi olduklarını söylemektedir:
“Dede Kâtib doğru yoldan çı{marıġ
Héç kimseye pis göz ile ba{marıġ
Doğru Türkük ya{masalar ya{marıġ
Her zaman muti’el-Ġuran bizik.” (Tayyar 1387/2008: 211)
Diğer bir şiirinde aynı görüşünü farklı bir şekilde serdetmektedir:
“Urmu Gölü şükür biz Müselmanıġ,
56 Kur’an-ı Karim Meali, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.
19
Kâmil imanımız, ehli ßur’an’ıġ,
İran milletiyik Azerbaycan’ıġ,
Héç birisin elden ucuz satmarıġ,
Amma Türkük soyumuzu atmarıġ.” (Tayyar 1384/2005: 76)
“Bizik” redifli divanîsinde de doğru Müslüman olduklarına şükrederek, daha ruhlar
yaratıldığında Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “evet” diyerek ehl-i imân
sınıfına geçtiklerini, aynı zamanda Türk soyuna mensup bulunduklarını, yurtlarını sevip,
dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduklarını bildirmektedir:
“Yaradan’a şükr éderik doğru Müselman bizik
Elest günü57 bela58 dédik hem ehl-i iman bizik
Türk oğluyuġ Türk torunu, yurdumuzu séverik
Yurdumuzun dostuna dost düşmana düşman bizik” (Tayyar 1387/2008: 209)
Bu konuların yanında çağdaşı veya daha önceki klâsik halk şairleri gibi o da ana-baba
muhabbeti, İran Türk kahramanları, İran Türk boyları, hoca-muallim hürmeti, zamanın
gidişatı, sosyal münasebetler, dünyevî aşk, ahlâkî değerler, büyüklere saygı, küçüklere sevgi,
mal ve eşya sevgisi, ahde vefasızlık, kahramanlık, tabiat güzellikleri gibi pek çok konuyu da
şiirlerinde işlemiştir. Onun “Ana” adlı manzumesi sanat, estetik, anlatım ve yorum
bakımından günümüzün en değerli şiirlerinden biridir:
“Bütün varlığımı almışam senden,
Men néce teşekkür éyleyim senden,
Sen menden razı ol Allah da senden,
Yo{du bundan başġa gümanım59 ana.” (Tayyar 1382/2003: 135)
Dede Kâtip şiirlerinde İran Türklerinin bağımsızlığı için hareket eden, bilhassa 1908
Settar Han ve Bağır Han hareketi ile 1918 Şeyh Muhammed Hiyabanî bağımsızlık
hareketlerinden de bahsetmiştir. İran Türkleri içerisinden çok yiğitlerin kahramanların
çıktığını, özellikle Settar Han ve Bağır Han ile Şeyh Muhammed Hiyabanî’nin hizmetlerini ve
kahraman İran Türklerinin vatan sevgilerini unutmadıklarını, kendilerinin de ataları gibi
gayretli ve dikkatli olduklarını günü geldiğinde aynı kahramanlığı göstereceklerini ve “yıkık
bina”yı onaracaklarını bildirmektedir:
“Urmu Gölü ço{du ġoç oğlanların,
Çevrende beslenib ġehremanların,
Tebriz’de Bağır ¾an60, Settar ¾anların61,
57 Elest günü: Allah, ruhları yarattıktan sonra onlara Elestü birabbiküm? (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)diye sorduğu gün.
58 Bela: Beli, evet.
59 Gümanım: Ümidim.
60 Bağır Han 1861 Tebriz doğumludur. 1907 meşrutiyet hareketi yıllarında Şah ve Rus birliklerine karşı Settar Han ile birlikte kahramanca
savaşımış ve hareketin sükûtundan sonra Tahran hükümeti tarafından sürgüne gönderilmiş ve orada boğdurulmuştur.
61 Settar Han (1867-1914) Güney Azerbaycan’ın Karadağ muhitindendir. Meşrutiyet Hareketi’nin lideridir. 1907 meşrutiyet hareketinde Şah
ve Rus birliklerine karşı 15 bin kişilik bir orduyla 40 bin kişilik Rus ve Şah birliklerine karşı kahramanca savaşmış ve büyük başarılar elde
etmiştir. Tebriz’i yabancı güçlerden temizledikten sonra Tahran’a girmiş ve meclisi kuşatmıştır. Ne yazık ki Rus ve İngilizlerin desteği ile bu
millî hareket sükûta uğratılmıştır. Yakalanarak sürekli göz altında tutulan Settar Han 16 Kasım 1914 günü ölür.
19
Kâmil imanımız, ehli ßur’an’ıġ,
İran milletiyik Azerbaycan’ıġ,
Héç birisin elden ucuz satmarıġ,
Amma Türkük soyumuzu atmarıġ.” (Tayyar 1384/2005: 76)
“Bizik” redifli divanîsinde de doğru Müslüman olduklarına şükrederek, daha ruhlar
yaratıldığında Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “evet” diyerek ehl-i imân
sınıfına geçtiklerini, aynı zamanda Türk soyuna mensup bulunduklarını, yurtlarını sevip,
dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduklarını bildirmektedir:
“Yaradan’a şükr éderik doğru Müselman bizik
Elest günü57 bela58 dédik hem ehl-i iman bizik
Türk oğluyuġ Türk torunu, yurdumuzu séverik
Yurdumuzun dostuna dost düşmana düşman bizik” (Tayyar 1387/2008: 209)
Bu konuların yanında çağdaşı veya daha önceki klâsik halk şairleri gibi o da ana-baba
muhabbeti, İran Türk kahramanları, İran Türk boyları, hoca-muallim hürmeti, zamanın
gidişatı, sosyal münasebetler, dünyevî aşk, ahlâkî değerler, büyüklere saygı, küçüklere sevgi,
mal ve eşya sevgisi, ahde vefasızlık, kahramanlık, tabiat güzellikleri gibi pek çok konuyu da
şiirlerinde işlemiştir. Onun “Ana” adlı manzumesi sanat, estetik, anlatım ve yorum
bakımından günümüzün en değerli şiirlerinden biridir:
“Bütün varlığımı almışam senden,
Men néce teşekkür éyleyim senden,
Sen menden razı ol Allah da senden,
Yo{du bundan başġa gümanım59 ana.” (Tayyar 1382/2003: 135)
Dede Kâtip şiirlerinde İran Türklerinin bağımsızlığı için hareket eden, bilhassa 1908
Settar Han ve Bağır Han hareketi ile 1918 Şeyh Muhammed Hiyabanî bağımsızlık
hareketlerinden de bahsetmiştir. İran Türkleri içerisinden çok yiğitlerin kahramanların
çıktığını, özellikle Settar Han ve Bağır Han ile Şeyh Muhammed Hiyabanî’nin hizmetlerini ve
kahraman İran Türklerinin vatan sevgilerini unutmadıklarını, kendilerinin de ataları gibi
gayretli ve dikkatli olduklarını günü geldiğinde aynı kahramanlığı göstereceklerini ve “yıkık
bina”yı onaracaklarını bildirmektedir:
“Urmu Gölü ço{du ġoç oğlanların,
Çevrende beslenib ġehremanların,
Tebriz’de Bağır ¾an60, Settar ¾anların61,
57 Elest günü: Allah, ruhları yarattıktan sonra onlara Elestü birabbiküm? (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)diye sorduğu gün.
58 Bela: Beli, evet.
59 Gümanım: Ümidim.
60 Bağır Han 1861 Tebriz doğumludur. 1907 meşrutiyet hareketi yıllarında Şah ve Rus birliklerine karşı Settar Han ile birlikte kahramanca
savaşımış ve hareketin sükûtundan sonra Tahran hükümeti tarafından sürgüne gönderilmiş ve orada boğdurulmuştur.
61 Settar Han (1867-1914) Güney Azerbaycan’ın Karadağ muhitindendir. Meşrutiyet Hareketi’nin lideridir. 1907 meşrutiyet hareketinde Şah
ve Rus birliklerine karşı 15 bin kişilik bir orduyla 40 bin kişilik Rus ve Şah birliklerine karşı kahramanca savaşmış ve büyük başarılar elde
etmiştir. Tebriz’i yabancı güçlerden temizledikten sonra Tahran’a girmiş ve meclisi kuşatmıştır. Ne yazık ki Rus ve İngilizlerin desteği ile bu
millî hareket sükûta uğratılmıştır. Yakalanarak sürekli göz altında tutulan Settar Han 16 Kasım 1914 günü ölür.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 161
Dede Kâtip şiirlerinde İran Türklerinin bağımsızlığı için hareket eden, bilhassa 1908
Settar Han ve Bağır Han hareketi ile 1918 Şeyh Muhammed Hiyabanî bağımsızlık hareketlerinden
de bahsetmiştir. İran Türkleri içerisinden çok yiğitlerin kahramanların çıktı-
ğını, özellikle Settar Han ve Bağır Han ile Şeyh Muhammed Hiyabanî’nin hizmetlerini
ve kahraman İran Türklerinin vatan sevgilerini unutmadıklarını, kendilerinin de ataları
gibi gayretli ve dikkatli olduklarını günü geldiğinde aynı kahramanlığı göstereceklerini
ve “yıkık bina”yı onaracaklarını bildirmektedir:
59) Gümanım: Ümidim.
60) Bağır Han 1861 Tebriz doğumludur. 1907 meşrutiyet hareketi yıllarında Şah ve Rus birliklerine
karşı Settar Han ile birlikte kahramanca savaşımış ve hareketin sükûtundan sonra Tahran hükümeti
tarafından sürgüne gönderilmiş ve orada boğdurulmuştur.
61) Settar Han (1867-1914) Güney Azerbaycan’ın Karadağ muhitindendir. Meşrutiyet Hareketi’nin lideridir.
1907 meşrutiyet hareketinde Şah ve Rus birliklerine karşı 15 bin kişilik bir orduyla 40 bin
kişilik Rus ve Şah birliklerine karşı kahramanca savaşmış ve büyük başarılar elde etmiştir. Tebriz’i
yabancı güçlerden temizledikten sonra Tahran’a girmiş ve meclisi kuşatmıştır. Ne yazık ki Rus ve
İngilizlerin desteği ile bu millî hareket sükûta uğratılmıştır. Yakalanarak sürekli göz altında tutulan
Settar Han 16 Kasım 1914 günü ölür.
62) Şeyh Muhammed Hiyabanî (1880-1920) Tebriz doğumlu. 1909’da başlayan 2. dönem meclisin
Demokrat Parti Tebriz milletvekili, daha sonra Demokrat Parti’nin başkanı, 7 Nisan 1920 günü baş-
kenti Tebriz olan “Azadistan” devletinin kurucusu ve lideri. Büyük güçlerin güdümünde olan Tahran
yönetiminin gönderdiği hükümet güçleri ile savaşır. Yakınlarından birilerinin ihbarı üzerine karargâh
olarak kullandığı Şeyh Hasan Bademci’nin evinde arkadaşları ile birlikte şehit edilir.
63) Hacı Méhdi: Güney Azerbaycan bağımsızlık hareketinde büyük kahramanlık gösteren İran Türklerinden.
19
Kâmil imanımız, ehli ßur’an’ıġ,
İran milletiyik Azerbaycan’ıġ,
Héç birisin elden ucuz satmarıġ,
Amma Türkük soyumuzu atmarıġ.” (Tayyar 1384/2005: 76)
“Bizik” redifli divanîsinde de doğru Müslüman olduklarına şükrederek, daha ruhlar
yaratıldığında Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “evet” diyerek ehl-i imân
sınıfına geçtiklerini, aynı zamanda Türk soyuna mensup bulunduklarını, yurtlarını sevip,
dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduklarını bildirmektedir:
“Yaradan’a şükr éderik doğru Müselman bizik
Elest günü57 bela58 dédik hem ehl-i iman bizik
Türk oğluyuġ Türk torunu, yurdumuzu séverik
Yurdumuzun dostuna dost düşmana düşman bizik” (Tayyar 1387/2008: 209)
Bu konuların yanında çağdaşı veya daha önceki klâsik halk şairleri gibi o da ana-baba
muhabbeti, İran Türk kahramanları, İran Türk boyları, hoca-muallim hürmeti, zamanın
gidişatı, sosyal münasebetler, dünyevî aşk, ahlâkî değerler, büyüklere saygı, küçüklere sevgi,
mal ve eşya sevgisi, ahde vefasızlık, kahramanlık, tabiat güzellikleri gibi pek çok konuyu da
şiirlerinde işlemiştir. Onun “Ana” adlı manzumesi sanat, estetik, anlatım ve yorum
bakımından günümüzün en değerli şiirlerinden biridir:
“Bütün varlığımı almışam senden,
Men néce teşekkür éyleyim senden,
Sen menden razı ol Allah da senden,
Yo{du bundan başġa gümanım59 ana.” (Tayyar 1382/2003: 135)
Dede Kâtip şiirlerinde İran Türklerinin bağımsızlığı için hareket eden, bilhassa 1908
Settar Han ve Bağır Han hareketi ile 1918 Şeyh Muhammed Hiyabanî bağımsızlık
hareketlerinden de bahsetmiştir. İran Türkleri içerisinden çok yiğitlerin kahramanların
çıktığını, özellikle Settar Han ve Bağır Han ile Şeyh Muhammed Hiyabanî’nin hizmetlerini ve
kahraman İran Türklerinin vatan sevgilerini unutmadıklarını, kendilerinin de ataları gibi
gayretli ve dikkatli olduklarını günü geldiğinde aynı kahramanlığı göstereceklerini ve “yıkık
bina”yı onaracaklarını bildirmektedir:
“Urmu Gölü ço{du ġoç oğlanların,
Çevrende beslenib ġehremanların,
Tebriz’de Bağır ¾an60, Settar ¾anların61,
57 Elest günü: Allah, ruhları yarattıktan sonra onlara Elestü birabbiküm? (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)diye sorduğu gün.
58 Bela: Beli, evet.
59 Gümanım: Ümidim.
60 Bağır Han 1861 Tebriz doğumludur. 1907 meşrutiyet hareketi yıllarında Şah ve Rus birliklerine karşı Settar Han ile birlikte kahramanca
savaşımış ve hareketin sükûtundan sonra Tahran hükümeti tarafından sürgüne gönderilmiş ve orada boğdurulmuştur.
61 Settar Han (1867-1914) Güney Azerbaycan’ın Karadağ muhitindendir. Meşrutiyet Hareketi’nin lideridir. 1907 meşrutiyet hareketinde Şah
ve Rus birliklerine karşı 15 bin kişilik bir orduyla 40 bin kişilik Rus ve Şah birliklerine karşı kahramanca savaşmış ve büyük başarılar elde
etmiştir. Tebriz’i yabancı güçlerden temizledikten sonra Tahran’a girmiş ve meclisi kuşatmıştır. Ne yazık ki Rus ve İngilizlerin desteği ile bu
millî hareket sükûta uğratılmıştır. Yakalanarak sürekli göz altında tutulan Settar Han 16 Kasım 1914 günü ölür.
162 / Ali KAFKASYALI Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi 2012 16 (2): 141-163
Sonuç
Dede Kâtip, Dede Korkut’dan sonra halk tarafından “Dede” unvanı verilen birkaç
edebî şahsiyetten biridir.
Camilerde yaptığı Türkçe vaazları, çeşitli programlarda irad ettiği nutukları, âşık ve
ses sanatçıları tarafından okunan Türkçe şiirleri ve “İncili Sedef”, “Urmu Gölü”, “Günü-
müz Aydın” adlı şiir kitapları ile İran Türk dili ve edebiyatına büyük hizmet etmiştir.
Şiirlerinde sanat kaygısı gütmemiştir. O, şiirlerinde daha çok dinî ve millî meseleleri
çok öne çıkarmıştır. Genel olarak mahallî olmaktan, mahallî konuları işlemekten, ferdî
özellikleri ve güzellikleri sergilemekten ziyade, millî meseleleri ele almıştır. Türklük,
Türk milliyetçiliği, Türk-İslâm ülküsü onun şiirlerinde öne çıkan konulardır. Sosyal ilimlerdeki
yüksek tahsili ve engin tecrübesi ile halka ve gelecek nesillere İslâm inancını,
Türklük şuurunu, Türk İslâm ülküsünü ilke olarak göstermiş, Türk Müslümanların, hatta
bütün Müslümanların birliğini arzulamıştır.
O kendisini sadece Güney Azerbaycan’ın veya İran Türklerinin şairi değil bütün Türk
dünyasının bir şairi saymıştır.
Şiirlerini hece ölçüsü ile yazan şair, genellikle halk şiirinin bayatı/mani, geraylı, koş-
ma, muhammes, tecnis, divanî nazım türlerinde eserler vermiştir.
Şiirlerinin dili çok sadedir. Arapça, Farsça bildiği ve İslâmî yüksek tahsil aldığı hâlde
şiirlerini halkın anlayacağı, günlük konuşma diline yakın bir Türkçe ile yazmıştır.
Dinî unsurları millî unsurların yerine veya millî unsurları dinî unsurların yerine ihdas
etmenin veya bunlardan birini yok saymanın doğru olmayacağını, her birisinin öz
özlüğünde değerli ve gerekli olduğunu, hatta hayatî önem taşıdığını bildirmiştir. Müslüman
olmanın milliyetini inkâr etmeyi gerektirmediğini, milliyetçi olmanın da dinini,
inanç değerlerini yok saymayı icap ettirmediğini, hem Müslüman, hem milliyetçi hem de
medeniyetçi olunabileceğini, bu değerlerin birbiriyle çatışan yanının olmadığını vurgulamıştır.
Şiî-Sünnî ve benzeri ayrılıkların İslâm’da olmadığını, Müslümanların mazlum
ve zelil durumda olmalarının sebebini Kur’an İslâm’ından uzaklaşmakta ve tefrikacılıkta
görmüştür.
İran Türklüğünün varlığı ve bekası için Türkçenin, Türklüğün, İslâm inancının ve
Türk İslâm ülküsünün aynı değerde gerekli ve önemli olduğunu hatta bütün bu değerlerin
Türk dünyası için de büyük önem arz ettiğini ortaya koymuştur.
Denilebilir ki Dede Kâtip çağdaş İran Türk millî şiirinin temsilcisidir. O, pek çok İran
Türk şairi gibi kendisini sadece Güney Azerbaycan’ın veya İran Türklerinin şairi değil
aynı zamanda Türkiye Türklerinin, hatta Türk dünyasının bir şairi gibi görmüştür.
Dede Kâtip ve İran Türk Edebiyatındaki Yeri 163
Kaynakça
A. Yazılı Kaynaklar:
Kafkasyalı, Ali. (2009). İran Türk Âşıkları ve Millî Kimlik. Erzurum: Salkımsöğüt Yayınları.
Kafkasyalı, Ali. (2009). İran Türkleri Âşık Muhitleri. Erzurum: Salkımsöğüt Yayınları.
Kafkasyalı, Ali. (2010). İran Türkleri. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları.
Kafkasyalı, Ali. (2011). İran Coğrafyasında Türkler. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları.
Köprülü, M. Fuad. (1979). “Azerî”. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: MEB Yayınları.
Sümer, Faruk. (1999). Oğuzlar (Türkmenler). İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayınları.
Tansel, Fevziye Abdullah. (1969). Mehmed Emin Yurdakul’un Eserleri-I, Şiirler. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Tayyar, Hacı Abdurrahman. (Dede Kâtib) (1387/2008). Günümüz Aydın. Urmiye: Yaz
Neşriyyatı.
Tayyar, Hacı Abdurrahman. (Dede Kâtib) (1384/2005). Urmu Gölü Manzumesi. Urmiye:
Yaz Neşriyyatı.
Tayyar, Hacı Abdurrahman (1382/2003). İncili Sedef. Urmiye: Yaz Neşriyyatı.
Togan, A. Zeki Velidi (1970). Umumî Türk Târihine Giriş. İstanbul: Enderun Yayınları.
Turan, Osman (2003). Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti. İstanbul.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1975). Osmanlı Tarihi II. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Yüce, Mustafa (1994). Türk-İran İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını. İstanbul: Harp Akademileri
Komutanlığı Yayınları.
B. Sözlü Kaynaklar:
13 Şubat 2004, Urmiye Guluncu Köyü, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.
29 Mart 2007 Urmiye Guluncu Köyü, Dede Kâtip anlatımı, özel arşivimiz.

Konular