PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE LUTF-İ HAK MESNEVİSİ

PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ
VE LUTF-İ HAK MESNEVİSİ
YASEMİN YAYLALI
ÖZET
İlim ve edebiyat ehli bir aileye mensup olan Pervin-i İ‘tisâmî, Modern
İran Edebiyatının önemli bayan şairlerindendir. Klasik İran şiirine
duyduğu ilgiyle hayal gücünü ve bilgi birikimini birleştirip etkileyici ve
akıcı şiirler meydana getirmiştir. Bu çalışmamızda Pervin’in hayatı ve
edebi kişiliği hakkında bilgi verilip Lutf-i Hak şiirinin incelemesi
yapılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Musa, anne, su, Nemrut
Parvin E‘tesami, her life, literary personality
And Mathnawi of Lutf-i Hak
ABSTRACT
Parvin E‘tesami belonging to a family capable of science and literature
is one of the female poets of Modern Persian Literature. She along with
the interest she felt about Classic Persian poetry, combined her
imagination with her knowledge reservoir and came in to effective and
fluent poems.
Key Words: Moshe, mother, water, Nemrut
Giriş1
Pervin-i İ‘tisâmî, Çağdaş İran edebiyatının en seçkin bayan şairlerindendir.
1285 (1906) yılında Tebriz’de dünyaya gelmiştir.
2 İ‘tisâmü’l-mülk lakaplı mütercim
ve yazar Mîrzâ Yusuf Hân-i Âştiyânî’nin (ö. 1316/1937) kızıdır.
3
Fransızca ve Arapçayı çok iyi bilen Mîrzâ Yusuf Hân-i Âştiyânî Fransızca ve
Arapçadan birçok eseri Farsçaya çevirmiştir. Pervin Arap ve Fars edebiyatını
babasından öğrenmiştir. Yaklaşık yedi yaşından itibaren şiir söylemeye başlamış ve
bu yeteneğinin gelişmesinde babası ve babasının edebiyat çevresi etkili olmuştur.
Çocukluğunda babasıyla birlikte Tahran’a gelen Pervin hayatının büyük bir bölümünü
bu şehirde geçirmiştir.4 Tahran Amerikan Kız Koleji’nden 1303 (1924) yılında mezun
olmuş ve bu okulda bir süre çalışmıştır. 1313 (1934) yılında amcasının oğluyla

Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arş. Gör.
1 Bu makale daha önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Mecmuası adlı
derginin 2011/1, XVIII. sayısında, 123-144. Sayfaları arasında yayımlanmıştır.
2 Dihhudâ, Ali Ekber, Luğatnâme, Tahran 1346 hş., XII, 292.
3 Âryenpûr, Yahyâ, Ez Sabâ Tâ Nîmâ, Tahran 1350 hş., II, 112.
4 Dihhudâ, Ali Ekber, Luğatnâme, XII, 292.
192 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
evlenip Kirmanşâh’a gitmiştir. Ancak evliliği çok sürmemiş, 9 ay sonra eşinden
ayrılıp Tahran’a babasının evine geri dönmüştür.5
Bazı şiirleri babasının hem sahibi hem de yazarı olduğu Bahar dergisinde
yayınlanmıştır. Kaside, gazel, mesnevi ve kıtalardan oluşan divanı, ilk olarak 1314
(1935) yılında basılmıştır. Bu divana şairin isteği üzerine Meliku’ş-şuarâ Bahar (ö.
1330/1951) bir ön söz yazmıştır.
6
Şiirlerindeki dili sade ve akıcıdır; Menûçehrî-yi Damğânî (ö. 432/1040), Nâsır-
ı Husrev (ö. 481/1088), Sa‘dî (ö.791/1412), Mevlânâ (ö. 672/1273) ve Hâfız (ö.
792/1390) gibi seçkin ve gözde şairlerin diline yakındır. Yalnız kulağa hitap etmekle
kalmaz, ruha da hitap eder. Zor ve anlaşılmaz ifadelere yer vermemiş, benzetme,
hikâye ve öyküden çokça yararlanarak şiirlerinin okuyucunun zihninde şekillenmesini
sağlamıştır.7
Şiirlerinde bir yandan emekçi ve zavallıların haklarını savunurken bir yandan
da çiftçilerin ve işçilerin dertlerine ortak olmuştur.8 Eserlerinin tümünde nasihatler
veren, güzel ahlaka işaret eden, yüce fikir ve araştırmalarıyla okuyucunun dikkatini
çeken rasyonalist bir şair olarak görülür.9
Ölümünden bir yıl önce beğenmediği şiirlerini yakmıştır. Eski önemli şairlerin
şiirlerine ilgi duymuş, ancak bunları birebir taklit etmemiş, aksine onları iyice
özümseyerek yeni ve güzel bir üslup meydana getirmiştir. Onun üslubunun güzelliği,
yeni fikirleri aruzun bilinen kalıplarında etkileyici ve güzel bir biçimde sunmasıdır.
Bahar, üslubu hakkında şöyle der: “Bu divan, müstakil bir üslupla karışık, lâfzî ve
manevî iki üsluptan terkiptir. İlki Horasan şairlerinden özellikle Nâsır-ı Husrev’in
tarzı ve diğeri, Irâk ve Fârs şairlerinin bilhassa Şeyh Muslihuddîn-i Sa’dî’nin
tarzıdır. Mana bakımından da filozof ve ariflerin fikir ve hayalleri arasındadır”.10
Kaside ve kıtalarında farklı ifade tarzı kullanmıştır. Kıtalarını daha çok soru-cevap ya
da münazara tarzında yazmıştır. Kasidelerinde hem Nâsır-ı Husrev’in kasidelerinden
esinlenme hem de Sa’dî’nin ve Hâfız’ın tatlı ifadelerini hatırlatan beyitleri vardır.
11
Küçük yaştan itibaren insanlardan kaçan ve kısa hayatı boyunca münzevi bir
hayat sürmeyi seçen Pervin’in şiirleri hüzün ve ıstırap yanında, zavallılara ve
yetimlere hatta bütün canlılara şefkat içerir.
12 Her ne kadar annelik duygusunu
tatmamışsa da bu duyguyu şiirlerinde kuşların, biçare annelerin ve zavallıların diliyle
çok güzel bir şekilde ifade etmiştir.
13

5 Cevâdî, Seyyid - Kemâl Hâc, Seyyid, Eserâferînân, Tahran 1377 hş., II, 126.
6 İ’tisâmî, Pervin, Dîvân-i Pervin-i İ’tisâmî, (Haz. Feride-i Dânâyî ),Tahran 1371 hş., s. 29.
7 Hâkimî, İsmâîl, Edebiyyât-i Mu‘âsir-i Îrân, Tahran1373 hş., s. 37.
8 Âryenpûr, Yahyâ, Ez Sabâ Tâ Rûzgâr-i Mâ, Tahran1374 hş., III, 541.
9 Safâ, Zebîhullâh, Genc-i Sohen, Tahran1374 hş., s. 808.
10 İ’tisâmî, Pervin, Dîvân-i Pervin-i İ‘tisâmî, Tahran1371 hş., s. 29-30.
11 İ’tisâmî, Pervin, Dîvân-i Pervin-i İ‘tisâmî, s. 30.
12 Cevâdî, Seyyid - Kemâl Hâc, Seyyid, Eserâferînân, II, 126.
13 İ’tisâmî, a.g.e., s. 33.
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 193
Divanı 1314 (1935),1320 (1941) ve 1323 (1944) yıllarında basılmıştır.14
Divanda; 5 musammat, 50 mesnevi, 9 gazel, 90 kıta, 55 kaside ve müfretler
bulunmaktadır.
Pervin-i İ‘tisâmî çok genç yaşta yakalandığı tifo hastalığı sebebiyle 1320
(1941) yılında Tahran’da hayata gözlerini yummuş, Kum şehri Yeni Meydan’da aile
mezarlığında babasının yanına defnedilmiştir.15 Kendisine ait şu kıta mezar taşında
yazılıdır:
ا رگزززو ر زززترورجار زززیرگ زززسا ر ززز ر زززخ جززسرززز و بر ررززخرززز ریزز ر زز ر ززخ
ا رلرززور لززز و ر ززتررزز را زز ر ازز ر ززت جززسرریززل رزززز ررزز ررزز وا ر زز ر ززخ
فلزبررز ر از رل ز رقززسرگیزیر بز ی غ راوررقزسرا رر غررگ فلز ر ز ر زخ
Ey gül! Sen gül bahçesinden ne gördün?
Dikenin siteminden ve kötü davranışından başka ne gördün?
Ey gönül aydınlatan lâl, bütün bu parlaklığına rağmen,
Alçak bir müşteri dışında pazarda ne gördün?
Çemene gittin ancak nasibin kafes oldu,
Ey esir kuş! Kafes dışında ne gördün?
Aşağıda Pervin’in divanının mesneviler bölümünde yer alan Lutf-i Hak
mesnevisinin incelemesi yapılacaktır.
Şiir mesnevi tarzında oluşturulmuştur. Konu dini bir kıssa olmasına
karşın sadece bu kıssa anlatılmamış, anne-çocuk ilişkisi, annelik, toplum ve
toplumdaki insanların sapkınlıkları ve esas itibariyle kul olarak insan ve
Allah’ın lutfunun büyüklüğü işlenmek istenmiştir. Telmih, teşbih, istiare gibi
edebi sanatlara çokça yer verilmiştir.
Şiir, aruz vezninin çok kullanılan kalıplarından olan remel-i
müsemmen-i mahzûf yani fâilatün, fâilatün, fâilatün, fâilün vezninde
yazılmıştır. Mesnevi olduğundan her beyit kendi arasında kafiyelidir. 63
beyitten oluşan şiirde üç farklı konuşmacı vardır:
1- Hikâyeyi anlatan kişi yani şair
2- Musa’nın annesi
3- Vahiy yoluyla Allah
Olay örgüsü giriş; Musa’nın annesi tarafından Nil nehrine bırakılması,
gelişme; annesinin yaptığı şeyden üzüntü duyması ve şüpheye düşmesi
ardından onu sudan geri alması, bunun üzerine Allah’ın vahiy yoluyla onunla
konuşması, Nemrut’un doğumu ve Nemrut’a zarar vermemesi için Allah’ın
tabiatla ve canlılarla konuşması, Nemrut’un büyüyünce yoldan çıkması ve
sapkın insanlar, sonuç; Allah’ın lutfunun ne denli büyük olduğu ve vahdet-i
vücut.

14 Dihhudâ, a.g.e., XII, 292.
15 Dihhudâ, a.g.e., XII, 292.
194 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
لط ِف حق
فكنززززززززخ او گزلزززززززز ج ززززززززو
گززززیر ززز رف و زززخریززز ررزززبرگنززز
زترر زبرو ز ر یزلبررزبر یزخا
آ ری ززززززیر ار ززززززخر گزززززز رر زززززز
زز ررزز را نززززرا زززخ ررنزززس راززززی
زززز رر نززززبرزززززت ر زززز ر زززز رو زززز ر
زززززیرحززززقر ار ززززخ ر ر یززززن یلب
شزز تاررزز ربززخ ر ررنززخ ر زز رازززی
آ چزز ررزز وراور ززت ررززز ورآ ززوررزز و
ا زز اشرززز ر ررززتجبررزز رازززی
آ چزززززز رر مززززززت وررزززززز رآررر كننززززززخ
رزز رر زز ور ررززتیرف رزز رررززب و
ر ر زز راززیرا ز ررزخ شریزت ررنز
ززبر زززتراوررززز ر ززززی رر زززخا ب
یززز بر ررززز ر رآ رزززز گ اررر ززززی
اور زززززززبرا یززززززز ر ززززززز رر ززززززز
رزز رر ززبررززبر تشززز ر ار ززز ا و
آشززن ررزز رر زززی ر ززترررززبرآشن زززی
ب ززززشر تشزززز ر نزززز و را ررززززخر ننززززخ
وا زبررز رززتیی ر ز رشزاربر ز رززتیی
فزززیر قلزززبرززززت رغ قززز ر ززز ب
وگزززز را ززززور یززززلبرشززززخرززززز
قززززز ت ب ززززززی یزززززل ر ا زززززخ
یزززخا ر یزززلبراركززز رر كزززبراززززی
رزتی راور ز رجز ر ز ر ا زبر فزیر زی
واررگزز ر فلزز راز ززبرر ززخریزز
رحززز ر ار زززترر ارززز ررززز رگ فزززی
نززززززخررزززززز را خ یزززززز ر كزززززز ر زززززز
ا ززز ررنززز رشزززتمر ا ر ززز اررركززز
ا ز رغ زقریزز رر زز رغز مر زی
قطزز ر ارگزززلو ررززخاررج ززشرر ززس
گ زززز راور زززز رگزززز ا ر ر نزززز
رززز ر ارگززززلو ر ززز رآ رگززز رشزززت
زززت ر ارگززززلو ر لزززبر ارو زززخ ر ززز
رز ررتززب ر زتررتززبر اررز ر زو
یزت رورزز حور ز ررز رح ز ر مز
گززز رف ارتشزززیر نزززخرلطزززفریزززخا
گزززززز ر زززززز را ززززززس ر ززززززیرر زززززز
حزبرآرزخر ز ز رفكز رر ازوراززی
ززززز ارشززززززر ارر ا زززززخاوراورر ززززز ر
رزززززز رگزززززز فل ورآ چزززززز ر ارا ززززززخایلب
ر زت ر ن ز ربیزقر رر ز ررز راززی
ززیررزز و ر زز رحززق ریززت ر ارر زز و
زززطآرآ راورگزز تا شریتشززل رازززی
ززز راوریزززت ر ززز ران ززز ررر كننزززخ
رزززز ررززززخ رحكززززوراتفزززز ررر ززززخ و
ززززز ی ززززز ر رززززز ا حززززز ق رزززززخ
رزززز ر زززز رر گزززز ررازززز رر ززززش ب
قزززبر زززلب ر قیزززبراورا زززتاررر ززززی
قطززززز ا ر زززززسرجت ززززز رر ززززز
رززز رر زززبرگزززورگیزززل ررززز ورآ ا زززو
ر ازز ررر زززی ر زز ر ززسرر نتازززی
رزز ر ززتا و ا زز رزز ا ننززخ
ززتورررز ر یزی ر ز رجز ر ز ر ز ر یزی
یززززلسبرواززززز شررززززتجبر تلنزززز ب
نززززخررزززز ر زززز رززززز شر ار زززز
ازززز قلبر رلنمززززز ر رززززززك ر ا زززززخ
یزززخا رر ار ززززیرا زززخ براززززی
رنزززخ ر ار ززز ر ر زززت راور زززورگ ززز ی
زز ر زز ررززت راوررزز ر ررزز رآ ررزز
ازززورر ززك ر ززترر ززت ر زز رگ فززی
رززتجبرا ر زز ر ززترراترزز ر زز
رحزززز ر ارگزززززلور گزززز راتفزززز ررركزززز
رر زززز ررر ززززلانخار رفزززز مر ززززی
صزز ر ارگزززلو رركزز ررزز را رزززل س
ارزززز ر ا ررزززز ر ا زززز ررشزززز یتا
ززززن ر ارگززززلوررس ززز شر ززز رشزززت
صززز آر ارگززززلو ررززز برینزززخ ر ززز
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 195
ژالز ر ارگززلو ر ز ر ی ز شرریزت
رززز ر ارگززززلو ر ززز راز ززززر اررزززسر
اشزززر ارگزززلو رركزز بر ززت برازززی
و ر ارگزززززززززلو رگ ترنززززززززخشرر زززززززز
زززتشر ارگززززلو ززز ر یززز بر
ززززززز ر ارجا زززززز ر زززززز را انززززززب
ززززلبر ززز ررززز ار شزززا رشزززخ خ
زززززز یلنخرآ نززززز رارزززززز رورییزززززی
ززززززز ر نخ زززززززخررززززززز ر اررززززززز ا
قبززززز راف اشزززززلنخ رارززززز ررززززز ر
و ززززز ررما شزززززلنخراورر ززززز ر ززززز
شزززززززل ر شزززززززلنخر ر بربنززززززز
ازززززز ر ا خ زززززخ رارززززز ررزززززبرف ززززز
ر ز ررح،ز ررح،ز رحزبرج زو
ر زززز ررر ززززخ ررر ززززخر ززززس ارر زززز ب
تشزززززز رر ززززززخراور و ر ر رزززززز
شزززززززززززر ر ا ززززززززززز ر زززززززززززنخ
زز ر ززخراوررزز ص رشززخرصزز خر ززت
آرر لززززززز ورربگنززززززز ر اززززززز رشزززززززخ
یتاززززیر ززز راوربقززز ر ر زززب
شززخررززس صر ر زز ر للزز رشززخرورگزز ص
ورشززززز ا ری ا ر ززززز رززززززتیل
رززززز یر ررززززز ریزززززخار ارریزززززكنخ
ز یزززبر ززز ر رفكنزززخ ابرور ززز
یززز برا زززخ ر زززخ ریزززت ر رر زززس
گزززززبر ار ززززز ر مزززززز ا ر زززززز اغ
ززززل رر اراور ززز ر زززتررر ززز و
ظ زززو ر زززبررززز ررتززززبرباززز ارر نزززخ
زز ر یزز ر ززت رازززی رورا ززتا ریخازززی
اللزز ر ارگزززلو ر زز ر ززس كبررززز
یززز ر ارگززززلو ر ززز ری ززز لبرركززز
زرر ارگزززلو ر ز رصزز شرا زخبرازززی
گززز صر ارگززززلو ر ززز ریززز شررزززخ
ر ززززززیر ارگزززززززلو رج ززززززخا بر
گ ززززززززز ر ار ازززززززززت ر شزززززززززنب
ا انزززززززبر خ زززززززخر ر ززززززز ا ا رشزززززززخ خ
ززز زززخ رارززز ر زززیر روشزززی
ززز ر ززز ریزززت رریزززن یلنخراور ا ر ززز
شززززززن ریتازززززززلنخ رارززززززز رور
قبزززز رگزلنززززخررباصززززور راززززز
ج ر زززززز رل ززززززسر ززززززخراورف زززززز
ززززز ریتا خ ززززخ رارزززز ر ربزززز
ت زززززز ر ززززززخر رزززززز رر ر ززززززو
زززیخ ر ززخررزز ر زز رزززن ر ریزز ب
نازززززتررگیزززززلنخر ر ززززز ر ززززز
اور نزززززت ریت زززززنخ رشزززززخرر نزززززخ
ا زززززززززخ ورآررغ زززززززززقررب زززززززززتا
آیزززززز رآرر ززززززت ر ی ززززززبر رشززززززخ
وریززت بر زز ررزز ر ززترررزز ر ززب
ززززز ربررززززز رر ر ززززز ررزززززس ص
رززز مربیزززش رآ زززبرر زززبراف یلززز
یتازززززیر زززز رال ریخا ززززخ رو زززززخ
ا ررززخرو رگیززیر ززیر ر زز ر ا
یززز ا ر ارحكزززورف رزززت ر ززز ری زززس
زززز ر ا ززززخررزززز ربیزززز بر ر رززززز غ
رززز ر ززز ر شزززا ر ا نززز رر شززز و
آ كززز ررززز ر اززز را ززز راح ززز رر نزززخ
ا زز رززز ر زز ر زز راور ر ززت رزززی
LUTF-İ HAK
Musa’nın annesi yüce rabbin sözüyle
Musa’yı Nil’e attığında
Sahilden hasretle bakarak şöyle dedi;
Ey günahsız küçük çocuk!
196 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
Allah’ın lütfu, seni unutursa,
Kaptanı olmayan bu gemiden nasıl kurtulursun?
Ve münezzeh Allah seni hatırlamazsa,
Su senin bedenini hemen yok eder.
Vahiy geldi; bu nasıl bir batıl düşüncedir,
Şimdi bizim yolcumuz menzildedir.
Şüphe perdesini ortadan kaldır da
Kâr mı ettin zarar mı ettin göresin!
Biz senin attığın şeyi alırız,
Hakkın elini gördün ve tanımadın.
Sende yalnızca annelik aşkı ve sevgisi vardır,
Bizim âdetimiz, adalet ve kulu korumaktır.
Hakkın işi oyun değildir, kendini kaybetme,
Senden aldığımız şeyi tekrar sana döndürürüz.
Suyun yüzeyi ona beşikten daha güzeldir,
Ona sel suyu sütanne ve dalga annedir.
Irmaklar kendileri taşmazlar,
Bizim söylediğimiz şeyi yaparlar.
Biz denize, tufan hükmü veririz,
Biz sele ve dalgaya emrederiz.
Hakk’a beratına unutmayı yakıştırma!
Bu küfür yüküdür, omzuna alma.
Dönmen ve onu bize teslim etmen daha iyidir,
Sen nasıl onu bizden daha çok sevebilirsin?
Varlık sureti, bizim eyvanımızdan bir şekildir,
Toprak, rüzgâr ve su bizim avaremizdir.
Irmaktan akan bir damla,
Bir işi yapmak için akar.
Biz birçok kaybolmuşu, geri getirmişiz,
Biz birçok azıksızı, beslemişiz.
Azıksız olan herkes, bizim misafirimizdir,
Tanıdığı olmayan tanıdığımızdır.
Her ne kadar bizi reddetseler de biz çağırırız,
Kötülük yapsalar da görmezden geliriz.
Bizim iğnemiz dikti dikilen her şeyi,
Bizim ateşimizden yandı, yanan her bir mum.
Gemi korkunç dalganın felaketinden,
Bir süre bir süre helak girdabına doğru sürüklendi.
Fırtına onun rotasını değiştirdi,
Gemi ehlinin dünyası karardı.
Geminin demirinde ve dümeninde takat kalmadı,
Gemicilerin elinde güç kuvvet kalmadı.
Kaptanların feraseti çok azdır,
Geminin kaptanının tek bir imkânı vardır.
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 197
Koptu halatların çözgüsü örgüsü,
Dalga yol bulduğu her yerden döküldü.
Maldan insandan her ne varsa su götürdü,
Giden gruptan (sadece) bir küçük çocuk kaldı.
Zavallı çocuk, güvercin gibi kanatlandı,
Denizi tuttu annesinin eteği gibi.
Dalga ilkin onu tomar edince
Fırtına (onunla) savaşmayı düşündü.
Denize dedim; artık tufan çıkarma!
Bu coşku binasını yıkma!
Yoksullar arasında fark olmaz,
Bu küçüğün boğulması, boğmak için değildir.
Kayaya dedim; onunla uğraşma!
Damlaya dedim; onun tarafına dökülme!
Rüzgâra emrettim; o süt çocuğunu
Denizden alıp kıyıya getir!
Taşa dedim; onun altını yumuşat!
Kara dedim; sıcak su ol!
Sabaha dedim; onun yüzüne gül!
Işığa dedim; onun gönlünü dirilt!
Laleye dedim; onun yakınında yeşer!
Jaleye dedim; onun yüzünü yıka!
Dikene dedim; onun halhalına batma!
Yılana dedim; çocukcağızı sokma!
Sıkıntıya dedim; onun sabrı azdır!
Gözyaşına dedim; eksiltme o, çocuktur!
Kurda dedim; onun küçük bedenini yırtma!
Eşkıyaya dedim; onun boğazını kesme!
Talihe dedim; ona hükümdarlık ver!
Akıla dedim; ona zekilik ver!
Karanlıkları aydınlık gösterdim,
Korkuların hepsini emin kıldım.
Güvenliği gördüler, güvensiz oldular,
Dostluk ettim bana düşman oldular.
İşler yaptılar ama alçak ve çirkin,
Aynalar yaptılar ama kerpiçten.
Kendileri yoldan çıkınca,
İnsanların yollarına kuyular açtılar.
Aydınlıklar istediler ama dumandan,
Kasırlar yükselttiler ama ırmak üstüne.
Asılsız ve esassız hikâyeler söylediler,
Muhafızlık için hırsızlar görevlendirdiler.
Kadehler doldurdular, fesattan,
İpler eğirdiler, inat iğinde.
198 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
Dersler okudular ama utanç dersleri,
Atlar sürdüler ama dizginsiz.
Şeytanları kapıcı ve vekil yaptılar,
Kimin huzurunda? Yüce ve diri Allah’ın huzurunda.
Her taşa ve toprağa secde ettiler,
Hangi mabette? Allah’ın temiz mabedinde.
Sapkınlık çölünde rehber oldular,
Günah ve suçtan azıklar götürdüler.
Bencilliğin tandırından yükseldi,
Beğenilmeyen işlerin alevi.
O zavallı boğulmuşu kurtardık,
Ölümden kurtulunca heva ve hevesin avı oldu.
Sonunda o tecelli nuru duman oldu,
O günahsız yetim Nemrut oldu.
Benim gibi biriyle savaştı,
Kartal ve akbabadan dostluk istedi.
Onu şefkatle büyüttüm,
Büyüdü ve gönlü kurttan daha kara oldu.
Kibir şimşeği nice ateşler yakmış,
Kıvılcımından ocaklar yanmış.
İlahlıktan söz etmek istedi,
Allah’ın burcunu ve surunu yıktı.
Kötü düşündü alçak ve karanlık görüşlü oldu,
İsyan etti ve bunun üzerine onu yere serdik.
Bir sivrisineğe emretti; kalk,
O kendini beğenmişin gözüne toprak dök!
Burnunda kibir rüzgârı kalmasın,
Karanlığı aydınlık diye adlandırmasın.
Düşmanı böyle besleyen biz,
Dostu nasıl göz ardı ederiz?
Nemrut’a bunu ihsan eden,
İmran oğlu Musa’ya nasıl zulmeder?
Bu söz, Pervin, heva ve hevesten değildir,
Nerde bir nur varsa, Allah’ın nurundandır.
Görüldüğü gibi Şiir Hz. Musa’nın kıssasına telmihle başlamaktadır.
“Hz. Musa İsrailoğullarına gönderilmiş bir peygamberdir. Musa doğduğunda
Mısır kralı Firavun ilahlık iddiasında bulunarak İsrailoğullarına zulüm
etmekteydi. Firavun müneccimlerinden, onu yok edecek küçük bir çocuğun
dünyaya geleceğini öğrenmiş, bunun üzerine yeni doğan her erkek çocuğun
öldürülmesini emretmişti. Musa’nın da öldürülmesinden korkan annesi onu
bir sandığa koyup Nil nehrine bırakmıştı”.16

16 Şemîsâ, Sîrûs, Ferheng-i Telmîhât, Tahran 1366 hş., s. 359.
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 199
Musa’nın annesi yüce rabbin sözüyle, Musa’yı Nil’e attığında,
beytiyle başlayan şiirin ilk beytindeki “Rabbin sözü” ifadesi bu beytin
çözülmesinde ve anlaşılmasındaki anahtar sözcüktür. Bu ifadedeki telmih
sanatıyla Kur’an’da bu kıssanın ayrıntılı olarak anlatıldığı Tâhâ ve Kasas
sureleri işaret edilmektedir:
“Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik.” “Onu
(bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya
atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi
(Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin
diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” (20/38-39).
“Mûsâ’nın annesine, ‘Onu emzir, başına bir şey gelmesinden
korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu
sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız’ diye ilham ettik.” (28/
7).
Bu olay Museviliğin kutsal kitabı Tevrat’ta Musa’nın doğumu
bölümünde de anlatılmaktadır:
Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi. (Çık.2: 1). Kadın
gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce,
onu üç ay gizledi (Çık.2: 2).
Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve
ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı (Çık.2: 3).
Şiirde ön planda “Musa kıssası” işlenirken arka planda “insan”
anlatılmıştır. Yani özelde Musa ve Firavun hatta Nemrut anlatılırken genelde
kul olarak iyi insan ve Allah’a şirk koşan sapkın insandan ve tüm bunlara
karşın Allah’ın lutfunun büyüklüğünden bahsedilmek istenmiştir.
Şiir de dikkat çeken noktalardan biri de “Su” dur. Hikâyenin girişinde
anne çocuğunu suya bırakmakta ve su başlangıç cümlesi olmaktadır. Zira su
tüm dinler için saflık ve temizliğin sembolüdür. İslam dinindeki önemli
ibadetlerden olan abdest ve Hıristiyanlıktaki vaftiz ayini için önemli bir yer
tutan su aynı zamanda tüm canlılar için yaşam kaynağıdır. Su bazen de can
alandır. Musa’yı Kızıldeniz’de kurtaran “su”, Firavun’un hayatına son
verendir. Hz. Nuh’u ve inananlara dokunmayan, sapkınları ise boğan yine
“su” dur. Hikâyenin başlangıç cümlesi olan ve Allah’a duyulan imanla
gerçekleşen bu olayı annelik duygusunun neden olduğu bir şüphe izler. Yani
her ne kadar iman ve inanç tam olsa da bir acaba sorusu bu imanı zedeler ve
çocuğunun başına bir şey gelmesinden korkan anne tarafından şu sözler
söylenir:
Sahilden hasretle bakarak şöyle dedi;
Ey günahsız küçük çocuk!
200 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
Allah’ın lutfu, seni unutursa,
Kaptanı olmayan bu gemiden nasıl kurtulursun?
Ve münezzeh Allah seni hatırlamazsa,
Su, senin bedenini hemen yok eder.
Musa’nın annesinin sözlerinin aktarıldığı bu beyitlerde ise kadının anne
olarak, annelik duygusu ve imanı arasında kalışı işlenmektedir. Kadın kul
olması yanında annedir. Kul olarak Allah’ın emrini yerine getirmek istese de
annelik duygusu bu emri yerine getirmesine mani olmaktadır. Elbette bir baba
için de böyle bir durumda karar vermek zordur. Nitekim Hz. İbrahim Allah’a
verdiği söz üzerine oğlu İsmail’i kurban ederken o da zorlanmış ancak oğlu
İsmail -Musa’ya göre- yaşça büyük olduğundan babasının karar vermesinde
ona yardımcı olmuştur
Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona,
“Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne
dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni
sabredenlerden bulacaksın” dedi.(37/102)
“…hasretle bakarak…” sözüyle de bir anne için çocuğundan ayrılmanın
ne denli zor bir şey olduğu vurgulanmaktadır. Anne çok üzgün ve kararsızdır.
Tabi ki şairin bir bayan olması olayı anlatırken biraz daha duygusal
yaklaşmasına neden olmuştur.
Burada göze çarpan diğer bir husus da “kaptanı olmayan gemi”
ifadesidir. Bebeğin içine konulduğu sandık bir gemiye üstelik kaptanı
olmayan bir gemiye benzetilmiştir. Yalnız annenin böyle bir benzetme
yapması yine bir ikilem içinde olduğunun, imanla şüphe arasında gelgitler
yaşadığının bir göstergesidir. Zira anne gelen vahiy üzerine bebeği sandığa
koyup nehre bırakmakta yani ilahi emre göre hareket etmekte, fakat sonra
sanki bu geminin içinde bir kaptan olsa daha güvenilir olurdu düşüncesine
kapılmakta yani maddi olana yönelmektedir. Eylemi gerçekleştirdiği andaki
düşünceleri ve inancı devam ediyor olsaydı bu geminin zaten kaptana ihtiyacı
olmadığını bilir bir iç bölünme yaşamazdı. Elbette bu durum yukarıda da izah
edilen annelik duygusunun neden olduğu bir sonuçtur.
Bunun üzerine ilkin çocuğu Nil’e atması için anneyle konuşan Allah
tekrar vahiy yoluyla anneyle konuşmaktadır. Bu konuşmayla amaç ilkin
anneyi şüphe sonucu oluşan tereddütten kurtarmaktır:
Vahiy geldi; bu nasıl bir batıl düşüncedir,
Şimdi bizim yolcumuz menzildedir.
Şüphe perdesini ortadan kaldır da
Kâr mı ettin zarar mı ettin göresin!
Daha sonra ona kendisinin sadece bir anne olduğu, Allah’ın ise onun ve
bütün kâinatın yaratıcısı ve sahibi olduğu ve ondaki annelik duygusuna karşın
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 201
Allah’ın kullarına olan sevgi ve şefkatinin bundan çok daha fazla olduğu
söylenir:
Sende yalnızca annelik aşkı ve sevgisi vardır,
Bizim tarzımız, adalet ve kulu korumaktır.
Tüm bunlar kendinde olmayan çocuğundan ayrıldığı için adeta aklı
başından giden ve kalbindeki inanç silinen anneyi kendine getirmek içindir:
Hakkın işi oyun değildir, kendini kaybetme,
“Kendini kaybetme” ifadesiyle yapılan diğer bir telmihle yine Kur’an
işaret edilmektedir:
“Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili
sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu
açıklayacaktı.”(28/10).
Daha sonra anneye evladına çok iyi bakılacağı, başına bir şey
gelmeyeceği en önemlisi ise ona geri verileceği sözü verilmektedir:
Senden aldığımız şeyi tekrar sana döndürürüz
Suyun yüzeyi ona beşikten daha güzeldir,
Ona sel suyu sütanne ve dalga annedir.
Bu beyitlerde de görüldüğü üzere annelik önemsenmekte ve dinen
kutsal sayılmaktadır. Zaten ayetlerde ve hadislerde bu konunun önemi
anlatılmaktadır öyleki Muâviye İbnu Câhime’nin anlattığına göre; Câhime
(r.a) Peygamber’e (s.a.v) gelir ve: “Ey Allah’ın Resulü, ben gazveye (cihad)
katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim” der. Resûlullah
(s.a.v): “Annen var mı?” diye sorar. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma,
zira cennet onun ayağının altındadır” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12). Veysel
Karanî de annesine olan sevgisi ve bağlılığı sayesinde peygamberin hırkasıyla
ödüllendirilmemiş midir? İşte bu yüzden tüm evrenin yaratıcısı ve sahibi olan
Allah tarafından Musa’nın annesine evladının ona geri gönderileceği sözü
verilmektedir.(28/7)
Annenin kafasındaki “Allah’ın lütfu, seni unutursa, Kaptanı olmayan
bu gemiden nasıl kurtulursun ?” sorusunun yanıtı verilmektedir:
Irmaklar kendileri taşmazlar,
Bizim söylediğimiz şeyi yaparlar.
Biz denize, tufan hükmü veririz,
Biz sele ve dalgaya emrederiz.
Bu sorunun cevabının verildiği bu beyitlerde her şeyin yaratanın
emrinde olduğu ve onun hükmüyle hareket ettiği anlatılarak onun iradesi
dışında hiçbir şeyin olmayacağına vurgu yapılmaktadır.
202 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
Ardından “Ve münezzeh Allah seni hatırlamazsa, Su, senin bedenini
yok eder” sorusunun cevabı gelir:
Hakk’a beratını unutmayı yakıştırma!
Bu küfür yüküdür, omzuna alma.
Şiir karşılıklı bir diyalog olarak şekillenmekte ve annenin ilk
beyitlerdeki soruları, daha sonraki beyitlerde yanıt bulmaktadır. Soruların
yanıtlanmasının bir diğer sebebi anneyi ikna etmektir. Zira anne bu eylemi
yerine getirmekten vazgeçmiştir.
Dönmen ve onu bize teslim etmen daha iyidir.
“Dönmen” ifadesiyle annenin nehir kıyısından uzaklaşmak üzere
olduğu ve “onu bize teslim etmen daha iyidir” sözüyle ise çocuğu suya
bırakmayıp beraberinde götürdüğü anlatılmaktadır. Şiirin başında çocuğu suya
bırakıp sahilden ona hasretle bakan anne bu işi yapmaktan vazgeçmiştir.
Çocuğuna duyduğu sevgi dolayısıyla onu sudan geri alıp gitmek üzeredir. Bu
hareket üzerine Allah’ın ona yanıtı gecikmeyecektir:
Sen nasıl onu bizden daha çok sevebilirsin?
Varlık sureti, bizim eyvanımızdan bir şekildir,
Daha önce “Senden aldığımız şeyi…”ifadesinin yerini “Varlık sureti,
bizim eyvanımızdan bir şekildir” almaktadır. Yani sen yerini bize bırakmakta
böylece ikilik ortadan kalkarak bir olmakta ve vahdet-i vücut nazariyesine
işaret edilmektedir. Bu dünyadaki her şey aslında Allah’ın bir parçasıdır. Ve
sonunda yine Allah’a dönecek, onda yok olacaktır.
İnsan, asıl vatanı olan yerden Mevlânâ’nın deyimiyle “kamışlıktan”
koparılmış ve gurbete yani bu dünyaya gönderilmiştir ve tek amacı kaynağına
dönmek ve yeniden ‘bir’ olmaktır.17
Tabiattaki tüm varlıklar kendilerince Allah’ı tespih etmekte ve hepsi
kendilerine verilen görevi yerine getirmek için çabalamaktadır. “Yedi gök, yer
ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tespih ederler. O'nu hamd ile tespih
etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tespihlerini iyi anlamazsınız.
Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır” (17/44).
Toprak, su ve rüzgâr kendinden geçerek yaratıcıyı yani Allah’ı
anmaktadır:
Toprak, rüzgâr ve su bizim avaremizdir.
Irmaktan akan bir damla, Bir işi yapmak için akar.
Bu beyitlerden sonra Allah’ın sıfatlarının (rezzak, settar…) sıralandığı
beyitler gelmektedir:

17 Rifâî, Kenan, Şerhli Mesnevi-i Şerif, İstanbul 2009, s. 3.
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 203
Biz birçok kaybolmuşu, geri getirmişiz,
Biz birçok azıksızı, beslemişiz.
Azıksız olan herkes, bizim misafirimizdir,
Tanıdığı olmayan tanıdığımızdır.
Her ne kadar bizi reddetseler de biz çağırırız,
Kötülük yapsalar da görmezden geliriz.
Kaybolmuş sözü bizi iki yere götürür:
1- “Kaybolmuş” sözüyle “Hz. Yusuf”un kıssasına,
2- Nemrut’a telmih yapılmaktadır.
Nemrut, Hz. İbrahim döneminde yaşamış putperest bir hükümdarın
ismidir. Nemrut ilahlık iddiasında bulunarak Allah’la savaşmak istemiş bunun
üzerine Allah tarafından helak edilmiştir.18 Devamında gelen beyitler
“Kaybolmuş” sözünün Nemrut için kullanıldığını doğrulamakta ve Nemrut’un
doğum olayına telmih yapılmaktadır:
Bir gün bir gemi denizde kuvvetli dalgalardan ve şiddetli fırtınada
alabora oldu. O gemide hamile bir kadın bir tahtanın altına sığınıp orada
doğum yaptı. Azrail kadının canını aldı ve dalgalar çocuğu götürdü. Allah o
çocuğu selametle korudu ve o çocuk daha sonra Âd kavminin Şeddâd’ı oldu.19
Mevlânâ ise Mesnevi’de Şeddâd’a Nemrut demiştir.20
Gemi korkunç dalganın felaketinden,
Bir süre helak girdabına doğru sürüklendi.
Fırtına, onun rotasını değiştirdi,
Gemi ehlinin hali harap oldu
Mal ve insandan her ne varsa su götürdü,
O grup gitti, bir küçük çocuk kaldı.
Tüm bu beyitlerde Nemrut’un yukarıda değinilen doğum hikâyesini
anlatılmaktadır. Musa kıssasından Nemrut’a geçilmesinde bir alaka
kurulamasa da aslında her iki olay birbiriyle çok fazla ortak öğeler
barındırmaktadır. Zira Nemrut da Musa da bebekken suya bırakılmış ve her
ikisi de Allah tarafından başlarına bir şey gelmeden sağ salim kıyıya
çıkarılmıştır. Ancak büyüdüklerinde Musa, Allah’a iman ederken Nemrut tam
tersi ilahlık iddiasında bulunmuştur. İki zıt karakter bilinçli olarak bir arada
kullanılmaktadır. Tüm bunlar tereddüt yaşayan Musa’nın annesine böylesine
bir müşriki bile kurtaran Allah’ın Musa’yı da koruyacağı ve onun başına bir
şey gelmeyeceğini anlatmak içindir. Zaten şiirin son mısrasında bu durum
özetlenmektedir. Ardından gelen beyitlerde Allah tarafından Nemrut’a zarar
vermemeleri için canlı cansız tabiattaki yaratıklara seslenilmektedir:

18 Şemîsâ, Sîrûs, Ferheng-i Telmîhât, s. 658.
19 Furûzânfer, Bedîüzzamân, Me’âhiz-i Kısâs ve Temsilât-i Mesnevi,Tahran, 1333hş., s. 228.
20 Şemîsâ, a.g.e., s. 658.
204 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
Denize dedim; artık tufan çıkarma!
Kayaya dedim; onunla uğraşma
Rüzgâra emrettim; o süt çocuğunu denizden alıp kıyıya getir!
Kurda dedim; onun küçük bedenini yırtma!
Bu beyitlerden sonra sapkın insanların Allah’ın verdiği onca nimet ve
gösterdiği ihsan ve iyiliğe karşın nankörlüğü dile getirilmektedir:
Karanlıkları aydınlık gösterdim,
Korkuların hepsini emin kıldım.
Güvenliği gördüler, güvensiz oldular,
Dostluk ettim bana düşman oldular.
Konu daha önce de söylendiği gibi ön planda Musa iken arka planda
toplum eleştirisinin yapılması şeklinde işlenmektedir ve eleştirisi yapılan
toplum aslında sadece Musa’nın yaşadığı dönemdeki yoldan çıkmış insanlar
değil bilakis genel anlamda her dönemde sapkınlıkta bulunan toplumlardır.
Burada Nemrut da Musa da birer semboldür. Nemrut kötünün Musa ise iyi ve
salih kulun simgesidir. Ardından bu tip insanların yaptığı çirkin ve kötü işlerin
sıralandığı beyitler gelmektedir:
İşler yaptılar ama alçak ve çirkin,
Aynalar yaptılar ama kerpiçten.
Kasırlar yükselttiler ama ırmak üstüne.
Asılsız ve esassız hikâyeler söylediler,
Hatta Allah’ı inkâr ederek başka şeylere tapacak kadar ileri gittikleri ve
yoldan çıktıkları anlatılmaktadır;
Her taşa ve toprağa secde ettiler
Hangi mabette? Allah’ın temiz mabedinde
Münkirlerin yaptıklarının anlatılmasından sonra tekrar Nemrut’a
dönülmektedir:
O zavallı boğulmuşu kurtardık, ölümden kurtulunca
Arzunun avı oldu.
Sonunda o tecelli nuru, duman oldu,
O günahsız yetim Nemrut oldu.
Benim gibi biriyle savaştı,
Kartal ve akbabadan dostluk istedi.
Beyitleriyle Nemrut’un suda boğulmaktan kurtulup büyüdükten sonra
heves ve kibrine yenik düşerek Allah’la savaşmak istemesi olayına telmihte
bulunulmaktadır:
Nemrut, İbrahim’in tanrısıyla savaşmak istedi. Bu sebeple dört parça
etin her birini bağlayıp bir tahtın dört tarafına yerleştirdi ve tahtın dört
DOĞU ARAŞTIRMALARI 7, 2011/1 205
köşesine de dört tane aç akbaba bağladı ve kendi de tahta oturdu. Akbabalar
tahtı havaya kaldırdılar. Allah’a doğru bir ok fırlattı.21
Bir sivrisineğe emretti; kalk, onun toprağını aç göze dök de
Burnunda kibir rüzgârı kalmasın, karanlığı aydınlık diye
adlandırmasın.
Ardından gelen bu beyitlerde de yine Nemrut’un Allah’la savaşmak
istemesi ve bunun neticesinde de Allah’ın onun ordusunun üzerine bir
sivrisinek sürüsü göndererek onu ve ordusunu nasıl helak ettiği olayına telmih
vardır:
Nemrut tekrar Allah’la savaşmak istedi. Allah sivrisineklerden bir
orduyu Nemrut’un askerleriyle savaşmaya gönderdi. Nemrut’un ordusu
yenildi ve bir sivrisinek de Nemrut’un burnuna girdi. Ve Nemrut’un beynini
öylesine yedi ki sonunda Nemrut öldü.22
Nemrut’un hayat hikâyesinin Musa’nın annesine anlatılmasından sonra
ona Nemrut’a bile böylesi ihsan eden Allah’ın kuşkusuz Musa’yı koruyacağı
söylenmektedir
Düşmanı böyle besleyen biz, dostu nasıl göz ardı ederiz?
Nemrut’a bunu ihsan eden, İmran oğlu Musa’ya nasıl zulmeder?
Elbette ki Nemrut’un hayat hikâyesinin neredeyse şiirin tamamı
boyunca anlatılmasının bir sebebi vardır. Kuşkusuz o da Allah’ın lütfunun ne
derece büyük olduğunu göstermektir. Zaten şiirin isminin Lutf-i Hak olması
da boşuna değildir. Şiirin girişinde Musa’nın annesinin Allah’ın emrini yerine
getirirken yaşadığı tereddüt, gelişme bölümünde ise Nemrut’un hayat hikâyesi
ve sonuç bölümünde ise Allah’ın lütfunun büyüklüğü ve aslında yaratılan her
şeyin onun bir parçası olduğu yani Vahdet-i vücut nazariyesi anlatılmaktadır.
Ve bu makta beytinde özetlenmiştir:
Bu söz, Pervin, hevâ ve hevesten değildir,
Nerde bir nur varsa, Allah’ın nurundandır.
Sonuç
Şiirde;
a) 1. beyitten 20. beyte kadar Hz. Musa’nın suya bırakılma kıssası ve
Allah’ın yaşadığı tereddüt üzerine Musa’nın annesiyle konuşması,
b) 21. beyitle 28. beyit arası Nemrut’un doğum olayı,
c) 29. beyitten 40. beyte kadar ise Allah’ın, Nemrut'a ona zarar
vermemesi için tabiata emretmesi,

21 Şemîsâ, a.g.e., s. 659.
22 Şemisâ, a.g.e., s. 659.
206 PERVÎN-İ İ‘TİSÂMÎ, HAYATI…/YASEMİN YAYLALI
d) 40-51. beyitler arasında yoldan çıkan sapkın ve nankör kavimler ve
bunların yaptıkları,
e) 52. beyitten 58. beyte kadar tekrar Nemrut’un hayat hikâyesine
dönülerek Allah’a şirk koşması ve isyan etmesi,
f) 59. ve 60. beyitlerde Nemrut’un cezalandırılması,
g) 61. ve 62. beyitlerde ise Allah’ın tekrar Musa’nın annesiyle
konuşması anlatılmakta ve son beyit olan makta beytinde konu
özetlenmektedir.
Bu mesnevi boyunca Allah’ın külli iradesine karşın kulun cüz’i iradesi
ve yer yer bocalayışları hatta bazen sapkınlığa uğraması, ama en önemlisi bu
evrendeki her şeyin Allah’ın nurunun bir parçası olduğu yani vahdet-i vücut
anlatılmaktadır ve bu üç beyit de vahdet-i vücut nazariyesi açıkça
görülmektedir:
Varlık sureti, bizim eyvanımızdan bir şekildir, toprak, rüzgâr ve su
bizim avaremizdir.
Bizim iğnemiz dikti, her yeri ve her şeyi, Bizim ateşimizden yandı,
yanan her bir mum.
Bu söz, Pervin, hevâ ve hevesten değildir, nerde bir nur varsa, Allah’ın
nurundandır.
KAYNAKÇA
Âryenpûr, Yahyâ, Ez Sabâ Tâ Nîmâ I-III, Tahran 1350 hş.
Cevâdî, Seyyid- Kemâl Hâc, Seyyid, Eserâferînân I-VI, Tahran 1377 hş.
Dihhudâ, Ali Ekber, Luğatnâme I-L, Tahran 1346 hş.
Furûzânfer, Bediüzzaman, Ma’ehiz-i Kısâs ve Temsilât-i Mesnevi, Tahran, 1333hş.
Hâkimî, İsmâîl, Edebiyyât-i Mu’âsir-i Îrân, Tahran1373 hş.
İ’tisâmî, Pervin, Dîvân-i Pervin-i İ’tisâmî (haz. Feride Dânâyî), Tahran 1371 hş.
Safâ, Zebîhullah, Genc-i Sohen I-III, Tahran1374 hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Ferheng-i Telmîhât, Tahran 1366 hş.

Konular