İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık1

28
İran Devrimi’nin Türkiye’de
Yansımaları: “İrancılık” ve
“İrancı” İslamcılık1
Nail Elhan*
Öz
İran Devrimi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de İslamcı hareketler üzerinde
büyük bir etki yaratmıştır. Bu etkinin bu çalışmada ele alınan kısmı
devrimden günümüze kadar Türkiye’de çeşitli düzeylerde etkili olan “İrancı”
İslamcılık olacaktır. “İrancı” İslamcılık, din, toplum ve siyasetin Türkiye’de
kesiştiği ve birbirini etkilediği önemli alanlardan birisidir. Çalışmada
“İrancı” İslamcı siyasal akımların Türkiye’de ana akım İslamcılık ile olan
farkları ve hareket içerisinde bulunan figürler ile yapılan görüşmelerden
hareketle bu akımın ortaya çıkışı ve ortak temaları tartışılacaktır. Çalışma,
Türkiye-İran ilişkilerine farklı bir boyut katması ve iki ülkenin karşılıklı
birbirlerini etkilemeleri konusunda Türkiye-İran ilişkilerini çalışan literatür
tarafından henüz değinilmemiş bir alanı ele alması hasebiyle literatüre
önemli bir katkı sunma iddiasındadır.
Anahtar Sözcükler: Türkiye, İran, İran Devrimi, İslamcılık, İrancılık,
İrancı İslamcılık, Türkiye-İran İlişkileri.
1 Bu makale, tarafımca kaleme alınan ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu
Araştırmaları Bölümü’ne sunulan The Influence of Iranian Revolution on Islamism in
Turkey: Iran-Inspired Islamism başlıklı Yüksek Lisans tezinin 3. ve 4. bölümlerine
dayanılarak hazırlanmıştır.
* Araştırma Görevlisi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü,
nail.elhan@gmail.com
Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi
ISSN:2147-7523
Cilt: 3, Sayı: 2, ss.28-57
Geliş Tarihi : 23.11.2016
Kabul Tarihi : 31.12.2016
29
The Reflections of Iran
Revolution in Turkey: “Pro-Iran”
And “Iran-Inspired Islamism
Nail Elhan*
Abstract
The Iranian Revolution has had a great impact on the Islamist movements
in Turkey as well as in the world. The influence of this effect that will
be discussed in this study is “Iran-inspired” Islamism, which is effective
at various levels from the revolution to the day in Turkey. “Iran-inspired
Islamism” is one of the important areas where religion, society and politics
intersect in Turkey and affect each other. In the study, the emergence of
this “Iran-inspired” Islamic political trends and their common themes are
discussed with reference to private interviews made with the mainstream
“Iran-inspired” Islamists in Turkey. As it discusses an overlooked field, this
study claims to contribute to literature on Turkey-Iran relations.
Keywords: Turkey, Iran, Iranian Revolution, Islamism, Iran-inspired
Islamism, Turkey-Iran Relations.
* Res. Asst., Middle East Technical University, Department of International Relations,
nail.elhan@gmail.com
Turkish Journal of Middle Eastern Studies
ISSN:2147-7523
Vol: 3, No: 2, 2016, pp.28-57
Received: 23.11.2016
Accepted: 31.12.2016
30
Nail Elhan
1. Giriş
Bu makalede, İran Devrimi’nin Türkiye’deki İslamcılık hareketleri2
ve
kişiler üzerindeki etkileri ele alınacak olup devrimin Türkiye’deki siyasal
İslamcı hareketler içerisinde bir yansıması olarak 1980’lerin ilk yarısından
günümüze kadar çeşitli düzeylerde etkisini sürdüren “İrancı” İslamcı3
siyasal
akım incelenecektir. Konu iki temel sorunsal etrafında işlenecektir. İlk
olarak, “İrancı” İslamcılığı Türkiye’deki ana akım İslamcılık’tan4
ayıran
temel noktalar tartışılacaktır. Bu amaçla sıklıkla vurgulanan temalar ve üretilen
söylem incelenerek, “İrancı” İslamcılığın dönemin hangi toplumsal
ihtiyaçlarına cevap verdiği ve ana akım İslamcılığı ne düzeyde etkilediği
ortaya konulacaktır. Sözü geçen siyasi akımın her ne kadar İslamcılığın içerisinden
çıksa da, başka siyasi akımlarla benzerlik taşıdığı iddia edilecektir.
İkinci olarak söz konusu temaların incelenmesi ve hareketin içerisinde
bulunan figürler5
ile yapılmış olan mülakatlar üzerinden hareketin İran ile
ilişkiler, İslam birliği ve Şiilik-Sünnilik ayrımı gibi konularda ileri sürdüğü
görüşler tartışılacaktır. Bu kısımda, İran Devleti’nin iç ve dış politikasında
oluşan dönüşümlerin hareketi ne düzeyde etkilediği sorgulanacaktır. Harekete
etki eden “yerli” ve uluslararası unsurlar bu temalar etrafında tartışı-
lacaktır.
2 Günümüzde, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de İslam’ın bütününü temsil yeteneği
olan bir İslamcı hareketten söz etmek mümkün gözükmemektedir. Türkiye hem radikal
hem de ılımlı olarak adlandırılabilecek çok sayıda İslami cemaat, tarikat ve örgüte ev
sahipliği yapmaktadır. Yücel Demirer bu çeşitliliği, Diyarbakır’da Kürtçü, Ankara’da
laik ve Konya’da şeriatçı olan bir çok İslami hareketin varlığını vurgulayarak dile
getirmektedir. Bkz. Yücel Demirer, Türkiye İslamı’nı Anlamak, Ankara: Öteki Yayınevi,
1998, s. 38. 3 İslamcılık meselesinde görülen yeknesak bir hareket olmama ve çeşitli olma hali “İrancı”
İslamcılık için de geçerlidir. “İrancı” İslamcılık içerisinde de fikir ve yöntem ayrılıkları
bulunmaktadır. 4 Ana akım İslamcılık konusu ileride tartışılacak olup Ana akım İslamcı hareketler
olarak siyasi örgütler (Milli Görüş Hareketi, Adalet ve Kalınma Partisi) ve tarikatlar ile
cemaatler (Nakşibendiler, Nurcular) kastedilmektedir. 5 Burada adı geçen figürler Atasoy Müftüoğlu, Ali Bulaç, Ercümend Özkan, Kenan
Çamurcu ve Nureddin Şirin’dir. İleride de görüleceği üzere bu isimler dönemsel ve
ideolojik İrancı İslamcılar olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir. İrancı dergi ve
gazeteler de İrancı İslamcı hareketin önemli kurumlarındandır. İrancı dergi ve gazeteler
hakkkında daha fazla bilgi için bkz. Nail Elhan, The Influence of Iranian Revolution
on Islamism in Turkey: Iran-Inspired Islamism, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Bölümü, Ankara, 2015.
31
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
Bu çalışma, Türkiye siyasi düşünce tarihi ve Türkiye-İran ilişkileri literatü-
rüne birden çok boyutta katkı sağlama iddiasındadır. İlk olarak, Türkiye-İ-
ran ilişkileri üzerine sıklıkla şöyle söylenir: Türkiye-İran sınırı bölgenin
değişmeyen en eski sınırıdır. Bu vurgu şu anlama gelir: İran ve Türkiye birbirinin
en eski komşularıdır ve tarih boyunca iyi komşuluk ilişkilerine sahip
olmuşlardır. Ancak Türkiye-İran ilişkileri üzerine çalışanlar bilirler ki, iki
ülke arasındaki ilişkiler söz edilen iyi komşuluk vurgusunun tüketemeyece-
ği kadar karışıktır. İran ve Türkiye bölgenin Arap olmayan, sömürgeleşmemiş
ve devlet geleneği açısından bölgenin diğer ülkelerine göre fazlasıyla
gelişmiş iki ülkesi olarak tarihsel bir rekabetin iki öznesi olmuşlardır. Hem
siyasi, hem askeri, hem de kültürel boyutları olan bu rekabetin doğal sonucu
İran-Türkiye ilişkilerinin bir çalışma alanı olarak aşırı politikleşmesidir.
Bu aşırı politikleşme iki ülkenin iç içe geçmiş toplumsal yapıları tarafından
da beslenmiştir. Türkiye’de yaşayan çok sayıda Caferi ve İran’da yaşayan
çok sayıda Türk nüfus bulunması, iki ülkenin sınır aşan etnik azınlıklarını,
en başta Kürtleri, birbirleri aleyhinde desteklemeleri gibi temalar çokça bu
bağlamda tartışılmıştır.
Türkiye’de Türkiye-İran ilişkilerinin tartışıldığı zengin bir literatür bulunmaktadır
ve bu literatür ağırlıkla din-devlet ilişkileri ve dış politika gibi
konuların ele alındığı çalışmalarla oldukça zenginleşmiştir.6
Bu çalışma
ile mevcut literatür tarafından henüz yeterince incelenmemiş bir boyut ele
alınmaktadır. İran ve Türkiye sadece sistemik rekabet düzeyinde değil aynı
zamanda ideolojik düzeyde de birbirlerini etkilemişlerdir. Bu ideolojik etkilenme,
önce Osmanlı-Safevi ve Osmanlı-Kaçar devletleri arasında mezhepsel
kimliklerin birbirleri ile ilişkili biçimde kurulmasına neden olmuş,
20. yüzyıl başlarında İran’ın Türkiye modernleşmesinden ilham alması ile
devam etmiş ve nihayet İran’da 1979 yılındaki devrim sonrasında Türkiye’deki
İslamcı hareketlerin İran Devrimi’nden etkilenmeleri ile son bulmuştur.
Bu etkileşim sonrasında Türkiye’de İran Devrimi’nden ilham alan
bir siyasal “İrancı” İslamcı akım ortaya çıkmıştır. Çalışma bu bağlamda, bu
ideolojik etkilenmenin en az çalışılmış kısmı olan “İrancı” İslamcılığı konu
edinerek literatüre katkıda bulunacaktır.
İkinci olarak, “İrancı” İslamcılığı anlamak Türkiye İslamcılığı’nın ana göv-
6 Bu konuda kapsamlı bir çalışma olarak bkz. Agah Hazır, “Comparing Iran and Turkey
in Political Science and Historical Sociology: A Critical Review”, Türkiye Ortadoğu
Çalışmaları Dergisi, 2:1, 2015, s. 1-30.
32
Nail Elhan
desini anlamak açısından da imkanlar sunmaktadır. Türkiye İslamcılığı bu
toprakların özgün, milli ve yerli kimliği olma iddiasını taşımaktadır. “İrancı”
İslamcılık, Türkiye için tarihsel rakip sayılabilecek bir ülkeden esinlenmesi
hasebiyle bu iddiayı da sorgulamak için bir araç olarak görülebilir.
Üçüncü ve son olarak, “İrancı İslamcılık” sadece tarihsel bir olgu olarak
kalmamış, aksine yaklaşık olarak son 35 yıldır Türkiye gündeminde şeriat-laiklik
tartışmaları ekseninde yer bulmuştur. Türkiye’nin laik devlet yapısı
ve İran’daki şeriat yönetimi sıkça karşı karşıya getirilmiştir. 1990’larda
sıkça sorulan ‘Türkiye İran olacak mı?’, ‘Türkiye’ye şeriat mı gelecek?’
gibi sorular laik çevrelerin İran’a olan kuşkulu bakışını gösterse de, aynı
zamanda İran’ın araçsallaştırılarak tüm İslamcı akımlara karşı duruşun da
seküler bir cephesi olmuştur. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Bahriye
Üçok gibi laik aydınların hala aydınlatılamayan suikastleri ve bunların
arkasında İran’ın olduğu iddiaları ve 28 Şubat süreci, Türkiye toplumundaki
İran karşıtlığı ve laik-şeriatçı ikilemini güçlendirmiştir. 2000’li yıllara
gelindiğinde ise “İrancılık”-“İrancı” İslamcılık tartışmaları laik-şeriatçı
ekseninden İslamcılar arasındaki güç mücadelesinde bir araç olma haline
evrilmiştir. Yaklaşık olarak son 10 yıldır, Gülen Cemaati-Hükümet çatış-
masının ana temalarından biri “İrancılık” tartışmaları olmuştur. Böylelikle
“İrancı” İslamcılık ve “İrancılık” kavramları bir iç siyaset malzemesi olarak
‘yeniden keşfedilmiştir’. Gülen Cemaati’nin siyasi iktidarı suçlamak
için yaygınlıkla kullandığı İran ajanlığı ve siyasi “İrancılık” gündemleri
bugün de tartışılmaktadır.7
Gülen Cemaati yargı üzerindeki etkisini devam
ettirebilseydi, cemaatin İran devlet ajanlığını ana suçlama olarak getireceği
ve büyük bir siyasi dava açma hesabı olduğu da çokça dillendirilmiştir.
8
7 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi de göstermiştir ki, Gülen Cemaati devlet
yönetimini ele geçirebilmek amacı ile devlet içerisinde yapılanmış, kadrolaşmış ve
bu amaçla çoğu girişimde bulunmuştur. Bu bağlamda, Gülen Cemaati’nin yaptığı
“İrancılık” suçlamalarını ve yine Gülen Cemaati mensubu yargı üyelerinin yürüttüğü
Selam-Tevhid gibi davaları, Cemaat’in devleti ele geçirebilmek için yaptığı girişimler
olarak değerlendirmek yanlış değildir. Çalışmanın kapsamını aştığı için bu konulara
burada değinilmeyecektir.
8 Cemaate yakın yayınevleri ve yazarlar tarafından İran Devleti’nin Türkiye’deki
oyunlarını ifşa etme amacı güttüğü iddiasındaki bir çok kitap hazırlanmıştır. Bkz.
Cevheri Güven, Bal Tuzağı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2014. Yine Gülen Cemaati’nin
bir çok yayınında benzer temalar işlenmiştir. Bunların en çarpıcı örneklerinden bir
tanesini, LGBT aktivisti kılığına giren İran ajanlarının Gezi Olayları’nı manipüle ettiğini
iddia ettiği yazısı ile Abdullah Bozkurt vermiştir. Bkz. “Iran Plays Subversive Role in
Turkey”, Today’s Zaman, 21 Temmuz 2013.
33
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
1990’lardan günümüze kadarki süreçte “İrancılık”ın kullanımındaki bu de-
ğişim İslamcı yazarların da dikkatinden kaçmamıştır. Örneğin Ayşe Böhürler,
laiklik karşıtı ‘aynı mahallenin çocuklarının’ bir zamanlar gururla ta-
şıdıkları “İrancılık” rozetini artık birbirlerini suçlamak için kullanmalarına
duyduğu şaşkınlığı şu şekilde ifade etmektedir:
Bu günlerde sıklıkla birileri hakkında bu ithamı duyuyorum:
“İrancı!”... Bu kavramı 12 Eylül sonrasında ve 90’larda, 28 Şubat’ı
kurgulayan ortamın içinde çok sık duyardık. 1979’da yapılan
İran Devrimi dünyaya Batı’nın yönetmediği bir formülün
mümkün olabildiğini göstermişti. Birçoğumuzun İran’a olan ilgisi
bu yerleşik ve dünyayı sömüren uluslararası sisteme karşı
bir çıkışın mümkün olabildiğini göstermesi açısından önemliydi.
İran Devrimi, bizim için Batı’ya bir başkaldırı ve yerel olanın
kazanmasıydı, imaj ve içerik olarak. İran’ın dini hüviyeti ikinci
planda kalıyordu... Aradan geçen zamanda Türkiye’de büyük
değişimler yaşandı. Buna rağmen aynı mahallenin çocuklarının
bugün birbirleri hakkında ‘İrancı’ suçlaması yapmaları, n’oldu?
sorusu ile birlikte beni çok şaşırtıyor.9
Her ne kadar “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık kavramları bir dönemin gururlanma,
diğerinin ise suçlama-suçlanma aracı olsalar da; bu, devrimden
günümüze Türkiye’de İran Devrimi’nden etkilenmiş bir siyasi akımın varlığı
gerçeğini değiştiremeyecektir. Bu bağlamda çalışma, birincil kaynaklar
ve mülakatlar10 aracılığıyla bu gündeme akademik bir bakış açısıyla yaklaşmayı
amaçlamaktadır. Bu anlamda konunun aşırı siyasallaşmış doğasını
aşmak için de bir olanak sunmayı hedeflemektedir.11
9 Ayşe Böhürler, “İrancı Olmak”, Yeni Şafak, 12 Ocak 2013. 10 Yukarda adı geçen isimlerden Ali Bulaç (6 Mart 2015, İstanbul), Atasoy Müftüoğlu
(16 Ocak 2015, Eskişehir) ve Nureddin Şirin (5 Mart 2015, İstanbul) ile röportajlar
yapılmıştır. Ercümend Özkan’ın İran Devrimi’ne yaklaşımlarının ele alındığı görüşme
ise Özkan’ın kurduğu İktibas Dergisi’nin yazı işleri müdürü Hüseyin Bülbül ile e-posta
aracılığı ile gerçekleştirilmiştir (16 Ocak 2015, Ankara). 11 Çalışmada, “İrancı İslamcı” olarak Türkiye Hizbullahı’na ve Türkiye’de yaşayan
Caferi Cemaati’ne değinilmeyecektir. Hizbullah, radikal İslamcı bir örgüt olup İlim ve
Menzil olmak üzere iki ana grup tarafından şekillendirilmiştir. İlim, silahlı mücadeleye
öncelik veriyordu. Menzil ise daha çok İran’da Ayetullahlar tarafından temsil edilen
ılımlı kanada yakın duruyordu ve silahlı mücadeleden önce kültürel yapılanmaya
öncelik veriyordu. Bkz. Abdullah Manaz, Siyasal İslamcılık: Türkiye’de Siyasal
34
Nail Elhan
2. İran Devrimi ve Türkiye
Bu bölümde, İran Devrimi’nin Türkiye’de algılanışı devlet düzeyi ve toplumsal
düzey olmak üzere iki kısımda ele alınacaktır. Devlet düzeyine bakıldığında,
İran Devrimi olduğunda Türkiye’nin üzerinde durduğu üç endişesinin
olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, İran Devrimi’nin etkisiyle
İslamcı hareketlerin Türkiye’de güç kazanmaları ve rejimin laik kimliğini
tehdit etmeleri ihtimalidir. İkincisi ise devrim sonrasında İran’da devletin
çözülmesi ve toprakları üzerinde bağımsız bir Kürt Devleti kurulması endişesidir.12
Üçüncü ve son olarak, devrimle birlikte ABD etkisinden çıkan
İran’ın Sovyet etkisi altına gireceği düşüncesi o dönem sağ-sol çatışmalarına
sıkça sahne olan Türkiye için önemli endişelerden birisi olmuştur.
Türkiye, İran’da Sovyet etkisini önlemeye çalışmaktaydı. Hatta bazı yazarlar,
1980 askeri darbesinin zamanlamasına dikkat çekerek darbenin ordu
tarafından Türkiye’de oluşan güvensizlik ortamını ortadan kaldırmak ve
olası bir Sovyet etkisini önlemek amacıyla yapıldığını iddia etmektedirler.13
Kürt milliyetçiliği ve ayrılıkçılık, Sovyet çekincesi ve komünizm tehdidi,
İslamcı akımlar ve şeriat olmak üzere bu üç endişe Türkiye açısından
devletin güvenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı en büyük tehditler olarak
algılanmıştır. Bunların dışında, devrim sonrasında Türkiye-İran ilişkilerinin
özellikle ekonomik alanda düzenli bir şekilde devam ettiği söylenebilir.
Süha Bölükbaşı’nın da belirttiği üzere ekonomik ilişkilerin devam etmesi
ve geliştirilmesi Türkiye için öncelikli politikalardan birisi olmuştur.14
İslamcılık, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2008, s. 359. İki grup arasındaki
çatışmalar sonucunda Menzil pasifize olurken, İlim etkisini arttırdı. Abdullah Manaz
iki grup arasındaki mücadelenin İran’da sertlik yanlıları ile ılımlılar arasındaki etkinlik
mücadelesinin Türkiye’de görülen bir yansıması olduğunu iddia etmektedir. Hizbullah
hakkında daha fazlası için bkz. Ruşen Çakır, Derin Hizbullah, İstanbul: Metis Yayınları,
2011 ve Mehmet Kurt, Türkiye’de Hizbullah, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015. Caferi
Cemaati ise Oniki İmamcı Şii bir dini grup olup, İran ile zaten doğal bir dini ilişki
içerisindedir. Çalışmanın kapsamını aşacağı düşüncesiyle, Hizbullah ve Caferiler de bu
çalışmada ele alınmamışlardır. 12 Robert Olson, Turkey-Iran Relations 1979-2004: Revolution, Ideology, War, Coups and
Geopolitics, California: Mazda Publishers, 2004, s. 1. 13 Süleyman Elik, Iran-Turkey Relations, 1979-2011: Conceptualizing the Dynamics of
Politics, Religion and the Security in the Middle-Power States, (New York: Routledge),
2012, s. 181 ve Hakan Yavuz, Secularism and Muslim Democracy in Turkey, (New
York: Cambridge University Press), 2009, s. 50. 14 Süha Bölükbaşı, Turkey Copes with Revolutionary Iran, Journal of South Asian and
Middle Eastern Studies, Vol. XIII, No.1, Fall 1989, s. 95.
35
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
Toplumsal düzeye bakıldığında ise devrim algısının ideolojik ve dini çer-
çevede farklılaştığı görülebilir. Bir kısım basın organının sağcı, solcu ve
İslamcı olarak kategorilendirilerek Türkiye basınının ve Türkiye’de İslamcı
hareketlerin lokomotifleri olmaları hasebiyle bir kısım cemaat ve örgütlerin
İran Devrimi’ne bakışlarını incelemenin çalışmanın kapsamını aşmadan
toplumsal düzeyde devrimin algılanışı hususunda bir fikir vereceği kanaatindeyim.
O dönemde Mehmed Kerim müstear adıyla yazılan İran İslam
Devrimi kitabında basın solcu, sağcı ve ‘bir gömlek daha Müslüman’ basın
olmak üzere üçe ayrılmaktadır.15 İlk olarak, solcu olarak nitelendirilebilecek
Aydınlık ekibi, devrimi ilerici ve anti-emperyalist bir girişim olarak
değerlendirmiştir.16 Birikim ise devrimi Şah’ın despotik yönetimine karşı
bir başkaldırı olarak görmüş ancak ilerleyen süre içerisinde ne olacağına
dair Humeyni’nin adımlarının beklenmesi gerektiğini belirterek temkinli
davranmıştır.17 Cumhuriyet de Birikim’e benzer bir biçimde Şah’ın ülkeyi
despotizmle yönettiğini, Şah’ı desteklemenin ölümleri ve yolsuzlukları
desteklemek anlamına geleceğini vurgulamıştır.18 Görüldüğü üzere solcu
olarak nitelendirilebilecek basın, devrimi baskıcı yönetime karşı anti-emperyalist
bir duruş olarak ele almış ve genel olarak devrimin dini kimliğine
vurguda bulunmamıştır.
15 Mehmed Kerim, Ali Bulaç’ın kullandığı bir müstear isim olarak bilinmektedir. Bunu
çalışmam esnasında görüştüğüm İslamcı yazarlar da belirtmişlerdir. Ali Bulaç, yaptığımız
görüşmede Mehmed Kerim’in gerçek kimliğine dair sorumu geçiştirmiş, ancak kitabın
kendi yayın ekibi tarafından basıldığını kabul etmiştir. Bunu yapmasının sebebi olarak,
ileride de tartışılacağı üzere, kendisinin Humeyni sonrası İran’ın politikalarına uzak
kalmasına ve bugün o şekilde anılmak istememesine bağlıyorum. Söz konusu kitap ise
tamamen İran propagandası üzerine kurulmuştur. 16 Reha Akbay, “Mazlumun Ahı Devirir Şahı”, Aydınlık, (3 Nisan 1978), Aydınlık, “İran
TUDEH İnkılabi Örgütü: Mücadelenin Hedefi Şah Rejimini, Hakim Sınıfları ve
Emperyalist Nüfuzu Yok Etmektir”, (8 Ekim 1978), Aydınlık, “Tatile Çıkıyorum Diyen
Şah Kaçıyor”, (4 Ocak 1979), Aydınlık, “Halk Tahran’a Akıyor”, (1 Şubat 1979),
Aydınlık, “Muhteşem Karşılama”, (2 Şubat 1979), Aydınlık, “İç Savaş Başlatın”, (2
Şubat 1979). 17 Birikim, Şah’ın Gelişi ve Türkiye-İran İlişkileri, Sayı: 9, (Kasım 1975), s. 48, Birikim,
Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran, Sayı: 46-47, (Aralık-Ocak 1978-1979), s. 13,
Birikim, Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran II, Sayı: 48, (Şubat 1979), s. 5, Birikim,
Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran’daki Gelişmeler Üzerine, Sayı: 50-51, (NisanMayıs
1979), s. 13.
18 Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin Türk Kamuoyunda Yansımaları:
1978-1979”, s. 13. https://www.academia.edu/9304053/Iranda_Rejim_
De%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Finin_T%C3%BCrk_Bas%C4%B1n%C4%B1nda_
Yans%C4%B1malar%C4%B1 Erişim Tarihi: 20.10.2016
36
Nail Elhan
İkinci olarak, sağcı basının bir kısmı, devrimi komünizme hizmet etmekle
itham ederek devrimin Şii kimliğini ön plana çıkarma gayretinde olmuştur.
ABD’nin Orta Doğu hakimiyetini kaybetme ihtimali olduğunu belirten Tercüman
Gazetesi Türkiye’nin Sovyetler’le ilişkisinin İran’daki gelişmelerin
alacağı istikamete bağlı olduğunu belirtmiştir.19 Gazete, ABD’nin İran’ı da
Afrika, Afganistan ve Vietnam gibi gözden çıkardığı endişesini taşımaktadır.20
Gazete yazarlarından Celal Yardımcı’ya göre İran olayları sadece
anarşi ve kaos getirecektir ve olaylarda komünistlerin parmağı bulunmaktadır.21
Zafer Atay ise “Şah gitti şimdi ne olacak?” adlı yazısında Sovyetler’in
İran’ın iç işlerine karışacağını yazmaktadır.22 Hatta gazete, Türkiye basınında
Şah’ın eleştirilmesine de şu şekilde karşı çıkmıştır:
Şuursuz yayınların İran devlet ve hükümetine karşı yıkıcı, küfürbaz
taşkınlıkları Şah’ı lanetleyici laflarla verilmiştir. Eğer Şah,
tahtına yeniden dönecek olsa, Bahtiyar Hükümeti İran’da huzur
ve sükuneti sağlasa, bu komşu devletin yüzüne bakacak halimiz
kalmayacak.23
Sabah ve Yeni Asya gazeteleri yayınlarında, Humeyni’nin 20.yüzyıl’ın İranı’nı
7.yüzyıl Arabistanı’na çevirdiğini iddia etmişler ve İran’daki yeni rejimin
Sovyet etkisine açık olduğunun altını çizmişlerdir.24
Üçüncü olarak, ‘bir gömlek daha Müslüman’ basın, devrimin dini boyutundan
hareketle Şiilik-Sünnilik karşılaştırmaları yapmaya başlamıştır. Özet
olarak, Türkiye’de basın İran Devrimi’ni ideolojik ve dini açıdan ele almış-
tır. Solcular devrimin anti-emperyalist yönüne dikkat çekerken dini boyutunun
üzerinde durmamışlardır. Sağcı ve İslamcı basının bir kısmı ise Batı
karşıtlığında bir Sovyet etkisi olduğu düşüncesinden hareketle devrimin
Türkiye’de olumlu karşılanmaması çabası ile devrimin Şii yönüne vurgu
19 Tercüman Gazetesi, 6 Ocak 1979’dan alıntılayan Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin
Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-1979”. 20 Tercüman Gazetesi 12 Ocak 1979’dan alıntılayan Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin
Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-1979”. 21 Tercüman Gazetesi, 21 Ocak 1979’dan alıntılayan Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin
Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-1979”. 22 Tercüman Gazetesi, 22 Ocak 1979’dan alıntılayan Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin
Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-1979”. 23 Tercüman Gazetesi, 19 Ocak 1979’dan alıntılayan Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin
Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-1979”. 24 Mehmed Kerim, İran İslam Devrimi, (İstanbul: Düşünce Yayınları), 1980, s. 307-308.
37
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
yapmışlardır.25
Dönemin aktif cemaat ve örgütlerinden bazıları ise devrimin İslami olup
olmadığından hareketle bir tartışma yürütmekteydiler. Türkiye’de cemaatlerin
çoğunun ‘devletçi’ olmaları hasebiyle devrimi koşulsuz kabul etmeleri
beklenmemelidir. Burada vurgulanması gereken, devrimi İslam içerisinde
bir hareket olarak görmeyenlerin Şiilik mevzusunu ön plana çıkarma çabalarıdır.
Örneğin Nureddin Şirin’e göre, Türkiye’de İslamcı camianın bir
kesimi devrimi coşku ile karşılarken bir kısmı da karşı çıktı:
Muhafazakar ve sağcı olarak nitelediğim statükocu hareketler ise
buna zaten karşı çıkıyorlardı. İslamcılar içerisinde devrime karşı
bir tepki üretildi. Bu tepki üretilirken de mezhep öne çıkarıldı.
Bu sadece tarihsel bir mezhep kavgasıyla oluşan bir tepki değildi.
Bu bir projeydi. İran Devrimi’ni İran’da hapsederek, Sünni ve
Arap Dünya’ya yayılmasını önlemek için bir önlem projesiydi.26
Örneğin İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA-C) İran Devrimi’ni
reddediyordu. Sünni İslam’ın sert bir yorumunu benimseyen bu örgüte göre
Şia’nın ve İran’ın savunulacak bir tarafı yoktu:
Bugün İran’da kılıklar baştan başa değişmesine rağmen İranlı’nın
ruhunda lanse edilmeye çalışılan o inkılap gerçekleşmemiştir.
Şah Dönemi’nin İranlısıyla bugünün İranlısı, ruh itibariyle
köklü ve inkılap demeyi hakedecek bir değişim yaşamamış;
aksine kimi sahalarda geriye sayma başlamıştır.27
Şiiler’e ve dolayısıyla İran’a karşı sert ve sekter olan bu bakışın tipik bir
örneğini de 1980’lerde Mustafa Talip Güngörge28 tarafından yazılan Humeyni
ve İslam adlı kitapta görmekteyiz. Güngörge bu kitapta, Şiilik’in İslam
olmadığını sıkça dile getirmektedir. Hatta kitabın konu başlıklarından
(Şiiler’in Hz. Ebubekir’e Küfretmeleri, Şiiler’in Muta Nikahı ile Kadınları
Kullanmaları vb.) meselenin eleştirinin de ötesinde bir düzeyde olduğu
sonucuna ulaşabiliriz.29
25 Mehmed Kerim, İran İslam Devrimi, s. 308-310. 26 Nureddin Şirin, Özel Görüşme. 27 Çakır, Ayet ve Slogan, s. 174. 28 Mustafa Talip Güngörge 1980’lerde İran karşıtı kitapları ile tanınan bir müstear isimdir.
Mustafa İslamoğlu, http://www.mustafaislamoglu.com/iran-mi-imtihan-mi-_H4813.
html kaynağında bu ismi kullanan kişinin ‘horozdan da tavuktan da kurban olur’ diyen
medyatik bir isim olduğunu belirtir. Bu tariften anlıyoruzki o kişi Zekeriya Beyaz’dır. 29 Mustafa Talip Güngörge, Humeyni ve İslam, (İstanbul: Araştırma Yayınları), 1985.
38
Nail Elhan
Bu kadar keskin olmamakla birlikte, İslamcı cenahın büyük bir kısmı devrime
şüphe ile yaklaşmıştır. Örneğin İskenderpaşa Dergahı devrimi tümden
reddetme yoluna gitmemiştir. Devrimin bir halk hareketi sonucu ve güçlü
bir imam liderliğinde olması ve devrim sonrasında devletin ve kurumları-
nın İslamileştirilme çabaları desteklenmiştir. Ancak mesele devrimin ihracı
konusuna geldiğinde şüpheler artmaya başlamıştır. İhraç edilmeye çalışılanın
İslami bir devrim mi yoksa Şiilik mi olduğu hususu sıkça tartışılan bir
konu olmuştur.30
Nurcu cemaatlere bakıldığında şüpheli yaklaşımın sürdüğü görülür. Yeni
Asyacılar’a göre İran Devrimi tamamıyla Şiilik’ten beslenen ve Sünni dünyada
hiçbir başarı şansı olmayan bir devrimdir. Humeyni’ye göre Kuran
yalnızca bir ‘siyaset kitabıdır’ ve Humeyni, İslam’ı bir ‘cihad ve mübareze
dini’ olarak görmektedir.31 Gülenciler’in yaklaşımı da farklı değildir. Giriş-
teki “İrancılık” bahsinden de anlaşılacağı üzere Gülen Hareketi İran’a ve
devrime karşı bir duruşa sahip olmuştur. Gülen’e göre İslam, İran için bir
araç olarak kullanılmaktadır ve Şiilik, İslam’dan ayrı bir din olarak sunulmaktadır.32
Bunların dışında Şii kimlik üzerine olumsuz herhangi bir görüşü olmayan,
devrimi ve Humeyni’yi benimseyen bir başka İslamcı hareket daha vardı ki
onlar bu çalışmanın temel aktörleridir.
3. Kökü İçeriden Fikri Dışarıdan bir İslamcılık: “İrancı” İslamcılık
“İrancı” İslamcılık nedir bunun anlaşılabilmesi için öncelikle Türkiye’de
ana akım İslamcılığın kabaca bir haritasına bakmak uygun olacaktır. Türkiye’de
İslamcı hareketler bazı yazarlarca33 reformcu devletin karşısındaki
‘gerici’ unsurlar olarak konumlandırılsalar da bu hareketleri demokratik ve
çoğulcu bir toplumun inşasındaki temel aktörlerden birisi olarak ele almak
30 Çakır, Ayet ve Slogan, s. 31-32. 31 Çakır, Ayet ve Slogan, s. 96. 32 Burak Özçetin, Making of New Islamism in Turkey: Transformation of the Islamıst
Discourse from Opposition to Compliance, Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Ankara, 2011, s. 69. 33 Örnek olarak bkz. Niyazi Berkes, The Development of Secularism in Turkey, New York:
Routledge, 1998 ve Tarık Zafer Tunaya, İslamcılık Akımı, İstanbul: Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2003.
39
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
uygun olacaktır.34 Bu bağlamda, Türkiye’de ana akım İslamcı hareketlerin
belirli özelliklerini vurgulamak faydalı olacaktır. İlk olarak, ana akım İslamcı
hareketler partileşerek sistem içine dahil olmuşlardır. Sistem dışına
itilmiş ve sistemin merkezine gelmek isteyen bu hareketler özellikle 1990’lı
yıllarda hem yerel hem de genel seçimlerde kazanılan başarılar ile merkeze
doğru geri döndürülemez bir yürüyüş başlatmışlardır. 1980’lerde Milli Gö-
rüş Hareketi’nin etkisiyle siyasal süreçlere katılımları hızlanan İslamcılar,
İslamcı gelenekten gelen ve içerisinde çok sayıda İslamcı gelenekten ismi
barındıran Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişi ile sistemin merkezine
yerleşmişlerdir. Bu yüzden, Hakan Yavuz’un da altını çizdiği üzere,
Türkiye’de ana akım İslamcı hareketler genel olarak sistem karşıtı hareketler
olmamışlardır denilebilir.35 Ek olarak, komünizme karşı devletle gelişen
konjonktürel beraberlik, ABD-Sovyetler Birliği çatışmasında nesnel olarak
Batı ittifakı içerisinde yer almalarına neden olmuştur.
İkinci olarak, tarikatlar ve cemaatler Türkiye’de ana akım İslamcılığın geleneksel
kurumları olmuşlardır. Bu kurumlar, toplumda önemli ekonomik,
kültürel ve sosyal roller üstlenmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından
sonra din ve dini kurumlar üzerindeki devlet kontrolü, tarikat
ve cemaatler ile devlet arasında zorunlu bir yakınlaşma başlatmıştır. Buna
ek olarak, devletin siyasal ve sosyal hayat üzerindeki kontrolü cemaatleri
neredeyse devlete bağımlı duruma getirmiştir.36
Son olarak, her ne kadar ümmet ve tevhid vurgusu olsa da ana akım İslamcılık,
İslam’ın geleneksel ayrım ve tartışmalarını benimsemiştir. Şiilik-Sünnilik
ayrımı konusundaki hâkim görüş bunu desteklemektedir. Şii
İslam inancına ait çoğu uygulama İslam dışı olarak görülmekte ve eleştirilmektedir.

“İrancı” İslamcılık bu koşullar içerisinde İran Devrimi’nden etkilenerek
dönemin ihtiyaçlarından neşet etmiş ve adında “İrancılık” olmasına rağmen
büyük oranda yerli bir siyasal İslamcı akımdır. İlk olarak belirtilmesi ge-
34 Hakan Yavuz, Islamic Political Identity in Turkey, New York: Oxford University Press,
2003, s. 4 ve Nilüfer Narlı, “The Rise of the Islamist Movement in Turkey”, Middle East
Review of International Affairs, 3:3, 1999. 35 Hakan Yavuz, Islamic Political Identity in Turkey, s. 91. Sistem karşıtı İslamcı hareketler
de bulunmakta olup bunların etkilerinin sınırlı olduğu söylenebilir. Hizbullah ve İBDA-C
bunlara örnek verilebilir. 36 Hakan Yavuz, Is There a Turkish Islam? The Emergence of Covergence and Consensus,
Journal of Muslim Minority Affairs, 24:2, 2004, s. 220-221.
40
Nail Elhan
reken, dönemin devrimci retoriğinden etkilenen ve ana akım İslamcılık’tan
ayrılan İslamcıların, kendilerinin de devrimci bir niyet sahibi olmaları hasebiyle
ortaya çıkmış olmasıdır.37 Bu noktada İran Devrimi’ne bakışın temel
olduğunun ve mezhepsel bir ayrımın yapılmadığının altını çizmek yerinde
olacaktır. Bunu “İrancı” İslamcılar’ın ifadelerinde de görmek mümkündür.
Örneğin Ali Bulaç, devrim öncesinde İran’ı ve Şiilik’i yeterince bilmediklerini
belirttiği ifadesinde İslami devrim dışında herhangi bir mezhepsel
kaygıları olmadığını ifade etmektedir:
...Şii kimliğinden rahatsız olmadım. Dünya’da o tarihlerde dini
bir uyanış vardı. Türkiye’de de 1960’lardan beri devam eden
bir İslami hareket vardı. İslam Devrimi, İslamcı tezi teyid etmiş
oldu. Yani bir İslami Devrim mümkündü.38
Benzer bir şekilde Atasoy Müftüoğlu da öncelikle etkilendikleri konunun
devrim olduğunu ifade etmektedir:
Bendeniz bir Müslüman olarak, Müslümanların dikkatlerini
İslam’ın bütün parçaları üzerinde yoğunlaştırmaları kanaatindeyim.
Şiilik de bu bütünün bir parçasıdır… Bu parçanın nasıl
oluştuğu, nasıl bugünlere kadar geldiği, hangi doğrultuda geliş-
tiği çok daha farklı bir konudur. Şiilik, benim için herhangi bir
problem değildir… Ben tabi ki öncelikle devrimden etkilenen birisiyim.
Devrimin hala çok önemli olduğunu ve bu önemin gere-
ği kadar idrak edilmediğini, anlaşılmadığını düşünenlerdenim.39
Nureddin Şirin de benzer bir açıdan meseleyi ele almaktadır:
Türkiye Müslümanları olarak Şiilik konusunda o zamanlarda
pek fazla bilgimiz yoktu. İlk etapta bizi etkileyen de Şiilik değil
de devrim fikri oldu. Sonrasında temel değerler bazında irdelendiği
zaman, Kerbela ve Hz. Hüseyin’e de dayandığı için bir aidi-
37 Türkiye’de İran Devrimi’nden sonra genel Sünni görüşün aksine fikirleri savunan,
yani ana akım İslamcılık’ın dışına taşan fikirleri olan, İslamcılar’ın da “İrancı” olarak
tanımlandığını belirtmekte fayda vardır. Buna İran’ın da eklenmesinin sebebinin
Türkiye ve İran’ın tarihsel ve ideolojik olarak rakip görülmesidir. Başka bir ifade ile ana
akım İslamcı hareket kendileri gibi düşünmeyenleri “İrancı” diyerek ötekileştirmeye
çalışmıştır. 38 Ali Bulaç, Özel Görüşme. 39 Atasoy Müftüoğlu, Özel Görüşme.
41
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
yet hissedilebiliyor.40
İkinci olarak, “İrancı” İslamcılık anti-emperyalist ve üçüncü dünyacı bir
dünya görüşüne sahiptir. Bunda Celal el-Ahmed’in, Ali Şeriati’nin ve Humeyni’nin
etkisi yüksektir. İran Devrimi’nin ideoloğu olarak görülen Şeriati41
Marksizm’in etkisi ile Şii İslam’ı yeniden yorumlamıştır. Marx’ın tarih
okuması olan sınıflar arasındaki mücadeleyi Habil ve Kabil arasındaki mü-
cadeleye uyarlayarak Şiilik ile sosyalizmi sentezleme gayretinde olmuştur.
Humeyni de benzer bir şekilde toplumu mustazaflar (ezilenler) ve baskıcılar,
zenginler ve fakirler arasında bir mücadeleden teşekkül etmekle nitelendirmiştir.42
Humeyni’ye göre bu mücadeleyi ezilenler kazanacaklardır. Celal
el-Ahmed, İran’daki kültürel yozlaşmanın sebebi olarak ‘batılılaşma hastalığını’
işaret etmiştir ve Batı karşıtı bir duruş sergilemiştir.43 El-Ahmed’in
ve Şeriati’nin sıklıkla kullandığı geleneksel ve modern insan dikotomileri
Atasoy Müftüoğlu tarafından da çok benzer bir çerçevede kullanılmıştır.44
Buna ek olarak, o dönemlerde Ali Şeriati kitaplarının Türkçe’ye tercümesini
yapanların sıklıkla “İrancı” İslamcılar olduğu görülmektedir.45 Bunun
yanı sıra, Ali Şeriati’nin makaleleri de “İrancı” İslamcı dergilerde sıklıkla
yayımlanmıştır.46 “İrancı” İslamcılık, adında İslamcılık olmasına rağmen
sol ile büyük oranda benzer bir terminoloji kullanmaktadır.47 İran Devrimi’nin
başlarında, İslamcılar ile solun Şah’a karşı birlikte hareket etmesi,
İran’da gelişen emperyalizm ve ABD karşıtı sert politikalar, Türkiye’de-
40 Nureddin Şirin, Özel Görüşme. 41 Ervand Abrahamian, “Ali Shariati: Ideologue of the Iranian Revolution”, MERIP
Reports, No: 102, January 1982, s. 24. 42 Ervand Abrahamian, Khomeinism, London: University of California Press, 1993, s. 26. 43 Celal el-Ahmed, Occidentosis: A Plague from the West, (Berkeley: Mizan Press), 1983. 44 Atasoy Müftüoğlu, Düşsel Ufuklardan Gerçek Ufuklara, (Ankara: Hece Yayınları),
2014, s. 13. 45 Kenan Çamurcu o dönemde ve halen günümüzde İran’daki İslamcıların kitap ve
makalelerinin çevirilerini yapmaktadır. Ali Şeriati’nin İktisat Sosyolojisi, İran ve İslam,
ve Dünya Görüşü ve İdeoloji gibi kitaplarını Türkçe’ye çevirmiştir. Yaptığı çeviriler
arasında Humeyni’nin Sırru Salat adlı kitabı da bulunmaktadır. 46 Düşünce, “Haber-Yorum”, Dönem: 4, Sayı:3, (Ağustos 1979), s. 9. 47 Nureddin Şirin o dönemde solcularla yakınlaşmalarını şu ifadelerle açıklıyor: “Devrimden
önce devrimci İslam demiyorduk. Hatta o dönemde devrim kelimesi Marksistleri
çağrıştırdığı için sıcak baktığımız bir kelime de değildi. O dönemde Marksistler ‘Tek
Yol Devrim’ derlerken, bizler ‘Devrim Yok, Diriliş Var, İslam’a Yöneliş Var’ diyorduk.
Halbuki istediğimiz bir devrimdi. Devrimci kelimesi İslam Devrimi’nden sonra dilimize
girdi. Hatta, İslam Devrimi olunca en çok devrim diyenler bizler olmuştuk.”
42
Nail Elhan
ki devrimci İslamcılar’ı da etkilemiştir.48 Hatta bu dönemde çoğu “İrancı”
İslamcı ‘yeşil komünist’49 olarak adlandırılmışlar ve faşist olarak gördükleri
sağcı gruplar ile mücadele içerisinde olmuşlardır. Ümit Aktaş’a göre
devrimden sonra İslam coğrafyasını aşan bir emperyalizme karşı mücadele
söylemi sol söylemler ile harmanlanarak sağcılaşmış İslami söyleme yeni
ve merkezi bir söylem kazandırılmıştır.50 Bu açıdan, “devrim”, “özgürleş-
me” ve “anti-emperyalizm” gibi kavramlar, ancak devrimden sonra İslami
literatürde olumlu anlamda bir yer bulabilmişlerdir. Bu açıdan, sol hareket
ile “İrancı” İslamcılık’ın terminolojik bir benzerlik taşıdığı iddia edilebilir.
Üçüncü olarak, ümmet ve tevhid vurgusu, ana akım İslamcılık içerisinde de
olduğu gibi fazladır. Ancak bunun teorik temelleri bir tarafa pratik bir anlamı
ve kullanımı vardır. Tevhid, tüm Müslümanların İslam birliğinin birer
parçası olduğunu ifade etmektedir. Mezhepsel kimliklerine ve etnik kökenlerine
bakılmaksızın tüm Müslümanlar bu birliğin parçası olarak görülmektedirler.
Ümmet ise etnik, milli ve mezhepsel özelliklerine bakılmaksızın
tüm müslümanların eşit olduğu, peygamberin tebliğ ettiği dine inanan herkesin
oluşturduğu İslam toplumu anlamına gelmektedir. Bu iki kavram da
milliyetçiliğe, mezhepçiliğe ve ulus-devletlere karşı çıkmayı gerektirmektedir.
İran Devrimi’ne ve Humeyni’ye karşı destekleyici yaklaşımları ve
Şiilik konusundaki ana akım İslamcılık’tan ayrılan görüşleri güncel siyasi
meselelerle51 de birleşince “İrancı” İslamcılar’ın İslami cenahtan dışlanmalarına
ve izole olmalarına neden olmuştur. Bu sebeple, “İrancı” İslamcılar
bu iki kavramı bir savunma aracı olarak kullanmışlardır. ‘Bizler sizlerden
farklı değiliz’ mesajı verme gayretinde olmuşlardır ve böylelikle izole durumlarını
aşmayı ve fikirlerini dışlanmadan anlatmayı hedeflemişlerdir.
Ayrıca, bu iki kavramın İran Devrimi ve devrim sonrası kazanımlarına da
vurgu yapmak amacıyla kullanıldığı söylenilebilir. Diğer bir deyişle, bu iki
kavramı da kullanarak “İrancı” İslamcılar, İran’ı mezhepsel ve etnik farklı-
lıklardan ‘arınmış’ bir ‘cazibe merkezi’ olarak sunmak istemişlerdir.
Dördüncü olarak, İran’ın politikalarının desteklenmesi ve savunulması
48 Çakır, Ayet ve Slogan, s. 155. 49 Nureddin Şirin, Özel Görüşme. 50 Ümit Aktaş, “Başlarken”, Özgün Düşünce, Yıl: 1, Sayı: 2, Nisan-Mayıs-Haziran 2009. 51 Bu güncel siyasi meseleler arasında sayılabilecek en önemli olay Suriye Meselesi’dir.
Suriye’de yaşanan iç savaş süresince “İrancı” İslamcılar’ın İran yanlısı söylemler
üretmeleri ve Türkiye Devleti’nin dış politikası söyleminin dışında durmaları nedeniyle
sıkça eleştirilmelerine neden olmuştur.
43
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
“İrancı” İslamcılar’ için öncelikli amaç olmuştur. Hatta bu politikaların
savunusu İran’ın resmi söylemi üzerinden yapılmıştır ve meşruiyeti yine
resmi söylem ile sağlanmaya çalışılmıştır. İsrail karşıtlığı ve Suudiler’e duyulan
öfke bunun en önemli örnekleridir. Kudüs’ün kurtuluşu ve İsrail’in
haritadan silinmesi gibi söylemler İran’ın resmi söyleminden beslenmektedir.
İran Anayasası’nın 154. Maddesi “İran İslam Cumhuriyeti beşeri toplumların
tümünde insan saadetini, kendi gayesi bilir ve bağımsızlık, hürriyet,
hak ve adalet yönetimini dünya insanlarının tümünün hakkı olarak
tanır. Bununla beraber, diğer milletlerin içişlerine her tür müdahaleden tam
olarak çekinmekle beraber, mazlumların zalimlere karşı haklı mücadelelerini
dünyanın neresinde olursa olsun himaye eder” demektedir.52 Bu madde
ile İran, dünyanın neresinde olursa olsun mustazafinin müstakberine karşı
olan mücadelesinde kendini yetkili kılmaktadır. Nitekim Nureddin Şirin’e
göre İran bunu mezhep farkı gözetmeksizin yapmaktadır:
İslam Devrimi’nin temellerinde bazı kriterler vardır: Emperyalizm
ve Siyonizm‘le mücadele ve dünyadaki tüm mazlum müslü-
manların desteklenmesi, ki bu anayasal bir maddedir. Dolayısıyla
İran, dünyadaki müslümanlara mezhepçi bir açıdan bakmıyor.
Anti-emperyalist ve anti-Siyonist hareketleri destekliyor. Hatta
desteklenen bu hareketler içinde solcu hareketler de vardır. İran
Sünni dünya ile ilgilenirken, ne Şiiliği kaldırayım ne Sünnili-
ği indireyim temelinden ya da tam tersi bir temelden bakmıyor.
Emperyalizme ve Siyonizme karşı olan duruşu yükseltmek istiyor.
Bu amaçla da nerede Şii, nerede Sünni var ona bakmıyor.
Bugün İran’ın Nikaragua, Venezuella ve Küba’ya olan ilgisini
buna bağlayabiliriz. Bu ilgi İran’a maddi bir katkı yapmıyor, aksine
eksiltiyor. Ama İran, küresel anlamda emperyalizme karşı o
ülkelerle birlikte duruşunun önemli olduğundan hareketle böyle
davranıyor. Bu İmam Humeyni zamanında da böyleydi, ondan
sonra da böyle oldu ve hiç değişmedi.53
İran’ın, her ne koşulda olursa olsun, savunulmasıyla alakalı diğer bir mesele
ise Hama Katliamı’dır. 1982 yılında Hafız Esad rejiminin politikalarına
ve uygulamalarına karşı çoğu Sünni Müslüman İslami devrim tezlerinden
52 http://imam-khomeini.com/web1/turkish/showitem.aspx?cid=1736&h=22&f=23&-
pid=2048 Erişim Tarihi: 4 Kasım 2016 53 Nureddin Şirin, Özel Görüşme.
44
Nail Elhan
de etkilenerek ayaklanmıştır. Rejim ayaklanmayı zor kullanarak bastırmış-
tır ve olayların çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Ancak İran,
kendi devriminden de cesaret alan bu ayaklanmayı desteklemek yerine
Hafız Esad Rejimi’nin yanında durmuştur. “İrancı” İslamcılar bu konuda
İran’ı haklı bulmakta ve desteklemektedirler. Örneğin Nureddin Şirin, olayı
uluslararası ilişkiler açısından değerlendirmektedir. Şirin’e göre İran o
tarihlerde hem Irak’la savaş durumunda olduğu için hem de İsrail’in saldı-
rılarına karşı Filistin’i desteklediği için zor durumdadır ve Hama’daki Müslümanlar’ı
destekleyememiştir.54 Ali Bulaç ise olayı Humeyni’nin fikirleri
üzerinden ele almaktadır. Bulaç’a göre İslami bir devrim yapmak amacı
ile ayaklanmak Humeyni’nin yöntemlerinden değildir.55 Bunların yanısı-
ra 2011’de başlayan Suriye iç savaşında gösterilen İran yanlısı tutum da
bu iddiayı desteklemektedir.56 İran, ‘İslami Uyanış’ olarak addettiği Arap
Baharı’nı desteklerken Suriye söz konusu olunca statükonun sürdürülmesinden
yana tavır almıştır. Bu tavır kimi çevreler tarafından mezhepçilik
olarak tanımlanırken, İran bunu İsrail ve ABD’ye karşı duran ‘direniş cephesi’nin
savunulması olarak savunmuştur. İran’ın resmi söyleminde olduğu
gibi “İrancı” İslamcılar da Suriye’deki sivil savaşın emperyalist güçlerin
bir oyunu olarak İsrail karşıtı cephenin çökertilmesi için planlandığını dile
getirmektedirler. Örneğin Atasoy Müftüoğlu kendisine sorulan “İran’ın Suriye
meselesindeki duruşunu nasul değerlendiriyorsunuz, bu duruşu mezhep
fanatikliği ile Orta Doğu’nun siyasi bütünlüğü idealinden ayıran saik
nedir?” sorusuna şu şekilde cevap vermektedir:
Suriye’deki muhalefet icat edilmiştir ve emperyal bir projenin
ürünüdür. İran bu projeye alet olmamıştır.57
54 Nureddin Şirin, Özel Görüşme. 55 Ali Bulaç, Özel Görüşme. Bulaç’ın bu ifadesi, İran’da da Şah’a karşı ayaklanarak İslami
bir devrim yapılmış olması nedeniyle çelişkilidir. 56 Burada şunun not edilmesi gerekiyor ki, Suriye iç savaşında bazı İrancılar’ın İran’ı
sert bir şekilde eleştirdikleri de olmuştur. Hatta Ruşen Çakır’a göre, ‘geçmişlerindeki
İran hayranlığını bir tür nefrete dönüştüren bazı İslamcılar’ mevcuttur. Daha fazla
bilgi için bkz. Ruşen Çakır, “Yine İran ve Kaybolan İrancılık Üzerine”, 19.04.2013,
http://rusencakir.com/Yine-Iran-ve-kaybolan-Irancilik-uzerine/1996 Erişim Tarihi:
25.01.2017, Ruşen Çakır, “İran ve Şiilik Düşmanlarının Nafile Gayretleri”, 21.04.2013,
http://www.rusencakir.com/Iran-ve-Siilik-dusmanlarinin-nafile-gayretleri/1998, Erişim
Tarihi: 25.01.2017, Ruşen Çakır, “Türkiye’de İran Karşıtlığının Nedenleri ve Geleceği”,
16.12.2016, http://medyascope.tv/2016/12/16/turkiyede-iran-karsitliginin-nedenleri-vegelecegi/,
Erişim Tarihi: 25.01.2017
57 http://ukbadergisi.com/2015/04/atasoy-muftuoglu-roportaji/ Erişim Tarihi: 3 Kasım 2016.
45
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
“İrancı” İslamcılık 1980’li yılların başından 1990’ların başına kadarki yaklaşık
10 yıllık süre içerisinde yükselen bir ivmeye sahip olmuştur. Ancak
1989’da Humeyni’nin ölümü ile İran’ın politikalarında iddia edilen deği-
şimler ve Sovyetler’in yıkılması ile son bulan Soğuk Savaş Dönemi, “İrancı”
İslamcı siyasal akım içerisinde de kopmalara yol açmıştır. Bunlara ek
olarak, 1990’larda ana akım İslamcı hareketlerin Türkiye siyasi hayatında
yükselmeleri ve iktidar ortağı olmaları da bazı “İrancı” İslamcı figürlerin
‘ana akımlaşmalarına’ neden olmuştur. Bu makalede bu kopuş, iki döneme
ayrılarak incelenecektir. Bunlar, devrimin olduğu 1979 yılı ile Humeyni’nin
öldüğü ve Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1989 yılı arasındaki dönemi
kapsayan Dönemsel “İrancı” İslamcılık Dönemi ve 1989’dan günümüze
kadar ki dönemi ele alan İdeolojik “İrancı” İslamcılık Dönemi’dir.
4. Dönemsel “İrancı” İslamcılık
Humeyni Dönemi’nde devrimin ve kurumlarının İran içinde kurumsallaştı-
rılması ve yayılması, Irak ile 8 yıl süren savaş ve Batı ile yaşanan gerilimler
ana temalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde dış politika çoğunlukla
Humeyni’nin yönlendirmeleri ile belirleniyordu. Humeyni’nin ölümü
ile İran’ın bölge politikalarında bir paradigma değişimi yaşanmıştır. Onun
ölümünü takiben yeni Rehber olarak Ali Hamaney seçilmiştir. Yapılan anayasal
değişiklikler ile devlet organlarının kurumsallaşması sağlanırken,
Rehberlik ve Cumhurbaşkanlığı olmak üzere iki başlı bir yürütme mekanizması
ortaya konulmuştur. Haşimi Rafsanjani de yeni cumhurbaşkanı olarak
seçilmiştir. Böylelikle İran’ın uluslararası sisteme yeniden entegrasyonu
süreci başlatılmıştır. Yeni dönemde İran, Humeyni Dönemi’nin aksine, ideolojiden
çok ulusal çıkarı temel alan pragmatik bir politika izlemeye baş-
lamıştır.58 Bu dönemde İran dış politikası, Irak ile savaştan kaynaklı sıkıntıları
aşmak, Batı karşıtı söylemler neticesinde yaşanan izolasyon sürecini
geride bırakmak ve dış dünya ile diplomatik ilişkileri geliştirebilmek amacı
ile reformist bir yaklaşım benimsemiştir. Ticaretin arttırılması yolu ile diplomatik
ilişkiler geliştirilmeye ve ekonomik ve politik sıkışmışlık aşılmaya
çalışılmıştır. Bu dönem, devrimci idealizmden uzaklaşılarak, devrimci siyaset
sınıfının korunması adına her türlü pragmatizme veya ilkesel çelişki-
58 Gökhan Çetinsaya, “Rafsancani’den Hatemi’ye İran Dış Politikası’na Bakışlar”, s.
301, içinde: Türkiye’nin Komşuları, Derleyenler: Mustafa Türkeş, İlhan Uzgel, İmge
Kitabevi, Ankara, 2002.
46
Nail Elhan
ye rahatlıkla savrulunabileceğinin de çarpıcı bir örneğini oluşturmuştur.
59
Humeyni’nin ölümü ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte İran’da ya-
şanan söylemsel ve pratiksel değişim, Türkiye’de “İrancı” İslamcılar arasında
da kopuşların yaşanmasına neden olmuştur. Humeyni Dönemi’nin
bitişi ile idealler üzerine kurulu, tevhid ve ümmeti esas alan bir dönemin de
sona erdiğini iddia eden bazı “İrancı” İslamcılar İran’daki yeni rejimin İslam’ı
araçsallaştırdığını ve pragmatik bir yol belirlediğini öne sürerek İran
ile aralarına mesafe koymuşlardır.60 Bunda Soğuk Savaş’ın bitişi ile yerel
ve kültürel anlatılar ile kimliklerin de ön plana çıkışının etkili olduğunu
da iddia edebiliriz. Humeyni sonrasında Şii kimliğin çok daha sert bir bi-
çimde vurgulanmaya başlandığı düşüncesi ve Soğuk Savaş’ın son bulması-
nın etkisiyle yerel kimliklere yönelim daha sık olmuştur. Ek olarak, Refah
Partisi’nin Türkiye siyasi ve sosyal hayatındaki yükselişi İslamcılar’ın iktidar
olma ideallerini güçlendirmiştir. Bunların sonucunda da söz konusu
dönemsel “İrancı” İslamcılar, Türkiye içindeki Sünni cemaat ve tarikatlara
yönelmişler veya devletle yakınlaşarak ‘yumuşamışlardır’.
Çalışmanın bu kısmında, dönemsel “İrancı” İslamcılar olarak ele alınacak
figürler Ali Bulaç ve Ercümend Özkan’dır. Bu isimler, devrim fikrinden etkilenmişler,
devrimin Şii yönü üzerinde eleştirel bir yaklaşım takınmamış-
lardır. Bu isimler, Humeyni Dönemi ve sonrası olmak üzere devrim sonrası
İran’ı iki döneme ayırmaktadırlar.61 Böylelikle, Humeyni Dönemi’ni
yüceltmektedirler.62 Onlara göre, Humeyni Dönemi’nde İran politikaları
idealler üzerine kurulmuş olup, takip edilen ana tez ‘İslam için İran’ olmuş-
tur. Ancak, Humeyni’nin ölümünden sonra bu anlayış değişikliğe uğramış
ve İran, pragmatist politikalar takip etmeye başlamıştır. Böylelikle, ‘İslam
için İran’ fikri, ‘İran için İslam’ fikrine dönüşmüş ve din, İran’ın izlediği
politikalarda bir araç haline gelmiştir. Ali Bulaç, Humeyni sonrası dönemi
İran Milliyetçiliği’nin ve Şii mezhepçiliğinin arttığı bir dönem olarak vur-
59 Yüksel Taşkın, “Devrim Sonrası İran’da Siyaset: Aktörler, Stratejiler ve Gelecek”, İ.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:39, 2008, s. 27. 60 Ali Bulaç ve Hüseyin Bülbül, Özel Görüşme. 61 Hüseyin Bülbül, Atasoy Müftüoğlu, Ali Bulaç, Özel Görüşme. 62 Ali Bulaç görüşmemizde şöyle söylemiştir: “İmam Humeyni bambaşka birisiydi. Hem
alimdi, hem müçtehidti. Çok zengin bir manevi hayata sahipti…1989’dan sonra İran’ın
dış politikası değişti… İmam Humeyni devrim yaptı ancak cihad ilan etmedi. Eğer cihad
ilan etseydi İran’da taş üstünde taş kalmazdı. Askerlere kurşun değil, çiçek atın derdi.”
Ali Bulaç, Özel Görüşme.
47
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
gulamaktadır.63 Ona göre, Humeyni Dönemi’nde idealler üzerinde şekillendirilmiş
bir politika varken sonraki dönemlerde bu pragmatik ve realist
bir politikaya dönüşmüştür. Bu da ‘İslam için İran’ tezinin ‘İran için İslam’
tezine dönüşümünü göstermektedir:
Humeyni zamanında ‘İslam için mi İran?’ yoksa ‘İran için mi İslam?’
yönünde bir tartışma vardı. Beni Sadr ve Mehdi Bazergan
gibi isimler ‘İran için İslam’ diyorlardı. İran büyük bir devletti,
2500 yıllık bir geçmişi vardı. Onlara göre İslam ile güçlenir, bü-
yür ve Ortadoğu’nun lideri olurdu. İmam Humeyni ise bu haramdır
diyordu. Ona göre, İran İslam’a feda olmalıydı. Aslolan
İslam’ın yükselmesi, Müslümanlar’ın güçlenmesi ve bölgesel
bir entegrasyon kurulmasıydı. Onun için İslam araçsallaştırılamazdı.
Eğer bir şey araçsallaştırılacaksa, Humeyni’ye göre bu
İran olmalıydı. Bu iki görüş de temelden birbirlerine aykırıydı.64
Ercümend Özkan da diğer dönemsel “İrancı” İslamcılar gibi Şiilik’ten ziyade
öncelikle devrim fikrinden etkilenmiştir. Ancak Şiilik, aynı zamanda
bir gerçeklik olarak da kabul görmüş ve karşı çıkılmamıştır. Ancak Humeyni’nin
ölümü ile “İrancı” İslamcılar arasında yaşanan kopuş ve ayrışma
Özkan’da da gözlemlenmektedir. Özkan’a göre İran Devrimi, bir takım çarpıklıklarına
rağmen, Müslümanların devrimidir ve sahiplenilmesi gerekir.65
Humeyni hayatta iken, devrimin ihracı konusunda mezhebi engeli aşarak
sadece dinin öne çıkması için gerekli gayreti göstermiştir. Ancak Humeyni’nin
ölümünün ardında İran ümmetçi ve tevhidi politikalarını bir kenara
bırakarak ulus-devlet refleksleri göstermeye başlamış ve mezhep ayrılığı
körüklenerek devrim İran’a hapsolmuştur.
Sonuç olarak Dönemsel “İrancı” İslamcılık, Humeyni Dönemi İslamcılığı
olarak da adlandırılabilir. Çünkü Humeyni’nin idealleri ile örtüşen siyasal
ve dini iddialar taşımaktadır ve Humeyni’nin ölümü ile değişim yaşamıştır.
Bu dönem “İrancı” İslamcıları’nın ortak özelliği devrimi Şiilik’ten bağımsız
olarak ele almalarıdır. İran bu dönemde daha çok mezhepsiz kriterlerle
değerlendirilmiştir. Humeyni’nin ve İran’ın mezhebi bir tarafı olmadığı
iddia edilmiş ve bu dönem adeta bir ‘mezheplerüstü yönetim’ olarak sunulmuştur.
Humeyni sonrası dönem ise İslam’ın İran için bir araç haline
63 Ali Bulaç, “İslamcılık ve Baskı Rejimi”, Zaman, 20 Nisan 2015. 64 Ali Bulaç, Özel Görüşme. 65 Hüseyin Bülbül, Özel Görüşme.
48
Nail Elhan
getirildiği, Şiiliğe vurgunun aşırı arttığı ve siyasallaştığı, idealizmin pragmatizme
evrildiği bir süreç olarak nitelendirilmiştir. Bu dönemin “İrancı”
İslamcıları’ndan Ali Bulaç tarikatlara dönmüş ve Gülen Cemaati ile yakın
ilişkiler geliştirmiştir.66 Ercümend Özkan, 1995 yılında geçirdiği kalp krizi
sonucu yaşamını yitirmiştir. Kendisinin İran’a ve devrime dair fikirleri
Humeyni’nin ölümüyle değişikliğe uğramıştır. Bugün, onun çizgisini takip
eden İktibas Dergisi ve kadrosu için de aynı şeyi söylemek mümkündür.
5. İdeolojik “İrancı” İslamcılık
Dönemsel “İrancı” İslamcılar’dan farklı olarak, İdeolojik “İrancı” İslamcı-
lar İran’ın politikalarındaki değişiklik olduğu fikrine ve idealizmden pragmatizme
yöneliş olduğu iddiasına karşı çıkmaktadırlar. Bu başlık altında
incelenecek olan Kenan Çamurcu, Nureddin Şirin ve Atasoy Müftüoğlu’na
göre, devrim sürekli olarak gelişmiş ve bir devamlılık halinde süregitmiştir.
Nureddin Şirin, 28 Şubat Dönemi’nden kamuoyunun yakından tanıdığı bir
İslamcı’dır. 1997 yılında Ankara Sincan’da yapılan Kudüs Günü Etkinlikleri’nde
İran ve Hizbullah propagandası yapmaktan67 8 yıl hapis cezasına
çarptırılmıştır. Şirin, İstiklal, Tevhid ve Şehadet dergilerinde ve Selam gazetesinde
yöneticilik yapmıştır. Kendisi İsrail karşıtı yayınlar yapan Kudüs
TV’nin de genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır. Mehmet Metiner kitabında
Nureddin Şirin’den “kendini İran Devrimi’ne adamış ve İran’dan çok
İrancı” bir şahsiyet olarak söz etmektedir.68 Şirin’e göre İran Devrimi ve kazanımları,
Humeyni’nin ölümü ile birlikte yerine gelen kadrolar tarafından
daha da ileriye taşınmıştır. Bu bağlamda Şirin, Humeyni sonrası dönemde
rejimin ulus-devlet haline geldiği, mezhepçi politikalar benimsediği ve ümmetçi
politikalardan uzaklaşıp devlet çıkarlarına uygun politikalar ürettiği
iddialarına karşı çıkmaktadır. Ona göre tüm bunların aksine İran mezhepçi
politikalar izlememektedir:
Bugün İmam Humeyni’den sonraki Rehber’e baktığımız zaman,
onun İmam Humeyni’nin bu noktadaki söylemlerini beşe katla-
66 Bu makaleninin kaleme alındığı süre içerisinde Fethullah Gülen Hareketi (sonradan
FETÖ terör örgütüne dönüşmüştür) ile ilişkileri nedeniyle Ali Bulaç tutuklanmış
bulunmaktadır. 67 Abdullah Yıldız, 28 Şubat: Belgeler, İstanbul: Pınar Yayınları, 2000, s. 244-246. 68 Mehmet Metiner, Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi, İstanbul: Doğan Kitap, 2004, s.
102-103.
49
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
dığını görürüz. Ben bunu İmam Hamaney’i yakından tanıyan,
içerden tanıyan birisi olarak söylüyorum. Hamaney’in ümmetle
olan bağı o kadar derin ki; İran, İmam Humeyni Dönemi’ne göre
Şii dünyadan ziyade Sünni dünyayı öncüleyen bir noktaya geldi.
Yani İslam Devleti, tüm imkânlarını Şii dünyaya ayırmak yerine
Sünni dünyaya ayırmaya başladı.69
Şirin, bu iddiasını İran’ın Bosna Savaşı esnasında Bosna’ya asker göndermesi
ile desteklemektedir. Şirin’e göre emperyalizm ve Siyonizm ile mü-
cadele ve dünyadaki tüm mazlum Müslümanlar’ın desteklenmesi, İran’ın
dış politika önceliklerindendir. Bu aynı zamanda İran Anayasası’nın İran’a
tanıdığı anayasal bir haktır.70 Dolayısıyla İran, dünyadaki Müslümanlar’a
mezhepçi bir açıdan bakmamakta ve Müslüman olup olmadığına bakılmaksızın
anti-emperyalist ve anti-Siyonist hareketleri desteklemektedir. Venezuela
ve Küba gibi Latin Amerika ülkeleri ile ilişkiler geliştirmesi ve Sünni
bir örgüt olan Hamas’ın İsrail’e karşı desteklenmesi Şirin’in bu iddialarını
doğrulamaktadır.
Kenan Çamurcu, iyi derecede Farsça bilmekte olup tercüme faaliyetleri ile
uğraşmaktadır. Tercümesini yaptığı kitaplar arasında Humeyni’nin, Ali Şeriati’nin,
İranlı ayetullahlar Ayetullah Mutahhari ve Ayetullah Talakani’nin
ve son dönem İranlı aydınlardan Abdülkerim Suruş ve Yahya Yesribi’nin
eserleri bulunmaktadır. Çamurcu, devrim sonrası İran’ı üç bölümde ele almaktadır:
Bunlar, devrim sonrasında devlet kurumlarının kurumsallaştırılmasını
amaçlayan ve bir yandan da toprak bütünlüğünü korumaya çalışan
Savaş Dönemi, Irak ile savaştan Humeyni’nin ölümüne kadarki kısa sürecin
incelendiği Savaş Sonrası Dönem ve Humeyni’nin ölümünden sonra iktidara
gelen yeni yönetimin gelişme ve endüstrileşme politikalarının ele alındığı
Gelişim Dönemi’dir. Burada ilginç olan Çamurcu’nun Gelişim Dönemi’nin
başlangıcını Humeyni’nin ölümü ile eş zamanlı olarak ele almasıdır. Bu,
ideolojik “İrancı” İslamcılar’ın Humeyni sonrası döneme bakışlarını örneklendirmesi
açısından bir ipucu vermektedir. Çamurcu, Gelişim Dönemi’nde
69 Nureddin Şirin, Özel Görüşme.
70 İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 154. Maddesi şöyle demektedir: “İran
İslam Cumhuriyeti, beşeri toplumların tümünde insan saadetini, kendi gayesi
bilir ve bağımsızlık, hürriyet, hak ve adalet yönetimini dünya insanlarının
tümünün hakkı olarak tanır. Bununla beraber, diğer milletlerin içişlerine her tür
müdahaleden tam olarak çekinmekle beraber, mazlumların zalimlere karşı haklı
mücadelelerini dünyanın neresinde olursa olsun himaye eder.”
50
Nail Elhan
İran’ın bölgede izlediği aktif politikalarla bölgesel bir güç olmaya başladığını,
dünya ekonomisiyle yakın ilişkiler kurarak ekonomisini geliştirdi-
ğini ve ABD’ye alternatif bir politik sistem yarattığını iddia etmektedir.71
Çamurcu’ya göre Humeyni’nin ölümü İran’a herhangi bir kayıp yaşatmamıştır.
Çünkü devrim kişilere bağlı kalmayacaktır.72 Humeyni Dönemi’nde
insanlar enerjilerini slogan üretmek için harcamışlardır ve devrimin ateşi
ölmek üzeredir.73 Bu bağlamda, Humeyni sonrası döneme geçişi ‘sloganlar
hükümeti’nden ‘icraat hükümeti’ne geçiş olarak yorumlamaktadır.74 Di-
ğer taraftan İran, Rafsancani ile modern bir ulus-devlet haline gelmiştir.75
Humeyni sonrasında İran’ın bölgedeki rolü daha da pekişmiştir ve etkisi
artmıştır.76 Daha önce de belirtildiği üzere güncel meselelerde “İrancı” İslamcılar
İran’ın resmi söylemiyle ve politikalarıyla hareket etmektedirler.
Çamurcu’nun Humeyni sonrası döneme atfettiği önem de göz önünde tutulduğunda
Suriye’de 2011 yılında başlayan ve halen devam etmekte olan
iç savaşa da İran’ın gözünden bakıyor olması şaşırtıcı olmayacaktır. İran’ın
dini lideri Ali Hamaney Arap Baharı’nı ‘İslami Uyanış’ olarak tanımlamış-
tır. Hamaney’e göre bu ‘İslami Uyanış’ anti-emperyalist ve anti-siyonist
bir harekettir ve Fransa’nın o tarihlerde Osmanlı toprağı olan Mısır’ı işgal
etmesi ile başlamıştır. İran Devrimi bu uyanışın zirvesidir. Hamaney, Arap
Baharı’nı da bu uyanışın bir devamı olarak görmekte ve İran Devrimi’nden
ilham aldığını iddia etmektedir.77 Suriye’deki iç savaş ise İran’a göre halkın
bir isteği değildir ve emperyalist güçler tarafından kışkırtılmaktadır. Amaç
ise İsrail ve ABD karşıtı direniş ekseninin kırılmasıdır. Çamurcu da konuyu
aynı şekilde ele almaktadır:
71 Kenan Çamurcu, Firuze Köprüde Üçüncü Cumhuriyet, İstanbul: Şehir Yayınları, 2000,
s. 49. 72 Çamurcu, Firuze Köprüde Üçüncü Cumhuriyet, s. 51. 73 Çamurcu, Firuze Köprüde Üçüncü Cumhuriyet, s. 49-50. 74 Çamurcu’ya göre 1979’da devrimden sonra kurulan ve Humeyni’nin ölümü ile
Rafsancani’nin cumhurbaşkanı seçilmesine kadar devam eden 10 yıllık dönem
Birinci Cumhuriyet Dönemi’dir. İkinci Cumhuriyet, Rafsancani ile başlamıştır ve
1997 seçimlerinde Muhammed Hatemi’nin seçilmesine kadar sürmüştür. Hatemi’nin
seçilmesi ile ise Üçüncü Cumhuriyet başlamıştır. Çamurcu Birinci Cumhuriyet’i idealler
cumhuriyeti, İkinci Cumhuriyet’i gelişim cumhuriyeti ve Üçüncü Cumhuriyet’i de
demokrasi cumhuriyeti olarak ele almaktadır. 75 Çamurcu, Firuze Köprüde Üçüncü Cumhuriyet, s. 60. 76 Çamurcu, Orta Dünya Jeopolitiğinde İslami Uyanış, s. 79. 77 Tareq Ismael and Glenn Perry (Ed.), The International Relations of the Contemporary
Middle East: Subordination and After, London and New York: Routledge, 2014, s. 165.
51
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
Suriye’ye başka hiçbir ülkeye gösterilmeyen özel ilginin sebebi,
bu ülkenin Filistin ve Lübnan’la oluşturduğu gövdenin (Hamas
ve Hizbullah’ı kastediyor-n.e) İran santralinden beslenen enerjiyle
İsrail için ürettiği risk ve ABD’nin yeni orta doğu projesine
çıkardığı engeldir.78
Nureddin Şirin ve Kenan Çamurcu’nun aksine Atasoy Müftüoğlu ise İran’ın
Humeyni sonrası dönemde ulus-devletleştiği iddiasını reddetmemektedir.
Ona göre İran’ın ulus-devlet refleksleri göstermesi anlaşılabilir birşeydir:
Ulus-devlet refleksi gösteriyor olmasını üzüntüyle karşılıyorum
ancak bunun neden böyle olduğunu da devrim sonrası meydana
gelen olaylara bağlıyorum. Devrim sonrasındaki olayları iyi anlayabilseydik
bunu sorun haline getirmeyebilirdik. Ben bunun
bir teamül, bir gelenek haline gelmemesini diliyorum. Ancak
İran’a dayatılan çok yönlü kuşatma, İran’ı zaman zaman reel
politik yapmaya mecbur bırakmıştır. Bir İslam Devleti de reel
politik yapabilir ancak bunu ilke haline getirmemelidir.79
Ancak Müftüoğlu da Şirin ve Çamurcu gibi İran’ın mezhepçilik yaptığı
iddialarını reddetmektedir. İran’ın mezhepçilik yaptığını iddia etmek ona
göre emperyalist bir projedir ve İran’ı mezhepçilik kıskacına alarak devrim
fikrini İran’a sıkıştırmak amacı gütmektedir:
İran çok büyük bir kültür ve uygarlığa sahiptir. Bugün, İran’ın
Şiiliğe sıkıştırılmasını anlamak mümkün değildir. Burada bir
kötü niyet var. Bu İran’ı mahkûm etmeye yönelik bir şey. O
büyük medeniyeti mahkûm edemezsin çünkü İran şu an her alanda
içerik üretiyor. Şiiliğin öne çıkarılması devrimin inkârına
yönelik bir şeydir. Devrimin geçici olduğuna dair bir izlenim
yaratma amacına yöneliktir. Şiiliğin öne çıkarılması bir emperyal
projenin eseridir.80
Sonuç olarak İdeolojik “İrancı” İslamcılık, Dönemsel “İrancı” İslamcılık
aksine Humeyni sonrasında İran’ın politikalarına verilen koşulsuz destekten
ileri gelmektedir. Yapılan mezhepçilik ve İslam’ın araçsallaştırılması
gibi iddiaları reddetmektedir. Bu sebeple ideolojik “İrancı” İslamcılık,
1989’dan günümüze kadar İran’ın resmi söylemi ile birebir örtüşen söy-
78 Çamurcu, Orta Dünya Jeopolitiğinde İslami Uyanış, s. 83. 79 Atasoy Müftüoğlu, Özel Görüşme. 80 Atasoy Müftüoğlu, Özel Görüşme.
52
Nail Elhan
lemi ve dili sebebi ile Türkiye’de İslamcı cenah içerisinde izole olmuş ve
marjinalleşmiştir.81
6. Sonuç
1979’da İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulması ile Türkiye-İran ilişkilerine
başka bir boyut eklenmiştir. Bu boyut İran İslam Cumhuriyeti’nin, Türkiye
Cumhuriyeti’nin en siyasallaşmış ilkesi olan laikliğe dair bir tehdit olarak
ortaya çıkmasıdır. Bunun en berrak örneği “Türkiye İran olacak mı?” sorusunun
etrafında oluşan siyasal gündemdir. İlk olarak İran Devrimi’nden
sonra gündeme gelen bu soru, 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu kararları
sonrasında oluşan siyasi ortam ile zirve noktasını bulmuş, sonrasında
tartışılma düzeyi yavaşlasada var olmaya devam etmiştir. Öte yandan, İran
Devrimi’nin Türkiye siyasal yaşamına yegâne etkisi bu soru üzerinden anlaşılamaz.
Devrim, bütün İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye İslamcıları
arasında da heyecan oluşturmuş ve çeşitli düzeylerde tartışmalar üretmiştir.
“İrancı” İslamcılık işte bu tartışmalar arasında Türkiye’nin siyasi ve sosyal
meselelerinden de etkilenerek neşet etmiştir. Devrimin etkisiyle 1980’lerde
belirli İslamcı çevrelerde popüler olmuştur. İslami devrim tezlerinin ger-
çekleşebileceğini düşünen Türkiyeli İslamcılar, İran Devrimi’nden ilham
almışlardır. Ancak 1980’lerin sonu itibarıyla önce “İrancı” İslamcılar içerisinde
bir kopma yaşanmış, daha sonra İran tartışmalarında laiklik-şeriat
81 Nureddin Şirin’in Kudüs TV’si, 668 sayılı OHAL kapsamında alınması gereken tedbirler
ile bazı kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 2’inci maddesi 4’üncü fıkrasındaki hüküm gereği RTÜK tarafından terör
örgütü propagandası yaptığı iddiası ile 1 Kasım 2016 tarihinde kapatılmıştır. Konuya
ilişkin Nureddin Şirin’in açıklamaları için bkz. http://www.yeniakit.com.tr/haber/
kudus-tvden-basin-aciklamasi-230790.html Erişim Tarihi: 10.11.2016. Gerekçede
gösterilen terör örgütü propagandasının ise kanalın Şii milis gücü Haşdi Şaabi ile ilgili
övücü yayınları ile ilgili olduğu iddia edilmiştir. Bkz. http://www.islahhaber.net/kudustv-de-terorist-hasdi-sabi-nin-reklami--87716.html
Erişim Tarihi: 10.11.2016. Kanal
daha sonra tekrar açılmıştır. Kenan Çamurcu, Farsça çeviriler yapmaya devam etmekte
ve günlük olarak İran gazetelerinin haberlerini Türkiye kamuoyu ile paylaşmaktadır.
Atasoy Müftüoğlu, savunduğu görüşleri sebebi ile İslami camia içerisinde yalnızlaşmış
ve marjinalleşmiştir. Üstelik, Suriye iç savaşı konusunda İran’a yakın politik
söylemleri ile İslami camiada yalnız kalmıştır. Kendisi, Eskişehir’de bulunan ofisini
bile desteklediği İran yanlısı politikalar sebebiyle kesilen bağışlardan dolayı kapatmak
zorunda kalmıştır. Bkz. “Atasoy Müftüoğlu Eskişehir’deki Bürosunu Kapattı”, 31 Mart
2015,http://islamianaliz.com/haber/atasoy-muftuoglu-eskisehirdeki-burosunu-kapattiustaddan-%E2%80%98kapatma-nedeniyle-ilgili-mesaj-var-ozel-haber-14974
Erişim
Tarihi: 02.04.2015.
53
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
tartışmalarının aşırı etkisi ile birlikte “İrancılık” marjinalleşmiştir. Günü-
müzde ise “İrancılık” tartışmaları devlet bürokrasisinde yaşanan güç mücadelesinin
bir aracı olmuştur. İran ile yaşanan tarihsel ve ideolojik rekabetin
de etkisiyle birbirlerine rakip İslamcı gruplar arasında ‘yerli ve milli’ bir
ideoloji olmadığı iddiasıyla bir suçlanma-suçlanma aracına dönüşmüştür.
Suriye’de yaşanan iç savaş neticesinde yükselen Türkiye-İran rekabetinin
ve mezhepsel karşıtlıkların da etkisiyle zaten güçsüz durumdaki “İrancı”
İslamcı ideolojinin etkisi yüksek oranda düşmüş ve “İrancı” İslamcılar da
Türkiye’deki İslamcı hareketler içerisinde yalnızlaşmışlardır. Gelecekleri
de Türkiye-İran ilişkilerinin seyrine göre bir hal alacağa benzemektedir.
Kaynakça
Kitap ve Makaleler
Abdullah Bozkurt, “Iran Plays Subversive Role in Turkey”, Today’s Zaman,
21 Temmuz 2013.
Abdullah Manaz, Siyasal İslamcılık: Türkiye’de Siyasal İslamcılık, İstanbul:
IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2008.
Abdullah Yıldız, 28 Şubat: Belgeler, İstanbul: Pınar Yayınları, 2000.
Agah Hazır, “Comparing Iran and Turkey in Political Science and Historical
Sociology: A Critical Review”, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi,
2:1, 2015, s. 1-30.
Ali Bulaç, “İslamcılık ve Baskı Rejimi”, Zaman, 20 Nisan 2015.
Atasoy Müftüoğlu, Düşsel Ufuklardan Gerçek Ufuklara, Ankara: Hece Yayınları,
2014.
Ayşe Böhürler, “İrancı Olmak”, Yeni Şafak, 12 Ocak 2013.
Burak Özçetin, Making of New Islamism in Turkey: Transformation of
the Islamıst Discourse from Opposition to Compliance, Doktora Tezi, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Ankara,
2011.
Celal el- Ahmed, Occidentosis: A Plague from the West, Berkeley: Mizan
Press, 1983.
54
Nail Elhan
Cevheri Güven, Bal Tuzağı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2014.
Düşünce, “Haber-Yorum”, Dönem: 4, Sayı:3, Ağustos 1979.
Ervand Abrahamian, “Ali Shariati: Ideologue of the Iranian Revolution”,
MERIP Reports, No: 102, January 1982.
Ervand Abrahamian, Khomeinism, London: University of California Press,
1993.
Gökhan Çetinsaya,, “Rafsancani’den Hatemi’ye İran Dış Politikası’na Bakışlar”,
301, içinde: Türkiye’nin Komşuları, Derleyenler: Mustafa Türkeş,
İlhan Uzgel, İmge Kitabevi, Ankara, 2002.
Hakan Yavuz, “Is There a Turkish Islam? The Emergence of Covergence
and Consensus”, Journal of Muslim Minority Affairs, 24:2, 2004.
Hakan Yavuz, Islamic Political Identity in Turkey, New York: Oxford University
Press, 2003.
Hakan Yavuz, Secularism and Muslim Democracy in Turkey, New York:
Cambridge University Press, 2009.
“Halk Tahran’a Akıyor”, Aydınlık, 1 Şubat 1979.
“İç Savaş Başlatın”, Aydınlık, 2 Şubat 1979.
“İran TUDEH İnkılabi Örgütü: Mücadelenin Hedefi Şah Rejimini, Hakim
Sınıfları ve Emperyalist Nüfuzu Yok Etmektir”, Aydınlık, 8 Ekim 1978.
Kenan Çamurcu, Firuze Köprüde Üçüncü Cumhuriyet, İstanbul: Şehir Yayınları,
2000.
Kenan Çamurcu,, Orta Dünya Jeopolitiğinde İslami Uyanış, İstanbul: Feta
Yayınları, 2013.
Mehmed Kerim, İran İslam Devrimi, İstanbul: Düşünce Yayınları, 1980.
Mehmet Kurt, Türkiye’de Hizbullah, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.
Mehmet Metiner, Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi, İstanbul: Doğan
Kitap, 2004.
“Muhteşem Karşılama”, Aydınlık, 2 Şubat 1979.
Mustafa Talip Güngörge, Humeyni ve İslam, İstanbul: Araştırma Yayınları,
1985.
Nail Elhan, The Influence of Iranian Revolution on Islamism in Turkey:
55
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
Iran-Inspired Islamism, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Orta Doğu Araştırmaları Bölümü, Ankara, 2015.
Nilüfer Narlı, “The Rise of the Islamist Movement in Turkey”, Middle East
Review of International Affairs, 3:3, 1999.
Niyazi Berkes, The Development of Secularism in Turkey, New York: Routledge,
1998
Reha Akbay, “Mazlumun Ahı Devirir Şahı”, Aydınlık, 3 Nisan 1978.
Robert Olson, Turkey-Iran Relations 1979-2004: Revolution, Ideology,
War, Coups and Geopolitics, California: Mazda Publishers, 2004.
Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan, İstanbul: Metis Yayınları, 1990.
Ruşen Çakır, Derin Hizbullah, İstanbul: Metis Yayınları, 2011.
Süha Bölükbaşı, Turkey Copes with Revolutionary Iran, Journal of South
Asian and Middle Eastern Studies, Vol. XIII, No.1, Güz 1989.
Süleyman Elik, Iran-Turkey Relations, 1979-2011: Conceptualizing the
Dynamics of Politics, Religion and the Security in the Middle-Power States,
New York: Routledge, 2012.
“Şah’ın Gelişi ve Türkiye-İran İlişkileri”, Birikim, Sayı: 9, Kasım 1975.
Tareq Ismael and Perry, Glenn. (Ed.), The International Relations of the
Contemporary Middle East: Subordination and After, London and New
York: Routledge, 2014.
Tarık Zafer Tunaya, İslamcılık Akımı, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2003.
“Tatile Çıkıyorum Diyen Şah Kaçıyor”, Aydınlık, 4 Ocak 1979.
“Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran II”, Birikim, Sayı: 48, Şubat 1979.
“Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran’daki Gelişmeler Üzerine”, Birikim,
Sayı: 50-51, Nisan-Mayıs 1979.
“Uluslararası Olaylar ve Sorunlar: İran”, Birikim, Sayı: 46-47, Aralık-Ocak
1978-1979.
56
Nail Elhan
Ümit Aktaş, “Başlarken”, Özgün Düşünce, Yıl: 1, Sayı: 2, Nisan-Mayıs-Haziran
2009.
Yüksel Taşkın, “Devrim Sonrası İran’da Siyaset: Aktörler, Stratejiler ve
Gelecek”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:39, 2008.
Yücel Demirer, Türkiye İslamı’nı Anlamak, Ankara: Öteki Yayınevi, 1998.
İnternet Kaynakları
“Atasoy Müftüoğlu Eskişehirde’ki Bürosunu Kapattı”, 31 Mart 2015, http://
islamianaliz.com/haber/atasoy-muftuoglu-eskisehirdeki-burosunu-kapatti-ustaddan-%E2%80%98kapatma-nedeniyle-ilgili-mesaj-var-ozel-haber-14974
Erişim Tarihi: 02.04.2015
“Atasoy Müftüoğlu Röportajı”, http://ukbadergisi.com/2015/04/atasoy-muftuoglu-roportaji/
Erişim Tarihi: 3 Kasım 2016.
“İran İslam Cumhuriyeti Anayasası”, http://imam-khomeini.com/web1/
turkish/showitem.aspx?cid=1736&h=22&f=23&pid=2048 Erişim Tarihi: 4
Kasım 2016
“Kudüs TV’den Basın Açıklaması”, http://www.yeniakit.com.tr/haber/kudus-tvden-basin-aciklamasi-230790.html
Erişim Tarihi: 10.11.2016
“Kudüs TV’de Terörist Haşdi Şabi’nin Reklamı!” http://www.islahhaber.
net/kudus-tv-de-terorist-hasdi-sabi-nin-reklami--87716.html Erişim Tarihi:
10.11.2016
Selda Kılıç, “İran İslam Devrimi’nin Türk Kamuoyunda Yansımaları: 1978-
1979”, 13. https://www.academia.edu/9304053/Iranda_Rejim_De%C4%-
9Fi%C5%9Fikli%C4%9Finin_T%C3%BCrk_Bas%C4%B1n%C4%B1nda_Yans%C4%B1malar%C4%B1
Erişim Tarihi: 20.10.2016
Ruşen Çakır, “Yine İran ve Kaybolan İrancılık Üzerine”, 19.04.2013, http://
rusencakir.com/Yine-Iran-ve-kaybolan-Irancilik-uzerine/1996 Erişim Tarihi:
25.01.2017
Ruşen Çakır, “İran ve Şiilik Düşmanlarının Nafile Gayretleri”, 21.04.2013,
http://www.rusencakir.com/Iran-ve-Siilik-dusmanlarinin-nafile-gayretleri/1998,
Erişim Tarihi: 25.01.2017
Ruşen Çakır, “Türkiye’de İran Karşıtlığının Nedenleri ve Geleceği”,
57
İran Devrimi’nin Türkiye’de Yansımaları: “İrancılık” ve “İrancı” İslamcılık
16.12.2016, http://medyascope.tv/2016/12/16/turkiyede-iran-karsitliginin-nedenleri-ve-gelecegi/,
Erişim Tarihi: 25.01.2017
Özel Görüşmeler
Ali Bulaç, İstanbul, 6 Mart 2015.
Atasoy Müftüoğlu, Eskişehir, 16 Ocak 2015.
Hüseyin Bülbül, Ankara, 16 Ocak 2015 (e-posta yolu ile).
Nureddin Şirin, İstanbul, 5 Mart 2015.

Konular