CİHANGİR DÖNEMİNDE BABÜRLÜ SARAYINDA DİL MESELESİ

Cilt: 4, Sayı: 8, Temmuz 2016 / Volume: 4, Issue: 8, July 2016
Makalenin Geliş ve Kabul Tarihi.: 06.06.2016-08.06.2016
CİHANGİR DÖNEMİNDE BABÜRLÜ SARAYINDA DİL MESELESİ
Language Issue in Babur Palace During Jahangir's Period
Emre ÖMÜR
ÖZ
Devlet ve milletlerin yaşattıkları en büyük miraslardan biri olarak kabul
edilen dil sadece kültürel bir olgu değil, aynı zamanda siyasi bir yapıyı da teşkil
etmektedir. Devlete de adını veren Babür Şah tarafından 1526 yılında kurulan
Babürlülerde dil meselesi daima tartışmalı bir konu olmuştur. İçerisinde bulunduğu
coğrafya gereği Safeviler ve Hindular ile iç içe yaşamış bu Türk kavmi, zamanla
onların dillerinden de etkilenmiştir. Özellikle Ekber ve Cihangir döneminde yaşanan
sosyo-kültürel değişim saray ve çevresinde yaşamı derinden etkilemiş ve bunun bir
sonucu olarak köklü değişiklikler meydana gelmiştir. Makalede Babürlü devletinin
ilk kurulduğu dönemden itibaren kullandığı diller ve sonraki dönemde yaşanan
etkileşimlerin özellikle Cihangir döneminde diller üzerindeki etkileri tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Babürlü İmparatorluğu, Saray, Türkçe, Farsça,
Cihangir.
ABSTRACT
Language considered as one of the great heritage of the states and the
nations is not just a cultural phenomenon but it also possess a political
structure. Language isssue has always been a controversial topic in Mughals
founded by Babar Shah who is named after the State in 1526. The need to have lived
in a region where the Persians and Hindus intertwined with the Turkish people over
time has also been influenced their languge. Experienced socio- cultural changes
especially in Akbar and Jahangir period influenced life in and around the palace and
as a result of this radical changes occured. In the article, languages used from the
foundation period of the Mughals and the impacts of the interactions, took place in
the next period, on languages especially in Cihangir period was discussed.
Keywords: Mughal Empire, Palace, Turkish, Persian, Jahangir.


Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yüksek Lisans Öğrencisi, Yeniçağ Tarihi
Anabilim Dalı, emreomur@hotmail.com.
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
127
Giriş
Babürlü imparatorluğu özellikle Avrupalı seyyahlar tarafından Farsça
Moğol anlamına gelen Mughal olarak adlandırılsa da, imparatorluğun kurucusu
Babür Şah'ın anne tarafından atası olan Çağatay'ın kurduğu Çağatay Hanlığı
İslamiyet'i kabul etmiş ve zamanla Türkleşmiştir. Babür Şah'ın baba tarafından atası
olan ve soyu bir Türk olan Timur da Müslüman ve Türk'tür. Kelime her ne kadar
Farsça Moğol anlamına gelse de Moğollar için kullanılan Mongol teriminden farklı
bir yapıyı teşkil ettiği bilinmektedir. Devletin kurucusunun Türk olduğu bilinen bir
gerçek olarak karşımızdayken, hiçbir ulusa ait olmayan Mughal teriminin
uluslararası literatürde yanlış kullanıldığı aşikardır (Bayur, 1987: 6). Makaleye bu
şekilde başlanmasının sebebi devletin kurucusunun milleti ve dilinin anlaşılmasına
yardımcı olmaktır. Çünkü bu soy bağları devletin son dönemine kadar dil üzerinde
etkin bir rol oynayacaktır.
1. Babürlü Sarayında Farsça Etkisi
Cihangir'in anılarını kaleme alırken kullandığı dil olan Farsça, Babürlüler
devletinin ilk zamanlarında çok fazla etkin bir yapıda değildi. Bölgede uzun süreden
beri hakim konumda olan Afganlar İran coğrafyası ile sıkı ilişkiler kurmalarına
rağmen Farsçayı çok fazla kullanmıyorlar, bu da dilin bölgede yayılmasına engel
teşkil ediyordu (Alam, 1988: 318). Bu durum Babürlü devletinin ilk yıllarında da
aynı şekilde devam etti. Örneğin devletin kurucusu Babür, anılarını aktarırken
Türkçeyi kullanmıştı. Öyle ki Babür, devrinde Ali Şir Nevai'den sonra Türkçeyi en
iyi kullanan kişilerden biri olarak gösteriliyordu. Türkçe onun ve ondan sonra tahta
geçen Hümayun'un da ilk diliydi. Hümayun Safevi desteğini alarak yeniden
Hindistan'ı fethetme işine giriştiği zaman bile hala sarayda Türkçe şiirler
söylenmekteydi. Bu iki hükümdardan başka, devletin ilk dönemlerinde çok etkin bir
rol üstlenen Bayram Han da en etkili şiirlerini Türkçe olarak kaleme almıştı.
Farsçanın ortaya çıkmasında meydana gelen ilk hareketler Hümayun
döneminde gerçekleşmiştir. Hümayun Hindistan'ı fethetmek için Safevilerden
yardım istediği zaman onunla birlikte belli sayıda İranlı yetkili Hindistan'a seyahat
etti. Seyahat eden bu kişiler Hümayun fetihleri tamamladıktan sonra da geri
dönmediler ve tahta yeni geçen Ekber Şah döneminde de bölgede kaldılar. Ekber de
yeni fetihlerde ve Çağatay soyluları ile yaşadığı zorluklardan kurtulmak için onların
yardımına ihtiyaç duydu ve onların imparatorluğun çeşitli mevkilerinde görev
almalarını sağladı. Bunların tamamı Farsçanın bölgede yayılmasına katkıda bulundu.
Farsçanın etkin bir dil olmasında Ekber'in etkisi çok büyük bir yer
tutmaktadır. 1586 yılında Hakim Humam* Turan ve İran'a gönderilerek insanları
Babürlü imparatorluğuyla iyi ilişkiler kurmaya davet etti. Bu seyahatin amacı
edebiyatı tanımak ve insanları gelip Babürlü topraklarında yaşamaya ikna etmekti.

* Ekber Şah'ın görevlendiği bu isim daha sonraki dönemde iktidarın sahibi olacak olan
Cihangir'in önemli doktorlarındandır. Ayrıntılı bilgi için bknz. Syed Ali Nedeem, Rezavi,
Medical Techniques and Practices in Mughal India, History of Technology in India,
ed.Harbans Mukhia, Vol II. Indian National Science Academy, New Delhi, 2012, s.875-888.
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
128
Daha sonra 1591 yılında ünlü şair Faizi, İran edebiyatını tanıtan bir rapor sunmakla
görevlendirildi. Onun sunduğu rapordan sonra Ekber harekete geçerek onu Agra
medresesine getirdi ve burada ona eğitmenlik görevi verilerek öğrencilere ders
vermesi sağlandı. Hatta ondan önce Sadr-ud-Din Muhammed Nakıb ve pek çok
yazar ve şair ya daha iyi bir hayat uğruna ya da Safevi rejiminden kaçmak amacıyla
Hindistan'a geldiler (Alam, 1988: 319).
Ekber döneminde başlayan karşılıklı etkileşim hareketleri çerçevesinde
Babür ve Hümayun döneminde sarayın etkin dili Türkçe zamanla etkisini yitirmeye
başladı. Öyle ki İran coğrafyasından gelen memurlar üst rütbelerde görevlendiriliyor
ve bunun bir neticesi olarak kendi kültür ve dillerini etkin bir konuma getirme fırsatı
yakalıyorlardı. Bahsettiğimiz bir takım siyasi gelişmelerin neticesi olarak, Ekber
sarayın dilini Farsça olarak ilan etti. Saray dilinin Farsça olmasından sonra orijinali
Türkçe ile yazılmış olan Babürname, Han-ı Hanan Abdürrahim Han†
tarafından
Farsçaya çevrildi (Jaffar, 1936: 164). Ayrıca Ekber ilk defa olarak Farsçayı
tamamıyla yönetim dili olarak kabul eden Hint-İslam hükümdarı oluyordu (Alam,
1988: 325).
Saray dilini Farsça olarak ilan eden Ekber'in okuma ve yazma bilmiyor
olması sebebiyle kütüphanede bulunan çok sayıda eser ona toplantı salonlarında
okunuyordu. Onun kütüphanesi Arapça, Farsça, Grekçe, Hintçe kitaplardan oluşsa
da, odada diğer dilleri bilen kişi sayısı çok az oluyor ve bu yüzden okunan kitapların
hemen hemen tamamı Farsça kaynaklardan oluşuyordu. Aynı zamanda Safevi
topraklarından gelen kimseler artık hükümdarın etrafını çevirmiş ve dilleri hakim bir
konuma yükselmişti. Böylece Farsça artık sadece saray ve kraliyetle sınırlı
kalmamış ve ünü çok daha ötelere taşınmaya başlanmıştı.
Özellikle Cihangir'in karısı Nur Cihan'ın da siyasi etkisiyle bu dil ve kültür
hakimiyetini pekiştirdi ve hakimiyet bölgesini geliştirdi (Sastri and Srinivasachari,
1974: 45). Bunun neticesinde Cihangir kendi anılarını Farsça olarak kaleme aldı.
Öyle ki Cihangir yazmış olduğu bu eser‡
ile Farsça ile ne kadar kolay ve etkin bir
şekilde düz yazı yazılacağını da kanıtladı (Adle and Habib, 2003: 308).
Cihangir döneminde artık resmi ve hakim dil konumuna yükselen Farsça
diplomatik, ticari ve hatta dini ilişkilerde de varlığını hissettiriyordu. Tahta çıktıktan
sonra Hıristiyan papazlar ile görüşerek sık sık onların ihtiyaçlarını soran Cihangir,
toplumda dini bir serbesti ortamı yaratmak istiyordu. 1606 yılında yine bu
görüşmelerden bir tanesinde papazların ondan kilise resimleri ve kilisenin
boyanması için para talep etmesine olumlu cevap vermişti. Misyonerler bu cevabı
aldıktan sonra Cihangir'e İncilin Arapça versiyonunu göstermiş ve bunun üzerine
hükümdar onlara İncilin Farsça versiyonunu da görmek istediğini belirtmişti
(Guerreiro, 1930: 30). Bu ve benzeri sayısını arttırabileceğimiz örneklerden
anlaşılacağı üzere Farsça devlet nezdinde yerini iyice sağlamlaştırmıştı. Cihangir
döneminde Babürlü sarayını ziyaret eden İngiliz seyyah Edward Terry dil
konusunda şu ifadeleri kullanmaktadır:

† Ekber döneminin başlarında görev almış büyük devlet adamı Bayram Han'ın oğludur.
‡ Tüzük-i Cihangiri
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
129
Buradaki Fars dili çok eski bir dildir ve saray dili olarak geçerliliğini
korumaktadır. Dünyaya bilgi akışını sağlayan Grekçe ve Latince bu topraklarda
bilinmeyen dillerdir. Burada yaşayan insanlar bu iki dil hakkında bilgisiz ve bu
dilleri asla hiç görmemiş gibi tavır takınmaktadırlar (Terry, 1777: 217).
Farsçanın devlet dili olmasında hükümdarların oluşturmaya çalıştığı
Babürlü kimliğinin etkisi hala tartışılmaktadır. Örneğin Muzaffar Alam'a göre
Babürlüler hükmettikleri bölgelerdeki yerel güçler üzerinde kurdukları askeri güçle
yetinmek istemiyorlar, ayrıca dini ve kültürel bir ortam da oluşturmak istiyorlardı.
İçinde bulunulan durumda Farsça bu düşünceyi sürdürmek için en uygun araç olarak
durmaktaydı. Çünkü Farsça Sind nehrinin kıyılarından Bengal bölgesine kadar
biliniyordu. Bu görüş devletin oluşturmaya çalıştığı yeni kimlik açısından bakıldığı
zaman belki tutarlı gözükebilir, fakat bahsini ettiğimiz siyasi gelişmeleri görmezden
gelerek dilin tepeden inme bir anlayışla devlet üzerinde hakim kılınması pek
mümkün gözükmemektedir. Yani Babürlülerin yaşamış olduğu Farsça serüveni
sadece kişisel istekler üzerinden değil, aynı zamanda siyasal gelişmeler açısından
değerlendirilmelidir.
2. Babürlü Sarayında Türkçenin Durumu
Zahiruddin Muhammed Babür, bir edebiyat dahisiydi. O, Türk, Fars ve
Arap dillerinde derin bilgiye sahip bir hükümdardı. Öyle ki Tüzük-i Babüri adlı anı
kitabı ona Otobiyografinin Padişahı unvanını kazandırmıştı (Bokuleva, Avakova ve
Abeldayev, 2012: 452). Ayrıca ona Hindistan’da Babür İmparatorluğu
kütüphanesinin kurucusu demek yerinde bir tespit olur. Hükümdar ayrıca daha önce
bahsini ettiğimiz üzere, Tüzük-i Babüri adlı eseri kaleme alırken ve şiirler yazarken
Türkçeyi tercih etmişti.
Babür'ün tahtına kardeşleri Kamran ve Hindal ile yaşadığı mücadeleden
sonra oğlu Hümayun geçti. Onun Türkçe bilgisi ve Türk şiirine ilgisi bilinmektedir.
Örneğin 1554 yılında Gucerat'a ulaşan Osmanlı amirali Seydi Ali Reis, Hümayun'un
Türk şiirine olan hayranlığına bizzat tanık oldu. Kendisi de bir şair olarak
hükümdarın sarayını ziyaret eden Seydi Ali Reis, Türkçe mısraları kendisine Sadi
mahlasıyla birlikte, Kharja vilayetinde cagir olarak bilinen tımarı kazandırdı. Seydi
Ali Reis'in bu yeteneği onda çok sıkıntıya neden oldu, çünkü onun şairlikte yetenekli
olduğunu gören Hümayun ona ''İkinci Nevai'' lakabını verdi ve ülkesine dönmesi
için çok uzun zaman müsaade etmedi (Bedenek, 2002: 813).
Babür ve Hümayun devirlerinde sarayda varlığını etkin şekilde devam
ettiren Türkçe, Ekber döneminde bir gerileme dönemi yaşadı. Siyasi ilişkiler ağı
içersinde değerlendirdiğimiz bu durumda, Türkçe sarayda eskisi kadar güçlü değildi.
Yaşanan bu durağan dönemde Ekber'in Türkçe konuştuğuna dair hiç bir kayıt hala
elde edilemedi (Al Sahli, 2013: 42). Fakat Türk dili her ne kadar durağan durumda
olsa da, Babürlü devletinde şehzadeler için Türkçe eğitim çok erken yaşla
başlamaktaydı. Örneğin Nicolco Manucci'ye göre Evrengzib'in çocukları 5
yaşlarında dilin temellerini öğrenmeye başladılar (Bedenek, 2002: 814).
Evrengzib'in varislerinin hepsi olmasa da, birçoğunun biraz Türkçe bilmesi hiç garip
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
130
değildi. Şah-ı Alem Bahadır Şah dil öğrenmeyi seviyordu ve çok yetenekliydi,
Arapça, Farsça, Keşmirce ve Pahto dillerinin yanında Türkçe de biliyordu.
Aynı şekilde Ekber'in oğlu Selim Cihangir Türk dilini öğrenme fırsatını
yakalamıştı. Elbette bunun en büyük kanıtı hükümdarın bizzat kendisi tarafından
Tüzük-i Cihangiri de söylenen şu sözlerdir: ''Ben Hindistan da büyümüş olsam da,
nasıl Türkçe konuşulacağının ya da yazılacağının cahili değilim'' (Jahangir, 1999:
70). Cihangir Babürname'nin 4 bölümünün de bizzat kendisi tarafından
kopyalandığını belirtmiştir (Jahangir, 1999: 70). O ayrıca Tüzük'ünü yazarken
oymak, dokuz ve torqhay (turgay) gibi Türkçe pek çok kelime kullanmıştır.
1608-1611 yılları arasında Cihangir başkanlığında yapılan saray
toplantılarının görüşme kayıtlarını tutan Abdü'l- Settar'a göre Cihangir ile
konuştukları Orta Asya meselelerinin hemen hemen yarısı Türkçe gerçekleşiyordu.
Bu kayıttan da anlaşılacağı üzere Türkçe en azından Babürlü elitinde de olsa sarayda
kullanılmaya devam ediliyordu (Lefevre, 2012: 273).Bu bilgi bize sarayda çok dilli
bir yapının var olduğunu ve yeri geldiği zaman soyluların yanında hükümdarın da bu
sohbetlere bu şekilde katıldığını göstermesi açısından faydalıdır.
Bundan başka, Cihangir döneminde Babürlü devletine ticari ve siyasi
ziyaretlerde bulunan W.Hawkins, W.Finch, Jhon Jordain, N.Withington, Th. Coryat
Sir Thomas Roe, Edward Terry gibi pek çok seyyah mesele ile ilgili ilginç ayrıntılar
vermektedirler. W. Hawkins ile Sir Thomas Roe, Cihangirle şahsen görüşerek ticari
konularda imtiyaz talep eden kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada bizi
ilgilendiren mesele ise onların hükümdar ile aralarında geçen konuşmalarının
Türkçe olarak yapılmasıdır. Öyle ki bu kişilerin Cihangir ile Türkçe konuşmaları
görüşmenin seyrini olumlu yönde etkilemiştir (Konukçu, 2002: 402).
Özellikle Hawkins'in bu konuyla ilgili yaşadıkları saray ve hükümdar
üzerinde Türkçenin değerinin anlaşılması açısından son derece önemlidir. İngiltere
tarafından bölgeye ticari imtiyazlar almak adına gönderilen Hawkins, bölgeye
gitmeden önce Türkçe öğrenmiştir. Hükümdarla konuşma fırsatı yakalayan
Hawkins, ülkesinin taleplerini Türkçe olarak aktarır. William Hawkins'in Türkçe
konuştuğunu gören hükümdar çok mutlu olmuştur. Bunun üzerine onunla ülkenin
batısı hakkında sık sık sohbetler düzenlemeye başlar. Öyle ki Hawkins'in ''...gece
gündüz benimle konuşmaktan çok fazla keyif alıyor...''(Festing, 1913: 233) ifadesini
kullandıktan sonra, ona gösterilen ilginin bir zaman sonra sıkıcı bir hal aldığını
belirtmesi Türkçenin hükümdar nezdinde ne kadar önemli olduğunu anlamamız
açısından önemlidir. Bu ziyaretten çok memnun kalan Cihangir onun daimi bir
büyükelçi olarak kalmasını istemiş ve eğer teklifi kabul ederse onun isteklerini
yerine getireceğini söylemiştir. Hatta bununla da yetinmeyip ona 400 at ve iyi bir
ücret vererek ve onu bir Ermeni kadınla evlendirmiştir (Foster, 1921: 64). Cihangir
ile girdiği diyaloglardan sonra William Hawkins onun atasının dili olan Türki§
dilinin dışında Türkçeyi de bildiğini ifade etmiştir (Rawlinson, 1920: 43).

§ Hawkins burada ata dili olarak Orta Asya Türkçesi ve Anadolu Türkçesi arasındaki farkı
belirtmek amacıyla farklı ifadeler kullanmaktadır. Kendisi Osmanlı devleti başkentinde
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
131
Tarihi kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Türkçe, bahsini ettiğimiz dönemde
çok hakim bir konumda olmasa da sarayda etkisini sürdürmekteydi. Elbette
Cihangir'in ata diline olan ilgisi konunun belirleyici unsurlarından birini teşkil
etmekteydi. Ayrıca Türkçenin dışında 17. yüzyılda, bölgeler kendi haklarını
savunmaya başladıkları zaman, yönetimin Hindavi** dilini öğrenmede insanları
cesaretlendirmeye çalıştığı da görülebilir. Babür Şah kendi anılarını yazarken pek
çok Hintçe kelimeden bahsetmiştir. Daha sonra başa geçen Hümayun hakkında pek
fazla bu konuda bilgi yokken bir Racput prensesi ile evlenen Ekber'in çok fazla
Hintçe kelime bildiği ve Racput bir anneye sahip olan Cihangir'in Hindavi ifadeleri
çevirebildiği gözükmektedir. Bunlardan başka hem Ekber hem de Cihangir'in
sevdikleri hayvanlara Hintçe isimler verdikleri görülebilir(Alam, 1988: 343).
SONUÇ
Kurulmuş olduğu bölge itibariyle pek çok değişik milletle bir arada yaşama
olanağına sahip olan Babürlü devleti, hem sosyal hem kültürel hem de siyasi açıdan
farklı bir yapıya bürünmüştür. Bölgede kurulan siyasi ilişkiler ve bu ilişkiler
neticesinde gerçekleşen bazı olaylar zamanla devletin yönetim merkezi
konumundaki sarayın farklı bir boyut kazanmasına sebep olmuştur. Şüphesiz
yaşanan bu değişimlerden dil de payını almıştır. Kurucu hükümdar Babür ile hakim
bir konumda olan Türkçe, devletin ikinci hükümdarı Hümayun devrinde etkisini
sürdürmüş fakat Safevilerden alınan askeri yardımlar yüzünden Farsçanın ilk olarak
yerleşmeye başlaması da bu dönemde gerçekleşmiştir. Hümayundan sonra iktidarın
sahibi olan Ekber döneminde meydana gelen bazı yönetimsel değişimler neticesinde
devletin resmi dili olarak Farsça kabul edilmiş ve pek çok eser bu dile çevrilmiştir.
Özellikle ele aldığımız Cihangir döneminde ise devletin resmi dili olarak
Farsça, etkisini sürdürmüş hatta Cihangir Tezkiresini bu dilde kaleme almıştır. Fakat
Cihangir babasının aksine ata dili olan Türkçeden tamamen kopuk bir siyaset
izlememiştir. Konu üzerine verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere, başta Cihangir
olmak üzere saray içerisinde Türkçe, bazen gerçekleştirilen toplantılarda, ikili
görüşmelerde bazen ise devletler arası münasebetler dolayısıyla gönderilen elçiler
vasıtasıyla kullanılmaya devam edilmiştir. Bunların dışında Türkçe hükümdarın
diğer kişiler tarafından anlaşılmasını istemediği bazı özel meselelerde de varlığını
devam ettirmiştir. Özellikle hükümdarın Türkçeye duyduğu ilgi, bu dilin Farsça
karşısında tamamen silik bir durumda kalmasını engellemiştir.
KAYNAKÇA
ADLE, C. and Habib, İ. (2003). History of Civilizations of Central Asia
Development in Contrast: From the Sixteenth to the Mid Nineteenth Centure,
Vol. V, UNESCO Publishing.
ALAM, M. (1988). The Pursuit of Persian: Language in Mughal Politics, Modern
Asian Studies, 32 (2), 317-349.

kaldıktan sonra Türkçeyi öğrenmiş ve Cihangir'in bu dili (Anadolu Türkçesi) dahi iyi şekilde
konuşabildiğini belirtmiştir.
** Hint-Aryan dili için kullanılan ifade.
Cihangir Döneminde Babürlü Sarayında Dil Meselesi / Emre Ömür
132
AL SAHLİ, H.A. (2013). Turks in India: Their Presence and Contributions to Islam
and Civilsation: an Historical and Analytical Study, West East Journal of
Social Sciences, 2 (2), 12-23.
BAYUR, Y.H. (1987). Hindistan Tarihi, c.2, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
BEDENEK, P. (2002). Babür İmparatorluğunda Türkçe, Türkler, Ankara: Yeni
Türkiye Yayınları.
BOKULEVA,B., Avakova, R., Abeldayev, J. (2012). Türk Kültürünün Hindistan
Uygarlığına Etkisi, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 12 (1), 441-454.
FESTİNG, G. (1913). When Kings Rode to Delhi, Edinburgh and London :William
Blackwood and Sons.
FOSTER, W. (1921). Early Travels in India 1583-1619 (2. Baskı). London: Oxford
University Press.
GUERREİRO, F. (1930). Jahangir and the Jesuits, London: George Routledge
Belling and Sons Ltd.
JAFFAR, S.M. (1936). The Mughal Empire From Babar to Aurangzeb, Peshawar:
Ripon Printing Press.
JAHANGİR, (1999). The Jahangirnama Memoirs of Jahangir Emperor of India,
Translated by Wheeler M.Thackston,Oxford : Oxford University Press.
KONUKÇU, E. (2002). Babürlüler: Hindistan'daki Temürlüler, Türkler
Ansiklopedisi, c.5, Ankara : Yeni Türkiye Yayınları.
LEFEVRE, C.(2012). The Majālis-i Jahāngīri (1608-1611) Dialogue and Asiatic
Otherness at the Mughal Court, Journal of the Economic and Social History
of the Orient, 55, 255-286.
NEDEEM, S. A. (2012). Medical Techniques and Practices in Mughal India, History
of Technology in India, c.2. New Delhi : Indian National Science Academy.
NİLAKANTA SASTRİ, K.A., Srinivasachari, G. (1974). Life and Culture of the
Indian People, New Delhi: Allied Publisher.
RAWLİNSON, H.G. (1920). British Beginnings in Western India 1579-1657,
Oxford: Clarendon Press.
TERRY, E. (1777). A Voyage to East India, printed for W. Cater; S . Hayes; J.
Wilkie; and E. Easton, at Salisbury, London.

Konular