OSMANLI TÜRKÇESİNDE ARA BİÇİM-I: ARAPÇA ve FARSÇA KELİMELER

103
...........
OSMANLI TÜRKÇESİNDE ARA BİÇİM-I: ARAPÇA ve
FARSÇA KELİMELER
Intermediate Forms in Ottoman Turkish-I: Arabic and Persian Words
Yavuz KARTALLIOĞLU*1
Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
Öz: Arapça ve Farsça alıntılar Türkçede kullanıldıkları andan itibaren
Türkçeleşme sürecine girerek Türkçenin ses bilgisi kurallarına göre
değişmeye başlar. Türkçeleşme sürecinde alıntıların geçirdiği ara biçim(ler),
Arapça ve Farsça kelimelerin orijinal yazılışları değiştirilmediği için bugüne
kadar açıkça belirlenememiştir. Arapça ve Farsça alıntıların ara biçimleri,
Osmanlı döneminde yaşayıp hem imlayı bilen hem de konuşmayı duyan
ve bu ikisi arasındaki farklılıkları açıkça tespit edebilmiş olan çeviri yazılı
metin yazarlarının eserleri aracılığıyla belirlenebilir. Bu makalede bazı
Arapça ve Farsça alıntıların Türkçeleşme süreçleri sırasıyla orijinal, ara ve
Türkçeleşmiş biçimler olmak üzere takip edilmiş ve ‘ara biçim’ teriminin bir
gramer terimi olması gerektiği savunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Arapça ve Farsça alıntılar, Türkçeleşme süreci, ara
biçim
Abstract: Arabic and Persian borrowings experiences a Turkishification
process and begins changing according to phonetics of Turkish language
right after they enter into Turkish. The intermediate forms which borrowed
words get in the Turkishification process could not have been determined up
to now as the spelling of the Arabic and Persian borrowings did not change.
The intermediate forms of Arabic and Persian borrowings can be specified
by the transcription texts written by authors who lived in Ottoman period
and knew spelling and pronunciation, and accordingly determining the
differences between them. In the present article, the Turkishification process
of Arabic and Persian borrowings is followed by original, intermediate and
Turkishified forms respectively and it was claimed that “intermediate forms”
must be accepted as a grammatical term.
Keywords: Arabic and Persian borrowings, the process of Turkishification,
intermediate forms
Giriş
Batı Türkçesindeki Türkçeleşmiş alıntı kelimelerle ilgili incelemelerin özünü,
sadece kelimenin alındığı dildeki orijinal biçimi tespit etmeye çalışmak oluşturmuş;
alıntı kelimenin Türkçeleşirken geçirdiği süreçteki ara biçimleri üzerinde neredeyse
durulmamıştır. Bunun sebebi ara biçimleri açıkça gösteren gerek sözlü gerekse yazılı
malzemenin bulunmadığı düşüncesi ile hareket edilmiş olmasıdır. Hâlbuki pek çok
alıntı kelimenin önce orijinal, sonra da Türkçeleşmiş biçimini andıran bir veya birden
* Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Ankara/TÜRKİYE.
yavuzkartallioglu@gmail.com. Gönderim Tarihi: 23.04.2016 / Kabul Tarihi: 26.05.2016
104
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
fazla ara biçiminin bulunması olağandır. Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçen alıntı
kelimelerin bir kısmı bir ses olayına uğrayarak hemen Türkçenin ses yapısına göre
değişip Türkçeleşirken (Tü. avrat < Ar. ‘avret) bir kısmı da orijinal veya Türkçeleşmiş
biçim arasında birkaç farklı ses olayı sonucunda ortaya çıkmış farklı ara telaffuz(lar) /
biçim(ler) ile Türkçede yer almıştır (Tü. kaymakam < kayimmakam < kaimmakam <
Ar. kâ’im-i makâm). İşte Arapça ve Farsça alıntı kelimelerin bir kısmının Türkçeleşme
süreçlerindeki ara biçimlerinin tespit edilip incelenememesinin, hatta bugüne kadar
‘ara biçim (şekil)’ gibi bir gramer teriminin bulunmamasının en büyük sebebi
imlalarının değişmez olmasına rağmen telaffuzların, telaffuz farklılıklarının Arap harfli
yazıda gösterilmemesidir.1
Yazının kalıcılığı ve tutuculuğu yüzünden hangi seslerin
hangi yönde değişmekte oldukları (Karaağaç 2015: 23) ve kelimelerin nasıl telaffuz
edildikleri ancak Türkçenin seslerinin Arap harflerine göre daha iyi kaydedildiği çeviri
yazılı metinlerin verilerinin karşılaştırmalı olarak incelemesi ile mümkündür.
Alıntı kelimeler ses ve anlamca alındıkları yeni ortamlara uygun hâle getirilirler.
Bu uygunlaştırmanın derecesini ise alınma şartları belirler (Karaağaç 2015: 23, 24).
Alıntı kelimenin Türkçede son biçimini almadan, Türkçeleşmeden önce bir veya
birden fazla aşamadan geçtiğini düşünen bazı araştırıcılar ara biçimleri kendilerine göre
adlandırmaya çalışmışlar fakat belki de sayının azlığı sebebi ile bu adlandırmalarda
ortaklık sağlayamamışlardır. Efrasiyap Gemalmaz, hem Türkçe hem de alıntı kelimelerin
ara süreçlerini belirlemeyi şöyle ifade eder: “Bir dildeki geçmişte olmuş olan fonetik
gelişmeleri pek az yanılma ile belirleyebileceğimiz gibi (eldeki verilerle dil ögelerinin
daha önceki yapılarını yeniden kurma)” (Gemalmaz 1999: 6). Gemalmaz, dil ögelerinin
daha önceki yapılarını yeniden kurma işini bazen delile bazen de fonetik kurallar dâhilinde
muhtemel gelişmelere göre gerçekleştirir; Türkçe kökenli kelimeleri Eski Türkçeden
itibaren önceki yapılarını yeniden kurarak Türkiye Türkçesine kadar getirir: etç. bat-ır-aq
> bad-Ør-aq > bay-Ør-aq = bayrak (12), ean. qarındaş > qardaş > qardeş (?) > = kardeş
(24). Alıntı kelimelerde de aynı yolu takip eder: frs. kethüdâ > *keyhüya > kaØhØya =
kahya (13), arp. muhammet > dial. mehemmet > mehmet > memet = Mehmet (13), ‘aØişe
> Øayişe > ØayØşe ? Ayşe (15), arp. fa’ide > faØide > fayide > fayØda = fayda (16),
arp.-frs. qâ’imi maqâm > qayØmimaqam > qayØØmaqam = kaymakam (21). Efrasiyap
Gemalmaz alıntı kelimelerin önceki yapılarını kurarken ya muhtemel fonetik gelişmeleri
göz önünde bulundurmuş veya lehçe ve ağızlardaki örneklerden faydalanmıştır. Çalışmada
yeterli delil olmadığı için2
“arp. tennûr > tandır (24), frs. nerdüban > merdiven (28)” gibi
alıntı kelimelerin önceki yapıları, ara biçimleri kurulmamıştır.3
Hasan Eren, şimşek kelimesini açıklarken “Eski süğşek biçiminin *süğşek > *şiğsek >
*şivşek gibi birtakım ara duraklardan geçtikten sonra şimşek biçimini alması da normaldir.”
1 Mertol Tulum (2014: 17) “... Arapça ve Farsçadan alınma kelimelerin Türkçeleşme süreçleri, değişimler zamanında
büyük ölçüde yazılışa aktarılamadığı için izlenemez durumda kalmış, ... bu mesele Osmanlı Türkçesi’nin bir karma dil
görüntüsü kazanmasına yol açmıştır.” diyerek Türkçeleşme sürecinin Arap harfli imladan büyük ölçüde gözlemlenemez
olduğunu ifade eder.
2 Arap harfli yazıdan özellikle alıntı kelimeler için değişmeleri takip edebilmek neredeyse imkânsızdır. Çünkü
Osmanlı Türkçesi yazımının en önemli özelliği Arapça ve Farsça kelimelerin yazılışlarının değiştirilmeden, olduğu
gibi aktarılmasıdır. Bu durum önemli bir kural olmak yanında belli bir anlayışı da yansıtır. Bu anlayış bir bakıma
eski yazımın önceliğidir ve doğru yazmak her şeyden önce dile girmiş Arapça ve Farsça kelimeleri kendilerine özgü
biçimleri ve harfleriyle yazmak demektir (Tulum 2014: 77).
3 Bu makalede iki kelimenin de ara biçimleri çeviri yazılı metinler aracılığı ile gösterilmiştir.
105
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
(Eren 1999: 387) der. Eren’in burada kullandığı ara durak ifadesi, bir kelimenin son biçimini
alıncaya kadar geçirdiği aşamaların tamamını ifade eder. Çarşı kelimesini ise “Türkçede
çârsû > çârşû biçimi benzeşme sonunda çarşı’ya çevrilmiştir” (Eren 1999: 81) diye açıklar
ve bir adlandırma yapmaksızın ara durak olarak çârşû biçimini gösterir.
Musa Duman, “Gerek Arap harfli Türkçe metinlerde gerekse çeviri yazılı eserlerde
birtakım Türkçe veya alıntı kelimelerin tek şekilli olmadıkları, gelişmeli şekillerinin
yanında kalıplaşmış imlâlarının da yer aldığı görülmektedir.” diyerek alıntı kelimelerin
Türkçeleşme sürecini gelişmeli şekil olarak adlandırır (Duman 2008: 178).
Volkan Coşkun, ses olaylarını sebep-sonuç bakımından incelediği bir yazısında
bazı alıntı kelimeleri ara biçimleri ile birlikte gösterir: Far. di:va:r > EAT dıvar > ST
duvar (Coşkun 2011: 357), Far. çeha:r-şenbe >> çeha:rşanba >> ça:rşanba > ça:rşanba >
çarşanba > ST Çarşamba (Coşkun 2011: 359). Coşkun alıntı kelimelerin özgün, ara ve
Türkçeleşmiş biçimlerinin tamamını “gelişmelerinde” kelimesi ile ifade eder; makalenin
sonuç bölümünde “Ses olaylarının gelişiminde ara tanıklar mutlaka belirtilmelidir.”
diyerek ara biçimleri ara tanık olarak adlandırmış olur (Coşkun 2011: 365).
Nurettin Demir ve Emine Yılmaz, ses olaylarının sistemini anlatırken “Bir sesin,
aralarında ortak özellik bulunmayan bir sese dönüşmesi, ancak ara biçimlerden
geçmesi ile mümkündür” (2011: 80) diyerek tod- > toz- > doy- değişmesinde tozkelimesini
ara biçim olarak kabul ederler ve bunu ara biçim başlığı ile bir tablo hâlinde
gösterirler. Alıntı kelimelerle ilgili ara biçim terimini kullanmamış olsalar da şu
örnekte ara biçimi göstermişlerdir: Far. çâryek > çeryek > çeyrek (2011: 95). Demir ve
Yılmaz, gramerlerinde enklitikler konusunu işlerken de ara biçim terimini kullanırlar:
kızı ile > kızı-y-ıla > kızıyla (2011: 98).
Sadettin Özçelik ise orijinal biçim ile Türkçeleşmiş biçim arasındaki biçime bir
ad vermemiş, Türkçeleşme sürecinde var olduğunu düşündüğü biçimleri göstermekle
yetinmiştir. Molla < mevlâ değişimini anlatırken “Kelimedeki değişim sırası şöyle
olmalıdır: molla < monla < mevlâ < mevlânâ” (Özçelik 2004: 552) diyerek kelimenin
Türkçeleşme sürecini, mevlanın molla biçimini almadan bir ara kullanımı olabileceğini
tahmini olarak belirtir. Özçelik (2002)’te bazı Farsça kelimelerin Türkçeleşme
süreçlerinde tahmini ara biçimler parantez içinde gösterilmiştir: pirinç ( < birinç) <
birinc (1035), rençper ( < rençber) < rencber (1036), çakal ( < şakal) < şagal (1036),
tezgâh ( < dezgâh ) < dest + gâh (1037); tılsım ( < tılısım ) < tılısm (Özçelik 2004:
557). Özçelik, ara biçimden kelime olarak bahsetmese de verdiği bazı örneklerde ara
biçimleri görmek mümkündür.
İnceleme
Önceki araştırmalarda yapıları yeniden kurma, ara durak, gelişmeli şekil, ara tanık
ve ara biçim olarak tespit edilen yapılar, çok biçimlilik içinde yer alan bir kullanım
sürecidir. Hauser & Mc Clellan, gündelik dille ortaya konmuş yazılı metinlerin dili ve
üslubu için genel dört özellikten bahseder, bunlardan birincisi bu metinlerin ‘poli-vocal’
yani çok sesli olmalarıdır (Turan 2013: 346). Osmanlı dönemindeki bu çok seslilik,
biraz Seyahatname gibi konuşma dili özelliklerinin yazıya yansıtıldığı az sayıdaki Arap
harfli metinde, daha çok çeviri yazılı metinlerde Latin harfleri ile çok biçimli olarak
106
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
kayda alınmıştır. Çok biçimlilik daha önce Hazai4
, Stachowski5
, Tulum6
, Duman7
,
Develi8
, Gümüşkılıç9
, Kartallıoğlu10 ve Yağmur’un11 özellikle çeviri yazılı metinlerde
gözlemledikleri bir konudur. Bu makale, çok biçimli olarak kaydedilen örnekleri orijinal,
ara ve Türkçeleşmiş biçim olmak üzere üç başlıkta tasnif etmek ve ‘ara biçim’ ifadesinin
aslında bir gramer terimi olması gerektiğini ortaya koymak için yazılmıştır.
Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçen alıntı kelimelerin Türkçeleşme süreçlerinde
uzun ünlülerin durumu çok önemlidir fakat bunu çeviri yazılı metinler aracılığı ile de
belirlemek ve bilimsel sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Mertol Tulum “Arapça ve
Farsçadan alınmış kelimelerle birlikte dile girmiş olan uzun ünlülerin bu yüzyıldaki
durumunu ne Evliya’nın emsalsiz uygulamasını ihtiva eden Seyahatname’nin S
nüshasına dayanarak, ne de çeviri yazılı metinlerin yardımı ile tam olarak belirlemek
mümkündür. Uzun ünlülerle ilgili asıl kaynaklar (gramerler de dâhil) çeviri yazılı
metinlerdir; ama başta, Meninski’nin abidevi sözlüğü olmak üzere, çeviri yazılı
metinlerin bu meseleyle ilgili malzemeleri konuyu 17. ve 18. yüzyıllar için dahi
aydınlatmaya yetmez.” (Tulum 2002: 925) diyerek Seyahatname ve Meninski’nin
sözlüğünün de uzun ünlüler konusunda yetersiz kaldığını ifade eder. Bu sebeple
makalede uzun ünlülerin kısalması ile oluşan ara biçimlere yer verilememiştir.
Mertol Tulum, özellikle alıntı kelimelerin sadece Türkiye Türkçesi içinde değil,
genel Türkçe içinde durumlarını değerlendirmede ‘her kelimenin kendi tarihi vardır’
şeklindeki yeni gramer anlayışının öne çıkarılması gereklidir (Tulum 2002: 948)
tespitinde bulunur. Burada bir makale sınırları dâhilinde, ara biçimlerinin açıkça
görülebildiği bazı Arapça ve Farsça alıntıların Türkçeleşme süreçleri sırasıyla orijinal,
ara ve Türkçeleşmiş biçimler olmak üzere takip edilmiş ve Türkçeleşme süreçleri
kelime kelime ortaya konmaya çalışılmıştır.12
I.Arapça Kelimeler
çıfıt < Ar. cehûd
Çıfıt kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /e/ ünlüsü yuvarlaklaşarak /ü/ olur
ve cühûd ara biçimi oluşur: cühûd (Meninski 1680: 486). Sonra /c/ ve /d/ ünsüzleri
tonsuzlaşarak /ç/ ve /t/ olur, /h/ ünsüzü de /f/’ye dönüşür ve çüfut ara biçimi oluşur: çüfut
(Meninski 1680: 486). Üçüncü ara biçim olan çufut /ü/ ünlüsünün art damaksıllaşması
ile oluşur: çufut (Meninski 1680: 486, 537); çufut ćiufut (Clodius 1730: 310). Dördüncü
ara biçimde ilk hece ünlüsü düzleşerek /ı/ olur ve çıfut ara biçimi oluşur: çıfut ćyfût
4 bk. Hazai 1973.
5 bk. Stachowski 1998.
6 bk. Tulum 2011.
7 bk. Duman 1995.
8 bk. Develi 1995.
9 bk. Gümüşkılıç 2005.
10 bk. Kartallıoğlu 2011.
11 bk. Yağmur 2013.
12 İncelemeye bir tür ileri şekil olarak adlandırılabilecek “bezergen baeſerghién (Argenti 1533: 142), kehlibar (Sami
1901: 619), şefteli sceffttelj (Argenti 1533: 240), şeftelü śeftelu (Clodius 1730: 498), zerdelü (Meninski 1680:
1943)” gibi biçimler dâhil edilmemiştir.
107
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
(Zenker 1866: 359). Türkçeleşmiş biçim şu eserlerde vardır: Yehud, cühud günl. çıfıt,
çıfut (Yavuzarslan 2010: 184, 205); çıfıt chîfît (Hagopian 1907: 477).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan dört ara biçimi
vardır: c ü h û d, ç ü f u t, ç u f u t, ç ı f u t. Bu verilere göre kelimenin Türkçeleşme
süreci şöyle kurulabilir: Tü. çıfıt < çıfut < çufut < çüfut < cühûd < Ar. cehûd.
divit < Ar. devât
Divit kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /a/ ünlüsü ön damaksıllaşarak /i/ olur
ve devit ara biçimi oluşur: devit (Davids 1832: 146); devit (Bianchi 1843: I, 565).
Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Valentino’da geçer: divit (Yağmur 2015: 260), divit diuít
(Adamović 2009: 159); divit diuit (Siemieniec-Golaś 2005: 121); devât günl.13 divit
(Meninski 1680: 581); divit (Vaughan 1709: 88); divit (Viguier 1790: 43).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: d e v i t. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. divit <
devit < Ar. devât.
fındık < Ar. funduk
Fındık kelimesinin Türkçeleşme sürecinde ilk hecedeki /u/ ünlüsü düzleşerek /ı/
olur ve fınduk ara biçimi oluşur: fınduk fanduch (Carradori 1650: 153); fınduk fendook
(Boyd 1842: 172). Türkçeleşmiş biçim şu eserlerde görülür: fındık fyndyq (Sami 1883:
782); fındık (Yavuzarslan 2010: 344, 354); fındık fîndîk (Hagopian 1907: 474).14
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: f ı
n d u k. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. fındık < fınduk < Ar. funduk.
hamur < Ar. hamîr
Hamur kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /î/ ünlüsü art damaksıllaşarak /ı/
olur ve hamır ara biçimi oluşur; bu şekil Meninski tarafından konuşmaya ait bir veri
olarak kaydedilmiştir: hamîr hámîr günl. hamır (Meninski 1680: 317); hamır hamîr
(Hagopian 1907: 472). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de görülür: hamur
chamúr (Adamović 2009: 180); hamur chamur (Siemieniec-Golaś 2005: 74); hamur
(Carradori 1650: 170); hamûr hámûr (Meninski 1680: 317).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: h a m ı r. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. hamur
< hamır < Ar. hamîr.
kalaba(lık) < Ar. galebe(lık)
Kalaba(lık) kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /e/ ünlüleri art damaksıllaşarak /a/
olur ve galaba ara biçimi oluşur: galaba ghalaba (Clodius 1730: 432). Türkçeleşmiş
13 günl. kısaltması makale boyunca “halk arasında kullanılan dil, konuşma dili” anlamında kullanılacaktır.
14 Kelimenin Türkçeleşmiş biçimi, bazı daha erken tarihli Osmanlı Türkçesi metinlerinden tanıklanabilir. Mesela 1556
tarihli Kitâb-ı İlâc-nâme’de “fındık” biçimi vardır (Yağmur 2014: 59).
108
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
biçim ilk olarak Argenti’de görülür: kalabaluk chalabalúch (Adamović 2009: 192),
kalabalık chalabalich (Carradori 1650: 197), galebelık, galebelik gálebelık, gálebelik
günl. kalabalık (Meninski 1680: 789, 1082).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: g a l a b a. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. kalaba(lık) <
galaba(lık) < Ar. galebe.
kaymakam < Ar. kâ’im-i makâm
Kaymakam kelimesinin Türkçeleşme sürecinde tamlama i’si düşer ve kaimmakam
(mekam) ara biçimi oluşur: kâimmekâm (Meninski 1680: 1081), kaim mekam (Clodius
1730: 356), kaımmekam (Sami 1883: 809). Sonra iki ünlü arasında çatışmayı gidermek
için /y/ ünsüzü türer ve ikinci ara biçim olan kayimmakam oluşur: kayimmakâm qaїimmaqâm
(Bianchi 1843: II, 298), kayimmakam qayim maqam (Hagopian 1907: 126).
Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Montabalno’da geçer: kaymekam caimekam (Rocchi
2014: 125), kaymakam kaimakam (Siemieniec-Golaś 2005: 30), kaymekam kajmekam
(Harsany 1672: 57), kaymakam (Meninski 1680: 1081).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: k a i m m a k a m, k a y i m m a k a m. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci
şöyle kurulabilir: Tü. kaymakam < kayimmakam < kaimmakam < Ar. kâ’im-i makâm.
kına < Ar. hinnâ
Kına kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /n/ ünsüzleri tekleşir ve hina ara
biçimi oluşur: hina (Clodius 1730: 647). Sonra ikinci ara biçim olan hına /i/ ünlüsünün art
damaksıllaşarak /ı/’ya dönüşmesi ile oluşur: hına (Meninski 1680: 854), hına (Hindoğlu
1838: 212), hına (Zenker 1866: 395). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de geçer:
kına chná (Adamović 2009: 199), hınâ15 günl. hına günl. kına (Meninski 1680: 854),
kına kyna (Clodius 1730: 647), kına kyna (Holderman 1730: 86).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: h i n a, h ı n a. Bu verilere göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir:
Tü. kına < hına < hina < Ar. hinnâ.
misafir < Ar. musâfir
Misafir kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak
/ü/ olur ve müsafir ara biçimi oluşur: müsafir musafir (Adamović 2009: 215), müsâfir
(Meninski 1680: 1322), müsafir (Yavuzarslan 2010: 804), müsafir mûsafir (Hagopian
1907: 59). Türkçeleşmiş biçim ilk önce Molino’da kaydedilmiştir: misafir (SiemieniecGolaś
2005: 28), misafir (Hindoğlu 1838: 436).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: m ü s a f i r. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. misafir <
müsâfir < Ar. musâfir.
15 Meninski uzun ünlülü hınâ şeklini kaydetmiş ve konuşma dilinde uzun ünlünün kısaldığını göstermiştir.
109
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
mutfak < Ar. matbah
Mutfak kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce ilk hecedeki /a/ ünlüsü
yuvarlaklaşarak /u/ olur ve mutbah ara biçimi oluşur: mutbah mutbach (Clodius 1730:
157), mutbah moutbah (Priendl 1791: 55); mutbah (Mallouf 1863: 735). Sonra son
sesteki /h/ süreksizleşerek /k/ olur ve ikinci ara biçim olan mutbak oluşur: mutbak
(Siemieniec-Golaś 2005: 81). Üçüncü ara biçim /b/’nin süreklileşerek /v/ olması ile
oluşan mutvak biçimidir: mutvak (Mallouf 1863: 735). Türkçeleşmiş biçim sadece
Mallouf’ta konuşmadaki biçim kaydı ile geçer: mutbah, mutvak mouthbakh, mouthvaq
günl. mutfak moutfaq (Mallouf 1863: 735, 1269).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan üç ara biçimi vardır:
m u t b a h, m u t b a k, m u t v a k. Bu verilere göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle
kurulabilir: Tü. mutfak < mutvak < mutbak < mutbah < Ar. matbah.
müftü < Ar. muftî
Müftü kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak
/ü/ olur ve müftî ara biçimi oluşur: müftî (Meninski 1680: 1302). İkinci ara biçim /î/
ünlüsünün kısalması ile oluşur: müfti mufti (Davids 1832: 10), müfti mufti (Jaubert
1833: 41), müfti mufti (Hindoğlu 1838: 452). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Viguier’de
görülür: müftü muftu (Viguier 1790: 406), müftü muftu (Hindoğlu 1838: 452).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: m ü f t î, m ü f t i. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. müftü <
müfti < müftî < Ar. muftî.
ömür < Ar. ‘umr
Ömür kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak /ü/ olur
ve ümr ara biçimi oluşur: ümr (Harsany 1672: 10), ümr um’r (Vaughan 1709: 94), ümr
(Clodius 1730: 18). Daha sonra /ü/ ünlüsü genişleyerek /ö/ olur ve ikinci ara biçim
olan ömr oluşur: ömr omr (Carradori 1650: 266), ömr éumr (Hindoğlu 1838: 330),
‘ömr ‘eumr (Boyd 1842: 9). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de tespit edilmiştir:
ömür omúr (Adamović 2009: 222), ömür omur (Carradori 1650: 266).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: ü m r, ö m r. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. ömür < ömr
< ümr < Ar. umr.
saat(ler olsun) < Ar. sıhhat(ler olsun)
Saat(ler olsun) yapısında ara biçim /ı/ ünlüsünün genişleyerek /a/ olması ile
oluşur; Meninski ara biçimi konuşmaya ait olarak gösterir: sıhhatler ola sıhhátler günl.
sahhatler ola sáhhátler (Meninski 1680: 1531).16
16 Sıhhat kelimesinin sahhat şeklini almasında Osmanlı Türkçesinde saat kelimesinin sahat olarak telaffuz edilmiş olması
etkilidir: saat, sahat saát, sahátt (Argenti 1533: 227); sahat ßahat (Harsany 1672: 5); saat, sahat saæt, ſahat (Clodius
1730: 279); sahat (Holderman 1730: 71); sahat (Priendl 1791: 7); saat, sahat (Hindoğlu 1838: 261). Boşnakçada da
kelime Osmanlı konuşma dili üzerinden geçtiği için sahat şeklindedir: sahat, sat, sahat-kula (Škalić 1966: 524).
110
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
Bu yapının Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: s a h h a
t (ler olsun); Türkçedeki son biçimini şu yolla almıştır: saat < sahhat < sıhhat(ler olsun).
simit < Ar. semîd
Simit kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /î/ ünlüsü kısalarak /i/ olur ve
semid ara biçimi oluşur: semid (Meninski 1680: 1596). Daha sonra ikinci biçim
/e/ ünlüsünün daralarak /i/ olması ile oluşur: simid (Meninski 1680: 1596), simid
(Hindoğlu 1838: 275), simid symid (Bianchi 1843: I, 556). Türkçeleşmiş biçim ilk
olarak Seyahatname’de kaydedilmiştir: simit (Duman 2005: 311), simit (Carradori
1650: 295), simit simit (Clodius 1730: 710).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: s e m i d, s i m i d. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü.
simit < simid < semid < Ar. semîd.
sofra < Ar. sufre
Sofra kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /e/ ünlüsü art damaksıllaşarak /a/
olur ve sufra ara biçimi oluşur: sufra (Carbognano 1794: 608). Türkçeleşmiş biçim ilk
olarak Georgiević’te kaydedilmiştir: sofra tsophra (Yağmur 2013: 625), süfret günl.
sofra (Meninski 1680: 1605), sofra sofrá (Vaughan 1709: 90), sofra (Clodius 1730:
382), sofra (Holderman 1730: 104).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: s u f r a. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. sofra < sufra < Ar. sufre.
sokak < Ar. zukâk
Sokak kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /u/ ünlüsü genişleyerek /o/ olur
ve zokak ara biçimi oluşur: zokâk zoqâq (Bianchi 1843: II, 960), zokak (Manissadjian
1893: 172). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de geçer: sokak socchách (Adamović
2009: 236), sokak sochach (Carradori 1650: 297), zukâk günl. sokak (Meninski 1680:
1604).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: z o k a k. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. sokak < zokak
< Ar. zukâk.
tabak < Ar. debbâg
Tabak kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /d/ ve /g/ ünsüzleri tonsuzlaşarak /t/ ve
/k/, /e/ ünlüsü art damaksıllaşarak /a/ olur ve tabbâk ara biçimi oluşur; bu ara biçim
Meninski tarafından konuşmaya ait olarak gösterilmiştir: debbâg günl. tabbâk tábbâk
(Meninski 1680: 558). Türkçeleşmiş biçim şu eserlerde görülür: tabak (Hindoğlu
1838: 219), debbağ debbâgh günl. tabak thabbâq (Bianchi 1843: II, 1148), debbağ
günl. tabak (Yavuzarslan 2010: 236), debbag débbagh günl. tabak tabakh (Hagopian
1907: 275).
111
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: t a b b â k. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. tabak
< tabbâk < Ar. debbâg.
tandır < Ar. tennûr
Tandır kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /n/ ünsüzlerinden ikincisi
aykırılaşarak /d/ olur ve tendur ara biçimi oluşur: tendur téndour (Hindoğlu 1838:
168), tendûr (Zenker 1866: 312). İkinci ara biçim olan tandur /e/ ünlüsünün art
damaksıllaşarak /a/’ya gelişmesi ile oluşur: tennûr günl. tandur (Meninski 1680: 1696),
tandur tandour (Hindoğlu 1838: 168), tandur tandour (Pihan 1847: 269). Türkçeleşmiş
biçim ilk olarak Seyahatname’de geçer: tandır (Duman 2005: 317), tannûr, tendûr
günl. tandır tandyr (Zenker 1866: 312, 316).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: t e n d u r, t a n d u r. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir:
Tü. tandır < tandur < tendur < Ar. tennûr.
II.Farsça Kelimeler
abanoz < Far. âbnûs
Abanoz kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce orta hecede /a/ ünlüsü türer;
böylece abanus ara biçimi oluşur ve bu ilk ara biçim Carradori (1650: 48)’de
kaydedilmiştir: abanus. İkinci ara biçim /u/ ünlüsünün genişleyerek /o/ ünlüsüne
dönüşmesiyle oluşan abanos biçimidir; bu ara biçim pek çok çeviri yazılı metinde
kaydedilmiştir: abanos (Siemieniec-Golaś 2005: 110, Clodius 1730: 183, Mallouf
1863: 7, Zenker 1866: 5). Kelimenin Türkçeleşmiş biçimi 18. yüzyılın sonunda
Viguier’de geçer: abanoz (Viguier 1790: 377).
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi vardır: a b a
n u s, a b a n o s. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. abanoz <
abanos < abanus < Far. âbnûs.
ahır < Far. ahûr
Ahır kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /u/ ünlüsü genişleyerek /o/ ünlüsüne
dönüşür ve ahor ara biçimi oluşur. Bu ara biçim pek çok çeviri yazılı metinde
kaydedilmiştir: ahor achor (Siemieniec-Golaś 2005: 125), âhor, ahor (Meninski 1680:
263), ahor achor (Clodius 1730: 116), ahor (Priendl 1791: 67), ahor akhor (Davids
1832: 145), ahor akhor (Jaubert 1833: 29), ahor akhor (Boyd 1842: 191), ahor akhor
(Barker 1854: 3), ahor (Zenker 1866: 19), ahor (Manissadjian 1893: 254), ahor akhor
(Hagopian 1907: 92). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Molino’da tespit edilmiştir:
ahır achr (Siemieniec-Golaś 2005: 138), ahır acher (Carradori 1650: 53), ahır aqher
(Viguier 1790: 377), ahır (Yavuzarslan 2010: 36). Ayrıca Manissadjian asli biçim ile
ara biçimi, Hindoğlu da ara biçim ile Türkçeleşmiş biçimi yan yana kaydetmişlerdir:
ahur, ahor (Manissadjian 1893: 105, 254), ahor, ahır aqhor, aqher آخور) Hindoğlu
1838: 16).
112
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: a h o
r. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. ahır < ahor < Far. ahûr.
armut < Far. emrûd17
Armut kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /e/ ünlüsü art damaksıllaşarak /a/
ünlüsüne dönüşür ve /m/, /r/ ünsüzleri arasında yer değiştirme meydana gelir, böylece
armud ara biçimi oluşur. Türkçeleşme süreci ile ilgili ilk önemli bilgi Meninski’de
vardır; Meninski kelimenin günlük dilde, yani konuşma dilinde armud olarak telaffuz
edildiğini kaydeder: emrûd günl. armud (Meninski 1680: 288). Şu metinlerde de asli
ve ara biçim yan yana kaydedilmiştir: emrûd, armud (Duman 1995: 222), emrud,
armud (Clodius 1730: 550), emrud, armud émroud, armoud (Hindoğlu 1838: 66),
armud, emrud armood, emrood (Boyd 1842: 79, 172), armud, emrûd, enburûd (Zenker
1866: 31, 96). Üç metinde sadece ara biçim gösterilmiştir: armud (Siemieniec-Golaś
2005: 110), armud (Manissadjian 1893: 85), armud armoud (Hagopian 1907: 56).
Türkçeleşmiş biçim olan armut Argenti’de geçer: armut armútt (Adamović 2009: 132).
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi18 vardır: a r m
u d; Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. armut < armud < Far. emrûd.
ayna < Far. âyîne
Ayna kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /i/ ünlüsü vurgusuzlaşarak düşer, böylece
ayne ara biçimi oluşur: ayne (Megiser 1612: 85), ayne aine (Carradori 1650: 67), ayne
(Priendl 1791: 106). Bianchi bu ara biçimin konuşma dilinde ayna biçiminde olduğunu
kaydederek ara biçimi sağlamlaştırmış olur: ayne aїne günl. ayna aїna (Bianchi 1843:
II, 31). Çeviri yazılı metinlerin çoğunda asli biçim ile Türkçeleşmiş biçim yan yanadır:
âyîne günl. ayna (Meninski 1680: 307), ayine, ayna ajine, aina (Clodius 1730: 732),
ayine, ayna ayiné (Viguier 1790: 178), ayna, ayine ayiné (Hindoğlu 1838: 96), ayine,
ayna ajiné, aina (Manissadjian 1893: 106, 257). Sadece Türkçeleşmiş biçim şu
eserlerde geçer: ayna ainá (Adamović 2009: 135), ayna aina (Siemieniec-Golaś 2005:
84), ayna ainah (Boyd 1842: 191), ayna ainah (Edwin 1877: 68).
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi19 vardır: a y n
e. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. ayna < ayne < Far. âyîne.
beter < Far. bedter
Beter kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /d/ ünsüzü tonsuzlaşarak /t/ ünsüzüyle
benzeşir ve better ara biçimi oluşur. Bu ara biçim üç metinde kaydedilmiştir: better
(Harsany 1672: 64); better, beter béttér, bétér (Hindoğlu 1838: 110); bedter, better, beter
17 Steingass (2005: 39, 100)’ta kelimenin “armûd, amrût, amrûd” olmak üzere üç farklı telaffuzu gösterilir. Kelimenin
kökeninin “emrûd” olarak kabul edilmesinin sebebi Meninski’nin kelimeyle ilgili yazı dili kaydıdır.
18 Mallouf 19. yüzyılın ortasında kelimeyi dört şekilli olarak kaydeder: emrud, emrut, armud, armut émrout, émroud,
armoud, armout (Mallouf 1863: 39, 116). Bu kayıt, /d/ ünsüzünün tonsuzlaşarak /t/ ünsüzüne dönüşmüş emrut
telafuzunun da bulunduğunu gösterir ama bu yaygın bir telaffuz değildir.
19 Zenker’de asli şeklin kısalarak ünlü düşmesi olmaksızın art damaksıllaştığı ayına şekli de kaydedilmiştir: ayine, ayına
ajine, ajyna (Zenker 1866, 155).
113
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
bédtér, béttér, bétér (Hagopian 1907: 290). Hagopian’ın üç biçimi yan yana kaydetmesi
imlanın etkisiyledir. Meninski konuşma dilinde kelimenin Türkçeleşmiş biçiminin
kullanıldığını göstermiştir: bedter günl. beter (Meninski 1680: 387). Zenker’de asli ve
Türkçeleşmiş biçimler yan yanadır: bedter, beter (Zenker 1866: 181).
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: b e t t e
r; Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. beter < better < Far. bedter
bezirgân < Far. bâzârgân
Bezirgân kelimesinin Türkçeleşme sürecinde orta hecedeki /a/ ünlüsü daralarak /ı/
ünlüsüne değişir ve bazırgan ara biçimi oluşur: barzıgan barzeghian (Carradori 1650:
75), bazırgan basyrgian (Clodius 1730: 400), bazırgân, bazırgen, bâzârgân bazyrgân,
bazyrgen (Zenker 1866: 162). Bianchi, bu ara biçimin konuşma dilinde kullanıldığını
belirtir: bâzârgân bâzârguiân günl. bâzırgân bâzyrguiân (Bianchi 1843: II, 478). Daha
sonra /ı/ ünlüsü ön damaksıllaşarak /i/ ünlüsüne dönüşür ve ikinci ara biçim olan
bazirgan biçimi oluşur: pazirgan pasirgan (Megiser 1612: 92); bazirgan basirghian
(Siemieniec-Golaś 2005: 33), bazirgan (Vaughan 1709: 81), bazirgan (Priendl
1791: 8); bazirgan (Davids 1832: 146); bazircan bazirdzsan (Schroeder 1835: 122),
bazargan, bazirgan bazarguian, bazirguian (Hindoğlu 1838: 101), bazirgan (Barker
1854: 10). /i/’li ara biçim diğer biçime göre daha yaygın olarak telaffuz edilmiştir.
Meninski ve Bianchi, /i/’li ara biçimin konuşmada kullanıldığını söyleyerek ara biçimi
ispatlamış olurlar: bâzârgân günl. bâzirgân (Meninski 1680: 379), bâzâgân bâzâguiân
günl. bâzirgân bâzirguiân (Bianchi 1843: II, 357). Viguier ve Mallouf, iki ara biçimi
de göstermişlerdir: bazırgan, bazirgan bazerguian, bazirguian günl. baziryan (Viguier
1790: 176, 343), bazırgan, bezirgen bazerguian, bézirguén (Mallouf 1863: 178).
Mallouf, aynı zamanda kelimenin ilk hecesindeki /a/ ünlüsünün de ön damaksıllaşarak
/e/’ye döndüğünü gösteren tek eserdir.
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilen iki ara biçimi vardır: b a z ı r g a
n, b a z i r g a n. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. bezirgan <
bazirgan < bazırgan < Far. bâzârgân.
çarşamba < Far. çâr/çihâr+şenbe
Çarşamba kelimesinin Türkçeleşme sürecinde asli biçimdeki /b/ ünsüzünden
önceki /n/, çift-dudak ünsüzü olan /m/’ye dönüşür ve çar/çiharşembe ara biçimi oluşur:
çarşembe ciarsc-embe (Siemieniec-Golaś 2005: 103), çârşembe, çihârşembe (Meninski
1680: 515), çar şembe ciar sémbe (Clodius 1730: 171), çarşembe tscharschembe (Priendl
1791: 17), çârşembe ćârśembe (Zenker 1866: 340), çeharşembe tchehar shembeh (Davids
1832: 119). Daha sonra şembe morfemindeki /e/ ünlüsü art damaksıllaşarak /a/ ünlüsüne
dönüşür ve ikinci ara biçim oluşur: çarşambe ciarsciambé (Adamović 2009: 150).
Kelimenin Türkçeleşmiş biçimi şu eserlerde kaydedilmiştir: çarşamba tcharchamba
(Viguier 1790: 403), çarşamba ćiarśamba (Carbonano 1794: 559).
Kelimenin Osmanlı döneminde telaffuz edilen iki ara biçimi vardır: ç a r ş e m b
e, ç a r ş a m b e. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. çarşamba < çarşambe <
çarşembe < Far. çârşenbe
114
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
çarşı < Far. çâr/çehârsû
Çarşı kelimesinin Türkçeleşme sürecinde uzun ünlüler kısalır, /s/ ünsüzü de /ş/
ünsüzüne dönüşür ve çarşu ara biçimi oluşur: çârsû, çehârsû günl. çarşu (Meninski
1680: 514, 517), çarşu tchiarchu (Holderman 1730: 106), çarşu tcharshu (Davids
1832: 143), çarsu, çarşu tjarsou, tjarchou (Hindoğlu 1838: 175), çarşu tchiarshoo
(Boyd 1842: 192), çârsu tchârsou günl. çârşu tchârchou (Bianchi 1843: II, 359),
çarşu tchiarshoo (Edwin 1877: 68). Meninski ve Bianchi ara biçimin konuşma dilinde
kullanıldığını kaydederek ara biçimi sağlamlaştırmış olurlar. Zenker, konuşma dilinde
hem ara biçimin hem de Türkçe biçimin kullanıldığı bilgisini kaydeder: çârsu ćârsu
günl. çârşu, çârşı ćârśu, ćârśy (Zenker 1866: 340). Kelimenin Türkçeleşmiş biçimi
şu eserlerde geçer: çarşı ciarscí (Adamović 2009: 151); çarşı tcharche (Viguier 1790:
402). Hagopian asli, ara ve Türkçeleşmiş biçimi bir arada kaydeder: çarsu, çarşu, çarşı
charsou, charshou, charshî (Hagopian 1907: 150, 262).20
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan ara biçimi şudur: ç a r ş u.
Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. çarşı < çarşu < Far. çârsû.
çilingir < Far. cilânger
Çilingir kelimesinin Türkçeleşme sürecinde ön sesteki /c/ ünsüzü tonsuzlaşarak
/ç/ ünsüzüne, /a/ ünlüsü de ön damaksıllaşarak /i/’ye dönüşür ve çilinger ara biçimi
oluşur: cilânger, çilinger, çilingir (Meninski 1680: 530), çilinger, cilanger ćilingier,
ğilangier (Clodius 1730: 698), çelinger, çilingir tchelinguer, tchilinguir (Bianchi 1843:
II, 1027), çilinger, çilingîr ćilinger, ćilingîr (Zenker 1866: 364). Meninski, kelimenin
asli, ara ve Türkçeleşmiş biçimini kaydederek süreci gösterir. Kelimenin sadece
Türkçeleşmiş biçimi şu eserlerde görülür: çilingir cilinghir (Siemieniec-Golaś 2005:
34), çilingir cilinghir (Carradori 1650: 108), çilingir tjilinguir (Hindoğlu 1838: 187),
çilingir chilingir (Hagopian 1907: 478).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan ara biçimi şudur: ç i l i n g
e r. Bu verilere göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. çilingir < çilinger < Far.
cilânger.
hoca < Far. hv
âce
Hoca kelimesinin Türkçeleşme sürecinde asli imlanın farklı yorumlanmasından
veya asli biçimdeki vav harfinden kaynaklanan birkaç ara biçim görülür. İlk ara
biçimin telaffuzunda, Farsçada vav harfi21 ve telaffuzun harf harf yapılmaya çalışılması
belirleyici olmuştur. خواجه imlasında vav harfi öncesindeki hı’ya göre /o/, sonrasındaki
elif’e göre /v/ değerinde olur; yani vav telaffuzda hem ünlü hem de ünsüz değeri taşır
ve hovace ara biçimi oluşur: hovace chowağe (Clodius 1730: 370). Hovaceye çok
benzeyen diğer ara biçimde elif harfi ilk heceyi de belirler, bu kez vav sadece ünsüz
görevi görür ve havace biçimi oluşur: havace qhavadjé (Hindoğlu 1838: 212). Asli
20 Hagopian 1907 yılında kelime ile ilgili şöyle bir açıklama yapmıştır: Farsça orijinli çarsu charsou kelimesi, Osmanlı
Türkçesinde genel olarak çarşı, çarşu charshî, charsou olarak telaffuz edilir (Hagopian 1907: 262).
21 Mertol Tulum bu harfin eski Farsçadaki bir tür hı’nın söyleyişteki yuvarlak niteliğini belirtmek için yazıda kullanıldığını
(2014: 36) söyler.
115
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
biçime en yakın olan üçüncü ara biçim, خواجه imlasında hı’dan sonra gelen vav harfinin
/o/ olarak okunması ve zaten var olan bir ünlüden sonra elif harfinin okunmaması
-Eğer /a/ olarak okunursa /a/ ve /o/ arasında ünlü çatışması meydana gelir.- ile oluşur:
hoce hoge (Megiser 1612: 87).22 Kelimenin Türkçeleşmiş biçimi pek çok eserde
kaydedilmiştir: hoca chooggiá (Adamović 2009: 183), hoca hogia (Siemieniec-Golaś
2005: 37), hoca hogsa (Harsany 1672: 114), hoca (Meninski 1680: 903), hoca ‘khogia
(Vaughan 1709: 87), hoca hoğia (Clodius 1730: 370), hoca choğia (Carbognano 1794:
626), hoca qhodja (Hindoğlu 1838: 212).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş birisi çok yaygın olan üç ara
biçimi vardır: h o c e, h o v a c e, h a v a c e. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle
kurulabilir: Tü. hoca < hoce < hovace / havace < Far. hv
âce.
hoşaf < Far. hoş+âb
Hoşaf kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /b/ ünsüzü sızıcılaşarak /v/ ünsüzüne
dönüşür ve hoşav ara biçimi oluşur: hoşâv (Meninski 1680: 907). Kelimenin
Türkçeleşmiş biçimi şu eserlerde vardır: hoşaf hosaf (Rocchi 2014: 105), hoşaf qhochaf
(Hindoğlu 1838: 214), hoşab khoch-âb günl. hoşaf khochaf (Mallouf 1863: 487).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: h o ş a
v. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. hoşaf < hoşav < Far. hoşâb.
kehribar < Far. kehrubâ
Kehribar kelimesinin Türkçeleşme sürecinde sonda bir /r/ ünsüzü türer ve
kehrubar ara biçimi oluşur; Meninski bunu konuşmadaki biçim olarak kaydetmiştir:
kehrübâ günl. kehrubâr (Meninski 1680: 1025). Türkçeleşmiş biçim şu eserlerde
kaydedilmiştir: kehribar chiehribar (Carradori 1650: 209); kehribar kéhribar (Viguier
1790: 358); kahrüba, kehribar kiahruba, kéhribar (Hindoğlu 1838: 382). Bianchi hem
yazıdaki hem de konuşmadaki biçimi gösterir: kehrubâ, kâhrubâ kehroubâ, kiâhroubâ
günl. kehribâr (Bianchi 1843: I, 54, 203, II, 1109).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: k e h
r u b a r. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. kehribar < kehrubar <
Far. kehrubâ.
kervan < Far. kârbân
Kervan kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /b/ ünsüzü /v/ ünsüzüne dönüşür
ve karvan ara biçimi oluşur: karvan caruan (Carradori 1650: 203), kârbân, kârvân
günl. kervân (Meninski 1680: 1019), karban, karvan, kervan kiarban, kiarvan, kévran
(Hindoğlu 1838: 381); kervân, kârbân, kârvân, gevrân kerwân (Zenker 1866: 732,
746, 769); karvan, kervan kiarvan, kérvan (Hagopian 1907: 291). Kelime üç biçimi ile
yukarıdaki eserlerde kaydedilmişken Vigiuer sadece Türkçeleşmiş biçimi kaydetmiştir:
kervan kérvan (Viguier 1790: 365).
22 Telaffuz imlaya da yansımıştır ve هجوه yazılışı da ortaya çıkmıştır (Megiser 1612: 87).
116
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: k a r v
a n. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. kervan < karvan < Far. kârbân.
kulübe < Far. külbe
Kulübe kelimesinin Türkçeleşme sürecinde ilk hecedeki /ü/ ünlüsü art
damaksıllaşarak /u/ ünlüsüne dönüşür, orta hecede /u/ ünlüsü türer ve kulube ara biçimi
oluşur; Bianchi bu ara biçimi konuşmadaki biçim olarak kaydeder: külbe kulbe günl.
kulube, kalıve qouloube, qâlyve (Bianchi 1843: II, 114). /u/ ünlüsünün türemesinde
Osmanlı Türkçesinde Farsça biçimin yanında var olan Rumca biçimin de etkisi vardır:
kalıba, kalıve, külbe, kaliva (Meninski 1680: 1086), kaliba, kaliva, kulube qâliba,
qâlivâ, qouloube (Bianchi 1843: II, 310); kaliba, koliba, kalive kalivé (Hindoğlu 1838:
352). Türkçeleşmiş biçim Viguier tarafından kaydedilmiştir: kulübe qoulubé (Viguier
1790: 364).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: k u l u
b e. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. kulübe < kulube < Far. külbe.
menekşe < Far. benefşe
Menekşe kelimesinin Türkçeleşme sürecinde ön sesteki /b/ ünsüzü /m/’ye
dönüşür ve menefşe ara biçimi oluşur; Meninski ve Hindoğlu’nda kelimenin asli, ara
ve Türkçeleşmiş biçimleri bir arada kaydedilmiştir: benefşe, benefsec günl. menefşe
günl. menekşe (Meninski 1680: 1227), benefşe, menefşe, menekşe bénéfché, ménéfché,
ménékché (Hindoğlu 1838: 127, 464).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: m e
n e f ş e. Kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. menekşe < menefşe <
Far. benefşe
merdiven < Far. nerdubân
Merdiven kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak
/ü/’ye dönüşür ve nerdüban ara biçimi oluşur: nerdüban nérduban (Hindoğlu 1838:
433), nerdübân nerdubân (Bianchi 1843: I, 452), nerdüban nerduban (Dieterici 1854:
153), nerdübân (Zenker 1866: 836), nerdüban nérdûban (Hagopian 1907: 477). Daha
sonra ön sesteki /n/ ünsüzü dudaksıllaşarak /m/’ye dönüşür ve ikinci ara biçim olan
merdüban oluşur: merdüban mérduban (Hindoğlu 1838: 433). Üçüncü ara biçimde
/ü/ ünlüsü /i/ ünlüsüne dönüşür ve merdivan ara biçimi oluşur; bu üçüncü ara biçim
Bianchi tarafından konuşmadaki biçim olarak kaydedilmiştir: merdivân (Bianchi 1843:
I, 644). Dördüncü ara biçim, ikinci ara biçim olan merdüban kelimesindeki /b/’nin
/v/’ye, /a/ ünlüsünün de /e/’ye dönmesi ile oluşur; Sami bunu konuşma diline ait bir
unsur olarak gösterir: merdüven merduven (Sami 1883: 1121). Dört farklı ara biçimi
tespit edilebilen merdiven kelimesi çeviri yazılı metinlerin bazılarında çoğu zaman
asli, ara ve Türkçeleşmiş biçimleri ile birlikte kaydedilmiştir: nerdübân, nerdevân
günl. merdiven (Meninski 1680: 1232), merdiven, nerdüban mérdivén, nérduban
(Viguier 1790: 377), merdüban, merdiven, nerdüban mérduban, mérdivén, nérduban
117
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
(Hindoğlu 1838: 433), nerdübân,nerdevân nerdubân günl. merdivân (Bianchi 1843:
I, 452, 557, 644), nerdübân, nerdüvân, merdübân (Zenker 1866: 836, 909), nerdüban
nerdubân günl. merdüven merduven (Sami 1883: 1121); merdiven, nerdüban mérdivén,
nérdûban (Hagopian 1907: 221, 477). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de vardır:
merdiven merdiuén (Adamović 2009: 211).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş olan dört ara biçimi23 vardır:
n e r d ü b a n, m e r d ü b a n, m e r d i v a n, m e r d ü v e n. Bu verilere göre
kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: merdiven Tü. < merdüven / merdivan
< merdüban < nerdüban < Far. nerdubân.
orospu < Far. rûspî
Orospu kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce ön seste /o/ ünlüsü türer ve
oruspi ara biçimi oluşur, Meninski bu ara biçimin konuşmada var olduğunu kaydeder:
oruspi (Meninski 1680: 1512); oruspi (Clodius 1730: 402). Daha sonra ikinci hecedeki
/u/ ünlüsü /o/ ünlüsüne dönüşür ve ikinci ara biçim olan orospi biçimi oluşur: orospi
(Bianchi 1843: II, 764). Bu ara biçimlerin dışında ön seste ünlü olmaksızın telaffuz
edilmiş olan ara biçimler de vardır. Bunların ilkinde /u/ ünlüsü genişleyerek /o/’ya
döner ve rospi ara biçimi oluşur: rospi (Bianchi 1843: II, 752). Bunu /i/’nin art
damaksıllaşarak /ı/ olması ile oluşan rospı biçimi takip eder: rospı rospy (Bianchi
1843: I, 387); son biçim /ı/’nın yuvarlaklaşması ile oluşan rospu ara biçimidir; bu
biçim ilk olarak Schroeder (1835: 136)’de görülür, Bianchi bunu konuşma dilinde
kaydı ile gösterir: rospı rospy günl. ropsu rospou (Bianchi 1843: I, 387), rospu, orospu
rospou, orospou (Mallouf 1863: 566). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Viguier’de geçer:
orospu orospou (Viguier 1790: 421).
Kelimenin Osmanlı Türkçesinde telaffuz edilmiş, ikisi daha yaygın olan beş ara
biçimi vardır: o r u s p i, o r o s p i, r o s p i, r o s p ı, r o s p u. Bu verilere göre kelimenin
Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir:
I. Tü. orospu < orospi < oruspi < Far. rûspî24.
II. Tü. orospu < rospu < rospı < rospi < Far. rûspî.
pabuç < Far. pâpûş
Pabuç kelimesinin Türkçeleşme sürecinde son sesteki /ş/ ünsüzü /c/‘ye döner
ve papuc ara biçimi oluşur, Meninski ara biçimin konuşma dilinde bulunduğunu
kaydeder: pâpûş günl. papuc (Meninski 1680: 1441), pâpuc pâpoudj (Bianchi 1843:
II, 1071), pâpûc pâpûğ (Zenker 1866: 157). Daha sonra /p/ ünsüzü /b/ ünsüzüne
dönüşür ve ikinci ara biçim olan pabuc biçimi oluşur: pabuc (Siemieniec-Golaś 2005:
77), pabuc paboudj (Viguier 1790: 411). Üçüncü bir ara biçim olarak bazı metinlerde
asli biçiminden gelişmiş olan papuç ara biçimi vardır: papuç papuć (Clodius 1730:
23 unların dışında Molino ve Carradori asli şekildeki /n/ ünsüzünün /m/’ye, /u/ ünsüzünün /e/’ye değişmesi ile oluşan
merdeban ara şeklini kaydetmişlerdir: merdeban (Molino 1641: 80, Carradori 1650: 242).
24 Bu süreç ikinci maddede gösterilen sürece göre daha eskidir. Türkçede ön seste /r/ ünsüzü bulunmadığı için önce bir
/o/ ünsüzü türemiştir. İkinci maddede gösterilen süreç kelimenin asli yazılışına bağlı kalma çabasından ortaya çıkmış
olmalıdır.
118
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
100), papuç (Holderman 1730: 97), papuç papoutsch (Preindl 1791: 7), papuç paputs
(Schroeder 1835: 136). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Hindoğlu’nda geçer: pabuç
paboutj (Hindoğlu 1838: 98).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan üç ara biçimi vardır:
p a p u c, p a b u c, p a p u ç. Bu verilere göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle
kurulabilir: Tü. pabuç < pabuc / papuç < papuc < Far. pâpûş.
pamuk < Far. panbuk
Pamuk kelimesinin Türkçeleşme sürecinde ilk olarak /b/’den önceki /n/ ünsüzü
/m/ ünsüzüne dönüşür ve pambuk ara biçimi oluşur: pambuk (Meninski 1680: 1440),
pambuk (Clodius 1730: 111), pambuk pambouq (Viguier 1790: 370), pambuk
(Schroeder 1835: 136); pambuk pamouk (Hindoğlu 1838: 106), pambuk (Zenker
1866: 172); pambuk pambook (Edwin 1877: 65). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak
Argenti’de geçer: pamuk pamúch (Adamović 2009: 223), pamuk pamuq (Carradori
1650: 270), pamuk pamouk(Hindoğlu 1838: 106), pamuk (Zenker 1866: 210), pamuk
(Manissadjian 1893: 87).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır:
p a m b u k. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. pamuk < pambuk < Far. panbuk.
perşembe < Far. penç+şenbe
Perşembe kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /b/’den önceki /n/ ünsüzü /m/
ünsüzüne dönüşür ve pençşembe ara biçimi oluşur: pençşembe (Meninski 1680: 1451),
penç şembe penć sémbe (Clodius 1730: 171), pençşembe péndjchémbé (Hindoğlu
1838: 114), pençşembe pentchembe (Bianchi 1843: II, 239). Türkçeleşmiş biçim
konuşma dilinde kaydı ile ilk olarak Meninski’de kaydedilmiştir: perşembe (Meninski
1680: 1451).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: p e n ç ş e m b e. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. perşembe
< pençşembe < Far. pençşenbe.
savran < Far. sârbân
Savran kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /b/ ünsüzü /v/ ünsüzüne dönüşür ve
sarvan ara biçimi oluşur: sarvan (Hindoğlu 1838: 261).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır:
s a r v a n. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. savran < sarvan < Far. sârbân.
sayvan < Far. sâyebân
Sayvan kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /e/ ünlüsü düşer ve sayban ara
biçimi oluşur, Meninski bunu konuşma diline ait bir unsur olarak kaydeder: sâyebân
günl. saybân (Meninski 1680: 1556), sayban saiban (Clodius 1730: 903), sayban
szajban (Schroeder 1835: 137). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Meninski’de geçer, o
119
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
kelimeyi sâyevânın konuşmadaki biçimi olarak gösterir: sâyevân günl. sayvân sáyvân
(Meninski 1680: 1556). Meninski bu örnekte /b/’nin /v/’ye dönüşmesi ile oluşan
sayevan ara biçimini de göstermiştir.
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: s a y b a n, s â y e v â n.
Kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir:
I. Tü. sayvan < sayban < Far. sâyebân
II. Tü. sayvan < sâyevân < Far. sâyebân
zerzevat < Far. sebze + Ar. ât
Sebzevat kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce ön sesteki /s/ ünsüzü /z/’ye, /b/
ünsüzü de /v/ ünsüzüne döner ve zevzevat ara biçimi oluşur: zevzevat zévzévat (Viguier
1790: 398). Hindoğlu, bu ara biçimi art ünlülü olarak kaydeder: zavzavat (Hindoğlu
1838: 263). /v/ ünsüzünün /r/ ünsüzüne dönüştüğü biçim şu üç eserde art ünlülü ve
konuşma dili verisi olarak kaydedilmiştir: sebzevat sébzévat günl. zarzavat zarzawat
(Manissadjian 1893: 288), zarzavat (Yavuzarslan 2010: 1044), sebzevat sébzévat günl.
zarzavat (Hagopian 1907: 358).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan üç ara biçimi vardır:
z e v z e v a t, z a v z a v a t, z a r z a v a t. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci
şöyle kurulabilir: Tü. zerzevat / zarzavat < zavzavat / zevzevat < Far. sebzevât.
selvi < Far. serv
Selvi kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /r/ ünsüzü /l/ ünsüzüne dönüşür ve
selv ara biçimi oluşur; bu biçim Meninski tarafından konuşmadaki biçim olarak
kaydedilmiştir: serv günl. selv (Meninski 1680: 1568), selv (Bianchi 1843: I, 414).
Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Argenti’de geçer: selvi sélui (Adamović 2009: 232),
selvi (Carradori 1650: 289), selvi sélvi (Viguier 1790: 372). Selvi biçiminin yanında
servi biçimi de vardır ve şu eserlerde kaydedilmiştir: servi, selvi (Duman 1995: 309),
servi (Holderman 1730: 85), serv, servi, selvi sérv, sérvi, sélvi (Hindoğlu 1838: 269),
servi (Boyd 1842: 170).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: s e l v. Buna göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. selvi <
selv < Far. serv.
softa < Far. sûhte
Softa kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /u/ ünlüsü /o/’ya dönüşür ve sohte ara
biçimi oluşur: sohte (Meninski 1680: 1604), sohte soqhté (Hindoğlu 1838: 277). Daha
sonra /e/ ünlüsü art damaksıllaşarak /a/ ünlüsüne dönüşür ve sohta ara biçimi oluşur:
sohta sohtá (Meninski 1680: 1604), sohta sochtæ (Clodius 1730: 761). Türkçeleşmiş
biçim ilk olarak Carradori’de geçer; Meninski Türkçeleşmiş biçimi konuşmaya ait bir
unsur olarak kaydeder: softa (Carradori 1650: 296), sûhte, sohta, sohte sohtá günl.
120
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
softa (Meninski 1680: 1604, 1614), sohte, softa soqhté (Hindoğlu 1838: 277).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi
vardır: s o h t e, s o h t a. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. softa <
sohta < sohte < Far. sûhte.
şeftali < Far. şeft+âlû
Şeftali kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak /ü/
ünlüsüne döner ve şeftalü ara biçimi oluşur: şeftâlü (Meninski 1680: 1644), şeftalü
cheftalu (Holderman 1730: 85), şeftalü sheftalu (Davids 1832: 136), şeftalü chéftalu
(Hindoğlu 1838: 288). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Hindoğlu’nda geçer: şeftali
chéftali (Hindoğlu 1838: 288), şeftali cheftâli (Bianchi 1843: II, 602), şeftali shéftali
(Hagopian 1907: 480).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır:
ş e f t a l ü; Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. şeftali < şeftalü < Far. şeftâlû.
tarçın < Far. darçîn
Tarçın kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /d/ ünsüzü /t/ ünsüzüne döner ve tarçin
ara biçimi oluşur; Bianchi ara biçimi konuşmadaki biçim olarak gösterir: tarçin tartjin
(Hindoğlu 1838: 308), dârçin dârtchin günl. tarçin thârtchin (Bianchi 1843: I, 196).
Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Viguier’de kaydedilmiştir: tarçın tartchen (Viguier
1790: 365).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi
vardır: t a r ç i n. Buna göre Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. tarçın < tarçin
< Far. darçîn.
testere < Far. dest+erre
Testere kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce /r/ ünsüzü tekleşir ve destere ara
biçimi oluşur: desdere (Siemieniec-Golaś 2005: 86); destere (Carradori 1650: 121);
destere (Meninski 1680: 579); destere destere (Clodius 1730: 701). Türkçeleşmiş
biçim Hindoğlu’nda vardır: testere tésteré (Hindoğlu 1838: 224).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır:
d e s t e r e. Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. testere < destere < Far. desterre.
tezgah < Far. destgâh
Tezgâh kelimesinin Türkçeleşme sürecinde önce hece sonundaki /t/ ünsüzü
düşer ve desgah ara biçimi oluşur: desgah, tesga desgiách, tesghiá (Adamović 2009:
158, 247). Sonra /s/ ünsüzü tonlulaşarak /z/ olur ve ikinci ara biçim olan dezgah
oluşur; bu ara biçim Meninski, Bianchi ve Sami tarafından konuşmadaki biçim
olarak kaydedilmiştir: destgâh günl. dezgâh (Meninski 1680: 579); dezgah dézguiah
(Hindoğlu 1838: 223); destgâh destguiâh günl. dizgâh dizguiâh (Bianchi 1843: II, 259,
327, 403); destgah günl. tezgah (Yavuzarslan 2010: 1226). Türkçeleşmiş biçim ilk
121
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
olarak Clodius’ta kaydedilmiştir: tezgah (Clodius 1730: 197); tezgah tézguiah (Viguier
1790: 404); tezgah (Hindoğlu 1838: 223, 224).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi vardır:
d e s g a h, d e z g a h. Bu verilere göre kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir:
Tü. tezgah < dezgah < desgah < Far. destgâh.
zerdali < Far. zerd+âlû
Zerdali kelimesinin Türkçeleşme sürecinde /û/ ünlüsü kısalarak /u/ olur ve zerdâlu
ara biçimi oluşur: zerdâlu (Meninski 1680: 1943); zerdalu (Clodius 1730: 603).
Daha sonra /u/ ünlüsü ön damaksıllaşarak /ü/ olur ve ikinci ara biçim olan zerdalü
oluşur: zerdalü zérdalu (Hindoğlu 1838: 256). Son ses ünlüsünün /i/ ile kaydedildiği
çeşitli telaffuzlar şunlardır: zerdeli xerdelj (Adamović 2009: 267); zardali (Carradori
1650: 206); zerdeli zerdéli (Sami 1883: 553). Türkçeleşmiş biçim Hagopian’da
kaydedilmiştir: zerdali zérdali (Hagopian 1907: 467).
Kelimenin Osmanlı Türkçesi döneminde telaffuz edilmiş olan iki ara biçimi vardır:
z e r d â l u, z e r d a l ü. Kelimenin Türkçeleşme süreci şöyle kurulabilir: Tü. zerdali <
zerdalü < zerdâlu < Far. zerdâlû.
III.Farsça-Arapça Kelimeler
bedava < Far. bâd(-ı) + Ar. hevâ25
Bedava kelimesinin Türkçeleşme sürecinde bâd(-ı) he/avâ yapısındaki /h/ ünsüzü
düşer ve badava ara biçimi oluşur; bu ara biçim Bianchi tarafından konuşmaya ait
unsur olarak kaydedilmiştir: bâdihavâ günl. bâdava (Bianchi 1843: II, 51). Zenker,
kelimenin ara ve Türkçeleşmiş biçimini konuşmaya ait unsur olarak kaydeder ve aslında
Türkçeleşme sürecini ortaya koyar: badheva bâd-hewa günl. badava, bedava badawa,
bedawa (Zenker 1866: 158). Türkçeleşmiş biçim ilk olarak Mallouf’ta geçer: badi
heva héva günl. bedava bé’dava (Mallouf 1863: 175). Bu yapının Osmanlı Türkçesi
döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: b a d a v a. Türkçeleşme süreci
şöyle kurulabilir: bedava < badava < bâd(-ı) he/avâ.
hırdavat < Far. hurde + Ar. ât
Hırdavat kelimesinin Türkçeleşme sürecinde son sesteki /e/ ünlüsü art
damaksıllaşarak /a/ olur ve hurdavat ara biçimi oluşur: hurdavat qhourdavat (Hindoğlu
1838: 207), hurdavat khourdavat (Hagopian 1907: 358). Bu yapının Osmanlı Türkçesi
döneminde telaffuz edilmiş olan bir ara biçimi vardır: h u r d a v a t. Türkçeleşme
süreci şöyle kurulabilir: hırdavat < hurdavat < hu/ordevât.
Sonuç ve Değerlendirme
İstatiksel bir inceleme olmasa da Türkçede kullanılmaya başladıkları andan itibaren
Türkçeleşme sürecine giren Arapça ve Farsça alıntı kelimelerin bazıları birkaç ara
25 Kelimenin kökü, Türkçe Sözlük ve Hasan Eren’de bâd+hevâ olarak gösterilse de Osmanlı dönemine ait sözlük ve
gramerlerde bâd-ı he(a)vâ olarak gösterilir.
122
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
biçimden sonra Türkçeleşmiştir. Daha önce bazı araştırıcılar tarafından yeniden kurma,
ara durak, gelişmeli şekil, ara tanık ve ara biçim olarak adlandırılan ve Türkçeleşme
sürecinde asli biçim ile Türkçeleşmiş biçim arasındaki biçim(ler) bir gramer terimi olarak
‘ara biçim’ şeklinde adlandırılmalıdır. Geleneksel olarak sadece Arap harfli metinlerin
verilerinin imkân(sızlık)larına göre yapılan gramer incelemelerinde, imlanın Arapça ve
Farsça kelimelerin asli yazılışlarını koruma ilkesi sebebi ile alıntı kelimelerin Türkçeleşme
süreçleri, yani ‘ara biçim(ler)’ ispatlanıp bir gramer terimi olarak ortaya konmamıştır.
Arapça ve Farsça kelimelerin ‘ara biçim’leri hem yazının hem de konuşmanın kaydedilmiş
olduğu çeviri yazılı metinlerin verilerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi ile tespit
edilebilmiş; Seyahatname gibi konuşma dilinin zaman zaman imlaya da yansıtıldığı
metinlerin verileri ile karşılaştırılıp sağlaması yapılmaya çalışılmıştır.
İncelenen kelimelerin yarısından fazlası bir ara biçimden sonra Türkçeleşirken
bir kısmı iki, üç hatta dört ara biçimden sonra Türkçeleşme sürecini tamamlamıştır.
Üç özellikle de dört ara biçimi olan alıntı kelimelerin asli biçimlerinden oldukça
uzaklaştıkları, -eskiden beri dile getirilen- tanınmaz hâle geldikleri söylenebilir: Tü.
çıfıt < Ar. cehûd, merdiven Tü. < Far. nerdubân, Tü. zerzevat < Far. sebzevât, Tü.
pabuç < Far. pâpûş, Tü. mutfak < Ar. matbah, Tü. kına < Ar. hınnâ, Tü. kaymakam <
Ar. kâ’im-i makâm.
Genel olarak Arapça ve Farsça alıntıların ara biçimlerini, asli biçimlerin Türkçede
dil uyumuna bağlanmasındaki süreç belirler. Ara biçimlerin oluşmasında dil uyumundan
sonra dudak uyumu, tekleşme, yuvarlaklaşma, düzleşme ve ünsüz değişmesi gibi ses
olayları da etkilidir. Burada incelenen 17 Arapça kelimenin sadece 1’i olan misafir
kelimesi dil uyumuna bağlı olmaksızın Türkçeleşme sürecini tamamlarken 10 Arapça
alıntı, art veya ön damaksıllaşıp dil uyumuna bağlı olarak; 7 Farsça alıntı ise dil
uyumuna bağlanmaksızın Türkçeleşme sürecini tamamlamıştır.
Çeviri yazılı metinlerde şu alıntı kelimelerin ara biçimi Türkçeleşmiş biçimden
daha önce kaydedilmiştir: çıfıt, fındık, kaymakam, misafir, mutfak, müftü, saatler
olsun, simit, tabak; abanoz, ahır, beter, bezirgan, çarşamba, kervan, menekşe,
orospu, pabuç, perşembe, savran, sayvan, zerzevat, selvi, şeftali, testere, tezgah,
zerdali, bedava, hırdavat. Bu kelimelerdeki Türkçeleşme süreci tedrici olarak takip
edilebilmektedir. Alıntı kelimelerin bir kısmında ise Türkçeleşmiş biçim, ara biçimden
daha önce kaydedilmiştir: divit, hamur, kalabalık, kına, ömür, sofra, sokak, tandır;
armut, ayna, çarşı, çilingir, hoca, hoşaf, kehribar, kulübe, merdiven, pamuk, softa,
tarçın. Türkçeleşmiş biçimin önce kaydedilmesi, ara biçim ve Türkçeleşmiş biçimin
Osmanlı Türkçesi döneminde dilde yan yana kullanılmış olduğunu gösterir. Arapça ve
Farsça alıntı, Türkçeleşse de dilin bazı katmanlarında ara biçim bir süre daha varlığını
sürdürmüştür.
Arapça ve Farsça alıntı kelimelerin ara biçimlerinin bir kısmı -büyük bir çoğunluğu
değil- Türkiye Türkçesi ağızlarında yaşamaktadır: abanus, ahor, armud, ayne, hoşav,
menefşe.
Makalede incelenen alıntı kelimelerin büyük bir kısmı Osmanlı Türkçesi
döneminde Türkçeleşme sürecini tamamlamıştır. Bu sebeple, sadece yazıdan hareketle
“tezgah < dest-gâh” gibi pek çok Arapça ve Farsça alıntının Türkiye Türkçesi
döneminde Türkçeleşmiş oldukları kabul edilerek Türkiye Türkçesi gramerlerinde
anlatılması diakronizmdir.
123
Osmanlı Türkçesinde Ara Biçim-I: Arapça ve Farsça Kelimeler
Kaynakça
ADAMOVIĆ, Milan (2009). Floransalı Filippo Argenti’nin Notlarına Göre (1533) 16. Yüzyıl
Türkçesi, (Çev. A. Merhan), Ankara: TDK Yayınları.
BARKER, W. Burckhardt (1854). A Practical Grammar of the Turkish Language with Dialogues and
Vocabulary, London.
BIANCHI, Xavier (1843). Dictionnarie Francais-Turc, Paris.
BOYD, Charles (1842). The Turkish Interpreter or a New Grammar of the Turkish Language, Paris,
London.
CLODIUS, Johannes Christianus (1730). Compendiosum lexicon latino-turcico-germanicum, Leipzig.
COŞKUN, Volkan (2011). “Standart Türkçede Ses Olaylarının Sebep-Sonuç İlişkisi Çerçevesinde
Yeni Bir Sınıflandırılması”, 38. ICANAS Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları
Kongresi, 10-15.09.2007, Ankara, Bildiriler, Dil Bilimi, Dil Bilgisi ve Dil Eğitimi, I. cilt, Ankara,
s. 347-368.
DAVIDS, Arthur Lumley (1832). A Grammar of the Turkish Language, London.
DEMİR, Nurettin-YILMAZ, Emine (2011). Türkçe Ses Bilgisi, (Ed. Hülya Pilancı), Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, No: 1359.
DEVELİ, Hayati (1995). Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesinde Ses
Benzeşmeleri ve Uyumlar, Ankara: TDK Yayınları.
DIETERICI, Friedrich Heinrich (1854), Chrestomathie Ottomane Précédér de Tableaux
Grammaticaux et suivie d’un Glossaire Turc-Français, Berlin.
DUMAN, Musa (1995). Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre 17. Yüzyılda Ses Değişmeleri, Ankara:
TDK.
DUMAN, Musa (2008). “Bazı Çeviri Yazılı Metinlerdeki Çok Şekilli Kelimelerin Değerlendirilmesi”,
Eski Türkiye Türkçesinden Osmanlı Türkçesine Makaleler, İstanbul: Kesit Yayınları, s. 175-188.
EREN, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara.
GEMALMAZ, Efrasiyap, (1999). “Türkiyeli Türkçesinde Ses Olayları”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.13, Erzurum, s. 1-30.
GÜMÜŞKILIÇ, Mehmet (2005). Phonological Features of 18th Century Ottoman Turkish IV (18.
yüzyıl Osmanlı Türkçesi Ses Hadiseleri), The Department of Near Eastern Languages and
Civilizations, Harvard University.
HAGOPIAN, V. Hovhannes (1907). Ottoman-Turkish Conversation-Grammer, London.
HARSANY, Jakap Nagy de (1672). Colloquia Familiaria Turcico Latina, Köln.
HAZAI, George (1973). Das Osmanisch-Türkische im XVII. Jahrrhundert Untersuchun-gen an den
Transkriptionstexten von Jakab Nagy de Harsany, Akademiai Kiado, Budapest.
HİNDOĞLU, Artin (1838). Hazine-i Lugat ou Dictionnaire Turc-Français, Vienne.
HOLDERMAN, Jean Baptiste Daniel (1730). Grammaire Turque, Constantinople.
JAUBERT, Amedee (1833). Elements de la Grammaire Turke, Paris.
KARAAĞAÇ, Günay (2015). Türkçenin Alıntılar Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları.
MALLOUF, Nassif (1862). Grammaire élémentaire de la langue turque, Paris.
MANISSADJIAN, John Jacob (1893). Lehrbuch der Modernen Osmanischen Sprache (Mürşid-i
Lisan-ı Osmani), Stuttgart&Berlin.
MEGISERO, Hieronymo (1612). İnstitutionum Lingva Tvrcica, Leipzig.
MENINSKI, François Mesgnien (2000). Thesaurus Linguarum Orientalium, Turciace, Arabiace,
Persiace Lexicon, c. I, Stanislaw Stachowski-Mehmet Ölmez, İstanbul: Simurg.
ÖZÇELİK, Sadettin (2002). “Türkçedeki Kullanılan Farsça Kelimelerde Görülen Ses Olayları”, Türk
Dili, S. 612, Ankara, s. 1033-1041.
124
Yavuz Kartallıoğlu / Dil Araştırmaları, Bahar 2016/18: 103-124
ÖZÇELİK, Sadettin (2004). “Türkçede Kullanılan Arapça Kelimelerde Görülen Ses Olayları Üzerine
Bazı Tespitler”, Türk Dili, S. 634, Ankara, s. 550-563.
PIHAN, Antoine Paulin (1867). Glossaire des mots Français tires de l’arabe, du Persan et Turc, Paris.
PRIENDL, Joseph von (1791). Grammaire Turque d’une Toute Nouvelle Methode d’apprendre,
Berlin.
ROCCHI, Luciano (2014). I Repertori Lessicali Turco - Ottomani di Giovan Battista Montalbano
(1630 ca.), Trieste: Edizioni Università di Trieste.
SAMİ, Şemseddin (1883). Kamus-ı Fransevi Türkçeden Fransızcaya Lugat (Dictionnaire TurcFrançais),
İstanbul.
SCHROEDER, Guillaume (1835). Grammaire Turque a l’usage des Français et Anglais Contenant
en outre une collection d’idiotismes, de discours Familiers et un Vocabulaire eb Français, Turc
et Anglais, Leipsic.
SIEMIENIEC-GOLAŚ, Ewa (2005). Turkish Lexical Content in “Dittionario Della lingua Italiana,
Turchesca” by Giovanni Molino (1641), Kraków.
ŠKALIČ, Abdulah (1966). Turcizmi u Srpskohrvatskom Jeziku, Sarajevo.
STACHOWSKI, Stanislaw (1998). Osmanlı Türkçesindeki Yeni Farsça Alıntılar Sözlüğü, İstanbul:
Simurg Yayınları.
STEINGASS, Francis Joseph (2005). A Comprehensive Persian-English Dictionary, İncluding the
Arabic Words and Phrases to be met with in Persian Literature, İstanbul: Çağrı Yayınları.
TULUM, Mertol (2002). “XVII ve XVIII. Yüzyıllarda İstanbul Türkçesi: Sesler ve Uyumlar Üzerine
Bir Değerlendirme”, Türkler, 11. cilt, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 921-966.
TULUM, Mertol (2011). 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, Ankara: TDK Yayınları.
TULUM, Mertol (2014). Osmanlı Türkçesine Giriş-I, (Ed. Mustafa Koç, Mehmet Mahur Tulum),
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, No: 2032.
TURAN, Fikret (2013). “Elyazması Mecmualarda Gündelik Hayat, Güncel Sorunlar ve Günlük Dil:
18. Yüzyıl Osmanlı Edebiyatında Mahallileşmenin Kapsamı”, FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve
Toplum Bilimleri Dergisi, İstanbul, S. 2, s. 343-365.
VAUGHAN, Thomas (1709). A Grammar of the Turkish Language, London.
VIGUIER, Pierre François (1790). Élémens De La Langue Turque, Constantinople.
YAĞMUR, Ömer (2013). “De Turcarum Ritu et Cereamoniis İçerisinde Bulunan Çeviri Yazılı Sözlük
Üzerine”, VIII. Milletlerarası Türkoloji Kongresi Bildiri Kitabı, İstanbul, s. 619-633.
YAĞMUR, Ömer (2013). “Latin Harfli Çeviri Yazılı Metinlerde Türkçe Söz Dizimi (16-19.
Yüzyıllar)”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
YAĞMUR, Ömer (2014). “Kitâb-ı ‘İlâc-nâme (1556) Adlı Bir Kemaliye Nüshası ve Eserin Dili
Üzerine”, Türkbilig, Ankara, S. 28, s. 35-75.
YAĞMUR, Ömer (2015). “Pietro Lupis Valentiano’nun İtalyanca-Türkçe Çeviri Yazılı Sözlüğünde
Ses Olayları (1520-1527)”, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 6,
İstanbul, s. 243-278.
YAVUZARSLAN, Paşa (2010). Şemseddin Sami Kamus-ı Türki, Ankara: TDK Yayınları.
ZENKER, Julius Theodor (1866). Türkisch-Arabisch-Persisches Handwörterbuch, C. I, Leipzig.

Konular