BİLİM ADAMI GAZİ ÂLİM YUNUS’UN HAZİN SONU*

Gönderim Tarihi: 12.10.2016 Kabul Tarihi: 02.12.2016
BİLİM ADAMI GAZİ ÂLİM YUNUS’UN HAZİN SONU*

Aktaran: Hüseyin BAYDEMİR**

Gazi Âlim Yunus (Yunusov), Özbekistan sahasında ilk dilbilimi profesörü,
tercüman, halkbilimci, yükseköğrenim kurumlarında Farsça, Arapça, Özbekçe ve Rusça
dersler veren eğitimci ve de kabiliyetli bir teşkilatçıdır. Daha 1929-1930 yıllarında
Leningrad’da Şarkşinaslık Enstitüsünde çalıştığı dönemde, etnografya ve filoloji
sahalarıyla ilgili birçok araştırmaya imza atarak, önemli bir şarkiyatçı olarak kabul
edilmiş ve meşhur olmuştu. Bilimsel çalışmalarıyla dünyaca tanınan N. Y. Marr, A. N.
Korş, Y. M. Malov, A. N. Samoyloviç, P. M. Melioranskiy ve Y. E. Bertels’in tavsiyeleriyle
ona 1930 yılında profesör unvanı verilmişti. Ama adaletin yerin yedi kat altına
gömüldüğü - o meşum - devirde yasaklanan bu büyük insanın hayatı ve çalışmaları
hakkında halkımız yarım asırdan beri doğru dürüst bir malumata sahip değil.
Gazi Âlim Yunus, 1893 yılında Taşkent’in Şirinkuduk Mahallesinde, işçilikle
geçinen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlköğrenimini medresede gördü.
Refikası Valentina İvanovna Yunusova ile 1925-1930 yılları arasında doğan Erk, Mira,
Oskar ve Kamile adlı çocukları, devrin zulümlerine göğüs gerip, tahkire uğrayan bu
değerli insanın dertlerini paylaşarak yaşadılar.
Yunus, kadimi Türk edebiyatının iyi bir uzmanı idi. Gazi Âlim’im dedesi Ebubekir
Ahmedcanoğlu ve eniştesi Bahtı Gani İlkin de halkbilimci, edebiyatçı ve etnograf olarak
tanınmış kişilerdi. Onlar Arapça, Farsça ve Almancayı iyi bilirlerdi. Gazi Âlim işte böyle
bir aile muhitinde yetişmişti. Şu sebepten olsa gerek, küçüklüğünden itibaren
öğrenmeye merak salmıştı.
Bilim adamının hayat arkadaşı Valentina İvanovna Yunusova bize şunları anlattı:
- O, bir defa okuduğu kitabı veya destanı bir daha okumaz, tek okuyuşta aklında
tutardı. Bundan dolayı evimize onun tanıdığı Rus, Tatar, Alman, İngiliz, Özbek ve Kazak
alimler sık sık gelirdi. Gazi Bey, işte bu farklı millet mensuplarıyla kendi dillerinde
sohbet ederlerdi.
1914 yılında Âli Medresenin Dil ve Mefkure Fakültesini bitirince, ahlak-adab,
hukuk ve din ihtisası için Kahire’ye okumaya gönderdiler. Oraya sadece çok zeki
öğrenciler gönderilirdi. Kendi alanıyla ilgili Arapça, Türkçe, Almanca ve İngilizce
kaynakları asıllarından okuyarak kendini geliştirmişti.

*
Islomjon Tursunov, Haydarali Uzoqov, “Tilshunos Olim Fajiasi”, Sharq Yulduzi, 1992/1, s. 203-206.
** Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları
Bölümü, hbaydemir@atauni.edu.tr
268 SBD
57 Hüseyin BAYDEMİR
Tahsilini yüksek dereceyle tamamlayınca Gazi Âlim’e Ata Türk adlı takdirname
verilir ve orada öğretim görevlisi olarak istihdam edilir. Fakat onun gönlü öz vatanını,
akrabalarını özler, bir süre çalıştıktan hemen sonra sevgili Taşkent’ine döner ve muhtelif
yükseköğrenim kurumlarında ana dili üzerine dersler vermeye başlar.
1923 yılında İlk Ticaret Cemiyeti reisliğine atanır. 1924 yılının Kasım ayında
mezkûr cemiyet lağvedilince, Adalet Bakanlığı Hukukî İşler Şubesi’ni yönetmeye başlar.
Birçok kanun maddesini Özbekçeye tercüme etmede ve muhteviyatını umuma
ulaştırmada âlimin hizmeti büyüktür.
Valentina Ivanovna anlatmaya devam etti:
- Hükümetimiz bizi 1925 yılında Semerkant’a çalışmaya gönderdi. Orada Halk
Eğitim Müdürlüğünde katip olarak çalıştı. İki yıl sonra Bakanlığın Dil ve Terim
[Araştırmaları] Komitesine geçip bilimsel çalışmalarla meşgul oldu; öğrencilerine genel
dil ve siyaset dersleri vermeye başladı. Özbekçenin ses bilgisi ve anlam bilgisi üzerine
verdiği derslerden başka Farsça, Arapça ve İngilizceyle ilgili çalışmalar yaptı.
Özbekistanlı bilim adamı Prof. Dr. Sabircan İbrahimov, Gazi Âlim’in
eğitimcilikteki mahareti hakkında şunları belirtir:
- Ben Özbek imlasının ilmi esasları hakkındaki nazari bilgileri ilk kez 1929 yılında
Semerkant Darülfünununda bu muhterem üstattan öğrendim. Gazi Âlim bir seferinde
akademiye gelip, Özbekistan’da Latin alfabesine geçileceğini, bu konuda bütün yetkilerin
Kari Niyazov’a verildiğini haber verdi. Şayet bu ‘yenilik’ faaliyete geçerse, iyi sonuçlar
veremeyebileceğinden müteessir olur gibi oldu.
Üstat, cumhuriyetimizin tasarrufundaki binlerce yer, kabile ve boy adlarının
manalarını tespit etmek suretiyle, benliğimizi, tarihimizi etraflıca öğrenmemizin zarureti
hakkında hararetle konuşurdu. Men, arzu ettiğim bilimsel tetkik ve tahlil yöntemlerini
üstattan öğrendim. Mesela, 1929-1930 yıllarında şive ve ağız özelliklerini araştırmak,
folklorik derlemeler yapmak için kurulan Atamalar (Terimler) Komitesinin
gerçekleştirdiği araştırma seyahatlerine üç defa iştirak ettim.
Komitenin başkanı Gazi Âlim Yunus idi. Mezkûr komitede meşhur Türkolog ve
müsteşriklerden Y. D. Polivanov, İ. A. Batmanov, K. K. Yudahin, A. K. Borovkov, V. V.
Reşetov ile ayrıca istidatlı dilcilerden N. Said, K. Ramazan, Elbek ve T. İbrahimov’lar var
idi.
Talebeleri tarafından dile getirilen bu ılık hatıralar, meşhur âlimin insani yönünü
yeniden keşfedebilmemize imkân vermektedir. Onun için gönül deryasından akıp gelen
bu güzel hatıralara devam edelim. Meşhur dilci Sefa Züferov’a kulak verelim:
- 1930 yılında Leningrad’da N. Y. Marr Dil ve Felsefe Yüksek Okulunda yüksek
lisans yaparken üstat ile karşılaştım. Gazi Âlim Yunus o sıralarda Şarkşinaslık
Bilimadamı Gazi Âlim Yunus’un Hazin Sonu
SBD 57 269
Enstitüsünde kâtip olarak işe başlamıştı. Bana birçok tavsiyelerde bulundu. Hiç
unutmuyorum, Polivanov, Batmanov gibi meşhur dilciler de Gazi Ağabey ile herhangi
bir münazaraya girdiklerinde olabildiğince ihtiyatlı olmaya çalışır; her bir sözlerini ölçüp
biçerek söylerlerdi.
Özbek milli kültürünü uluslararası düzeydeki çalışmalara konu etme yolunda
mühim akademik çalışmalar yapan Gazi Âlim Yunus, arkada çok sayıda eser ve ders
notları bırakmıştır. Hukuk Terimleri Lügati (Yuridik Atamalar Lug‘ati), Özek Ağızları
Tasnifi Üzerine Bir Deneme (O‘zbek Lahjalari Tasnifida Bir Tajriba), Özbek Boylarından
Katağanlar ve Onların Dili (O‘zbek Urug‘laridan Qatag‘onlar va Ularning Tili),
Özbekçenin Grameri (O‘zbek Tili Grammatikasi) adlı kitapları; Çocuk Edebiyatı Üzerine
Bir Mülahaza (Bolalar Adabiyoti To‘g‘risida Bir Fikr), Ninni Üzerine Bir İki Ağız Söz
(Alla To‘g‘risida Bir-Ikki Og‘iz So‘z), Orta Asya Türklerinin Yeni Alfabesi (O‘rta Osiyo
Turklarining Yangi Alifbosi), Özbekçede Sesler (O‘zbek Tilining Tovushlari) gibi bilimsel
altyapısı güçlü ve aynı zamanda metodik cihetten oldukça başarılı makaleleri
günümüzde de güncelliğini henüz kaybetmiş değildir.
Âlim, tabiatı itibariyle milliyetçi olup, halkına çok değer verirdi. Bilge bir etnograf
ve aynı zamanda titiz bir halkbilimciydi. 1922 yılında Özbeklerin büyük destanı
Alpamış’ı Fazıl Yoldaşoğlu’ndan ilk kez o derlemişti.
Destanın mahiyeti, muhteviyatı ve varyantları hakkında kısa bir makale yazıp,
1923 yılında, Bilim Ocağı (Bilim O’chog’i) dergisinin ikinci sayısında yayımlamıştı.
Gerçeği söylemek gerekirse, Özbek folklor araştırmalarının temeli de bu büyük insan
tarafından atılmıştı. Hadi Zarif gibi istidatlı genç araştırmacıları yetiştirdi. Gazi Âlim’in
“Özek Ağızları Tasnifi Üzerine Bir Deneme” (O‘zbek Lahjalari Tasnifida Bir Tajriba) adlı
risalesi, Özbek ağızlarını ilk kez etno-linguistik noktayı nazarından tasnif etmesi
bakımından çok değerlidir. Müellif, bu eserde, Profesör Y. D. Polivanov’un Özbek
ağızları tasnifinde yaptığı birçok hatayı göstermiş; onların hangi cihetten incelenmesi,
tasnif edilmesi gerektiğini açık bir şekilde beyan etmiştir. Özbek ağızlarını birbirinden
ayıran ses, kelime grubu ve anlam özelliklerini ortaya koymuştur.
Âlim, Özbek ağızlarını önce üç gruba (Özbek-Kıpçak, Türk-Barlas ve HiveUrgenç
ağızları) ayırıp inceler. Bu ağızlar, onun belirtmesine göre, yeri geldiğinde iki
kısma ayrılır. Birinci kısım Kırk, Celayir-Lakay, Kıpçak, Gürlan; ikinci kısım ise Sayram-
Çimkent, Taşkent-Havas, Andican-Nemengan ağızlarından ibarettir.
Verimliliğinin tam da zirvesine ulaştığı bir zamanda üstadın başına ağır külfet
düştü, amansız bir iftiraya maruz kaldı. Valentina İvanovna, o kâbus dönemini üzüntü
içinde şöyle hatırlatıyor:
270 SBD
57 Hüseyin BAYDEMİR
- Otuz yedi yılı Nisan ayının yirmi üçüncü günü olsa gerek. Gece yarısı kapımız
çalındı. İki kişi davetimizi bile beklemeden içeri dalıp girdi ve “Biz NKVD1
deniz” dediler.
Biri Rus diğeri Özbek idi. Birisi, kaba bir üslupla, evdeki belgelerden, kitap, gazete ve
dergilerden alıp gideceklerini söyledi. İkincisi ise pencereye yaklaşarak sokak tarafına bir
işaret yaptı.
O esnada üç kişi daha geldi. Evde arama yapmaya başladılar. Biz karı-koca öylece
kalakaldık. Emir böyleydi. O esnada Gazi Âlim, yaşadığımız bu haksızlık ve kabalığa
dayanamayıp Rusça konuşmaya başladı: “Ne suç işledim? Neden böyle sınırı
aşıyorsunuz?” NKVD görevlisi: “Yürüyün, sizinle orada konuşalım!” diyerek sözünü kesti.
Meşhur âlim böylece, ‘dediğim dedik’ bu dönemin adaletsizlik girdabına çekildi.
Pantürkist, ‘inkılap düşmanı milliyetçi’ türü meşum terimler icat ederek, ilim ve irfana
teşne kişilerin alnına kara bir leke gibi çalınmaya başlandı.
Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Güvenlik Komitesi Arşivinde
saklanmakta olan 4269 numaralı belgeyi gözden geçirdiğimizde, Gazi Âlim’in,
soruşturmayı yürüten Agabekov ve Zagvozdin tarafından şunlarla suçlandığına şahit
olduk: “Gazi Âlim Yunus, inkılap düşmanı milliyetçi örgütün üyesi; Orta Asya
cumhuriyetlerini Sovyetler Birliği’nden kopararak, milli burjuva devleti kurmayı kendine
vazife edinenlerden [birisi]; yabancı ülkelerle irtibat kurmak maksadıyla örgüt üyelerini
sabotaj yapmaya yönlendiren [birisi]; örgüte kazandırmak için gençler arasında devrim
karşıtlığını öne çıkaran, inkılap düşmanlığının propagandasını yürüten [kişi]”
Gazi Âlim’in gerçek karakteri, bir günlük işkenceden sonra soruşturmacıya
verdiği cevaplardan açıkça ortaya çıkmaktadır. İşte örnekler:
- Pantürkistler hareketine ne zaman katıldınız?
- Vyat ilinin Bubi köyünde okuduğum dönemden beri tanınmış Pantürkist
Abdulla Bubi ile Gubeydulla Bubi ve ayrıca Türkiye’de meşhur Türk temsilcileriyle aynı
görüşe sahibim. Türkiye’ye 1909 yılında gitmiştim. Sonra Kahire’ye geçtim. Orada Ezher
Âli Medresesinde okudum. Birinci Dünya Savaşı başlayınca Taşkent’e döndüm. Bu
dönemlerde pantürkistlerden eğitim aldım. Fakat onların teşkilatına katılmadım.
- O devirde Türkiye’de kimlerle birlikte okudunuz?
- Türkiye’de Fıtrat, Buharalı Kuşbeyi’nin yeğeni Mukamiddinbek, Ma’zar
Burhanovlar vardı. Bekcan Rahmanov, Şahid Esan Musayev, Hamid Said, Ata Hocayev,
Buharalı Ahmedcan Mahzulla’nın oğulları benden sonra gittiler.

1
Stalin döneminin “İçişleri Halk Komiserliği” (Narodny Komissariat Vnutrennih Del) olarak
bilinen gizli polis teşkilatı. (H. B.)
Bilimadamı Gazi Âlim Yunus’un Hazin Sonu
SBD 57 271
- İstanbul’da, siz Türkistanlı talebeler, pantürkistlerin Türkistan’daki hangi
teşkilatını kurmayı kararlaştırdınız?
- İstanbul’a varınca orada “Turan Neşr-i Maarif” cemiyetinin varlığını öğrendim.
İttihat ve Terakki’yle bağı olup, bu cemiyete Fıtrat, Ma’zar Burhanov ve Abdülaziz
Kulcavi öncülük ediyorlardı. Mezkûr cemiyetin ayrıca “Türk Ocağı” cemiyetiyle de bağı
vardı. İş bu cemiyet azaları, Türkistanlı talebeleri okullara yerleştirme hususunda
Türkiye’nin mesul vekilleridirler.
- Türkistan’a ne zaman döndünüz ve hangi pantürkistik işler yaptınız?
- 1914 yılının Temmuz ayında, dönüp tekrar Türkiye’ye gitmek şartı ile geldim.
Fakat Halk Eğitimi Bakanlığındaki Rıf’at Bey ve Aziz Bey’ler beni okumak için
Almanya’ya göndermeye söz vermişlerdi. Fakat Birinci Dünya Savaşı buna mani
oldu. Taşkent’te Abdulla Avlani ve Nizamiddin Hocayev’le birlikte “Turan” cemiyetini
kurduk. Maksadımız, Pantürkizm hareketi temelinde halkı eğitmekti.
- İnkılaptan sonra hangi devrim karşıtı işlerle meşgul oldunuz?
- 1918 yılında Hokand Muhtariyeti’nin kuruluş kongresine milletvekili sıfatında
katıldım. Orada Kadetler2
ve Dutov3
lar aleyhinde konuştum. Onlar, Türkistan halkına
milli egemenlik verilmesini istemiyorlardı. Siyasetteki bu garipliği tenkit ettim.
- Devrim karşıtı başka hangi işlere bulaştınız?
- Taşkent’te “Türk Ocağı” cemiyetini kurdum ve yönettim. Böylece pantürkist
gençler yetiştirdim ve “İşçiler Grubu” cemiyetini kurdum.
- 1918 yılında Türkiye’ye hangi maksatla gittiniz?
- Nuriddin Hudayarhan ile birlikte Türkiye’de, parti ve hükümetin İttihat ve
Terakki cemiyetinden, Sovyet Rusya’nın Türkistan kanadına karşı mücadele edebilmek
için yardım istemeye gittik.
- Türkiye’deki erbaplar ile görüşmeleriniz ne tür neticeler verdi?
- Orada Türkiye Güvenlik Bakanı Aziz Bey sayesinde Talat Paşa ile görüştüm. O
bana, Seyid Nasır Mircelalov ile birlikte Cenevre’ye gitmemizi tavsiye etti. Orada devlet

2
Rusya’da liberal bir siyasi parti olan Anayasal Demokrasi Partisi (Конституционная
Демократическая партия)’nin üyelerine, Rusça isminin kısaltmasından dolayı “Kadetler”
denilirdi. (H. B.)
3 General Aleksandr Dutov (1879-1921), Çarlık Kazaklarının lideridir. Bolşeviklerle mücadele
etmiştir. (H. B.)
272 SBD
57 Hüseyin BAYDEMİR
başkanı ile Türkistan’ı Rusya’dan kurtarma hususunda fikir teatisinde bulunmamız
gerekiyordu. Men bu yolculuğa çıkmak istemedim.
- Sizin devrim karşıtı faaliyetleriniz çerçevesinde MUSBYURO4
da neler konuşuldu
ve MUSBYURO size nasıl yol gösterdi?
Bizim devrim karşıtı faaliyetimiz, MUSBYURO tarafından tasdik edilen
Rıskulov’un tebliğinde açıkça ortaya konmuştur. O tebliğde: “Türkistan’ın, iktisadi,
askeri, mali ve de dış siyaset yönünden müstakil olabilmesi için milli sınırlarının
belirlenmesi ve milli egemenliğin elde edilmesi” ileri sürüldü. MUSBYURO’nun bu
arzuları, VKP(b) 5
ye bağlı Turkkomissiya
6
nın bildiğini okuyan, sorumsuz azaları
tarafından Eliava, Frunze, Kuybişev ve Rudzutak tarafından engellendi.
- Gizli devrim karşıtı örgüt ve bu örgütle bağı olan legal teşkilatların üyeleri
hakkında bilgi vermeyecek misiniz?
- Gizli bir örgütün varlığı hakkında bir şey bilmiyorum ve var olsa bile ona
katılmadım…
(Özbekistan SSSR İçişleri Bakanlığı Devlet Güvenlik Komitesi 3. Şube Başkanı
Teğmen Zaturankiy ve Şube Başkan Yardımcısı Çavuş Akcigitov. 1937 yılı, 25 Nisan).
1937 yılında göze çarpan aydınlarımız “Türkperestlik” suçlaması ile hapse
atılıyorlardı. Türk boylarının kültür birliği, ilmi ve edebi işbirliğine hizmet etmek için
yola çıkan cemiyetlere de siyasi etiketler takıldı ve bu oluşumlar ılsız suçlamalarla
yaftalandı. Stalin siyaseti, öyle ki [bireyin] kendi milletiyle gurur duymasına bile dişiyle
tırnağıyla karşı gelmekteydi. Onlar bütün halkları daima zulüm altında tutma taraftarı
idiler.
1930’lu yıllarda [âdeta] cehennem ateşinde yanıp, yarı sakat kalan meşhur
eğitimci ve mütefekkir, merhum Şaresul Zünnun ile 21 Şubat 1989 tarihinde yapılan
mülakattan bir parça alalım: “Sorunuza günümüzde bile cevap vermeye korkuyorum.
Çünkü bu günlerde hain, gammazcı ve ikiyüzlüler bir sürü.
O 1937 yılının Temmuz ayları idi. Açık kumral, orta boylu, bilekleri kalın, gözleri
mavimsi, yuvarlak burunlu Akcigitov beni revirden alıp sorgu odasına götürdü; önüme,
Batu ve Münevverkari hakkında yazılan “Milli İttihat” faaliyeti, bu teşkilatın başkanı ve
azaları hususundaki devrim karşıtı pantürkist ibarelerin yer aldığı, hayatımda hiç

4 Mart 1919’da Turar Rıskulov (1894-1938) önderliğinde kurulan “Ülke Müslüman Komünistler
Bürosu”. (H.B.)
5 VKP(b): Vsesoyuznaya Kommunistiçeskaya Partiya (bolşevikov) [Tüm Birlik Komünist Partisi
(Bolşevikler)]. (H.B.)
6 Türk Komisyonu: Moskova’da teşkil edilerek Ekim 1919’da Taşkent’e gönderilen; Orta Asya ile ilgili
işleri merkez adına yönetme yetkisine sahip, neredeyse sınırsız salahiyetlerle görevlendirilmiş
komisyon. Üyeleri V. Bakiy, F. Goloşçekin, V. Kuybişev, Y. Rudzutak, M. Frunze ve Ş. Eliava’dır. (H.B.)
Bilimadamı Gazi Âlim Yunus’un Hazin Sonu
SBD 57 273
duymadığım sözlerin yazıldığı “İfade Tutanağı”nı koydu. Göz gezdirdim. Rusçayı iyi
bilmediğim için uzunca bir süre heceleyerek okumaya çalıştım. Buna sabredemeyen o
tahammülsüz sorgucu önceden yazılmış belgeyi elimden çekip aldı, kendisi okudu ve
imzalamamı talep etti. Ben kabul etmedim. Tartışma akşama kadar devam etti. Sonra
Fıtrat ile Gazi Âlim Yunus hakkında sorular sormaya başladı. Ben onları iyi tanıdığımı ve
bazı meselelerde hemfikir olduğumuzu söyledim. Kısacası, maksadına ulaşamayınca beni
bodruma indirdi. Orada omuzum ve sağ ayağım sakatlandı. Oldukça kuvvetli
delikanlının darbeli yumrukları, amansız tekmeleri Akcigitov’u mest ediyordu.
Yedi gün sonra yine sıradaki sorguya çağırdılar. Sorgulamayı Triğulov yaptı. O da
Akcigitov’un önceden hazırladığı ifade tutanağını imzalamam için uzattı. Ben böyle bir
şeyden kaçınmaya çalışırken, âdeta gökten düşercesine, birden beni dayaklayan kötü
sorgucu peyda oldu. Bu sefer mülayim bir tavır içindeydi. Triğulov’a dönüp: “İyi oldu,
imza atacak” dedi. Bana dönüp: “Çabuk imzala, yoksa kendin bilirsin” der gibi imada
bulundu. Eğer tekrar bodruma inersem tekrar sağ çıkamayacağımı aklım kesiyordu.
Böylece, “Cevaplarımı okuyup dinlettiler, imza bana aittir” cümlesinin altına imza
atmaya mecbur kaldım.”
- Evet, aynen böyle.
Meşhur Özbek Şair Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan’ın 10 Ağustos 1937
tarihinde Akcigitov’a verdiği Gazi Âlim hakkındaki delillerde de gerçek gün gibi
ortadadır. Bunu, Çolpan’ın ihaneti olarak algılamamanızı istirham ederim.
İşte, dilbilimci âlim hakkında tutulan iddianame: “Özbekistan’da devrim karşıtı
Pantürkistler teşkilatının faallerinden ve azalarından biri Gazi Âlim Yunus’dur. O,
Türkiye’de okumuş, ‘Türk Ocağı’ teşkilatını kurmuş aktif devrim düşmanıdır. Devrim
karşıtı ‘Çağatay Gurungi’ cemiyetine de katılmıştır. Bu cemiyeti 1919 yılında Fıtrat
kurmuştur. Mezkûr cemiyet, Pantürkist fikirleri edebiyat vasıtasıyla halk arasında
yaymakta; teşkilat üyelerini hazırlamaktadır.
1920 yılında Fıtrat ‘Tang’ dergisini kurmuş, Elbek ve Gazi Âlim Yunus’u yanına
almıştır...
1928-1920 yıllarında terim araştırmaları ve imla meselelerini görüşmek üzere
yapılan toplantıya, Pantürkist düşüncelerini aktif olarak yayan Gazi Âlim Yunus, Batu,
Fıtrat, Bolat Saliev, M. Rahmanov, Bekcan Zakiri ve başkaları katılmıştır...”
Milliyetçilik (onların tabiriyle ‘şovenlik’) baskı döneminde en ağır suç kabul
edilirdi. Vatansever aydınlar, böylesi suçlamaları açıkça kabul etmeyi reddetmişlerdir.
Neticede, Güvenlik Komitesi sorguçları onları acımasız işkencelere tabi tutar,
meslektaşları birbirlerine muhbir olarak göstermeye uğraşırlardı.
274 SBD
57 Hüseyin BAYDEMİR
Sorgu sürecindeki aralıksız işkencelerden sonra âlim, ‘kendine biçilen suç’unu
kabullenmekten başka çare bulamaz. 5 Ekim 1937’de sorgucu Triğulov’un sorularına
[sözde] şu cevabı verir:
“Ben, dilbilimci profesör, hakikaten de milliyetçi ruhla yazılmış kitapları, içeriği ve
bu cümleden diliyle birlikte Özbekçeye çevirdim... Ben, devrim karşıtı, milliyetçi
teşkilatın yöneticilerinden biri sıfatında Cumhuriyet Fen Komitesi, Terim Araştırmaları
Komisyonu ve başka bilimsel teşkilatlar ve de (Fıtrat ve O. Haşim’lerle birlikte)
topluluğun devrim karşıtı faaliyetlerini yönettim...”
SSCB Yüksek Mahkemesi Seyyar Askeri Heyeti (Başkan: Alekseev; Üyeler: Zaytsev,
Boldirov, Batner ve Savcı Yardımcısı Shults)’nin 4 Ekim 1938’de gerçekleştirdiği kapalı
oturumunda, Profesör Gazi Âlim idam cezasına mahkûm edildi.7
Geç kalınmış olsa da gerçek ortaya çıktı. SSCB Yüksek Mahkemesi Askeri Heyeti
bu adaletsiz hükmü iptal ederek, 27 Haziran 1957 tarih ve 4n02-5571 sayılı kararıyla,
profesörün faaliyetlerinde suç unsuru bulunmadığını itiraf etti ve onu akladı.
Özbeklerin meşhur dilbilimci âlimi, tercüme sanatının mahir ustası, Türk dünyası
ve Fars edebiyatlarının emsalsiz uzmanı, Özbek halkbiliminin kurucusu, başarılı eğitimci
ve milli istiklal uğruna canını kurban etmiş olan Gazi Âlim Yunus’un parlak hatırası,
bağımsız Özbek elinin kalbinde daima yaşayacaktır.

7 Gazi Âlim Yunus’un aynı gün idam edildiği bilinmektedir. (H.B.)

Konular