ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ

ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN
ALİ DEŞTİ
Betül BİLGEN*
ALI DASHTİ, A MODERN STORY WRITER OF IRAN
Modern story-writing begins in the form of the historical novel
with the works of writers like Müsâ Nasrî and San'atizâdeh. Persian writers
began to introduce social criticism into their novels. A favorite theme
among thesc authors, brought up with a knowledge of western views of
society was the problem of the Iraman woman and her social statııs.
If we wish to trace the course of story writing in Iran from the
historical point of veiw, we must mention two extremenly well-known
vvriters: 'Ali Dashti and Muhammad Hicazi side by side with Jamalzadeh
and Hidayat. 'Ali Dashti is one of the most conroversial figüre in the
literature and politics of modern Iran. He was born into a middle elass
family with a strict background in 1896 in Karbalâ. His first contact with
public life was through journalism daily paper called Shafâq-i Surkh, which
he founded in 1921. The sharp editorials of this newspaper along with the
political condour, that charactarized the youthful Dashti often led him to
prison or into exile. After the Second Jorld Jar he served as Iran's
ambassador to Egypt and Lebanon for several years.
Dashti's works are under the titles: Ayyâm-i Mahbas (Prison Days,
1921), Fıtna (1944), Saya (Shadow, 1946), Jâdü (1952), Hindu (1955).
ÖZET
İran, batı edebiyatından yapılan çeviriler vasıtasıyla Avrupa
edebiyatı ve kültürü ile tanışmış, başlangıçta yazılan Farsça romanlar ve
hikayeler, batı edebiyatı taklit edilerek kaleme alınmış, sonunda iran'da yeni
bir roman yazarlığı meydana gelmiştir.İlk romanlar daha çok seyahatname
i 3S BETÜL BİLGEN
türünde yazılmış ya da tarihi konulan işlemiştir, daha sonraları sosyal
içerikli konuların ağırlıklı olduğu, romanlar yazılmıştır.Çağdaş İran nesrinin
roman ve hikaye alanındaki en ünlü isimleri Muhammed Hicazi,
Muhammed Ali Cemalzade, Bozorg-i Alevi, Sadık Çubek, Celal Al-i Ahmed
ve Muhammed Ergani'dir.
Bu dönemin diğer bir ünlü siması ise, asıl mesleği gazetecilik ve
politika olan Ali Deşti'dir.1896 yılında Kerbela'da doğan Ali Deşti, gençlik
yıllarında gazete ve dergilerde yazdığı siyasi içerikli makaleler yüzünden
birkaç defa hapse girmiş, ancak daha sonraları milletvekilliği, meclis
senatosu temsilciliği ve Kahire'nin Iran büyükelçiliği gibi önemli görevlerde
de bulunmuştur.
Çağdaş Iran edebiyatında ve politikasında önemli bir yeri olan,
Arapçayı ve Fransızcayı çok iyi derecede bilen Deşti, 1981 yılında
Tahran'da ölmüştür.
Hikayelerinde özellikle kadınların psikolojik tahlilerine değinen
Deşti, kadının yaşadığı olaylara, toplumdaki yerine, üzerindeki aile ve
toplum baskısına, hayallerine, üzüntülerine, çevresi tarafından dışlanma
sebeplerine, kadın erkek eşitliğine, onların birbirleriyle olan ilişkilerine ve
toplumun aksak yönlerine geniş bir yer vermiştir. Eserlerinde kullandığı dil
son derece sade, açık ve akıcı olan Dcşti'nin en önemli eserleri, Eyyam-i
Mahbes, Saye, Fitne, Hindu ve Cadu'dur.
İran'ın batı dünyası ile politik ve ekonomik ilişkileri çok eski
olmakla birlikte, Avrupa'nın Iran üzerindeki olumlu etkileri, XIX. yüzyılın
yansından itibaren görülmekte olup Kaçar Hanedanı'ndan Nasırü'd-din
Şah'ın saltanatı zamanına (1848-1896) rastlamaktadır.1
* Yrd.Doç.Dr.Betül Bilgen, A.Ü.D.T.C.F. Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
öğretim üyesi.
1
Anbarcıoğlu,Meliha.Çağdaş İran Edebiyatında Nesir.D.T.C.F.Doğu Dilleri
Dergısi,4,l (1985) 1.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 139
Bu dönemde her yönden bağımsız ve ileri bir ülkeye sahip olmak
isteyen İranlı fikir ve sanat adamları, konuşmaları, propagandaları ve
yazıları ile İranlı aydınları, ülkelerini zulüm ve istibdattan kurtarmak ve
halkın haklarını korumak için 1890 yılında hükümet aleyhine
ayaklandırmışlardır.
İran'da 1816 yılında ilk kez Tebriz'de çıkarılan gazeteden sonra,
gün geçtikçe ilerleyen gazetecilik, okur yazar sayısının artmasına yardım
etmiş, ayrıca Avrupa'dan çeviri yoluyla gelen yeni görüş ve düşüncelerin
halk arasında süratle yayılmasını da sağlamıştır.2
1852 yılında Tahran'da açılan Darü'l-fünun okulu da,
Fransızlardan oluşan eğitim ve öğretim kadrosuyla, öğrencilerin yabancı dil
öğrenmelerini teşvik ederek onların batı kültürü ve uygarlığı ile daha
yakından temas kurmalarında önemli bir rol oynamıştır.
1850 den 1906 da Meşrutiyetin ilanına kadar geçen süre, İranlı
düşünce ve sanat adamları ve İranlılar için her yönden bir hazırlık devresi
olmuş ve uzun mücadelelerden sonra istibdat rejimi kaldırılarak meşrutiyet
idaresi getirilmiştir. Bu önemli olay her alanda olduğu gibi edebiyat
alanında da ülkede bazı önemli değişikliklerin meydana gelmesine sebep
olmuştur. Öyleki bu dönemdeki ilk nesir örneklerinin konusunu politika
teşkil etmiştir. Ülke sorunlarını ele alan ve yazan gazetelerin, kamuoyunu
uyarmak için yazdıkları makaleler saltanatın kudret ve nüfuzunu sarsmıştır.3
Toplumdaki çalkantılar doğal olarak önce yazarları ve şairleri
etkilemiş, bundan da geleneksel klasik edebiyat büyük ölçüde etki altında
kalmıştır.
Bu dönemde Fars nesrinde iki önemli üslup kullanılmıştır. Birisi
sade, akıcı, tabii bir üslup, ikincisi ise artistik üsluptur ve uzun bir süre Fars
nesrine hakim olmuştur. Ancak sosyal yaşamın değişmesi ve Avrupa ile
temas yüzünden bu tarz terk edilerek, dil, şekil, konu ve ifade bakımından
büyük bir değişme ve yenilenme meydana gelmiştir.
2
Rypka.Jan.History of ıranian Literature,Dordrecht, 1968,p.339.
3
Anbarcıoğlu,,a.g.m.s.3.
40 BETÜL BİLGEN
Yenilik taraftarları geniş halk kitlelerine hitap ettikleri için onların
anlayabilecekleri, zevk alabilecekleri bir dil ve ifade kullanmışlardır. Nesir
eskiye göre çok sade ve açık bir ifade kazanmıştır. Fars nesri, Avrupa nesir
edebiyatının etkisinde kalarak dil ve üslubun yanısıra, şekil ve konu
açısından da büyük yenilik göstermiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren İran'da batı ile olan siyasi ve ticari ilişki yanında edebi ve fikri bir
ilişki de kurulmuş, özellikle çeviri yoluyla batı edebiyatını İran'da tanıtmaya
çalışanlar sade, açık, akıcı ve doğal bir ifade kullanmayı gerekli
bulmuşlardır. Arapça kelime ve terkipler ayıklanmış ve edebi sanatlara pek
rağbet edilmemiştir. Bunun sonunda yeni nesrin dil ve üslup özellikleri, her
yazarın kişisel duygu, görüş ve düşüncelerini kolayca ifade edebilecek bir
şekle gelmiştir. Dilin sadeleşmesi ve gelişmesinde en önemli rolü gazeteler
oynamıştır.
İkinci önemli faktör ise batı dillerinden yapılan çevirilerdir.4
Batı
edebiyatından yapılan çevirilerin çoğu başlangıçta Fransız edebiyatından
yapılmıştır. İngiliz yazarlarından James Morier'in " The Adventures of Haji
Baba of Ispahan " adlı romanı, Şeyh Ahmed Kirmani tarafından "Hacı Babayi
Isfahani" ismiyle Farsçaya çevrilmiş ve ilk kez 1905 de basılmıştır. 1907
den sonraki çeviriler yalnızca Fransız edebiyatı ile sınırlı kalmayıp Türkçe,
Almanca, İngilizce ve Rusça dillerinden de pek çok çeviriler
yapılmıştır.5
İran'ın Avrupa edebiyatını ve kültürünü tanıması, Avrupai
tarzda roman yazma düşüncesinin doğmasına neden olmuştur. İlk roman
yazarları tarihi konuları işlemişlerdir.6
İran'da, başlangıçta yazılan romanlar, batı edebiyatından çevrilen
romanlar taklit edilerek kaleme alınmış, sonunda İran'da yeni bir roman
yazarlığı meydana gelmiştir. İlk yazılan romanlar İran'ın sosyal ve edebi
durumunu tenkit niteliğinde olup, İran'ın idari işlerinin düzeltilmesi, sosyal
yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi dilek ve önerilerle doludur ve sosyal
konulu romanlar arasında en ünlü olanı Müşfik Kazimi'nin 1925 de ikinci
kez basılan "Tahran-ı Mahuf" adlı eseridir ve hakim tabakanın halk
4
Rypka,a.g.e.p.341-342.
5
Arvanpur.Yahya.Ez Saba Ta Nima.C.2.Tahran.l372.s.237.
6
İsti'lami.Muhammed.Bugünkü İran Edebiyatı Hakkında Bir
Inceleme.Çev.Dr.Mehmet Kanar.Ankara.198Ls.102.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 141
tabakasına baskısını, sosyal çevrenin aksak yanlarını açık bir dille
anlatmıştır.7
Eserlerinde sosyal ve ahlaki tenkitleri konu edinen romancılardan
Muhammed Hicazi (d. 1900) en tanınmış yazarlardan birisidir. Hicazi
romanlarında olduğu kadar hikayelerinde de çeşitli sosyal meseleleri sade ve
edebi bir dille anlatmaktadır. Muhammed Ali Cemalzade (d. 1895), batılı
tarzdaki İran romancılığının öncüsüdür ve kısa hikayelerinde sosyal
eksikliklere değinir. Ali Muhammed Afgani'nin "Şovher-i Ahu Hanum"
adlı romanı 1921 de basılmıştır ve İran edebiyatının ilk realist romanı olarak
tanınmıştır.8
Çağdaş İran nesrinin yeni türlerinden küçük hikaye, İran
edebiyatında romandan sonra yayılmaya başlamıştır. Bu türe ait ilk örnekler
Bahar dergisinde bazı Avrupalı yazarların hikayelerinin çevirileri olarak
çıkmıştır. Muhammed Ali Cemalzade Avrupai anlamda hikayeciliğin
öncüsüdür. Bu türün diğer bir temsilcisi Sadık Hidayct'tir
(d,1902).Hidayet'in ele aldığı konular çok geniş ve çeşitlidir. Yine usta bir
hikayeci olan Bozorg-i Alevi (d. 1907), Cemalzade ve Sadık Hidayet
tarzının temsilcisidir. Diğer ünlü hikayeciler ise Sadık Çubek (1916), Celal
Al-ı Ahmed (d. 1923) ve Abdurrahim Talibof (d. 1834) dur.
Sonuç olarak İran edebiyatında nesir alanında, eserlerin
geleneklere bağlı kalmaktan çok hayata bağlanıp, halkın sorunlarını dile
getirerek toplumla kaynaşması, düşüncenin ön planda tutulmasında
gazeteciliğin rol oynaması, sosyal ve politik temaların yanında kişisel duygu
ve düşüncelere yer verilmesi, toplum ve insan ilişkileri üzerinde durulması
yeni nesrin en önemli özellikleri olmuştur. Çağdaş İran nesrinin ortaya çıkıp
gelişmesinden kısaca söz ettikten sonra, bu dönem edebiyatının önemli bir
ismi olduğu halde gerek kendisi gerekse eserleri hakkında fazla araştırma
yapılmamış olan Ali Deşti'nin hayatı, dili, üslubu, eserleri ve çağdaş İran
edebiyatındaki yeri konusuna değinmek istiyoruz.
7
Rypka, Jan,a.g.e.p,391.
8
Önertoy.Olcav.lran Edebiyatında İlk Realist Roman.İran Şehinşahlığımn
2500.Kııruluş Yıl dönümüne Armağan,(1971)373-383.
42 BETÜL BİLGEN
ALİ DEŞTİ (1896-1981)
Hayatı:Çağdaş İran nesrinin önde gelen isimlerinden birisi olan
Alı Deşti, 1896 yılında Kerbela'da doğdu.9Orta halli dindar bir ailenin
çocuğu idi.10
Babası Şeyh Abdü'l-Hüseyin Deşti, kendi asrının ünlü
alimlerındendi ve dindarlığı ile tanınmıştı. Ali Deşti önceleri Kerbela'da.
Necef'de ve Bağdat'da dini eğitim gördü. İlk tahsil yılları eski okullarda
geçti. Zamanın büyük bilginlerinden olan Hacı Seyyid Hüseyin Feşareki ve
Hacı Şeyh Abdü'l-Kerim Yezdi'den fıkıh eğitimi aldı.
Deşti, babası öldükten sonra 1916 yılında Bu Şehre doğru yola
çıktı, oradan Borazcan'a, kızkardeşmin kocası olan Şeyh Muhammed
Hüseyin Borazcani'nin yanına gitti. Birinci dünya savaşının başlarında
Şiraz'a ulaştı, ondan sonra bir süre Isfahan'da kaldı ve oradan da 1919
yılında Tahran'a geldi.11Deşti başkente geldiği sıralarda Tahranda karışıklık
çıkmış ve Müsteşarü'l-Devle ve Muhteşemü'l-Saltana gibi bir grup kişi
Kaşan'a sürülmüşlerdi. Deşti, ömrünün baharım olaylardan uzak, monoton
ve sakın bir şekilde, alışılmış bir sükunet içinde geçirmişti ve artık dünya
sahnesinde seyirci olarak kalmayı istemiyordu, muhalifler grubuna katılarak
Ferruhi Yczdı, Hejir, Fedayi Alevi ve Şeyh Hüseyin Tahrani gibi o zamanın
genç özgürlükçüleriyle birlikte mücadeleye başladı. Gazete ve dergilerde
yönetim aleyhine makaleler yayınladı, bu faaliyet ve muhalefetin etkisiyle
1920 yılı yazında iki gün emniyette göz altında kaldı ve sonra Tahrandan
sürüldü. Bir süre Kirmanşah'da ikamet ettikten sonra Tahran'a geldi ve
tekrar siyasete başladı, yme siyasi makaleler yayınladı. Hükümet tarafından
tekrar hapsedildi ve Seyyid Muhammed Sadık Tabatabayi'nin yardımıyla
özgür kaldı.l2Seyyıd Ziyaü'd-din döneminde 1920 yılında Deşti, üçüncü
kez hapse girdi. Bu üçüncü hapisliği sırasında ünlü eseri Eyyam-i Mahbes'i
(Hapishane Günleri) oluşturan notları yazdı. Yine bu dönemde Ahmed
Zağlul Paşa-yi Mısn'nin Fransızcadan Arapçaya tercüme ettiği Fransız yazar
Gustave Le Bon'un "L'homme et les Societies Leurs Origines el Leur
9
Arvanpur.Ez Nima Ta Ruzgar-i Ma:Tarih-i Edeb-i Farsi-vi
Muasır.C.3.Tahran.l376.s.318.
10
Kamshad.Hasan.Modern Persian Prose Literature.Cambridge.l966,s.64.
11
Abidini.Hasan.Ferheng-i Pastan Nevisan-i lran.Tahran.!369,s.79.
12
Arvanpur.Ez Nima Ta Ruzgar-i Ma.s.319.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 143
Histoire" isimli eserini "Nevamis-i Ruhiyye-i Tatavvur-i Milel" adıyla
Arapçadan Farsçaya çevirdi.
Deşti, kendisinin de aralarında bulunduğu siyasi hükümlülerin
serbest olmasından sonra, basın alemine adım attı. Basın hayatıyla ilk irtibatı
gazetecilikle oldu. Başlangıçta üç aya yakın Sitare-yi İran gazetesinde
başyazar olarak çalıştı ve yine hükümet aleyhine politik makaleler yazdı. Bu
gazete kapatıldıktan sonra müstakil başka bir gazele yayınlamak amacıyla
1921 de "Şafak-i Sorh" (Kırmızı Şafak) gazetesinin ilk sayısını yayınladı ve
1930 yılına kadar editörlüğünü yaptı. Deşti tarafından idare edilen bu
gazete, Tahran'm büyük ve saygın gazetelerinden birisiydi ve o zamanın
seçkin yazarlarının birbirlerini görmek için biraraya geldikleri, kendi zevk
ve anlayışlarına uygun yazılar yayınladıkları bir merkez idi.l3Daha sonra
Sitare-yi İran gazetesi kapatılıp müdürü Saba kırbaçlanınca, Deşti, 14
Ferverdin 1301/3 Nisan 1922 tarihli Şafak-i Sorh gazetesinin onuncu
sayısının başmakalesinde ve diğer birkaç makalede hükümete çatıp ağır bir
dille eleştirmişti.l4Şafak-i Sorh 1935 yılında kapatılınca, Deşti bir kere daha
hapse düştü. Hapiste iken aldığı notların birisinde şöyle söylemektedir:
"Zaaf ve anarşinin darmadağınık ettiği, fakirliğin ve işsizliğin güçsüz ve
karanlık bir hale getirdiği vatan, fedakarlık, tedbir ve vatan evlatlarının
iradesinin kuvvetiyle ağır bir uykudan uyanmak istiyor, kadınlar kendi
haklarına ve sosyal konumlarına ulaşıyorlar, eğitim genel ve mecburi
oluyor, bütün bunlar ve diğer pek çok şey bu vatansever askerin
sığınağında güvence altında oluyor..."15
Ali Deşti ilk defa 5. dönemde milletvekilliğine seçildi. 6-7-8-9.
dönemlerde, Bu Şehr'den, 12. ve 13. dönemlerde Demavend'den, 14.
dönemde de Tahran'dan milletvekili seçildi. Daha sonra meclis senatosu
temsilciliği görevinde ve Kahire'nin İran büyükelçiliği gibi başka önemli
memuriyetlerde de bulundu. 1946 yılında tekrar tutuklandı ve serbest
kaldıktan sonra Avrupa'ya gitti, yaklaşık yirmi ay orada kaldı, 1948 de
Tahran'a geri döndü.
13
Arvanpur.Ez Saba Ta Nima.s.312.
14
Arvanpur.Ez Nima Ta Ruzgar-i Ma.s.319-320.
15
Arvanpur.Ez Nima Ta Ruzgar-i Ma.s.321.
144 BETÜL BİLGEN
Başlangıçta ne yazarlıkta gözü vardı ne de siyaset konusunda
yazılar yazmıştı. Her ne kadar daha önce Şiraz gazetelerinde sosyal ve edebi
konularda birkaç makalesi yayınlandıysa da, onun sonraları yayınlanan
siyasi makalelerinin ateşi ve heyecanı öncekilerde asla yoktu. Kendisi bu
konuda şöyle söylemektedir: "Benim, yaşamdaki seyahat çizgimi değiştiren
en güçlü etken başbakan Vusukii'l-Devle idi. Ben de, annesinin babasının
yaşadığı muhiti bir iş ve meslek elde etmek için terkedip Tahran'a gelen
diğer İranlı gençler gibi Tahran'a geldim. Gazete yazarı ve siyasetçi
olacağım asla aklımdan geçmiyordu. Vusukü'l-Devle'nin tıpkı bir kamçı
gibi milli gurura tokat atması, beni yazmaya, siyasete ve gece bildirilen
yayınlamaya, 2 nolu hapishaneye, Tahran'dan Kazvin'e yaya gitmeye,
birkaç ay Kirmanşah'da sürgüne, darbe döneminin hapsine, gazete
yazarlığına, Şafak-i Sorh gazetesinin kurulmasına ve diğer maceralara
çekti."16
Modern İran edebiyatında ve politikasında önemli bir yeri olan Ali
Deşti , her ne kadar gençliğinde gazeteciliği ve siyaseti düşünmüyorduysa
da, günlük etkili bir gazele olan Şafak-i Sorh gazetesinin yazan ve editörü
olmasından dolayı hapse düşüp sürgüne yollandı, ama başlangıçta yapmayı
hiç düşünmediği bu uğraşlara yine de devam etti.
Arapça ve Fransızcayı çok iyi bilen ve bu dillerden Farsçaya
çeviriler de yapan Deşti, 1941 yılından itibaren birinci derecede bir yazar
olarak meşhur oldu, Fitne isimli hikaye kitabının yayınlanmasıyla şöhreti
zirveye ulaştı.
Geniş bir kitle tarafından sevilen ve özellikle kadınlar tarafından
büyük ilgi gören Ali Deşti 1981 yılında Tahran'da öldü.
Edebi Kişiliği, üslubu: Çağdaş İran edebiyatının önde gelen
isimlerinden ve çağdaş İran nesrinin parlak simalarından biri olan Alı
Desti'nin bu kadar beğenilmesi, güçlü bir kaleme sahip gerçekçi bir yazar
olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer İran'da hikaye yazarlığına tarihi bir
1 6
İttilaat4Mahane,s.82,Dev,1333.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 145
bakış açısıyla bakılacak olursa, Deşti'yi Muhammed Hicazi (d. 1900), Sadık
Hidayet (d. 1902) ve Bozorg-i Alevi (1907) ile yanyana zikretmek gerekir.17
Deşti, politik meşguliyetleri olmasına rağmen tıpkı çağdaşı
Muhammed Hicazi gibi eski tarzı göz önünde tutan bayrağı taşımaya devam
etmiş ve popüler bir yazar olarak ünlenmiştir18
Deşti, her ne kadar başlangıçta bazı kesimler tarafından üst
tabakanın yazarı olarak itham edilmişse de, aslında tam tersine bu kesimin
çirkin yönlerini, aksak yanlarını ortaya koyan ve toplumun avam
tabakasından da derin trajedileri 1 9
yansıtan bir yazardır. Onun bir yazar
olarak toplumdaki olayları ve kişileri çok iyi gözlemleyen keskin bir görüşü
olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Olayları son derece basit ve öyle yalın bir
şekilde anlatmaktadır ki, okuyucu o sahneyi adeta gözünün önünde canlı
bir şekilde görebilmektedir. Deşti, kadınların sırlarından ve gizli
dünyalarından haberdar olduğu gibi hayatın her köşesinden değişik kesitleri
son derece güzel bir şekilde okuyucuya yansıtmasını bilmiştir.
Deşti, kendisini asla hikaye yazarı olarak görmemekte ve şöyle
demektedir: "Ben iyi bir hikayeci değilim, sadece bazı görüşlerimi yazdım.
Asıl mesleğim hikayecilik olmadığı için konularıma çeşitlilik kazandırmaya
uğraşmadım. Ben ne usta bir politikacı, ne maharetli bir hikaye yazarı ve ne
de bir konuda ihtisas sahibi bir kişiyim."20
Deşti mutlaka bu sözleri sadece
tevazu olsun diye söylememiştir. Gerçekten de kendi asli işini yazarlık,
özellikle de hikaye yazarlığı olarak görmemiştir. Ama yine de siyasi, sosyal
konulardaki ve araştırma niteliğindeki makaleleri ile çevirilerine az da olsa,
kaleminden bir hikaye tarzı ve motifi sızmış ve bunların her birisi arka
arkaya basılmış, toplumda geniş bir okuyucu kitlesi bulmuş ve İran
toplumunda belli bir etki yaratmıştır. Bu yüzden onu bir hikaye yazarının
1 7 Morrison,George,Julian Baldick,Shafi'i Kadkani.Historv of Persian Literature
From The Begginning Of The Islamic Period To The Present
Day.Leıdcn.I981.p.43.
18
Kamshad.Modern Persian Prose Literature.p.64.
1 9 Fitne isimli kitabındaki Merg-i Mader (Annenin Ölümü)adlı hikayesi.
20
Aryanpur.Ez Nima Ta Ruzgar-i Ma..327.
146 BETÜL BİLGEN
seçkin sıfatıyla tanımamız ve edebiyat tarihindeki yerini iyi tayin etmemiz
gerekir. 2 1
Hapiste kaldığı dönemde Deşti'nin yanında Jean Jacques Rousseau
(1712-1778) nun kitaplarının bulunduğunu, bu Fransız yazarının pek çok
eserini okuduğunu, Alphonse de Lamartine (1790-1869) nin de onun
ruhunu etkilediğini, Goethe (1749-1832) nin "Genç Werter"ini dikkatle
gözden geçirdiğini, Gustave Le Bon'un eserlerini de çok sevdiğini kendi
yazdığı notlardan öğrenmekteyiz.
Yazar, batı edebiyatının büyükleri arasında Anatole France (1844-
1924) e daha çok ilgi duymuş, hatta onun yüzüncü doğum yılı
münasebetiyle "Padişah-i Nesr" (Nesrin Padişahı) isimli makalesini yazmış
ve 1944 yılında Restahiz-i İran gazetesinde yayınlamıştır. Onun hemen
hemen bütün eserlerini okuduğunu ve bu yazardan pek çok şey öğrendiğini
bizzat kendisi söylemektedir.
Hikayelerinde Avrupai romandaki özelliklere sahip güzel
hikayeler göze çarpar. Hayal gücünün, yaratıcılığının ve heyecanının gücü
son derece belirgindir. Deşti, hikayelerinde özellikle kadınların ruh tahlilleri
konusunda büyük bir güce ve beceriye sahiptir. Kendine özgü bir dikkatle,
hatta büyük bir akıllılıkla ve nezaketle kadınların gizli ruh hallerini, iyi ve
kötü duygularını açıklamayı başarmıştır. Hatta ona İran'ın Stefan Zvveig'i
diyenler olmuştur. 2 2
Olağanüstü bir hayal gücüne sahiptir. Her ne kadar
kahramanların serüvenleri hayal gücüyle yaratılmışsa da, olaylar günlük
hayatta karşılaşılan olayların aynısıdır. Yazar, kahramanlarının psikolojik
tahlil ve değerlendirmelerini yaparken, aslında kahramanı aracılığıyla kendi
duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Hikayelerinde ruhi heyecanlara ve
insanlığın alınyazısma geniş bir yer vermiştir. Kendisinin de söylediği gibi
Ali Deşti'nin asıl mesleği gazetecilik ve siyasettir. Hikayecilik her ne kadar
hayatının temel çizgisi değilse de, bu alanda yeni bir çığır açanlardan
sayılmaktadır. Görünen gerçekler dışında psikolojik duygu ve düşüncelere,
zihinsel ve ruhsal olaylara yer vermiştir. Deşti, hikayelerinde olayları
22
Aryanpur,aym cser,s.328.
23
Feridun-Kar.Suleha-vi Cavid.Tahran,1336.s.328.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 147
olduğu gibi gösterir. Konuşmalar günlük konuşmalar kadar sade ve
akıcıdır. Aslında hikayelerinin konuları da görünüşte çok basittir.
Olaylar vasıtasıyla toplumun aksayan yönlerini dile getirmekle
birlikte insanlık, onur, şefkat, doğruluk, sadakat, iyilik ve cesaret gibi insani
özelliklere de sıkça değinir. Pek çok edebiyatçı , diğer çağdaş roman
yazarları gibi Deşti'nin de düşüncelerinin ve eserlerinin incelenmesi
gerektiğini vurgularlar.23
Ali Deşti'nin oldukça uzun sayılabilecek hikayelerindeki
kahramanlar, daima gerçek insanlardır. Kahramanların benlikleri ve
kişilikleri anlatılan olaylarla mükemmel bir uyum sağlamaktadır. Bu
hikayelerde okuyucuyu oyalayan veya onun merakını uyandıran
karmakarışık, içice maceralar ve olaylar yoktur. Bazen olayların asıl
kahramanı bizzat sahnede görünmez, okuyucu olayları ve kahramanı, onun
dostlarından birinden, bir toplantı sırasındaki konuşmalardan öğrenir.
Mesela, asıl kahramanın arkadaşı olan veya onu uzaktan tanıyan birisi bir
toplantıya katılır. Bu kişi ya bizzat olayın şahitidir ya da kahraman
kendisine başından geçenleri anlatmıştır. O da toplantıda hazır bulunanlara
kahramanın macerasını açıklar.
Hikayeyi nakleden çok akıllıdır. Macerayı eksiksiz ve son derece
ilgi çekici sahnelerle süsleyerek anlatır, sanki gece gündüz bu kişilerle
birlikte olmuş ve hatta onların içlerindeki gizli düşünceleri ve duyguları
izlemiş, bütün bunları dakikası dakikasına not edip yazmış izlenimini
uyandırmaktadır.
Deşti'nin hikayeleri görünüşte birbirine çok benzer, gerçekte baş
kahraman hep aynı kişiymiş gibi değişik sahnelerin adeta tek bir görüntüsü
vardır. Geri planda ve asıl sahnenin arkasında, yine gizli aşk maceraları olan
başka kadınlar ve erkekler görünürler, ancak bu kişiler teferruattır ve
okuyucuya onların yaşamlarının ayrıntıları verilmez. Hikayeyi anlatan,
kendi açıklamalarını ustaca bir incelikle ve planla, güzel sözlerle ve
sahnelerle süsler, onların gizli saklı düşüncelerine ve ruhi hallerine değinir.
23
İsti'lami,a.g.e.,s. 121.
148 BETÜL BİLGEN
Deşti'nin hikayelerini birkaç sayfada özetlemek çok zordur, çünkü
okuyucunun, hikayenin anlatıcısının yani yazarının ruhunu ve duygularını
anlayabilmesi için hikayenin tamamını baştan sona okuması gerekir.
Ali Deşti'nin eserlerinde kullandığı dil ise son derece sade ve
akıcıdır. Halkın günlük dili, nazik ve mükemmel bir üslup ile seçtiği
uyumlu kelime ve ibarelerle bir lirizm ve ritm içindedir. 2 4 0nun hikayecilik
üslubu, genç yazarlar tarafından beğeni ile izlenen olumlu etkiler
bırakmıştır. Mesela dönemin sevilen yazarlarından biri olan Simin Danişver
(d. 1922) in hikayelerinin konuları ve kahramanlarının özellikleriyle
kişilikleri Deşti'nin hikayelerine ve kahramanlarına çok benzemektedir. 2 5
Aynı şekilde Behmen Fursi (d.l933)'nin "Mihman" isimli hikayesi de
Deşti'nin ünlü Fitne adlı hikayesini hatırlatmaktadır. 2 6Arapça kelimelere,
süslü ve sanatlı cümlelere ve ibarelere yer vermeyen Deşti, argo kelimeler
ve deyimler kullanmaktan da hep kaçınmıştır. Hikayelerinde kahramanların
birbirlerine karşı hitapları son derece ölçülü ve saygılıdır. Saye'nin
önsözünü yazan Lutf Ali Suretger bu konuda şöyle demektedir:"Deşti'nin
kendine özgü bir üslubu vardır. Asi ve özgürlüğe tapan ruhu hiçbir şeye.
hatta sarf ve nahıvin alışılmış kurallarına ve geçerli olan terkiplerine boyun
eğmez, zaman zaman birbirine pek de kolay bağlanmayan bazı cümleleri
bile. onun açık ve akıcı anlatımını engelleyemez. Okuyucu onun ateş gibi
mizacını hemen hissedecektir. Bütün bunlarla birlikte, o öyle ince ve
yumuşaktır ki, gönlü güzel ve zarif bir aynaya benzer. Başlangıçta her ne
kadar batı edebiyatından çevrilen romanlar tarzında, onları taklit ederek
Farsça eserler vermişse de, Deşti sonunda kendi üslubunu bulmuştur.
Eserlerinde, Farsça dil kurallarında yabancı kelimeleri çok kullandığı göze
çarpar. Bazı eleştirmenler, bazı hikayelerinin konu ve üslup bakımından
birbirine çok benzediğini ve monotonluk olduğunu söylerlerse de, bazıları
onun üslubunu orijinal ve yeni bulduklarını belirtirler."27
24
Kamshad.Hasan.A Modern Persian Prosc Reader,Cambridge,1968.s.48.
25
Abidini.Hasan.Sad Sal-i Pastan Nevisi Der lran.Tahran.l369,C.I.s.l06.
2 6
Abidini.aym eser,s.272.
2 7
Deştı,Ali,Saye,Tahran,1349,s.8.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 149
Deşti, ünlü eseri Fitne'nin 1948' de yapılan ikinci baskısının
önsözünde, aldığı eleştirilere karşı eserini şöyle savunmaktadır: "Farsça dil
kurallarından saptığımı söylüyorlar, bu olabilir. Yabancı kelimeleri çok
kullandığımı söylüyorlar. Farsça karşılığı olan yabancı kelimeleri elbette
kullanmak istemem, ancak Farsçada karşılığı olmayan birçok anlamlar ve
kavramlar bulunduğundan bu yabancı kelimeleri kullanmak zorundayım."28
Eserleri: Edebiyata aşina olan kişiler, şairlerin ve yazarların
gücünü ve zevkini anlayabilmek için onların eserlerinden sadece birisini
incelemenin yeterli olmayacağını bilirler.
Deşti'nin, Fitne isimli kitabı yayınlandığı gün, onun diğer
eserlerini incelemeyen birçok kişi, onu, sadece kadın ruhunun tahlilini
açıklama konusunda güçlü olan bir yazar olarak tanımışlardır. Oysa sosyal
ve edebi makalelerden oluşan "Saye" adlı eseri, onu layık olduğu şekilde
okuyucuya tanıtmaktadır.
Eserlerinde konu bakımından üç ayırıcı özellik etkili olduğu için
Deşti'nin eserlerini üç grupta toplamak mümkündür. İlk eseri olan Eyyam-i
Mahbes ile çeşitli sosyal içerikli makalelerinden oluşan Saye'yi birinci grup
içinde saymak gerekir. İkinci grup eserleri, aşk ve diğer bazı sosyal
konuların ağırlıklı olarak işlendiği Fitne, Cadu ve Hindu isimlerini taşıyan
hikaye kitaplarıdır. Üçüncü grup eserleri ise İran'ın klasik şairleri
hakkındaki incelemelerdir.
EYYAM-İ MAHBES (HAPİSHANE GÜNEERİ) : Destinin ilk
edebi eseridir. 1920 yılındaki ihtilal döneminde hapiste kaldığı kısa sürenin
anılarını içerir. Gençlik dönemine ait olan bu eser onun sonraki eserlerinden
çok farklıdır. Onun sosyal ve politik konulardaki görüş ve düşüncelerini
yansıtır.
Eyyam-i Mahbes, ilk olarak 1921 yılında Şafak-i Sorh
gazetesinde 1-15. sayılarda tefrika olarak yayınlanmış ve sonra 1924'de
müstakil olarak basılmıştır. Eserin üçüncü basımının önsözünü yazan
2 8
Deşti Ali,Fitne.Tahran.l327.s.3-7.
150 BETÜL BİLGEN
Müşfik Hemedani şöyle söylemektedir: "Deşti'nin Eyyam-i Mahbes'i ilk
yayınlandığında İran'da garip bir patırtı kopardı, çünkü bu eser sadece asi
ve özgür bir ruhun, zulme ve sosyal düzene karşı mücadelesinin basit bir
açıklaması değil, aynı zamanda son yüzyıl edebiyatının en değerli
hediyelerinden birisidir. Üstelik bu ülkenin en hassas yıllarından birinde
İran'ın tüm özgürlüklerinin ve meşrutiyet taraftarlarının düşüncesinin
aynasıdır." 2 9
Deşti, bu eserin başında hapishane hakkındaki duygularını şu
şekilde dile getirmektedir:"Düşünce ve hayal hapishanede de özgürdür,
ancak muhakkak perişan ve karmakarışıktır. Aşağıdaki notlar hapishanenin
kötü ortamının karanlığı ile karışık ve belki normal günler için hiç de hoşa
gitmeyen düşlerin ta kendisidir."30
Başlangıçta kendi arkadaşlarından ve meslektaşları olan
yazarlardan da şikayet eden, dönemin başbakanı Seyyid Ziyaü'd-din'i ağır
bir dille eleştiren Deşti, sonra içinde bulunduğu hapishane ortamını
tanımlayarak, kendi hislerini ve izlenimlerini açıklamaktadır. Siyasi suçlu
olarak canilerle ve katillerle bir tutulmasını ve bir çatı altında olmasını
üzüntüyle anlatmakta, özgür olup da özgürlüğün değerini bilmeyenleri
eleştirmekle ve pek çok sosyal kurumu kınamaktadır. Yine bu konudaki
duygularını şöyle yansıtmaktadır: "Hapishane ruha baskı yapıyor, düşünceyi
öldürüyor, aklı boğuyor, insanın onurunu ve metanetini ayaklar altına
alıyor. Acaba bu penceresiz duvarlar, bu ağır kapılar, zindan dedikleri
kapağı örtülü bu tabut, insan ruhuna zarar vermek için yeterli değil
midir?" 3 1
Kitabın 1934 yılında yapılan ikinci basımı, birinci basımından da
çabuk tükenmiştir. Yayımcılar eseri tekrar basmak istediklerinde zamanın
Kültür Bakanlığının ve sansür kurulunun engeliyle karşılaşmışlardır. 1935-
1936 yıllarında Deşti'nin üçüncü defa hapse girmesinden sonraki ondört
aylık döneme ait diğer notlarla birlikte ve Müşfik Hemedani'nin yazdığı
29
Desti.Ali.Evvam-i Mahbes.Tahran.l339.s.3.
3 ( )
Aynı eser,s.6.
3 1 Eyyam-i Mahbes s.7-8.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 151
önsözle eser üçüncü kez basılmıştır. Daha sonra politik makalelerini ve
tutuklandıktan sonra yazılmış yaşam öyküsünü içeren notların da ilavesiyle
dördüncü basımı yapılmıştır.
SAYE (GÖLGE): Ali Deşti'nin daha önce başkent dergilerinde ve
gazetelerinde yayınlanmış olan çeşitli makaleleri, Saye adıyla bir kitapta
toplanmış ve ilk defa 1946 yılında basılmıştır. Bu kitap, yazarın siyasi
olmayan, edebi ve ahlaki eleştirilerini, değişik sosyal konuları, kendi duygu
ve düşüncelerini içeren otuz dokuz makaleden oluşmaktadır. Lutf Ali
Suretger kitabın önsözünde diyor ki: "Bu kitapta Deşti'nin sosyal ve edebi
makalelerden oluşan yazıları, onun hassas ruhunun ve zevkinin aynası
olarak değerlendirilecektir. Bu eser, yazarın tatlı sözünü tıpkı bir yaşam
perdesi gibi gözler önüne serer ve onu layık olduğu şekilde tanıtır."32
Guy de Maupassant (1850-1893), Cibran Halil (1883-1931),
Maksimoviç Gorki (1868-1936) ve Anatole France (1844-1924)'dan da
birkaç tercümenin yer aldığı bu eser incelendiğinde, Deşti'nin, uzmanlık
alanı olmadığı halde insanlığın her türlü düşüncesinden, yaşamdan ve
dünyadan, ahlak, felsefe ve toplum konularından kuvvetli ve doğru bir
mantıkla bahsettiği açıkça görülmektedir. Bu makalelerinden Avrupa
edebiyatını iyi tanıdığı, Arap diline ve Fransızcaya hakim olduğu, Stendhal,
Dostoyevski gibi pek çok yazan okuyup, okuduğunu iyi hazmettiği ve
tahlil ettiği, bu incelemelerin kalemine güç kazandırdığı, her konunun en iyi
şekilde üstesinden geldiği ve konuları açık, sade bir şekilde dile getirdiği
anlaşılmaktadır.
Saye'deki makaleler, monoton olmadığı gibi canlı, güzel ve
ölçülüdür. Özellikle yazarın sosyal ve edebi eleştirileri ilgi çekicidir. Deşti,
eleştiri konusunda sert, acımasız ve titizdir. Etkili ve kesin olması için
eleştiriyi nasıl ve ne zaman yapacağını iyi bilir. İyi bir eleştirmenin asla
dalkavukluk yapmaması gerektiğini savunur. Bu yüzden Saye çağdaş İran
nesrinin önemli eserleri arasında sayılacak bir deneme koleksiyonudur.33
32
Saye.s.7.
3 3
Rypka,a.g.e.,p.416.
152 BETÜL BİLGEN
Hikayeleri : Deşti kendisini asla hikaye ya/an olarak görmemekte
ve şunları demektedir: "Mükemmel bir hikaye yazarı değilim, romancılık
iddiasında da değilim ve bu konuda hiç çalışmadım. Sadece arada bir
değişiklik olsun diye birşeyler yazıyorum. Elbette eğer bir insanın mesleği
romancılık ise hayal gücü zengin olmalı ve eserlerine çeşitlilik katmalıdır.
Umarım genç yazarlar, Avrupa romanlarının çeşitli ve değişik üsluplarına
aşina olup bu alanda benden daha iyi eserler yaratarak ustalık gösterirler."34
Hikayelerinin asıl konusu, çeşitli kesimlerden gelen kadının
toplumdaki yeri ve yaşadığı olaylardır. Hikayelerinde genel olarak kadının
üzerindeki aile ve toplum baskısını, erkeklerin kadına bakış açısını, kadının
toplumdaki statüsünü, erkeğin gözüyle kadının görevlerini, kadının duygu,
düşünce ve isteklerini, hayal kırıklığı ile karamsarlığa düşüşünü, hatalarını,
hayatlarını karanlık , kötümser duygularla yaşayan kadınların aşktaki
hüzünlerini, dostlarından yedikleri darbeleri, intihar etmeyi düşünme
sebeplerini, boşanan kadının çevresi tarafından nasıl dışlandığını, kadın
erkek eşitliğini, iyi bir eğitim almış çağdaş İran kadınının bile aslında
toplumun süregelen alışkanlıklarının dışına çıkamayışmı ve bocalayışını
psikolojik tahlillerle ve adeta bir uzman gözüyle anlatmaktadır.
FİTNE: Ali Deşti'nin en ünlü hikaye derlemesidir. İlk basımı 1944
yılında yapılmış ve yazar bazı hikayelerinin birbirine çok benzediği,
konularında monotonluk olduğu ve kadınlara karşı bir cephe oluşturmak
amacıyla yazdığı hususunda eleştirilere uğramıştır. Kitabın 1949 da yapılan
ikinci baskısında Deşti, bu eleştirileri yanıtlamış ve eserini şöyle
savunmuştur:"Fitne'yi kadınlara karşı bir cephe oluşturmak için yazdığım
düşüncesi yanlıştır ve gerçek değildir. Bu düşünce belki kalıplaşmış bir
takım gelenek ve göreneklerden kaynaklanmıştır. Benim kadınlara karşı asla
kötü bir düşüncem ve maksadım yoktur. Aksine bazı yerlerde erkekler
tutarsız davranışları nedeniyle eleştirilmektedir. Eğer bir kadın yalana, iki
yüzlülüğe ve içten pazarlıklı olmaya yöneliyorsa, bunun nedeni toplumsal
koşullardır ve toplumdaki konumları onları böyle davranmaya mecbur
etmiştir. Eğer kadın özgür olursa, özellikle ekonomik ve sosyal yönlerden
3 4
Fitne,s.6 .
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 153
erkeklerle eşit haklara sahip olursa, durum daha farklı olur. Konularımı ve
kahramanlarımı neden kötü ruhlu ve kötü huylu kadınlardan seçtiğime
gelınce, ben iyi bir hikayeci ve romancı değilim, ilginç tipleri, istisnai
olayları anlatmayı tercih ederim. Eğer milyonlarca dürüst kadından söz
etseydim, bunları anlatmanın bir ayrıcalığı olmazdı. Üstelik belirli insanların
varlığı kadınların utanç kaynağı olmamalıdır, çünkü her kesimde kötü insan
bulunur. Ayrıca yazar bir ahlakçı değil bir sanatkardır."35
Deşti'nin yukarıdaki sözleri eğer dikkatle incelenecek olursa, onun
bir kadın düşmanı olmadığı ve asla kadınları aşağılamayı düşünmediği
açıkça görülecektir. Tam tersine o, kadınların toplumda her bakımdan
erkeklerle eşit haklara sahip olmasının gerekliliğini ve toplum içinde
kadının daha saygın bir yere ulaşmasının önemini vurgulamaktadır.
Adını , ilk hikayenin kadın kahramanının isminden alan bu kitap,
onbir ayrı hikayeden oluşmaktadır. Bu hikayelerin isimleri sırasıyla
şöyledir: Maecra-yi An Şeb (O Gecenin Macerası), Do Name (İki Mektup),
Defter-i Şeşom (Altıncı Defter), Merg-i Mader (Annenin Ölümü), Aherin
Melcea (Son Sığınak), Sukut ve Nigah-i To (Sessizlik ve Senin Bakışın),
Asab-ı Mariz (Hastanın Sinirleri), Aherin Name (Son Mektup) ve Name-yı
Yek Zen (Bir Kadının Mektubu). Fitne'deki hikayelerin çoğunda, Deşti, üst
tabakadaki bazı uçuk, çapkın kadınların ve erkeklerin ilişkilerini ve
kaprislerini anlatmaktadır. Bu karakterler genellikle birbirine
benzemektedir. Çoğunlukla evli, oldukça güzel ve çekici, akıllı, bilgili,
aydın, entelektüel, iyi eğitim almış yüksek tabakaya dahil bir kadınla
çapkın, maceraya düşkün bir erkeğin ilişkileri ve yaşadıkları olaylar
yansıtılmaktadır. Yazar, bu kesimdeki İran kadınının daha çok psikolojik
durumuyla ilgilenmekte, ruhi tahliller yapmakta, olaylara felsefi bir bakış
açısıyla yaklaşmaktadır. Mesela; Fitne adlı hikayenin erkek kahramanı olan
Hürmüz'ün ağzından aşk konusundaki görüşünü yazar şu şekilde
açıklamaktadır: "Aşk bir tür hastalıktır ve hiç kimse hastalığın peşinden
3 5
Fitne.s.6-7.
154 BETÜL BİLGEN
gitmez, hastalık gelip insanı bulur ve sonuçta tabiatı daha uygun olan kişi,
bu hastalığa daha çabuk yakalanır."36
Fitne isimli hikayeyi okuduktan sonra Deşti'yi hemen üst tabakanın
yazan olarak itham edenler, aynı eser içindeki Merg-i Mader (Annenin
Ölümü) ve Aherin Melcea (Son Sığınak) isimlerindeki hikayeleri okuyunca
onun toplumun alt kesiminde yaşanan pek çok trajedik olaylara da aşina
olduğunu ve üstelik bu olayları son derece güzel bir ifadeyle yansıttığını
itiraf edeceklerdir.
Sonuç olarak, Deşti, bu hikayelerinde çeşitli kesimlerden gelen
kadınları, yaşam tarzlarını, çok yönlü karmaşık duygularını, kadın ile
erkeğin birbirlerine olan davranışlarındaki çelişkileri ele alıp son derece
duygusal ve güzel tahliller yapmaktadır. Bu tahlillerde, iki yüzlülük, yalan,
ihanet, sevgi, karşısındakine hükmetme arzusu, , şefkat ve üzüntü gibi pek
çok konu usta bir şekilde işlendiği için doğal olarak okuyucu da kendi
hayatından bir kesit bulmaktadır.
HİNDU : Üç ayrı hikayeden oluşan bu kitap adını, ilk hikayenin
kadın kahramanının adından almaktadır. Bu eserin ilk hikayesi olan Hindu,
önce Tahran'da basılan Ruşenfikr (Aydın Düşünce) dergisinin 1954 yılı
Nevruz sayısında Ruya-yi Tela (Altın Rüya) adıyla yayınlanmıştır. İkinci
basımı 1955 yılında yapılan bu kitabın önsözünü yazan İbrahim Ramazani
bu eser hakkında şöyle söylemektedir:"Hindu, değerli yazar Ali Deşti'nin
olgun düşüncesinden ve güçlü kaleminden çıkan mükemmel bir başka
örnektir." 3 7
Diğer iki hikaye ise Ber Sahil-i Minayi (Mineli Sahilde) ve Do Şeb
(İki Gece) isimlerini taşımaktadır.
Hindu isimli ilk hikayenin kadın kahramanı olan Hindu, kendisine
aşık olan yüksek tahsilli, toplumda saygın bir yere sahip, modern görüşlü,
dürüst ve çevresinde sevilen bir yazar olan bir erkeğin gözüyle okuyucuya
tanıtılmaktadır. Konu olarak görünüşte basit bir aşk macerasını işleyen bu
3 6
Fitne.s.10.
3 7
Deşti, Ali,Hindu,Tahran, tarihsiz,s. 3.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 155
hikayede de Deşti, yine kadın erkek ilişkisine, hikayenin kahramanlarının
çeşitli ruh hallerine, duygu ve düşüncelerine yer vermektedir.
İkinci hikaye olan Ber Sahil-i Minayi'de ise, yazarın Monte
Carlo'ya yaptığı ilk yolculuğunun ve izlenimlerinin akisleri görülmektedir.
Bu hikayede okuyucunun, zaman zaman anlatılan yerlerin ve olayların
sanki Deşti tarafından görülüp yaşandığı ve bu hikayeye aktarıldığı
düşüncesine kapılması çok doğaldır. Hikayede Monte Carlo'ya gelen,
buranın ünlü gazinosunda kumar oynayan ve büyük miktarlarda para
kaybeden yabancıların, değişik ve karmaşık duygular içinde kalmaları,
hikayenin baş kahramanı olan erkeğin bu gazinoda oldukça önemli
sayılabilecek bir miktarda para kaybeden fakir ve esrarengiz bir Fransız
kızıyla tanışması, aralarındaki sıcak dostluk ve maddi durumu hiç de iyi
olmayan bu zavallı kızın kumara başvurma sebepleri yine son derece
mantıklı ve güzel psikolojik tahlillerle anlatılmaktadır.
CADU : Cadu, Şebehi Ez Paris (Paris'ten Bir Görüntü) ve Peleng
(Kaplan) isimlerindeki üç ayrı hikayeyi içeren bu kitabın ilk hikayesi 1952
yılının Mordad-Dey (Ağustos- Aralık) ayları arasında İttilaat-i Mahname
isimli dergide tefrika olarak yayınlanmıştır. Yine adını ilk hikayenin kadın
kahramanından alan Cadu, konu bakımından Fitne'ye çok benzeyen bir aşk
hikayesidir.
İkinci hikaye Şebehi Ez Paris, Deşti'nin 1948 yılında İttilaat
dergisinin müdürü olan Ahmed Şehidi'ye Paris'ten yazdığı, Paris anılarını ve
izlenimlerini anlattığı bir mektuptur. 1949 yılında bu derginin iki sayısında
arka arkaya ve ufak değişiklikle yayınlanmıştır.
Üçüncü hikaye Peleng ise, Amerika'nın New York şehrinde
yaşayan İrec adındaki bir kişiye yazılan bir mektup hakkındadır.
Cadu isimli bu eserin İbrahim Saba tarafından yazılan manzum
önsözünde, bu kitap hakkında şöyle denilmektedir:
"Ey Cadu hikayesini yazan sihirbaz, güzel bir hikaye yazdığın için
kötü göz senden uzak olsun.
56 BETÜL BİLGEN
Aşkın manzarasına farklı bir renk verdin, güzel yüzlü sevgilinin
yeni bir niteliğini yazdın.
O güzel gülün anısına yazdığın için, onun tazeliği, rengi ve
kokusu ortadadır.
Onun kıvırcık saçının anısına böyle bir hikaye yazdığın için o saç
ile övünürüm.
Böyle güzel ve hoş bir hikaye yazdığına göre senin ilham
kaynağın kimdir ey sihirbaz..
Kısacası ey aşk ustası senin şaheserin, sanatın mucizesidir,
çünkü sen Cadu'yu yazdın."38
Dcşti'nin üçüncü grup eserlerini ise, büyük klasik Iran şairlerinin
kişilikleri, düşünceleri ve eserleri ile ilgili incelemeleri teşkil etmektedir.
Bunlar şöyle sıralanabilir:
1) Nakşi Ez Haliz, Tahran, 1336.
2) Seyri Der Divan-i Şems-i Tebrizi, Tahran, 1337.
3) Kalemrov-i Sa'di, 1338.
4) Şa'ir-i Dir Aşina (Hakani-yi Şirvani), Tahran, 1341.
5) Demi Be Hayyam, Tahran, 1344.
6) Perde-yi Pendar, Tahran, Ruzname-yi İttilaat, 1353.
7) Pencah o Penc, Tahran, 1354.
Yabancı yazarların eserlerinden yaptığı tercümeler ise şunlardır:
Fransız yazar Samuel Smiles'in Self Help isimli eserini "İtimad Be
Nefs" adıyla Fransızcadan Farsçaya çevirmiş ve bu kitap 1926 yılında
Tahran'da basılmıştır. Gustave Le Bon'un Ahmed Zağlul Paşa tarafından
Arapcaya tercüme edilen L'homme et les Socictes, Leurs Origines et leur
Histoire adlı eserini "Nevamis-i Tatavvur-i Milel" adı altında Arapçadan
Farsçaya tercüme etmiş ve kitap 1923 yılında Tahran'da basılmıştır. Yine
Ahmed Zağlul Paşa tarafından Arapcaya çevrilen Edmond Demolin'in A
quoi tıent la superiorite des Anglo-saxons'unu "Tcvekkof-i Anglo-saxons"
ismiyle Farsçaya tercüme etmiş, kitap 1923 yılında Tahran'da basılmıştır.
3 8
Dcsti.Ali.Cadu.Tahran.1948.
ÇAĞDAŞ İRAN YAZARLARINDAN ALİ DEŞTİ 157
BİBLİYOGRAFYA
Abldini, Hasan, Ferheng-i Dastan Ncvisan-i İran, Tahran, 1369.
, Sed Sal-i Dastan Nevisi Der İran, C.I, Tahran, 1369.
Anbarcıoğlu, Meliha, Çağdaş Iran Edebiyatında Nesir, D.C.T.F.Doğu
Dillen Dergisi, IV, I, Ankara. 1985.
Aryanpur, Yahya, Ez Nima Ta Rıızgar-i Ma, C.III, Tahran, 1376.
. Ez Saba Ta Nima, C.II, Tahran, 1372.
Deşti, Ali, Cadu, Tahran, 1331.
, Eyyam-i Mahbes, Tahran, 1339.
, Fitne, Tahran, 1328.
, Hindu, Tahran, 1333.
, Saye, Tahran, 1349.
Feridun-Kar, Şuleha-yi Cavid, Tahran, 1336.
İttilaat-i Mahane, sayı, 82, Tahran, 1333.
İsti'lami, Muhammed, Bugünkü İran Edebiyatı Hakkında Bir İnceleme,
çev:Dr.Mehmet Kanar, Ankara, 1981.
Kanıshad, Hasan, A Modern Persian Prose Reader, Cambridgc, 1968.
, Modern Persian Prose Literature, Cambridge, 1966.
Morrison, George, Julian Baldick, Shafi'i Kadkani, History Of Persian
Literature From The Beginning Of The Islamic Period To The Preseni
Day, Leiden, 1981.
Önertoy, Olcay, Iran Edebiyatında İlk Realist Roman, İran Şehinşahlığının
2500.Kuruluş Yıldönümüne Armağan, İstanbul, 1971.
Rypka, Jan, History Of Iranian Literature, Dordrecht, 1968.

Konular