18. ASIRDA YAZILMIŞ MÜNŞİYÂNE/ÜSLÛB-I ÂLÎ NESİR VE MENSUR MUAMMÂ ÖRNEĞİ BİR ESER: ŞEFÎK-NÂME*

Ϧ
Turgut KoçoĞlu “18. Asırda yazılmıŞ münŞiyâne/uslûb-ı Âlî nesir
ve Mensur Muammâ ÖrneĞi bir Eser: Şefik-nâme ”
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi [Journal of Academic Literature],
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı, Yıl 2, Sayı 3, 2016 ss. 101-112
Yükleme Tarihi: 03.02.2016 Kabul Tarihi: 03.03. 2016
Turgut KOÇOĞLU*
18. ASIRDA YAZILMIŞ MÜNŞİYÂNE/ÜSLÛB-I ÂLÎ NESİR VE
MENSUR MUAMMÂ ÖRNEĞİ BİR ESER: ŞEFÎK-NÂME*
Özet: 1703 yılında bir padişahın hal’i, bir şeyhülislâmın katli ve pek çok
devlet adamının azli ile sonuçlanan Edirne Vak’ası’nın anlatıldığı Şefîknâme
isimli eser, Şefîk Mehmed tarafından kaleme alınmıştır. Hakkında
birkaç kaynakta bilgi bulunan Şefîk Mehmed, İstanbulda doğmuş, vak’anüvislik,
kâtiplik ve küçük evkaf muhasebeciliği gibi görevlerde
bulunmuştur. Şefîk Mehmed’in Edirne Vak’asını muğlak ve sanatlı bir
üslûpla anlattığı eseri Şefîk-nâme, 9 bölüm olarak tertip edilmiştir. Her
bölümde Edirne Vak’ası’nın bir merhalesi anlatılırken, herkesin
anlamaması için müphem ve muammâlı bir üslûp kullanılmıştır. Bu
yazıda kısaca Şefîk Mehmed’in hayatından ve Şefîk-nâme’nin muhteva,
dil ve üslûbundan bahsedilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Şefîk-nâme, nesir, Şefîk-Mehmed, Edirne Vak’ası
IT IS WRİTTEN in THE 18th CENTRUY REDUNDANT PROSE
AND AN EXAMPLE of PROSE PUZZLER BOOK: SHAFIK-NÂME
Abstract: Shafîk-nâme written by Shafîk Mehmed tells Edirne Vak’ası. A
sultan abdicated, a sheikhulislam to be killed and many statesmen to be
dismissed on Edirne Vak’ası. Several sources with information about
Shafîk Mehmed was born in Istanbul. He was chronicler and clerk.
Shafik-nâme wrote Edirne Vak’ası redundant and artful in a language.
This book is composed of an introduction and nine parts. Each chapter
explains stages of Edirne Vak’ası. This artcile explains biography of
Shafîk Mehmed and language and manner of Shafîk-nâme.
Key Words: Shafîk-nâme, prose, Shafîk Mehmed, Edirne Vak’ası





* Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
* Bu yazı, IV. Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu’nda (Abdülkerim Abdülkadiroğlu
Hatırasına 2009 Kayseri) sunulan tebliğin genişletilmiş hâlidir.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Giriş:
1703 yılında bir padişahın hal’i, bir şeyhülislâmın katli ve pek çok devlet
adamının azli ile sonuçlanan Edirne Vak’ası’nın anlatıldığı, Şefîk-nâme adıyla
şöhret bulan eser, dönemin vak’anüvislerinden Masraf-zâde Şefîk Mehmed
tarafından kaleme alınmıştır. Ulaşabildiğimiz biyografik kaynakların sadece
birkaçında, Şefîk Mehmed hakkında bilgi bulunmaktadır:
Sâlim tezkiresinde, Şefîk Mehmed’in hayatına dâir; İstanbullu olduğu, şiir
ve inşâda eşsiz olduğu, vezirlere kâtiplik yaptığı, dîvân-ı hümâyûnda bazı
mertebelerde bulunduğu ve küçük evkaf muhasebecisi olduktan sonra
H.1120/M.1709’da vefat ettiği kayıtlıdır. Sâlim, onun kalemiyle ilgili şunları
söyler: Üslûbu hayalci ve pervâsız, fikri ince, zihni açık ve idrâki hayırlıdır.
İrfânının derecesi Şefîk-nâme adlı eserinden bellidir ve onun zâtının
hususiyetlerine, kaleme aldığı sözleri bir delildir ki erbâb-ı kemâl bunu anlar.
“Näm-ı ser-ämedleri Me≈med’dir İstanbul şehryärlarından mälik-i ≈üsn ü
edä ve mähir-i şiúr ü inşä bir Ÿät-ı bì-hemtä olma˚ıla vüzerä-yı kiräma dìvän kätibi
ve Devlet-i úAliyye’de menä´ıb-ı dìväniyyenüñ näõil-i baú◊-ı merätibi olup küçük
evøäf mu≈äsebecisi olduødan ´oñra biñ yüz yigirmi sälinde ra≈met-i Ra≈män’a
intiøâl eyledi edäsı mu∆ayyil ü bìbäk ve fikri daøìø Ÿihn-i näøädı çäläk bir Ÿät-ı
∆uceste-idräk idi derece-yi úirfänı Şefìø-näme näm mecmùúasından úayän ve
≈ay§iyyet-i Ÿätına anda keşìde-yi silk ü sü≠ùr olan güftärı delìl ü bürhän olmaø
erbäb-ı kemäle pùşìde vü nihän degildür” (Tezkire-yi Sâlim, 979, v. 141)
Şakâyık-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri’nde, Şefîk Mehmed’in Masraf-zâde
lakabıyla bilindiği, Dîvân-ı Hümâyûn kâtiplerinden iken sonra bazı vezirlere kâtip
olduğu, vakâyî-nüvisliği sebebiyle Sadrâzam Ali Paşa’ya intisap ettiği ve küçük
evkaf muhasebeciliği yaptığı, H.1127/M.1715’te vefat ettiği kayıtlıdır.
“Ma´raf-zäde dimegile şöhret-däde Me≈med Efendidür Dìvän-ı Hümäyùn
kätiblerinden iken baú◊ı vüzeräya dìvän efendisi olmuşıdı veøäyiú-nüvìsliği
sebebiyle ´adr-ı aú®am-ı säbıø Dämäd-ı Şehryärì úAlì Paşa ≈a◊retlerine intisäb
eyleyüp küçük evøäf mu≈äsebeciligi ile käm-yäb olduødan ´oñra biñ yüz yigirmi
yidi tärì∆inde fevt oldı.” (Özcan, 1994: 466-467)
Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi kitaplığı 3683 numarada kayıtlı bir
Şefîk-nâme nüshasının ön zahriyesinde Şefîk Mehmed’le ilgili şu bilgilere
rastlamaktayız: “Veysì mer≈ùm siyer-i şerìf ´ä≈ibi başøadır. Şefìø mer≈ùm Dìvän-ı
Hümäyùn øalemi kätiblerinden häcegändandır devr-i Mu´≠afavì ve sal≠anat-ı
A≈medì’de müsta∆demìn-i devletden si≈r-äferìn bir münşìdür yaúnì va´´äf-ı
Rùm’dur biñ yüz on beş tärì∆inde şişman sul≠än Mu´≠afä’nın ∆alúi ve Edirne’de
Sul≠än A≈med’in cülùsı vaøúasını øaleme almışdur.”
Bu notta Şefîk Mehmed’in özellikle çok iyi bir münşî olduğuna dikkat
çekilmiştir. Bu notu düşen kişi, Şefîk Mehmed’i inşâda Veysî ile kıyaslasa da
onunla aynı seviyede olmadığını, fakat Şefîk Mehmed’in de sihir yaratan bir münşî
olduğunu vurgulamıştır.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Bursalı Mehmed Tâhir, Şefîk Mehmed’in devlet görevlerinde bulunduğunu
Şefîk-nâme adlı bir eser yazdığını ve bu eserini, Nergisî tarzında hatta Nergisî’den
daha muğlak bir üslupta telif ettiğini, Şefîk Mehmed’in, Edirne Vak’ası’nda adı
geçen kişileri ve olayları doğrudan, açık bir şekilde söylemeyip, olaylara ve kişilere
tevriye ve muammâ yoluyla işaret ettiğini kaydetmiştir. (Osmanlı Müellifleri,
1333: 75)
Şefîk Mehmed Efendi’nin, Şefîk-nâme1
, Şefîk-nâme Muvazzıhı ve Emsâl-i
Arab u Acem2
olmak üzere üç müstakil eseri vardır. Ayrıca bir mecmû’ada kaside
ve gazelleri tespit edilmiştir.3
Şefîk-nâme
1. Muhtevâsı
Tezkirelerde ve biyografik kaynaklarda özellikle belirtildiği üzere Şefîk
Mehmed’in en önemli eseri Şefîk-nâme veya diğer adıyla Edirne Vak’anâmesi’dir.
Edirne Vak’a’sının meydana geldiği 27 Temmuz 1703 tarihinde II. Mustafa,
padişah ve Amca-zâde Hüseyin, sadrâzam idi. II. Mustafa vaktinin çoğunu
Edirne’de geçirip devletin siyâsî ve iktisâdî işleri ile ilgilenmezken Amca-zâde
Hüseyin, devletin kalkınması ve ilerlemesi için ciddi çaba sarfetmekteydi. II.
Mustafa, hocası Feyzullah Efendi’yi, şeyhülislâm yaptı. II. Mustafa’nın çok itibar
ve hürmet etmesinden dolayı, Feyzullah Efendi devletin her işine müdahele
ediyordu. Sadrâzam da onun padişah üzerindeki etkisini bildiği için durumu idare
etmeye çalışıyor, sesini çıkarmıyordu. Feyzullah Efendi, padişah üzerindeki tesirini
kullanarak yüksek makamlara oğullarını ve akrabalarını getiriyor ve bütün atama
ve azillere müdahale ediyordu. Ne var ki başta Amca-zâde ve diğer devlet erkânı
ona hiçbir şey yapamıyordu. Hatta kendisine diş bileyen Amca-zâde bile bir
hadiseden sonra şeyhülislâmın yardımına muhtaç kalmış ve bu yüzden
şeyhülislâmın tahakkümü ona da tesir etmişti. Bu durumdan ve bir akrabasının
padişah tarafından idam edilmesinden ötürü akıbetinden endişelenen Amca-zâde
yanıkara hastalığına tutuldu ve kısa süre sonra vefat etti.
Amca-zâde’nin vefatından sonra meydan tamamen Feyzullah Efendi’ye
kaldı ve sadârete Daltaban Mustafa Paşa’yı getirdi. Ancak Râmî Mehmed Efendi,
sadrâzamın idarede tek olma gayreti içinde olduğuna dâir bir söylenti çıkardı,
bundan evhamlanan Feyzullah Efendi ve Giray Han isyanın bastırılmasında
sadrâzamın geç hareket etmesinden dolayı öfkelenen II. Mustafa, Daltaban Mustafa
Paşa’nın idamını istedi.

1 Koçoğlu, Turgut (2004), Şefîk-nâme, Şefîk-nâme Şerhi ve Edhem ü Hümâ Mecmû’ası
(İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük), (Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan: Prof. Dr. Atabey Kılıç)
2 DİA (2009), “Şefik Mehmed Efendi”, TDVİA, TDV Yayınları İstanbul, C. 38, s. 415-
417.
3 Selçuk, Bahir; Akgül, Mesut (2015), “Şefîk Mehmed’in Gazelleri”, International Journal
of Language Academy, Volume 3/2. Summer, s. 1-13.; Selçuk, Bahir; Akgül, Mesut
(2015), “Şefîk Mehmed’in Kasîdeleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Fırat
University Journal of Social Science, C. 25, S. 2, s. 27-58.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Râmî Mehmed Efendi’nin hîlesiyle katledilen Daltaban Mustafa Paşa’nın
yerine sadârete Râmî Mehmed Efendi getirildi. Padişah, sadâret mührünü Râmî
Mehmed’e teslim ederken ona, hükümet işlerinde Feyzullah Efendi’nin reyinden
dışarı hareket etmemesi ve Feyzullah Efendi’nin emirlerini dikkate alması
gerektiğini tavsiye etti. Râmî Paşa, Daltaban Mustafa Paşa’nın durumuna
düşmemek için temkinli hareket etmeye karar vermişti. Bu temkinin yanı sıra Râmî
Paşa Feyzullah Efendi’nin tahakkümüne ve nüfûzuna bir son verme planlarını
tasarlamaktan da geri kalmıyordu. Zira Feyzullah Efendi ve akrabalarının, Râmî
Paşa için “O, bizim çırağımızdır.” şeklinde, Râmî Paşa’nın şeref ve haysiyetine
halel verecek ifadeleri kullanması, onu iyice çileden çıkarıyordu. Zaten Feyzullah
Efendi ve Padişah Edirne’de iken İstanbul’da bulunan bazı devlet erkânı ve ulemâ
sınıfı arasında Feyzullah Efendi’nin aleyhinde sözler söylenir olmuş, onun bütün
menfi hareketleri artık açıkça tenkit edilmeye başlanmıştı. Bu durumu öğrenen
Feyzullah Efendi de bunlara mâni olmak için kendisi Edirne’de olduğu hâlde,
İstanbul kaymakamı Çelebi Yusuf Paşa’yı azledip yerine damadı Köprülü Mehmed
Paşa’yı tayin ettirmişti.
Râmî Paşa’nın, Feyzullah Efendi aleyhinde fırsat kolladığı sıralarda
Gürcistan hadisesi sebebiyle 200 kadar cebeci neferin Gürcistan’a gönderilmesi
istenmişti (Temmuz 1703); ancak bu cebeciler cebecibaşı ile gelip kethüdâlarına,
birikmiş olan maaşlarını alamadıklarını, ne zamandan beri ulûfe yüzü
göremediklerini, padişah da Edirne’de olduğundan hâllerini kimsenin
dinlemediğini, maaşlarını da almadan Gürcistan’a gitmeyeceklerini söylediler.
Maaşlarının bir kısmı verildi ise de önce cephanelikte toplanıp gülbânk çekerek
maaşlarının tamamını istediler. Sonra kışlalarından çıkıp At Meydanı’nda, Fazlı
Paşa Sarayı önünde toplandılar. Haberi alan Edirne, bu durumdan cebeci başını
sorumlu tutup yerine Boşnak Sarı İbrahim Paşa’yı tayin etti. Ancak bu tayin hiçbir
sorunu çözmedi. Aksine herkesin beklediği fırsat, cebecilerin bu küçük
başkaldırmalarıyla doğmuş oldu.
Feyzullah Efendi’nin tahakkümünü kırmak isteyen Râmî Paşa, bu küçük
ayaklanmadan istifade etmek istedi ve yeni cebecibaşı Sarı İbrahim ile anlaşarak
ayaklanmayı tertip etmeye başladı. Cebeciler, isyanda yeniçerileri de yanlarına
çekmeyi başardı. Ağakapısı’ndaki tutukluları da yanlarına alarak İstanbul kadısı ve
sekbanbaşını hapsettiler. Bunun üzerine kendilerine katılan medrese sofuları ve
başka yeniçerileri de yanına alan âsîler, sekbanbaşı Hâşim-zâde Murtaz’dan
bayrağı çıkarıp isyana dâhil olmalarını istediler. Bunu reddeden Murtaz’ı, Çalık
Ahmed Ağa’nın kışkırtmasıyla öldüren âsîler, Çalık Ahmed Ağa’yı sekbanbaşı
yaptılar. Murtaz’ın akıbetine uğramak istemeyen İstanbul kadısı, ulemâ sınıfını
yanına alarak isyana dâhil oldu. Durumun bu raddeye geldiğini öğrenen, saraydaki
devlet erkânı isyanı bastıramayacaklarını düşünerek dağıldılar.
İsyanın 4. günü cumaya denk gelmişti ve âsîler, âdil padişahıın olmadığı
bir yerde Cuma farz değildir diyerek Cuma namazını yasakladılar. Saraya girerek
devlet kontrolünü eline alan âsîlerin başına, Feyzullah Efendi’nin haksızlığına
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

maruz kalan Karakaş Mustafa isimli bir tımarlı geçti. Padişah ve Feyzullah
Efendi’nin Edirne’de olduğu bu süreçte âsîler, Çalık Ahmed’i yeniçeri ağası;
Kavanoz Ahmed Paşa’yı sadrâzam; önce Paşmakçı-zâde, sonra da İmam Efendi’yi
şeyhülislâm yaptılar.
Tayîn ve azillerden sonra idareyi iyice ele alan âsîler, padişaha bir arîza
göndererek, Feyzullah Efendi ve nakîbüleşrâf olan oğlu Fethullah Efendi’nin
İstanbul’a gönderilmesini, sonra kendilerinin de gelmesini, aksi takdirde büyük bir
orduyla Edirne’ye yürüyeceklerini bildirdiler.
Bunun üzerine iyice telaşlanan Edirne, olayın maaş kaynaklı olmadığını,
Feyzullah Efendi ve ailesinden kaynaklandığını anlayıp, onların Karadeniz yoluyla
memleketleri Erzuruma gitmelerine karar verdi.
İstekleri kabul olmayan âsîler, II. Mustafa’yı da tahttan indirmeyi
düşünerek büyük bir ordu ile Edirne’ye hareket ettiler ve Davudpaşa sahrasına
yerleştiler. Bunun üzerine Rumeli ve Anadolu’daki birlikler Edirne’ye çağrıldı,
fakat âsîlerin engelleri sebebiyle sadece Rumeli’deki bazı birlikler, Edirne’de II.
Mustafa’nın yanında yer alabildi ve başlarına da Râmî Mehmed Paşa geçirildi.
Yeniçeri, bostancı, cebeci, garipler, sipahi, sâdât, ulemâ ve bir kısım
esnâfdan oluşan 30 bin kişilik âsî gürühunun üzerine, Râmî Mehmed Paşa, Yörük
Hasan Paşa komutasında 8 bin kişilik Edirne ordusunu gönderdi; ancak bir şey
yapamayacağını anlayan Yörük Hasan Paşa, biraz daha asker istediyse de, âsîler
karşısına çıkabilecek yeterli sayıya ulaşamadı. Bu sırada âsîler, Çorlu’da ilk defa
Cuma namazı kılıp şehzâde Ahmed adına hutbe okuttular.
21 Ağustos 1703’te Babaeski’de karşı karşıya gelen iki ordu, kan
dökülmeden bu işin bitmesi için görüştüler ve Edirne ordusu da İstanbul ordusuna
iltihak etti.
İki ordu 22 Ağustos 1703’te Edirne’ye geldi, Râmî Mehmed Paşa ve devlet
erkânı başları derdine düşüp kaçtılar. II. Mustafa ise otağı ile İstanbul’a getirildi.
Ancak bu hâle ve tâc u tahtının gitmesine dayanamayan II. Mustafa 29 Ocak
1704’te vefât etti.
II. Mustafa tarafından isyan sırasında azl edilerek memleketine gitmesi
istenilen Feyzullah Efendi’nin, Varna’da yolu kesilmek istendi. Bunun üzerine
Râmî Mehmed Paşa’dan yardım isteyen Feyzullah Efendi ve ailesi, yine onun
hîlesiyle Edirne’ye getirtilerek isyancı başları Karakaş Mustafa ve Durican Ali’ye
teslim edildi. Bu iki şahıs, Feyzullah Efendi ve oğullarına akıl almaz işkenceler
yaptılar. Âsîlerin tayin ettiği Şeyhülislâm İmâm Efendi, padişah III. Ahmed’den
Feyzullah Efendi’nin cezalandırılması için izin aldı. Cezalandırmak için
İstanbul’dan gelenler arasındaki sâdâttan birkaç kişi, Feyzullah Efendi’nin
başındaki seyyidliği temsil eden yeşil sarığı aldılar. Sonra yarı çıplak vaziyette bir
hammal beygirine bindirilerek Bitpazarı’na getirilen Feyzullah Efendi, burada
işkence edilip başı kesilerek katledildi. Kesilen başı bir mızrağa takılarak Edirne
sokaklarında gezdirildi. Gövdesi ise zorla getirtilen bir gurup Hıristiyan keşişi
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

tarafından bir ata bağlattırıldı ve birkaç saat yollarda gezdirilip parçalandı.
Akabinde gövdesi ve başı Tunca nehrine atıldı. Sonra cesedi kendisini sevenler
tarafından nehirden çıkarılıp Sitti Sultan Camisi civarındaki Abdülkerim Mektebi
avlusuna defnedildi. Oğullarından sadece Fethullah Efendi katledildi. Diğer
oğullarının yaşamasına müsaade edildi.4
Kısa bir giriş ve 9 makâleden oluşan Şefîk-nâme’nin muhtevâsı yukarıda
anahatlarıyla aktardığımız 1703 Edirne Vak’ası’dır. Her makâlede bu hadisenin bir
bölümü, bir merhalesi bütün olaylar ve şahıslarıyla anlatılır; ancak müellif, klâsik
tarih kitapları gibi olay ve kişileri açık bir şekilde belirtmez. Bu durumda Şefîknâmenin
dil ve üslûbuna bakmak lâzım gelir.
2. Dil ve Üslûbu
Şefîk-nâme’de san’atkârâne bir üslûp kullanıldığı, Arapça ve Farsça
kelimelerin çoğunlukta olduğu, Türkçe kelimelerin nadiren kullanıldığı, bunların
da genellikle etmek, olmak, kılmak, eylemek gibi yardımcı fiillerden oluştuğu
dikkat çekmektedir. Bu fiilerin hâricinde az olmakla beraber, başka Türkçe
kelimeler de kullanılmıştır. Şefîk-nâme’deki Arapça ve Farsça çoğu kelimenin
anlamı ancak özel sözlüklerde bulanabilecek mahiyettedir. Hatta eserin bazı
nüshalarının derkenarlarında büyük oranda bu kelimelerin anlamlarını açıklayan
ibareler bulunmaktadır.
“Ma≠laúu’l-envärından bäriøa-fürùz-ı tevcìh ü teõvìl olaraø §üreyyä-mi§äl
müctemiúü’ş-şeml lemeúän iden şeräre-yi eşrä girìbän-ı mükellel-zih-i şarødan
dämen-i laúlìn-≠ıräz-ı ˚arba varınca belki sa≠≈-ı basì≠-i ˚abrädan saøf-ı mu≈ì≠-i
≈a¬räya irince fetìle-yi esbäb-ı ni®äm-ı käõinätı nìrän-ı teşettüt ile mi´bä≈u’lmi´bä≈
fürùzän idüp şaøø-ı úa´ä-yı muva≈≈idìn bir ≈adde bäli˚ oldı ki øu≠b-ı däõireyi
devrän gäh künküre-yi bälä-∆äne-yi heväya taúlìø-i seccäde-yi kerämet idüp…”
(Şefîk-nâme, 109, v.1b)
Şefîk-nâme’nin ilk varağından yapılan bu alıntıda yaklaşık 70 kelimeden
sadece 9’u Türkçedir. Bunların da çoğu yardımcı fiil görevindeki etmek ve olmak
kelimeleridir. Ayrıca burada şeräre-yi eşrä ve şaøø-ı úa´ä-yı muva≈≈idìn gibi
ancak Meydânî’nin Mecma‘ü’l-Emsâl’inde bulunabilecek Arap atasözü ve
deyimleri de yer almaktadır.
Şefîk-nâme’de iki, üç, dört, beş hatta altı kelimeden oluşan Arapça-Farsça
tamlamaların yanında az da olsa Türkçe isim ve sıfat tamlamaları da kullanılmıştır.
Arapça ve Farsça terkiplerin kelime sayısına göre dağılımında dengeli bir oran
göze çarpmaktadır. Yani iki, üç ya da dört kelimeden oluşan tamlamaların
biribirine oranında ciddi fark yoktur. Eserde her ne kadar üç veya dört kelimeden
müteşekkil tamlamalar daha çok yer alsada iki kelimeden oluşan tamlamaların

4 Edirne Vak’ası hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1995)
Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, C.IV, s. 15-45.; Öztunç, Yılmaz (1994),
Büyük Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, C.IV, s. 433-443.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

sayısı da diğerlerine yakındır. Çok fazla olmamakla beraber beş, altı kelimeden
müteşekkil tamlamalar da kullanılmıştır.
“temìmesi du∆te-yi girìbän-ı iştihäları olan ketäyib-i Ebrehe-rekäyib
maøäle-i güŸeştede ≠ayy-kerde-yi säúì-øalem-i mekbùbu’s-sebìb olan vädì-yi ˚arìb
ü nehc-i úacìb üzere zämile-bende ∆urùc olup fenä-yı úarìnetü’l-hurräbda väøıú sä≈ayı
na®ìfesi ®ıll-ı maúdelet-i ®ıll-ı İlähì ile mänend-i “Beledü’l-emìn” “Lä-fesùøa ve
lä-cidäle” rebìú-i ra≈met-i fey◊änından §ecc-i muú´ırät-ı emn ü emän ile ser-sebz ü
reyyän bir merc-i sünbül-bìz-i behiştì-erecde tesviye-yi ≈aml-i tedbìr-i
saøìmleriçün birøaç gün ¬arb-ı ∆ayme-yi nüzùl birle §iølet-ba≈ş-ı sìne-yi zemìn
oldılar az zamända fecc-i úamìødan §arìø u ˚ayr-ı §arìø gelüp ordu-yı tìrerùylarında”
(Şefîk-nâme, 109, v. 22b)
Şefîk-nâme’den yapılan yukarıdaki alıntı tamlamaların kelime sayısına
göre incelendiğinde:
İki kelimeden oluşan 9 tamlama yer almaktadır, bunların da 2’si Türkçedir.
Üç kelimeden oluşan 8, dört kelimeden oluşan 4, beş kelimeden müteşekkil 1 ve
altı kelimeden oluşan yine 1 terkip bulunmaktadır.
Şefîk-nâme’de mutarraf –yani revî harfleri aynı, vezinleri farklı kelimelerin
kullanıldığı- seci ve mütevâzî –yani hem revî hem de vezinleri aynı olan
kelimelerin kullanıldığı- secilerin fazla olduğu dikkat çekmektedir.
“teränesiyle dem-säz eyleyüp neşv ü nemä-yı úinäyet-i Rabbänì birle rav◊ayı
∆uld-i berìn gibi niúam-ı firävänì her-dem-i bahär “Ükülühä däõimün”

olan
bostän-serä-yı därü’l-úıyş-ı cihän-bänì däm-ı ma≈rùste ile’l-inkırä◊i’z-zamän fì-
viøayeti’´-™amedänì ki hemìşe dest-i ◊uúafäya nisbet-i bäkùre-yi eşcär-ı merfùúası
“æu≠ùfuhä däniyetün” ve nev-bäve-yi a˚´än-ı ma≠bùúası “Lä-merfùúatün ve lä-
memnùúatün” dür ezhär u e§märını dendän-ı taúarru◊ birle bir bir i◊äúata mùr-mi§äl
kemer-beste-yi ≈ır´ u äz olup gitdiler” (Şefîk-nâme, 109, v.23b)
Arapça-Farsça kelimelerin çok fazla kullanılması, üç ve dört kelimeden
oluşan tamlamaların sıklıkla yer alması ve secideki tutumundan dolayı Şefîknâme’nin
Türk nesrindeki yerini san’atkârâne/münşiyâne/üslûb-ı âlî olarak
değerlendirebiliriz. Zaten Şefîk-nâme’den bahseden eserler, aşağıda -üslûp
meselesini ele alırken bahsedileceği üzere- onun üslûbunun Veysî ve Nergisî
tarzında olduğunu belirtirler:
Şefîk Mehmed Efendi, Edirne Vak’ası’ında yer alan ve isimlerini açıkça
zikretmekten çekindiği kişileri ve olayları, kullandığı terkipli ve çoğunlukla Arapça
ve Farsça kelime ve deyimlerden oluşan dilin, müphem ve muğlak üslûbunun
ardında gizlemiştir. Aslında Edirne Vak’ası’nın ayrıntılarıyla ele alındığı bu eseri
anlamak için ayaklanmayla ilgili daha önceden bilgi sahibi olmak, Arap ve Fars
mesellerini iyi bilmek ve muammâ çözme usûllerine vâkıf olmak gerek. Bu
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

sebepledir ki Muhammed El-Hâc Muslî5
ve Mahmud Celâleddin Paşa tarafından
Şefîk-nâme’ye iki farklı şerh yazılmıştır.
Müellif, ayaklanmayla alâkalı kişilerin isimlerini kesinlikle söylememiştir.
Hatta olayların nasıl geliştiği bile bir tarih kitabı tarzında açıkça anlatılmamıştır.
Sadece şiirler veya veciz ifadelerle, Arapça ve Farsça mesellerle kişilere ya da
olaylara işaret ve îmâda bulunulmuştur. Bu da hâliyle üslûbun kapalı ve muğlak
olmasını gerektirmiştir.
Muhammed El-Hac Muslî, Şefîk-nâme Şerhi isimli eserinde Şefik
Mehmed’in Şefîk-nâme’de kullandığı üslûp hakkında şunları söyler:
“Minväl-i cidd ü hezl ü lu˚az u taúmiye vü u≈ciyyede bir nev-®uhùr øumäş-
ı vüşiyyü’l-levn ≠ar≈ u nesc itmekile… øädi≈ ü mädi≈ ü müsämi≈üñ izrä vü ı≠rä vü
i˚®äları nibäline nişäne olduğı risäle-yi mu∆ta´arası ki fi’l-≈aøìøa Nihälistän-ı
Nergisì gibi gülşen-i belä˚at-ı Veysì’de açılmış nercis bä˚ı degildür gül-i ∆od-rùy
≠a˚ıdur ammä yine fi’l-cümle dämen-i kùhsär-ı bedìú ü beyända täze-şüküfte olmuş
bir şükùfe-yi rengìn olma˚ın yabana atılmaz zìb-i şìşe-yi çeşm-i imúän øılınma˚a
şäyän bir läle-yi müstecmiúu’l-elvändur.” (Şefîk-nâme, 109, v. 40b)
Kısaca ifade edecek olursak Şefîk Mehmed; lugaz, muammâ, latîfe,
bilmece türünde yeni, renkli bir kumaş dokumuştur. Övenin, yerenin, hoş görenin
çok övmesine ve çok yermesine bir örnek olan kısa risale (Şefîk-nâme) gerçekte
Nergisî’nin Nihâlistân’ı ve Veysî’nin belâğati gibi bağda açılmış bir nergis
değildir, bir yaban gülüdür. Ama yine de belâğat dağının eteğinde yeni açılmış bir
çiçektir ki bir kenara atılamaz. Şefîk-nâme inceden inceye incelenmesi gereken ve
bütün renkleri kendisinde toplayan bir lâledir.
Bursalı Mehmed Tâhir, Şefîk Mehmed’in dili ve üslûbu ile ilgili olarak
şunları söyler:
“Şefìø-näme ismiyle Nergisì ≠arzında ve belki daha mu˚laø yazdı˚ı ma≠bùú
elli beş ´a≈ìfelik tärì∆çesi meşhùrdur. İsmini ´arä≈aten Ÿikr etmek istemediği eş∆ä´
∆avfından näşì tevriye ≠arìøıyla Ÿikr etmişdir ki bu sebeple şer≈e i≈tiyäc
görülmüşdür.” (Osmanlı Müellifleri, 1333: 75) Mehmed Tâhir’e göre, Şefik
Mehmed’in üslûbu Nergisî’den daha muğlaktır. Şefîk Mehmed, isimlerini açıkça
söylemekten korktuğu kişileri tevriye yoluyla zikretmiştir.
Şefîk-nâme’nin, özellikle Muhammed El-Hâc Muslî’nin belirttiği lügaz,
kapalı anlatım ve muammâ üslûbunu ve Bursalı Mehmed Tâhir’in söylediği
tevriyeli anlatımını aşağıdaki örneklerde görebiliriz:
Bazı Şefîk-nâme nüshalarının derkenârlarında, eserde geçen birkaç ta’miye ve
tevriyenin izahı vardır:

5 Bakınız: Koçoğlu, Turgut (2004), Şefîk-nâme, Şefîk-nâme Şerhi ve Edhem ü Hümâ
Mecmû’ası (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük), (Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan: Prof. Dr. Atabey Kılıç)
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

“Mä ≈ìleti’r-rämì iŸä elteøati’l-úadä
Fe eräde en yermì fenøa≠aúa’l-vitr” (Şefîk-nâme, 109, v. 28b)
(Düşmanlarla karşılaştığı zaman, onlara ok atmak istediğinde yayı kopan
birisinin hilesi nedir?)
Yukarıdaki bu şiirde Edirne Vak’ası’nın meydana gelmesinde büyük rolü
olan, fitne ve fesadın kaynağı Râmî Mehmed Paşa anlatılmakatdır. Beyitte geçen
“rämì” kelimesi Râmî Mehmed Paşa’ya işaret etmektedir. Zaten beytin anlamına
da baktığımız zaman adeta Râmî Paşa’nın sergüzeşti gözler önüne gelmektedir.
Kendisi, sadârete geldiği zaman, düşmanıyla karşılaşmıştı ki o da padişah üzerinde
büyük bir nüfûz ve iktidar sahibi olan Şeyhülislâm Feyzullah Efendi idi. Ancak
padişah Râmî Paşa’nın okunu kırmıştı. Çünkü padişah, Râmî Paşa’ya kesinlikle
Feyzullah Efendi’ye danışmadan bir iş yapmamasını ve ona boyun eğmesini
tavsiye etmişti. Yayı kırılan Râmî Paşa da hemen hileye yani fitne ve fesada
yönelmiş, isyanın kıvılcımını körükleyen kişi olmuştu.
“Näy u øudùm-ı ≠urfe-nevä dem-be-dem maúreke-ärälıø teränesiyle…”
(Şefîk-nâme, 109, v. 2a) cümlesi, Amca-zâde Hüseyin Paşa’nın vefatından sonra
Feyzullah Efendi’nin isteğiyle sadarete geçen Daltaban Mustafa Paşa’ya işaret
etmektedir.
“Lä-cerem izälesiyle tevsìú-i dehlìz-i maø´ùre-yi ämäl øılınmaø yanlarında
vücùhıla rütbe-yi vücùbe irmişidi binä-ber-ìn ◊arar-ı şerúiyyesini refú ´ùretinde øalú
u øamúına fetvä-däde-yi ru∆´at u ceväz olmalarıyla ol rùz-ı ciger-sùz-ı dehşetendùzda
ki nümùne-nümä-yı Kerbelä-yı pür-kürùb u belä idi mümä§il-i künbed-i
≈a¬rä-yı gerdùn olan øubbe-yi ferøadän-fersäsını“úäliyehä säfilehä”
6
itdiler läkin
˚ula®ä-yı selìbü’l-≈ayä-yı bü˚ät bunuñıla iktifä itmeyüp säø-ı diúäme-yi isti≠älesine
da∆ı øulläb-ı istì´äl ile rab≠-ı kemend-i ∆iŸlän ve bìúa-yı şaøävetde kendir-sùzì-yi
şenäúat birle micmere-gerdän-ı müzäheretleri olan käfir-niúmetän-ı şemmäs-
≠ıynetän muúä◊adatıyla keşän keşän kùhu’l-berz me§äbesindeki esäs-ı gerdùnmesäsı
“æäúan ´af´afen”
7
∆äke yeksän itdiler” (Şefîk-nâme, 109, v. 28b)
Yukarıdaki paragrafda ise Feyzullah Efendi’nin katlinden
bahsedilmektedir. Metinde geçen özellikle “Kerbelä-yı pür-kürùb u belä” ibaresi
neseben seyyid olan Feyzullah Efendi’ye ve onun ne şiddet ve acılarla
öldürüldüğüne işaret etmektedir.
“‘Ke-æudäri fi-£emùdi’
8
iki şa∆´-ı cärùd ki birinüñ zebän-zed-i yeräúa-yı
beräúa oldığı vech üzere ma≠laú-ı dìvänçe-yi şaøävet-nişänı olan ebruvän-ı hicä-
úunvänı sevädü’l-vechü fi’d-däreyn idügine beräúat-i istihläl digerinüñ laøab-ı mä-
bihi’l-ifti∆ärı úu®mä-yı millet-i Rùsdan bir men∆ùs-ı bergeşte-ba∆tuñ dìbäce-yi
menşùr-ı iştihärı olan näm-ı bed-nämına mu≠äbaøat birle käfir-i billäh oldı˚ına däl
idi ‘Ramähümällähü bi’n-nıy≠i’
9
ba˚y ü úudvän-ı firúavnìlerine bürhän-ı bähir olan

6
“Oranın altını üstüne getirdik”. Hûd, 82; Hicr,74.
7
“Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır.” Tâ-hâ, 106.
8 Semud kavmindeki Kudar gibi.
9 O ikisi ölerek Allah’a gitti.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

≠u˚yän-ı Hämänìlerin kendü räy-ı käsidlerince şerú-i şerìfe ta≠bìø zuúmıyla niçe
müftìye mesäõili ta≈rìf itdirdiklerinden” (Şefîk-nâme, 109, v. 29a)
Yukarıdaki paragrafta ise Karakaş-zâde Mustafa ve Durican Ali’den
bahsedilmektedir ki bu şahıslar, Feyzullah Efendi ve büyük oğlu Fethullah’a idam
edilmelerinden önce inanılmaz işkence yapmışlar ve sonra katletmişlerdir. Metinde
geçen ve menfî sıfatlarla anlatılan “iki şa∆´-ı cärùd” isyanın elebaşlarında Karakaş-
zâde Mustafa ve Durican Ali’yi işaret etmektedir. Hatta metnin sonunda onların
Feyzullah Efendi ve ailesine yaptıkları menfûr fiilleri, şeyhülislâmdan fetvâ alarak
şeriata uygun gibi gösterdikleri de anlatılmaktadır.
Şefîk-nâme’de, özellikle Arapça ve Farsça deyimler ve atasözleri sıkça
kullanılarak olaylar tevriyeli ve kapalı bir şekilde anlatılmıştır:
“§üreyyä-mi§äl müctemiúü’ş-şeml lemeúän iden şeräre-yi üşrä girìbän-ı
mükellel-zih-i şarødan dämen-i laúlìn-≠ıräz-ı ˚arba varınca belki sa≠≈-ı basì≠-i
˚abrädan saøf-ı mu≈ì≠-i ≈a¬räya irince fetìle-yi esbäb-ı ni®äm-ı käõinätı nìrän-ı
teşettüt ile mi´bä≈u’l-mi´bä≈-ı fürùzän idüp” (Şefîk-nâme, 109, v.1b)
Yukarıdaki metinde geçen şeräre-yi üşrä ibaresi Arap dili ve kültüründe
“küçük bir kıvılcım” (Koçoğlu, 2004: 133) anlamına gelir ve bu deyimin
temelinde, bir bal damlacığı yüzünden iki büyük Arap kabilesi arasında çıkan
büyük bir savaşın anlatıldığı hikâye yer alır. Şefîk Mehmed, bu ibareyle Edirne
Vak’ası’nın ortaya çıkmasında, 200 kişilik bir cebeci gurubun, maaşlarının
ödenmediği yönündeki şikâyetlerinin ilk kıvılcımı oluşturduğunu belirtmek
istemiştir. Zaten bu metinde de küçük bir kıvılcımın bir müddet sonra cihanı saran
bir ateş haline geldiği anlatılmaktadır. Bu da 200 cebecinin maaş isyanının,
padişahı tahtından edecek koca bir olaya dönmesine işaret etmektedir.
“şaøø-ı úa´ä-yı muva≈≈idìn bir ≈adde bäli˚ oldı ki øu≠b-ı däõire-yi devrän
gäh künküre-yi bälä-∆äne-yi heväya taúlìø-i seccäde-yi kerämet idüp” (Şefîk-nâme,
109, v. 1b)
Eserin giriş kısmından alınan bu metindeki “şaøø-ı úa´ä-yı muva≈≈idìn”
Arapça bir deyim olup “itaati terk edip, tafrikaya düşmek” (Koçoğlu, 2004: 134)
demektir. Metinde de zaten bu itaatsizliğin ne mertebeye çıktığından
bahsedilmektedir.
Sonuç
Örnekler çoğaltılabilir; ancak bu birkaç misalden hareketle sonuç olarak
diyebiliriz ki Şefîk-nâme tamamen muammâlar, lugazlar tevriyeler üzerine
kurulmuş; Arapça ve Farsça kelimelerin ve deyimlerin çok fazla kullanıldığı bir
dille yazılmış; secilerle ahengi yakalamış; san’atkârâne/münşiyâne/üslûb-ı âlî
olarak niteletebileceğimiz tarzda kaleme alınmış bir eserdir. Bununla birlikte Şefîknâme’nin
üslûbunu biyografik kaynakların belirttiği üzere Veysî ve Nergisî Üslûbu
şeklinde nitelemekte belirleyici ve açıklayıcı olaracaktır. Yukarıda da bahsettiğimiz
gibi Türkçe kelimeler çoğunlukla fiil, yardımcı fiil ya da fiilimsi olarak karşımızı
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

çıkmaktadır. Bunların haricinde kelimeler büyük oranda Arapça ve Farsçadır.
Terkipler genellikle uzun olsa da cümleler oturaklı, sağlam ve akıcıdır.
Bu hâliyle Şefîk-nâme, Türk Edebiyatının san’atkârâne/münşiyâne/üslûb-ı
âlî nesir ve mensur muammâ tarzı eserleri arasında yer almaktadır. Fakat ilim
âlemince üzerinde dakîk çalışmalar yapılmış bir eser değildir. Müellifi Şefîk
Mehmed ise biyografik kaynaklarda, Türk Edebiyatı’nın nesir alanında Veysî ve
Nergisî’ye yaklaşacak kadar başarılı kabul edilmiştir. Şefîk Mehmed
edebiyatımızda muammâ, bilmece ve tevriyeli anlatıma yeni bir renk kazandırmış
usta bir münşîdir.
Kaynakça
Bursalı Mehmed Tâhir (2000), Osmanlı Müellifleri I-II-III, Bizim Büro
Basımevi, Ankara.
COŞKUN, Menderes (2004), “Son Klâsik Dönem Nesir” , Türk Dünyası
Edebiyat Tarihi V, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, s. 552-590.
COŞKUN, Menderes (2006), “Klâsil Türk Şiirinde Mürekkep İstiâre,
Temsîlî İstiâre ve Alegori”, Bilig, Yaz/2006, S. 38, s. 51-70.
DİA (2009), “Şefik Mehmed Efendi”, TDVİA, C. 38, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, İstanbul,
GÖLPINARLI, Abdülbâki (1971), Mevlânâ Müzesi Yazmalar Katalogu C.
II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,
KOÇOĞLU, Turgut (2004), Şefîk-nâme, Şefîk-nâme Şerhi ve Edhem ü
Hümâ Mecmû’ası (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük), (Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan: Prof. Dr. Atabey Kılıç)
KUNT, Metin, AKŞİN, Sina (1995), Türkiye Tarihi -3- Osmanlı Devleti
1600-1908, Cem Yayınevi, İstanbul.
Masraf-zâde Şefîk Mehmed, Şefîk-nâme, Süleymâniye Kütüphanesi Ali
Nihad Tarlan Kitaplığı, no: 109.
ÖZTUNÇ, Yılmaz (1994), Büyük Osmanlı Tarihi, C. IV, Ötüken Neşriyat,
İstanbul.
OKUYUCU, Cihan-KÖKSAL, Fatih-KARTAL, Ahmet (2011), Klâsik
Dönem Osmanlı Nesri, Kesit Yayınları, İstanbul.
Sâlim, Tezkire-i Sâlim, Raşid Efendi Kütüphânesi no: 979, vr. 141
SELÇUK, Bahir; AKGÜL, Mesut (2015), “Şefîk Mehmed’in Gazelleri”,
International Journal of Language Academy, Volume 3/2, Summer, s. 1-13.
SELÇUK, Bahir; AKGÜL, Mesut (2015), “Şefîk Mehmed’in Kasîdeleri”,
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Fırat University Journal of Social
Science, C. 25, S. 2, s. 27-58.
Turgut Koçoğlu – 18. Asırda Yazılmış Mensur Muammâ Örneği Bir Eser: Şefîk-nâme
HIKMET - Ϧикмэт - حكمت
HIKMET - Akademik Edebiyat Dergisi [ Journal of Academic Literature ]
Prof. Dr. Abdulkerim AbdulkadiroĞlu Özel Sayısı - Yıl 2, Sayı 3, 2016
ISSN: 2458 - 8636

Şeyhî Mehmed Efendi (1994), Şakâyık-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri, (Haz.
Abdulkadir Özcan), Çağrı Yayınları, İstanbul.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı (1995), Osmanlı Tarihi C.IV, Türk Tarih
Kurumu, Ankara.
YILDIZ, Ayşe (2002), Eski Türk Edebiyatında Seci, (Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dan: Doç. Dr.
Filiz KILIÇ)

Konular